Suçluluk_ve_sosyal_hizmet_ders_notu.docx

  • Uploaded by: Kil er
  • 0
  • 0
  • December 2019
  • PDF

This document was uploaded by user and they confirmed that they have the permission to share it. If you are author or own the copyright of this book, please report to us by using this DMCA report form. Report DMCA


Overview

Download & View Suçluluk_ve_sosyal_hizmet_ders_notu.docx as PDF for free.

More details

  • Words: 12,582
  • Pages: 41
SUÇLULUK VE SOSYAL HİZMET DERS NOTU •

İnsan Hakları nedir?

İnsan Hakları ile ilgili çok farklı tanımlar yapılabilir. Ancak genel kabul gören tanımı “Bütün insanların, insan olması sebebiyle sahip olduğu temel hak ve özgürlükler” şeklinde tanımlanmaktadır. İnsan hakları, özgürlükçü siyaset bilimi teorilerine göre, devletin var oluş nedeni olarak kabul edilmektedir. İnsan hakları insan olmaktan dolayı sahip olunan ve doğrudan insanlık onurunu korumayı amaçlayan bir takım özel haklardır •

İnsan Haklarının Tarihsel Gelişimi -1

İnsan hakları tarihi din, kültür, ahlak, felsefe ve hukuki gelişmeleri içerir. Bireyin haklarını konu edinen ilk yazılı belge Hammurabi kanunlarıdır. Dönemi itibari ile adil yargılanma ve mülkiyet hakkı konusunda çok modern düzenlemeler içermektedir. Eski Yunan medeniyetinde de haklar bugünkü gibi olmasa da tartışılmıştır. Aristo özel mülkiyet ve demokratik katılım gibi bir takım haklardan bahsetmektedir. İran Pers imparatorlarından Büyük Kiros'un bildirisi, temelde Babilli kölelerin serbest ve özgür olması gerektiğinden bahsettiği için, kimi uzmanlar onu ilk insan hakları belgesi olarak da kabul etmektedir. İnsan Haklarının Tarihsel Gelişimi-2 •

İslam dünyasında Medine ve civarındaki bütün toplulukların haklarını garanti altına alan 622 tarihli Medine Sözleşmesi ve bütün insanların eşitliğini vurgulayan ve kadın haklarından bahseden 632 tarihli Veda Hutbesi de insan haklarına kaynaklık eden tarihi birer belge olarak kabul edilmektedir.



1215 tarihli Magna Carta ya da Büyük Özgürlük Sözleşmesi de bugünkü insan haklarının kaynakları arasında değerlendirilmektedir.



Modern İnsan Haklarının felsefi arka planı 17. yy liberal aydınlanmacılığı ve rasyonalizmine dayanır. John Locke modern insan haklarının kurucu babası olarak kabul edilmektedir. İnsan Haklarının Tarihsel Gelişimi-3



İngiltere’de 1689 devriminden sonra geliştirilen Yurttaş Hakları Beyannamesi, bugünkülere benzer temel hak ve özgürlükleri belirlerken, Aynı şekilde 1776 ABD Bağımsızlık Bildirgesinde de “bütün insanlar eşit yaratılmıştır, yaratıcı tarafından kendilerine bahşedilen devredilemez hakları vardır” ifadesi yer almaktadır.



1789 tarihli Fransa İhtilali sonrasında ilan edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi “insanların özgür doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu …” içermektedir.



18. ve 19. yüzyılda özellikle kölelik karşıtı hareketler, demokrasi mücadelesi, özellikle demokratik katılım, genel oy ilkesi ve kadınların oy kullanma hakkı gibi alanlarda insan hakları mücadelesi yoğunlaşmıştır İnsan Haklarının Tarihsel Gelişimi-4



20. yüzyılın ilk yarısında Milletler Cemiyeti döneminde (1918-45) azınlıkların korunması, halkların kendi kaderini tayin etme hakkı ve yabancı hakları gibi haklar öne çıkmıştır.



1945’te Birleşmiş Milletler’in (BM) kurulmasıyla insan hakları kurumsal olarak da dünya politikasına girmiştir. Zira BM Şartı’nın ilk maddesi, BM’nin dört görevi arasında insan haklarını geliştirmeyi de vurgulamaktadır.



Daha sonra kurulan İnsan Hakları Komisyonu, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesini (EİHB) hazırlamış ve modern insan hakları belgelerinin temel referansı haline gelen Beyanname, 10 Aralık 1948 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilmiştir. Uluslararası İnsan Hakları Belgeleri



BM tarafından insan hakları alanında bağlayıcılığı olan anlaşma veya sözleşme denen düzenlemeler ve bildirge ya da beyanname gibi bağlayıcı olmayan belgeler olmak üzere iki çeşit metin üretilmiştir.



Avrupa, Amerika ve Afrika insan hakları mekanizmaları gibi bölgesel düzenlemeler ve Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi küresel STK’larla birlikte süreç devletler üzeri bir hale gelmiştir. Bağlayıcı İnsan Hakları Belgeleri



Soğuk Savaş ortamı maalesef insan hakları gibi ortak insanlık değerlerin gelişim sürecini de etkilemiş ve 1966 tarihli anlaşmalar, 1977’de yürürlüğe girmiş ve ikiz insan hakları anlaşmaları denen ideolojik ve ikili bir yapı ortaya çıkmıştır.



Kapitalist ve sosyalist her iki tarafın talepleri dikkate alınmıştır. Ve sonunda Uluslararası Sivil ve Siyasal Haklar Anlaşması ile Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Anlaşması.



sözleşmeler yürürlüğe girdikten üç yıl sonra, 1979’da BM tarafından Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi,



1984 yılında İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi,



1989 tarihinde Çocuk Hakları Sözleşmesi,



1990 yılında BM tarafından kabul edilen Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme,



Müzakereleri 2000 yılında başlayan Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, 2006’da BM Genel Kurulu’nda oylamasız kabul edildi . Avrupa Konseyi İnsan Hakları Belgeleri



Türkiye’nin de üyesi olduğu, bir demokrasi ve insan hakları kurumu olarak kurulan Avrupa Konseyi son yarım asrı aşkındır bir dizi insan hakları belgeleri yayınlamıştır.



Bunların başında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gelmektedir.



Buna ek olarak çocuk hakları, azınlık hakları, Avrupa Sosyal Güvenlik Kodu, İşkencenin ve Gayri İnsani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine dair Avrupa Sözleşmesi, Demokratik Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi Şartı ve daha pek çok konuyu kapsayan direktif ve kılavuz yayınlamıştır. İNSAN HAKLARI DÜZENLEMELERİ

Bu düzenlemeleri üç ana başlık altında incelemek mümkündür: Yerel İnsan Hakları Düzenlemeleri (Anayasa ve Yasalar gibi…) Bölgesel İnsan Hakları Düzenlemeleri (Afrika İnsan ve Topluluk Hakları Şartı – 1998, Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi-1978, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi-1953 gibi…) Küresel İnsan Hakları Düzenlemeleri (1948 Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, 2006 tarihli Engelli Hakları Sözleşmesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi (1989), Deklarasyon ya da Beyanname: Hukuki bir bağlayıcılığı yok. Anlaşma ya da Sözleşme: bağlayıcıdır.

İNSAN HAKLARI KUŞAKLARI Felsefi bakış-İdeoloji-Oluşum süreci ile ilişkisi bakımından: •

Birinci Kuşak Haklar : Liberal, Birey Hakları. Örneğin; ifade özgürlüğü, oy kullanma hakkı gibi…



İkinci Kuşak Haklar: Sosyalist, Grup Hakları, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar. Örneğin; Çalışma hakkı, çocukların ve gençlerin korunması hakkı …



Üçüncü Kuşak Haklar: Üçüncü Dünya’ya ilişkin haklar. Örneğin, temiz bir çevre hakkı, iletişim hakkı, kültürel mirasa katılma hakkı…



Dördüncü Kuşak Haklar: Uzlaşma ve dayanışma hakları. Bilgi ve teknolojiye bağlı olarak toplumların hızla değiştiği bir çağdayız. İnsan hakları bağlamında yavaş yavaş dördüncü kuşak haklar kategorisi tartışmaları yapılmaktadır. İNSAN HAKLARI KUŞAKLARI

Devlet ile ilişkileri açısından: •

Negatif Haklar- Devlet müdahalesi olmayan: Daha çok medeni ve siyasi haklardan oluşan içeren haklardır. Özel hayat, ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü gibi…



Pozitif Haklar- Devlete yük yükleyen: Bu haklar ise genelde ekonomik sosyal ve kültürel haklardan müteşekkil olup gerçekleşebilmeleri için devletin bazı icraatlarına, belirli bir bütçe ayırarak harcama yapmasına ihtiyaç duyan haklardır. Örneğin; Eğitim hakkı, sağlık hakkı gibi…



Özgürlükçü siyaset bilimi teorilerinde devletin var oluş nedeni olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla, devletin asli görevi, insana huzurlu ve güvenli bir ortamı hedefleyen insan hak ve özgürlüklerini korumaktır.



Hukuki ve zorunlu sistemlerin ötesinde insan haklarının korunmasında en önemli araçlarından biri hak-temelli bir eğitimdir.



Aynı şekilde, insanları hakları konusunda bilinç oluşturan ve yönetimler üzerinde kamuoyu baskısı oluşturabilen sivil toplum kuruluşları (STK)’nın varlığı da hakların korunmasında önemlidir.

İnsan Haklarının Korunmasında İç Mekanizmalar İnsan hakları koruma mekanizması oldukça karmaşık ve çok katmanlıdır fakat, ilk ve en etkili koruma ülke düzeyindeki hukuki, idari ve sivil mekanizmalardır. Bir ülkede hukuk normları hiyerarşisinde en üstün düzenleme anayasalardır. Temel hak ve özgürlüklerle ilgili haklarda uluslararası anlaşmalar anayasal düzenlemelerin üstündedir. İnsan Hakları ve Bölgesel Korunma Sistemleri •

Bölgesel mekanizmalar, bölgesel çapta yapılan uluslararası antlaşmalar yoluyla kurulmuşlardır. Bölgesel mekanizmalarda denetim amaçlı genellikle komisyonlar ve mahkemeler mevcuttur.



Bölgesel mahkemelere başvurmak için öncelikle iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekir.



Dünyanın ilk ve tek daimi insan hakları mahkemesi Avrupa insan hakları mahkemesidir. Afrika ve Amerika insan hakları mahkemeleri yılın belli dönemlerinde çalışır.

İnsan Hakları ve Bölgesel Korunma Sistemleri •

Avrupa Mekanizmasının Çalışma Sistemi



AİHS’yi imzalayan her ülke Sözleşmede belirtilen hakları korumayı ve onlara saygı göstermeyi taahhüt etmiş olur.



Bu kapsamda hakları ihlal edilen kişi, grup, kurum ve kuruluşlar iç hukuktaki yargı süreçlerini tamamladıktan sonra AİHM’ye başvurabilir.



Aynı şekilde, devletler de diğer devletler aleyhinde dava açabilirler.



AİHM yargısını kabul eden bütün ülkeler için mahkeme kararları bağlayıcıdır.



Ancak Mahkemeye yapılan davaların yaklaşık %90’ı bir yargı sürecine tabi tutulmadan ilk heyet tarafından reddedilmektedir. Bu durum Mahkemenin devletleri aklama mekanizmasına dönüştüğü eleştirilerine yol açmaktadır.



Çatışmada taraflar hep karşı tarafı ötekileştirir, kötülüğün kaynağı olarak görür, her türlü olumsuzluğu ona yükler, kötüler ve hatta insandışılaştırır. Bu tarz suçlayıcı, ötekileştirici ve aşağılayıcı dil, taraflar arasında nefreti ve düşmanlığı körükler.



Zamanla bu dil nefret diline dönüşür ki, bu da, tarafların mantıklı düşünmesinin önüne geçecek bir inanca dönüşebilir.



Çatışma dili olarak bilinen bu dilin terk edilmesi, tarafların birbirini anlama ve diyaloga hazır olma sürecini hızlandırabilir.



Medya haber ve yorumlarında ötekileştirmeden ve haksızı haklı gösterme çarpıtmasına girmeden hizmet sunmalıdır.



Bunların ötesinde barış eğitiminin temelini oluşturan demokrasi ve insan hakları eğitimine önem verilmelidir. ÖZGÜRLÜK VE EŞİTLİK



İnsan haklarının ana düşüncesi eşitlik ve özgürlük kavramlarına dayanır. Evrensel İnsan Hakları Beyannamesinin ilk maddesi “Bütün insanlar onur ve hakları bakımından eşit ve özgür doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşçe davranmalıdırlar” denmektedir.



Ünlü siyaset bilimci Tocqueville’e göre, çağdaş modern devletlerin toplumsal projeleriyle insanlar birer birer özgürlük alanlarını kaybetmekte, farkına varmadan modern ulus devletlerin kölesi durumuna sokulmaktadırlar.



Eşitliğin sağlanması hem kavramsal hem de uygulamada pek de kolay değildir. Burada asıl ölçü ayrımcılığın yapılmamasıdır. Eşitlik tarih boyunca tartışma konusu olmuş fakat tam olarak uygulandığı bir durumun ortaya çıktığını söylemek zordur.

EĞİTİM HAKKI •

İnsan hakları belgelerinde bir insan hakkı olarak tanımlanan eğitim, insan haklarının korunması ve geliştirilmesinde de önemli bir rol oynamaktadır. İnsan hakları, herhangi bir eğitimi değil, insan haklarına uygun bir eğitimi öngörmektedir.



EİHB’nin 26. maddesi “Eğitim insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarıyla temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.” şeklindedir. Bu husus insan hakları anlaşmalarını imzalayan ülkeler için aynı zamanda bir yükümlülüktür. İnsan Hakları Eğitimi



Avrupa Konseyi Demokratik Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi Şartı (DVİHE) ile BM İnsan Hakları Eğitimi ve Öğretimi Beyannamesinde insan hakları eğitimini benzer şekilde tanımlanmıştır.



DHİVE şartı ikinci paragrafında insan hakları eğitimi; “insan haklarının ve temel özgürlüklerin yaygınlaştırılması ve korunması amacıyla; öğrencileri bilgi, beceri, anlayışla donatmak, tavır ve davranışlarını geliştirmek suretiyle, onları toplumda evrensel bir insan hakları kültürünün yaratılıp savunulmasına katkıda bulunacak şekilde yetkinleştirmeye yönelik, eğitim, öğretim, farkındalık arttırıcı girişimler, bilgiler, uygulamalar ve faaliyetler.” olarak tanımlanır. SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI



Temsili demokraside en büyük eksiklik vatandaşların seçimden seçime katılım sağlaması ve seçimler arası dönemlerde kararları etkileyememesiydi. Bu nedenle, demokrasilerde kararalma mekanizmalarını daha çok etkilemek için bir takım Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ortaya çıktı.



STK’lar doğal olarak sadece demokratik katılımın araçları değillerdir. Demokratik katılımın yanında kalkınma, çevre, insan hakları, engelli, kadın ve çocuk hakları, gibi alanlarda hem kararları etkilemek hem de devletlerin yetersiz olduğu durumlarda insanlara ve çevreye yardımcı olmak için faaliyetlerde bulunurlar. STK ve Aktif Vatandaşlık



BM ve AK, sivil toplum örgütlerinin uluslararası kuruluşlarca tanınmaları için ortak hedefleri olan bireyler tarafından kurulmuş olmasını, demokratik yapıya sahip olmalarını ve kendi yönetimini seçmeleri ve hiç bir kar amacı gütmemeleri koşulunu koymuşlardır.



Aktif vatandaşlık bilincinin oluşumunda önemli yere sahip olan STK’lar demokratik sistemlerin vazgeçilmez araçlarıdır. Bireylerin, taleplerini yönetime duyurmada, kamuoyu oluşturmada ve yönetimi etkilemede herhangi bir güçlüğü aşmada etkili olabilecek demokratik araçlar STK’lardır.



