Hulûsi Kalb’den Mehmet AKKUŞ*
HER DERDİN ÇARESİ: ÖLÜM “Her derd ki var, var dermânı.” diyerek var olan her derdin bir çaresinin bulunduğunu ifade etmektedir. Hâlbuki Hulûsî Efendi bu gazelinde çaresi olmayan bir derde düştüğünü ifade ederek söze başlıyor ve gün geçtikçe artarak devam ettiğini, hiç kimsenin buna merhem olmadığını, bundan kurtulmanın hiç imkânı bulunmadığını da ilave ediyor.” Bir rivâyette, “Li-külli dâin devâ.” buyrulmaktadır. Yani her derdin bir çaresi vardır. Fuzûlî de, “Her derd ki var, var dermânı.” diyerek var olan her derdin bir çaresinin bulunduğunu ifade etmektedir. Hâlbuki Hulûsî Efendi bu gazelinde çaresi olmayan bir derde düştüğünü ifade ederek söze başlıyor ve gün geçtikçe artarak devam ettiğini, hiç kimsenin buna merhem olmadığını, bundan kurtulmanın hiç imkânı bulunmadığını da ilave ediyor. “Her derdin çaresi vardır.” denildiğine göre burada bahsedilen dert nedir acaba? Bu dert aşk derdidir. Şairimiz ma’şûka vâsıl olamamanın ve hiçbir zaman da bu vuslatın dünya hayatında gerçekleşemeyecek olmasının derdini çekmektedir. Klasik şiirimizde bu aşk teması çokça işlenir. Bu aşkın muhatabı genellikle açıkça belirtilmez, okuyucunun bulması istenir. Burada ma’şûk Hz. Peygamber olmalıdır. Çünkü ma’şûk dünya hayatında kavuşulabilecek birisi değildir ve o yüzden bu dert onun ölümüne kadar sürmektedir. Şairlerimiz de genellikle bu şekildeki
aşk şiirlerini Peygamber Efendimiz için yazmışlardır. Fuzûlî de bu aşkını ve onun sonucu olarak içinde bulunduğu derdi aynı şekilde Su Kasîdesi’inde, “Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su/Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su” diyerek dile getirmişti. Hulûsî Efendi için de başkası düşünülemez zaten. Bu durum kendisini o kadar etkisi altına almıştır ki, üçüncü beyitte, vücudun dermansız düştüğünü, güç ve tâkatin kalmadığını beyan ederek bunu açıklamaktadır. Daha sonra da gönlün harâb olup güllerin solduğunu söyler. Hulûsî Efendi, 5. beyitte bir an kendini ma’şûku ile beraber hayal eder, hayalî vuslat ile sevinir, ancak o da geçicidir. Bu, öyle bir derttir ki, şair bir taraftan bu derdin ıztırabından yakınırken, aslında bir taraftan da böyle bir aşk derdinden hoşnuttur. Fuzûlî onun için, “Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabîb!” demiştir. Ma’şûk ile vuslat bu dünyada mümkün olamayacağı için âşıkın bu derdi ölünceye kadar sürecektir; bu dertten ancak ölümle kurtulur. İşte bu halde iken ölüm gelir çatar ve bir gün mutlaka kendisine “uyan” denilir; sayılı
* Prof. Dr.
