Butun Dunya-ocak 2009

  • December 2019
  • PDF

This document was uploaded by user and they confirmed that they have the permission to share it. If you are author or own the copyright of this book, please report to us by using this DMCA report form. Report DMCA


Overview

Download & View Butun Dunya-ocak 2009 as PDF for free.

More details

  • Words: 34,336
  • Pages: 83
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

YEREL SÜREL‹ YAYIN

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni: Mete Akyol Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s›: Mehmet Muhsinoğlu Genel Koordinatör: Gülçin Orkut Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Çiğdem Ayhan ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina Şen Yay›n Dan›flman›: Yaşar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlular›: Nükhet Alicikoğlu

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (Anısal Başkan), Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Doğanca, Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlioğlu, Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebioğlu, Prof. Dr. Sedefhan Oğuz, Prof. Dr. Levent Peşkircioğlu, Necmi Tanyolaç, Haluk Cansın, İzmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten, Nuri Özakyol, İlhan Banguoğlu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos, Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Metin Atamer, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, İlyas Halil, Pelin Hazar, İlker İnal, Muzaffer İzgü, Serdar Kalkan, Özüm Larçın, Mehmet Muhsinoğlu, Filiz Leloğlu Oskay, Saniye Özden, Yaşar Öztürk, Erdoğan Sakman, Songül Saydam, İzlen Şen, Cheryl Tanrıverdi, İzmir Tolga, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeoğlu, Mustafa Yıldız Yönetim Merkezi: 10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 8016 (pbx) Faks: (0312) 234 1216 ‹letiflim Adresi: Mimoza 4/9, D: 1, Ataşehir, 34750, İstanbul Tel: (0216) 456 2727 (pbx) Faks: (0216) 456 2729 Abone Hizmetleri: (0212) 314 0888 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ayr›m›: Mat Yapım Bas›m Tarihi: 29. 12. 2008

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r. www.butundunya.com.tr [email protected]

Y›l: 11, Say›: 128

O C A K

2 0 0 9

‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

7 Yeni Yılda Mutluluk ve Sabırlar Dileğimizle...

29 Mustafa Kemal Atatürk’e Nankörlük Etmek... GÜRBÜZ EVREN

METE AKYOL

35 Yeni Bir Yıla Girerken...

10 Geçen Yıllar... ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU

15 İran’ın En Yüksek Bilim Ödülü Prof. Dr. Mehmet Haberal’a ECZ. FEYYAZ ARTUKO⁄LU

19 75’inci Yılında “Düşünen” Türkiye

AL‹ NA‹L‹ ERDEM

38 Kaunos Tiyatrosu Çeşmesi PROF. DR. CENG‹Z IfiIK

45 “Türkler ve Kürtler Cephesi”nden Tüm Batı Cephesine: Karışmayın İşimize BÜTÜN DÜNYA

49 Anımsamak İstemediğimiz Dersim Olayları

‹ZM‹R TOLGA

23 Eski Düşman Venizelos’un BÜTÜN DÜNYA Nobel Barış Ödülü Adayı: 53 Büyükler Masada Buluştu Mustafa Kemal Paşa Küçükler Hesabı Ödedi YAfiAR ÖZTÜRK MEHMET MUHS‹NO⁄LU

58 “Otuz Beş Yaş” Şiirinde Yankılanan İnsan Sesi KONUR ERTOP

63 Demokrasiye Ulusça Katkımız... HALÛK CANSIN

66 Obama’nın Zaferi ALAETT‹N G‹RAY

69 Tek Fotografta Sayfa: 29

İki Cumhurbaşkanı İki Başbakan fiEBNEM fiEN

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’E NANKÖRLÜK ETMEK...

70 Bir Boşluk Var Orada “Avrupa Kafası”nda BURCU GÖKER

4

75 Spor Yazarlığı MET‹N GÖREN

80 Sakin Ol! Paniğe Kapılma! CHERYL TANRIVERD‹

86 Noel Baba MUZAFFER ‹ZGÜ

91 Profesyonel Ağlayıcılar

8

Sizden Bize ‹lk Dersimiz Türkçe

13

Ocak SuDokular›

79

Bilginizi Denetleyin

93

Mankafa Poldi

143

Anne ve Babalardan

144

ERDO⁄AN TOKMAKÇIO⁄LU

95 Atom Bombası Bile Öldüremez Akrepleri... ERDO⁄AN SAKMAN

97 Andres Segovia YÜCEL AKSOY

101 Bugün Hanginizin, Kaçıncı Doğum Gününü Kutlayacağız? NURAY BARTOSCHEK

104 Uzay Turizmi ve Yeni Dünyalar SEMRA ATAY

108 Onlarsız Olmuyor MEHMET ÜNVER

116 Binaların Yalnızlığı DR. MEHMET UHR‹

121 Rüzgar’a Binebilmek AL‹ MURAT ERKORKMAZ

127 Absinthium Yokluk Çiçeği ‹LYAS HAL‹L

138 Duvardaki Resimler ENG‹N ÜNSAL

146 Heykeli Eritilmeyen Roma İmparatoru O⁄UZ ATABEK

Sayfa: 121

RÜZGAR’A B‹NEB‹LMEK 1001 Güzel Söz

150

Kareler ve Rakamlar

152

Mant›k Bilmecesi

153

Satranç

154

Bulmaca

156

Ay›n Kitaplar›

158

Bir Fotograf Bin Sözcük 160 5

’DAN S‹ZE Mete Akyol

YEN‹ YILDA MUTLULUK VE eni y›l›n›z› kutlar, bu y›lda yaflayaca¤›n›z tüm günlerinizi, beklenen tüm olumsuzluklara karfl›n sab›r ve sa¤l›k, mutluluk, iyilikler, güzellikler içinde geçirmenizi dileriz. Biz bu konuda size, elimizden geldi¤ince, gücümüzün yetti¤ince yard›mc› olmay› sürdürece¤iz. Bizim yard›m›m›z, bildiklerimizi sizle paylaflabilmemizdir. Önce, sizi de en az bizi mutland›rd›¤› denli mutland›raca¤›na inand›¤›m›z, kapa¤›m›z›n ilk s›ras›ndaki haberimizi paylafl›yoruz: Baflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal’a geçen ay ‹ran’da görkemli bir törenle, bu ülkenin en yüksek düzeydeki bilim ödülü olan “‹ran T›p Akademisi Bilim Ödülü” verildi. Törenden sonra Prof. Haberal’›n da dedi¤i gibi, bu ödülün gerçek sahibi Türkiye’dir. Bu haberimizden sonra sizle, birlikte mutluluk duyumsayarak paylaflaca¤›m›z bir baflka önemli haberimiz ise, “Türkler ve Kürtler Cephesinden Bat›ya: Kar›flmay›n ‹flimize” bafll›kl› haberimizdir. Üstün de¤erini özellikle bugün de koruyan bu belgeyi okurken, sizin gözlerinizde de yafl taneleri oluflabilir. Kendisine arkadafllar›m›z aras›nda “Çok boyutlu yazar›m›z”

Y

SABIRLAR D‹LE⁄‹M‹ZLE... dedi¤imiz ve onun bu özelli¤ini sizle de paylaflmak istedi¤imiz ‹zmir Tolga’n›n, laikli¤in 75’inci y›ldönümü nedeniyle kaleme ald›¤› yaz›s›na, hercai menekflenin “Düflünen adam” görünümü ile mor ve sar› renklerinin anlam›yla katt›¤› boyutu okudu¤unuzda, bu iste¤imizde ne denli hakl› oldu¤umuza hak verece¤inizi biliyoruz. Baflkent Üniversitesi arkeologlar›n›n, y›llard›r sürdürdükleri çal›flmalar›nda ulaflt›klar› tarihin 2300 y›l önceki derinli¤inden gönderdikleri ilk müjdeyi, 2007 y›l›n›n Ocak say›m›z›n kapa¤›nda, ikinci müjdelerini 2008 y›l›n›n Ocak say›m›z›n kapa¤›nda duyurmufltuk. fiimdi 2009 y›l›n›n Ocak say›m›z›n kapa¤›nda, onlar›n 2300 y›l derinliklerdeki bir baflar›s›n› daha müjdeliyoruz size... ‹lerideki sayfalar›m›zda, genç arkeologlar›m›z›n tarihin bu derinliklerindeki baflar›s›n› da övünçle izleyeceksiniz. Gücümüzün yetti¤ince de olsa sizi mutland›rabilmek için, iflte ancak böyle mutlu haberler verebiliyoruz. Bir de, sa¤l›k, mutluluk, iyilikler ve güzellikler dileklerimiz yan›s›ra, unutmadan söyleyelim, yeni y›lda sab›rlar da diliyoruz size de, kendimize de...• 7

S‹ZDEN B‹ZE MEKTUPLAR B‹ZDEN S‹ZE YANITLAR

çam’›n unutulmaz karakter oyuncular›yla ilgili... Sevgiler, Mehmet Ünver. ncelikle sizlere böylesine

Ö güzel bir yay›n› bizlerle buBütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul [email protected] Faks: 0216-456 2729

erhaba, biz Bahçeflehir Bo‹lkö¤retim Okulu’nda okuyoruz. Derginizi Türkçe ö¤retmenimizin tavsiyesiyle okumaya bafllad›k ve gerçekten çok be¤endik. Özellikle de Say›n Yaflar Öztürk’ün “Mustafa Kemal Trablusta” yaz›s›n›... Bu dergiyi herkese tavsiye ediyoruz. Tüm “Bütün Dünya” yazarlar›na teflekkür ediyoruz. Gamze ‹nan, Meral Karatafl, Nergis Nevruzlu, ‹stanbul.

M ¤azköy

ay›n Gürbüz Bey, size ön-

S celikle teflekkür etmek istiyorum yaz›lar›n›zdan dolay›... Sizi, “Avrupa Birli¤i Sürecinde Kürtçülük” adl› kitab›n›zla tan›d›m, ard›ndan “Bütün Dünya” dergisinde görünce de devaml› okurunuz oldum. Bir uluslararas› iliflkiler ö¤rencisi olarak düflüncelerinizden azami derecede faydaland›¤›m› söylemek isterim. Özellikle düflündüklerinizi aç›kça dile getirebilmeniz be8

nim gibi gelece¤e umutsuz bakan gençlerin bak›fl aç›lar›nda de¤ifliklik yaratm›flt›r. Tekrar tekrar teflekkürler... Hayat›n›zda ve çal›flmalar›n›zda baflar›lar. Mehmet Bafl›büyük, ‹stanbul. ay›n Mehmet Ünver, ben

S “Bütün Dünya”n›n devaml› okuyucular›ndan›m. Bu ayki yaz›n›z› okudum ve çok hofluma gitti. Eskileri, 1960’l› y›llar› merak eden bir 1986’l› kufla¤›m. “Daha çok yazmak isterdim; ama sizleri s›kmak istemem” demiflsiniz, lütfen yaz›n dergiye de¤ilse bana yaz›n, seve seve okurum. Teflekkürler, Merve Çelik. YAZARIMIZIN YANITI: lginize teflekkür ederim. O