Küresel STK’lara Uluslararası Af örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü, İnsan Hakları Eylem Merkezi, Çocukları Koruma Fonu (CDF) örnek verilebilir.

KADIN HAKLARI •

İlk insan hakları belgeleri kadın, erkek, çocuk, yetişkin, engelli ve engelsiz ayırımı yapmaksızın eşitlikçi bir temelde insan haklarını kabul etmişlerdir. İHEB birinci madde bu durumu “Bütün insanlar onur ve haklar bakımından eşit ve özgür doğarlar “ diyerek düzenlemektedir. Fakat zamanla uluslararası toplum bu eşitlikçi anlayışın dezavantajlı ya da hassas grupların haklarını tam olarak koruyamadığını fark etmiştir. Bunun için kadın hakları, çocuk hakları, azınlık hakları ve engelli hakları gibi yeni ve özel bir takım insan hakları düzenlemeleri yapmışlar.



Türkiye son yıllarda kadın hakları alanında ciddi bir takım ilerlemeler sağlamasına rağmen ihlallerin toplumda tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmamıştır. Bu çerçevede Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına Dair Kanun (2012) çok önemli bir yasal çerçeve sunmaktadır. ÇOCUK HAKLARI

Çocuklar, insan haklarının korunmaya en fazla ihtiyaç duyduğu grupların başında gelir. Son yüzyılda çocuklar sosyolojik olarak da toplumda giderek daha önemsenen ve korunmasına titizlikle eğilen bir grup haline gelmiştir. Çocuk haklarıyla ilgili ilk belge 1924’te Milletler Cemiyeti’nin kabul ettiği Çocuk Hakları Beyannamesi’dir. Daha sonra 1959 yılında BM Çocuk Hakları Beyannamesi, 1989 BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve 1996 Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Sözleşmesi’dir. Sözleşmenin kabulünün 10. yılında “Çocuklar İçin Çocuklarla Bir Avrupa İnşa Etmek” isimli bir programla çocuk haklarına verdiği önemi daha da ileri taşımıştır. Bütün bu uluslararası çabaya rağmen Avrupa’da bile çocukların ciddi insan hakları ihlalleriyle karşılaştıkları bir gerçektir. Diğer insan hakları gibi çocuk hakları da sadece hukuki düzenlemelerle değil, zihinsel ve kültürel dönüşümle mümkündür. ENGELLİ HAKLARI İnsanlar fiziksel, zihinsel ya da duygusal rahatsızlık, yüzünden, tıbbi koşullar ya da zihinsel hastalıklardan dolayı engelli olabilir. •

9 Aralık 1975 tarihli Engelli Hakları Bildirisi, engelli kişilerin topluma üretken bireyler olarak katılmaları konusunda olduğu kadar, toplumun engellilere karşı yükümlülüklerini de saptamaktır. Müzakereleri 2000 yılında başlayan Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, 13 Aralık 2006 tarihinde BM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Sözleşme genel ilkeleri, engellilerin haklarını ve taraf devletlerin yükümlülüklerini düzenlemektedir.



Ülkemizde okuryazarlığı olmayan ve eğitim seviyesi düşük bir engelli kitlesi mevcuttur. Örneğin . Engellilerin % 41’i ile süreğen hastalığı olanların yaklaşık % 47,1’i ilkokul mezunudur. İnsan hakları bakımından bu büyük bir sorundur.

SUÇ ve SUÇLU KAVRAMI Suç olgusuna uzun vadeli ve kalıcı çözüm bulabilmek için bir yandan suçun nedenlerinin bilimsel olarak araştırılması diğer yandan suçla mücadelenin yine bilimsel veri ve metotlar kullanılarak yasal ve meşru sınırlar içerisinde yürütülmesiyle mümkündür. Dolayısıyla polislik alanında yapılan bilimsel çalışma ve yayınlar suç ile mücadelede en az polisiye operasyonlar kadar önemli ve gereklidir. Suç toplumsal bir olaydır. Çözümü de yine toplumun içindedir ve toplumla beraberce bulunmalıdır. Her suçun sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik problemlere kadar uzanan bir çok nedeni olabilmektedir. Suçun doğasına ilişkin pek çok sosyolojik ve kriminolojik teori geliştirilmiştir. Suçu sosyal bir olay olarak görüp, sosyal çevre faktörlerinin suç üzerine etkisini inceleyen suç sosyolojisi verilerine göre suç türleri ve oranları toplumdan topluma ve aynı toplumda zaman içinde değişiklik gösterir. Bu nedenle kriminologlar da anlamaya çalıştıkları suç davranışının tanımını değiştirme yoluna giderler. İnsanın toplumsal yaşamı kurallar ya da normlar tarafından yönlendirilmektedir. Belirli bağlamlarda uygun görülüp başka bağlamlarda uygun görülmeyen bazı davranış türlerini tanımlayan kurallara bağlı kalmasaydık, etkinliklerimiz bir karmaşa içine düşerdi. Bütün toplumsal kurallar ise sosyal düzen ve uyumu gösteren uyumsuzluklara ise önlemler alan dayatmalara sahiptir. Modern toplumdaki dayatmaları ise mahkemeler ile hapishaneler temsil etmektedir. Kuşkusuz ki polis kamu düzenini sağlayan suçu önleyip yasalara karşı gelenleri yakalayıp mahkemeye çıkarmak ve gerekirse hapsedilmelerini sağlamakla görevli resmi bir güçtür. Yasalar ise hükümetler tarafından vatandaşların izlemek zorunda olduğu ilkeler olarak tanımlanan biçimsel dayatmalardır. Yasaların olduğu yerde suç da vardır çünkü suç genel olarak yasayı çiğneyen herhangi bir davranış biçimi olarak tanımlanabilir. İnsanların suça yönelmeleri ve suçluluğun hemen hemen her toplumda yer alması suçla mücadelede bilimsel yöntemlerin kullanılmasını zorunlu hale getirmiştir. Özellikle bazı toplumlarda suç oranlarının yüksek olması yanında bazı toplumlarda aksi durumun görülmesi suçun bazı nedenlerinin olabileceği savını oluşturmuş ve bu alanda değişik çalışmalar yapılmıştır. Anayasa bağlamında devletin kişilerin hak ve özgürlüklerini teminat altına alırken, bu hak ve özgürlüklerinin kanun dışında başkaca yollardan sınırlandırılmasının da önüne geçmek olduğu açıktır. Bunun en temel şekli kişilerin bir suç karşısında mağdur olmalarının önüne geçmek kişileri suçtan korumak, başkalarının hak ve özgürlüklerini çiğneme/engelleme alanına diğerlerinin girmesine engel olmaktır. Bu devletin asli görevleri arasında Anayasal sınırlarla çizilmiş temel nitelik taşıyan bir görevdir. Bu aynı zamanda hukuk devleti olmanın da temel taşlarından biridir.

Suç nedir? Ceza hukukunun verdiği tanıma göre suç yasanın cezalandırdığı harekettir. Toplumbilimcilere göre suç, toplumsal ve kültürel koşulların ve bireyin içinde yaşadığı çevrenin olumsuz etkilerinin bir sonucudur. Hukuksal açıdan bakıldığında TCK yönünden suç, toplumsal ve kültürel koşulların, bireyin toplum içinde yürürlükte bulunan yasalara karşı gelmek ve bu davranışın sonucu olarak o yasların ceza müeyyidelerinin konusu olmaktır. Her suç ve suçluluk türüne ilişkin toplumsal sorunlar vardır. Suç ve suçluluğun soyut bir hukuk sorunu olmadığı, suçlunun insani ve toplumsal özelliklerinden sıyrılamayacağı, suçun soyut bir eylem değil, sosyal bir fenomen olduğu yadsınamaz gerçeklerdendir. Suçun açıklanmasında, nedenlerinin ortaya konulmasında sübjektif ve objektif nitelikte bazı yaklaşımlar bulunmaktadır. Suç teorileri neredeyse suç kadar eskidir. İlk suç teorisi, mağarasına hırsız giren, en değerli sopası çalınan insanca ortaya atılmıştır. “Niçin” diye sormuştur. “Neden ben?”. Suçun daha bilimsel bir açıklaması daha sonra dinler tarafından yapılmıştır. Tanrının kanunlarının ihlali üzerinde durulmuş ve suç ile günah aynı anlamda ifade edilmiştir. Suç toplumsal bir kavramdır. Çözümü de yine toplumun içindedir ve toplumla beraberce bulunmalıdır. Her suçun sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik problemlere kadar uzanan bir çok nedeni olabilmektedir. Toplumdan topluma dolayısıyla kültürden kültüre işlenen suçlarda çeşitlilik, farklılık görülmektedir. Bunun en önemli sebepleri de yukarıda belirtildiği üzere farklı kültürdeki, farklı ekonomik ve sosyal düzeydeki insan gruplarının varlığıdır. Türkiye’de İşlenen Suçlara Genel Bir Bakış Ülkemizde en yoğun olarak işlenen suç türlerinin hırsızlık, kapkaç, müessir fiil suçları olduğunu görmekteyiz. Bu iki suç türü özellikle kast unsuru ile meydana gelmiş suçlardır. Yine kast unsuru olmadan işlenen suçlardan ölümlü yada yaralamalı trafik kazalarının ülkemizde sıkça yaşanıyor olmasını örnek gösterebiliriz. İşlenen suçların yoğunluklarına dayanarak bir sıralama yapacak olursak, 1-Müessir Fiil Suçları 2-Hırsızlık ve Türevi Suçlar 3-Ateşli ve Ateşsiz Silah Suçları 4-Trafik Kazaları 5-Kumar Suçları (Yeni TCK/dan Önce)

6-Kaçakçılık Suçları 7-Fuhuş Suçları 8-Yasadışı Örgüt Faaliyetleri 9-Sarhoşluk ve İcrai Rezalet Çıkarma Suçları 10-Dolandırıcılık Suçları Olarak sıralamak mümkündür. Ancak genel itibariyle ülkemizde işlenen suçlarda öncelikli temel sebebin ekonomik olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle kriz dönemlerinde, yoksulluğun arttığı dönemlerde mala yönelik suçlarda artış gözlemlenmektedir. Ekonomik sebeplerden dolayı işlenen suçların yanında kültürden kaynaklanan töre gerekçesi ile işlenen cinayetlerin varlığı toplum nezdinde dikkat çekmektedir. Ancak son yasal düzenlemeler ile töre sebebiyle işlenen cinayetlerde sebebin töre, namus gibi kavramların olması hafifletici nedenler arasından çıkartılmıştır. Yine son dönemde karşımıza çıkan ve dikkat çeken çocukların suça eğilimlerinin artmış olmasıdır. Bunun ekonomik temel nedeninin yanında suç işleyen çocuklar için ilk hedef olarak cezanın değil topluma kazanılmasının yatması olduğu söylenebilir. Kriminoloji bilimi suçların felsefesini araştıran ve suçları neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde değerlendiren bir bilimdir. suçların genel manada işleniş sebepleri değerlendirildiğinde en temel sebepler olarak ekonomik, sosyal ve kültürel sebeplerin varlığına dikkat çekmektedir. Sosyal devletin en önemli görevleri arasında yer alan ve sadece güvenlik bağlamında değil sosyal devletin diğer görevlerinin tam olarak yerine getirilmesinin veya getirilememesinin başlıca nedenleri arasında da bunları saymak mümkündür. Sosyal devlet suça neden olan bu aksaklıkların giderilmesinde ve kişilerin suça karışma sebeplerinin ortadan kaldırılarak huzurlu bir toplum yapısının oluşturulmasında görevlidir, bunun için ekonomik, sosyal, kültürel ve eğitim alanında yapacağı atılımlar ve gelişimler ile suçların önüne geçebileceği açıktır ancak yine kendi yapılanmasında ve suçlular hakkında yasaların uygulanmasını sağlayan kolluk gücüyle suçların önlenmesinde de etkili olur. Dünya’da ortaya çıkan sorunlar hakkında görüş ayrılıklarına rağmen, polis örgütlerinin görev ve çalışma yöntemlerinin belirlenmesinde ulusal özelliklerin ve tarihi geleneklerin önemli rol oynadığı konusunda biraz kuşku olabilir . Zamanla nerdeyse birlikte artan teknik ilerlemeler, ekonomik yapılar, gelişen kültürler farklı suç türleri ile meydana gelen suçların önlenmesine yönelik çalışmalarında geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. Farklı meslek dallarının ve bilimlerin bir araya gelerek ortak hedef olan suçun önlenmesi konusunda görüş alışverişinde bulunmaları ile ortak bir plan dahilinde bir araya gelerek çözüm yolları üretmeleri gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Suçun önlenmesi için bir araya gelecek kurumlar çok farklı olabilir. Örneğin halk otoritelerinin temsilcileri, politikacılar, özel ve gönüllü sektörler, basın, eğitim otoriteleri, polis, yerel halk, gençlik ve spor, sosyal ve sağlık kurumları, iş ve istihdam ile hapishane yönetimleri, adli sistem komisyonları, yabancılar, danışma kurumları, toplu taşıma yetkilileri, sosyal konut edindirme büroları, kiralama kurumları, iş dünyası, doktorlar ve eczacılar dernekleri ve kitle iletişim araçları. Böyle ortaklıklar şayet etkili olacaklarsa gerekli bütçe ve kullanılmaya hazır kaynaklarla donatılmalıdır. İlgili değişik yapılar arasındaki işbirliği, hala son zamanların bir olgusudur. Birçok kuruluş polis, adliye, yerel yönetim daireleri, gönüllü kuruluşlar, yerel halk birlikte çalışmaya alışık değillerdir. Bu bağlamda suçun önlenmesi devletin önderliğinde tüm toplumun birlikte hareket ederek üstesinden gelebileceği bir kavramdır. Suç insanları derinden etkileyen ve etkileri uzun süre, belki de bir ömür boyu devam eden bir olgu ve olaydır. Gerçek ve potansiyel hedef kitlesinin çok geniş bir kesimi oluşturması nedeniyle suçun kimi, ne zaman ve nerede mağdur edeceğini önceden tam olarak bilmek ve buna göre kesin tedbirler almak çok zor ve adeta imkansızdır. Suç tarihin en eski devirlerinden itibaren var olmuştur ve ileride de var olmaya devam edecektir. İnsanların içinde ihtiraslarla birlikte toplum halinde yaşamanın ortaya çıkardığı çeşitli sosyal çelişkiler, uyumsuzluklar bulundukça suç da var olacaktır. İster gerçek ister hayal ürünü olsun, suç korkusu toplumda gerçek bir endişedir. Suç korkusu, toplum içinde halkın güvenini azaltır, ekonomik gelişmeyi ve iş yatırımlarını olumsuz etkiler, şehir ortamlarında yaşam kalitesi azalır. Sosyal Devletin temel görevleri arasında bulunan suçu önleme görevini öncelikle devletin bir kurumu olan kollukla gerçekleştireceğini söylemek mümkündür. Bu dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde devletin resmi organı olan kolluk kuvvetleri ile sağlanmaktadır. Ülkemizde de polis ve jandarma kurumları işlenmiş olan suçların aydınlatılarak suçluların adli mercilere teslim edilmesi ile görevli oldukları gibi bundan ziyade suçların işlenmeden önüne geçmekle görevlidirler. Çünkü halk devletin kolluk gücünden bir suçun mağduru olduğunda o suçun aydınlatılmasından çok bir suçun mağduru olmasının engellenmesini istemekte ve beklemektedir. Kolluk güçlerinin dolayısıyla devletin de öncelikli hedefi budur. Suç ve suçluluğun önlenmesi denilince pek çok kimsenin aklına suçluları yakalayıp adalete teslim ederek potansiyel suçluları, caydırma, suçlunun davranışını değiştirme ve böylece gelecekte işlenecek olan suçların önüne geçme çalışmaları gelebilir. Fakat günümüzde suçun önlenmesi denilince bu kastedilmemekte, daha suç işlenmeden önce sebeplerini ve işlenme fırsatlarını çeşitli müdahale stratejileri ile azaltma çalışmaları anlatılmak istenmektedir. Klasik hale gelmiş bir tasnife göre, suçun önlenmesi konusunda üç temel perspektif vardır: Birincil suç önleme, gerçek ve potansiyel suçluları dikkate almadan suç işleme imkanlarını azaltan suç önleme stratejileri; ikincil suç önleme, suçluluğu önlemeyi yani suç işleme riski altında bulunduğu düşünülen kimseleri hedefleyen politikaları; üçüncül suç önleme, en az bir suçtan mahkum olanlarını esas

