Www.somuncubaba.net 2008 002 0088 Done

  • December 2019
  • PDF

This document was uploaded by user and they confirmed that they have the permission to share it. If you are author or own the copyright of this book, please report to us by using this DMCA report form. Report DMCA


Overview

Download & View Www.somuncubaba.net 2008 002 0088 Done as PDF for free.

More details

  • Words: 1,401
  • Pages: 2
Hikâye

Ocağın karşısına bağdaş kuran Şerife:

Raziye SAĞLAM

- Ne kadar soğuk… Mübarek kar geceden beri hiç dinmedi. Döne Bacı, Hasan’dan haber var mı? Hasan’ın adının söylenmesi bile Döne’nin gözlerinin dolmasına yetiyordu. “On iki seneden sonra çocuk sahibi ol, gözünden ırma, büyüt bu boya getir, o gitsin devletine, askerine düşman olanların safına girmeye çalışsın.” dedi Şerife içinden gelenleri okumuş gibi. - Çok üzülüyon değil mi? Bak sana ne deyecem. Himmet Dede’ye gidip dua edelim. Hasan’ın doğru yolu bulması için Allah’a yalvaralım. Evliyanın yüzü suyu hürmetine. Döne çok şaşırdı.

DÖNE’NİN ÜÇ GÜNÜ D

öne, uçsuz bucaksız karda, bata çıka yürüyor, yürüyor, sonra ileride bir karartı görüyor. Döne, kâh düşerek, kâh kalkıp koşarak ona yaklaşıyor ve o anda yüreği acıyla kavrularak olduğu yere yığılıyor. Oğlu Hasan karlar üzerinde, bir çocuğun masumiyetiyle uyur gibi cansız yatıyor. Göğsünden, bembeyaz karlar üzerine kan akıyor. Döne, oğlunu kucaklarken ter içinde uyanıyor. Oğlunun gittiği günden beri hep aynı kâbusu görüyordu. Kötü arkadaşlar edinmişti Hasan. Devletine, askerine söz söylemeye başlamıştı. Babası

76

Emralı, o arkadaşlarını bırakması için önce konuştu, kâr etmeyince kızıp bağırdı, nihayet ardından gelen iki tokatla Hasan evi terk edip teyzesi Ayşe’ye gitti. Aslında arkadaşlarının peşinden gidecekti ama hemen dikkati üzerilerine çekmek istemiyorlardı. Döne aksiydi, sert mizaçlıydı. Komşularıyla ilişkileri iyi değildi ama Döne’nin üç günden beri ne aksiliği kaldı ne de huysuzluğu. Aklından Hasan çıkmıyordu. Bugün yine evi toplayıp, yemek yaparken gözünün önüne, düşünde gördüğü o korkunç

manzara geldi. Kovmak için başını iki yana sallayıp işini daha hızlı yapmaya başladı. Yaptığı işe o kadar dalmıştı ki, kapı vurulunca irkildi. Gelen komşusu Şerife’ydi. - Buyur Şerife. Şerife içeri göz gezdirirken girip girmemekte kararsız, “Emralı Ağam yok mu?” - Sabahtan Bozgedik’e gitti. “Şimdi kar yolları kapatmıştır, yolda kalanlar varsa gidip de alayım” dedi. Birazdan arkasına üç-beş kişi takmış halde gelir. Somuncu Baba

- Himmet Dede mi? Şerife sen ne diyon bacım? Ben bu güne kadar namazımı bile doğru düzgün kılmadım. Kırk iki yaşındayım, bir kez bile ziyaretine gitmedim. Hem ne aksi olduğumu biliyon. Nasıl giderim? Evliya çarpmaz mı? - Niye gidemicen? Gendin için değil ya, oğlun için gidip dua edecen. Evliya niye çarpsın ki adamı? - Bilmem ki… - Üç gün sonra Cuma. Gitmek istersen hazırlan bize gel… ……….. Şerife gittikten sonra Döne, işlerini yaparken bir yandan da, “Ben aksi bir kadınım. Emralının getirdiği misafirleri bile sohŞubat / 2008

