Psikoloji
Doç. Dr. M. Doğan KARACOŞKUN
KUR’ÂN’A GÖRE İNSAN PSİKOLOJİSİNDE GÜÇLÜ VE ZAYIF YÖNLER “Kur’ân’a göre insanların olumsuz davranışlara yönelmesi, insanın ‘nefs’ isimli ‘iç-benin’ olumsuz güdülenmelere yönlendirilmesi ile gerçekleşir. Kur’ân’da belirtilen diğer pek çok etken varsa da, bunlar temelde belirleyici değil, destekleyici araçlardır. Bunlar, pek çoğu somut olarak bilinen ve her biri, yine şeytanın aracılığı yahut önderliği ile etkinleşen dünya malı, evlat vb. daha başka etkenlerdir. Nitekim bu araçlara kalbinde çok fazla yer ayırmayan kimseler, şeytanın müdahalesi karşısında güçlü olabilirler.”
K
ur’ân’a göre Allah, insana önce şekil vermiş, sonra kendi ruhundan üflemiştir1. Bu yönüyle Rabbânî yapısı olan insan, hayat, bilinç ve duyarlık sahibi bir varlıktır. Nitekim Gazâlî, insanın doğası itibarıyla
62
ilâhî kaynaklı olduğuna işaretle, Hıristiyanlıktaki, Hz. Âdem’in dünyaya düşmesiyle, işlemiş olduğu günahın bütün insanları kapsadığı ve her doğan bireyin günahkâr doğduğu düşüncesine karşı, dünyaya düşüşün bir ceza
değil, tecrübe vesilesi olduğunu belirtir. Ona göre, insan doğası, kaynağı itibarıyla gerçekte yeryüzüne ait değil, bu dünyaya yabancıdır. Gazâlî, birçok sûfî gibi, bu dünyayı bir konaklama yeri olarak görür. Ona göre insan bu Somuncu Baba
dünyaya, toprak ve su biçiminde Allah’ın eserlerinin bilgisini elde etmek amacıyla inmiştir. Bu nedenle insan ruhu kaynağına, yani yüce âleme dönmeye çalışır2. Yine bir hadiste “Allah Âdem’i kendi sûretinde yarattı”3 denilir. İbnü’l-Arabî, bu hadisin Hz. Âdem’in ve aynı zamanda diğer insanların Allah’ın sahip olduğu bütün sıfatlara sahip oluşunu anlattığını söyler.4 İnsandaki söz konusu Rabbânî niteliğin, sınırlı, bizzat yaratıcının insana kodladığı, aynı zamanda sorumluluk gerektiren bir durum olduğu görülmektedir. Bu, en üst kâmil olma noktasında bile, ilahlık noktasına taşınabilecek bir şey değildir5. Nitekim Kur’ân’a baktığımızda bu sınırlı Rabbânî niteliğe karşın insan âciz, zayıf ve hayat süresince karşılaşması muhtemel sayısız güçlüklerin üstesinden gelme konusunda zorlanan bir varlıktır.6 Bu durumda insanın Rabbânî niteliğinden kasıt, Allah’ın sınırsız güç ve niteliklerinin ancak sınırlı bir numunesi oluğunun anlaşılmasıdır. İnsan her hâlükârda Allah’tan ayrı bir varlıktır. Allah’la buluşma yahut yakınlaşma, bu Rabbânî özün açılımı ve yaşanmasıyla mümkündür.