itibariyle mahkeme tarafından verilen cezaları uygulamak suretiyle suç kariyerlerine devam etmelerini engellemeyi yani suçluların rehabilitasyonunu ifade eder. Bir suçun önüne geçmede anahtar olarak kabul edebileceğimiz kriminologlar tarafından geliştirilen üç temel teori vardır bunlar; “Hayat tarzı teorisi; faillerin ve mağdurların yaş, cinsiyet, etnik köken, sosyal sınıf, demografik özellikler, hayat tarzları arasındaki bağıntıları esas almaktadır. Rasyonel seçim teorisi; faillerin suç fiilini gerçekleştirmek suretiyle fayda elde etmek istedikleri varsayımından hareketle, suç işleme karar sürecinin rasyonelliği vurgulamaktadır. Rutin faaliyetler teorisi, bir suçun işlenmesi için, en azından üç öğenin yani, motive olmuş bir suçlunun, uygun bir mağdurun ve yeterli koruma yokluğunun, aynı zaman ve mekanda bir araya gelmesi gerektiğini savunur.” Suç önleme stratejilerini üç grupta toplamak mümkündür; 1-Mağdur merkezli suç önleme stratejileri: Mağdurların tekrar zarara uğramamaları için gerekli eğitim ve bilgilendirme çalışmaları yapılmalıdır. Diğer taraftan vatandaşların suç mağduru olmamaları için neler yapmaları gerektiği konusunda eğitim faaliyetleri de yürütülmelidir. Çoğu suçta şüpheli kadar, mağdurun da sorumlu olduğu kanıtlanmıştır. Eğer kişi kendi menfaatini düşünüyor ve mağdur durumuna düşmek istemiyorsa gerekli güvenlik tedbirlerini almak zorundadır. Bu açıdan mağdur merkezli suç önleme stratejilerinde başarılı olabilmek için cevabı bulunması gereken soru: suç mağduru ile şüpheli arasındaki ilişkinin rastlantı olup olmadığı, mağdur ile suç arasındaki ilişkinin yoğunluk derecesi ve mağdur tipolojisinin belirlenmesidir. Suç önleme stratejilerini üç grupta toplamak mümkündür; 2-Şüpheli merkezli suç önleme stratejileri: suç işleme eğiliminde olan kişilerin bu düşüncelerini eyleme dönüştürmeden caydırılması, suç işlemiş olanların ise cezalandırma ve ıslah yoluyla bir daha suç işlemelerinin önüne geçilmesi hedeftir. Bu stratejiye bağlı iki yaklaşım bulunmaktadır bunlardan birincisi şüphelilerin en sert şekilde cezalandırılması gerekmektedir. Şüphelinin en ağır cezaya çarptırılması gibi. Mağdurlar, bunların kurdukları sivil toplum örgütleri bu yaklaşımı tercih ederler. Sert yaklaşımlarda asıl amaç kamu vicdanının rahatlatılmasıdır. Şüphelinin ıslah edilmesine yönelik çabalara karşıdır. Ilımlı olan ikinci yaklaşıma göre; şüphelilerin duyguları, düşünceleri, içinde bulundukları olumsuz şartlar göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekliliği vurgulanmaktadır. Topluma tekrar kazandırmayı amaçlar. Nasıl anne ve babalar çocuklarının bazı hatalarını affeder ise devlette bu sorumluluğu taşımalıdır prensibi geçerlidir. Suç önleme stratejilerini üç grupta toplamak mümkündür; 3- Çevre merkezli suç önleme stratejileri: suçun işlendiği fiziki çevre önem taşır. Suç işleme eğiliminde olanlar için, çevresel risklerin arttırılması ve olası kazançların azaltılması görüşü bu yaklaşımın temel dayanağıdır. Bu strateji içerisinde suç işleme fırsatlarını elden geldiğince azaltma teknikleri önemlidir.

SUÇ ÖNLEMEDE TEORİK YAKLAŞIMLAR Suç önleme yaklaşımları geleneksel, liberal ve radikal olmak üzere üç temel kategoriye ayrılmaktadır. Her bir modelin birbirinden farklı yanları bulunmaktadır. Bu teorik yaklaşımlar arasındaki görüş ayrılıkları özü itibariyle ideolojik yaklaşımdan kaynaklanmaktadır. Bir modelin savunduğu, uygun gördüğü bir suç önleme yaklaşımı diğer modeller tarafından sadece ideolojik farklılıktan dolayı reddedilebilmektedir. Bu nedenle ortaya konulan itiraz ve reddetmeler bir modelin yanlış veya geçersiz olduğu, diğer modelin daha iyi ve etkin olduğu şeklinde değerlendirilmemelidir. Suç önleme aşamalarında ve diğer yaklaşımlarda olduğu gibi her bir modelin kendine ait anlayış ve uygulamaları bulunmaktadır. Geleneksel Yaklaşım Geleneksel model yasaları, devletin ve kamunun otoritesini ön plana çıkaran bir modeldir. Bu yaklaşıma göre suç ve suçluluk aslında mevcut otoriteye karşı bir saygısızlık ve başkaldırıdır. Suçlular suç işlemeden önce fırsatları değerlendirmekte, risk analizi yapmakta ve daha sonra da seçimlerini yapmaktadırlar. Suçlunun suç sonrası alacağı cezanın suçla elde etmeyi düşündüğü kazançtan (yarardan) çok fazla olması halinde suç işlemekten vazgeçeceği ileri sürülmektedir. Yani burada cezaların caydırıcı olması yoluyla yasaların daha etkin uygulanabileceği görüşü hâkimdir. Diğer taraftan, suç önlemenin sadece polisin bireysel çabaları ile mümkün olmadığı, mutlaka vatandaşların bu konuda polise yardımcı olması gerektiği vurgulanmaktadır. Suçların önlenmesi, suçluların yakalanması ve böylece daha huzurlu ve emniyetli bir yaşamın oluşturulması için, vatandaş polis işbirliği olmazsa olmaz ilkesi kabul edilmektedir Liberal Yaklaşım Bu modelde suç sosyal bir sorun olarak görülmektedir. Bireyin içinde bulunduğu ortamın dezavantajları suçluluğun oluşmasında önemli bir etkendir. Dezavantajlı konumda bulunan bireyler bu durumdan kurtulmak, avantajlı duruma geçmek, daha iyi bir yaşam seviyesine ulaşmak için mevcut yasal fırsatların yetersiz olduğunu düşünmekte ve çıkış yolu olarak suç işlemeyi görmektedirler. Bunun için, liberal model suçun kendisinden çok suç işlemeye meyilli potansiyel suçlu grupları üzerinde odaklanmaktadır. Bu bağlamda, bireylerin ve toplulukların yasal ve meşru fırsatlarının artırılması yoluyla suçların önlenebileceği ileri sürülmektedir Radikal Yaklaşım Radikal model, toplumdaki eşitsizliklerin suçların oluşmasındaki en önemli unsur olduğunu ileri sürmektedir. Bu yaklaşıma göre, insanların refah seviyesi ile temel hak ve hürriyetleri artırılmak, yönetime katılmalarını ve eşit birer yurttaş olmalarını sağlanmak suretiyle köklü bir değişim meydana getirilmelidir. Sosyal adaletin sağlandığı, ekonomik gelir dağılımının adaletli bir şekilde gerçekleştirildiği bir yapıda insanların suç işlemek için pek fazla nedenleri kalmayacaktır.

Türkiye’de Uygulanan Stratejiler Ülkemizde suçların önlenmesi amacıyla yapılan en kapsamlı proje il ve ilçelerde Toplum Destekli Polislik Büro Amirliklerinin kurulmasıdır. Toplum polisliği hareketine yansıyan kararlı suç önlemenin popüleritesi, acayip ve beklide hazindir. Polise kuşkuyla bakan insanlar şimdi polise toplumun tüm iyi işlerinin temsilcileri olarak bakmaktadırlar. Toplum Destekli Polislik problem çözmeye odaklanmak suretiyle sorumluluk ve etkinliği geliştirmeyi hedefleyen ve vatandaş merkezli hizmet sunmayı amaçlayan bir modeldir. Önleme, problem çözme, toplumla işbirliği ve ortak çalışmalar gibi faaliyetlerin yanı sıra geleneksel kolluk uygulamalarını da kapsayan polisiye servislerin sunulması suretiyle suç ve sosyal düzensizlikle mücadeleye odaklanan bir felsefedir. Toplum destekli güvenlik hizmetlerinin temelinde suçun nedenlerini araştırmak ve geniş katılımlı çözüme odaklanmak söz konusudur. Suç olgusu nasıl ortaya çıkar? Suçu toplum mu üretir? Suça iten faktörler nelerdir? Ne gibi önlemler alınabilir? Bu tip sorularla etkin çözüm yolları araştırılır. Bireysel ve çevresel faktörlerin etkisiyle suç ve suçluluk kavramı değişiklikler göstermektedir. Ülkemizde özellikle son yıllarda suç oranında artış gözlemlenmektedir. Bu çerçevede her türlü suçun ekonomik psikolojik, biyolojik ve sosyolojik sebeplerinin araştırılması çözüm önerilerinin bulunması ve uygulanması gerekmektedir. Ülkemizde suçla etkin mücadele günümüze kadar yalnızca iç güvenlik birimlerinin sorumluluğu olarak görülmüştür. Mevcut suçla mücadele sistemimizde suçun sebepleri ayrıntılı olarak değerlendirilememektedir. Genellikle suç ortaya çıktıktan sonra olaylara müdahale edilerek suçluların yakalanması adalete teslim edilmesi ve suçluların cezalandırılmasına odaklanmıştır. Gelişmiş ülkelerde suç sebeplerinin analitik olarak tespiti ve tedbirlerin geliştirilmesi kurumlarla ve vatandaşlarla işbirliği yapılması suç oluşmadan önlenmesini öngören Toplum Destekli Güvenlik Hizmeti yaklaşımı kabul görmektedir. Bunu gerçekleştirebilmek için güvenlik hizmetlerinin yönetiminde proaktif ve analitik anlayışın yerleştirilmesi zorunlu görülmektedir. Ancak toplumda en az düzeye çekmek iç güvenlik birimlerinin tek başına başarabileceği bir husus olarak görülmemelidir. Bilgi alışverişi ve koordineli çalışma en üst düzeyde tutularak suçtan endişe duyan her kurumun, sivil toplum örgütü ve vatandaşın aktif olarak suçun önlenmesi faaliyetleri içerisine girmeleri de gerekmektedir. Türkiye’de uygulanan stratejilere bir diğer örnek de MOBESE olarak bilinen Mobese “Kent Bilgi ve Güvenlik Sistemi” uygulamasıdır. Mobese hızla değişen dünyamızda insanımızın güven ve emniyet içerisinde yaşayabilmesi için çözüm araştırmaları neticesinde ortaya çıkan ve zamanla ihtiyaç görülen illerimizde uygulanmasına karar verilen bilgi, teknoloji, demokrasi ve insan odaklı “ Modern Kent Bilgi ve Güvenlik Sistemi”dir.

Suç İşleme Nedenleri Suç işlemede kişinin kültürel, sosyal, ekonomik, fiziki vb etkenlerin önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Kişilerin suç işlemelerinin nedenleri ile ilgili olarak yapılan birçok bilimsel ve tıbbi çalışma bulunmaktadır. Psikiyatri ve psikoloji organik akıl hastalarının suçlu davranışa etkili olduğunu belirtmektedir. Örnek olarak frenginin (sifilis) merkezi siniri sisteminde yarattığı bozukluklar ve yaşlılık nedeniyle bunama verilebilir. Genç suçlularda ise epileptik (sar’aya ilişkin)bazı bozukluklar görülmektedir. Ensefalitik enfeksiyonlar (menenjit) da çocukların davranışlarında önemli değişikliklere yol açabilmektedir. 1-Psikanalitik Teoriler: Freud’un görüşlerine dayanan psikanalitik yaklaşım, davranışlardaki sapmaların temel dürtülerin baskı altında tutulmasından kaynaklandığını ileri sürmektedir. Bu baskı, uygar yaşamdaki adetler ve beklentiler nedeniyle ortaya çıkar ki bilinç yada süperego ile açlık ve cinsel istekler gibi bazı temel dürtülerin çelişmesi nedeniyle oluşur. Psikoloji ve psikiyatri çevrelerinde, suçun psikanalitik teorilerle açıklanmasına, hem geçmişte hem günümüzde çok sık rastlanmaktadır. Bu görüş yanlılarına göre, suç, iç kontrol (denetim) mekanizmalarının, id’in ilkel, saldırgan ve anti-sosyal güdülerini sınırlayamadığı bir kişilik bozukluğunun ortaya çıkmasıdır. Suçlu bireyin yaşamı incelenirse, kusurlu bir süperegoyu oluşturacak koşulların var olduğu görülecektir. Suç, ruhsal dengenin sağlanabilmesi için bir araç olarak ortaya çıkmaktadır. Aynen nörotik savunma fonksiyonları gibi bir işlevi bulunmaktadır. Şu noktada farklıdır; suçta uyuşmazlık bir eylemle ortaya çıkar. Bu teorinin en başta gelen savunucusu Sigmund Freud, suçu aynen nevrozlar gibi açıklamaktadır: Suçluda Oepidal dönemden kaynaklanan ve şuuraltına itilmiş suçluluk ve günahkarlık duygularını teskin etmeye, hafifletmeye yönelik ceza görme isteği ağrı basar. Suçlu bu duygulardan arınabilmek için yakalanıp cezalandırmak ister ve suç işler. Suçluluk duygusu onda suçtan önce vardır ve bu duygu nedeniyle suç işlemiştir. Şuuraltındaki bu suçluluk duygusunun gerçek bir suça yol açması onu sanki rahatlatır. Franz Alexander ise suçluyu, gelecekte daha büyük ödüller elde edebilmek için şimdiki zevk ve hazlardan vazgeçemeyen kişi olarak tanımlamaktadır. Suçlu insan, gelişimin anal döneminde, anne ve babasının verdiği tuvalet terbiyesi sırasında, öğrenilmesi gereken temel ilkeyi “gerçeklik ilkesini” öğrenememiş olduğuiçin, davranışlarıyla uyum sağlayamamış olan kişidir. Alexander çevre faktörlerini ve sosyal faktörleri de gözden uzak tutmamaktadır. Genetik ve çocuklukta edinilen eğilimlerin yanında ailenin ve diğer sosyal güçlerinde suçluğun ortaya çıkmasında katkıları olduğunu kabul etmektedir. Diğer bazı psikanalistler, sevgi, beslenme ve özen gibi çekirdek aile içinde tatmin edilmesi gereken ihtiyaçların yokluğunu telafi için suç işlediğini ileri sürmektedirler. Özellikle anne ve babadan yoksunluğun suça etkisi üzerinde durulmaktadır. Gerçekten de, temel gereksinimlerini aile içinde karşılamayan çocukların strese düştükleri ve suç işledikleri gözlenmiştir. Aynı Stres içinde bulunan bazı çocuklar ise suç işleme yerine, başka telafi edici tatmin yollarını bulmuş oldukları gözlenmiştir.

