İki Kutuplu Dünya Düzeni ve Küresel Barış Hakan ÇELEBİ http://www.hakancelebi.net
Irakta bir cami, herkes ellerini açmış namaz sonrası duasını yapıyor. Büyük bir ihtimalle yüreklerinden dökülen dualar, tıpkı inandıkları, tıpkı yüzlerini döndükleri yer gibi ortak. Sağ salim eve dönebilmek. Evleri çok uzak değil. 500 metre ilerisi. Bir zamanlar Türkiye de ekmeğin karne ile alınması şu an nasıl tuhaf geliyorsa, o cami içerisindeki insanların da 500 metre ileride bulunan evlerine sağ salim dönmeyi istemeleri de o kadar tuhaf. Ama onlar tuhaflık boyuntundan sıyrılıp alışkanlık boyutuna geçtiklerinden dolayı, hangi hakla bizler öldürülüyoruz düşüncesi yerine hangi sokaktan eve ulaşsam düşüncesi beyinlerine hakim oluyor. İşte tam o anda, cami içerisinde tüm eller açık iken sadece bir tanesi kelimeyi şehadetle aşağıya iniyor ve heryer alev, toz , kan ve her zamanki gibi gözyaşı. Halbuki az önce kendini patlatanda diğerleri ile aynı yöne dönüktü. Diğerleri gibi aynı gayba inanıyordu. Neden yaptı bunu? Ona o hakkı kim verdi? Bu soruların cevaplarını sorma fırsatımız olsaydı büyük olasılık ile şunları diyecekti. Çünkü onlar Sünni idi. İşte tam burada derste de işlenildiği gibi, Robbers Cave'in deneyi karşımıza çıkıyor. Gruplara ayır ve iktidar yarışı içerisine sok. Peki bu yeni bir buluş mu? Tabiki hayır... 1912 de Balkanlar'ı böldüler. 2008 de Gürcistan'ı böldüler. 1988 de Azerbayacan'ı böldüler 1990 da Irak'ı böldüler. 1950 de Romanya'yı böldüler. Peki kim bu bölenler? Bir zamanlar kendine Devleti yaşatmayı vizyon, milleti yaşatmayı misyon belirlemiş ve Milleti yaşat ki Devlet Yaşasın sloganı ile yola çıkmış Genç Osmanlı'nın, ilerleyen dönemlerde millet yerine, ceplerini yaşatmaya başlaması ile ortaya çıkan yeni güçler. Ödeve de konu olan İki kutup. Amerika – Rusya veya Kapitalizm – Komünizm. Komünist yönetim anlayışı; Devlet yapılacak her yatırımı düşünür-yapar, halkı yaptığı yatırımlar da çalıştırır ve onlara hayatlarını devam ettirebilecekleri kadar ücret verir. Bu sayede halk genelde homojen bir yapıya sahip ve eşit olur. Kapitalist yönetim anlayışı ise; Devlet gerekli düzenlemeleri yapar, halkı serbest bırakır. Onlara tek hedef olarak para kazanmanın olduğunu ve bu yolda yapılan her girişimin mübah olduğunu aşılar. Bu sebeple ortaya heterojen ve birbirine göre çok farklılık gösteren bir toplum çıkar.
Komünist anlayışa sahip topluma göre devlet; Otoriter ve yapılacak herhangi bir aşırılıkta kendini cezalandıran bir baba tasavvurunda dır. Kapitalist anlayışa sahip topluma göre devlet; Tölaranslı ve yapılan her türlü girişime açık, kazanılacak her bir dolara destek olan. Sağlığı etkileyen ama tüketilmesi büyük gelir getirecek bir ürün bile olsa ticaretini yapmasına izin veren baba rolündedir. Bu da ortaya iki farklı insan tipi çıkarmaktadır. Bir tanesi, şehrine gelen konseri ayakta put gibi, görevlilerin sert bakışları altında izliyor iken. Diğeri ise, şehrine gelen konseri her türlü alkol ürünün tüketildiği, ilerleyen saatlerde insani özelliklerin kaybeldiği ve bunun yapılmasınında doğal karşılandığı bir ortamda izler.
Doğal olarak bu durumda ortaya bir tarafda bastırılmış diğer tarafda şımartılmış toplum çıkmaktadır. Bu arada Komünist sistem, toplumunun bir kere kapitalizmin tadına baktığı zaman onları yönetmesinin zor olacağı bilincindedir. Ve bu sebeple Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri içerisinde bulunan ülkeler tamamı ile Rusya'nın korumacı sistemi ile yönetilmiştir. Orduya kadar her türlü gereksinimleri Rusyadan karşılanmış ve büyük bir bölümü Türki olan bastırılmış bir nüfus ortaya çıkarılmıştır. Fakat kısıtlı kaynağın olduğu ve tüketiminde bir hayli büyük olduğu bu duruma Rusya daha fazla dayanamayarak, bir gecede tüm Sosyalist Cumhuriyetlerin dağıldığını ilan etmiştir.