‹ zaman bu ayki yaz›m› da se-

veceksiniz san›r›m. “Sobay› Yakt›k” bafll›¤›yla yine nostaljik bir yaz›... Ocak ay› yaz›m ise Yeflil-

luflturdu¤unuz için teflekkür etmek istiyorum. Varl›¤›n›z› lisede haz›rl›k okurken bir ö¤retmenimden duymufltum; ama dergiyi elime almak ekim say›n›zda k›smet oldu. Herfleyin h›zla tüketildi¤i, sadece görselli¤e de¤er verilen, birçok fleyin anlam›n›n gözard› edildi¤i ça¤›m›zda, böylesine duyarl› ve bilgiyi önemseyen bir dergi bulmak beni çok mutlu etti. Derginiz art›k benim de dergim oldu, arkadafllar›ma tavsiye etmeye bafllad›m bile... Baflar›n›z daim olsun. P›nar Kutluay, ‹zmir. arika bir dergi haz›rl›yorsu-

H nuz. ‹lk baflta okulun zoruyla alm›fl olsam da bu dergiyi gerçekten çok be¤endim ve art›k her yeni ay›n gelmesini bekliyorum. Baflar›lar›n›z›n devam› dilerim. Ifl›l Ertekin. en Batman’›n Kozluk ilçesi ‹lkö¤retim Okulu’nda görev yapan bir ö¤retmenim. Ö¤rencilerimiz, maddi imkanlar›n›n yetersiz olmas›ndan dolay›, araç gereç temininde s›k›nt› yaflamaktalar. Ben ve di¤er iki ö¤retmen arkadafl›m imkanlar›m›z dahilinde ö¤rencilere mal-

B Yan›kl›

zeme temininde yard›mc› olmaya çal›flsak da yeterince araç gereç temini yapam›yoruz. Sizlerden iste¤imiz bizlere malzeme temininde yard›mc› olman›z... E¤er imkanlar›n›z dahilinde ö¤rencilerimize yard›mc› olabilirseniz, bizi ve ö¤rencilerimizi çok mutlu etmifl olacaks›n›z. fiimdiden çok teflekkür ediyorum. Onur Es, Yan›kl› ‹lkö¤retim Okulu, Kozluk, Batman. ütün Dünya” ile tan›flt›-

“B ¤›mdan beri içimde inan›lmaz bir yazma duygusu geliflti. K›sa k›sa gezi yaz›lar›m, an›lar›m, üzüntülerim, sevinçlerim art›k kaybolup gitmeyecek, bir fotograf gibi saklanacaklar. Duygular›n resmini çekmeyi siz ö¤rettiniz bana, teflekkürler “Bütün Dünya”. Aydan Rüstem, Suriye. ütün Dünya” benim haya-

“B t›mda o kadar büyük gelifl-

melere ve de¤iflmelere neden oldu ki... Her bir sayfas›n› dikkatimin en üst seviyesinde okuyorum. Kamu yönetimi ö¤rencisiyim ve bu kadar kamuya yararl› bir dergiyi umar›m gelecekte ben de tüm kamuya duyururum. Hepimizin sesi oldu¤unuz için önünüzde sayg›yla e¤iliyor, baflar›n›z›n devam›n› en içten dileklerimle temenni ediyorum. Eme¤inize ve yüre¤inize sa¤l›k... fieyma Ya¤›z, Mersin. 9

TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeoğlu

Geçen y›llar... D ante’nin Araf’a girdi¤i “35 yafl”›, ben ikiye katlayal› çok oldu; yine de yaz›yorum. ‹stiyorum ki, geçmifl y›llar›n birikimini gençlerle paylaflay›m. Paylaflabildik mi? Umuyorum; her gelen ileti bu umudu canl› tutuyor. Nesimî’nin (1340 – 1418): Gel, gel berû ki savm ü salât›n kazâs› var, Sensiz geçen zaman-› hayât›n kazâs› yok. “Gel, yan›ma gel; tutulamayan orucun, k›l›namayan namaz›n kazâs› var; eksik kalan sonradan tamamlan›r. Ama sensiz geçen zaman›n kazâs› yok, bir daha ele geçmez” dedi¤i gibi, ben de son sekiz y›l›m› hep Bütün Dünya ile geçirdim; onunla dolup onunla özdeflleflerek. Onsuz geçen y›llar›n kazâs› yoktu ki... *** 10

2001 y›l› Ocak Bütün ay›nda Dünya dergisinde yay›mlanan ilk yaz›m, yanl›fl kullan›lan geçti¤imiz gün deyifliyle ilgiliydi. Dil savafl›mc›s› ve flair Sunullah Ar›soy (1925-1989) “Moda olan geçti¤imiz hafta, geçti¤imiz ay, geçti¤imiz y›l demek Türkçeyi bilmemektir, Türkçeye sayg›s›zl›kt›r. Biz zaman’›n üzerinden geçemeyiz, ‘zaman’ gelir geçer. Do¤rusu geçen hafta, geçen ay, geçen y›l ’d›r” demiflti. Ali Püsküllüo¤lu da (19352008): “Türkçede, san›r›m ‹ngilizceden çeviri olarak, son y›llarda s›k kullan›lan, Türkçenin mant›¤›na ayk›r› bir söz var. Zaman için geçti¤imiz deniyor. (…) Türkçede geçen ocak ay›nda vard›r, geçti¤imiz ocak ay›nda yoktur. Çünkü, Türkçenin mant›¤›na göre, geçen biz de¤iliz, zamand›r. Dolay›s›yla Türkçede geçen varken geçti¤imiz demek bir özentidir;

baflka dillerin düflünme biçimini Türkçeye aktarmakt›r” diyordu. Anayasa Mahkemesinin önceki dönem baflkanlar›ndan Say›n Yekta Güngör Özden Kötü kul land›¤›m›z de¤er: zaman bafll›kl› yaz›s›nda flöyle diyor:

“G

eri gelmeyen de¤erlerden biri de zamand›r. (...) Kullanma biçimimiz yönünden de¤iflik elefltiriler yöneltebiliriz. Ama bugünü ‘dün’ yapamaz, dünü geri getiremeyiz. Geçen takvim yapra¤›n› yap›flt›rmakla o günü bir daha yaflayamay›z. (...) Geçen zaman, giden zaman bir daha geri dönmez...“ (Sözcü, 20 Eylül 2008) Evet, Zaman geçer; geçer amma... Bazen eser geçer, bazen ezer geçer; f›rt›na olur savurur, atefl olur kavurur geçer… Zaman kavram› durumdan duruma, kifliden kifliye de¤iflir. Melih Cevdet Anday’›n an›lar›n› toplad›¤› yap›t›na verdi¤i Akan Zaman Duran Zaman ad› bende de¤iflik ça¤r›fl›mlar oluflturmufltu. Gözlemim o ki, yaflam›n akan zaman’lar›nda nefle, mutluluk vard›r, nas›l geçti¤i bilinmez; parmaklar aç›ld›¤›nda avuçtan kaçan minik bir kufl gibi uçup gider ve ard›ndan “Ayy!.. Zaman ne kadar da çabuk uçtu gitti” diye s›zlan›l›r. Duran zaman’lar›n ise her an›nda ac›, hüzün, mutsuzluk vard›r; “Of!.. fiu zaman da bir türlü geçmek bilmiyor” diye yak›n›l›r.

Yahya Kemal

Yahya Kemal Gezinti adl› fliirinde ‘akan zaman’›: Bizler mi vakti hoflca geçirmekteyiz bugün? fiüphem budur: Vakit mi geçirmektedir bizi?; O Taraf fliirinde ise ‘duran zaman’›: Sessizlik ortas›nda gezindim kederlice Durmufl saat gibiydi durup geçmeyen zaman diye vurgular. Duran zaman’› en güzel betimleyen divan flairi Sâbit’tir (1650-1712): fieb-i yeldây› müneccimle muvakkit ne bilir Müptelâ-y› gama sor kim giceler kaç saat... (En uzun geceyi y›ld›z falc›s› 11

BD OCAK 2009

ya da günefle bakarak zaman› saptayan kimse de¤il; sabah› gelmeyen gecelerin kaç saat oldu¤unu yüre¤i gam, keder, endifle dolu insanlara sor.) Filozof, “Zaman, mekan›n içinde hareket etti¤i yerdir” der. Sözlüklerse “Dünyan›n, içinde bulundu¤u devir, vakit; rûzgâr” olarak tan›mlar zaman›. Farsçay› iyi bilen rahmetli Rüfltü fiarda¤ bir yaz›s›nda, ruzgâr / rüzgâr tart›flmas› için flöyle der:

“O

nce flu ünlü ruzgâr hastal›¤›na de¤inelim: Sözcü¤ün asl› Farsça rûzgaar’d›r. Hem ‘u’ hem ‘a’ harfi uzat›l›r, çekilerek okunur. As›l anlam› da zaman’d›r. Fars ozanlar› sözcü¤ü bu anlamda kulland›lar. “Osmanl› Türkleri birçok Arapça ve Farsça sözcü¤ü ‹stanbul söyleyiflinin bileyi tafl›nda k›vanç ve fleker döküp inceltti. Rûz-gaar sözcü¤ünü de rüzgâr’laflt›rd›.” (Milliyet, TRT’nin dili, 7 Ocak 1990) Evet, Farsça rüzgâr zaman, vakit anlam›ndad›r. Sözcük, yel anlam›n› Türkçede kazanm›flt›r. Rûzigâr›m hofl geçerdi âh kim devran dönüp / Oldu ahvâlim harâb ol rûzigâr›m kalmad› Fuzûli de bu fliirinde rûzigâr sözcü¤ünü ‘zaman’ anlam›nda kullan›r: “Bir zamanlar, gençli¤imde, günlerim hofl geçerdi; ne yaz›k ki o güzel günler geçti, halim kötü oldu, yaflland›m 12

art›k; ecelim yaklaflt›. (Rûzigâr›m kalmad›: ödünçlemeli –mecazî– olarak ecelim yaklaflt›.) Yaflam, rüzgâr gibi gelip geçiyor; dur, durak yok... Frans›z flairi Lamartine (1790-1869): Ebedi gecesinde bu dönüflsüz seferin Her an baflka sahillere sürüklenen biz Zaman adl› denizde bir gün, bir an için olsun Demirleyemez miyiz? Dese de sorgulamay› sürdürür: Nas›l olur da kalmaz bir iz avucumuzda; Nas›l yok olur her fley büsbütün silinerek? Demek, vefas›z zaman o demleri bir daha Geri getirmeyecek?.. Art›k umars›zd›r, gerçe¤e boyun e¤er: ‹nsan için liman yok, sahil yok zaman içinde O geçer, biz göçeriz... Evet, ömrümüzden alarak geçip giden zamand›r; biz de¤iliz. “Geçti¤imiz gün” mü, “geçen gün” mü derken, akarak da olsa, durarak da olsa sekiz y›l geldi geçti; bugünlere geldik. Bunca y›l› birlikte geçirdi¤imiz de¤erli okurlar›m›n yeni y›l›n› kutluyor; 2009’un ülkeme, ulusuma sa¤l›k, mutluluk, bolluk ve u¤urlar getirmesini diliyorum.•

‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE Saniye Özden

Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 14’üncü sayfam›za bak›n›z

9. aborda (italyanca) – a) teknenin yanlamas›na yanaflmas› b) teknenin demir atmas› c) teknenin demir almas› ç) teknenin iskeleden 2. çâk (farsça) – a) yama ayr›lmas› b) y›rt›k c) dikmek ç) sökmek 1. âbâdî (farsça) – a) kalem ucu b) alt›n tozu c) Hint yaz› k⤛d› ç) mürekkep

3. hendese (arapça) – a) fizik b) cebir c) kimya ç) geometri

10. acelacâib (arapça) – a) ac›kl› b) gülünç c) vezin ç) kafiye

4. fihâl (arapça) – a) itibarl› kimseler b) zanl› kimseler c) fakir kimseler ç) zengin kimseler

11. sürre (arapça) – a) bo¤az b) ayak c) göbek ç) kulak

5. abakus (yunanca) – a) avize b) ampul c) z›mba teli ç) hesap aleti 6. hem-pâ (farsça) – a) yabanc› b) yoldafl c) tan›d›k ç) akraba 7. çâlâk (farsça) – a) tembel b) zay›f c) seri hareketli ç) çal›flkan 8. kiber (arapça) – a) çocukluk b) gençlik c) yafll›l›k ç) hastal›k

12. f›trî (arapça) – a) yapay olan b) kirli olan c) gerçek olan ç) do¤ufltan olan 13. çabük-destî (farsça) – a) el çabuklu¤u b) çal› y›¤›n› c) oyun ka¤›d› ç) flarap testisi 14. hem-süfre (farsça) – a) yol arkadafl› b) gezi arkadafl› c) sofra arkadafl› ç) spor arkadafl›

[email protected] 13

‹LK DERS‹M‹Z TÜRKÇE YANITLAR

13’üncü sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›

1. âbâdî (farsça) – c) Hint yaz› ka¤›d›.