Yeni psikanalitik görüşlere göre ise, Anti-sosyal davranış (suç) anne ve babanın müsadeci (permissive)tavırlarından kaynaklanmaktadır. Çocuğun işlemiş olduğu suç, anne ve babanın “id”ini tatmin etmekte ve onlarca onaylanmaktadır. Bu durum ise süperegonun tam olarak gelişememesine yol açmakta (delikli süperego süperego lacunae) ve onun, toplumun yasakladığı hareketleri kontrol altına alabilme yeteneğini azaltmaktadır. Eleştirisi: Psikanalitik görüşler çok etkileyici ve çok yandaş bulmuş görüşler olmakla birlikte, çok kişi tarafından yetersiz olduğu nedeni ile eleştirilmiştir. Özellikle Freud’un ceza görebilmek için suç işlendiği görüşü hiç de gerçeklere uygun görülmemektedir. Aksine suçluların büyük bölümü yakalanmamak ve cezalandırılmamak çabası içindedir. Ayrıca pek çok suç, dürtü ve içgüdüler nedeni ile değil, düşünülerek ve planlanarak işlenmiştir. 2-Suçu Psikopatiye Dayandıran Görüşler: Psikopat kişilik genç suçlularda önemli bir suç etkeni olarak görülmektedir, özellikle itiyadi suçlarda daha belirgindir. Psikopatlık kavramı çok eskiye dayanmaktadır ve “antisosyal kişilik” olarak tanımlanmaktadır. Sosyalleşmemiş ve davranışları kendilerini toplumla sürekli çatışma halinde getiren bireylere, gruplara, topluma sadakat ve vefa duygularından yoksun, bencil, duygusuz, sorumsuz, dürtüleri ile hareket eden, deneyimlerden öğrenme, cezadan ders alma ve suçluluk gibi duygulardan yoksun kişidir. Hep başkalarını suçlar ve kendi davranışlarına haklı özürler bulur. Psikopatların genel özelliklerine bakacak olursak 1- Toplum kurallarına uygun davranmamak, 2- Sahte bir sevimlilik ve olgunluk, 3- Hukuka aykırı ve alışılmamış biçimde davranma güdüsü, 4- Ufak hileli suçları tekrar tekrar işlemek, 5- Kronik vefasızlık, 6- Yapılmış olan kötü davranışlar nedeni ile bir sıkıntının veya suçluluk duygusunun olmaması, 7- Geçmiş deneyimlerden ders almamak, 8- Yetkililerle sürekli çatışma, 9- Yakın ve anlamlı insanlararası ilişkileri sürdürememe, 10- Zevk almayı ertelemeyi istememe. Duygusal uyarılara karşı daha az duyarsız oldukları için, psikopatlara normal insanlardan daha fazla uyarı gerekmektedir. Bu nedenle de bunların normal insanlara kıyasla, heyecan verici olaylara daha fazla arzuladıkları görülmüştür.

Pek çok yazar, anne ve babanın olmayışının ya da anne baba tarafından istenmeyişin psikopatlığa yol açtığını iddia etmektedir. Bunlardan Buss, iki tür ailenin psikopatlığı doğurduğunu belirtmektedir: 1- Soğuk, mesafeli anne-baba, 2- Tutarsız anne-baba. Yani ne zaman ödüllendireceğini ne zaman cezalandıracağı belli olmayan annebaba, Psikopatlığın tedavi edilemeyeceği ileri sürülmüş ise de, bazı zor olaylarda sosyalleştirme mümkün olmuştur. İyi bir evlilik de psikopat kişilikte düzelmeye yol açabilmektedir. Psikopat kişilik tüm suçları izah etmek için yeterli değildir. Psikopatlar suçluların ancak küçük bir bölümüdür. 1- “Özel Düşünme Modeli” Görüşü: Yochelson ve Samenov, “Suçlu Kişilik” (Criminal Personality) adlı eserinde, suçluların kendilerine özgü özel bir “düşünme model”leri (criminal thinking patterns) olduğunu, bunun kendi içinde tutarlı olmasına rağmen yanlış olduğunu yazmaktadır. Sorumluluk sahibi kişi, yükümlülüklerini bilir, bunları yerine getirir, başkalarını düşünür ve çalışkandır. Diğer uçta bulunan sorumsuz kişi ise yalnızca sorumluluktan kaçmakla kalmaz, başkalarını düşünmez, işten kaçar, toplumun koyduğu yasal sınırlamalara uymaya gerek duymaz. Suçlularında özel “düşünme model”leri vardır ve küçük yaşta oluşmuştur. Sorumsuz kişilik ile birleşince, bu kişinin suç işlemesi kaçınılmazdır. “Düşünme modeli” tamamen silinmedikçe bu kişi zorunlu olarak suç işleyecektir. Suç bunlar için alkolizm gibidir. Tedavisi için uzun süre suçtan uzak kalınmalıdır. Suçlularında özel “düşünme model”leri vardır ve küçük yaşta oluşmuştur. Sorumsuz kişilik ile birleşince, bu kişinin suç işlemesi kaçınılmazdır. “Düşünme modeli” tamamen silinmedikçe bu kişi zorunlu olarak suç işleyecektir. Suç bunlar için alkolizm gibidir. Tedavisi için uzun süre suçtan uzak kalınmalıdır. Eleştirisi: Yolchelson ve Samenov, sorumsuz, suçlu modeli üzerinde durmakta fakat bunun nereden kaynaklandığını, sebeplerini izah edememektedirler. Aslında burada psikopat kavramından çok da farklı bir şey ortaya konulmamaktadır. Suç işlenme nedenleri ile ilgili olarak bir diğer dikkat çekici araştırma ise Esgin’e aittir; Esgin eğitim düzeyi düşük, işsiz, yoksul alt sınıf bireylerin; hırsızlık, gasp, dolandırıcılık, adam yaralama veya öldürme gibi suçlara yöneldiklerini gözlemlemiştir. Zimmete para geçirme, vergi kaçırma gibi veya beyaz yakalı suçlar olarak adlandırılan örgütlü suç gruplarının oluşumları ele alındığında alt sosyo ekonomik yapı için sözü edilen varsayımın tam tersi ortaya çıkar. Yani toplumda saygın konumda olan eğitim ve gelir düzeyi yüksek vatandaşların bu türden suçlara yöneldikleri gözlenmektedir demiştir. Yine Esgin’in çalışmasına göre; suç olaylarının altında yatan nedenlerin açıklanmasında ve bu olayların farklılıklarının yorumlanmasında suçun doğasına ilişkin birden çok sosyolojik ve kriminolojik suç teorileri geliştirilmiştir. Bu teorilere göre suçlu davranışın nasıl yorumlandığını incelerken bir yandan da sosyolojik ve kriminolojik suç analizleri arasındaki benzerlikler dikkat çekicidir. Öğrenilmiş Sapkınlık; Suçlu davranış öğrenilir, icat edilmez. Birey bu tür davranışları sosyal çevreleriyle girdikleri iletişim süreci içinde diğer bireylerle etkileşime geçerek öğrenir. Sosyal öğrenme

teorisi suçun suça ilişkin normların ve değerlerin öğrenilmesinin bir ürünü olduğunu kabul eder. Bu öğrenme sürecinde öğrenilen yalnızca suç işleme tekniği değil bunun yanında suçun nasıl rasyonalize edileceği ve haklı gösterileceğidir de.

Sosyolojideki “sosyal öğrenme” kuramı kriminolojideki “davranış teorisi”nin açıklayıcı bir dalıdır. Bu teorinin savunucularından biri olan kriminalog Albert Bandura insanların şiddete eğilimli yetenekte doğmadıklarını yaşamları boyunca saldırgan davranmayı öğrendiklerini ifade eder. Edwin Sutherland da suçu farklılaşmış birlik adını verdiği teorisiyle açıklar. Sutherland toplumdaki kimi alt kültürlerin yasa dışı etkinlikleri özendirdikleri diğerlerinin ise böyle bir eğilimde bulunmadığını ifade ediyor ve ekliyor; bireyler suç normlarını benimseyen insanlarla birleşerek suça yönelirler. Suç davranışı çoğu kez birincil gruplar özellikle de gizli gruplar içerisinde öğrenilmektedir. Yapısal Gerilim ve Anomi; Sosyal düzen, denge ve uyum sosyal bütünleşmeyi sağlarken, sosyal düzensizlik ve organizasyonsuzluk ise suçun ortaya çıkmasına neden olur. ABD’de Chicago ekolünden sosyologlara göre sanayileşme,kentleşme, hızlı nüfus artışı gibi modern toplumdaki köklü değişimler geleneksel değerleri ve bu değerlerin sosyal kontrolünü zayıflatarak sosyal organizasyonsuzluğa toplumsal çözülmeye neden olur. Anomi kavramı ilk kez sosyolog Emile Durkheim tarafından kullanılmıştır. Anomi toplum yaşamının belirli alanındaki davranışları düzenleyen hiçbir açık ölçünün olmadığı durumlarda ortaya çıkar. Bu durumda insanlar kendilerini sosyal yapıya bağlayan değerleri yitirdikleri için köksüz hissederler ve kaygılanırlar. Metron, Durkheim’ın anomi kavramını modern sanayi toplumlarına uygulamış ve anomi kavramını, kabul edilmiş normların toplumsal gerçeklikle çatıştığı durumda bireyin davranışı üzerinde gerilime neden olacağı biçiminde değiştirmiştir. Merton’a göre anomi, kültürel amaçlar ve yasal yollar arasındaki uyuşmazlıktır. Toplumsal bakımdan öne çıkarılan değerler ile bunlara erişmek için kullanılacak araçların sınırlı olması arasındaki gerilimle başa çıkmak için bireyler ya uyum gösterirler ya da başkaldırarak isyan ederler. Diğer gerilim teorisyenleri olan R.Cloward ve L.Ohlin de çete suçluluğuyla ilgili yaptıkları çalışmalarda uyum ile sapkınlık arasındaki bağlantıyı vurgulamışlardır. Toplumun geneli bakımından başarı fırsatlarının varlığı ve yokluğu ile suça yönelme oranları arasında ilişki kurarak suçun azgınlık gurupları gibi başarıya erişme şanslarının düşük olduğu alt kültür gruplarında ortaya çıktığını ileri sürmüşlerdir. Etiketleme Yaklaşımı; Suçun yorumlanmasına yönelik önemliyaklaşımlardan birisi de etiketleme (yaftalama) yaklaşımıdır. Etiketleme kuramcıları suçu bir birey ya da alt kültür özelliği olarak değil suçlular ile suçlu olmayanlar arasındaki etkileşim olarak yorumlamaktadırlar. Etiketleme teorisinin temelleri sembolik etkileşimci Cooley ve Mead tarafından atılmıştır. Hiçbir eylem yapısı gereği suç niteliği taşımaz. Suçluluğun tanımları, yasa ile düzen güçlerini temsil eden güçlüler tarafından, yasaların düzenlenmesi ile polis, mahkemeler ve ıslah kurumları tarafından oluşturulur. Toplumda güçlü olan hangi davranışın suçlu ya

da yasadışı sayılacağına karar verilir. Böylece bireyin sosyal çevresiyle kurduğu etkileşim sürecinde diğer bireylere yönelik davranışı etkileşime girdiği bireylerce değerlendirilerek etiketlendirilir. Bu bakış açısında dikkatler, suçun nedenlerinden çok insanları suçlu olarak nitelendirme gücüne sahip kurumlara odaklaşır. Rasyonel Seçim Yaklaşımı; Beccaria ve Bentham gibi klasik kriminaloglar tarafından savunulan bu teori, karar verme sürecinde kişinin yasayı ihlal etmesini belirleyen dış ve iç faktörlerin rol oynadığını savunur. İnsanlar eylemlerinin sonucunu bilecek yeteneklere sahip makul varlıklardır. İnsan eylemde bulunurken kendisine sunulan seçenekleri dikkate alıp seçim yapar. O halde birey yasadışı davranışta bulunurken maliyet-yarar, kar-zarar hesapları yaparak bunun sonucunda harekete geçer. Klasik kriminologlardan farklı olarak iki İngiliz kriminolog Cornish ve Clarke her bireyin farklı değerlere sahip olmasından dolayı kendine has bir seçim yapısına sahip olduğunu ve farklı seçim süreçlerini yaşayacağını ifade ederler. Bireyin seçim yapısı, bireyin yaşamının bir noktasında belli bir suçun kendine sağlayacağı maliyet ve yararla ilişkilidir Yargılama ve hüküm giyme olasılığı azsa ve ekonomik sosyal ödüller fazlaysa bireyler yasalara uymak yerine yasadışı davranışlarda bulunarak suç işleme eylemine yönelebilirler. Özellikle eroin kaçakçılığı, insan kaçakçılığı, organ mafyası,tarihi eser kaçakçılığı, silah kaçakçılığı, kara para aklama, haraç toplama, kumar,fuhuş gibi örgütlü suçlar göstermektedir ki bu suçlar ekonominin arz-talep yasaları içinde ortaya çıkmakta ve suça katılanlar yasal boşluklardan yararlandıklarısürece cezai bir yaptırımla karşılaşmadıkça işledikleri suçun nerdeyse hiçbir maliyetini ödemedikleri gibi (yargılanma, hüküm giyme gibi) ekonomik anlamda da oldukça yüksek gelirler elde etmektedirler.

CEZA İNFAZ KURUMLARINDA ADLİ SOSYAL HİZMET CEZA İNFAZ KURUMLARI Toplumun, suçtan ve suçun etkilerinden korunmasındaki temel araçlardan biri de cezalandırmadır. 19. yüzyıla kadar suç işleyen kişiler; zincire vurulma, kamçılanma, kızgın demirle dağlanma veya idam ile cezalandırılırken, bu dönemde, hapsetmenin suçla mücadelede etkili olacağı gerekçesi ile hapsetme eksenli cezalandırma sistemleri geliştirilmiştir. Bu anlamda hapsetmenin temel amaçları; bireyi ve toplumu suç işlemekten caydırmak, suçluyu hapsetmekle suç işleyebilme fırsatını engellemek, suçluya işlediği suçtan dolayı misillemede bulunmak ve suçluyu iyileştirmek olarak açıklanabilir. **5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'a göre ceza infaz kurumları; yüksek güvenlikli ceza infaz kurumları, kapalı ceza infaz kurumları (kadın ceza infaz kurumları, çocuk kapalı ceza infaz kurumları, gençlik ceza infaz kurumları), açık ceza infaz kurumları ve çocuk eğitim evleri olarak sınıflandırılmıştır. **Dünyada, 10.100.000 kişi hükümlü veya tutuklu olarak ceza infaz kurumlarında bulunmaktadır. Bu kapsamda; Amerika Birleşik Devletlerinde 2.290.000, Çin’de 1.650.000,

Rusya 810.000, Brezilya’da 541.000, Hindistan’da 372.296, Taylan’da 267.834 kişi hükümlü veya tutukludur. **İtalya’da 225, Fransa’da 191, Almanya’da 186, İngiltere’de 133, İspanya’da 82, Hollanda’da 85, İsveç’te 82, Danimarka’da 52, Portekiz’de 49, Romanya’da 45, Norveç’te 43, Çek Cumhuriyeti’nde 36, Macaristan’da 33, Avusturya’da 27, ceza infaz kurumu bulunmaktadır.

