Yusuf HALICI
SADREDDİN KONEVÎ
B
üyük mütefekkir ve mutasavvıf... Konya’nın manevî üstatlarından…
İsmi Muhammed bin İshak, künyesi Ebü’l-Meâlî, lakabı Sadreddin’dir. Sadreddin Konevî, 1210 yılında Malatya’da doğmuş, 1274 yılında Konya’da vefat etmiştir. Büyük düşünür ve mutasavvıf Mevlânâ, Şeyh Edebali, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre ve Ahi Evran ile aynı zamanda yaşamıştır. Kabri Konya’da kendi adı ile anılan caminin bahçesindedir.
“Sadreddin Konevî’nin hayatı, zühd ve takva içerisinde geçti. Haramlardan çok sakınır, şüpheli korkusuyla mubahların fazlasından bile kaçınırdı. Hiç kimsenin kalbini kırmaz, dünya malına asla meyletmezdi. İslâm ölçülerine sıkı sıkıya bağlı, prensiplerine sadık, söz ve davranışlarında ciddi, ömür boyu, şeriat ölçülerine göre hareket etmeyi şiar edinmiş tavizsiz bir âlim, yüce bir şahsiyetti.”
74
Babası İshak Efendi kendisi gibi büyük bir âlim, Anadolu Selçukluları nezdinde itibarlı ve mevki sahibi bir zattır. İki yaşındayken babasını kaybeden Sadreddin Konevî, çocukluğundan itibaren üvey babası büyük sûfî üstatlarından olan Muhyiddin Arabî hazretlerinin manevî terbiye ve tedrisi altında yetişir. Kendisinin yetişmesine hususi ihtimam gösterdiği Muhyiddin Arabî, Sadreddin Konevî’nin ruh ve fikir dünyasını şekillendiren ilk hocası, ilk şeyhidir. Ona nefsini terbiye yollarını öğretir. Sadreddin Konevî, Muhyiddin Arabî’den gerek feyz, gerek düşünce yoluyla aldığı eğitimi, binbir meşakkat ve zorluğa katlanarak elde eder, günlerini riyazet ve mücahede ile nefsiyle uğraşmakla geçirirdi. Rivayetlere göre, Muhyiddin Arabî, ona, riyazet yoluyla nefsini terbiye etmesi için uykusuz bırakır yemek vermezmiş. Annesi, bu duruma içten içe üzülür, ana yüreği onun aç susuz kalmasına razı olmazmış. Bir gün komşuları ona, “sen zengin ve soylu bir adamın hanımıydın. Şimdi ise doğulu bir dervişin hanımı oldun, durumun nedir?” diye sorunca, dayanamaz Somuncu Baba
ve içini döker: “İyiyim hoşum ama efendim kendisi kuş eti yer, ballı şerbetler içer ama oğluma bir arpa ekmeği dahi vermez ve onu bana bile göstermez” diye yakınır. Muhyiddin Arabî bu yakınmaları duyar. Akşam için hanımına bir tavuk hazırlamasını söyler. Yemekten sonra da hanımından, yedikleri tavuğun kemiklerini bir araya toplamasını ister. Kemikler bir araya toplanınca Muhyiddin Arabî: “Allah’ın adıyla ayağa kalk ey tavuk” der. Tavuk ayaklanıp gider. Sonra hanımına dönüp “Sadreddin ne zaman ki bunu yapar, işte o zaman tavuk yiyebilir” der. Sadreddin Konevî hazretleri hocası Muhyiddin Arabî ile birlikte Halep ve Şam’a gitti ve devamlı onun derslerini takip etti. Onun vefatından sonra da evliyanın büyüklerinden Evhadüdin-i Kirmanî hazretlerinin sohbetlerine katıldı. Ondan feyz aldı ve yüksek manevî bilgiler tahsil etti. Daha sonra Mısır’a ve hacca gitti. Hac dönüşü Konya’ya gelip yerleşti. Orada güzel halleri ve kerametleriyle çok meşhur oldu. Sadreddin Konevî, zamanının en büyük şeyhi ve âlimi idi. Anadolu Selçuklularının Şeyhü’l İslâm’ı, devrinin ikinci İmam-ı Azam’ı sayılırdı. Hadis ilminde, manevî bilgilerde eşsizdi. Konya’da binlerce talebeye özellikle kelâm, tasavvuf, tefsir ve hadis dersleri verdi. Bu binlerce talebe yanında pek çok da hikmet ve tasavvuf ehli kimseler yetiştirdi. Mevlânâ’nın da kendisinden feyz aldığı rivayet olunur. Mevlânâ ile aralarındaki münasebet ve dostluğa ait pek çok menkıbe vardır. Şubat / 2008