ranarak ağırlıyom. Ne yüzle… Gitmesem Hasan… Ne yapsam, ne etsem… diye dalmış, iç hesaplaşması yaparken Emralı’nın, “Gapıyı bacayı açmış napıyon gadın? İçeriyi dondurmuşsun.” diye bağıran sesiyle irkildi. Ardında üç tane de misafir vardı. Hemen tülbentiyle ağzını kapattı. Gelenleri içeri buyur ettikten sonra ibriğe sıcak su doldurup el leğeni ile Emralı’ya uzattı. “Adamlar donmuş, sıcak su ile biraz gendilerine gelirler.” Emralı, Döne’nin hiç terslenmeden gelenleri karşılamasına üstelik sıcak su vermesine çok şaşırdı. O şaşkınlıkla misafirlere hizmet ederken Döne sofrayı hazırladı. Emralı, “Bizim garının başına daş düştü zaar.” diye düşünürken çok keyifleniyordu. Gelenler öğleden sonra yolun açılmasıyla gittiler. Akşamüstü karın tekrar bastırmasıyla yol yine kapandı. Emralı yeni misafirler getirdi. Gelenler, biri kadın üç kişiydi. İstanbul’dan babalarının cenazesi için gelmişlerdi. Daha üç saat yolları vardı. Kadın ile kocası öğretmendi. Döne bir fırsatını bulup onlara Hasan ile ilgili akıl danışmak istiyordu. Ertesi günü ezandan önce kalktı, sütleri sağıp yayık makinesine koydu. Taze peynirle, daha üzerinde köpükleri olan tereyağ. Bir yandan aklında Hasan, diğer yandan Himmet Baba’ya yapacağı ziyaret… Bir de her işi çabuk yapıp bir an önce İstanbullu misafirlerle konuşmak istiyordu. Aslında dün konuşacaktı ama akşam komşusunun rahatsızlandığını duyunca yoklamak için gitmek zorunda kalmıştı. Gitmeden onların yataklarını

hazırlamıştı. Döndüğünde ise vakit hayli geçti. Emralı sofrayı kurmasına yardım ederken, Döne: - Dün hiç bacımgilden kimseyi gördün mü? - Yok hanım, biliyom sen Hasan’ı merak ediyon ama ben onları bir iyi tembihledim. Hasan gidecek gibi olursa hemen bana haber iletecekler. - Oğlan gideli kaç gün oldu, bir çare düşünmedin. Varsa yoksa Bozgedik. Biri yolda galacak da sen görmicen diye ödün kopuyo. - Biliyom sen pek hoşlanmıyon ama yolda galana yardım edene Allah da yardım eder. Ben babamdan böyle gördüm. Hem insanlar nasipleniyor, hem evin bereketi artıyor. Döne demlikleri uzatırken, - Oğlan uğursuzlara katılacak diye ödüm kopuyo. Ne edecem şaşırdım galdım. - Allah’a emanet. Hepsi kalkmış, tam kahvaltıya oturulacakken, kapı vuruldu. Gelen komşu kızı Zahide’ydi. - Döne abla koş. Yengemin ağrısı tuttu. Ebe kadın da gelemiyo. Anam ünle de Döne gelsin, dedi. - Tamam Zahide, sen git, ben geliyom, dedikten sonra izin ister gibi Emralı’ya baktı. - Haydi git. Bekletme komşuları. Doğum çok zor oldu. Döne eve geldiğinde öğleden sonra

77

olmuştu. Emralı, ocağın başına oturmuş kahve pişiriyordu. Döne onları göremeyince telaşla: - Gettiler mi? diye sordu. - Gettiler. Çok teşekkür edip, gadın sana bunu bıraktı, derken yün bir şalı Döne’ye doğru uzattı. Döne çökercesine yere oturdu. Ağzından belli belirsiz bir “Hasan’ı anlatacaktım.” sözleri döküldü. O gece Döne yine o kâbuslardan birini gördü. Kan ter içinde uyandığında daha ezan okunmamıştı. Hemen su ısıtıp bir boy abdesti aldı. Emralı, “Bu soğukta ne yıkanması, üşüteceksin dediyse de kulak asmadı.” Himmet Dede’yi ziyarete gidecekti. Çarçabuk kahvaltılarını yaptılar. Emralı, “Hava yine bozdu, bi gidip etrafı kolaçan edek.” diyerek çıktı. Döne’de ise heyecan son haddindeydi. İlk defa bir türbe ziyaretine gidecek ve oğlu için, iyiliği için dua edecekti. Yalnız kâbuslar gözünün önünden gitmiyordu. Hazırlandı, tam çıkacakken durakladı. Aklına gelen şeyi yapıp yapmamakta bir an tereddüt etti ve hızla içeri girip yatakların altında duran silahı aldı. Kuşağına sokup, üzerine hediye olan şalı aldı. Dizlerine kadar kara batarak iki saat yol yürüyüp türbeye vardılar. Girişinde, “Pür hizmet, pür himmet.” yazıyordu. Döne o anda bunun anlamını pek de anlamadı ama türbenin hava-