CEZA İNFAZ KURUMLARINDA SOSYAL HİZMET UYGULAMALARI CEZA İNFAZ KURUMLARINDA SOSYAL HİZMET VERİLEN KİŞİLER: Ceza infaz kurumlarında sosyal hizmet kapsamında; hükümlüler, tutuklular, hükümlü veya tutuklu annesi ile birlikte kalan çocuklar ile hükümlü ve tutukluların aileleri ile çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda; Hükümlü; mahkemelerce yapılan yargılama sonunda hakkında hapis cezası (hapis cezasının ertelenmesine, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya seçenek yaptırıma çevrilmesine karar verilmemiş olanları) verilenleri, Tutuklu; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda belirtilen koşullardan birinin varlığı hâlinde, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan, hükümden önce, ihtiyari ve geçici bir tedbir olarak, yargılamanın güvenli yürümesine hizmet amacıyla bir tutukevine konulmak üzere hâkimin kararıyla hürriyetinden mahrum edilen kişiyi diğer bir ifadeyle, suç işlendiğine dairhakkında kuvvetli delil bulunması nedeniyle özgürlüğünün hâkim kararıyla sınırlandırılanları, Çocuk hükümlü ve tutuklular; 12-18 yaş grubu çocuk hükümlü ve tutukluları, Genç hükümlü ve tutuklular; 18- 21 yaş grubu hükümlü ve tutukluları, ifade etmektedir. CEZA İNFAZ KURUMLARINDA YÜRÜTÜLEN SOSYAL HİZMET ÇALIŞMALARININ AMACI: Hükümlülere yönelik sosyal hizmet uygulamalarının amacı; hükümlülerin ceza infaz kurumunda bulunduğu süre içinde psikolojik, sosyal, ekonomik sorunlarının çözümüne destek olmak, suç işlemelerine neden olan etkenlerin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar gerçekleştirmek, hükümlülerin ceza infaz kurumundan salıverildikten sonra tekrar suç işlemelerinin önlenmesi ve topluma kazandırılarak sorumluluk bilincine sahip bir kişi olarak hayatlarını devam ettirmeleri yönünde çalışmalar gerçekleştirmektir. Sosyal hizmet uygulamalarının tutuklulara yönelik amacı; bu kişilerin yargılamalarının devam etmesi nedeniyle ceza infaz kurumunda bulunduğu süre içinde kendilerine psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlarının çözümüne destek olmaktır.

Hükümlü ve tutuklu ailelerine yönelik sosyal hizmet uygulamalarının amacı; ·· Öncelikli olarak; hükümlü ve tutuklunun ceza infaz kuruma alınması, başka kuruma nakli ve hastaneye yatırılması hâlinde isteği üzerine ailesinin veya gösterdiği kişilerin bilgilendirilmesi, ·· Hükümlülerin kurumda bulundukları süre içinde kendileri veya aileleri ile ilgili olarak sosyal, sağlık, hukuki yardım vb ihtiyaçlarının belirlenmesi için gerekli incelemelerin yapılması, bu işlemlerin hükümlü veya tutuklunun kuruma geliş tarihinden itibaren bir ay içinde tamamlanması, belirlenen ihtiyaçların karşılanması amacıyla infaz süresince ilgili resmî, özel, gönüllü kurum ve kuruluşlarla iş birliği yapılması, ·· İhtiyaç hâlinde gerek hükümlü ve tutuklulara gerekse bunların ailelerine “0-18 Yaş Aile Eğitim Programı” uygulamasıdır. ·· 23.07.2002 tarihinde imzalanarak yürürlüğe giren “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundan Sorumlu Devlet Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı İş Birliği Protokolü” kapsamında ceza infaz kurumlarında annelerinin yanında kalan 0-6 yaş grubu çocukların sosyal hizmetlere bağlı kreş ve gündüz bakımevlerinden faydalanmaları sağlanmakta, ·· 21.12.2011 tarihinde Adalet Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında “Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevlerinde Annesinin Yanında Kalan Çocukların Gelişimlerinin Desteklenmesi Hakkında İş Birliği Protokolü” kapsamında annesinin yanında kalan çocukların MEB'e bağlı anaokulu ve kreş hizmetlerinden yararlanmaları temin edilmektedir. CEZA İNFAZ KURUMLARINDA YÜRÜTÜLEN SOSYAL HİZMET ÇALIŞMALARININ KAPSAMI: Hükümlülere yönelik sosyal hizmet uygulamaları kapsamında; İlk Görüşme: Ceza infaz kurumuna giren her hükümlü “kabul odasına” alınmakta, en fazla üç gün bu odada kalan hükümlünün kuruma uyumuna yönelik destek sağlanarak, gerekli olan bilgiler sözlü ve yazılı olarak kendisine bildirilmekte, psikososyal yardım servisi görevlileri tarafından hükümlüye ilişkin “ilk bilgiler” alınmakta kendisi ile ayrıntılı olarak görüşme yapılmaktadır. Görüşme sonunda elde edilen bilgiler “tanıma formuna“ kaydedilmektedir. Bu ilk görüşmeden sonra daha kapsamlı ikinci görüşme yapılmaktadır. Psikososyal Planın Hazırlanması: Yapılan bu görüşme sonunda hükümlülerin ceza infaz kurumuna alındığı tarihten salıverileceği tarihe kadar katılması gereken müdahale programları, sosyokültürel faaliyetler belirlenmektedir. Her hükümlü için ayrı hazırlanan bu plan belirli aralıklarla gözden geçirilmektedir.

Bireysel Görüşmeler: Hükümlü ile yapılan ilk görüşme dışında; hükümlünün talep etmesi ya da psikososyal servisin gerekli görmesi veya ceza infaz kurumunda bulunan servislerin (yönetim servisi, güvenlik ve gözetim servisi, sağlık servisi, eğitim ve öğretim servisi) yönlendirmesi ile hükümlüler ile bireysel görüşme yapılmaktadır.

Müdahale Programlarının Uygulanması:“Psikososyal planda” belirlenen ihtiyaç doğrultusunda hükümlüye müdahale programları uygulanmaktadır. Bu kapsamda yetişkinlere yönelik; öfke kontrol programı, önce düşün programı, aile eğitim programı, salıverme öncesi destek programı, madde bağımlılığı programı uygulanmaktadır. Çocuk Hükümlüler Yönelik Çalışmalar: Çocuk hükümlülere yönelik çalışmalar yetişkin hükümlülere yönelik çalışmalardan farklı gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda çocuklara BİSİS olarak isimlendirilen “Bireyselleştirilmiş İyileştirme Sistemi” uygulanmaktadır. Kullanılan risk ve ihtiyaç belirleme aracı ile çocuğun başta sosyal, psikolojik ve eğitsel ihtiyaçları olmak üzere her türlü ihtiyacı belirlenmekte, bu kapsamda iyileştirme planı hazırlanmaktadır.

CEZA İNFAZ KURUMLARINDA OLUŞTURULAN PSİKO-SOSYAL SERVİS Müdürlük teşkilatı bulunan ceza infaz kurumlarında; yönetim servisi, güvenlik ve gözetim servisi, teknik servis, psikososyal yardım servisi, sağlık servisi, eğitim ve öğretim servisi, iş yurdu servisi ve yardımcı hizmetler servisi olmak üzere sekiz servis oluşturulmuştur. Bu servisler içinde “psiko-sosyal servis” Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün 24. Maddesinde belirtildiği üzere; personel ve hükümlülerin ruh ve beden sağlığı ve bütünlüğüne ilişkin koruyucu, geliştirici programları araştıran, uygulayan ve gerektiğinde tedavi sürecine katılarak psikolojik destek ve müdahalede bulunan, ayrıca hükümlülerin bireysel özelliklerini, yaşam koşullarını ve suç işleme nedenlerini belirleyerek bireysel gelişimlerine yardımcı olan, kurum yaşamına uyumlarını ve toplumsal yaşamla uyumlaşmalarını sağlayan ve bireyin yeniden suç işlemesini engelleyecek önlemleri alan ve bu amaçla gerektiğinde kurumun en üst amirinin bilgisi dâhilinde, aileler ve sosyal çevreyle görüşme yapan servistir.

Psikososyal yardım servisinde, psikolog ve sosyal hizmet uzmanı görev yapmaktadır. CEZA İNFAZ KURUMLARINDAKİ FAALİYET GÖSTEREN KURULLARDA SOSYAL HİZMET UZMANLARININ GÖREVLERİ İDARE VE GÖZLEM KURULUNUN GÖREVLERİ · Hükümlülerin suç türlerini belirleyerek, durumlarına uygun kurumlara ayrılmaları ve bunlara uygun olacak infaz ve iyileştirme rejimini saptamak. ·Hükümlülerin kurumlara kabullerinden sonra kalacakları odaları belirlemek. ·Kurumlarda kalmakta olan hükümlüleri gruplandırmak.

·Hükümlülerin kalmakta oldukları odaları değiştirmek. · Hükümlülerin bireysel olarak, psiko-sosyal yardım servisince hazırlanan iyileştirme programlarına uyumunu ve sonuçlarını değerlendirmek. · İyileştirme programları kapsamında spor alanları, çok amaçlı salon, kütüphane ve iş atölyelerinden yararlanma gibi faaliyetlere katılabilecek durumdaki hükümlüler ile kurumun iç hizmetlerinde çalıştırılacak hükümlülerin belirlenmesi ile ilgili karar almak. · Tehlikeli hâli bulunan ya da örgüt mensubu olan hükümlülerle ilgili olarak, telefon görüşmeleri ile radyo, televizyon yayınları ve internet olanaklarından yararlanma hakkının kısıtlanmasına karar vermek.

· Açık kurumlar ile eğitim evlerinde bulunan hükümlülerin kurum dışındaki eğitim, ağaçlandırma, çevre düzenlemesi ve temizliği, doğal afet sonrası yardım, tiyatro çalışmaları gibi sosyal, kültürel ve sportif etkinliklere katılacak hükümlülerinkurum dışına çıkabilmeleri için karar almak. · Açık kurumlarda ve eğitim evlerinde kalan hükümlülerin, oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri eşyaların cinsleri ve miktarlarını belirlemek. · Koşullu salıvermeye ve uygulanacak infaz rejimine esas teşkil edecek iyi hâl kararını almak. DİSİPLİN KURULUNUN GÖREVLERİ ·Hükümlüleri tutum ve davranışlarına göre ödüllendirmek. ·Hükümlülere uyarma, kınama ve bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezaları dışında kalan disiplin cezalarını vermek. ·İyi hâlin tespitine esas oluşturacak görüş bildirmek. ·5275 sayılı Kanun'da öngörülen hâllerde disiplin cezalarını kaldırmak. ·Hükümlülere gelen veya hükümlüler tarafından gönderilen mektup, telgraf ve faks iletilerinden mektup okuma komisyonu tarafından sakıncalı olduğu değerlendirilenlerin, ilgililerine verilip verilmemesine karar vermek. ·Mevzuatla verilen diğer görevleri yerine getirmek. EĞİTİM KURULUNUN GÖREVLERİ · Kurumda uygulanacak eğitim ve iyileştirme programlarının esaslarını belirlemek, izlemek ve değerlendirmek. · Kuruma yeni gelen hükümlüyle ilgili gerekli araştırmanın yapılmasını, rapor hazırlanmasını sağlamak ve bu raporları değerlendirmek. · Eğitim ve iyileştirme programlarının işleyişini ve sonuçlarını değerlendirerek, kullanılan yöntemlerde yapılması gereken değişiklikleri saptamak ve uygulanmasını sağlamak. · Eğitim öğretim programları çerçevesinde hükümlülerin eğitim giderlerinin karşılanması için

yapılacak çalışmaları plânlamak. ·Hükümlülerin korunması, eğitimleri ve yönlendirilmeleri konusunda duyarlılık oluşturulması, kurumların işleyişi ve önemi hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi ile ilgili çalışmalar yapmak. ·Hükümlünün durumu hakkında bilgi sahibi olması gerekli ya da yararlı görülen kişi, kurum ya da kuruluşları, özel hayata saygı, gizlilik ve etik kurallarına uygun biçimde bilgilendirmek. ·Kurum kitaplık veya kütüphanesine satın alma, bağış ya da ödünç alma gibi yollarla kazandırılacak yayınların tespitini yapmak. ·Kuruma gelen kitabın, kitaplık ya da kütüphaneye kabul edilip edilmemesine karar vermek. ·Kuruma gelen her türlü yayının, kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan nitelikte olup olmadığına karar vermek. ·Kitap okumayı özendirici çalışmalar yapmak. ·Kurum dışından getirilecek kişileri ve bu kişilerin yapacağı etkinlikleri ve konusunu belirlemek ·Mevzuatla verilen diğer görevleri yerine getirmek. ADLİ SİSTEM İÇERİSİNDE ÖZEL SORUNLARI OLAN GRUPLARA YÖNELİK ADLİ SOSYAL HİZMET UYGULAMALARI Tüm mahkûmlar belli oranda incinebilirdir. İnsanların otorite sahibi bir grup tarafından özgürlükleri kısıtlandığında ve kapalı kurumlara (cezaevi vb.) konduklarında cezaevi çalışanları, cezaevi yönetimi ve diğer mahkûmlar tarafından istismar edilmesi oldukça yaygın görülen bir durum olacaktır. İstismar olmasa bile birçok ülkedeki hapishaneler, yoğunluk, şiddet, kötü fiziksel koşullar, toplumdan izole durumda olunması, yeterli sağlık imkânına sahip olunmaması gibi nedenlerden mahkûmların ruhsal ve fiziksel sağlığını tehdit etmektedir. İşte bu nedenle mahkûmların temel hakları ulusal ve uluslararası yollarla korunmalıdır. Hapis cezası; kişinin sadece özgürlüğünden mahrum edilmesidir; ayrıca ağırlaştırılmış bir cezaya dönüşmemelidir. Kişi özgürlüğüne ve mahkûmlara yönelik birbiri ile örtüşen uluslararası standartlar bulunmaktadır. ULUSLARARASI STANDARTLAR: İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması için İlkeler Bütünü, Birleşmiş Milletler Mahkûmlara Yönelik Muamelede Standart Asgari Kurallar vb. RUH SAĞLIĞI BAKIMI İHTİYACI OLAN MAHKÛMLAR Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa’da yaklaşık olarak mahkûmların %40’ının zihinsel engele sahip olduğunu ve hapishanede olmayan insanlara oranla yedi kat daha fazla intihar etme eğilimleri olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye’de ise 16 Ağustos 2012 tarihinde, Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde MAZLUMDER’in talebine karşılık olarak Adalet Bakanlığı; 2012 yılı itibarıyla

yaklaşık olarak 348 ağır hasta mahkûm olduğu bilgisini paylaşmıştır. Fakat sürekli tahliye ve yeni girişlerin olmasından dolayı kesin bir rakamın ortaya konamadığı da eklenmiştir. **Cezaevine girmeden önce ruhsal sorunları olan mahkûmlar olduğu gibi cezaevi şartları nedeniyle ruhsal rahatsızlıklar yaşayan mahkûmlar da vardır. Yetersiz cezaevi koşulları, ihmal, istismar ve kötü muamele, kalabalık cezaevleri, çeşitli şiddet formları, özel hayattan mahrum olma, anlamlı aktivitelerden uzak kalma, sosyal ağlardan izole olma, yetersiz sağlık hizmetleri, yetersiz ruh sağlığı hizmetleri gibi nedenlerden dolayı mahkûmların ruh sağlıkları olumsuz etkilenmektedir. **En yaygın görülen sorunlar ise stres bozuklukları, depresyon, anksiyetedir (kaygıdır). Ayrıca kişinin ruh ve akıl sağlığını bozmayacak bir ortamda cezasını çekmesi de bir haktır. **Cezaevlerinde bu tür ruh sağlığı sıkıntılarını teşhis ve tedavi edebilecek yeterlilikte sağlık elemanı bulunmamaktadır. Mahkûmların, sağlık hizmetlerinden toplumdaki diğer insanlarla eşit yararlanması gerekmektedir. Cezaevlerindeki sağlık hizmetleri yeterince mali destek alamamakta, yeterince sağlık personeli çalıştıramamakta ve ruh sağlığı rahatsızlıkları sadece ilaç ile tedavi edilmeye çalışılmaktadır. **Ruh sağlığı bozuk olan mahkûmlar istismara, cinsel saldırıya ve şiddete açıktır. Cezaevi kurallarını anlamakta zorluk çekerler veya personel tarafından korkutulurlar.