Bir gün büyük bir ilim meclisi kurulmuş ve Konya’nın büyükleri orada toplanmışlardı. Sadreddin Konevî hazretleri de orada bir seccade üzerinde oturuyordu. Mevlânâ içeri girince ona olan saygı ve hürmeti sebebiyle seccadeye onun oturmasını istedi. Bunun üzerine Mevlânâ; “Sizin seccadenize oturursam, kıyamette bunun hesabını nasıl verebilirim?” dedi. Sadreddin Konevî hazretleri de; “Senin oturmada fayda görmediğin seccade bize de yaramaz.” deyip, seccadeyi oradan kaldırdı. Sadreddin Konevî hazretlerinden önce vefat eden Mevlânâ, cenaze namazının Sadreddin Konevî tarafından kıldırılmasını vasiyet etmiş bu vasiyeti de Sadreddin Konevî hazretleri tarafından yerine getirilmiştir. Bir rivayete göre de Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlânâ’yı kaybetmeye dayanamayıp cenazesinde bayılmış namazı da Kadı Siracettin tarafından kıldırılmıştır. Konevî hazretleri uykuların azaltılmasının, ruhların olgunlaşmasında bir ölçü olduğunu söylerdi. Kendisinin nasıl çalıştığı ve az uyumak için nasıl bir yöntem uyguladığı şöyle anlatılır: “Uykuları azaltıp, çalışacak vaktini çoğaltmak için kendisi, uzun ve sağlamca bir iple bağlı olan sepet içine girmiş, ipi yüksekçe bir yerden aşırdıktan sonra bizzat içinde bulunduğu sepeti yukarı çekmiş ve sonra da bunun ucunu kendi eliyle sımsıkı tutmaya çalışmıştır. Tabiatıyla ipin ucu bırakıldığı takdirde sepet de yere düşecektir. Buna mani olmak,
ancak uyanık kalmanın sonucu olduğundan, Konevî hazretleri böyle bir usulle devamlı uyanık kalmanın yolunu bulmuş, uykusuzluğa kendini alıştırmıştı.” Nefsiyle uğraşması öyle bir dereceye ulaşmıştı ki, bazen de uyumamak için yüksek bir yere çıkar, düşme korkusuyla uyumaz tefekkürle meşgul olurdu. Sadreddin Konevî’nin hayatı, zühd ve takva içerisinde geçti. Haramlardan çok sakınır, şüpheli korkusuyla mubahların fazlasından bile kaçınırdı. Hiç kimsenin kalbini kırmaz, dünya malına asla meyletmezdi. İslâm ölçülerine sıkı sıkıya bağlı, prensiplerine sadık, söz ve davranışlarında ciddi, ömür boyu, şeriat ölçülerine göre hareket etmeyi şiar edinmiş tavizsiz bir âlim, yüce bir şahsiyetti. Ömrünü Allahu Teâlâ’nın kullarına hizmet etmekle, ilim ve edep öğretmekle geçiren Sadreddin Konevî hazretleri dualarında: “Ya Rabbi! Kalbimizi senden başka şeye yönelmekten ve senden başkasıyla meşgul olmaktan temizle. Bizi bizden al, bizim yerimize bizi kendinle doldur. Bizi başkalarına ve şeytana oyuncak yapma. Bize nur bahşet. Dualarımızı çabucak, kendi istediğin şekilde kabul buyur. Sen işitensin. Sen bize bizden daha yakınsın. Sen dualara icabet edensin.” buyururdu. Gönül âlemi geniş, tefekkür dünyası engin, ilim, irfan ve fazileti yüce Sadreddin Konevî, Konya’nın mana kubbesini bezeyen yıldızlardandır.
75