78

sından çok etkilendi. Gözyaşları içinde uzunca bir süre dua ettikten sonra yanındaki mescitte iki rekât namaz kıldılar. Şerife, “Hadi bacım, birazdan Cuma namazı için dolar burası.” Çıktıklarında, “N’aptın? Hasan için bir iyice dua ettin mi?” Döne, “Valla bacım, dua ettim ama ne dedim doğrusu bilmiyom.” Döne tam lafını bitirmişti ki ileride karartılar dikkatini çekti. Biraz yaklaşınca birinin Hasan olduğunu anladı. Onlara doğru koşarken, bir taraftan da, “Hasaaan!”diye bağırdı. Hasan hiç ummadığı bir anda annesinin sesini duyunca çok şaşırdı. Yanındakilerin, “Durma! Haydi, gidelim.” demesine aldırmadan döndü. Döne o sırada biraz daha yaklaşmıştı. Gözyaşları içinde, “Yavrum Hasan. Haydi, gel, evimize gidelim.”diye yalvardı. Hasan, “Gelemem ana.” diyerek arkasını döndü. Hızlı hızlı yürümeye başladı. Döne son bir umutla bir kere daha seslendi ama Hasan dönmedi. Aslında anasına gitmeyi, sarılıp beraber eve dönmeyi çok isterdi ama artık çok geçti. Böyle bir şey mümkün olamazdı. Döne onun ardından bakarken bir anda onu elinde silah ile asker katili olarak gördü. Gözünün önüne bir elinde silahı ile geliyor, bir karlar üzerinde cansız yatarken. İkisini de görmek istemiyordu. Hasan da onu dinlemiyordu. Umutsuz bir çaresizlik içindeyken aklına silahı geldi. Tam da türbeden çıkmışken Hasan’la karşılaşması tesadüf olamazdı. Üstelik Hasan yanlış yol-

Destanlaşan Şehir!

lara sapıyorken… Hiç tereddüt etmeden silahı çekti ve Şerife’nin “Döne yapma.” demesine fırsat kalmadan bir ananın vereceği en zor kararı verip silahı ateşledi. Hasan, “Yandım anam” diye bağırırken aslında yanan Döne’nin yüreğiydi. Diğer ikisi korkup kaçtılar. Döne, “Allah’ım bir şey olmasın, Himmet Dede himmet.” diye bağırarak oğluna doğru koştu. Hasan rüyasındaki gibi bembeyaz karlar üzerinde uyur gibi yatıyordu. Üstelik omzu da kanıyordu. Döne dehşet içinde oğlunu kucakladı. O sırada Şerife de nefes nefese yanına geldi. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Hemen Hasan’a baktı, yaşıyordu. “Dur bacım Hasan’ın bir şeyi yok, sadece yaralanmış.” derken Döne, “Kaldır, sırtıma almama yardım et.” dedi.

Maraş’ın kurtuluşunun anısına.. Arkadaş, dön mâziye düşün bir an! Düşün bu şehri ki, nasıl kahraman? Üstündeyken kâbus gibi bir duman! Kurtuluşa ilhamdır Türk’e iman! Maraş Fransız’a verir mi eman?

Sütçü İmam,Rıdvan Hoca destandır! Maraş, Maraş’ lılara gülistandır! Cuma terk etmek, bayrağa yastandır! Kurtuluş, ne bilekten, ne kastandır! Kurtuluş, o bin yıllık mirastandır! Taş Mescid, eskilere uzanan yol, Ulu Câmi, Kale birlikte sembol! Al bayrağım dalgalan, hep orda ol! Ol ki, özgürlük gibi içime dol! Tâ ki uzanmasın ne bir el, ne kol! Ecdâdım seni bizim için kurdu. Hem devleti ebed müddet buyurdu! Ey bin yıllık sevdam,Türk İslam yurdu! Kahramanlık sende ne güzel durdu! Bu ruh seni Maraş yaptı duyurdu!

Döne çocukluğundaki gibi Hasan’ı sırtına aldı ve karlarda güçlükle yürüyerek türbeye geri döndüler. O sırada cemaat de Cuma için toplanmaya başlamıştı. Cemaatten biri Hasan’ın yarasına baktı. “Sadece sıyırmış, şimdi sararsak birkaç güne iyileşir.” dedi. Hasan da o sırada gözlerini açmıştı. Canı yanıyordu ama gönlündeki vicdan azabından kurtulmanın hafifliği yanında önemsiz kalıyordu. Hasan’ın yarası sarıldıktan sonra etrafta bulunan bir ata bindirildi. Döne de arkasına binip düşmemesi için oğluna sarıldı. Himmet Dede türbesinden ayrılırken, “Pür hizmet, pür himmet.” sözü onun için anlam bulmuştu. Somuncu Baba

Mehmet SERTPOLAT

Şubat / 2008

79

Related Documents