Ruh Sağlığı Bozuk Bireylerin Durumlarının İyileştirilmesi İçin Yapılabilecekler - Cezaevlerinde ruh sağlığı bozukluklarına sahip olan mahkûmların teşhis ve tedavisi için cezaevlerine daha fazla kaynak ve personel sağlanmalıdır. - Ruh sağlığı bozuk olan bireyler için hapis cezasından önce rehabilitasyon gibi alternatif ceza seçeneklerinin oluşturulması ve uygulanması gerekmektedir. - Cezaevi ve toplumdaki sağlık hizmetleri arasındaki etkileşimin artırılması ve tahliye sonrasında ruh sağlığı bozuk olan mahkûmlara destek sağlanması gerekir. - Cezaevi yönetimi, personeli ve diğer mahkûmlar için eğitim programları geliştirilmeli ve ruh sağlığı konusunda bilinç düzeyi artırılmalıdır. - Cezaevlerinin şartlarının sağlık ve sosyal hizmetler açısından iyileştirilmesi gerekmektedir. - Ülkedeki yasa ve düzenlemelerin ruh sağlığı bozuk olan ve suç işlemiş bireyleri koruyacak şekilde geliştirilmesi için sosyal eylem gibi yöntemlerle çaba gösterilmelidir.

- Cezaevlerinde uzman psikologlar, psikiyatristler, sosyal hizmet uzmanları, ruh sağlığı konusunda deneyimli hemşire ve hasta bakıcıların bulunması sağlanmalıdır. - Ruh sağlığı bozuk olan mahkûmların bilgilerinin saklanması çok önemlidir. Aksi takdirde bu mahkûmlar ihmal ve istismara uğrayabilir veya dışlanabilirler. - Tedavileri için toplum sağlık hizmetleri seviyesinde bir hizmet sağlanmalıdır. Fiziksel sağlık kadar ruhsal sağlığın da önemli olduğu unutulmamalıdır.

ENGELLİ MAHKÛMLAR Engelli nüfusun daha çok gelişmekte olan ülkelerde yoğunlaştığını görürüz. Bu durumda engelli nüfusun yoksul ve dezavantajlı olduğu açıktır. **Toplum içinde görünürlük ve uyum gibi konularda oldukça ciddi sorunlar yaşayan engelliler için cezaevleri gibi kapalı ortamlar daha zorlayıcıdır. Engelli mahkûmların yaşadıkları zorluklar cezaevlerine getirilişlerinden itibaren başlar. Engelli mahkûmların cezaevlerine transfer edilmesinde engellerinin göz önüne alınmadığı görülmektedir. **Fiziksel zorluklar açısından bakıldığında ise engelli mahkûmların cezaevinin fiziksel yapısından etkilendikleri görülmektedir. Cezaevleri ne yazık ki engelli mahkûmlar düşünülerek hazırlanmamıştır. Merdivenler, ranza tipi yataklar, tuvalet ve banyolarda gerekli mekanizmaların olmaması gibi durumlar engelli mahkûmların cezaevlerinde yaşamlarını oldukça kötü etkilemektedir. Ayrıca bazı engelli mahkûmların; giyinme, yıkanma, yemek yeme veya tuvalet ihtiyacını karşılama gibi konularda yardıma ihtiyacı olabilir. Bu gibi ihtiyaçların cezaevi personeli ve sosyal hizmet uzmanları tarafından gözlemlenmesi ve karşılanması gerekmektedir. **Engelli mahkûmlar için başka bir ihtiyaç ise tıbbi hizmetlerdir. Engelleri nedeniyle mahkûmların düzenli olarak doktora görünmeleri gerekir. Üstelik engelli oldukları için hizmet alacakları doktorların alanlarında uzman olması gerektiği düşünülürse cezaevi doktorunun bu ihtiyaçları karşılaması zordur. Engelli mahkûmların düzenli olarak doktor ziyaretleri sağlanmalıdır. **Cezaevlerinde mahkûmlara yönelik olarak hazırlanan aktivite veya kursların engelli mahkûmlara göre düzenlenmesi de oldukça önemlidir. Mahkûmların sahip olduğu bu boş

zaman aktiviteleri ve kurs fırsatlarından engelli mahkûmların mahrum kalması bir ayrımcılık olacaktır. ULUSLARARASI STANDARTLAR: Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin Haklarına Dair Sözleşme (Madde 4 - Genel Yükümlülükler, Madde 12 - Yasa Önünde Eşit Tanınma, Madde 13 - Adalete Erişim, Madde 14 - Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği, Madde 15 İşkence, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Maruz Kalmama)

Engelli Mahkûmların İhtiyaçlarının Karşılanması İçin Yapılabilecekler - Cezaevine ilk girişte engelli mahkûmlardan engelleri hakkında bilgi alınmalıdır ve bu mahkûmlara gereken sağlık kontrolleri yapılmalıdır. - Tüm mahkûmların cezaevine girişlerinde zihinsel engellik için testlerden geçirilmesi gerekir. Aksi hâlde zihinsel engeli bulunan mahkûmlar istismar veya ihmale uğrayabilirler ve kendilerine gereken özel bakım hizmetlerinden faydalanamazlar. - Engelli mahkûmların ayrımcılık, ihmal ve istismara maruz kalmaması için personel içinden görevlendirilen bir çalışan gözlem yapmalı ve gerektiğinde uygun bildirimleri sağlamalıdır. - Engelli mahkûmlarla çalışmak, onların haklarına ve ihtiyaçlarına karşı hassas olabilmek adına tüm cezaevi personelinin bu konuda eğitilmesi gerekir. Bu eğitimi sosyal hizmet uzmanları verebilir. - Cezaevlerine geldikleri zaman engelli mahkûmlara cezaevi kuralları, yasal hakları ve mahkeme süreçleri ile ilgili bilgiler onların anlayabileceği şekilde verilmelidir. Gerektiğinde yasal rehberlik için avukatlarla görüşmeleri sağlanmalıdır. - Cezaevinin fiziksel yapısı göz önüne alınarak gerekli fiziksel düzenlemelerin yapılması için cezaevi yönetiminin sorumluluk alması gerekir. - Mahkûmların güvenliğini tehdit etmeyecek şekilde önlemler alınarak mümkün olduğunca engelli mahkûmların cihaz ve donanımlara el konulmamalıdır. - Cezaevlerindeki kurs veya boş zaman aktiviteleri gibi etkinliklere engelli mahkûmlarında katılabileceği şekilde yön verilmelidir. - Tahliye olacak engelli mahkûmlar için planlama yapılmalı, toplum içindeki hizmetler ile iletişime geçilerek tahliye sonrası mahkûmun ihtiyaçları karşılanmaya çalışılmalıdır. - Cezaevlerinde alamayacakları tıbbi hizmetler için engelli mahkûmların mutlaka hastane ve uzman doktor hizmetlerine ulaşımı sağlanmalıdır. Engellerinden dolayı bu mahkûmların düzenli olarak doktor ziyaretlerine mutlaka izin verilmelidir.

- Politika seviyesinde ise çok ciddi suçlar hariç, engelli bireylerin hapsedilmesinin en son ceza olarak düşünülmesi yönünde yasa ve yönetmelikler hazırlanabileceği tartışılmaktadır.

YAŞLI MAHKÛMLAR Genel olarak cezaevleri, sayıları görece fazla olan genç mahkûmlar düşünülerek tasarlanmıştır ve bu hâliyle bile aşırı kalabalıklaşma nedeniyle genç nüfusun bile ihtiyaçlarını karşılamaktan neredeyse yoksundur. Yaşlı mahkûmlar cezaevlerine ya gençlik orta yaş dönemlerinde ya da ilerlemiş yaşlarında girmişlerdir. Uzun tutukluluk süreleri nedeniyle cezaevlerinde yaşlanan mahkûmlar da bulunmaktadır. Yaşlı mahkûmların karşılaştıkları zorluklardan biri de cezaevi personelinin yaşlı mahkûmların haklarına saygı duymaması ve ihtiyaçların karşılanması için gereken kaynakları etkili kullanılmamasıdır. Yaşlı mahkûmlar özel hukuk danışmanlığına ihtiyaç duyabilmektedirler. Yaşlarından dolayı cezai sistem içinde prosedürlerden haberi olmayan veya bunları tam olarak anlayamayan mahkûmlara yardımcı olunması ve yol gösterilmesi gerekmektedir. Yaşlı bir mahkûm, hukuksal açıdan bilgisiz olduğu için şartlı tahliye hakkının farkında olmayabilir. **Yaşlı mahkûmlar yaşlarından dolayı çeşitli fiziksel zorluklar ile karşılaşabilirler. Cezaevlerinde yaşları ilerlemiş olan mahkûmlar merdivenleri çıkmakta, ranzaların üst katındaki yataklarına çıkmakta, uzun yemek ve ilaç kuyruklarında bekleme, kendi kendilerine üstlerini giyinmekte zorluklarla karşılaşmaktadır. Cezaevlerinin fiziksel yapısı (koğuşların yaşlı mahkûmların ihtiyaçlarına göre düzenlenmesi, banyo ve tuvaletlerin yapısı vs.) bazen genç yaştaki mahkûmlar için bile sıkıntılar yaratırken yaşlı mahkûmların bu gibi fiziksel düzensizliklerden etkilenmesi kaçınılmazdır. **Yaşlı mahkûmlar; birçok tıbbi ve psikolojik rahatsızlığa (tansiyon, şeker hastalığı, duyusal rahatsızlıklar, demans, alzeimer, parkinson vb.) sahiptir. Bu nedenle yaşlı mahkûmların tıbbi açıdan daha fazla desteğe ihtiyaçları vardır. Basit bir şeker ilacı kullanımı bile bu mahkûmlar için zorlayıcı olabilmektedir. Yaşlı mahkûmların gerektiğinde hastanelere gitmesi ve cezaevi içinde verilemeyen sağlık hizmetlerinden yararlandırılması gerekmektedir. **Uzun süreler cezaevlerinde kalma veya yaşları ilerlediğinde suç işleme aile yapısında bozulmalara neden olur. Cezaevinde geçen yılların ardından yaşlı mahkûmların yalnızlaştığı, aile ve arkadaş bağlarının koptuğu gözlemlenmektedir. ABD’de gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, araştırma grubunda yer alan yaşlı mahkûmların çoğunluğu aileleri tarafından hiç ziyaretedilmemiş ve sadece %10’u arkadaşları tarafından ziyaret edilmiştir.

**Aile bağları kopmuş olan yaşlı mahkûmların ise kalacak bir yerleri bile olmayabilir. Bu durumda yaşlı mahkûmlara; tahliye edilmeden önce bir sosyal hizmet uzmanı ile ortaklaşa hazırlanacak bir tahliye planı yapılması ideal bir hizmet anlayışıdır. Tahliye olacak yaşlı mahkûm için uygun bir huzurevi bulunması, onunla beraber tahliyeden önce başvuru yapılması, tahliye edildikten sonra huzurevine ulaşım imkânlarının düzenlenmesi veya yaşlı mahkûm için sosyal yardımlar araştırılması ve bulunması ideal hizmet anlayışı kapsamındadır. Uluslararası Standartlar: Yaşlılar İçin Birleşmiş Milletler İlkeleri (1991)è Bakım Ve Haysiyet, Birleşmiş Milletler Mahkûmlara Yönelik Muamelede Standart Asgari Kurallar

YAŞLI MAHKÛMLARIN DURUMLARININ İYİLEŞTİRİLMESİ İÇİN YAPILABİLECEKLER - Mahkûmiyet ve şartlı tahliye/salıverme politikalarının yeniden gözden geçirilmesi ile yaşlı mahkûm sayısı düşürülebilir.Elbette bu şartlı tahliye veya salıverme politikaları toplum güvenliği düşünülerek ortaya konulmalıdır. - Yaşlı mahkûmların barınma, tıbbi bakım, fiziksel ihtiyaçlarının ne kadarının karşılandığına dair araştırmaların yürütülmesini desteklemek ve daha etkili programları planlanabilir. - Yaşlı mahkûmlarla çalışmak konusunda cezaevi personelinin eğitilmesi oldukça faydalı bir yaklaşım olacaktır. Bu eğitim cezaevlerinde çalışan sosyal hizmet uzmanları tarafından verilebilir. - Cezaevlerinde bir veya iki görevlinin yaşlı mahkûmların gözlemlenmesinden sorumlu tutulması ve mahkûmların istismar veya ihmalinde gereken bildirimlerde bulunması sağlanabilir. - Yaşlı mahkûmların aile ve arkadaşlarını kapsayan grup çalışmaları ile mahkûmun ailesi ve arkadaşlarıyla bağlarının kopmamasına çalışılabilir. - Tahliyeden sonraki yaşam koşulları değerlendirilmeli ve uygun bir plan yapılmalıdır. Yaşlı mahkûmların topluma yeniden kazandırılması için gereken önlemler alınmalıdır. - Yaşlı mahkûmların tahliyeden sonra ekonomik ve tıbbi açıdan gereken sosyal yardımları alabilmesi için sosyal yardım kurumları ile iletişime geçilebilir. - Sağlık sorunları yaşayan yaşlı mahkûmların hastane ve doktora ulaşım gibi haklarından mahrum kalmamasına çabalamak ve buna alternatif yöntemler geliştirmek gerekir.

ÖLÜMCÜL HASTALIĞI OLAN MAHKÛMLAR

Mahkûmlar arasında en sık görülen ölüm nedeni tüberküloz ve AIDS’tir. Cezaevi sistemleri içindeki tıbbi bakım olanaklarının yetersiz kalması, cezaevlerinin aşırı kalabalık olması veya yetersiz ödenek nedeniyle hijyenik olamaması gibi nedenlerden dolayı ölümcül hastalığı olan mahkumların sayılarında da artış görülmektedir. **Ölümcül hastalığı olan mahkûmların durumlarına özgü yasal süreçleri ve haklarını bilmesi gerekir. Bu konuda bilgilendirilmeleri çok önemlidir. Fakat ülkemizde ölümcül hastalığa sahip olan bireylerin talep edebilecekleri alternatif cezalar pek görülmemektedir. **AIDS gibi bulaşıcı hastalıkları olan mahkûmların cezaevi içinde tutulması ile hastalığın yayılması ve hasta mahkûmun da durumunun kötüleşmesine neden olur. Zaten yetersiz sağlık koşullarına sahip cezaevlerinde hastalıkların bulaşması da hızlanacaktır. Bu durumda hasta mahkûmların sayısında elbette ki artışlar görülecektir. Ölümcül HIV(AIDS) hastalığı olan mahkûmlara, olabildiği ölçüde, erken tahliye hakkı verilmeli ve cezaevi dışında uygun tedavi sağlanmalıdır. **Ölümcül hastalığa sahip olan mahkûmların onurlu bir şekilde ölme hakları vardır. Bu onurlu ölümün içinde acı çekmemek de vardır. Fakat birçok cezaevi sistemi içinde uyuşturucu ilaçlar yasaktır. Bu durumda bu insanların acılar çekerek ölmesi kabul edilemez bir durumdur ve bir insan hakları ihlalidir. ULUSLARARASI STANDARTLAR: Birleşmiş Milletler Mahkûmlara Yönelik Muamelede Standart Asgari Kurallar, Birleşmiş Milletler Mahkûmlara Yönelik Muamelede Temel İlkeler, Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi Kararı 2004/35,Tutukevleri ve cezaevlerindeki HIV/AIDS Salgınıyla Mücadele, Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu’nun, AIDS Dâhil Bulaşıcı Hastalıkların Kontrolünün Cezaevlerini ve Kriminolojiyi İlgilendiren Yönleriyle ve Cezaevlerindeki İlgili Sağlık Sorunlarıyla İlgili Üye Ülkelere Tavsiyesi, Avrupa Konseyi, Bakanlar Kurulu’nun Cezaevlerindeki Sağlık Hizmetlerinin Etik ve Örgütsel Yönleriyle İlgili Tavsiyesi, Dünya Hekimler Birliği Ölümcül Hastalık Bildirgesi.