8. kiber (arapça) – c) yafll›l›k.

2. çâk (farsça) – b) y›rt›k.

9. aborda (italyanca) – a) teknenin yanlamas›na yanaflmas›.

3. hendese (arapça) – ç) geometri.

10. acelacâib (arapça) – b) gülünç.

4. fihâl (arapça) – a) itibarl› kimseler.

11. sürre (arapça) – c) göbek.

5. abakus (yunanca) – ç) hesap aleti.

12. f›trî (arapça) – ç) do¤ufltan olan.

6. hem-pâ (farsça) – b) yoldafl.

13. çabük-destî (farsça) – a) el çabuklu¤u.

7. çâlâk (farsça) – c) seri hareketli.

14. hem-süfre (farsça) – c) sofra arkadafl›.

‹sviçre Alpleri’ne t›rmanan Amerikal› da¤c› grubundan bir kifli, rehberin tüm uyar›lar›na karfl›n arkadafllar›ndan ayr›ld›; fakat bir süre sonra bir çukura düfltü. Arkadafllar›n›n kayboldu¤unun ay›rd›na varan da¤c›lar, hemen K›z›lhaç’tan yard›m istediler. K›z›lhaç’›n kurtar›c› ekibi, da¤c›n›n yuvarland›¤› çukuru k›sa bir süre sonra saptad› ve kazazedenin bu çukurun dibinde olup olmad›¤›n› anlamak için ekipten bir görevli, sesinin tüm gücüyle afla¤›ya do¤ru “Biz K›z›lhaç’tan geliyoruz” diye ba¤›rd›. Görevlinin ba¤›rmas›ndan sonra çukurun dibinden flu karfl›l›k geldi: “Geçen hafta geziye ç›kmadan önce yapt›m size ba¤›fl›m›...”• 14

‹RAN’IN EN YÜKSEK B‹L‹M ÖDÜLÜ PROF. DR. MEHMET HABERAL’A YAZAN: ECZ. FEYYAZ ARTUKO⁄LU

B

aflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal’a, geçen ay fiiraz’da, ‹ran’›n en yüksek bilim ödülü “‹ran T›p Bilimleri Akademisi, Onursal Üyeli¤i” Ödülü verildi. “T›p dünyas›na katk›lar›” nedeniyle verilen ödülünü, onuruna düzenlenen yemekte ‹ran T›p

Akademisi Baflkan› Prof. Dr. Iradj Fazel’in elinden alan Prof. Dr. Haberal’a takdir, teflekkür ve tebriklerini Baflkan Prof. Dr. Fazel, flu sözleriyle bildirdi: “Do¤u ve Bat›’n›n burada, birarada bulunmalar›, tamamen sizin eserinizdir. Yirmi y›l önce dikti¤iniz fidan, gördü¤ünüz gibi flimdi büyük bir a¤aç olmufl15

Baflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal her biri baflka bir ülkenin temsilcisi olan ve önceki dönemlerde MESOT baflkanl›¤› yapan bilim adamlar›yla yanda ise MESOT Onur Ödülü’nün berat›

Baflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, fiiraz’da 11. MESOT Kongresi’nde sunumunu yaparken

tur ve meyvelerini vermifltir.” Bu s›rada bilim adamlar› toplulu¤undan yükselen bir ses, duyanlar›n alk›fllar›yla karfl›land›:

“S

iyasetçilerin kavgalar› umurumuzda de¤il, bilim her türlü siyaset ve kavgan›n üstündedir. Kan›t› da, biziz ve ayn› amaçla buraday›z.” fiiraz’da askeri müze olarak kullan›lan Afifabad Bahçesi’ndeki onur yeme¤inde, ‹ranl› bir bilim adam›n›n söyledi¤i sonradan anlafl›lan bu sözü oradaki varl›klar›yla kan›tlarcas›na o gece dünya16

n›n dört yöresinden kat›lan 700’ü aflk›n organ nakli uzman› cerrah aras›nda, Dünya Organ Nakli Derne¤i Baflkan› Prof. Dr. Jeremy Chapman, dernek yönetim kurulu üyesi Prof. Dr. Francis Delmonico, dünyadaki ilk karaci¤er nakli ameliyat›n› gerçeklefltiren Amerikal› ünlü ö¤retim üyesi cerrah Prof. Dr. Thomas E. Starzl, Harvard Üniversitesi Mass General Hastanesi Organ Nakli Bölümü Baflkan› Prof. Dr. Benedict Cosimi ile Amerika ve Avrupa’n›n dünyaca tan›nan birçok ünlü t›p adam› da bulunuyordu. Prof. Dr. Mehmet Haberal, ödül töreninden sonra duygu

ve görüfllerini flöyle özetledi: “Bugüne de¤in yurt içinde ve yurt d›fl›nda birçok ödül ald›m. Fakat fiiraz’da verilen bu ödülün gönlümde çok özel bir yeri vard›r.

“O

rtado¤u ülkelerinin bilimsel bir çat› alt›nda biraraya gelmelerini ve ayn› amaç do¤rultusunda birlikte çal›flmalar›n› sa¤lamak için 22 y›l önce kurdu¤um Ortado¤u Organ Nakli Derne¤i (MESOT), her iki y›lda de¤iflik bir üye ülkede yap›lan genel kongrelerinin 11’incisini yapt›¤› fiiraz’da, kelimenin tam anlam›yla Do¤u ile Bat›’y› biraraya getirmifltir. “Avrupa ve özellikle Amerika’n›n dünyaca ünlü bilim adamlar›, ülkeleriyle ‹ran aras›nda yaflanan siyasal ger-

ginli¤i umursamayarak, fiiraz’da bir bilimsel çat› alt›nda biraraya gelmekten çekinmemifllerdir. Bu olay nedeniyle duydu¤um gurur ve mutluluk bana, y›llar önce Irak ve ‹ran savafl›n›n devam etti¤i günlerde, birbirleriyle savaflan bu iki ülkenin bilim adamlar›na MESOT çat›s› alt›nda, ayn› amaç do¤rultusunda birlikte çal›flma olana¤› sa¤lad›¤›mda duydu¤um gurur ve mutlulu¤u bir kez daha yaflatt›.” Bu ödül töreninden sonra MESOT Dönem Baflkan› Prof. Dr. Moustafa Al-Mousawi ve Kongre Organizasyon Komi17

DÜNYANIN DÖRT KÖfiES‹ İzmir Tolga

Prof. Dr. Mehmet Haberal, dünyan›n ilk karaci¤er nakli ameliyat›n› yapan hocas› Amerikal› ünlü Cerrah Thomas E. Starzl’la birlikte fiiraz’da MESOT Kongresi’nde

tesi Baflkan› Prof. Dr. Maelekh Houssein, MESOT’un fikir babas› ve kurucusu ve bugünlere gelmesindeki emekleri nedeniyle Prof. Dr. Mehmet Haberal’a MESOT Onur Ödülü verdiler.

P

rof. Dr. Mehmet Haberal, gerek ‹ran’›n en üst düzeydeki bilimsel ödülünü ve gerekse MESOT Onur Ödülü’nü almaktan öncelikle Türkiye ad›na gurur duydu¤unu belirtti ve “Bu ödüler, Türkiye’nin Ortado¤u’da üzerine düflen a¤abeylik görevini baflar›yla yapt›¤›n›n en somut kan›t›d›r. Gerçekten ülkem ad›na büyük gurur duyuyorum” dedi. MESOT’un fiiraz Kongresi’ne Baflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Haberal baflkanl›¤›nda 18

Baflkent Üniversitesi bilim ekibi 12 üyesiyle kat›ld› ve kongrede bilimsel 65 sunum yapt›. Dünyan›n çeflitli ülkelerinden 700’ü aflk›n bilim adam›n›n kat›ld›¤› kongrenin yap›ld›¤› otel ve salona girifllerinde Baflkent Üniversitesi bilim adamlar›, üzerlerinde Türkçe olarak “Sayg›de¤er Konuklar›n 11. Organ Nakli Kongresi'ne kat›l›mlar›n› kutlar›z” yaz›l› pankartlarla karfl›laflt›klar›nda, bu karfl›lamadan büyük bir heyecan ve gurur duydular. Türk bilim adamlar›, ev sahiplerinin bu nazik davran›fllar›n› unutamayacaklar›n› ve teflekkürle karfl›lad›klar›n› bildirdiler, “‹ran’da tan›k oldu¤umuz s›cak ve içtenlikli ev sahipli¤i, gerçekte Türkiye’ye gösterilmifltir” diyerek memnunluklar›n›n katland›¤›n› belirttiler.• 19

BD OCAK 2009

“Gittikçe a¤aran karanl›k, Cama vuran ilk ›fl›k, Trampet sesiyle do¤an günefl, Hür vatan›n hür sesi, Mor sar› menekfleli, ‹zmir Atatürk Lisesi!” ercai menekflelerde en yayg›n olarak görülen mor ve sar› renkler ve bu renklerin yer ald›¤› hercai menekfleler, uzun y›llardan buyana tüm dünyada, “özgür düflüncenin simgesi” olarak kabul ediliyor. Düflünen insana benzeyen görünüflleri nedeniyle hercai menekflelere “düflünce” anlam›ndaki “pensee” ad›n› veren Frans›zlar, “düflüncenin özgürlü¤ü” anlam›n›n önemini kavrad›ktan sonra ise sar› mor renkli bu çiçe¤i, “Özgür düflüncenin simgesi” olarak kabul etmifllerdi. Yeri gelmiflken çok önemli bir tarihsel bilgiyi burada yinelemek isteriz: Tarihçiler, özgür düflüncenin bir yaflam biçimi olarak uygulanmas›nda ve geliflmesinde, ‹slam Rönesans›’n›n büyük etkisi oldu¤unu kabul etmektedirler. ‹slam’›n “alt›n ça¤›” olarak adland›r›lan 8-13’üncü yüzy›llar aras›ndaki dönemde, Müslüman bilginler, sanatç›lar, flairler, düflünürler, mühendisler, co¤rafya alimleri ve tacirler, insanl›¤›n geliflmesine büyük katk›da bulunmufllard›. Sanat, tar›m, ekonomi, endüstri, hukuk, edebiyat, denizcilik, felsefe, bilim, sosyoloji, teknoloji, ‹slam

