ÇED RAPORLARI NE İŞE YARAR? Mehmet KARTAL
[email protected]
1970’li yıllar, 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan endüstriyel sıçramanın çevre üzerinde yarattığı sorunların insanlığın bilincine çıkmasını sağladı. 1970’ler endüstrinin önce kirlettiği ve sonrasında temizlemek için adım atmaya zorlandığı yıllardı. 1990’lar ise Dünyada bu konuda önemli bir stratejik farklılığa sahne oldu. Endüstrinin çevreye etkilerinin önceden tahminine ve olası sonuçların ortadan kaldırılması için önlemler alınmasına dönüşen bu sürecin önemli çıktılarından birisi olarak Çevresel Etki Değerlendirme konusu ortaya çıkmıştır. Olası etkilerin çok disiplinli süreçlerle saptanması ve taranması(screening) bu sürecin ana parçalarından birisidir. Esas itibariyle proje içinde yer alan faaliyetlerin ve bu faaliyetlerin çevreye olan etkilerinin değerlendirilmesi bu parçanın kendisini oluşturmaktadır. Tarama işlemi sonunda hazırlanacak olan değerlendirmenin neleri kapsayacağı, söz konusu faaliyetlerin hangi bölümlerinin bu işin kapsamına dahil edileceği Scoping adı verilen parçanın görevidir. Bu bölümde proje ya da tesisin hangi kapsamda ÇED raporu hazırlanacağına karar verilir. Son parça ise izleme (monitoring) sürecidir. Bu parça aslında zurnanın zırt sesi çıkardığı yerdir aynı zamanda, çünkü bu ÇED süreçleri hiçbir surette izlenmemektedir.
Ülkemiz 1993 yılının kışında tanıştı Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği(ÇED) ile henüz 2872 sayılı Çevre Yasası çıkalı 10 yıl geçmişti. 07 Şubat 1993 tarihinde 21489 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmeliğin ömrü çok uzun olmadı. 1997 yılından başlayarak 17 Temmuz 2008 tarih ve 26939 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ve halen yürürlükte olan ÇED Yönetmeliği’ne dek 9 kez revizyona uğradı. Yayın / Revizyon Tarihi 07.02.1993 23.06.1997 13.08.1999 14.04.2000 29.09.2000 26.10.2000 06.06.2002 16.12.2003 16.12.2004 17.07.2008
Resmi Gazete Sayısı 21489 23028 23875 24020 24185 24212 24777 25318 25672 26939
Tablo 1. ÇED Yönetmeliği Değişiklikleri
ÇED Yönetmeliğinde meydana gelen değişikliklere bakacak olursak, ilk söylenecek söz : 1993 Yılında çıkarılan Yönetmelik, 1997 yılında özelleştirilmiştir olmasıdır. 1993 Yönetmeliği, daha çok devlet kurumlarının karar verici durumda olduğu bir zemin sağlarken, 1997 yönetmeliği ile ÇED ve ÖN‐ÇED raporlarını taşaronlaştıran bir liberalizasyon geçirmiştir. 2002 Yönetmeliği’nde ise AB mevzuatı ile uyumlaştırma çabası sonucu ekleri oluşturan bölümlerin çeviri olarak yönetmeliğe eklenmesi sağlanmıştır. 2002 Yönetmeliği ile ilk olarak HALKIN KATILIMI safhası etkin hale getirilirken, önceki yönetmelikte yer alan, projenin yapılacağı alanda inceleme yapılmasını öngören “Yer Tetkiki” kısmı yönetmelikten çıkarılmıştır. Değişikliğin yapıldığı zamanın tartışmalarını hatırlayacak olursak şirket kurma, işletme belgesi alma gibi işlemlerin adımlarının kısaltılması ve bürokrasinin azaltılması adı altında her aklına esenin sanayici olmaya itildiği bir dönem geçirdik. Bu değişiklik ile bürokrasinin azaltılması ve sürecin hızlandırılması ileri sürülerek çevrenin tanımı daraltılmış, daha önce zorunlu olan kurum görüşleri kapsam dışına çıkarılmıştır. 2003 Yönetmeliği ile ÖN ÇED raporu kaldırılmış, yerine Proje Tanıtım Dosyası adı verilen bir uygulama başlatılmıştır. Bu değişikliğin amacının da sermaye sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda süreci kısaltmak olduğunu belirtmemiz gerekir. Bu değişiklik sadece isim değişikliği olmamış, ÖN ÇED yerine gelen rapor kısa, dar ve genel geçer bir evrak‐ı metruke halini almıştır. 2003 Değişikliğinin en önemli kısmı ise Geçici 3.‐4.‐,5.