Sadeli¤in Ayaklar›: Ölçü ve Denge Doç. Dr. Aliye Ç›nar / Uluda¤ Üniv. ‹lahiyat Fak.
‹nsan yarat›lanlar›n en de¤erlisidir. Bu nedenle onun mümtaz bir yeri vard›r varl›k hiyerarflisinde. Ancak bu kadar muazzam bir varl›k, t›pk› bir okyanus gibi gelgitleri olan bir özelli¤e haizdir. Okyanus ile denizin dalgas› birbiriyle k›yaslanmayacak kadar farkl›d›r. Elbette bunlar›n yan›nda ›rmaktan bahsetmek, oldukça basit bir su yata¤›ndan söz etmek olacakt›r. Okyanusa denizin ulaflmas› gibi, nehir de denize kavuflur ve son tahlilde okyanus bütün di¤erlerini ihtiva eder. ‹nsan da hayvani ruhtan tutal›m da ilahî ruha kadar çok katmanl› bir yap› arz eder. ‹flte insan› karmafl›k ve meçhul k›lan da budur. Hem karmafl›k hem de dengeye kavuflunca muazzam olan insan›, ahenge ve ölçüye kavuflturman›n yolu nedir? Süfli ve ulvi boyutlar› olan bir varl›¤›, dengeye nas›l kavuflturaca¤›z? Bencillik, kin ve öfke gibi özellikleri olan bu varl›¤›, di¤erkâm, seven, hilm ve dahas› akl›selim sahibi birine nas›l dönüfltürebiliriz? Tersinden sorarsak, acaba insan niçin h›rç›n, öfkeli ve bencil (çocuk) olur? Dahas› neden acaba dengeyi kaybederek afl›r›l›¤a meyleder? ‹nsan›n en temel ihtiyac›n›n güven ve sevgi oldu¤unu söyleyebiliriz. Sevmeyen insan kendine uzak oldu¤u gibi topluma da uzakt›r. Kendine ve topluma yabanc› insan›, psikolojinin diliyle, sald›rgan, h›rç›n ve öfkeli olarak tan›mlamak mümkündür. Onun ruhunu bir çad›ra benzetirsek, çad›r›n kanvas›ndaki y›rt›klar sevgisizlik yüzünden oluflmufltur. Onu sadece sevgiyle ya-
Diyanet Ayl›k Dergi
1
Eylül 2009 • Say› 225
mamak mümkündür. Ruhun hamle yap›p âdeta kendini güncelleyebilmesi için, çok temel bir güçtür sevgi. Zira modern psikoloji de normal insan› tan›mlarken, ‘sevme ve üretme’ özelli¤ine iflaret eder. Sevebilen kiflinin yaflama coflkusu vard›r. Bu yenilenme iflinde çad›r›n, dire¤iyle ba¤lant›n›n da iyi sa¤lanmas› gerekir. Yunus Emre, “aflk gelince, cümle dertlerin tükenece¤i”ni söylerken, hem insan hem de din için en önemli p›nar› a盤a vurmaktad›r. Çünkü bu sayede ruhta, bir tür denge ve ahenk bafllayacakt›r. Böylece sevgi ve ülfetin, din ve dindarl›k için önemli bir ifllev ve s›n›r fonksiyonu icra edece¤ini söylerken, ülfetin z›dd› düflmanl›¤›n da karfl› kutupta z›t yönde bir s›n›r çizdi¤ini ifade edebiliriz. ‹nsan›n sevebilme, inanabilme ve güvenebilme yönü, onun ruhunun as›l gücüyle (çad›r›n dire¤iyle) buluflmas›n›, üstelik güncellenmesini temin eder. Çünkü insan› en iyi dönüfltüren fley sevgidir. Bunun için olmal› ki Allah’›n isimlerinden biri ‘Vedûd’dur. “Seven Rab” ayn› zamanda “ihsan” sahibi, güçlü ve adildir. ‹man sayesinde de kifli, sevgi, güç, ölçü (iffet) ve adaletin birli¤ini idrak eder ki bu mutluluk ve huzurdur yani denge ve ahenktir. Demek ki öncelikle sevebilme özelli¤i, ruhun kendini idrak etmesinde önemli bir yer iflgal eder. Bu özellikten uzak olan kifli, kendine yabanc›d›r. fiu hâlde sevgi, insan› kendiyle buluflturmada vazgeçilmez öneme sahiptir. Seven ruh, tam bir rikkat içinde oldu¤u için ayn› zamanda adalet duygusu da etkin durumdad›r. Sevgiden uzak bir adalet dini, salt kurallar manzumesine mahkûm olmufl demektir. Bu ise, dönüfltürücü ve yap›land›r›c› bir dinden ziyade, sadece emir ve yasaklar› ça¤r›flt›ran bir din olacakt›r. Böyle oldu¤u takdirde de insan› merkeze almak mümkün olmayacakt›r. Kâbe bu anlamda dinin bir özetidir. ‹lk insan›n yarat›lmas›ndan (sevgi), insan›n ölümlülü¤ünün bir ifflas›na ve emre itaatin, dahas› benlik davas›ndan vazgeçiflten (Hz. ‹brahim’in kurban olay›), insan olman›n fark›na var›lmas›na ve insan›n fleytan›n tuza¤›ndan kaç›fla kadar, insani vas›flar vetiresi sergilenmektedir. K›sacas› bu tablo, ‘iflte insan gerçe¤i’ dedirtmektedir. Dünya ve ahiret, ruh ve beden, geçmifl ve gelecek, melek ve fleytan dualiteleri, ‘tevhit’ ekseninde yeniden infla edilmektedir. Zaten ibadetlerin ifllevi bu bilinci kazand›rmak, adalet, sevgi, ölçü ve gücü bir meleke hâline getirmektir. Bu süreçte insan›n ak›l ve gönül boyutunun, bir ahengi yakalamas› gerekmektedir. Bu denge zaten, adalet olarak zuhur
Diyanet Ayl›k Dergi
2
Eylül 2009 • Say› 225
etmeye bafllayacakt›r. Adil kifli ölçülü, cesur ve cömert olacakt›r. Adalete “orta erdem” diyenler oldukça hakl› gözükmektedir. T›pk› dire¤in çad›r› gibi, insan mülkünü dengede tutan da adalettir. Adil olmayan, di¤er özelliklere sahip olsa da denge ve ölçüyü tam olarak tesis edemeyecektir. Adalet, edepli olmay› getirece¤inden, hukuk ve ahlak›n birbirini ne kadar iyi tamamlad›¤›ndan söz edebiliriz. Adalet “terazisi” ak›l ve gönül ahengiyle dengeyi bulacakt›r. Zira vicdan olmadan terazinin balans ayar›ndan söz etmek mümkün olmayacakt›r. ‹nsan›n yap›s›n› dikkate ald›¤›m›zda da bu sonuca ulafl›r›z. Do¤al olanla insani olan, maddi olanla anlaml› olan aras›ndaki ba¤lant›y›, yani ahlak› izah edememektedir. Deyim yerindeyse, ahlaki beden, maddi do¤am›z›n, anlam ve de¤erle bulufltu¤u ba¤lamd›r. Ahlak›n demir att›¤› en elveriflli liman din ve imand›r. ‹nsan bu sayede, inanarak kendi f›trat›n› a盤a ç›kar›rken, inkâr ederek de kendinden uzaklafl›r. Arap dilinde iman etmenin z›dd› küfürdür. Etimolojik olarak da küfür, örtmek ve gizlemek anlam›na gelir. Oysa imanda, bir a盤a ç›karma ve görünmez olan›n varl›¤›na güven vard›r. Böylece iman var olan›n a盤a ç›kar›lmas›, küfür de gizlenmesidir. Dolay›s›yla da inkâr, bir tür s›çramay› yads›maya yani inanc› yoksaymaya dayan›r. Bir kere, Allah insan›n ölçüsü hâline geldi¤inde, benli¤e sonsuz bir nitelik verecektir. Benli¤i bir çad›ra benzetirsek, benli¤in dire¤i, benli¤in ölçüsüdür. Pakistanl› flair filozof ‹kbal der ki kalbini tamamen Allah’a teslim eden ve içindeki imkânlar› gelifltiren insan, vücudunun dar çerçevesinden ç›k›p kendisine nasip olan›, kendi kuvvetiyle kavramaktad›r. Kendini bilmekle beraber, ruhunu bilme yetisini hissetmektedir. Bu fark›ndal›k durumu ilahî s›n›r› ihlal etmeme olarak da ifade edilebilir. Nitekim mesela Maide suresi hakk› ayakta tutmaya ve s›n›rlar› geçmemeye iflaret eder. Bu anlamda Maide’nin ortaya sunulan bir yemek olmas› da anlaml›d›r. Çünkü mesele, irade ve nefis aras›ndaki mücadelede yatmaktad›r. Ehl-i Kitab’›n afl›r› giderek, ölçüyü ve dengeyi kaç›rmak suretiyle, ilahî hakk› ihlal ettiklerinin alt›n› çizen ayetler, ayn› zamanda münaf›kl›k için de önemli pusulay› söyler: Gerçekte ilahî r›zaya uyar gibi gözüken ancak ihlal eden kiflilerin münaf›k oldu¤u ifade edilir. ‹flte bu kiflilerin, kendilerini gizlemek için afl›r›l›klara gitmesi oldukça tabiidir. Gerçekte bunun di¤er ad› nefse zulmetmedir. Çünkü as›l olan f›trat›n, a盤a ç›kmas› engellenmektedir. Dolay›s›yla da bu bir tür zulümdür.