H

20

dünyas›n›n katk›lar›yla o dönemde büyük geliflme göstermiflti. Müslüman sanatç›lar ve bilginler, tüm dünyada toplumlar› etkileyen benzersiz bir kültür oluflturmufllard›. ‹slam’›n özünde bulunan, “din ve dünya ifllerinin birbirinden ayr› tutulmas›” ilkesi, özgür düflüncenin, toplumlar için en önemli ürünü oldu¤u kabul edilen laikli¤in de temelini oluflturmufltur. ‹nsanl›k tarihinde düflünce özgürlü¤ünün önemini aç›k biçimde ortaya koyan en önemli örneklerden biri de, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurdu¤u Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanl› ‹mparatorlu¤u aras›ndaki farkt›r. ‹slam Rönesans›’n›n sonu kabul edilen 13’üncü yüzy›l›n sonunda kurulan Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda, 7 yüzy›l boyunca düflünce özgürlü¤ünün önemi kavranamam›fl ve dinle devlet ifllerinin ayr›lmalar› bir yana, bu iki kavram, birbirinden ayr›lmaz bir bütün olarak görülmüfltü. ysa, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurdu¤u genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edildi¤i 29 Ekim 1923 tarihinden 123 gün sonra, 3 Mart 1924’te ç›kar›lan “e¤itimin birlefltirilmesi” ve “hilafetin kald›r›lmas›” hakk›ndaki yasalarla, laiklik ilkesi 7 yüzy›l sonra yeniden yaflama geçirilmeye bafllanm›flt›. Bugün Türkiye Cumhuriyeti, laiklik ilkesini anayasas›nda güvence alt›na alan

O

Eski ad› ‹zmir Erkek Lisesi olan Atatürk Lisesi ve rozeti

yeryüzünün say›l› ülkelerinden biridir. Her ne kadar hilafetin kald›r›lmas› ve e¤itimin birlefltirilmesiyle ilgili yasalar 3 Mart 1924’te gerçeklefltirilmifl olsalar da Atatürk, yak›n çal›flma arkadafllar› ‹smet ‹nönü, Fevzi Çakmak ve Kaz›m Özalp’in gorüfllerini de alarak, uzun süredir zihninde planlad›¤› laiklik ile ilgili ad›mlar›n› ilk kez 1 Ocak 1924 tarihinde atmaya bafllam›flt›r. Bu y›l›n ilk ay› ve bu ay›n ilk günü, tarihimizin övünerek and›¤›m›z bu olay›n›n 75’inci y›ldönümüdür. “Tüm ulusumuza kutlu olsun” demek geliyor içimizden, ama üzülerek ve utanarak itiraf edelim, ulusumuzun önemli bir bölümünün henüz ay›rd›nda bile olamad›¤› bu büyük “devrim”in gerçek anlam›n›, geliniz, hem de Çanakkale’de askerleri Mustafa Kemal’in karfl›s›na ç›kan bir yabanc› ülkeden dinleyelim:

Yeni Zelanda Wellington’daki Atatürk An›t›’n›n aç›l›fl› nedeniyle yay›mlanan bir yaz›da, Atatürk’ün “özgür düflünce” konusundaki devrimi özetle flöyle anlat›l›yor:

“A

sker, devrimci, devlet adam› ve modern, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, tarihteki ayd›nlanma dönemini en iyi kavram›fl insanlardan biri olarak, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun kal›nt›lar›ndan, demokratik ve laik bir ulus-devlet yaratm›flt›r. Atatürk’ün dünya üzerinde gelmifl geçmifl, en önemli liderlerden biri olarak kabul edilmesinde, pek çok neden say›labilir. Ama, bunlar›n hepsinin temelinde, özgür düflünceye ya da düflüncenin özgürlü¤üne olan inanç vard›r.” *** 21

Atatürk’ün gelece¤i emanet etti¤i yeni kuflaklarla ilgili duyarl›¤›n› vurgulayan, o yeni kuflaklar› yetifltirecek ö¤retmenlere gösterdi¤i hedef, Tevfik Fikret’in, “Rubab-› fiikeste”sinin son dizesinden ilham›n› ald›¤› flu sözüdür: “Cumhuriyet sizden fikri hür,

Yaşar Öztürk

Tarihimizin bu en büyük devriminin 75’inci y›ldönümünde, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm “fikri hür, vicdan› hür, irfan› hür nesilleri”ni içtenlikle, övünçle ve hayranl›kla kutlar›z.• [email protected]

Milli Park görevlileri adam›n birini, nesli tükenmekte oldu¤u için koruma alt›na al›nan bir boz kartal› piflirip yerken gördüler ve hemen tutuklad›lar. Mahkemede adam›n avukatlar› müthifl bir savunma yapt›lar: “Müvekkilimiz ormanda yolunu kaybetmiflti. Günlerdir aç oldu¤u için ya kartal› öldürecekti ya kendisi ölecekti." Yarg›ç bu savunmay› kabul edebilece¤ini söyledi. Karar›n› aç›klamadan önce, san›¤a döndü ve “Son bir fley sormak istiyorum” dedi. “Ben de av merakl›s›y›m da... Bu boz kartal›n tad› nas›l bir fley?” San›k yarg›c›n bu sorusunu hemen yan›tlad›: “Valla efendim” dedi. “Tam olarak kelaynak ile mavi gagal› puhu kuflu tatlar›n›n aras›nda bir fley...”• Top oynarken aya¤›n› inciten adam, fliflen baca¤›n›n a¤r›s›na dayanamad› ve doktora gitti. Doktor fliflen baca¤a bakt›ktan sonra tedavi biçimini hastas›na anlatt›: “fiiflen yerin üstüne s›cak havlu koyun” dedi. Geceyi yine a¤r›lar içinde geçiren adam, sabah solu¤u yine doktorda ald›. Doktor bu kez, bambaflka bir tedavi yöntemi önerdi: “fiiflen yerin üstüne buz koyun” dedi. Adam flafl›rd› ve biraz da öfkeyle doktora, “Ama doktor bey” dedi. “Dün sabah s›cak havlu koymam› söylemifltiniz, flimdiyse buz koymam› istiyorsunuz. Bir terslik yok mu bu iflte?” Doktor sert bir sesle hastas›n›n bu sitemine karfl›l›k verdi: “Son 24 saat içinde t›pta ne ilerlemeler kaydedildi¤ini siz biliyor musunuz?”• 22

YAKIN TAR‹H‹M‹Z

vicdan› hür, irfan› hür nesiller ister.”•

Eski Düflman Venizelos’un Nobel Bar›fl Ödülü Aday›:

Mustafa Kemal Pafla 75 yıl önce 12 Ocak 1934 günü Yunanistan’ın başkenti Atina’dan o zamanlar Norveç’in bir kenti olan Oslo’ya bir mektup postaya verildi.

N

obel Ödülü Komitesi Baflkanl›¤›na / Oslo, Norveç Bay Baflkan Yedi yüzy›la yak›n bir süre içinde Yak›ndo¤u ve Orta Avrupa’n›n büyük bir k›sm› kanl› savafllara sahne olmufltur. Osmanl› ‹mparatorlu¤u ve sultanlar›n mutlakiyetçi yönetimleri bunun temel nedeni idi. H›ristiyan halklar›n imparatorlu¤a ba¤lanmalar›, bundan do¤an

Haç’›n Hilal’e karfl› yapt›¤› kaç›n›lmaz savafllar, kurtulma amac›yla bu halklarca yap›lan ayaklanmalar, Osmanl› ‹mparatorlu¤u sultanlar›n›n yönetiminde kald›¤› sürece sürekli tehlike kayna¤› oluflturan bir durum yarat›yordu. Mustafa Kemal Pafla’n›n düflmanlar›na karfl› yapt›¤› ulusal harekat›n galibiyetle sonuçlanmas›n› izleyen 1923 23

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

y›l›nda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmas› bu istikrars›z ve hoflgörüsüz duruma kesin olarak son verdi. Bir ulusun yaflam›nda bu kadar k›sa süre içinde böylesine köklü bir de¤iflme pek az rastlan›r. eokratik bir yönetim içinde yaflayan, din ile hukuk kavramlar›n›n birbirine kar›flt›¤› çökme yolundaki bir imparatorlu¤un yerini güç ve hayat dolu modern ve ulusal bir devlet alm›flt›r. Büyük devrimci Mustafa Kemal Pafla’n›n bafllatt›¤› h›zla, mutlakiyetçi sultanlar yönetimi y›k›lm›fl ve gerçekten laik bir devlet kurulmufltur. Ulus tümü ile ça¤dafl uygarl›klar›n önünde yer almak için flevk ile ilerleme yolunda bir at›l›m yapm›flt›r. Bar›fl› pekifltirme hareketi ve seçkin Türk Devleti’ne bugünkü görüntüsünü veren tüm iç reform hareketleri birlikte yürümüfltür. Türkiye yabanc› uluslar›n oturdu¤u illerini terk etmek konusunda duraksamam›fl ve anlaflmalarla da belirtildi¤i üzere kendi ulusal s›n›rlar› ile içten biçimde yetinerek Yak›ndo¤u’da bar›fl›n gerçek bir dire¤i (savunucusu) olmufltur. Kanl› savafllar nedeni ile uzun yüzy›llar Türkiye ile düflman durumunda kalan biz Yunanl›lar, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun yerini alan bu ülkede oluflan bu

T

24

köklü de¤iflikli¤in etkilerini duyan ilk kimseler olduk. Anadolu facias›n›n hemen ard›ndan kendini yenileyen Türkiye’ye bir anlaflma f›rsat› görerek elimizi uzatt›k. Türkiye bu uzanan eli içtenlikle kabul etti. Ciddi anlaflmazl›klarla ayr›lm›fl olan uluslara içten bir bar›fl örne¤i veren bu yak›nlaflmadan yaln›z iki ülke için oldu¤u kadar da Yak›ndo¤u içinde yararl› sonuçlar do¤mufltur. Bar›fl›n borçlu oldu¤u bu de¤erli katk›n›n sahibi kifli Türkiye Cumhurbaflkan› Mustafa Kemal Pafla’d›r. Bu nedenle 1930 y›l›nda Yunan hükümet baflkan› unvan› ile ben Türk-Yunan antlaflmas›n›n imzas› ile ben Yak›ndo¤u’da bar›fla do¤ru yeni bir dönem bafllarken Mustafa Kemal Pafla’y› Yüksek Nobel Bar›fl Ödülü için aday göstermekle onur duyar›m. Üstün sayg›lar›m›n kabulünü rica ederim say›n baflkan. E. K. Venizelos. Kimdi bu E. K. Venizelos?

o¤lu Georgios da Girit adas›n›n yüksek komiserli¤ine getirildi. Venizelos, Girit adas›n›n özerk hükümetinin adalet bakan› oldu. Mutlakiyet yanl›s› prensle anlaflamayan Venizelos silahl› bir ayaklanma düzenledi ve prens aday› terk etmek zorunda kald›. Çok geçmeden Yunanistan’da devrimci bir hareket bafllatan Genç Subaylar Birli¤i’nin ça¤r›s› üzerine Girit’ten ayr›l›p Atina’ya geçti. Gi-

iritli bir ailenin o¤luydu. Osmanl›’ya karfl› ayaklanmaya öncülük eden ailesi o iki yafl›ndayken sürgün edildi. Y›llar sonra Türk-Yunan savafl›n› f›rsat bulan ayaklanmac›lar›n Girit’in Osmanl›’n›n elinden al›nmas› oyununda ön saflardayd›. Büyük devletlerin araya girmesiyle Girit’e sözde Osmanl› egemenli¤i alt›nda özerklik verildi. Yunan kral›n›n

rit’ten kovdurdu¤u Georgios kral taht›na ç›km›flt›. Onu ve Genç Subaylar Birli¤i’ni inand›rarak anayasan›n gözden geçirilmesini sa¤lad›. Seçimlerde Atina milletvekili olarak meclise girip iki ay sonra 1910 y›l›nda baflbakan oldu. S›rbistan, Bulgaristan ve Karada¤ ile Balkan Birli¤i’ni kurdu. Osmanl›’ya savafl açt›. Balkan Savafllar›’nda Osmanl›’n›n elinden topraklar›n› parça parça ald›. Girit ve Ege