‐.6. Maddelerden ibarettir. Geçici Madde 3‐ 7/2/1993 tarihli ve 21489 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinden önce uygulama projeleri onaylanmış veya çevre mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya onay ya da kamulaştırma kararı alınmış veya yatırım programına alınmış veya mevzi imar planları onaylanmış projelere ve bu tarihten önce üretim ve/veya işletmeye başladığı belgelenen faaliyetlere bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz. Geçici Madde 4‐ 23/6/1997 tarihli ve 23028 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinden önce ilgili mevzuatı gereğince güzergahı belirlenen veya yatırım programına alınan petrol ve gaz boru hatları, enerji nakil hatları, otoyollar, duble yollar, ekspres yollar, demir yolları, devlet yolları ve il yolları projelerine bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz. Geçici Madde 5‐ Yeterlik Belgesi ile ilgili tebliğin yayımlanmasından önce, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hazırlayacak kurum ve kuruluşlarda Yeterlik Belgesi bulunması şartı aranmaz. Ancak, proje tanıtım dosyası faaliyetin türü ve yeri ile ilgili en az üç farklı meslek grubundan en az lisans seviyesinde eğitim görmüş kişiler tarafından, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporları ise komisyonca belirlenen çalışma grubu tarafından hazırlanarak imzalanır. Geçici Madde 6‐ Bu yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce 7/2/1993 tarihli ve 21489 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, 23/6/1997 tarihli ve 23028 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği ve 6/6/2002 tarihli ve 24777 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği hükümlerine tabi olduğu halde gerekli işlemleri tamamlamamış ve mevzuat uyarınca yer seçimi uygun olan mevcut faal tesisler, ilgili yönetmelikler çerçevesinde gerekli yükümlülüklerini yerine getirmeleri amacıyla çevresel durum değerlendirme raporunu Bakanlığa sunar, bu rapor Bakanlıkça değerlendirilir.
Söz konusu maddeler incelendiğinde ortada örtülü bir AF olduğu görülecektir. Yönetmeliği çıkaranlar başlarına bela olan ÇED Yönetmeliği içine 4 tane af maddesi ekleyerek o güne kadar kendileri açısından sorunlu gördükleri işleri bir çırpıda çözmüşlerdir.
1993 ‐2009 yılları arasında geçen 16 yıllık sürede 1769 adet ÇED Süreci tamamlanmış ve bunlardan 1738 (%98) adedi OLUMLU, 31(%2) adedi OLUMSUZ sonuçlanmıştır. Başlı başına geçen 16 yılda elde edilen sonucun bize söylediği, ÇED sürecinin sadece evrak‐ı metruke sayılabilecek bir duruma düştüğünü açık biçimde göstermektedir. Elbette başka bir varsayım daha üretmek olanaklıdır. 1769 ÇED’e tabi tesisi için yer seçimi yapan sermayedarlar, tesis yeri seçimi konusunda dünyaya uzmanlık verebilecek kadar bu işi iyi bilmektedirler.(!)
Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği günden itibaren ülkenin geçirdiği kriz dönemleri dışında ÇED’e tabi tesislerin başvurularının sayısal olarak artış gösterdiği görünmektedir. 2009 yılı rakamı 9 aylık verileri içermektedir. Yılsonu itibariyle son 5 yılın trendini yakalayacak gibi görünmektedir. Yıllara göre ÇED olumsuz raporu verilen tesislere baktığımızda neredeyse her yıl bir tane örnek oluşturacak biçimde ÇED olumsuz raporu söz konusudur.
1993‐ 2009 dönemi için ÇED başvurularını sektörel olarak dağıttığımızda Petrol ve Madencilik ile ilgili yaıtırmların ilk sırada olduğunu görmekteyiz. Petrol ve Madencilik Sektörü yatırımlarının dikkat çekici kısmı taş‐kalker ve mermer ocaklarından oluşmaktadır. Bu konuda ortaya çıkması olası sorunları çözmek için mevcut iktidar şaka gibi bir değişiklik gerçekleştirerek 5 Haziran2004’de Dünya Çevre Gününde yürürlüğe giren 5177 sayılı Maden Kanununda va Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa’nın 28. Maddesi ile 2872 Sayılı Çevre Yasası’nın ÇED ile ilgili 10. Maddesine ilave edilen 2 fırka ile
“Petrol, jeotermal kaynak ve maden arama faaliyetleri, çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) kapsamı dışındadır.” ve “Madenlerin işletilmesi ile ilgili hususlar Maden Kanununun 7 nci maddesine göre yürütü lür.” Hükmünü tesis ederek hem en çok başvuru yapılan hem de en çok ÇED OLUMSUZ görüşü verilen sektörü ÇED dışına itivermiştir.