Diyanet Ayl›k Dergi
3
Eylül 2009 • Say› 225
Psikolojinin diliyle ifade edersek bu, yoksunluk duygusunun bir sonucudur. ‹ster sevgi ister onay isterse de güven duygular› yeteri kadar karfl›lanmayan ve tatmin edilemeyen kifliler travmatik flahsiyetlerdir. E¤er bu aç›klar kapat›lamazsa –ki kiflilik sorununu do¤uracak düzeyde ise oldukça zordur-, davran›fl boyutunda afl›r›l›klar olarak gözlemlenecektir. S›n›rda duramama durumu ya abart›l› kiflilikler veya sald›rgan psikolojiler olarak varl›k gösterecektir. Kur’an’›n anlat›m›yla bunlar bir tür ikiyüzlülük (hipokrasi) içindedirler. Çünkü adalet ölçüsüne riayet edilmedi¤i gibi, fleklen buna uyuluyor izlenimi verilir. Nitekim tasvip edilen durum flöyle tasvir edilir: “Ey iman edenler! Allah için hakk› titizlikle ayakta tutan, adalet ile flahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizli¤e itmesin. Adil olun. Bu, Allah’a karfl› gelmekten sak›nmaya daha yak›nd›r. Allah’a karfl› gelmekten sak›n›n. fiüphesiz Allah yapt›klar›n›zdan hakk›yla haberdard›r.” (Maide, 8)
Görüldü¤ü gibi adaletsizli¤in yani ruhun küçülmesini göze alman›n alt›nda yatan neden olarak kin gösterilmektedir. Kin ve öfke ruhun yükselmesinin önündeki en büyük engellerdir. Ruh yükseldi¤i oranda ilahî adalet çizgisi tam olarak görülebilir ve Kur’an’›n mesaj› duyulabilir. Yunus Emre’nin ifadesiyle karanl›klar içinde kalan ak›l, dünyay› ve ilahî sözü nas›l görüp duyabilecektir: “Ak›l gitti buflu (öfke/kin) geldi akl evini buflu ald› Sultan (ak›l) buflu oldu göstermez oldu cihân›.” Demek ki insan›n kendini fark edebilmesi, sevgi, adalet, güç ve ölçünün ahengi ile ortaya ç›kacakt›r. Böyle bir kiflinin, hiçbir paravana ihtiyac› yoktur ve oldukça dingin ve sadedir. Bütün afl›r›l›klar, yoksunlu¤un kapat›lmas› için birer perdedir. Kâinattaki ihtiflama ra¤men hiçbir abart›n›n olmamas›, yarat›c›s›n› çok iyi d›fla vurmaktad›r. Çünkü O, en iyi mizan sahibidir; ölçü ve dengenin nihai adresidir.
Diyanet Ayl›k Dergi
4
Eylül 2009 • Say› 225
Yaflan›lan Her Yoksunluk Muhtemel Afl›r›l›klar›n Habercisidir fiahin K›z›labdullah
Allah Teala insan› en güzel flekilde yaratt›¤›n› kutsal kitab›nda bildirmifltir. Bu güzellikleri fark etmek ve ona göre yaflam sürmek de bizim omuzlar›m›za görev olarak yüklenmifltir. Yaflamak, uzun soluklu bir tan›ma sürecidir. ‹nsano¤lu ilk günlerinden itibaren kendini ve etraf›nda olup bitenleri tan›maya, anlamaya çal›flmaktad›r. Bu anlamland›rmadaki en zorlu süreç yine kendi nefsine dair olan tan›ma sürecidir. Maddi ve manevi ihtiyaçlarla donat›lm›fl insan bu ihtiyaçlar›n›n karfl›lanmas› için bir ömür harcamaktad›r. Harcad›¤› ömür karfl›l›¤›nda maddi ve manevi kazan›mlar elde etmektedir. Kazan›mlar›n›n ne kadar dengeli oldu¤u onun ne kadar sa¤l›kl› olaca¤›n›n bir göstergesidir. Maddi yönden insano¤lu ne kadar dengeli beslenirse bedeni o kadar sa¤l›kl› olur. Ayn› flekilde manevi yönden de ne kadar dengeli beslenirse o kadar sa¤l›kl› ruh haline sahip bir kiflilik oluflturur. Yap›lan birçok araflt›rma yukar›daki tespitimizi do¤rular niteliktedir. Geliflim döneminde sevgi ihtiyac›n› yeterli ölçüde alamam›fl bireylerin ilerleyen y›llarda suç ifllemeye daha meyilli olduklar›, mutsuz evlilikler yapt›klar› bilinmektedir. Geliflim süreçlerindeki sevgi yoksunluklar› hayat›n›n ileriki safhalar›nda olumlu yahut olumsuz yönde afl›r›l›klar olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Ebeveyninden gerekli ilgiyi görememifl bir bireyin çocuklar›na afl›r› sevgi göstermesi ya da ebeveyninin davran›fl›n› devam ettirmesi söz konusu olabilmektedir. Her iki durumda da geliflim sürecindeki yoksunluk afl›r›l›k olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r.
Diyanet Ayl›k Dergi
5
Eylül 2009 • Say› 225
“Onlar, harcad›klar›nda ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onlar›n harcamalar›, bu ikisi aras› dengeli bir harcamad›r.” (Furkan, 67) Kur’an-› Kerim’de Allah Teala kullar›na verdi¤i nimetleri kullanma noktas›nda bir yol haritas› da çizmektedir. Yol haritas›nda merkezi noktay› ise “denge” kavram› iflgal etmektedir. Yüce Yarat›c› kullar›ndan dengeli olmalar›n› isterken bunu belirli bir alan ile k›s›tlamam›flt›r. Genel olarak hayat›m›z›n her an›nda bizden dengeli olmam›z› ifrat ve tefritten uzak durmam›z› istemektedir. Hayat›m›z› idame ettirmek için ihtiyaç duydu¤umuz eflyalar, giydi¤imiz k›yafetler, kulland›¤›m›z elektronik aletler için yapt›¤›m›z harcamalar›m›zda israftan kaç›nmak bir Müslüman›n inanc›n›n gere¤idir. Günümüz dünyas›n›n –özellikle de geliflmifl ülkelerde- en önemli problemlerinden birisi dengesiz beslenmedir. Sa¤l›ks›z ve afl›r› besin tüketimi obeziteye varan ciddi rahats›zl›klara yol açmaktad›r. Bu afl›r›l›¤›n karfl›l›¤› olarak dünyam›zda milyonlarca insan da yeterli beslenememe problemi ile karfl› karfl›ya kalmaktad›r. “…Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” (Araf, 31) ayeti problemlerimizin çözümü konusunda tüm insanl›¤a çok önemli bir mesaj vermektedir. Peygamberimiz (s.a.s.) de yaflam›ndaki mutedil çizgi ile Kur’an-› Kerim’de ifadesini bulan bu dengeyi nas›l yaflayaca¤›m›z konusunda bize örneklik etmifltir. Dinî konularda toplumlarda görülen afl›r›l›klar da yine din hakk›ndaki bilgi yoksunlu¤undan kaynaklanmaktad›r. Peygamberimiz bizlerden amellerimiz konusunda da afl›r›l›ktan kaç›nmam›z› istemektedir. Rasulüllah (s.a.s.) Osman ‹bnu Maz’un`u ça¤›rtarak "Sen sünnetimi be¤enmiyor musun?" diye sordu. "Hay›r, ey Allah’›n Rasulü dedi, yemin olsun hay›r! Aksine, arad›¤›m fley senin sünnetindir!" Rasulüllah (s.a.s.) bunun üzerine flöyle buyurdu: "Bil ki ben, hem uyurum, hem namaz k›lar›m; oruç da tutar›m, kad›nlarla evlenirim de. Ey Osman, Allah’tan kork, zira ehlinin senin üzerinde hakk› var, misafirin senin üzerinde hakk› var, nefsinin senin üzerinde hakk› var. Öyle ise bazan oruç tut, bazan ye. Namaz da k›l, uykunu da al." (Kütübü Sitte, ‹man ve ‹slam Hakk›nda, Amelde ‹tidal, N0:73) Kur’an-› Kerim ayetlerinde ve Peygamberimizin tavsiyelerinde insanlardan dengeli olmalar›, her türlü afl›r›l›ktan uzak durmalar› vurgulanmaktad›r. Bu uyar›lar› dikkate alarak insan›n kendini tan›mas›, maddi ve manevi dengesini oluflturmas› ile mümkün olabilecektir. Yaflan›lan her yoksunluk muhtemel afl›r›l›klar›n habercisidir.
Diyanet Ayl›k Dergi
6
Eylül 2009 • Say› 225
“Sade”ce Hayat Ümmügülsüm Tat
Parke tafl›… Biri di¤erini geçmeden ve biri di¤erine de¤meden s›ralan›yor yol boyunca. Yol uzuyor… Yol uzaklafl›yor… Yol, sesin ve sessizli¤in gölgesini dünyan›n en a¤›rbafll› haliyle iki yan›nda tafl›yor. Evler, insanlar, hayatlar o yolun iki yan›nda birbirine yaslan›yor. ‹flte ezan okunuyor, iflte gün do¤uyor. “S›rat-› müstakim” bir kader çiçe¤i gibi yolun ortas›nda duruyor. Galiba bu yüzden ad›mlar emin, ad›mlar sessiz… Ad›mlar her geçiflte daha bir mütevaz› at›l›yor. Kap› önleri ›hlamur ve yasemin kokuyor. A¤açlar ev sahibinin göz zevkiyle dikilece¤i, büyüyüp serpilece¤i yeri buluyor. ‘Kald›r›m’ terimi henüz sözlüklere girmemiflken, parke tafl›yla döflenmifl yoldan geçen herkes bir misafir edas›yla ortal›kta dolafl›yor. Ev sahibi misafir iliflkilerindeki bildik repliklerin aksine herkes o yolun etraf›na serpifltirilmifl hayatlarda sadece bir misafir olarak yafl›yor. Misafir olma vurgusu ba¤›fllanmay›, affedilmeyi, “Ben geldim” diyebilmeyi, sa¤ cebinde tafl›yor. Bir evin, bir ailenin, bir kalbin ve dünyan›n misafiri olma hali herkes için tarihin bilindik haf›zas›nda sanki ipek bir mendil aç›yor. O ipek mendilin içinden iki oda bir sofa evler, teli üstünde yeni sofralar, tek kanatl› pencereler ve her seferinde mahremiyet vurgusuyla daha s›k› örülmüfl perdeler… Kimselere kendini hissettirmeden yürüyüp gitmifl düfller,
Diyanet Ayl›k Dergi
7
Eylül 2009 • Say› 225
zamans›z tutulmufl ya¤murlar, sand›klar›n bir köflesinde hat›rlanmay› bekleyen eski foto¤raflar… ‹pek mendilin içinden gündeli¤in telafl›na kap›lmam›fl ama bugünü de unutmam›fl hayatlar geçiyor. Sadelik ve zarafetse yald›zl› düfllerin, gösteriflli durufllar›n ve “Ben buraday›m” diyen eflyalar›n aksine o parke tafl›n›n etraf›nda, bir kader çiçe¤i gibi duruyor iflte yan› bafl›m›zda. ... Ya¤murun, mevsimin, kavunun, ramazan›n kokusunu al›yor insan o sokakta. Gecenin ve gündüzün hayr› ayr› ayr› yaflan›yor. Gündüz perdeler s›k› s›k› kapat›l›p, gece sabaha dek ›fl›klar yanm›yor. Salondaki divan, odadaki sedir, mutfaktaki çiçekli melamin tabaklar, pencere önünde salça kutular›na dizilmifl menekfleler… Hiçbirisi rahats›z etmiyor gözümüzü ve gözümüz kadar gönlümüzü. Yüksek perdeden konuflulmuyor kimselerle. Yüksek perdeden seslenilmiyor kimselere. Sabah namaz›, bereket çorbas›, ö¤len oturmas›, okul günlü¤ü, akflam üstü yorgunlu¤u… Hiçbir sahne di¤erinin önüne geçmiyor. Kap›lar çal›nd›¤›nda as›lm›yor yüzümüz, bayram geldi¤inde telefonlar›n fifli çekilmiyor. Var olana “var”, yok olana “yok” denilmiyor. “Varl›k ve yokluk bu âlemde a k›z›m” diyen anneannemin sesi, kimseler taraf›ndan kesilmiyor. El öpmek, kahveyi yafl s›ras›na göre s›rayla ikram etmek, suyun küçü¤e sözün büyü¤e aidiyetini bilmek etraf›m›z› sar›p sarmal›yor. Tutuklu kalmaktan, yaln›zl›ktan, kimsesizlikten ya da bir mahkumiyet trajedisinden de¤il de raz› olmaktan kurgulan›yor hayatlar. Yaz›s›na r›za gösteriyor herkes. Beklemenin, kavuflman›n, aidiyetin, hatta vazgeçmenin bir adab› oluyor. Hayat›m›zdaki pek çok fley büyük ve gösteriflli parçalar›n aksine küçük ve ince ince ifllenmifl hat›ralardan olufluyor. Bilinmiyor iflte, kimin ne sevdi¤i, kimin neyi özledi¤i… Evler ve hayatlar kadar düfller ve dualar da yan yana s›ralan›yor. “Dualar›nda beni unutma” cümlesi kimselerin a¤z›ndan ç›km›yor çünkü secde demek kardeflinin, kardefl kadar sevdiklerinin, komflular›n›n, arkadafllar›n›n senin dilinden usulünce dökülmüfl, içtenlikle yap›lm›fl bir münacat oluyor. Gülümsememiz çirkin, gözyafl›m›z isyankâr olmuyor. Huzur… Sadeli¤in, kendini bilirli¤in, kul oldu¤unu unutmaman›n huzuruyla yaflan›yor her an.