G

adalar›n› da içine alan Yunanistan topraklar›n› ikiye katlad›. Birinci Dünya Savafl› bafllad›¤›nda Yunanistan hükümetine baflkanl›k ediyordu. Baflbakan Venizelos bir an önce savafla kat›lmak için Yunanistan taht›nda oturan Kral› Konstantin’i zorluyordu. Kral Konstantin Alman imparatorunun enifltesiydi. Kendini Almanya’ya yak›n bulmas›na karfl›l›k ‹tilaf Devletle-

Atatürk, 29 Ekim Cumhuriyet Bayram›’nda Yunanistan Baflbakan› Venizelos ve Macaristan Baflbakan› Bethlen ile (1930)

ri’nin Akdeniz’de çok güçlü olduklar›n› da biliyor bu yüzden savafla bulaflmak istemiyordu. ‹tilaf Devletleri, Yunanistan’dan Türkiye’nin savafla girmesini engelleyecek bir rol üstlenmesini istediler. Ancak Venizelos Yunanistan’›n s›n›rlar›n› geniflletmek ve iflgal etti¤i adalar›n kendisine verilmesini sa¤lamak istiyordu. Venizelos’un bu isteklerini bilen ‹tilaf Devletleri bir süre sonra 25

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

‹zmir’i önererek Çanakkale Savafl›’na kat›lmaya girifltiler. Kral›n ve Yunanistan genelkurmay›n›n karfl› ç›kmas› ile Venizelos’un bask›lar› geri tepti. Venizelos ‹tilaf Devletleri’ne verdi¤i Çanakkale Harekât› s›ras›nda sald›r›ya geçme sözünü yerine getiremedi. Kral›n bask›s›yla istifa etti. avafltan önce Yunanistan’›n iflgal etti¤i adalar›n art›k Osmanl›’ya ait olmad›¤›n› söyleyen ‹ngiltere a¤›z de¤ifltirip adalar›n Türkler’e ait oldu¤unu belirterek askeri ç›karma yapt›. ‹ngiltere-Yunanistan iliflkileri bozulmas›na karfl›n seçimlerde yeniden güçlü biçimde iktidara gelen Venizelos’a ‹ngilizler bu kez ‹zmir’in yan›nda bir de K›br›s’› önerdi. ‹stanbul’un Ruslar’a b›rak›laca¤› yönündeki ‹ngiliz Frans›z Rus antlaflmas›na tepki gösteren Venizelos ülkesindeki muhalefeti susturdu. ‹zmir’in Yunanl›lar’a mezar olaca¤› yönündeki görüfller, kamuoyuna fl›r›nga edilen emperyalist yay›lmac› duygular›n kabart›lmas›yla susturuldu. ‹ki y›l boyunca Yunanistan’› savafla sokamayan Venizelos sonunda ‹ngilizler’in ve Frans›zlar’›n asker ç›kard›¤› Selanik’e kaçt›. Orada ayaklan›p ayr› bir hükümet kurdu. ‹tilaf Devletleri’nin yan›nda savafla girdi¤ini aç›klad›. Atina’da kral›n varl›¤› ‹tilaf Devletleri’ni rahats›z ediyordu. ‹ngilizler

S

26

ve Frans›zlar bu kez Atina’ya asker ç›kar›p kral› tahtan çekilmeye zorlad›. Kral›n o¤lu Aleksandros tahta ç›kar›l›nca Venizelos Atina’ya dönüp büyük düflüne kavufltu. Bir süre sonra düfl k›r›kl›¤› yaflad›. Anadolu’ya yönelece¤ini sand›¤› ordusu Makedonya savafllar›na gönderildi. ‹zmir’e Yunan birlikleri ç›kt›¤›nda Venizelos’un Paris’ten gönderdi¤i telgraf okundu: “Yüzy›llarca beklenen ülkümüz gerçekleflmifltir. Bar›fl konferans›nca Yunanistan asayifli sa¤lamak için ‹zmir’in iflgaline davet olunmufltur. Bunun ‹zmir’in Yunanistan’a verilmesine iliflkin bar›fl konferans›n› yönetenlerin vicdanlar›ndan do¤an karar›n bir sonucu oldu¤unu ulusum takdir etmektedir.” üyük devletler Mondros öncesi kendi aralar›nda planlar›n› yap›p Osmanl›’y› paylaflm›flt›. ‹flin içine Yunanistan girince hesaplar kar›flm›flt›. Savafl› ve benimsedi¤i “Megali ‹dea”y› (Büyük Düflünce, tüm Yunanl›lar’› birlefltirme) gerçeklefltirmek için savafl› diplomatik alana tafl›d›. Paris’e giderek ‹talyanlar’›n elinden 12 Ada’y› ald›. Bulgaristan’a savafl ilan edip elinden toprak almay› baflaran Venizelos bu kez Sevre Antlaflmas›’na Osmanl›’n›n elinden Yunanistan’a yeni topraklar kazand›racak maddeler ekletti. Antlaflmay› Yunanistan

B

derhal onaylad› ve antlaflma kesinleflmifl ve yürürlü¤e girmifl gibi antlaflma hükümlerini uygulamak istedi. ‹zmir’de yarg› yetkisini kullanacak Yunan mahkemeleri bile kuruldu. 1920 Eylül ay›nda ülkesine döndü¤ünde elde etti¤i diplomatik zaferler onu halk›n tepkisinden kurtarmad›. Halk Bat› Anadolu’da iflgalin u¤rad›¤› ç›kmaz›n ve ülkede uygulanan s›k›yönetimin

di. Lozan görüflmeleri bafllad›¤›nda Venizelos, Yunan heyetinin baflkanl›¤›na getirildi. ‹smet ‹nönü ile Lozan’da bafllayan dostlu¤u sürdü. 1929 y›l›na gelindi¤inde Türkiye ve Yunanistan yeni bir savafl›n efli¤indeydi. Büyükelçiler ülkelerine geri çekilmiflti. Daha önce emperyalist maceralara giriflmifl ve bunun ne gibi ac› sonuçlar vermifl oldu¤unu bilen

‹smet ‹nönü ile Venizelos Lozan Bar›fl Antlaflmas›’n› imzalarken...

yaflatt›¤› s›k›nt›lar›n faturas›n› Venizelos’a kesti. Seçimlerde yenilgiye u¤rayan Venizelos halk›n yurt d›fl›nda sürgünde olan eski kral› ça¤›r›p tahta yeniden ç›karmas›na tepki gösterdi. Yerleflti¤i Paris’te suikaste u¤rad›, yaraland›. Yunan ordusu Anadolu’da a¤›r yenilgiye u¤ray›nca askeri ayaklanma ile Yunanistan’da kral tahtan indirildi. Sürgüne gönderildi. Kralc› alt› önder idam edil-

Venizelos, bu yolun her iki ülkenin sosyal ve iktisadi hayat› için vahim sonuçlar do¤urabilece¤ini çok iyi takdir etmekteydi. Venizelos, Yunan meclisinde yapt›¤› bir konuflmada, Yunanistan’›n taraf oldu¤u savafl sonras› antlaflmalara ba¤l› kalaca¤›n› Türkiye’nin bar›flsever bir devlet oldu¤unu ve Yunanistan’a karfl› sald›rma girifliminde bulunaca¤›na inanmad›¤›n› belirtmiflti. 27

BD OCAK 2009

Akan zaman Venizelos’u düflmanl›ktan dostlu¤a getirmiflti. Venizelos Ankara’ya gitmek istedi¤inde tepkiler do¤du.

O

zamanki Türkiye Büyükelçisi Enis Bey Yunan ulusal bayram›n›n 100’üncü y›ldönümü törenlerine kat›lmas› aradaki buzlar› k›rd›¤› gibi Venizelos’a da büyük bir güç verdi. Sevinmeyen taraf ise ‹ngilizler oldu. Tören alan›na giren Enis Bey’i gören ‹ngiliz elçinin yüzü bembeyaz oldu. Venizelos Ankara’ya gelmeye karar verdi. ‹stanbul’dan geçerken Fener Patrikhanesi’ni ziyaret etmesinin sorun olaca¤› gündeme geldi. Ankara’dan anlaml› bir yan›t verildi: “Patrikhanenin varl›¤› iki ülke iliflkilerinin geliflmesinde hiçbir olumsuz rolü olamaz. Venizelos ve yan›ndakilerin patrikhaneyi ziyaretlerinin hiçbir sak›ncas› yoktur!” Venizelos 1930 y›l›nda Ankara’ya ‹stanbul üzerinden geldi. Bir jest yaparak patrikhaneyi Ankara dönüflünde ziyaret etti. Cumhuriyet bayram›nda Türk-Yunan Dostluk Antlaflmas›’na imza att›. Cumhuriyet balosunda Mustafa Kemal Venizelos’un efliyle dans etti. Venizelos Ankara’dan ayr›l›rken “Yaflas›n Türkiye!” diye ba¤›racak denli Mustafa Kemal Türkiye’sine ba¤lanm›flt›. Dünyay› saran büyük ekonomik bunal›m s›ras›nda ülke28

sindeki konumu yeniden sars›ld›. Fransa’da ast›m tedavisi gören Venizelos Girit’e dönerken ‹stanbul’a u¤rad›. Atatürk onu Dolmabahçe Saray›’nda a¤›rlad›. Balkanlar’a bar›fl ve huzurun gelmesi için Atatürk düflüncelerini paylaflt›. Venizelos “Balkan Pakt› sizin büyük eserinizdir!” sözleriyle veda etti. Venizelos yoktu; ama 4 ay sonra Balkan Pakt› Antlaflmas› imzaland›. Yunanistan ile ipleri koparan Venizelos Girit adas›nda ayaklanma ç›kart›p Girit’in ba¤›ms›zl›¤›n› ilan etti; ama seçimlerde yenilgiye u¤rad›. Bir kez daha suikaste u¤rad›. Atatürk bir telgraf çekerek “Zat› devletlerinin güzel bir rastlant› eseri olarak kurtulduklar› suikasta çok üzüldüm ve Bayan Venizelos’un ald›¤› yaradan ötürü ac›l› duygular içinde yanlar›nda üzüntülerime tercüman olman›z› rica ederim. Kendilerine acil flifalar diler ve en samimi duygular›ma inanman›z› isterim” dedi.

1

935 y›l›nda siyasal yaflamdan çekilen Venizelos Paris’e gitti. G›yab›nda idama mahkum edildi. 1936 y›l›nda Paris’te sürgünde öldü. ‹ki y›l sonra da Atatürk... Ancak onlar›n tohumlar›n› att›¤› Türk-Yunan dostlu¤u tüm engellere karfl›n büyüyor.• [email protected]

EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren

Mustafa Kemal Atatürk’e

nankörlük etmek...

