Kitap Vedat Ali TOK
Göz Gördü Kalem Yazdı
Y
“Birkaç günden beri elimden düşüremediğim bir kitaptan bahsetmek istiyorum: Göz Gördü Kalem Yazdı. Sütun Yayınları arasında (Nisan 2006) çıkan 272 sayfalık bu gezi eseri, Cihan Okuyucu’nun çeşitli vesilelerle çıktığı yurt dışı gezilerinde yaşadıklarını kaleme aldığı kitabı hâtıraseyahatname türünde bir eser”
ediğin içtiğin senin olsun gördüğün güzel(lik)lerden haber ver, sözü gurbete gidip gelen insanların gezdikleri yerlerle ilgili izlenimleri merak etmekten kaynaklanan bir dilek ifadesidir. Gezip gördüğümüz yerleri pekalâ da anlatırız; ancak bizde yazma işi galiba biraz ihmal ediliyor. Nitekim edebiyat tarihimize baktığımız zaman hâlâ Evliya Çelebimizin Seyahatnâmesinden başka yüzümüze tutacak doğru dürüst bir gezi eserimizin bulunmayışından yakınır dururuz. Yazılan gezi yazılarının okuyucu hâfızasına çengel atamayışının sebeplerine baktığımız zaman bunların çoğu zaman objektiflik nâmına kuru kuruya istatistik bilgilerinden öteye gitmediği sonucuna ulaşırız. Ancak az da olsa yüreğimize su serpecek türden eserlere de rastlamıyor değiliz. Birkaç günden beri elimden düşüremediğim bir kitaptan bahsetmek istiyorum: Göz Gördü Kalem Yazdı. Sütun Yayınları arasında (Nisan 2006) çıkan 272 sayfalık bu gezi eseri, Cihan Okuyucu’nun çeşitli vesilelerle çıktığı yurt dışı gezilerinde yaşadıklarını kaleme aldığı kitabı hâtıra-seyahatname türünde bir eser’ Asıl amacı Türk tarihi, dili ve edebiyatına ait izlerin araştırılması, kütüphanelerin tetkiki veya tebliğ sunmak olan yazarın, dolaştığı çeşitli ülkelerden verdiği manzaralarla, insanlarla yaptığı sohbetlerle, gezi esnasındaki ilginç anekdotları aktarışıyla okuyucuyu âdeta gittiği yere beraberinde götürüyor. Bir müddet sonra siz de o seyahatin bir parçası, bir yolcusu oluyorsunuz. Bu eseriyle sadece bilim adamı değil, aynı zamanda belki de bilim adamlığının bir vasfı da olan gözlemdeki ustalığı ortaya çıkıyor Cihan Okuyucu’nun. Hangi ülke-
68
Somuncu Baba
ye gitmişse o ülkenin tarihî, siyasî ve sosyolojik yapısına ait gözlemlerini akıcı bir dille ele aldığı eserinde, zamanın ve imkânların yetersiz olduğu yolculuklarında bile uçarken eğilip denizden bir su alan kırlangıç ustalığıyla araştırmasını ihmal etmiyor. Kitabı okurken zaman zaman heyecanlanıyor, yabancılar üzerindeki Türk haşmetini görüyor, biraz da gururlanıyorsunuz. Ve yazarın “Ah zavallı memleketim! Sen içerden bakınca ne kadar küçük ve dışarıdan bakınca ne kadar büyüksün.” hükmüne iştirak ediyorsunuz. Yurtdışına hiç çıkmamış insanların sadece basın yayın organlarının bildirdikleriyle ya da coğrafya kitaplarındaki malumatlarla bu ülkeler hakkında kesbedilen bilgilerin ne kadar sığ olduğunu kitabı okuyunca daha iyi anlıyorsunuz. Meselâ Türk insanı, batılı memleketlerin bütün insanlara eşit davrandığını zanneder. Hâlbuki durum hiç de böyle değildir. İşte çarpıcı bir anekdot. Yazar Paris’ten Londra’ya gidecektir. İşlemler için gümrük kapısında kuyruğa girer. Bu arada biri uyarır. Bunun üzerine ikinci kuyruğa girer. Sonra bir adam yukarıdaki tabelayı gösterir yazara. Manzara ilginçtir. Üç sıradan birincisi İngiliz vatandaşları için, ikincisi Avrupa birliğine üye ülkelerin vatandaşlarına ait. Diğerleri ise others (başkaları) yazan sıraya ait. İlk iki sıradaki işlemler çabucak bitirilirken başkalarına ait kuyruk ağır ağır işler.(s. 188/189) Yazar buna tabiî olarak alınır ve herhalde ülkemizde yabancılara gösterilen saygıyı, misafirperverliği düşünür, hayıflanır. Cihan Okuyucu, eserinde Mart / 2007
durumun tuhaflığına gülmekten kendinizi alamıyorsunuz. Eserdeki akıcı dil, samimi ifadeler; külfetten, yapmacıktan uzak anlatımlar sizi hemen sarıveriyor. Bazı yazarlardaki kendini olduğundan farklı gösterme ya da okuyucu gözünde olduğundan farklı gözükme havasını bu eserde bulamazsınız.
çok değişik anlatım metotlarını denemiş. Belirli bir kalıpta olmadığı için eser tekdüzelik göstermiyor. Kitabı okurken kimi zaman yüreğinizin dağlanmasına gözlerinizin ıslanmasına, kimi zaman kitabı okurken tek başınıza olmanıza rağmen, gülmenize engel olamıyorsunuz. Sözgelişi bir Bulgar zulmündeki göç hâdisesinin hatırlatılmasında sizin de yüreğiniz yazarla beraber parçalanıyor yahut Kırım kırımının izlerinin yapıldığı tasvirlerde gündelik dertlerinizi hiçe sayıyor, yüreğinizin bilemediğiniz bir köşesinde yangınların acısını hissediyorsunuz. Öte yandan yazarın bir tren yolculuğunda kısa bir müddet de olsa bir Rus sinyorita ile aynı kompartımanı paylaşması anını tasvir ederken ister istemez
Görmeden, tanımadan herhangi bir ülke insanı hakkında oluşan yanlış kanaatlerin ve önyargıların da bu eseri okuduktan sonra yok olduğuna şahit olabilirsiniz. Ne yalan söyleyeyim benim Rus halkı hakkındaki düşüncelerimde müsbet manada bir değişme olurken, bir Müslüman ülke olan Tunus’ta da bilmediğim daha doğrusu tahmin edemediğim bir dünyanın oluşunu öğrendim. Her seyahat aslında biraz da macera demektir. Hoca, her ne kadar seyahatlerine ilmî bir gâye ile çıksa da yolda onu bekleyen kimi trajik, kimi komik bir sürü macera beklemektedir. Bütün bunların Cihan Bey’in tafsilindeki ve tasvirindeki güzelliği ile birleşmesi sonucunda okuyucunun damağında kalan bir tat dimağındaki zevkten başka bir şey olmuyor Göz Gördü Kalem Yazdı. Zeki Velidi Togan’ın Kırım’daki köyüne, arabada Gazi Osman Paşa marşını çalarak gitmek, İran’ın sıkı disiplinine rağmen kaçamak yapıp, orada bulunan Türkmenlerle gizlice görüşmek ve daha nice heyecanı yazarla birlikte yaşamak isteyenler için sıkılmadan okunabilecek bir kitap “Göz Gördü Kalem Yazdı.”
69