Diyanet Ayl›k Dergi
8
Eylül 2009 • Say› 225
Renkler ve desenler ayr› ayr› anlamlar tafl›yor. Ayk›r›l›k, marjinallik, baflkalar›n› kendinden haberdar etme hali yan›m›za daha u¤ram›yor. Güzel ve sade olmas› isteniyor her fleyin. Fazlal›klardan, kibirden, bencillikten uzakta… Az ama helal, sade ama güzel, renkli ama gözü yormayan bir düfl gibi yaflan›yor her fley. Buralara ba¤lanmadan ama kopmadan da buralardan… Ve galiba âlem denilen o büyülü fleyi yaln›zca dünya ile s›n›rl› kalmayarak ve tüm metafizik denklemlerini tek kalemde silip atarak… Buralar› yaln›zca buras› bilmeden… Yani gönül gözünü, dua gücünü unutmadan geçip gidiyor iflte y›llar. De¤er verdiklerimiz, hay›r duas›n› ald›klar›m›z, yol verdiklerimiz… Teflekkürü bilip de flükrü unutmad›¤›m›z zamanlar sanki hep bizim oluyor. Her fley k›vam›nda yafland›¤›ndan b›km›yoruz hayattan. Gözümüzü, gönlümüzü yormuyor yaflan›lan. Y›ld›zlar›n zarifli¤ine özeniyor sanki her gün… Her gün, bir öncekine benzemeyen gölgelerle ç›k›yor karfl›m›za. Yabanc› bile olsak, birbirimizi bilmesek de karfl›l›kl› oturup konuflacak sözcüklerimiz oluyor. Mart›lar› sayabiliyor çocuklar ve bir bayram sabah› tüm düfllerini kolonya fliflesine s›¤d›rabiliyor yafll›lar. Ev deyince akla “nas›ls›n” cümleleri, “bafl›m›za beraber gelsin” hâlleri, duvarlar› bile incitmekten korkarcas›na yavafl yavafl çak›lm›fl çiviler geliyor. Ömür ne uzun, ne k›sa bir kap› zili molas›nda sadelik ve zarafetin yan›nda geçip gidiyor. ... Bir sabah, ifl makinelerinin sesiyle bafll›yor hayat o yolun iki yan›nda. Parke tafllar› hoyrat, umursamaz ve h›zl› ad›mlarla sökülüp at›l›yor. Yerine kat kat asfalt dökülüyor. Dökülen her asfaltta yol k›sal›yor, Dökülen her asfaltla daral›yor yol. Sesin ve sessizli¤in gölgesi ans›z›n kayboluyor. Kald›r›mlar, boyu ve cinsi belirlenmifl a¤açlar, çok katl› daireler birbirinin ard› s›ra ve büyük bir h›zla ekleniyor ‘yeni’ hayat›m›za. Selam›n ve kelam›n de¤eri yere düflüp k›r›l›yor bir sabah serinli¤inde gözlerimizin önünde. Çünkü art›k hiç kimse birbirine selam vermiyor… Çünkü art›k hiç kimse birbirine yol vermiyor… Hâl ve hat›r bir gece kayboluyor aram›zdan. Sabah namaz›n›n ard›ndan evlerde bereket çorbas› kaynam›yor ve
Diyanet Ayl›k Dergi
9
Eylül 2009 • Say› 225
su küçü¤e, söz büyü¤e aidiyetini koruyam›yor. An›lar ömürlükken anl›k oluyor. ‹nce ince kurulmufl düfller, bir sand›kta saklanm›fl hat›ralar art›k kimin umurunda… Kap› önünde han›meli ve yasemin kokusu de¤il çöp kutular› karfl›l›yor sizi. Herkes “buras› benim” hâlleriyle yafl›yor. Dünya yaflanmas› zor, insan› yoran, zaman ve mekân alg›s›nda gönlünü kas›p kavuran bir yer oluyor. Bizden ben’e sonunun ne oldu¤unu bilmeden ç›k›lm›fl o yolculukta lüks, para, k›dem, varl›k eteklerimize dolafl›rken ve pek çok insan onlara sahip olmak ya da sahip olduklar›n› korumak u¤runa sabah› akflam akflam› sabah bilirken… Büyük, gösteriflli ve sert zeminlere çarp›p k›r›l›yor sadelik ve zerafet. Bafl döndürücü hayatlar, s›cak bir yuvadan çok müzeyi and›ran evler, dokundu¤un an y›k›lacak izlenimi veren so¤uk cümleler ‘bizim’ oluyor art›k yeni hayat›m›zda. Geriye bakt›¤›m›zda özledi¤imiz bekledi¤imiz fley ne bir çocukluk, ne bir gençlik, ne bir bayram sabah› ne bir ya¤mur telafl› oluyor… ‹nsan geriye bak›nca, sadelik ve zarafetin kaybolmad›¤› ‘herhangi’ bir günü özlüyor. Sadece yaflanm›fl hayatlarsa ad›n› çoktan unuttu¤umuz biraz sapa sokaklarda, unutulmufl adreslerde mesela gül sokak on iki numarada, hani flu parke tafl›n›n yan› bafl›nda kendisine sahip ç›kacak insanlar› bekliyor. Ah, parke tafl›… Sadeli¤in ve zarafetin nerdeyse unutuldu¤u zamanda kendisini hat›rlayacak, onun yan›nda duracak… Birbirine hayatlar›n›, düfllerini ve dualar›n› yaslayacak insanlar› umutla bekliyor. “Sade”ce bir hayatsa geçmifl zamanda kaybolmufl zarafetin yol haritas›n› gösteriyor.
Diyanet Ayl›k Dergi
10
Eylül 2009 • Say› 225
Geçmiflten Bugüne Sadelik ve Gösterifl Nevin Meriç / Uzman - ‹stanbul Müftülü¤ü
Alet yapma yetene¤iyle insan uyum ve her ortamda yaflayabilme imkân› kazan›r. ‹nsan-çevre, insan-eflya iliflkisi, insan›n alg› ve becerileriyle sürekli çeflitlenir. Din, çevre fark›, zihni flekillendiren di¤er disiplinler toplum hayat›nda farkl› yaflama biçimlerini karfl›m›za ç›kart›r. Kültürel anlamda gördü¤ümüz bu farkl›l›klar, biraz da insan›n de¤iflik çevresel flartlarda yaflama becerisine dair gelifltirdi¤i pratik ve tecrübelerin toplam›d›r. Böylece yerel kültürel özellikler kuflaktan kufla¤a tafl›n›rken insanlar aras› karfl›l›kl› iliflki ve iletiflim biçimleri de birbirinden etkilenir. Geleneksel dönemleri inceledi¤imizde toplum hayat›nda ihtiyaçlar›n hemen hemen benzer flekilde giderildi¤ini görmekteyiz. Geleneksel toplum hayat› hem iflleyifl hem de eflya-insan iliflkisi aç›s›ndan sade bir flekilde düzenlenmekteydi. Özellikle tereke kay›tlar›ndan bu bilgileri elde etmek mümkündür. Hatta kay›tlarda miras olarak birkaç tabak b›rak›ld›¤› yaz›yorsa bu o dönemin ekonomik düzeyi 'orta' halli olan bir aileye tekabül etmektedir. 1850-1923 y›llar› aras›nda yaflam›fl Frans›z yazar Pierre Loti di¤er birçok seyyah gibi sadelik konusunda Türkleri örnek göstermifltir: “...Sadelik içinde ihtiflam›, sükûnet içinde hitabeti, zarif bir durgunluk içinde duygulu bir hayatiyeti ve p›r›lt›l› bir hayat içinde kibar bir hakikati hissettiren yegane mevcut Türklerdir...” Bu anlamda yaflam tarz›n›n sadeli¤i toplumsal kabuller kadar
Diyanet Ayl›k Dergi
11
Eylül 2009 • Say› 225
dönemin içinde bulundu¤u geliflmelerin düzeyiyle de ilgilidir diyebiliriz. Burada flöyle bir soru sorabiliriz. Modern dönemlerde insan - eflya iliflkisinde ne gibi de¤iflimler yaflanmaktad›r? Modernleflme ve teknolojinin h›zla ilerledi¤i daha sonraki dönemlerde insan›n eflya alg›s› tamamen de¤iflmifltir. Önceden ihtiyaç ve gereklilik temelli sahip olunan eflya alg›s› günümüzde farkl›laflm›fl; ihtiyaçlar›n zamana ve fonksiyona yönelik anlam› de¤iflmifltir. Fiziksel bir talep olan ihtiyaca duygu da eklenerek gereklilik ve zaman boyutu de¤ifltirilmifltir. Çeflitli uyaranlar›n da etkisiyle -reklam-fiyat indirim- duygusal yapt›r›mlar merkeze al›narak gelecekteki ihtiyaca ait malzemeye bugünden sahip olunmaktad›r. Bu da hem malzemenin kullan›m›na dair zaman kayb› hem de gelece¤in insan taraf›ndan bugünden flekillendirilmesi anlam›na gelmektedir. Bu geliflme insanlar için ihtiyaç fazlas›n› elde etmesini normallefltirerek, afl›r› tüketime neden olurken di¤er insanlar›n, haklar›n›n gasp edilmesi ve hatta aç kalmalar›na neden olmaktad›r. Bu anlamda ihtiyaç fazlas›n›n stoklanmas› durumunda s›n›rl› kaynaklar di¤er insanlar›n aç kalmas›n› normallefltirmektedir diyebiliriz. Bir baflka durum da ihtiyaçlar› gidermede çeflitliliktir. Abart›l› bir çeflit bollu¤u insan akl›n› alt-üst ederken ihtiyaçtan çok pazarlamak / tüketmek esas al›nmaktad›r. Bu karmafla ve çeflit bollu¤u insan akl›n› sürekli uyarmakta, kararlar›n› olumsuz anlamda etkilemektedir. Ayr›ca di¤er uyaranlar; al›flverifl merkezlerindeki yüksek müzik, kalabal›k ve u¤ultu insan›n do¤ru düflünmesini engellemektedir. Modern toplumlarda bu ve benzeri durumlarda yaflanan olumsuzluklar insanlar›n muhalif davranma biçimleri gelifltirmelerine neden olmufltur. Geliflmifl ülkelerde farkl› protestolar yap›lmaktad›r. “Gönüllü olarak daha az tüketmek” temas›ndan yola ç›karak oluflturulan karfl› durufllar zamanla farkl› bir kültürün de do¤mas›na neden olmufltur. Her y›l kas›m ay›nda kutlanan ve insanlar› tüketicili¤e direnmeye ça¤›ran "Al›flverifl Yapmama" günü art›k uluslararas› bir fenomen haline gelmifltir. 2006'da 30 ülkede uyguland›. Bu anlamda insan yap›sal olarak daha azla yetinebilmeye meyyaldir diyebiliriz. Nitekim dinin “zekât-sadaka” olarak vazetti¤i davranma biçimleri de insan›n elindekini paylaflma ve mümkün oldu¤u kadar azaltma imkân› vermektedir. Dinî emir ve tavsiye olarak kabul etti¤imiz bu eylemler, -bir baflkas›n›n ihtiyac›n› kendi elindekilerden vererek gidermeyi- duygusal anlamda olumlu hale getirir. Bu geliflme de insana hem fiziki hemde ruhi olarak pozitif katk› sa¤lamaktad›r.