T

ürk insan›n gönlünde Mustafa Kemal Atatürk’ün çok özel bir yeri vard›r. Ama Atatürk’e yönelik sevgi seli, kimi çevreleri her zaman rahats›z etmifltir. “O, Türkiye’de hem çok sevilen hem de çok elefltirilen, sald›r›ya ve iftiraya u¤rayan insand›r” desem bilmem abartm›fl olur muyum? Cebimizde tafl›d›¤›m›z kimlik kart›n›, pasaportumuzu, ayy›ld›zl› bayra¤›m›z alt›nda yaflad›¤›m›z ülkemizi, isteyenin befl vakit okunan ezanlar eflli¤inde ibadet edebilme özgürlü¤ünü, k›sacas› bu yaz›ya s›¤mayacak denli de¤eri bizlere sa¤layan Atatürk’e iftira atmak, nankörlüktür. Atatürk’e yönelik iftiralar›n bafl›nda bu büyük insan›n din düflman› ve dinsiz oldu¤u yalan› gelir. “Bütün Dünya”da Atatürk’ü konu eden çok güzel, e¤itici ve bilgilendirici yaz›lar kaleme al›nd›. Aktaraca¤›m kimi ifadeler daha önce okudu¤unuz yaz›larda verilmifl olabilir düflüncesiyle bü-

yük bir titizlikle seçti¤im bilgileri sizlerle paylaflaca¤›m. Atatürk’ün ‹slam’a bak›fl›n›

çok net olarak anlatan sözleriyle bafllayal›m. 1 Kas›m 1922’de flöyle demektedir Mustafa Kemal: 29

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

“Cenab-› peygamber son peygamber olmufltur. Ve kitab›, en eksiksiz kitapt›r.” ustafa Kemal, 31 Ocak 1923’teki konuflmas›ndaysa “Bizim dinimiz, en makul ve tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolay›d›r ki son din olmufltur” sözleriyle hangi dine ve neden inand›¤›n› aç›kça ortaya koymufltur. Mustafa Kemal için dil ve din bir ulus için çok önemli de¤erlerdir. Birçok konuflmas›nda bunlara vurgu yapan Mustafa Kemal’in 22 Ocak 1923’teki konuflmas›nda, “Milletimiz dil ve din gibi iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdan›ndan söküp alamam›flt›r ve alamaz” sözleri bu büyük insan›n ulusun de¤erlerini öne ç›kartmas› bak›m›ndan önemlidir. Mustafa Kemal için din, ülke insan›na öneriler yapmak, ö¤ütler vermek için de önemli bir araçt›r. ‹flte bu nedenle 5 fiubat 1923’teki konuflmas› anlaml› ifadeler içermektedir: “(...) Bizim dinimiz milletimize de¤ersiz, miskin ve afla¤› olmay› tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanlar›n ve milletlerin de¤er ve flerefini muhafaza etmelerini emrediyor.” Mustafa Kemal’in yaflam› boyunca en çok rahats›z oldu¤u ve bu yüzden de büyük bir mücadele verdi¤i konulardan biri de din

M

30

sömürüsü olmufltur. Bu alanda din adamlar›n›n büyük bir rol oynad›klar›n› bilen Mustafa Kemal, 20 Mart 1923’teki konuflmas›nda halk› flu sözlerle uyarmaktad›r: “Efendiler, bir fikri daha düzeltmek isterim. Milletimizin içinde hakiki din bilginleri, bilginlerimiz içinde milletimizin gerçekten iftihar edebilece¤i bilginlerimiz vard›r. Fakat bunlara karfl›l›k bilimsel kisve alt›nda gerçekleri bilimden uzak, gere¤i kadar e¤itim görmemifl, bilim yolunda gere¤i kadar ilerleyememifl hoca k›yafetli cahiller de vard›r. Bunlar›n ikisini birbirleriyle kar›flt›rmamal›y›z.” Türk kad›n›na toplumda hak etti¤i yeri veren Atatürk, kad›nlar› ön plana ç›karan tutumu nedeniyle de din sömürüsü yapanlar taraf›ndan sürekli elefltirilmifltir. oplumsal yaflamda kad›n›n söz sahibi olmas›na karfl› ç›kanlar, kad›n›n statüsünün de¤iflmesinin dinimize ayk›r› oldu¤unu öne sürmüfltür. Mustafa Kemal ise, kad›n erkek eflitli¤inin ‹slam’›n bir parças› oldu¤unu 1 Ocak 1923’te yapt›¤› konuflmas›nda aç›kça ortaya koymufltur: “Bizim dinimiz hiçbir zaman kad›nlar›m›z›n erkeklerden geri kalmas›n› istememifltir. Allah’›n emretti¤i fley, kad›n ve erkek Müslümanlar’›n beraber olarak bilim ve irfan kazanmas›d›r. Kad›n ve erkek bu bilim ve irfan› aramak ve nerede bulursa oraya

T

gitmek ve onunla donanmak zorundad›r. ‹slam ve Türk tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kay›tlarla kay›tl› zannetti¤imiz fleyler yoktur.”

1923’teki konuflmas›nda konuya flu sözlerle dikkat çekmektedir: “‹nsanlara do¤rulu¤un özünü vermifl olan dinimiz, son dindir. Kusursuz ve en mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mant›ad›n› çarflafa sarmak ve ¤a, gerçeklere bütünüyle uyar ve eve kapatmak hevesinde uygun düfler.” olan ve bunu da dinimiSiyasilerin, insanlar›n en zin emri gibi göstermeye önemli de¤erlerinin bafl›nda geçal›flanlara göre ça¤dafl- len dine el ataca¤›n›, din üzel›k, ‹slam karfl›tl›¤›d›r. Baflka bir de- rinden siyaset yapaca¤›n› daha yiflle kâfirliktir. o dönemlerde Mustafa Kemal, öngören Mus“Din ve mezhep bu çevrelere ‹stafa Kemal lam’› ö¤retircesiuyarmaktad›r: herkesin vicdan›na ne 16 Mart “Din ve kalm›fl bir ifltir. 1923’teki konuflmezhep herkeHiçbir kimse ne bir mas›nda flöyle sin vicdan›na din ne de bir seslenmektedir: kalm›fl bir ifltir. “(...) Baz› Hiçbir kimse mezhebi kabule kimseler ça¤dafl ne bir din ne zorlanabilir. Din ve olmay› kâfir olde bir mezhebi mezhep hiçbir mak san›yorlar. kabule zorlazaman politikaya As›l küfür onlanabilir. Din ve r›n bu zann›d›r. mezhep hiçbir alet olarak Bu yanl›fl yoruzaman politikakullan›lamaz.” ya alet olarak mu yapanlar›n kullan›lamaz.” maksad›, ‹slamlar’›n kâfirlere esir olmas›n› isteMustafa Kemal, 16 Mart mek de¤il de nedir? Her sar›kl›y› 1923’teki konuflmas›nda da dihoca sanmay›n, hoca olmak sa- nin siyasete alet edilmesine dikr›kla de¤il, beyinledir.” kati çekerek, “Suçsuz halka befl ‹slam’› ak›lc› bir din olmaktan vakit namazdan baflka geceleri ç›kar›p tümüyle gerçekd›fl› olayla- de fazla namaz k›lmay› vaaz etra, rivayetlere ve sözlere dayan- mek ve ö¤ütlemek, belki ömründ›rmaya çal›flanlar›n hedefi, dü- de hiç namaz k›lmam›fl olan bir flünceyi ve sorgulamay› engelle- politikac› taraf›ndan vaki olursa mektir. Oysa ‹slam’›n temelinde bu hareketin hedefi anlafl›lmaz ak›l ve mant›k vard›r. Bu durumu olur mu?” demifltir. bilen Mustafa Kemal, 7 fiubat Dinle devlet ifllerinin birbirin-

K

31

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

den ayr›lmas› gerekti¤ini cumhuriyetin kuruluflundan önce de birçok kez dile getiren Mustafa Kemal’e yönelik elefltiriler, laiklik ilkesinin 5 fiubat 1937’de anayasaya girmesiyle ivme kazanm›flt›r. aikli¤in ‹slam’› ortadan kald›rmay›, millete dinini unutturmay› hedefledi¤ini söyleyenlere Atatürk flu sözlerle yan›t vermektedir: “Laik hükümet tabirinden dinsizlik manas›n› ç›karmaya yeltenen fesatç›lara f›rsat vermemek laz›md›r. Laiklik, yaln›z din ve dünya ifllerinin ayr›lmas› demek de¤ildir. Tüm yurttafllar›n vicdan, ibadet ve din özgürlü¤ü de demektir. Laiklik asla dinsizlik olmad›¤› gibi, sahte dindarl›k ve büyücülükle mücadele kap›s›n› açt›¤› için, gerçek dindarl›¤›n geliflmesi imkân›n› temin etmifltir.” Mustafa Kemal, Türkler’in ‹slam’a ba¤l› oldu¤unu bilir ve bundan da övgüyle söz ederdi. 1933 y›l›ndaki konuflmalar›ndan birinde dile getirdi¤i flu sözler bu durumun belki de en iyi kan›tlar›ndan biridir: “(...) Ezan ve Kur’an’› Türklerden baflka hiçbir Müslüman milleti bu kadar güzel okuyamaz.” ‹slam, ilerlemeye aç›k bir din olmas›na karfl›n, din üzerinden ç›kar sa¤layan kimi çevrelerin yönlendirmesiyle, ö¤retilerinden uzaklaflt›r›lm›fl, bilgileri çarp›t›lm›fl, e¤itimsiz kitleler cehennem korkusuyla etki alt›na al›narak,

L

32

yenilikleri kabul etmeleri ve uygulamalar› engellenmifltir. ‹flte bu ve benzeri nedenlerden ötürü Müslüman toplumlar hep geri kalm›fl, Bat›l› ülkelerin sömürgesi olmufllard›r. Bu durumu çok iyi inceleyen Mustafa Kemal konuyu flu sözlerle özetlemifltir: “‹slam âleminin toplumsal yaflam›nda yanl›fl zihniyetler hüküm sürdü¤ü içindir ki, do¤udan bat›ya ‹slam ülkeleri düflmanlar›n ayaklar› alt›nda çi¤nenmifl ve düflmanlar›n esaret ve zincirine geçmifltir.” Mustafa Kemal’in, “Son peygamber olan Muhammed Mustafa... Yüzü nurlu, sözü ruhani, ergin ve görüflte bedelsiz, sözünde sad›k ve halim ve mertlikte baflkalar›na üstün olan Muhammed Mustafa... 20 sene çal›flt› ve ‹slam dinini tesise ait peygamberlik vazifesini yapmaya muvaffak olduktan sonra cennetin en yüce kat›na eriflmifl oldu” sözlerini an›msatarak sormak isterim, ‹slam’a düflman olan bir insan bu ifadeleri kullan›r m›? ustafa Kemal, Hazreti Muhammed’e sadece büyük bir sevgi ve sayg› duymakla kalmaz, peygambere yönelik yanl›fl bilgilere de karfl› ç›kard›. 1930 y›l›nda yabanc› bir yazar›n Hazreti Muhammed’i konu eden bir kitab› yay›mlanm›flt›. Bunu Türkçe’ye çeviren bir yazar kitab› Mustafa Kemal’e sunmufltu. Kitab› inceleyen