ve düşüncelerin tümü olduğunu söyler. Ona göre bu duygu ve düşüncelerdeki yapılanma, dış etkilerle harekete geçer. Bunları harekete geçiren insan ruhundaki kaynakların, gazap ve şehvet (saldırganlık ve cinsellik) güdüsü olduğunu belirtir.8 Konuyla ilgili bir âyet, Yûsuf Peygamber’e ait sözleri içermektedir. “…Rabbimin acıyıp esirgediği kimseler hâriç, insanın kendi iç benliği (nefsi) de onu kötülüğe sürükleyebilir..”9 Geri planda, Yûsuf Peygamber’in yaşadığı bir olay söz konusudur. O, hizmetinde bulunduğu Mısırlı bir adamın karısı tarafından zinâya zorlanmıştır. Her ne kadar, kadına karşı durarak bu eylemin gerçekleşmesini engellemişse de, Kur’ân, iç benliğinin onu eylemi gerçekleştirme konusunda güdülediğini yansıtmış ve bunu şu şekilde ifade etmiştir: “...(Yûsuf:) Ey Rabbim… Sen onların oyunlarını tuzaklarını benden uzak tutmazsan, ben o zaman onların ayartmalarına
kapılır (içimde oluşan arzu ve özlemle onlara meyleder) ve (doğru nedir, eğri nedir) seçemeyen şaşkın kimselerden olurum.”10 Muhammed Esed, Yûsuf Peygamber’in “sen onların oyunlarını-tuzaklarını benden uzak tutmazsan” ifadesinin, yaratılıştan gelen bir zayıflığı, yahut olumsuz yönelimi yenmesini bilmiş bir kimsenin alçak gönüllülüğünü yansıttığını söyler ve “Yusuf Peygamber, bu erdemli davranışını, iyi bir insanın yapması gereken şekilde kendisine değil, Rabbinin yardım ve desteğine bağlamaktadır.” der11 Kur’ân, bu yönelimleri etkin kılma sürecinde, belli ilkeler çerçevesinde yaşayan insanlar için, olumsuz davranışlara yönelmenin gerçekleşme imkânı bulamayacağını belirtir: “Haydi, şimdi onlardan gücünün yettiğini sesinle ayart; atlarınla ve adamlarınla onların üzerine yüklen ve (böylece) onların, mallarıyla çocuklarıyla (ilgili olarak işleyecekleri günahlara) ortak ol; onla-
Bu temel donanımına karşın insan, çeşitli psikolojik, psiko-fizyolojik ve sosyal etkenler sonucu, özgür iradesiyle ve içsel faktörlerin etkisiyle, yapısındaki olumsuz yönelmeyi etkin kılabilir. Kur’ân bu etkinleşme sürecinde içbenliğinin insana etkide bulunma şekli olan “vesvese”den söz eder.7 Gazâlî, “vesvese” denilen olayın, insanı olumsuz davranışlar yapmaya yönlendiren duygu Şubat / 2008
63
ra va’dlerde bulun; çünkü (onlar bilmezler ki) şeytanın va’d ettiği her şey sadece akıl çelmek içindir. (Bununla birlikte yine de) bil ki, (Bana güven bağlayan) kullarım üzerinde senin etkin olmayacaktır; çünkü kimse Rabbin kadar güvene lâyık değildir”12 Bu âyetlerdeki içeriği açıklayıcı nitelikteki bir hadis de şu şekildedir: “Hz. Muhammed: ‘Hiç kimse yoktur ki, onun bir şeytanı olmasın’, buyurunca, ashâbı sorarlar ‘Ey Allah’ın Rasulu! Senin de şeytanın var mıdır?’ Hz. Muhammed cevâben şöyle der: ‘Ben de dâhilim. Ancak Cenâb-ı Hak bana yardım ederek şeytanı bana mağlûp etti ve böylece benim şeytanım teslim oldu. Bu yüzden o, hayırdan başkasını bana emretmiyor.”13 İç-benliğinin vesveseleri etkili olmayan insan, iç dünyasında olumsuz bir yönelim ihtiyacı hissetmeyen kâmil bir insandır. Bu insanlarda “şeytan” denilen ve Kur’ân açısından olumsuz kabul edilen davranışlara güdüleyici etken14, pasiftir. Kur’ân’a göre şeytanın temel tutumu, Allah
64
anıldığında sinmek, O unutulduğu zamanlarda hemen devreye girerek sinsice düşünceleri bulandırmaktır.15 İlgili âyet ve hadisleri değerlendiren Gazâlî şöyle der: “Ne zaman ki hevânın istekleriyle dünyanın zikri kalbe galebe çalarsa, şeksiz ve şüphesiz şeytan bir imkân bulur ve vesveseye başlar. Ne zaman ki kalp Allah’ın zikrine dönerse, şeytan oradan göç eder ve onun için imkân kapısı oldukça daralır.”16 İnsanların olumsuz davranışlara güdülenmesine gelince, “şeytan”, bu süreçte aktif rol alan en etkili unsur olarak gözükmektedir. Kur’ân’a göre insanların olumsuz davranışlara yönelmesi, insanın “nefs” isimli “iç-benin” olumsuz güdülenmelere yönlendirilmesi ile gerçekleşir.17 Kur’ân’da belirtilen diğer pek çok etken varsa da, bunlar temelde belirleyici değil, destekleyici araçlardır. Bunlar, pek çoğu somut olarak bilinen ve her biri, yine şeytanın aracılığı yahut önderliği ile etkinleşen dünya malı, evlat vb. daha başka etkenlerdir. Nitekim bu araçlara kalbinde
çok fazla yer ayırmayan kimseler, şeytanın müdahalesi karşısında güçlü olabilirler. Âyette şeytana hitâben, “Benim kullarım üzerinde senin sultan yoktur.”18 denilir. Burada kastın, nefsini şeytanın yönlendirmesine açık tutmayan kimseler olduğu ifade edilir.19 Bu kimselerin dışındakiler, Kur’ân da “hevâsını (arzu ve özlemlerini) ilâh edinen kimseler” olarak nitelenmektedirler.20 Hevâyı ilâh edinme şeklindeki bu yaşantı biçimi, fıtratın gerçekleşememesi durumunda yaşanması muhtemel bir süreç olabileceği gibi, fıtratındaki güzelliği yakalayabildiği halde, iman ve İslâm hakikatini kavrayamayan kimseler de, yer yer hevâlarının esiri olmaktan kurtulamayabilirler.