Diyanet Ayl›k Dergi
12
Eylül 2009 • Say› 225
‹nsanlara yol gösterici olarak kabul edilen din ve di¤er disiplinler de sadelikten yana aç›klamalarda bulunur. “Bir de yurtlar›ndan refahtan fl›mar›p-az›tarak, insanlara gösterifl yaparak ç›kanlar ve (halk›) Allah'›n yolundan al›koyanlar gibi olmay›n…” (Enfal, 47) ayetinde gösterifl yerilirken sadelik öne ç›kart›l›r diyebiliriz. Felsefesinin özü de sadelik ve do¤ad›r. Özenti, müsriflik kötülenir. ‹htiyaçlar›n en aza indirgenmesi kabul edilir. ‹nsan iliflkisinde de sadelik önemlidir. Tevazu, nezaket, edep… gibi ahlaki davranma biçimlerinin temelinde karfl›m›zdaki insana duydu¤umuz sayg› ve hürmet vard›r. Kibirden uzak bir flekilde e¤itilen insan böyle davran›r. ‹nsanlar aras›nda çok sevilen ve sayg› duyulan kifliler incelendi¤inde yine ayn› hasletlerle hayatlar›n› düzenledikleri a盤a ç›kar. Nitekim Mevlana’n›n, “Sevgi ve incelik insanl›k vasf›d›r; öfke ve flehvet hayvanl›k vasf›d›r” anlam›ndaki beyti de sadelik ve kuflat›c›l›k aç›s›ndan dikkat çeker. Buradan yola ç›kt›¤›m›zda insan ruhunun basit ve sadeye karfl› meyli oldu¤unu söyleyebiliriz. Tabii bu sanat ve esteti¤i d›fllamak anlam›na gelmez. Bilakis sanat da sadeli¤i merkeze koyar. Her mükemmeliyetin temelinde bir sadelik ve basitlik söz konusudur. Sadeli¤in bünyesinde bar›nd›rd›¤› ihtiflam ise çarp›c›d›r. Bunu en yak›n 'Kâbe'de görürüz. Kâbe'yi seyrederken sadelik hayret makam›nda hayran b›rakarak sizi bulundu¤unuz âlemden kopart›r. Gösterifl ise ürkütür. Kendinden uzaklaflt›r›r. Mesafe koyar. Gösterifl karfl›s›ndakine kendisinin farkl› oldu¤unu ima eder. ‹nsan›n ben inflas›nda gösterifl, kibir ve büyüklenmeyi normallefltirir. Dinî aç›dan fleytani yön olarak kabul edilen gösterifl ve kibir e¤itilmesi gereken olumsuz vas›flard›r. Zamanla bu ihtiyaçtan da tasavvuf ilmi do¤mufltur. ‹nsan› ehlisünnet üzere e¤itip insan› kamil olmas›na yard›mc› olmak. Tasavvufun gayesi budur. ‹slam ahlak› gösterifl ve kibri yererek, toplum içinde ilim ve hizmet üzere fark›ndal›k oluflturmay› kabul eder. Modern toplumda gösterifl eylemini metindeki tema ba¤lam›nda eflya-insan iliflkisinde de¤erlendirdi¤imizde 'marka'ya sahip olmak fleklinde örneklendirebiliriz. Markaya sahip olmak insan için hem ekonomik olarak daha üst bir harcama yapmak hem de s›n›fsal statü içine dahil olmak anlam›na gelir. Burada duygusal anlamda 'eksiklik hissi' uyand›r›larak bunun markayla doyurulmas› görülmektedir. Dolay›s›yla ekonomik yapt›r›m duygusal fark›ndal›kla desteklenir. Toplum hayat›nda farkl› olman›n sa¤lad›¤› kredi ise gösterifl ve fazla harcamay› normallefltirir. Bu anlamda marka fiziki anlamda gös-
Diyanet Ayl›k Dergi
13
Eylül 2009 • Say› 225
terifli duygusal anlamda farkl› olmay› normallefltirerek insan-insan iliflkisinde s›n›fsal yap›y›, insan-eflya iliflkisinde de sadeli¤in hilaf›na davranmay› meflrulaflt›r›r diyebiliriz. Sonuç olarak sadelik ve gösterifl yap›sal dönemsel uygulamalar›n etkisiyle insan ve toplum hayat›n›n düzenlenmesinde karfl›m›za ç›kmaktad›r. Gösterifl ve abart› duygusal eksiklik hissi verilerek insan›n afl›r›l›¤›n› normallefltirir. Sadelik ise özgüven e¤itiminin sa¤lad›¤› tevazu ve güçle gösteriflli davranmaya engel olur. Olumsuz de¤er olarak kabul eder. Bu yap›n›n en sa¤l›kl› e¤itimi dinî normlar›n yerine getirilmesiyle mümkün olmaktad›r diyebiliriz.
Diyanet Ayl›k Dergi
14
Eylül 2009 • Say› 225
Gösterifl ve Helak Dr. Dursun Ayan / ASAGEM-Sosyolog
“Ne varl›¤a övünürüm Ne yoklu¤a yerinirim.” Yunus Emre
Dinî metinler, baflta semavi dinlerin temel kitaplar› olmak üzere, insan›n kendisini onurlu ve seçkin bir varl›k (eflref-i mahlukat) olarak dünyada var etmesi ve ahirete de böylece tafl›mas› üzerinde özenle durmaktad›r. Her inançl› insan uzun uzad›ya dinî metinleri okuyamasa da veya okuryazar olmasa da bu bilgiler en az›ndan ilmihal kitaplar›yla ve halk aras›nda anlat›lan k›ssa ve nasihatler ile yaflat›lm›flt›r. ‹man böylelikle insanlar›n gündelik sohbetleri ile tarihin ve ‹slam’›n erken zamanlar›ndan beri bir süreklili¤e ulaflm›flt›r. Allah’›n varl›¤›n› iç dünyalar›nda hissederek peygamberlerine ba¤l›l›k duyanlar bir flekilde ibadetleri yan›nda sohbetleriyle genifl bir kültür ortam› haz›rlam›fllard›r. Bu kültürel birikim dinî ibadetlerin uygulamalar› (ilmihal) kadar gündelik hayat›n di¤er yönlerini de kapsayacak zenginliktir. ‹slam’›n Mekke co¤rafyas› d›fl›na yay›ld›¤› zamanlarda her köyde, her kasabada belki Arapça’dan harfi harfine tercüme ve tefsir yapacak bilginler yok-
Diyanet Ayl›k Dergi
15
Eylül 2009 • Say› 225
tu ama inanm›fl olman›n, bar›fl içinde (teslimiyet) yaflaman›n gere¤i olarak iyilikle, güzellik (salih amel) ile yaflaman›n gere¤i, ilmihal bilgileri gönülleri ve zihinleri kendi mütevaz› çerçevelerinde besliyordu. Bu konuflmalarda, sohbetlerde baz› kavramlar, zaman zaman bir bilgilendirme amac›yla aç›klan›rken zaman zaman da konunun, sohbetin ak›fl›na göre farkl› kavramlar yeri geldi¤ince aç›klanmaktayd›. Bunlar› yaflatan insanlar hala olmas›na ra¤men art›k televizyon ve radyo programlar› bu kendi halinde insanlar›n yakalad›¤› samimi havaya ulaflmaya çal›flmaktad›r. Ama mikrofonsuz ve ekrans›z konuflmalar ile bilgilendirmelerin de yeri baflka. Zenginli¤i ile ün salm›fl Karun, sanki bizim sa¤›m›zda solumuzda gördü¤ümüz kendini be¤enmifl ve gösterifle düflkün insanlar›n ad› gibidir. Ve mal›na çok güvenen, mütekebbir insanlara, art›k uzun uzad›ya Kur’an’dan, sünnetten laf anlatmaya gerek duyulmadan, “Karun kadar mal›n olsa ne fayda” denilerek ciddi bir elefltiri getirilmektedir. Bir de baflka tür zengin vard›r. Ona Karun gibi denmez; variyetli denilir, hâl ü vakti yerinde denilir ve bir de hayat›, harcamalar› düzgün ise, hay›r ve hasenat (iyilik-güzellik) da yap›yorsa sayg› duyulur. Bu iki insan tipi iki farkl› zenginli¤e iflaret eder. Bu de¤erlendirmelerde ideoloji ve zengini afla¤›lama veya yüceltme de¤il insanl›k önemlidir. Karun, Kur’an-› Kerim’den de okudu¤umuz gibi, bilgisini ve mal›n› bir övünç ve flirk meselesi yapt›¤› için helâk olmufltur. Böyle kifli olarak tek bafllar›na helak olanlara Kur’an-› Kerim’de baflka örnekler de vard›r. Firavun gibi, Haman gibi. Ancak bunlar gösterifli, kibir ve mal varl›¤›n›, kendilerine Allah’›n lütfetti¤ini unutan insanlard›r. Özünde “benim her fleyim var” diyerek Allah idrakini inkâr etmektedir. Bunlar› bugün kibir kadar kendini be¤enmenin farkl› tüketim göstergeleri ile de görmek mümkündür. Bunlara halk aras›nda “görmemifl”, desinlere gidiyor” denilmektedir. Belki bununla beraber ‹mam-› Âzam Ebu Hanife’nin temiz ve bak›ml› olmay› önemseyen, cimrileri elefltiren “Allah size verdi¤ini üzerinizde görmek ister” ifadesini de hat›rlayal›m ki tamamen tüketim karfl›t› olmayal›m, ölçü üzerinde dural›m. Hani, ifrat ve tefrit denilenden kaçmak, iki uca da kaymamak.