M

yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çal›flmam›za kat›lamazlar.” Mustafa Kemal’in, Hazreti Muhammed hakk›ndaki bana ünaltay, “Ele al›nacak bir göre en anlaml› de¤erlendirmefley de¤il, bir facia Pa- si ise flöyledir: flam” yan›t›n› verir. Bu“O, Allah’›n birinci ve en bünun üzerine Mustafa Ke- yük kuludur. Onun izinde bugün mal yerinden kalkar ve milyonlarca insan yürüyor. Beyan›nda bulunan ‹smet Pafla’ya, nim, senin ad›n silinir fakat o “Bu paçavray› toplat›n ve tercüme sonsuza kadar ölümsüzdür.” yapan› da devlet hizmetinde kullaAtatürk’e dinsiz diyenlere n›lmamak üzere hükümet kap›s›n- 1930’daki bir konuflmas›ndan dan uzaklaflt›r›n” aktaraca¤›m›z der. Mustafa Kesözleriyle yamal konuflmas›n›t verelim: “O, Allah’›n birinci n› daha sonra “Din lüzumve en büyük flöyle sürdürür: lu bir kurumkuludur. Onun “Hazreti dur. Dinsiz izinde bugün Muhammed’i milletlerin debana, cezbeye vam›na imkân milyonlarca insan tutulmufl sönük yoktur. Yaln›z yürüyor. Benim, fluras› vard›r ki bir dervifl gibi senin ad›n silinir din, Allah ile tan›tt›rmak gafakat o sonsuza kul aras›ndayesine kap›lan ki ba¤l›l›kt›r.” bu gibi cahil kadar ölümsüzdür.” adamlar, onun Son olarak, yüksek kiflili¤i26 A¤ustos ni ve baflar›lar›n› asla kavraya- 1922’de bafllayan Büyük Taarruz mam›fllard›r. Anlamaktan da çok öncesi Mustafa Kemal’in Tanr›’ya uzak görünüyorlar. Cezbeye tu- yakar›fl›n› an›msatal›m: tulmufl bir dervifl, Uhud Muha“Yarabbi, sen Türk Ordurebesi’nde en büyük bir komu- su’nu muzaffer et. Türklü¤ün, tan›n yapabilece¤i bir plan› na- Müslümanl›¤›n, düflman ayaklas›l düflünür ve uygulayabilir? Ta- r› alt›nda esaret zincirinde kalrih hakikatleri de¤ifltiren bir sa- mas›na müsaade etme.” nat de¤il, belirten bir bilim olfiimdi soral›m, Tanr›’ya böymal›d›r. Bu küçük harpte bile le yakaran bir insan din düflmaaskeri dehas› kadar siyasi görü- n› olabilir mi? flüyle de yükselen bir insan›, O yaln›zca Türk ulusuna de¤il, cezbeli bir dervifl gibi tasvire ‹slam dinine de büyük hizmetleri Atatürk, Prof. Dr. fiemsettin Günaltay’› ça¤›r›r ve kitap hakk›ndaki düflüncelerini sorar.

G

33

BD OCAK 2009

dokunmufl bir devlet adam›d›r. fiubat 1925’te, Mustafa Kemal’in önerisiyle yokluklar içindeki Türkiye bütçesinden, Kur’an-› Kerim’in Türkçe’ye çevrilmesi için 20 bin lira ayr›lm›fl, çeviriyi Mehmet Akif Ersoy, tefsiri de Elmal›l› Muhammed Hamdi Yaz›r yapm›flt›r. Milletin dinini ve kutsal kitab›n› kendi dilinden ö¤renmesini sa¤lamak, ‹slam’a hizmet etmek de¤il de nedir? Atatürk’ün özellikle 1937 y›l›ndaki kimi konuflmalar›n› aktararak, üslubundaki sertli¤i ve uyar›lar›n› din karfl›tl›¤› olarak göstermeye çal›flanlara an›msatal›m: O, din üzerinden siyaset yap›ld›¤› ve halk›n dini duygular›n›n sömürüldü¤ü dönemlerde tavr›n› sertlefltirmifltir. O söylemlerinin dine de¤il, din tüccarlar›na ve din

Kaynaklar: Söylev, Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk Din ve Din Adamlar›, Prof. Dr. Ali Sar›koyuncu, Fikrimizin Rehberi, Dr. Erol Mütercimler, Atatürk’ten An›lar, Kemal Ar›burnu, Atatürk, Din ve Laiklik, Cemal Avc›, Atatürk ve Din, Sadi Borak, Neden Laiklik, Hüseyin Cevizo¤lu, Atatürk, Laiklik ve Cumhuriyet, Cemil Denk, Atatürk’ün Okudu¤u Kitaplar, Gürbüz Tüfekçi, Atatürk’ün ‹slam Dini Anlay›fl›, Osman Zümrüt, Atatürk ve Din Anlay›fl›, Necla Armener.• [email protected]

Köyün güzel k›zlar›ndan biri hamile kalm›flt›. K›z›n öfkeli ailesi, çocu¤un babas›n›n kim oldu¤unu ö¤renmekte ›srar edince, bask›ya daha fazla dayanamayan k›z, sade ve ar›nm›fl bir kifli olarak bilinen Zen Ustas› Hakuin oldu¤unu söyledi. Ç›lg›na dönen aile, Hakuin’in kap›s›na dayand› ve onu suçlad›. Bu suçlama karfl›s›nda Hakuin basit bir yan›t verdi: “Ha, öyle mi?” dedi. Do¤umdan sonra aile bebe¤i, halk›n gözünde sayg›nl›¤›n› yitirmifl olan Hakuin’e götürdü ve bebe¤in bak›m›n› onun üstlenmesini istedi. Hakuin Usta’n›n yan›t› yine basit oldu: “Ha, öyle mi?” dedi ve bebe¤i kabul etti, aylarca ona özenle bakt›. Bir gün geldi genç k›z dayanamay›p, gerçe¤i oldu¤u gibi aç›klad›. Çocu¤un babas›n›n köydeki bir delikanl› oldu¤unu ve kendisinin de, onu korumak için bu yalana baflvurdu¤unu anlatt›. K›z›n ailesinin tüm bireyleri, bu aç›klama üzerine Hakuin’e gittiler, ondan özür üstüne özür dilediler Hakuin çocu¤u onlara uzat›rken, yine önceki, sözlerini yineledi: “Ha, öyle mi?”• 34

YAfiAMDAN GÖZLEMLER

üzerinden ç›kar sa¤layanlara karfl› oldu¤unu siz de biliyorsunuz.•

Ali Naili Erdem

Yeni bir y›la girerken... Hiçbir bilimsel ve tarihsel araflt›rma bir Ermeni soyk›r›m›n›n oldu¤unu söylememektedir. Aksine Bernard Lewis, Norman Stone gibi dünyan›n en sayg›n tarihçileri ki konuyla ilgili Türk, Alman, Rus ve ‹ngiliz arflivlerinde yapt›klar› araflt›rmalar›n sonucunda haz›rlad›klar› raporda “Bu bir tehcirdir, soyk›r›m denemez. Aksine bir görüflle Türkiye’nin bunu kabul etmesi kendi tarihine ihanettir” demifllerdir.

I

ki binli y›llar›n bafl›nda yeni bir yüzy›la girmenin heyecan›n› yüreklerimizde duyumsam›flt›k. 19’uncu ve 20’nci yüzy›llar, zekân›n, kuflkunun ve özgürlüklerin ça¤› olman›n yollar›n› aray›p durmufl, uygarl›k teknolojiyi an›tlaflt›r›rken, insaniyeti idam sehpas›na yollamakta bir sak›nca görmemiflti. Bizler, 21’inci yüzy›l insaniyet yüzy›l› olacak diye umutland›k. Art›k ne savafllar›n y›l› olacakt› ne de ezenlerin... Olmad›. Yine ölümler, yine sönen ocaklar, yine açl›k ve sefalet... Dünya hemen hemen yine ayn› dünyaym›fl me¤er... Bunlar yetmezmifl gibi, Türkiye bir de otuz y›ld›r terör belas›n› yafl›yor. Gök ölüm, yer ölüm ve atefl düfltü¤ü yeri yak›yor. Bir taraftan ülke içindeki ihanet yuvalar›, bir taraftan da Türkiye üzerindeki isteklerinden vazgeçmeyen d›fl güçlerin

deste¤iyle terör uzay›p gidiyor ve gözyafllar›, bayra¤a sar›l› flehitlerin tabutlar› Tanr›’ya yükseliyor. Gerçekte Türkiye bu ac›l›, bu hüzünlü ve bu elem dolu tabloyu ulusal bilinç ve ulusal heyecanla sona erdirmenin gücüne sahipken sözde ayd›nlar›n yanl›fll›klar›yla bo¤uflman›n kederindedir. Bunun son örne¤i, adlar› ayd›n kiflili¤e ç›km›fl kimilerinin büyük bir yalandan baflka bir fley olmayan sözde Ermeni soyk›r›m› için “Özür Diliyorum” kampanyas›n› bafllatm›fl olmalar›d›r. Her türlü tarihi ve bilimsel veriden uzak olan bu as›ls›z iddialar› söyleyenlerin davran›fllar›, hem tarihe karfl› sayg›s›zl›kt›r hem de içinde do¤up büyüdükleri topluma karfl› çok büyük ay›p ve haks›zl›kt›r. Gerçekte soyk›r›m sürekli bir suçtur. Kültürel bir yap› ister. Oysa Osmanl› çok uluslu bir imparatorluktu. Ve Osmanl›35

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

l›k hareketinde Ermeniler, Nam›k Kemal’in ve Ziya Pafla’n›n yan›nda yer alm›fllard›. Nitekim Osmanl› tarihi Ermeniler’den 22 bakan, 33 milletvekili, 29 pafla ve 7 büyükelçi saymaktad›r. lk Osmanl› roman›n› yazan bir Ermeni’dir. ‹lk Osmanl› tiyatrosunu kuran Ermeni Güllü Agop’tur. Birçok camimiz Ermeni ustalar›n yap›t›d›r. Tarih boyunca kâh Romal›lar, kâh Persler ve kâh Bizansl›lar’ca bir yerden bir yere sürülen Ermeniler Osmanl›’da buldu¤u adalet ve hoflgörüyle tarihinin en güzel dönemini yaflam›flt›r. Özür kampanyas›yla bu efendiler neyi kan›tlayacakt›r? Kime hizmet etmenin sevdas›ndad›rlar? Olmayan bir fleyin ispat› olur mu? Hiçbir bilimsel ve tarihsel araflt›rma bir Ermeni soyk›r›m›n›n oldu¤unu söylememektedir. Aksine Bernard Lewis, Norman Stone gibi dünyan›n en sayg›n tarihçileri ki konuyla ilgili Türk, Alman, Rus ve ‹ngiliz arflivlerinde yapt›klar› araflt›rmalar›n sonucunda haz›rlad›klar› raporda “Bu bir tehcirdir, soyk›r›m denemez. Aksine bir görüflle Türkiye’nin bunu kabul etmesi kendi tarihine ihanettir” demifllerdir. Amerika’dan Türkiye’ye gönderilen Harbord Komisyonu’nun raporu da soyk›r›m iddialar›n› yalanlam›flt›r. Peki ne olmufltur? Olan fludur: Birinci Dünya Savafl›’nda Osmanl› Kafkas Ordusu erken bast›-