Dipnot 1- 15/Hicr, 28-29 ; (32/Secde, 7-9. 2- Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, (terc. Ahmet Serdaroğlu), c.III, s. 516-523; Claudia Reid Upper, “Gazâlî’nin İnsanın Doğası Hakkındaki Düşünceleri”, İş Hayatında İslam İnsanı, Müsiad Araştırma Raporları-9, İstanbul, 1994, s. 85. 3- Müslim, Sahîh, Birr, 115. 4- İbnü’l-Arabî Fusûsü’l-hikem, Beyrut, 1980, s. 48-49. 5- Ali Akpınar, “Allah’ın Ahlakı İle Ahlaklanmak” , Tasavvuf Dergisi, Yıl, 2, sayı, 6, 2001, s. 72. 6- 4/Nisâ, 28; Beled, 90/4. 7- 50/Kâf, 16. 8- Gazâlî, a. g. e., s. 59-61. 9- 12/Yûsuf, 53. 10- 12/Yûsuf, 33. 11- Muhammed Esed, Kur’ân Mesajı, (çev. Cahit Koytak, Ahmet Ertürk), İstanbul, 2000, s. 469. 12- 17/İsra, 64-65. Ayrıca bkz. 12/Yusuf, 33, 7/Araf, 20, 17/İsra, 65, 16/Nahl, 99. 13- Müslim, Sahîh, Münâfikûn, 70; Gazali, a. g. e., s. 65. 14- Bakara, 2/268; A’râf, 200-201. 15- Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, (Sadeleştirenler: İsmail Karaçam, Emin Işık, Nusrettin Bolelli, Abdullah Yücel, Nedim Yılmaz), C. X, İstanbul, trs., s. 189-191. 16- Gazâlî, a. g. e., s. 62. 17- 7/A’râf, 200 201; Bakara, 2/268. 18- Geniş Bilgi İçin bkz. Gazâlî, a. g. e., s. 71. 19- Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, Ankara, 1998, s. 353. 20- 17/İsrâ, 65.
Kültür
Resul KESENCELİ
ÖRNEK BİR KURTULUŞ MÜCADELESİ
KAHRAMANMARAŞ 15 Eylül 1919’da İngilizlerle Fransızlar arasında kararlaştırılan Suriye İtilafnamesi’ne göre; Musul ve çevresini, bu bölgedeki petrol alanlarını İngiltere’ye devreden Fransa, buna karşılık onlardan boşalacak olan Maraş, Antep ve Urfa Sancaklarını işgal edecekti. Maraş halkı arasında İngilizlerin gideceği, yerlerine Fransızların geleceği söylentileri dolaşmaya başlamıştı. Her geçen gün bu haber daha da netleşti. İngilizlerden yakınlık göremeyen Ermeniler, Fransızları dört gözle beklemeye başla-
dılar. Çukurova bölgesinde halka karşı sert ve kırıcı bir tutum sergileyen Fransızların, Maraş’ı işgal edeceklerini duyduklarında halk endişeye kapıldı. Fransızların Maraş’a girmelerini önlemek için çareler düşündüler ve mitingler yaptılar. Ayrıca İngiliz ve Amerikan makamlarına çekilen telgraflarla olayı protesto ettiler. Fakat halkın bu gayretleri bir netice vermedi. 15 Eylül 1919 tarihinde Fransız öncü kuvvetleri Yüzbaşı Julie komutasında Maraş’a gel-
di. 30 Ekim Perşembe günü de De Fontzine komutasında 1000 Fransız ve 500 Cezayir asıllı asker ile Fransız askeri elbisesi giymiş 400 Fransız eşkıyası Maraş’ı işgal etmeye başladılar. Maraş’ta bulunan Ermeniler Fransız işgal ordusunu coşkun gösterilerle karşıladılar. İşgalci Fransızlara çiçek buketleri sunularak “Yaşasın Fransızlar ve Ermeniler, Kahrolsun Türkler” diye bağıran Ermeniler taşkınlık ve çılgınlıklar gösterdiler. Türklerin millî ve dinî değerlerine saldırdılar.
Fotoğraflar: Hulusi Gülseren
Somuncu Baba
Şubat / 2008
65