Diyanet Ayl›k Dergi
16
Eylül 2009 • Say› 225
Bir de kavimler vard›r. Bunlar da belirli nedenlerle helak olmufllard›r. Birisi Salih Peygamber’i dikkate almak istememifl yüce de¤erlerle dalga geçmifltir. Di¤eri fiuayb Peygamber’in dediklerini önemsemeyip teraziyi yanl›fl tutarak ticari ahlaks›zl›¤›, kimisi Lut Peygamber’e karfl› gelerek cinsel ahlaks›zl›¤› benimseyerek helak olmufllard›r. Bunlar›n d›fl›nda, ad› daha az duyulan, söylenen bir kavim daha var ki onlar›n yok olufllar›n›n nedeni ise kendilerini fizik, görkem ve mal mülk olarak çok yetkin görmeleri ve gösterifllerinin esiri olarak kendilerini Allah’›n yaratt›¤›n› inkâr edecek duruma gelmeleridir. Onlar kaba, sert tabiatl› ve yüksek yerlere yap›lan görkemli binalara düflkündür. Bu kavim, Nuh Peygamber’in torunlar›ndan olan Âd’›n soyundan gelen Âd Kavmi (Âd-› Ûlâ) dir. Hadramut, Yemen bölgesinde yerleflik olduklar›n› kutsal metinlerden ve tefsirlerden anl›yoruz. “Kimdir bizden daha güçlü olan” deyip kendilerinden geçercesine refah›n, gönencin esiri olmaktad›rlar. Çünkü zenginlik tek bafl›na bir günahkârl›k sorunu de¤ildir, boylu boslu olmak da güzel olmak da. As›l sorun fl›mar›kl›kt›r. Âd Kavmi’ne Allah mesaj›n› farkl› peygamberler ile gönderirse de laf anlamazl›klar› Hz. Hûd Peygamber’in mesaj›na kadar devam eder. O kibir ile Hz. Hûd’un söylediklerini de öyle hemen kabul etmezler, onu gösteriflten anlamad›¤› için avanakl›k, safl›k ile suçlayacak kadar kaba davran›rlar. Halbuki Nuh Peygamber’in yeryüzünü sahiplenme gelene¤ini sürdürmeleri beklenmektedir. Âd kavmi inatç›, Hz. Hûd sab›rl› y›llar geçer ve bölgede kurakl›k, ya¤mursuzluk bafl gösterir, insanlar›n dizlerinin derman› kesilir, halsizlik belirginleflir. Ve sonunda bekledikleri, özlemini duyduklar› bir ya¤mur bulutunu getirece¤ini sand›klar› s›cak rüzgâr (debûr=lodos) yalad›¤› her fleyi kuru kemi¤e çeviren azapla gelir. Bu kendini gösterifle verenlerin bir di¤er özelli¤i de yerli yersiz fliddet uygulayarak, mazlumlara, güçsüzlere sald›rarak kendilerinde güç hisseden “sosyopat”lar olmalar›d›r. Çünkü bugünkü teknik anlam›yla söylenirse “sosyopatl›k” denilen bir ruh hastal›¤› ve davran›fl bozuklu¤u ta o zamanlardan görülmektedir. Bunlar, birlikte yaflad›klar› insanlardan güçlerinin yetti¤ine fliddet uygulaman›n cezas›n› bir azapla ödeyerek, insanl›¤a bir ibret ve hikmet sembolü olarak ilahî kitaplara geçmektedir. Belki bu bir kötülü¤ün bir baflka kötülü¤e yol açt›¤›, birinin di¤erine yol gösterdi¤i anlam›na da gelir.
Diyanet Ayl›k Dergi
17
Eylül 2009 • Say› 225
Tabii ki din bilginlerinin farkl› yorumlar› olacakt›r, ancak toplum bilimi aç›s›ndan bak›l›rsa, Kur’an’daki ayetleri tam anlam›yla bilemesek de sosyolojik bir “tevil” ve/ya “meal” ile ele al›p insanlara güzel davran›fllar esinletmesine yeltenmek gerekli ve mümkündür. Her esin bir bilgi ile gelebilece¤i gibi, baz› esinlenmeler bizleri yeni bilgilere götürebilir. Yaradan’›n verdi¤i “lütuflar›” ve kendi edindi¤imiz “zenginlikleri” “iyi” için, yani en mutlak iyi olan “Allah” için yaflatmay› esinleyerek. Tabii ki geçici yoksunluklar›m›z› da gönül göçkünlü¤üne, depresyona, inkâra dönüfltürmeden emek sarf ederek. ‹yilikle, esirgenmeyi dileyerek ve hayat› sadelefltirerek.
Diyanet Ayl›k Dergi
18
Eylül 2009 • Say› 225
Ailede Sadelik Prof. Dr. ‹brahim Emiro¤lu / Dokuz Eylül Üniv. ‹lahiyat Fak.
Aile, nesep ve evlilik yoluyla bir araya gelmifl, bir çat› alt›nda bulunan en küçük ve en önemli bir sosyal gruptur, toplumun çekirde¤i ve temel tafl›d›r. Aile, sorumluluklar›n ve yükümlülüklerin paylafl›ld›¤›, dertlerin anlafl›ld›¤›, fertlerin kaynaflt›¤›, sevinç ve tasan›n paylafl›ld›¤›, dinin ve de¤erlerin birlikte yafland›¤› bereketli bir aland›r. Bu öneminden dolay› dinimiz evlenmeyi ve aile kurmay› kolaylaflt›r›c› ve teflvik edici olmufltur. Yüce ‹slam dinimiz aile kurmay› teflvik etmek ve kolaylaflt›rmakla kalmam›fl, onun dayanaklar› ve sa¤l›kl› iflleyifli ile ilgili ölçüler koymufl, bu konuda aile fertlerine hak ve sorumluluklar yüklemifltir. Bu yaz›m›zda sadelik üzerinde durmak istiyoruz. Ço¤u fleyin yapaylaflt›¤› ve tez tüketildi¤i, imaj›n ön plana ç›kt›¤›, reklamlar›n tercihlerimizi manipüle etti¤i, kitle iletiflim araçlar› baflta olmak üzere birçok unsurun görselli¤i ön plana ç›kard›¤› modern hayatta sadelik kavram›n› ifllemek geçmifl zamanlara nispetle çok daha önem arzetmektedir. Sadelik, yal›n olma durumunu ifade eden bir sözcüktür. Sadelikle, özentiden, süs ve gösteriflten, lüks ve israftan uzak durmak hali anlafl›l›r. Konuflmada, harcamada, giyimde, ev kurma ve dizmede, iliflkilerde tabii ve aç›k olma, imkânlar› zorlamama, yapmac›¤a kaymama, afl›r›l›¤a kaçmama ve fanteziler peflinde koflmama aile huzuru ve mutlulu¤u için önemlidir.