18
Somuncu Baba
olan nefeslerin her geçen gün gittikçe azalması, aslında ömrün sonunun yaklaşması demektir. Ölüm bir gerçek ve onulmaz bütün dertlerin devasıdır; ölüm sayesinda aynı zamanda, cennette ma’şuk ile kavuşma ümidi de vardır. Âyet-i kerîmelerde ifade edildiği gibi ölüm vakti gelince ne bir an ileri gidecek ne de geri alınacak; velhâsıl zamanı gelince hiç gecikmeksizin her canlı mutlaka ölümü tadacaktır. Bundan kurtulmanın ise hiç imkânı yoktur. Bir ezgide de ifade edildiği gibi, dünyada ölümden başka her şey yalandır. Bir diğer şair de ölüm gerçeğini ne güzel açıklamaktadır: Bu dünyanın direği yok Merhameti yüreği yok Kılavuzun gereği yok Yolun sonu görünüyor Azrail’in gelir kendi Ne ağa der ne efendi Sayılı günler tükendi Yolun sonu görünüyor. Evet bir gün gelecek bu dünyadan göçeceğiz. Çok sevdiğimiz eşlerimiz, evlatlarımız, mal ve mülklerimiz, dost ve ahbâbımızı bırakıp gideceğiz. Bu dünyada gönlümüzün arzuladığı şeylerle hoş vakit geçirirken, nefsimizin hevâ ve heveslerine uyup gaflet içinde yaşayıp giderken bir gün vakit tamam olacak ve âhirete göçüp ebedî âleme gideceğiz. İşte mutasavvıflar, ölüm saatinin ne zaman geleceği belli olmadığı için insanlara her an bu ona hazırlıklı olmanın şuurunu vermek, vakit bilincine erdirmek isterler. Hulûsî Efendi’nin de burada vermek istediği zannederim ölüm gerçeğini hiç aklımızdan çıkarmayıp, bu dünyanın geçici lezzetlerine bağlı kalarak ansızın gelecek ecel saatini unutmamamız gerektiğini bize hatırlatmaktır. Gazelin Metni 1. Nedir bu hikmeti bilmem ki yarayı ne hâl oldu Bu derdim gün-be-gün artıp işim âh u melâl oldu Mayıs / 2008
2. Beni bir yâr derdine giriftâr eyledin ki hîç Halâsı yok ne derd olduğunu bilmek muhâl oldu 3. Kime arz eylesem bu derdimi hergiz devâ bilmez Kesildi tâb u tâkât cism-i bîmâr bî-mecâl oldu 4. Harâb oldu gülistân-ı gönül şimden gerü artık Figân etmez olup bülbüllerin dilleri lâl oldu 5. Cemâl-i vasl-ı cânân ile handân olmuş iken dil Geçen eyyâm-ı vuslat şimdi hep hâb u hayâl oldu 6. Yatarsın gaflet içre ey gönül bir gün sana derler Uyan ey gönül uyan gör ki vakt-i irtihâl oldu 7. Hulûsî ayrı düştü andelîb-veş şu gülistândan Murâdı vasl iken tağyîrle hâl-i infisâl oldu GAZELİN AÇIKLAMASI 1. Ben öyle bir derde düştüm, gönlüm öyle yaralı ki, sebebini ve hikmetini bilmiyorum. Günler geçtikçe benim işim de âh edip üzülmek oluyor. 2. Ya Rabbi! Beni öyle bir derde düşürdün ki bundan kurtulmanın, buna bir çare bulmanın hiç imkânı yok. 3. Ben bu derdimi kime söylesem bunun ilacını aslâ bilmiyor. Bu derdin devasını aramaktan zaten hasta olan vücudum, iyice dermansız düştü. Artık gücüm kuvvetim kesildi. 4. Bundan sonra artık gönlümün gül bahçesi harâb olmuştur. Burada artık bülbüller figan etmiyor, dilleri tutuldu, şakımaları da kesildi 5. Vuslata ererek gönlüm sevgilinin cemâliyle hoşnut iken, ne yazık ki o güzel kavuşma günleri şimdi bir rüya gibi hayâl olup geçti gitti. 6. Ey gönül! Sen böyle gaflet içinde yatarken bir gün vakit tamam olur da sana, “ Uyan artık uyan, bak bu dünyadan ayrılmanın vakti geldi.” derler. 7. Hulûsî’nin arzusu vuslata ermek iken durum değişti de ayrılık hali geldi çattı; bunun sonucunda bülbül gibi bu gülistandan ayrı düştü.
19