ÖLÜMCÜL HASTALIĞI OLAN/HASTA MAHKÛMLARIN DURUMLARININ İYİLEŞTİRİLMESİ İÇİN YAPILABİLECEKLER - Ülkeler ölümcül hastalığı olan mahkûmların onurlu bir şekilde aile ve arkadaşlarının yanında ölmeleri ve gereken tüm tıbbi bakımı almalarını sağlayacak olan yeni yasalar ve politikalar düzenlemelidir. - Cezaevi yönetimleri ve sosyal hizmet uzmanları ölümcül hastalığa sahip olan mahkûmların insan haklarının korunması ve ihtiyaçları olan tüm tıbbi bakımı (doktor, ağrı kesici, hastane ulaşımı, ameliyat, ilaçlar vb.) almaları için savunuculuk yapmalıdır. - Ölümcül hastalığa sahip olan mahkûmların ülkemizde, hapis cezası haricinde alternatif cezalara sahip olması için gereken yasal düzenlemeler yapılmalıdır. - Cezaevi personelinin ölümcül hastalığı/hasta olan mahkûmlara karşı davranışları ve alabilecekleri tedbirler konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. - Bu mahkûmlar hasta hakları ve insan hakları konusunda bilinçlendirilmelidir. Hakları ihlal edildiğinde bunun farkına varıp harekete geçecek kadar bilinç düzeyleri artırılmalıdır. - Ölümcül hastalığı olan mahkûmlar olabildiğince evlerine ve ailelerine yakın cezaevlerine konulmalıdır. - Ölümcül hastalığı olan mahkûmların ihtiyaç duyduğu tüm tıbbi bakımın sağlanması için daha fazla çaba gösterilmeli ve politika yapıcıların dikkati çekilmeye çalışılmalıdır. - Bu mahkûmlar için tıbbi bakıma ek olarak mutlaka psikolojik destek de sağlanmalıdır. İnsanın kendi ölümü ile yüzleşmesi kolay bir durum değildir. - Ekonomik olarak sıkıntılar yaşayan mahkûmlar için toplum kaynakları ve hizmetleri araştırılmalı ve sağlanmalıdır. Ölümcül hastalıklar, ailelere oldukça zorlu ekonomik sıkıntılar yaşatabilmektedir.

DENETİMLİ SERBESTLİK SİSTEMİNDE ADLİ SOSYAL HİZMET DENETİMLİ SERBESTLİK HİZMETLERİ Denetimli serbestlik; hapis cezalarının alternatifi olarak suçluluğu azaltmak ve suçluyu iyileştirmek amacıyla belirli suçlular hakkında kamu davasının açılması veya duruşmanın yapılması ya da cezanın hükmedilmesinin koşullu olarak geri bırakıldığı, bireyselleştirilmiş iyileştirme sisteminin uygulandığı bir tedbirdir. **Denetimli serbestlik kavramının tanımı başta 3 Temmuz 2005 tarihli ve 5402 sayılı Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu olmak üzere çeşitli ceza ve usul kanunlarımızda yapılmamıştır. Bu kavramın tanımı, ilk kez, yürürlükten kalkan 20 Aralık 2005 tarihli ve 26029 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Yönetmeliği ile bu Yönetmelik yerine 5 Mart 2003 tarihli ve 28578 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren DenetimliSerbestlik Hizmetleri Yönetmeliği'nin (f) bendinde yapılmıştır. “denetimli serbestlik” kavramının birbirinden farklı alanlarda verilen hizmetlerin bütününden oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda denetimli serbestlik; a. Soruşturma aşamasında şüpheliler, kovuşturma aşamasında sanıklar hakkında “sosyal araştırma raporları” hazırlayan, b. Mahkemelerce tutuklama tedbiri yerine verilen adli kontrol tedbirini, kısa süreli hapis cezası yerine verilen seçenek tedbirleri infaz eden, c. Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan veya bulunduran sanıkların rehabilitasyonunu sağlayan, d. Mahkemelerce hapis cezasının ertelenmesi veya koşullu salıverilme kararı verilmesi hâlinde hükümlülere rehber ve/veya yükümlülük görevlendirilmesi hâlinde bu tedbiri yerine getiren, e. Ceza infaz kurumlarından salıverilen hükümlülerin topluma kazandırılmasına destek olan, f. Mahkemelerce suça sürüklenen çocukların denetim altına alınmasına karar verilmesi hâlinde bu tedbiri infaz eden, g. Ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin iş arama sürecinde onlara yardımcı olan bir sistemdir. Ülkemizde denetimli serbestlik hizmetleri; merkezde teşkilatında Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan Denetimli Serbestlik Daire Başkanlığı, taşra teşkilatında denetimli serbestlik müdürlükleri ile bu müdürlüklere bağlı bürolar ve koruma kurulları tarafından yürütülmektedir. Bu sistem ülkemizde 2005 yılında oluşturulmuştur. **Ülkemizde adli yargı adalet komisyonunun bulunduğu 131 yerde denetimli serbestlik müdürlüğü ile koruma kurulu kurulmuştur.Denetimli Serbestlik Daire Başkanlığında beş şube bulunmaktadır.

Bunlar; a. Değerlendirme ve planlamadan sorumlu şube müdürlüğü, b. İnfaz ve iyileştirmeden sorumlu şube müdürlüğü, c. Çocuk hizmetlerinden sorumlu şube müdürlüğü, d. Elektronik izlemeden sorumlu şube müdürlüğü, e. Koruma kurulları ve mağdur destek hizmetlerinden sorumlu şube müdürlüğüdür. **Taşrada kurulan denetimli serbestlik müdürlüklerinde ise dokuz büro bulunmaktadır. Bunlar; gelen evrak bürosu, kayıt kabul bürosu, değerlendirme ve planlama bürosu, infaz bürosu, eğitim ve iyileştirme bürosu, denetim bürosu, mağdur destek hizmetleri bürosu, koruma kurulları bürosu ile idari ve mali işler bürosudur. **Denetimli serbestlik müdürlüklerinde; bir müdür, yeterli sayıda müdür yardımcısı, bürolarda birer şef, yeterli sayıda denetimli serbestlik uzmanı ve memuru, benzeri alanlarda eğitim almış ve denetimli serbestlik hizmetlerinde geçici olarak görevlendirilen uzman personel ile diğer hizmetleri yürütecek görevliler bulunmaktadır. Ülkemizde Denetimli Serbestlik Kapsamında Gerçekleştirilen Çalışmalar a. Adli kontrol tedbirinin infaz edilmesi:Adli kontrol; şüpheli yahut sanığın, tutuklama koşullarının varlığı hâlinde, ölçülülük ilkesi çerçevesinde, tutuklama ile ulaşılabilecek amaçlara uygun olduğu takdirde, kanunda sayılı bir veya birkaç yükümlülüğe tabi tutulmasıdır. Örneğin mahkemece tutuklama tedbiri yerine yurt dışına çıkamama yükümlülüğüne karar verilmesi bu tarz bir tedbirdir. Denetimli serbestlik müdürlükleri; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun'un 109. maddesi ile 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 20. maddesi kapsamında tutuklama kararı yerine verilen adli kontrol tedbirlerinin infaz edildiği birimlerdir. b. Kısa süreli hapis cezası yerine verilen seçenek yaptırımların infaz edilmesi:5237 Sayılı Kanun'daki koşulların varlığı hâlinde mahkemece bir yıl veya daha kısa süreli hapis cezası yerine, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 50. maddesinin birinci fıkrasının(c), (d), (e) ve (f) bentlerinde belirtilen dört ayrı seçenek yaptırımdan birine karar verilebilmektedir.

Örneğin, bir yıl hapiscezası yerine en az iki yıl süre ile bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla bir eğitim kurumuna devam edilmesi. c- Hapis cezasının ertelenmesi hâlinde rehber görevlendirilmesine ve/veya yükümlülük belirlenmesine ilişkin kararın infaz edilmesi: 5237 sayılı Kanun'daki koşulların varlığı hâlinde mahkemece, iki yıl veya daha kısa süreli hapis cezası ertelenebilmekte, erteleme kararı ile birlikte rehber görevlendirebilmekte ve/veya yükümlülük belirlenebilmektedir. Örneğin, sanık hakkında verilen 1 yıl 6 ay hapis cezasının ertelenmesine ve sanığın; 18 yaşından büyük bulunması ve bir meslek ve sanat sahibi olmaması nedenleri ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 51. maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi gereğincedenetim süresi içinde “eğitim programına devam etme yükümlülüğü ile” yüklenmesine karar verilmesi. d. Güvenlik tedbirlerinin infaz edilmesi: Mahkemece, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesinde belirtilen belli haklardan yoksun bırakılma güvenlik tedbiri, aynı Kanun'un 221. maddesinde yer alan etkin pişmanlık halinde hükmedilen güvenlik tedbiri, anılan Kanun'un 58. maddesinde belirtilen ihtiyadi suçlu, suçu meslek edinen, örgüt mensubu suçlu veya mükerrer hükümlü hakkında mükerrerlere özgü denetimli serbestlik tedbirine karar verilebilmektedir. e. Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında hükmedilen “tedavi ve denetimli serbestlik kararı” ile kullanmamakla birlikte kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında hükmedilen “denetimli serbestlik kararı”: Mahkemece, 5237 sayılı Türk Ceza Kanun'unun 191. maddesinde belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında hükmedilen “tedavi ve denetimli serbestlik kararına” ile kullanmamakla birlikte kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında hükmedilen “denetimli serbestlik kararı” verilebilmektedir.

f. Plan ve raporların hazırlanması: Denetimli serbestlik müdürlüklerince; denetim süreci içinde denetim planı, denetim raporu,sosyal araştırma raporu, salıverme öncesinde düzenlenecek rapor, değerlendirme ve tanıma formu düzenlenmektedir. Denetimli Serbestlik Müdürlüklerinde Sosyal Hizmet Uygulamaları Denetimli serbestlik müdürlüklerinde sosyal hizmet kapsamında; yükümlüler (haklarında yükümlülük kararı verilen, denetim altına alınan veya tedbir kararı verilen ve denetimli serbestlik müdürlüğünce toplum içinde denetim, takip ve iyileştirilmesi yapılan şüpheli, sanık veya hükümlü) ile koruma kurullarının çalışmaları kapsamında suçtan zarar görenlere ve ceza infaz kurumundan salıverilenler ile çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda; Şüpheli: Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişiyi, Sanık: Kovuşturmanın başlamasından hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiyi, Hükümlü: Yapılan soruşturma ve yargılama sonunda hâkimin uyuşmazlık konusunu esastan hâlleden ve yargılamayı sona erdiren kararı ile hakkında hüküm verilen ve böyle bir mahkûmiyet kararı kişiyi,

Mağdur: Kendisine veya birinci dereceden aile üyelerinden birine karşı işlenen suçun fiziksel, duygusal veya maddi sonuçları sebebiyle desteğe ihtiyaç duyan kişiyi, ifade etmektedir. Denetimli Serbestlik Müdürlüklerinde Görev Yapan Sosyal Hizmet Uzmanlarının Görevleri a. Yükümlülere yönelik bireysel görüşmeler ile grup çalışmalarını yürütme, b. Müdahale programlarını uygulamak, c. İyileştirme çalışmaları kapsamında özel hayatın gizliliğine dikkat ederek yükümlülerin aile, okul ve iş yerleriyle iş birliği yaparak çalışmalar yürütmek, ç. Diğer kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşlarının iş birliğinde eğitim ve iyileştirmeye yönelik programlar hazırlamak ve yürütmek,

d. Kurumlar ile sivil toplum kuruluşlarının eğitim ve iyileştirmeye yönelik yürüttükleri sosyal, kültürel ve sportif faaliyetler ile eğitim programlarını tespit etmek; iyileştirme çalışmaları kapsamında yükümlüleri bu tür programlara yönlendirmek, e. Haklarında çalışma yükümlülüğü veya eğitim kurumuna ya da programına devam etme tedbiri verilen yükümlülerin kuruma yerleştirilmesinde, gerektiğinde yükümlülere refakat etmek. f. Müdür tarafından iyileştirme kapsamında verilen diğer görevleri planlamak ve yapmaktır. Denetimli serbestlik müdürlüklerinde görevli Sosyal Hizmet uzmanları tarafından; yetişkinler, çocuklar ve mağdurlar için ayrı ayrı müdahale programları uygulanmaktadır. Bu kapsamda; yetişkinler için madde bağımlılığı programı, öfke kontrol programı, genel suçlu davranışı programı; çocuklar için madde bağımlılığı programı, temel yaklaşım müdahale programı, genel suçlu davranışı müdahale programı, saldırganlığı önleme müdahale programı; mağdurlar için; psikososyal destek müdahale programı, aile içi şiddet mağdurları müdahale programı, cinsel şiddet mağdurları müdahale programı ve suç mağdurları temel yaklaşım müdahale programı uygulanmaktadır. Denetimli serbestlik müdürlüklerinde görev yapan sosyal hizmet uzmanları yukarıda sayılan görevler dışında; danışmanlık yapmak, değerlendirme ve planlamanın uygunluğunu kontrol etmek ve gerektiğinde değerlendirme ve planlama yapmak üzere “değerlendirme ve planlama bürosunda”, mağdurlara yönelik hizmetleri yürütmek üzere, “mağdur destek hizmetleri bürosunda”, koruma kurulunun sekretarya işlerini yürütmek koruma kuruluna başvuran mağdurlar ile hükümlülerin taleplerini değerlendirmek amacıyla “koruma kurulu bürosunda” çalışmaktadır. - Denetimli Serbestlik Müdürlüklerinde Görev Yapan Sosyal Hizmet Uzmanlarının diğer Görevleri a. Yükümlülerle bireysel görüşmeler yapmak ve grup çalışmalarını yürütmek, b. Yükümlülerin boş zamanlarının yapılandırılmasına yönelik eğitsel ve sosyal çalışmaları diğer

kurumlarla iş birliği içinde yürütmek, ç. Sosyal araştırma raporu hazırlamak, d. Gerektiğinde hizmetler listesinin oluşturulmasında görev almak, e. Yükümlülerin risk ve ihtiyaçlarının değerlendirilmesi ile denetim planlarının hazırlanmasında danışmanlık yapmak, değerlendirme ve planlamanın uygunluğunu kontrol etmek ve gerektiğinde değerlendirme ve planlama yapmak,

f. Yükümlülerin iyileştirilmesi ve topluma kazandırılması ile mağdurların desteklenmesine yönelik projeler hazırlamak ve yürütmek, g. İyileştirilme çalışmalarına esas olmak üzere, denetim altındaki hükümlülerle ev, okul veya iş yerinde özel hayatın gizliliğine dikkat ederek görüşmeler yapmak,

ğ. Koruma kurulları çalışmaları kapsamında, gerektiğinde denetimli serbestlik memuru ile birlikte ev ve iş yeri ziyaretlerine gitmek, h. Ceza infaz kurumundan salıverilen hükümlüler ile suç mağdurlarına rehberlik hizmeti vermek ve müdahale programları uygulamak, ı. Yükümlülerin iyileştirilmesi ve yeniden topluma kazandırılması ile mağdurların desteklenmesine yönelik müdür tarafından verilen diğer görevleri yapmak gibi görevleri bulunmaktadır. Denetimli Serbestlik Müdürlüklerinde Görev Yapan Sosyal Çalışmacıların Çalışmalarındaki Usul ve Esaslar Mahkemelerce, Cumhuriyet başsavcılığına gönderilen denetimli serbestlik kararları en geç üç gün içerisinde UYAP bilişim sistemine kaydedilmektedir. Denetimli serbestlik kararlarının kaydedilmesinden itibaren şüpheli, sanık veya hükümlülere üç iş günü içerisinde yazılı veya elektronik tebligat yapılmakta, bu tebligatın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde müdürlüğe başvurulması gerektiği belirtilmektedir. Denetim planı, sanık veya hükümlü hakkında verilen kararların toplum içinde infazının, denetim sürecinin, hükümlünün iyileştirilmesi ve topluma kazandırılmasına yönelik çalışmaların planlandığı, denetimli serbestlik personelinin çalışma yöntemini belirleyen belgedir. Sanık ve hükümlüler için hazırlanan denetim planında; iyileştirme ve topluma kazandırma için belirlenen risk ve ihtiyaçlara yönelik müdahale çalışmaları, denetim ve kontrole ilişkin hususlar, uyulması gereken kural ve yükümlülükler, denetimin ve yükümlülüklerin süresi, çalışmaların yürütülmesinde iş birliği yapılacak kişi ve kuruluşlara ilişkin hususlar yer almaktadır.