Diyanet Ayl›k Dergi
19
Eylül 2009 • Say› 225
Konuflmalar›m›zda a¤dal› dil kullanma, mübala¤a yapma, ç›t k›r›ld›m olma, entel görünmeye çal›flma; meram›m›z› sade, anlafl›l›r ve yal›n bir dille anlatmama, seviyeyi gözetmeme, ba¤›r›p ça¤›rma, öfkeli bir dil kullanma; harcamalar›m›zda maddi imkânlar›m›z› aflma, israfa kaçma; gösterifl, lüks ve afl›r› marka düflkünü olma; hep baflkalar›n›n ne diyece¤ini, nas›l görece¤ini ve nas›l de¤erlendirece¤ini göz önünde tutma, imaj peflinde koflma; ev al›rken ve dizerken yine bu düflüncelerle bütçemizi zorlama, gösterifle kaçma; insanlarla konuflurken ve iliflki kurarken haval› olma, abart›da bulunma, bilgiçlik taslama, bunlar›n aksine tevazuda afl›r›l›¤a kaçma sadeli¤imizi bozan ve mutlulu¤umuza gölge düflüren örneklerdir. Sadeli¤in ölçü olarak al›nmad›¤› bir hayatta maneviyat bozulur, duygular sahteleflir, gösterifl ön plana ç›kar. Bunun sonucu olarak da, hayat›n dengesi bozulur, tatminsizlik belirir, dünyaya afl›r› ba¤l›l›k, mala ve lükse düflkünlük hastal›k haline gelir. Lüks hayat, olmas› gereken ihtiyaçtan daha fazlas›na sahip olarak yaflama arzu ve iste¤idir. Böylesi bir yaflay›flta odalar› t›ka-basa doldurmufl ev eflyalar›, son model ve birden çok otomobiller, akla hayale gelmeyen her türlü yiyecek, içecek, giyecek ve tüketim maddeleri, tatil programlar› gönlümüzü ve dünyam›z› doldurur. ‹nsan nefsi böyle bir hayat› hep arzular olur; kendisi istemese bile ailesi, çocuklar› ister. Çünkü her gün böylesi hayat televizyonlarda, radyolarda, vitrinlerde, reklamlarda hep özendirilmektedir. Aile bireylerinin bu isteklerine yeterince cevap veremeyenler gerginleflmekte, strese girmekte, neredeyse kendisiyle, toplumuyla, devletiyle ve milletiyle kavgal› bir insan haline gelmektedir. Lüks hayat›n temelinde dünyevileflme, ölümü unutmak ve israf yatmaktad›r. Biz dünyevilefltikçe, maddeye, servete ilgimiz artt›kça lükse düflkünlük de artmaktad›r. Bu arzu içinde olan birçok aileler yok olmufl, hayatlar son bulmufl, bu u¤urda nice ahlaki de¤erler ters yüz olmufltur. Nicelerinin lüks tutkusu yüzünden aile hayatlar› son bulmufltur. Gazeteler, televizyonlar her gün lüks yaflant› özlemiyle evinden kaçan, periflan olan, namusunu yitirenlerin haberleriyle dolup taflmaktad›r. Bugün Bat› dünyas›nda özellikle refaha doymufl ço¤u insan “sade hayat” özlemi çekmektedir. Sade hayat›n aksine israf dolu bir yaflam, söz, tutum ve harcamalarda itidal-
Diyanet Ayl›k Dergi
20
Eylül 2009 • Say› 225
den sapma yani ölçülülü¤ü taflma, afl›r›l›¤a kaçmad›r. ‹sraf; insanlar›, aile ve toplumlar› her yönden felakete sürükler, onlar› yer bitirir. “Allah müsrifleri sevmez”, “onlar› do¤ru yola iletmez” ve “sonunda onlar› helak eder.” O zaman yap›lmas› gereken fley kanaattir, iktisatt›r; orta yolu tutmakt›r. Fanteziler peflinde koflmak da bizi mutsuz olmaya sevk eder. Çünkü fanteziler, tatminsizli¤in bir uzant›s›d›r. Tatminsizlik ise, kiflinin ne istedi¤ini bilmemesinden kaynaklan›r. ‹nsan e¤er duygular›n›, düflüncelerini yarat›l›fl›n do¤as›yla birlefltirirse, kendisi olur ve böylece kendisine sayg› duydu¤u gibi, birlikte olduklar›na da sayg› duyar, yapmac›k de¤il de sade ve do¤al bütünlü¤e ulafl›r. Sade ve do¤al olan›n gözünde, yarat›lan her fley k›ymetli oldu¤undan dolay› asl›nda sadelik ve do¤all›k hiç de zor de¤ildir. Bunun aksine yapayl›kta zorlama, baflkas›na göre davranma, külfet oldu¤undan zorluk ve çekilmezlik vard›r. Hayat› zor ve çekilmez k›lmak kendimize ve çevremizdekilere haks›zl›k de¤il midir? Hâlbuki arayacaklar›m›z›n ço¤u, elbise, mal mülk, maddi zenginlik gibi harici güzellik de¤il, kendimizde bulaca¤›m›z iç güzellik olmal›d›r. ‹ç güzelli¤e yo¤unlaflt›¤›m›zda, ço¤u zenginli¤in içimizde oldu¤unu görece¤iz. Bunu keflfetti¤imiz gün görece¤iz ki, en kal›c› de¤erli fleylerin, birlikte olmak isteyip de, olamad›klar›m›z de¤il, (iman›m›z, sa¤l›¤›m›z, helalimiz, yuvam›z, dostlar›m›z, samimi düflüncelerimiz, iyi niyetimiz, gönül huzurumuz gibi) bizimle birlikte olanlard›r. E¤er Müslüman isek ve düflünce yap›m›z› vahiy oluflturuyorsa; evimiz bizi anlatmal›. Bunun için de flu sorgulamay› yapmam›z›n faydal› olaca¤› kanaatindeyim: - Modern hayat›n bizlere hedef olarak hep tüketimi, harcamay› önerdi¤inin fark›nda m›y›z? Bu ak›nt›ya kap›lan insanlar›n tüketmekten baflka bir fley düflünmez olduklar›n›, bunun sonucu olarak da ömrün, de¤erlerin, çevrenin, insanl›¤›n tükendi¤ini görebiliyor muyuz? Bu tüketime “dur” diyebilmenin yolunun, öncelikle fazlal›klardan kurtulmak oldu¤unu biliyor muyuz? Daima fazla mal›n fazla dert, fazla sorumluluk demek oldu¤unu; mala sahip olman›n bir dert, bakma ve koruman›n ayr› bir dert, elden ç›karman›n ise daha baflka bir dert oldu¤unu hesap edebiliyor muyuz? Bu nedenle kulland›¤›m›z ev, eflya ve vas›talar›n, her birinin s›cak bir aile ortam› sa¤lamaya yarayacak yeterlikte ve nitelikte olmas›na dikkat edebiliyor muyuz?
Diyanet Ayl›k Dergi
21
Eylül 2009 • Say› 225
- Alaca¤›m›z eflyan›n çok yönlü kullan›m özelli¤i tafl›mas›na, lüks ve gösterifle yönelik olmamas›na dikkat ediyor muyuz? Ayr›ca borçlanmaktan ve kredi kart› ma¤duru olmaktan yeterince korkuyor muyuz? - Al›flverifllerimizde ucuzluk-pahal›l›¤› de¤il; ihtiyaç, ifle yararl›k ve uygunlu¤u temel ölçüt olarak alabiliyor muyuz? - Ailede fazla harcamalara dikkat etmemizin yan› s›ra, bofl konuflma, alaya alma, hiddetlenme gibi kötü davran›fllar› ve dedikodu, g›ybet, baflkalar› hakk›nda kötü düflünme, laf getirip götürme vb. gibi sinsi fazlal›klar› da hayat›m›zdan ç›karabiliyor muyuz? - Ailemizde, maddi ihtiyaçlar› sade yollu karfl›laman›n yan› s›ra, aile hayat›m›z›n manevi yönünü ibadet, dua, Kur’an / kitap okuma, sohbet, ziyaret, muhasebe gibi pratiklerle destekliyor muyuz? - Ailemize, çoluk-çocu¤umuza sade hayat yaflayanlarla dostluk kurma, onlarla görüflüp ahbapl›klar gelifltirme imkân› açabiliyor muyuz? - Bir insan›n yaflad›¤› ev, kendisinin flahsi seçimleri do¤rultusunda oldu¤u için onun karakterini, dünyaya hangi gözlükle bakt›¤›n›n en iyi göstergesi oldu¤u hâlde evlerimiz, s›¤›nd›¤›m›z, bar›nd›¤›m›z, kendimizi en güvende, rahatta, huzurlu hissedece¤imiz yerler olacakken, aksine neden bir müzeyi and›r›yor? Yine evlerimiz neden “herkesin var benim de olsun” türünden bir sürü eflyayla dolu bir mekân haline gelmifltir? - Neden her tan›t›m› veya reklâm› yap›lan fleyi, gerçekten ihtiyac›m›z›n olup olmad›¤›n› düflünmeden sat›n al›yor ve bir kenara koyuyoruz? - Her eflyay› veya nesneyi niçin ölçülü ve amac›na uygun kullanm›yoruz? Örne¤in evlerimizde d›flar›dan içerisi görünmesin diye kulland›¤›m›z perdelerimiz neden bu kadar flatafatl›? Neden oturma odalar›m›z gösteriflten baflka bir ifle yaramayan, birer mobilya galerisine dönüflmüfl? - Cam büfeler ve gümüfllükler neden evimizin (dokunulmazl›¤› olan) misafir odalar›n›n baflköflelerine konur? Barda¤›m›z›, çanak-çömle¤imizi baflkalar›na teflhir etmenin ne anlam› var? O oymal› mobilyalar›n, o pahal› eflyalar›n sanki çok uzun bir ömrümüz varm›fl gibi sürekli zaman sarf edip temizlemek ve tozunu almaktan yorulmayacak m›y›z? - Göz zevki diye bir çiçekçi dükkân› aç›lacak kadar çok çiçek neden evimizde bulunur?
Diyanet Ayl›k Dergi
22
Eylül 2009 • Say› 225
- Dükkânlarda, pazarlarda bitecekmifl de kalmayacakm›fl gibi mutfak malzemelerini neden stok ederiz? - Yepyeni oldu¤u hâlde neden ev eflyalar›n› de¤ifltiririz? - Ev eflyas›na, mutfak eflyalar›na verdi¤imiz paran›n yüzde kaç›n› kütüphaneye ve içini dolduraca¤›m›z kitaplara veriyoruz? Lüks otomobillere, gösteriflli mobilyalara, bilumum aksesuarlara, hiç iflimize yaramayan objelere gözümüzü k›rpmadan harcad›¤›m›z avuç dolusu paralar, s›ra bizim beynimizin, ruhumuzun g›das› olan kitaplara, dergilere gelince neden cimrice esirgenir? - Bize “daha sade yaflayabilirsiniz!” dendi¤inde bu uyar› nefsimize a¤›r gelip de neden afl›r›l›klar›m›z› savunmaya kalk›fl›yoruz? - Neden Allah’›n r›zas›na ve Rasulünün yaflad›¤› sadeli¤e odaklaflm›yor da “el ne der” düflüncesine odaklaflarak israfa dal›yor, tüketim ç›lg›nl›¤› yafl›yoruz. Yoksa biz de mi, kiflili¤imizi ‹slami de¤er ve yaflay›fllar›m›zla ortaya koyaca¤›m›za ev eflyas›, araba, giyim vs. nesnelerle ispat etme çabas›na giren, özgüveninde problem olan insanlardan olduk? K›sacas› huzurlu, üretken ve mutlu bir toplum infla etmek istiyorsak, önce aileyi iyi infla etmek zorunday›z. Evlerimiz bizler için çok büyük imkând›r. Önemli olan müminlerin imanda sebat etmeleri, Kur’an’a ba¤l› sade bir hayat sürdürmeyi gaye edinmeleridir. Bu ba¤lamda Müslümanlar›n, tüketim ç›lg›nl›¤›na kap›lmamalar›, daha mütevaz› olmalar›, kendi peygamberlerinin hangi imkânlarla yaflad›¤›n› s›k s›k hat›rlamalar›, kendilerine ihtiyaç gibi dayat›lan pek çok fleyin gerçekten öyle olup olmad›¤›n› tefekkür etmeleri, azla yetinmeyi bilmeleri oldukça önem arzetmektedir.