Petrol ve Madencilik Sektröünden sonra en yoğun başvuru Atık‐Kimya Sanayi sektörü için gerçekleşmiştir. Son değişiklikten önceki EK‐I listesinde yer alan tehlikeli ve özel işleme tabi atıkların ara depolanması (10‐d)projelerinin bu değişiklikle birlikte listeden çıkarıldığı ve ÇED dışında bırakıldığını tespit etmek gerekir. Ayrıca bir önceki Yönetmeliğe göre kaspama dahil olduğu halde yükümlülüklerini yerine getirmeyen tesisler varsa bunlara da AF getirilmiş olmaktadır. 150.000 kişi nüfus kapasiteli atıksu arıtma tesisleri EK‐I Listesine ilave edilip ÇED uygulanacak projeler kapsamına alınmış, son değişiklik öncesi Yönetmeliğin EK‐II Listesinde yer alan 50.000 kişi ve üzeri yerleşim nüfusuna sahip yerler ile 20.000 ve üzeri istihdam kapasitesine sahip OSB’ler için yapılacak atıksu arıtma tesisleri için proje tanıtım dosyası hazırlama koşulu getirilen 7.Madde yönetmelikten çıkarılmıştır. Böylece “150.000 eşdeğer kişi ve/veya 30.000 m3/gün” altında kapasiteli atıksu arıtma tesisleri tamamen Yönetmelik dışında bırakılmış olmaktadır. Enerji Yatırımları ise Atık ve Kimya Sanayinden sonra üçüncü sırada gelmektedir. 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nda 26/4/2006 tarihinde yapılan değişiklikle 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu kapsamındaki konular Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından yürütülür.” denildiği için TAEK tarafından yapılan çalışmalar çevre mevzuatının dışında kalmıştır. Bu açıdan bakıldığında TAEK tarafından yapılacak nükleer enerji ile ilgilidir. Bu nükleer santrallerin zaten ÇED kapsamı dışında tutulduğunu hepimize göstermektedir.
ÇED süreci ile ilgili olarak sonuçlanan süreçleri dikkate aldığımızda en çok ÇED’e tabi başvurunun Marmara bölgesinde(%29) olduğu, bunu %18’lik dilimler ile İç Anadolu ve Ege Bölgesinin izlediği,
Akdeniz Bölgesinin(%15) ardından %4‐7 bandında diğer bölgelerin yer aldığı görülmektedir. Sektörel açıdan bölgeler arasındaki dağılımın önemli bir fark göstermediği de izlenmektedir.
Geçen 16 yılda 10 kez değişiklik gören Yönetmelik’te yapılan değişiklikler ve uygulamalardan elde edilen sonuçlar açısından, hazırlanan ÇED raporlarının kalitesi düşmüştür. Çevresel Etki Değerlendirme Süreci hem yurttaşlar hem de sermaye gözünde inandırıcılığını yitirmiştir. Sermaye bu süreci bürokratik ve tamamlanması gereken bir süreç gibi düşünmeye ve davranmaya alışmıştır. Siyasi iktidarlar sermayenin çıkarlarına uygun olarak amacı çevreyi korumak ve ortaya çıkması olası sorunları engelleme görevi yapması gereken ÇED Raporu sürecini, çeşitli nedenler ileri sürerek(kısaltmak, hızlandırmak, bürokrasiyi azaltmak vb.) kadük hale getirmişlerdir. Gemi söküm tesisleri, nükleer tesisler, tehlikeli ve özel işleme tabi atıkların ara depolanması tesisleri, içten yanmalı motor üretimi tesisleri, hava taşıtlarının onarım tesisleri, Toplu halde projelendirilen konutlar (1000 konut ve üzeri), telesiyej uzunluğu 1000 metre ve üzeri olan kayak alanları ve mekanik tesisleri, belli bir büyüklükte(Isıl gücü 300 MWt) termik santraller gibi bir çok doğaya ve çevreye zarar vermesi olası bulunan ve yapılıp yapılmaması çok dikkatli biçimde incelenmesi gereken tesis ÇED KAPSAMI dışında bırakılmıştır. Dört ve üzeri şeritli yolların yapımı, iki ya da daha az trafik şeridi bulunan mevcut yolların dört ya da daha fazla şeritli olacak şekilde yenilenmesi ya da genişletilmesi, yeniden yapılan ya da genişletilen bölümün sürekli uzunluğunun 10 km ya da daha uzun olacak şekilde uzatılması, biçiminde tarif edilen Otoyollarda ÇED kapsamı dışındadır. ÇED Raporlarında tesisi yapacak şirketlerin taahhüt ettikleri birçok konuyu işletme süreci başladıktan sonra yerine getirmemişlerdir. Bakanlık da bun konuda herhangi bir denetim yapmamıştır. Bakanlığın bu denetimi yapmak istemesi halinde ortaya önemli sıkıntılarda çıkabilecektir. Taahhüt adı altında ÇED Raporlarına eklenenler yapılması ve gerçekleştirilmesi ihtimali olmayan bir ok konuyu ve durumu açıkça
içermektedir. ÇED raporları sadece devletten “yasaldır” izni almak amacıyla hazırlanmış evrak dosyası olmaktadır.