Hakkında denetimli serbestlik kararı verilen yükümlü; a) Yapılan çağrılara ve hazırlanan denetim planına, b) İyileştirme çalışmaları kapsamında belirlenen yükümlülüklere, c) Kararın infazı ve denetim için belirlenen kurallara, d) Denetimli serbestlik personelinin uyarı ve önerilerine, uymak ve katlanmak zorundadır. Çocuk Adalet Sisteminde Adli Sosyal Hizmet Uygulamaları Çocuğun suça sürüklenmesi konusunda pek çok araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalar gelişim sürecinde karşılaştığı pek çok faktör nedeniyle çocuğun suça sürüklendiğini ortaya koymuştur. Yani “suçlu çocuk yoktur suça itilen veya sürüklenen çocuk vardır” yaklaşımı artık dünyada ve Türkiye’de kabul edilmektedir. Dünyada gelişim kuramları ve suç araştırmaları sonucunda ortaya çıkan bu gerçek ile mücadele etmek amacıyla Birlişmiş Milletler tarafından hazırlanan ve kabul edilen pek çok kuralhazırlanmıştır. Bu uluslararası sözleşmelere taraf olan ve yükümlülükleri kabul eden ülkelerden biri de Türkiye’dir. ÇOCUĞUN SUÇA İTİLMESİNİN ÖNLENMESİNE YÖNELİK YAKLAŞIMLAR Suça yönelme nedenleri dikkate alındığında; Bir gruba dâhil olma isteği, Suçu oyun olarak algılama, Can sıkıntısı nedeniyle suç işleme gibi faktörlerin karşımıza çıktığı görülmektedir. Çocuklar, özgürlüklerinden yoksun bırakılmadan rehabilite edilmelidir. Çünkü çocuğun içinde bulunduğu yaş dönemine özgü bilişsel gelişim özellikleri dikkate alındığında yaptığı davranışın sonuçlarını kavrayabilecek durumda olmadığı görülecektir. Gelişmiş ülkelerde çocuğun bu özelliğinden dolayı katı disiplin yöntemleri ve özgürlüğü kısıtlayıcı cezalandırma yöntemleri yerine “alternatif kurum dışı” rehabilite edici yöntemler uygulanmaya çalışılmaktadır. Bu konuda yeniden sosyalizasyonu hedef alan ve çocuğun suçtan arınması için özellikle Alman Çocuk Adalet sisteminde oldukça iyi uygulamalar bulunmaktadır. ALTERNATİF KURUM DIŞI REHABILITE EDİCİ YÖNTEMLER Alman Gençlik Adalet Sistemi’nde “alternatif kurum dışı uygulamalar” olarak tanımlanan rehabilite edici uygulamalar, suça itilen çocuğun işlediği suçun karşılığı olarak kapalı ceza infaz kurumlarında değil açık kurumlarda rehabilitasyonunu hedeflemektedir. Alternatif sistemde, çocuğun suça itilme nedenlerinin anlaşılabilmesi amacıyla ilçe sosyal hizmet müdürlüğünde çalışan ve gençlik mahkemesi tarafından görevlendirilen bir sosyal hizmet uzmanı, çocuğun ve ailesinin özelliklerini ayrıntılı olarak inceleyen bir sosyal inceleme raporu hazırlamakta ve bu raporu mahkemeye sunmaktadır. Hâkim tarafından değerlendirilen raporda çocuğun suça itilmesine neden olan etmenler dikkate alınarak çocuk hakkından bir karar verilmektedir.

Gençlik Mahkemesi Kanunu çerçevesinde, diversiyon tedbir, çalışma yükümlülüğü, sosyal araştırma kursları, gözetme yükümlülüğü, sanık-mağdur uzlaştırma programı tutukevi veya cezaevi yerine oluşturulan projelerdir. Yukarıda belirtilen diversiyon programlarının amaçları şunlardır: Diversiyon programına katılan kişinin etiketlenmesi ve özgürlüğünün kısıtlanması önlenmekte; bireye problem çözümleri konusunda destek verilmektedir. Diversiyon; yolundan çevirmek, güzergâhtan ayrılmak anlamında kullanılmaktadır. ÖZGÜRLÜĞÜN KISITLANMASINA ALTERNATIF PROGRAMLAR Çalışma Yükümlülüğü Getirme: Gençlik hâkimince, 14-21 yaş arasında, hafif ve orta ağırlıklı bir suç işlemiş gence, suçunun karşılığı olarak belli bir süreliğine bir kamu kurumunda ücretsiz çalışarak cezasını tamamlaması kararının verilmesidir.

Örneğin hırsızlık suçu işlemiş bir genç için üç ay boyunca huzurevine giderek bu kurumdaki işlere yardımcı olması kararı verilebilir. Çocuğun bu kurumdaki çalışması sosyal hizmet uzmanı ve kurumda bulunan bir yetkili aracılığı ile gözlenir. Gözetme Talimatı: Bu programın amacı gencin 6 aydan 12 aya kadar, gençlik yardım kuruluşunda görevli bir sosyal hizmet uzmanı ile yoğun bir gözetme içinde olmasıdır. Bu talimat çok farklı şekillerde, gencin durumu dikkate alınarak uygulanır. Örneğin gencin bireysel veya grup terapisi alması ya da ihtiyacı olan farklı bir rehabilitasyon hizmeti alması sağlanabilmektedir. Gözetme talimatı ile gencin kişisel ilişkileri düzenlenmeye, sorunlarının sosyal çevresi içerisinde ortaya konulması ve gencin bir eğitim tedbirine tabi tutulması sağlamaktır. Sanık-Mağdur Uzlaştırma Programları: Bu programlar mağdur ve sanık için, çatışmaları taraflar arasında çözmek amacıyla tarafsız bir üçüncü kişi ile birlikte yargı dışı bir savunma ortamı yaratmaktadır. Bu programda, sanık ve mağdurlar genellikle suç olayı öncesi birbirlerini tanımaktadırlar. Suç olayı da genelde iki taraf arasındaki tartışma sırasında olmuştur. Okulda kavgaya karışan ve birbirlerine şiddet uygulayan iki öğrenci arasında uzlama için bu tür bir program uygulanabilir. Mağdursanık uzlaştırma programları, düzenli olarak sorun çözme danışmanlığı ve/veya sorun konusunda “arabuluculuk”; zararın tazmini için bir anlaşma; zararın tazmini için sanığa görevler verme ve sanığın gayretlerinin ceza süresi içerisinde göz önünde bulundurulmasını sağlamaktadır. SOSYAL HİZMET MÜDAHALESİ Suça sürüklenen çocuklara yönelik adli sosyal hizmet müdahalesi aşağıdaki başlıklar altında kurgulanabilir: Koruyucu- Önleyici Değiştirici Geliştirici Tedavi edici Rehabilite edici

Sosyal hizmetin temel işlevlerinden biri çocuğun suça sürüklenmeden önce tespit edilmesi ve buna ilişkin koruyucu önleyici hizmetlerin geliştirilmesidir. Bu hizmetler ülkemizde yeterli seviyede değildir. Adli sosyal hizmet alanında çalışan sosyal hizmet uzmanları tedavi edici ve geliştirici boyutlarda hizmet üretmektedir. Sosyal hizmet mesleği suça sürüklenen çocuğa ekosistem perpektifinden bakmaktadır. Bunun anlamı çocuğun içinde bulunduğu aile veya çevre sistemde ortaya çıkan bir sorunun çocuğu ve diğer sistemleri de etkilemesi üzerine kurgulanmaktadır. Çocuğun suça sürüklenmesinde belirleyici rolü olan sistemlerden biri de “aile”dir. Aile ne tam mikro ne de mezzo sistemdir. İkisi arasında bir yerde durmaktadır.Ekosistem Yaklaşımı’na göre işlevini tam olarak yerine getiremeyen aile çocuğu suça yöneltebilir. Sosyal hizmet uzmanları mesleki müdahalelerini yaparken kullandıkları roller: · Savunuculuk Rolü :Müracaatçıların çeşitli nedenle haklarını savunamamaları durumunda onlar için onlarla birlikte savunuculuk yapmaktır. Örneğin çocukların özgürlüğünden yoksun bırakılmaması amacıyla çocukların ceza infaz kurumlarında kalmamaları konusunda savunuculuk yapmak. · Eğitici / Öğretici Rolü :Müracaatçının yaşadığı problemi önlemek için sosyal işlevselliğini artırmak ve ona bilgi, beceri kazandırmaktır. · Danışmanlık Rolü: Müracaatçıların kendilerini tanıma, farkındalığını artırma, davranışlarını değiştirme ve problematik durumlarla baş etmeyi öğrenmelerini sağlamak. · Arabuluculuk Rolü :Müracaatçının sosyal işlevselliğini artımak için kaynaklar ve hizmetlerle bir araya gerimektir. · Vaka Yöneticisi Rolü:M üracaatçıların ihtiyaç duyduğu uygun hizmetlerle onları bağlantılandırmak, koordine etmek ve hizmetin sürekliliğini sağlamaktır. · Sosyal Değişme Ajanı Rolü :Müracaatçıların yaşamlarını daha anlamlı ve kaliteli geçirebilmeleri amacıyla onları etkileyen problemlerin çözümüne yönelik politkalara etki etmektir. Yukarıda bahsedilen rolleri gerçekleştirmek üzere sosyal hizmet uzmanları çocuk adalet sistemi içerisinde; Çocuk mahkemelerinde, Ceza infaz kurumlarında (hapishanelerde), Rehabilitasyon merkezlerinde, Denetimli serbestlik uygulamalarında görev almaktadır. Çocuk Mahkemelerinde sosyal hizmet uzmanları, suça sürüklenen çocuk ile birlikte mahkemeye çıkmaktadır. Bu süreçte yasalar karşısında çocuğun savunucusu ve danışmanlık rolünü üstlenmektedir. Çocuk hakkında sosyal inceleme raporu hazırlamaktadır. Bu raporun hazırlanmasının nedeni çocuğu suça iten nedenlerin belirlenmesi ve bu nedenler ile bağlantılı uygun tedbir kararlarının alınmasıdır. Ceza İnfaz Kurumlarında sosyal hizmet uzmanları çocuğun rehabilitasyonu ve suç davranışının sonuçları konusunda çeşitli eğitimler düzenler ve verir. Müdahale planı çerçevesinde önleme programları düzenler. Tahliye sonrası sosyal yaşama uyum ile ilgili grup çalışmaları düzenler. Öfke kontrolü ve madde bağımlılığının önlenmesi konusunda çalışmalar yürütür. Rehabilitasyon Merkezleri: Ülkemizde henüz uygulamasına yeni başlanan bir müdahale şeklidir. Sosyal hizmet uzmanı multidisipline bir takımın üyesidir. Tretman olarak da tanımlanan bu süreçte çocuğun suç davranışını ve sonuçlarını

kavramasına yardımcı uygulamalar yapılır. Yukarıda bahsedilen alanlara ek olarak 2010 yılından bu yana çocuk izleme merkezlerinde de sosyal hizmet uzmanları görev yapmaktadır.Ülkemizde suça sürüklenen çoculara yönelik Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri (BSRM) bu amaçla kurulmuştur. Uzmanlaşmış personel eksiği ve başka pek çok nedenle gerçek anlamda bir rehabilitasyon hizmeti verilememektedir. Denetimli Serbestlik: 2005 yılında Türkiye’de uygulanmaya başlanan denetimli serbestlik uygulamaları dünyada çok ileri düzeydedir. Sosyal hizmet uzmanları bu alanda danışmanlık ve eğitici rolünü çok kullanmaktadırlar. TÜRKİYE’DE ÇOCUK ADALET SİSTEMİNE İLİŞKİN DURUM 03.07.2005 tarih ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’na göre bu Kanun’un amacı, korunma ihtiyacı olan (bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuklar) veya suça sürüklenen çocukların korunması, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasıdır. Çocuk Koruma Kanununa göre henüz 12 yaşını bitirmemiş olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Fiili işlediği sırada henüz 12 yaşını bitirmemiş olması, çocuk açısından kusurluluğu mutlak surette ortadan kaldıran bir neden olarak kabul edilmiştir. **Türkiye’de suça itilen çocukların rehabilite edilmelerine yönelik alternatif kurumlar ve programlar son derece yetersizdir. Suça sürüklenen çocuklar ağırlıklı olarak ceza infaz kurumlarında özgürlükleri kısıtlanarak “cezalandırma” mantığı ile bulundurulmaktadır. **Ülkemizde suça itilen çocuklar için çocuk eğitim evi, çocuk ceza infaz kurumları ve yetişkin ceza infaz kurumlarında gençlik koğuşları bulunmaktadır. Bunun dışında daha hafif suçlar için denetimli serbeslik hizmetleri de mevcuttur; ancak bu hizmet 2005 yılında uygulamaya konulduğu için altyapısı henüz oturmamıştır. **2005 yılında yürürlüğe giren Çocuk Koruma Kanunu’nda çeşitli tedbir kararlarından bahsedilmektedir. Burada çocuğun suçasürüklenmesinin önüne geçebilecek çeşitli tedbirler yer almaktadır. Bu tedbirleri şu şekilde sıralamak mümkündür: a) Danışmanlık tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme konusunda; çocuklara da eğitim ve gelişimleri ile ilgili sorunlarının çözümünde yol göstermeye, b) Eğitim tedbiri, çocuğun bir eğitim kurumuna gündüzlü veya yatılı olarak devamına; iş ve meslek edinmesi amacıyla bir meslek veya sanat edinme kursuna gitmesine veya meslek sahibi bir ustanın yanına yahut kamuya ya da özel sektöre ait iş yerlerine yerleştirilmesine, c) Bakım tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimsenin herhangi bir nedenle görevini yerine getirememesi hâlinde, çocuğun resmî veya özel bakım yurdu ya da koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılması veya bu kurumlara yerleştirilmesine, d) Sağlık tedbiri, çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığının korunması ve tedavisi için gerekli geçici veya sürekli tıbbi bakım ve rehabilitasyonuna, bağımlılık yapan maddeleri kullananların tedavilerinin yapılmasına, e) Barınma tedbiri, barınma yeri olmayan çocuklu kimselere veya hayatı tehlikede olan hamile kadınlara uygun barınma yeri sağlamaya yönelik tedbirdir.

Ülkemizde belirtilen tedbirlerden en belirgin bakım tedbiridir. Bakım tedbiri kapsamında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Çocuk Hizmetleri Daire Başkanlığına bağlı koruma ve bakım merkezleri (KBRM) ile bakım ve sosyal rehabilitasyon merkezleri (BSRM) mevcuttur. Bu merkezlerin amacı, suça sürüklenen veya ceza infaz kurumundan salıverilen çocuklar ile duygusal, cinsel ve/veya fiziksel istismara uğramış ve sosyal rehabilitasyona ihtiyaç duyduğu tespit edilen çocuklardan haklarında bakım tedbiri/korunma kararı verilenlerin temel gereksinimlerini karşılamak, onların fiziksel, duygusal, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını belirleyerek gerekli müdahaleleri gerçekleştirmek, aile ve yakın çevrelerine dönmelerini veya bir sonraki sosyal hizmet modeline hazır hâle gelmelerini sağlamaktır.

More Documents from "Kil er"