Diyanet Ayl›k Dergi
23
Eylül 2009 • Say› 225
Nâbî’nin Gözüyle Hayat› Sade Yaflamak Vedat Ali Tok
“Olur reng-i taalluk reh-zen-i dâr-› bekâ Nâbî An›n’çün sâdelikden gayr› reng olmaz kefenlerde.” Nâbî (Ey Nâbî! Dünyan›n çeflitli güzelliklerine gönlünü kapt›rmak, fani dünyan›n sevgisine kalpte yer vermek sonsuzluk âlemine giden yolculukta, yol kesicidir, onun için yolculu¤un ilk ad›m›nda giyilen k›yafette sadedir, kefende sadelikten baflka renk yoktur.) Motorlu tafl›tlar›n, ergonomik koltuk tak›mlar›n›n, çift çekirdekli bilgisayarlar›n, uzay mekiklerinin, atom bombalar›n›n, uzaktan kumandal› âletlerin… ad›n›n bile icat edilmedi¤i bir ça¤da, henüz XVII. as›rda yaflayan mütefekkir flair Nâbî, kendi ça¤›nda yaflayan ve bize göre son derece mütevaz› bir hayat tarz› olan insanlar› mülevven (renkli) bir ömür sürdükleri için sadeli¤e davet ediyor. Di¤er Divan flairlerinden oldukça farkl› bir üsluba sahip olan Nâbî edebiyat›m›zda hikemî tarz›n temsilcisi say›lm›flt›r. Yaflad›¤› asr›n foto¤raf›n› günümüze yans›tan flair; toplumun her türlü olumsuzlu¤unu cesaretle tenkid etmekle kalmam›fl, problemlere çareler sunmak suretiyle vazifesini de hakk›yla yerine getirmifltir.
Diyanet Ayl›k Dergi
24
Eylül 2009 • Say› 225
fiair, yazar ça¤›n› aflt›¤› müddetçe k›ymet kazan›r. ‹flte Nâbî de sadece yaflad›¤› zamana de¤il, ele ald›¤› ölümsüz konularla günümüz insan›na da hitap ediyor: “Olur reng-i taalluk reh-zen-i dâr-› bekâ Nâbî An›n’çün sâdelikden gayr› reng olmaz kefenlerde.” Burada flair; insan›, en al›c› yerinden yakal›yor ve sars›yor. Diyor ki: Dünya sonludur. Hiçbir canl› bâkî de¤ildir. O hâlde bu kadar debdebeye, flaflaaya iltifat etmek yanl›flt›r. Hayat›n bütün zevklerine ulaflma arzusu insan› dünyaya ba¤lar. Dünyadan ayr›lmak istemeyen, ölümü akl›na getirmeyen insan›n ölümü çok zordur. Hâlbuki ölüm gerçek hayat için bir köprüdür. Hakiki vatana kavuflmak için bir vas›tad›r. XVI. asr›n flairler sultan› Bâkî, Muhteflem Süleyman olarak bilinen Kanunî’nin ölümü için yazd›¤› ve: “Ey pây bend-i dâmgeh-i kayd-› nâm u neng Tâ key hevâ-y› meflgale-i dehr-i bî direng.” beytiyle bafllayan mersiyesinde dünyaya fazla bel ba¤laman›n pek de ak›ll›ca bir ifl olmad›¤›n› ifade eder. Kanunî gibi güçlü bir padiflah›n bile ecelin pençesinden kurtulamad›¤›na iflaret eden Bâkî; insan›n, geçici bir dünyada nam, flan peflinde koflmaktan, gönlün bitmez tükenmez isteklerine uymaktan vazgeçmesi gerekti¤ini söyler. Kur’an-› Kerim’de insana, her hâlinde “vasat”› b›rakmamas› tavsiye ediliyor. Yani ortalama davran›fl... Hadleri zorlamadan hareket... Tevekkül ve kanaati elden b›rakmadan yaflay›fl… ‹frat ve tefritten uzak bir hayat… Bir beyitte Nâbî diyor ki: “Peygûle-i kanâat Nâbî güzel mahaldir Hayfâ ki yokdur anda efrâd-› âferîde.” Beyitte flair kendi nefsine hitap ederek bütün insanl›¤a flöyle sesleniyor: Kanaat köflesi ne güzel bir yerdir. Ama ne yaz›k ki orada Allah’›n bir kulu yok. ‹nsan›n, elinde olanla yetinmesi kadar büyük zenginlik yoktur. Ancak insanlar›n hiçbiri, elindekiyle yetinmedi¤i için bu makam bombofltur.
Diyanet Ayl›k Dergi
25
Eylül 2009 • Say› 225
Kâinat›n güzidesi Hz. Muhammed (s.a.s.) de “Kanaat tükenmez bir hazinedir.” demifltir. Halk aras›nda “Fazla mal göz ç›karmaz” sözü yayg›nd›r, ancak bu fazla mal Nâbî’ ye göre, insandaki baz› hasletleri harap eder: “Doldurur b⤛ egerçi seyl-âb Lîk eyler der ü dîvâr› harâb.” Her ne kadar coflkun akan su bahçeyi kaplarsa da kap›y› duvar› da y›kar; oralar› harap eder. Burada kastedilen ba¤, insand›r. Coflkun sular mal›n, mülkün fazlal›¤›; kap›, duvar ise insan›n gönlü, manevi hassasiyetleridir. Nâbî “Hayriye” isimli eserinde o¤lunun flahs›nda bütün insanlara mala, mülke fazla heveslenmenin zararlar›n› anlat›yor: “Terk-i ârâyifl-i nisvân eyle Zerün efzûn ise ihsan eyle.” Nâbî mealen, süsten püsten uzak durmak, mal›n mülkün fazlas›n› baflkalar›na vermek gerekti¤ini söylüyor. Bugün asl›nda ihtiyac›m›z olmayan birçok eflya, mal bize çeflitli telkinlerle ihtiyaçm›fl gibi gösteriliyor. Bunlar›n eksikli¤i insan› huzursuz ediyor. Güya bu eksiklik, baflkalar›na bak›p imrenmemek için borç-harç edip al›n›yor, fakat bu defa da o borcu ödeme kayg›s› bafl gösteriyor. Bütün bunlar insan› buhrana, strese sürüklüyor. Bir bak›ma stresi, insan›n bizzat kendisi ç›kar›yor. Nâbî borç alt›na giren insan› “Ger Felâtun ise mecnun eyler” yani ne kadar ak›ll› olsa da deli eyler diyor ve “Cismi s›hhatde derûnu haste” (Bedeni sa¤l›kl› gibi görünse de içi, rûhu hasta) fleklinde tarif ediyor. ‹nsan› buhrana sürükleyen unsurlar sadece mal›-mülkü art›rma hevesi de¤ildir. fiöhret peflinde olmak da insan› periflan eder. Nitekim flöhret afettir, denilmifltir. Nâbî’nin tavsiyelerinden biri de flöhretten uzak durmakt›r: “Olma dil-dâde-i flân u flöhret fiöhredür dildeki flöhret âfet.” Çünkü flöhret, ihtiflam, debdebe borca sürükler, derdi ço¤alt›r, insan›n ci¤erini kan eyler:
Diyanet Ayl›k Dergi
26
Eylül 2009 • Say› 225
“‹htiflam âdemi medyûn eyler Derdin efzûn ci¤erin hûn eyler.” Hâs›l› insan, her iflinde fluurlu ve itidal üzere olmal› ki kendine ve etraf›na eziyet etmesin. Kendine laz›m olmayan› terk etsin. ‹nsana verilen ömür s›n›rl›d›r. O hâlde arzular›, emelleri de s›n›rlamak, onlara meflruiyet dairesinde ulaflmaya çal›flmak en güzeli. Tûl-i emel (uzun emel) sahibi olmak insan› bunal›ma götürür. Nâbî, yaz›m›z›n bafl›na ald›¤›m›z beyitte dünyan›n hay u huyuyla bu kadar u¤raflman›n bu sonlu dünyan›n, sonsuz görünen aldat›c› renklerine aldanman›n insan› huzursuz edece¤ini ve saadetin sade yaflamada oldu¤unu ifade ediyor.
Diyanet Ayl›k Dergi
27
Eylül 2009 • Say› 225
Hayat›n Müfredat›n› De¤ifltiren Çocuk Yunus Emre Tozal
Bir deniz san›rd›m gözlerimi günefl karfl›s›nda ... Elinde k⤛ttan yapt›¤› uça¤›yla günefle uza¤› anlatan, ilkbahara aflk› tatt›ran kâinat› hayret makam›nda izleyen çocu¤um ben. Suskun çocu¤un yüre¤inden; ölümle özgürlü¤e ulaflacak çocu¤un vaveylas›ndan sesleniyorum. Her uçak gördü¤ünde peflinde koflan, acaba uçaktakiler de beni görüyorlar m› diyerek heyecanlanan bir yürekte k›r çiçeklerini toplay›p hayat›n ak›fl›na demet demet sunan bir çocu¤un yüre¤inden… Leyla’n›n nefesinden, Mecnun’un gözlerinden, Yusuf kokulu mahzenden, ya¤murun zarif öpücüklerinden, k›nal› serçenin ‘hu’ deyiflindeki misk kokulu nefesinden… Annesini, babas›n› ve ekme¤i özlemle anarak uyumaya çal›flan, kimi zaman açl›ktan uyuyamayan, kimi zaman hâlsizlikten uyuyan bir çocu¤um ben. Satt›¤›m selpakla hayat›n içinde hayat› kovalayarak, ya¤an ya¤murlarda köflelerde büzülerek, insanlar›n gözlerinin içine bakamayarak, insanlardan utanarak yaflamak nedir bilir misiniz?... Selpak satt›¤›m yerden güneflin bat›fl›n› izliyorum her gün. Haydar Ergülen’in “Sahi hangi bisiklet gidiyor aflka?” dizesi ile günefli u¤urluyorum. Nerede kalabal›k varsa oraya koflturuyorum. Daha küçük yafl›mla hayat› tecrübe etmeye bafllaman›n verdi¤i yükü tafl›yamad›¤›m zamanlar oluyor. Saint Exupery’in “Bi-
Diyanet Ayl›k Dergi
28
Eylül 2009 • Say› 225