Sovyetler Birliği dağılmış olsada Rusya o birlik ülkelerini etrafında kalkan olarak kullanmaya devam etmek zorundadır. Bu sebeple etrafındaki ülkelerde yaşayacak toplumun kapitalist düzene uzak kalması gerekir. Bunun da tek yolu radikal bir kapitalizm düşmanlığı başlatmak ve kapitalizmin temsilcisi şirketlerin ülkelerinde yer almaması için onlara karşı her türlü engelleme girişimlerinde bulunmak oldu. Bizim gibi enerji kaynaklarına yakın, aynı zamanda da Rusyaya komşu olan ülkeler de, arada kalarak kendi içerisinde Burjuvazi ve Sosyalist toplum olarak ikiye bölündü. Ülkeye bir gün komünizm gelecek korkusu ile silahlar topraklara gömüldü. Ülkeye kapitalizm gelecek korkusu ile İstanbulda filolar taşlandı. Ve yakın geçmişimize bakacak olursak, her iki radikal görüşün karşı karşıya gelmesi sonucu büyük acılar yaşamış bir millet ortaya çıktı. • • • •
Yaptığı bir deneyin sonucunu devlete anlatmaya giden akademisyene, icat çıkarma başımıza dendi. Farklı bir şehre okumaya ve ileride ulaşmayı planladığı yer için kendini yetiştirmek isteyen üniversite öğrencisine siyasete karışma dendi. Fazla üretimden dolayı elinde kalan ürünü dışarıya satmak isteyen üreticiye, dört tarafımız düşmanla çevrili dendi. 8 yaşında ne olacaksın diye sorulan çocuğa Atatürk'ten daha büyük olacağım cevabına karşılık aferim diyenler, o çocuk 30 yaşına gelince hedeflerini devam ettirmek isterken bu Atatürk Devrimlerine karşı diye cezaevine aldı.
Bugüne geldiğimizde Türkiye Devleti; Akademisyeninden icat Gençlerinden siyaset Üreticisinden ihracat Siyasetçilerinden Atatürk'ün koyduğu hedeflerin üzerine çıkmalarını bekliyor. Batılı ülkelerin Dünya'nın Kalbistanı diye nitelendirdiği topraklar üzerinde yaşayan halk elbette bu istekleri yerine getirecek güçtetir fakat bunun için önce zihinlerde oluşan korkular ve bastırılma sonucu üstlere binen yükler atılmalıdır. Ödevde belirtilen küresel barış konusuna gelecek olursak. Küresel barışın sağlanabilmesi için öncelikle bölgelerde meydana gelen itilafların çözülmesi ve barışın ortamının ilk önce bölgelerde oluşması gerekir. Kendi bulunduğumuz bölgeye bakacak olursak: Kosovada katliam sonucu babası ölen, Karabağda katliam sonucu annesi ölen, Irakta bomba patlaması sonucu kardeşi ölen Gazzede füze saldırısı sonucu ablası ölen Kırım üzerinde yapılan pazarlıklardan dolayı evinden uzaklaştırılan bir çocuk, bugün üniversite çağındadır. Ve bu katliam/saldırı/zorunlu göçü yaşatan ülkelere karşı kin beslemektedir. Bugün, bu kin içerisinde yaşayan milyonlarca gencin olduğu bir bölgede yapılacak bir barış girişimi belki kısa vadede bir sonuca ulaşacaktır. Fakat bu barışın ileride daha büyük savaşlar çıkarmayacağının hiçbir şekilde garantisi yoktur. Bu bağlamda bölge açısından istenilen barışa ulaşmadaki en uygun çözüm yine Robbers Cave'in deneyinde yatmaktadır. Ortak bir tehdit unsuru. Birbirleri tarafından öldürülen bu toplumların, çocuklarının ilerleyen süreçte sorunu kan davasına getirmemesi için yapılacak öncelikli çözüm, bölge ülkelere çok iyi bir eğitim/sanat/vizyon ihraç etmek. Daha sonra belirlenen bir ortak tehdit'e top yekün karşı koymalarını sağlamak olacaktır. Bu çözüm yollarını gerçekleştirecek devletinde sahip olacağı en önemli özellik, daha önce bu grupları yönetmiş ve tarihini iyi bir şekilde bilerek yaptığı hatalardan ders çıkarmış olması gerekir. Dünya'nın en sorunlu bölgesinde yapılan bu tür bir barış girişimi, göstereceği lokomotif etki ile Küresel Barış ortamı'nın oluşmasınıda katkı sağlayacaktır. Saygılarımla... Hakan ÇELEBİ