Sadece dosya hazırlayıp ilgili kurum ve/veya kurumların onayına sunulacaksa bu raporlar için özel bir çalışmaya gerek olmadığı yönündeki ön kabul birbirinin kopyası raporların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Yukarıda yer alan grafikte 1993‐2009 yılları arasında gerçekleşen ÇED raporlarının bu raporları hazırlayan firmalara göre dağılımı yer almaktadır. 50 Adetten az rapor hazırlayan çok sayıda firma vardır. Hatta TOKİ gibi devlet kurumları, İTÜ, Yıldız Teknik Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi gibi eğitim‐öğretim kurumları bile ÇED PAZARI’nda yerlerini almışlardır. Yedi firma ÇED pazarının %30’unu sağlamakta iken hazırlanan ÇED raporlarının %70’i çok sayıda firma arasında paylaşılmaktadır. Bu alanda çalışan firmaların mutlak surette mesleki anlamda denetimini sağlamak gereklidir. Tesisin yapılmak istendiği bölge halkının görüşleri ÇED sürecine yansıtılmamakta, halkın bilgilendirmesi süreçleri firmanın kendi tanıtımını yaptıkları toplantılar haline gelmektedir. Bölge halkının taleplerinin ÇED raporuna nasıl yansıdığı izlenememektedir. ÇED süreci şeffaf bir süreç olarak yürütülmemekte, sermaye tarafından herhangi bir tesisin bir bölgeye yapılması ön kararı ile bölgede yaşayan halkın bu tesisin yapılacağını öğrenmesi bilgisi arasında geçen sürede dahil olmak üzere, ÇED sürecinin hemen hiçbir aşamasından bölge halkı yeterince bilgilendirilmemektedir. Ayrıca bilgi sahibi olan halkın söz konusu yatırımı tartışmasını sağlayıcı hiçbir mekanizma ÇED süreci içinde yer almamaktadır. Halkın katılımı toplantısı adı altında yapılan toplantılar dosyayı hazırlatan sermayedarın ve hazırlayan firmanın taraflı görüşlerini yansıtan bir zemine sahip olmaktadır.
Son olarak, geçen 16 yıllık sürede %98 oranında ÇED olumlu %2 oranında ÇED olumsuz olarak sonuçlanan ÇED süreçleri bu uygulamada bir hata olduğunu hepimize göstermektedir. %98’lik bir ideal yer seçimi ve ideal süreç yönetimi hayatın olağan akışına da aykırıdır. Hayatın olağan akışına aykırı olan bu uygulamanın, ülkemizin kaynaklarını dikkate alan, suyu, havayı, toprağı kirletmemeyi temel ölçüt olarak kabul etmiş, çeşitli ve hiçbir zaman hayata geçmeyecek taahhütlerle, kendini ve halkı kandırmayan bir biçimde yeniden düzenlenmesi şarttır. Ülkemizde son 20 yılda birçok yasal düzenleme yapılmıştır. Çevre ve doğanın korunması yönünde yapılan olumlu ve somut değişiklik neredeyse yok gibidir. Buna karşın Maden Yasası’ndan, Milli Parklar Yasasına, Orman Yasası’ndan, Turizmi Teşvik Yasası’na kadar birçok yasa ve yönetmelik değişikliği ile Ülkemizin dört bir yanında normal dönemlerde 200 yılda yapılamayacak büyüklükte bir tahribat ortaya çıkmıştır ve hali hazırda bu tahribat geri dönülmez biçimde sürmektedir. NOTLAR : 1. Yazıda yer alan grafik ve tablolarda yer alan bilgilerin tümü T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın resmi web sitesinden alınmıştır. 2. 2009 yılı ile ilgili verilen 01.09.2009 tarihine kadar yapılmış güncellemeleri içermektedir.