liyor musun insan ac› çekti¤inde güneflin bat›fl›n› baflka türlü sever...” sözü akl›mdan ç›km›yor. Güneflin bat›fl› bakkaldan ekmek almay›, yemek yiyebilmeyi ve sonra da uyuyabilmeyi hat›rlat›yor. Hayat bize ne kadar zor gelirse, biz hayat› kazanmaya çabalarken o kadar saf kalabilmek için çabalamaya, safl›¤›m›z› kaybettikçe de yalan söylemeye bafll›yoruz. Gözüne girip lütfunu kazanmaya çal›flaca¤›m›z üzerimizdekilerle gittikçe daha da yak›nlafl›yor, gittikçe daha da üzerimizdekilerden; hayat›na yalan›n hükmetti¤i kiflilerden oluyoruz. Ar›dan kaçmay›p onu öpen, kelebeklerin renginden hakikatin rengini arayan, kar›ncalara basmaktan çok korkan, tabakta art›k yemek b›rakmadan taba¤› sünnetleyerek yeme¤ini bitiren, her düflen ekmek k›r›nt›s›n›n arkas›ndan a¤layaca¤›n› düflünerek ekmek k›r›nt›lar›na sonsuz bir hürmet gösteren diyardan geldim ben. Hayat›n bana oynad›¤› tüm oyunlara, hayat›n gittikçe beni daha çok içine çeken müfredat›na karfl›y›m. Sevdalar›ndan uzaklaflmayan, kâinat› kardefl bilip kâinatla evcilik oynayan, seksek oynayarak topra¤a gülümseyen çocuksulu¤umla rahat›n›z› bozuyorum belki de. Beni gördükçe içinizde susturamad›¤›n›z vicdan›n›zla, öldürdü¤ünüz benli¤inizle nas›l yafl›yorsunuz, çocuksulu¤unuzu kaybedip makineleflen bedenlerinizle aflk› tatt›¤›n›z› m› düflünüyorsunuz? Sahi, aflk nedir bilir misiniz siz? Aflk›n ne oldu¤unu ancak âfl›klar, hakikat flurubunun süt oldu¤unu ancak nebiler bilir… Hayat gridir der André Gide. Siz hiç uça¤›n arkas›ndan kofltunuz mu ya da kara tren gecikti¤inde umudunuzu koruyabildiniz mi?... Hayat›n grili¤i karfl›s›nda kendinizi tüketmeyerek kaybetmeyip alaimisemalarda uçabildiniz mi? ‹çinde yanan odunlar›n ç›t›rt›s›n› duyabilece¤im kadar samimi, yüre¤ine kâinat›n zikri nakflolunan telleri çalabilece¤im, gözlerindeki neyi üfleyebilece¤im, yan›k ci¤erinin kokusunu uzakl›k tan›madan alabilece¤im sevgili… Yepyeni bir süt getirece¤im gözlerimle... Hiç tad›lmam›fl, nurundan gözlerin kamaflaca¤› sütün hakikat gö¤ünden ya¤mas›n› bekleyece¤im… Parmaklar›ndan süt emmeye ça¤›rmak gibi, sevgiliye sunaca¤›m… Sevgiliyle ayn› ya¤murlar›n alt›nda ›slanmak gibi, hayat› ›slak yaflayaca¤›m… Hayat›n müfredat›n› de¤ifltirerek, Ak›fl›na kap›lmadan, Aflk›n ruhuna dokunarak…
Diyanet Ayl›k Dergi
29
Eylül 2009 • Say› 225
Hayat Kolaylaflt›r›ld›¤›nda Güzeldir Dr. ‹sa Kayaalp / ‹SAM
Hayat› kolaylaflt›rmak, nerede ne yap›laca¤›n›, nas›l davran›laca¤›n› bilmektir. Selam verilmesi gereken yerde selam vermek, hâl hat›r sorulmas› gereken yerde hâl hat›r sormak, susulmas› gereken yerde konuflmamak gibi… Hayat›n yaz›l› ve yaz›s›z kurallar› vard›r. Yaz›l› kurallar kitapta / kitaplarda belirtilir, yaz›s›z kurallar ise kiflinin fehmetmesiyle yani ferasetiyle alâkal›d›r. Bilgiçlik, üstünlük, kibir taslamadan olan› oldu¤u gibi kabul ederek hareket etmek insan› baflkalar›ndan ay›rmakta ve onu kendisiyle rahat iletiflim kurulur birey konumuna yükseltmektedir. Bu konuda en güzel örnek hiç kuflkusuz Rasul-i Ekrem’dir. O, insanlara konumlar›na göre davranm›fl, kime ne söylenecekse / söylenmesi gerekiyorsa -ne bir eksik ne bir fazla- onu söylemifltir. Hayat› yaflan›l›r k›lmak için kolaylaflt›rmak gerekir. “Kolaylaflt›rmak” basitlefltirmek de¤ildir. Kolaylaflt›rmak, anlafl›lmas› zor olan bir fleyi anlafl›l›r hale getirmektir. Bir fleyden zor diye vazgeçmek de¤ildir. Zor olan› her türlü yönteme baflvurarak aflmakt›r. Kur’an-› Kerim’in ifadeleri (lafz›) ve üslubu dikkate al›nd›¤›nda her insana hitap edildi¤i görülür. Onu okuyan herkes kendine göre bir tat al›r. Kur’an’›n laf›zlar› anlafl›ld›¤›nda insan›n zihninde aç›l›mlar gerçekleflirken, okudu¤unda da gönül dünyas›nda duydu¤u hazlar ona insan oldu¤unun fluurunu yaflat›r.
Diyanet Ayl›k Dergi
30
Eylül 2009 • Say› 225
Söz gelimi Kur’an’da evrende her canl›n›n “su”dan yarat›ld›¤› ifade edilir. Su ifadesi herkesin anlayabilece¤i bir ifade olurken, âlimin “su”dan anlad›¤› çok daha farkl› fleyler vard›r. Biyolojik anlamda insan›n oluflumu da sudur. Kimyada H2O fleklinde ifade edilen ve bütün canl›lara hayat veren de sudur. Kur’an’da insan›n “toprak”tan yarat›ld›¤› ifade edilir. Bir insan›n toprak dendi¤i zaman onu anlamamas› mümkün de¤ildir. Fakat bilimsel yaklafl›mda topra¤›n ve toprakta bulunan nesnelerin özellikleri daha baflka terimlerle ifade edilir. Bunlar› herhangi bir insana anlatmaya kalkarsak, anlat›lanlardan onun bir fley anlamamas› normaldir. Hatta anlat›lsa bile lüzumsuz yere anlat›lm›fl olur. Olan› zorlaflt›rarak de¤il de, olan› en anlafl›l›r bir tarzda ifade etmek hayat› kolaylaflt›rmakt›r. Kur’an, üslubuyla herkese rehber olmakta ve insan›n yolunu ayd›nlatmaktad›r. Allah insan›, anlad›¤› kadar›ndan sorumlu tutmaktad›r. Herkes sahip oldu¤u maddi ve manevi varl›¤›ndan mesuldür. ‹nsan hayat› do¤umdan ölüme kadar süren bir süreçtir. Bu süreçte yol alabilmek için dan›flmak gerekir. Bilinmeyen bir yolda giderken dan›flmak yolu ve yolculu¤u kolaylaflt›r›r. Hayat da insan›n bilmedi¤i, anlamad›¤› fleylerle maluldür. Böyle bir durumda dan›flan kimse da¤lar› aflarken, dan›flmayan düz yolda flafl›rmaktad›r. Bir ö¤retmenin, ders anlat›rken konusunu karfl›s›nda bulunan ö¤rencilerin seviyesini gözeterek anlatmas›, maksada uygun bir e¤itim biçimidir. Ö¤rencinin seviyesinin üstüne ç›kmas›, konunun anlafl›lmas›n› sa¤lamad›¤› gibi, ö¤rencinin ö¤renme ifltiyak›n› da söndürür. Ö¤retmen sadece ders süresini öldürmekle kalmaz, birçok olumsuz etkeni bünyesinde bar›nd›ran olumsuzluklara sebep olur. Bulunulan ortam›n seviyesini düflünmeden oldukça üst perdeden konuflmak konuyu zorlaflt›rman›n ötesinde, iflin içine gösterifle düflkünlük / riya girmektedir. Bu da tasvip edilecek bir tav›r de¤ildir. ‹nsanlarda gösterifl düflkünlü¤ü evlerin dizayn›nda da kendini göstermektedir. Modernlik ad›na evler, günlük hayat› kolaylaflt›rmak için kullan›lmayan birtak›m pahal›, flatafatl› eflyalar›n teflhir mekân› haline getirilmifltir. Oysa evlerimiz en rahat etti¤imiz mekânlar olmas› gerekir. Evler “insan”a hizmet eden ve insan›n sükûn buldu¤u mekânlard›r. Meskenlerde sadeli¤in, kullan›fll›l›¤›n, kolayl›¤›n, ferahl›¤›n olmas› gerekir. Elbette her zaman her fleyin
Diyanet Ayl›k Dergi
31
Eylül 2009 • Say› 225
daha iyisi, daha gösterifllisi vard›r. Önemli olan kanaatkârl›kla, sahip olunanlar› en güzel flekilde de¤erlendirebilmektir. Günümüzde befleriyet neredeyse insanl›k özelliklerini yitirme noktas›na geldi. ‹mkân yakalayanlar yemekte içmekte s›n›r tan›mazken; savafl, yoksulluk, sömürü, adaletsiz gelir da¤›l›m› gibi çeflitli sebeplerle imkâns›zl›klar içinde yaflayan insanlar açl›kla, sefaletler, hastal›klarla karfl› karfl›yad›r. Yeme ve içmede s›n›r tan›mayan, nefsine söz geçiremeyen insanlar türlü hastal›klar›n pençesinde can çekiflmektedirler. Çok yemekten dolay› türeyen hastal›klar› flöyle bir düflününüz. ‹nsan hep baflkalar›na zulmedecek de¤il ya s›n›rs›z yemek suretiyle as›l kendine zulmetmektedir. ‹nsan iliflkileri ne kadar sadelik üzerine kurulursa hayat o kadar kolaylafl›r ve yaflan›l›r hale gelir. Viran olmadan önce, imar edilir olmak insanca bir tav›rd›r. Zaten kendimize geldi¤imiz zaman sadeli¤i tercih ediyoruz. Fakat bazen ifl iflten geçmifl olabiliyor. Hayat çok güzel, yaflamaya ve yaflanmaya de¤er. Hayat› daha da güzellefltirmek için insan kendini düflündü¤ü kadar çevresini de düflünmek zorundad›r. Eskiden farkl› olarak, günümüzde insanlar birbirine daha yak›n bir flekilde yaflamaktad›r. Eskiden ba¤›rmas›na ra¤men sesini bir baflkas›na duyuramazken, flimdi elini uzatt›¤› an bir baflkas›na dokunabilmektedir. Mekânlar›n kullan›m› da ayn› flekildedir. Dar mekânlarda birçok insan bir arada yaflamak zorundad›r. Bu mekânlarda tek bafl›na yaflad›¤›n›z gibi yaflayamazs›n›z. Baflkalar›n›n varl›¤›, di¤er insanlar›n s›n›r›n› belirlemektedir. Bu ve benzeri hususlar insandaki h›rs›n önüne geçecek nitelikteki özelliklerdir. Çevremizdeki insanlar ve hatta nesneler insan›n yaflama alan›n› belirlemektedir. Modernlik ad›na hareket ederek, anne sütü yerine birçok mama türü piyasay› kas›p kavururken, günümüzde çocu¤un sa¤l›kl› yetifltirilebilmesi için anne sütünün önemi anlafl›lm›fl bulunmaktad›r. Bunun gibi hayat› do¤all›¤› ve sadeli¤i içinde yaflamak, hayat› daha yaflan›l›r k›lmaktad›r.
Diyanet Ayl›k Dergi
32
Eylül 2009 • Say› 225