I

36

ran k›fl nedeniyle donarak büyük kay›p vermifl ve savaflmadan geri çekilmifltir. Bu çekilme s›ras›nda 1887 ve 1890 y›llar›nda Cenevre ve Tiflis’te kurulmufl olan H›nçak ve Taflnak çeteleri büyük Ermenistan’› kurma düflüyle Ruslar’a öncülük yapm›fllar, intikam alaylar› oluflturmufllar ve vurucu güç olarak da Müslüman köylerini bas›p yak›p y›km›fl ve sakinlerini öldürmüfllerdir. “Hasta adam” olarak tan›mlad›klar› Osmanl›’y› haritadan silmeye ve Türk’ün varl›¤›n› yok etmeye kararl› ‹ngiltere, Fransa ve Rusya gibi devletler Ermeniler’i bir kanl› b›çak gibi kullan›nca devleti yönetenler hem bu bölücü oyuna hem de katliamlar›n halkta k›zg›nl›k yaratma durumuna son vermek için tehcire karar vermifltir. Tehcire ait yasa 14 May›s 1915 tarihli olup 3 maddeden olufluyordu ve içinde “Ermeni” sözcü¤ü geçmiyordu. Çünkü bu yasa özellikle Ermeniler için ç›kar›lmam›flt›. ehcirin yani ordu, ba¤›ms›z kolordu ve tümen komutanlar›n›n ihanetlerini duyumsad›klar› köy ve kasaba halklar›n› ayr› ayr› ya da topluca baflka yerlere sevk ve yerlefltirme iflleminin güvenlik içinde yap›lmas› için her türlü önlem al›nm›flt›. Ancak bu önlemlere uymayan o dönemin içiflleri bakan›n›n deyifliyle seciyesiz 1397 kifli ç›km›fl ve bunlar›n yar›s› idam edil-

T

miflti. Soyk›r›ma karar verilmifl olsa herhangi bir önlem al›n›r ve önlemlere karfl› ç›kanlar cezaland›r›l›r ve idam edilirler miydi? iç kimse 1915’te herfleyin süt liman, her yerin gül gülistan oldu¤unu söylemiyor. Aksine korkunç ve dehflet verici olaylara kilitlenmifl bir y›l oldu¤unu söylüyor. Savafl bu, bunun flakas› olmaz ki... Karfl›l›kl› çat›flman›n her iki taraf için de ortaya ç›kard›¤› böyle bir trajik olay› tehcir yani mukatele olarak de¤erlendirmek gerekirken, bir soyk›r›m olarak nitelemek iyi niyetle yorumlanamaz. Bugün Türkiye Ermenileri, Lozan Antlaflmas› koflullar› do¤rultusunda 540 y›ll›k patrikhanesi, 2 hastanesi, 57 kilisesi, 18 okulu, 58 vakf›, 25 korosu, 17 derne¤i, 2 spor kulübü, 3 gazetesi ve 5 dergisiyle onurlu bir biçimde yaflam›n› sürdürmektedir.

H

fiu iki soruyu özür kampanyas›n› bafllatan efendilere sormak gerekir: Soyk›r›m olsayd› bu Ermeni varl›¤› olur muydu? Tehcir ve mukatele olay›nda s›rf Ermeni olduklar› için, Ermeni etnik grubunu yok etmeye yönelik kas›t unsuru var m›d›r? Hiçbir arflivde, hiçbir ciddi araflt›rmada ne böyle bir kay›t vard›r ne de kuflkuyu davet edecek bir not vard›r. Bunun aksine Ermeniler taraf›ndan 1914-1921 tarihleri aras›nda 518.105 Türk öldürülmüfltür. Son y›llar içinde sözde Ermeni soyk›r›m› probleminin gündemde tutulmas›n›n nedeni geçmiflte bunun yaflanm›fl olmas› de¤ildir. Bunu vesile sayarak Türkiye’den toprak iste¤ine dek uzanacak olan isteklerine gerekçe haz›rlamakt›r. Dünya alemin bildi¤i bu durumda özür dilemeciler kime hizmet etmektedirler? Herhalde Türkiye’ye de¤il...•

‹ngilizce ö¤retmeni, sözlüye kald›rd›¤› Hüsnü’ye sordu: “‹ngilizce ‘Koyun’ ne demektir?” Hüsnü do¤ru yan›t› biliyordu: “‹ngilizce ‘Koyun’a ‘Sheep’ denir, ö¤retmenim” dedi. Ö¤retmen bu kez, “Kuzu”ya ‹ngilizce ne denildi¤ini sordu; fakat Hüsnü bu sorunun yan›t›n› bilmiyordu. Hemen kafas›n› çal›flt›rd›: “Kuzuya bafllarda bir fley demezler ö¤retmenim” dedi. “Bir süre beklerler, kuzu biraz büyüyüp ele avuca gedikten sonra ona da ‘Sheep’ derler.”• 37

Baflkent Üniversitesi Arkeologlar› 2300 y›l öncesine bir pencere daha açt›lar

KAUNOS T‹YATROSU ÇEfiMES‹

38

Kaunos Tiyatro Çeflmesi’ni yeniden gün yüzüne ç›kart›p “soluk” ald›rtt›¤›m›zda, flaflk›nl›ktan bu kez bizim nefesimiz t›kanm›flt›. Çünkü küçük boyutta bir çeflme beklerken, al›fl›lm›fl›n d›fl›nda, 10,60x6,00 metre boyutuyla an›tsal ve özel tasar›ml› bir yap› duruyordu karfl›m›zda. Ve çünkü içinde yer ald›¤› 11,80 metre geniflli¤indeki nifl, döneminin teknolojisiyle tek bir kemerle geçilmiflti. YAZAN: PROF. DR. CENG‹Z IfiIK ›l 1966... Kaunos kaz›lar›n›n ilk günleri... O y›ldan “soluk” bir fotograf›n anlatt›¤› gibi, tiyatro çevre duvar› üzerinde, kuzey tonozlu giriflinin hemen do¤usundaki ürküten büyük göçük... Ve bu göçü¤ün bir ucunda, üzerindeki tonlarca yükün alt›nda bir depremzede örne¤i al›p verdi¤i zorlu “nefesiyle” varl›¤›n› bizlere duyurmaya çal›flan küçük bir duvar kal›nt›s›... Farkl› malzemesi, farkl› örgü sistemi ve farkl› do¤rultusuyla bizlerde hep flu düflünceyi oluflturmufltur: “Duvar, tiyatronun kesinlikle bir parças› de¤ildir. Olas›l›kla tiyatronun önceki bir evresiyle iliflkilendirilmifl bir baflka yap›ya ait olmal›d›r.” Bu düflüncenin geçerlili¤i tam 42 y›l, Baflkent Üniversitesi’nin Kaunos Öreni’ndeki çal›flmalar›m›z› maddi aç›dan, ayni aç›dan ve bizim için bunlardan daha da önemlisi manevi aç›dan destekledi¤i 2007 y›l›na de¤in sürmüfltür.

Y

Bu destekle art›k yaln›zca iflimize yo¤unlaflabilecek ve bu kadar y›ld›r ele al›nmay› bekleyen a¤›r ve zorlu çal›flma yükümlülüklerimizin alt›na girebilecektik. T›pk›, tiyatronun çevre duvar› (analemma) üzerindeki tonlarca a¤›rl›¤a varan göçü¤ün kald›r›lmas› gibi... Çünkü bu göçü¤ün kald›r›larak “bo¤ulmak” üzere olan o “küçük” duvar› yeniden gün ›fl›¤›na ç›kart›p yaflama döndürmek ve de çevre duvar›n›n uygulanabilir restorasyon projesini haz›rlayabilmek için ne mesleki aflk yeterliydi ne de mesleki heyecan... Nedeni, içinde duvar ve oturma s›ralar›na ait bloklar›n da bulundu¤u y›k›nt› malzemenin insan› cayd›racak boyuttaki kar›fl›m›d›r. ‹flte bu koca y›¤›nt›n›n, bu ürkütücü göçü¤ün kald›r›laca¤› günün heyecan›, hâlâ daha kald›r›lamam›fl olmas›ndan duyulan mesleki “s›z›” ile daima bir arada içimizde hep vard›. Her iki duyguyu bu kadar y›ld›r bir arada yaflatan, bu kadar y›ld›r elimizi ko39

Tiyatro çevre duvar› üzerindeki göçük, 1966 y›l›

lumuzu ba¤layarak bizleri “çaresiz” b›rakan tek “olmazsa olmaz›m›z” bir vinçti. Ki, bunun için de 42 y›l beklenilmesi gerekliymifl. am 42 y›l sonra gelen, bugün e¤itim ordusunun bir üyesi olmaktan gurur duydu¤um üniversitem Baflkent Üniversitesi’nin deste¤ini... Kaz›lar süresince çal›flmalar›m›za ayr›lan bu vinç sayesindedir ki, geçen mevsim bu kaz› alan›nda bafllat›lan program›m›z, bizler için her an› heyecan dolu, terlerini Kaunos topra¤›na “sevgiyle” ak›tan Dalaman Tar›m Aç›k Cezaevi hükümlüleri için ise, zorlu ve meflakkatli geçen bir çal›flmayla tamamlanabilmifltir. Kendini gösteren o küçük duvar kal›nt›s› “rahatlam›fl” ve yeniden “nefes” alabilmiflti. Ve bunun karfl›l›¤› olarak da, parças› oldu¤u çok özel bir mimari ya-

T

40

p›n›n kal›nt›lar›n› bir “flükran” duygusuyla beraberinde getirmifltir sanki: “Tiyatro Çeflmesi”; Kentin ‘Yukar› Teras’›ndaki yo¤un insan trafi¤ine hizmet veren “An›tsal Çeflme Binas›”. Tiyatro çevre duvar› üzerindeki an›tsal bir niflin içine/önüne infla edilmifl gibi görünen çeflme, arkeolojik gözlemlere dayanarak söyleyebiliriz ki, tiyatronun inflas› s›ras›nda arkas›ndaki görkemli teras duvar›yla birlikte zaten burayd› ve yüzy›llar boyunca da Kaunoslular’›n su gereksinimine yan›t vermiflti, onlar›n içini ferahlatm›flt›. Ta ki, çevre duvar›n›n y›k›l›p da, yaratt›¤› göçü¤ün alt›nda “nefessiz” kalana de¤in... Yeniden gün yüzüne ç›kart›p “soluk” ald›rtt›¤›m›zda ise, flaflk›nl›ktan bu kez adeta bizim nefesimiz t›kanm›flt›. Çünkü küçük boyutta bir çeflme beklerken, al›fl›lm›fl›n d›fl›nda 10,60x6,00 metre

Tiyatro ile çeflme binas›n›n mimari iliflkisi, modelleme (O¤uz Özer)

boyutuyla an›tsal ve özel tasar›ml› bir yap› duruyordu karfl›m›zda. Ve çünkü içinde yer ald›¤› 11,80 metre geniflli¤indeki nifl, döneminin teknolojisiyle tek bir kemerle geçilmiflti. Elbette ki, siz Bütün Dünya okurlar›n› çok görsel bir mimari tasar›m› ve çok ince bir mühendislik bilgisini günümüze yans›tan Kaunos’un bu önemli yap›s›yla da tan›flt›rmak isterim. ‹sterim de, bilimsel formattan ar›nmay› becerebilir miyim, bilemem? Ama, denemeye de de¤er do¤rusu!.. Gerek malzemesi ve gerekse tasar›m› ile de özeldir Kaunos’un bu yeni çeflmesi: “π” formunda infla edilmifltir ve önde, kanat duvarlar› aras›nda iki sütunu vard›r. Yap›n›n örgüsünde kullan›-

lan lila renkli mermer bloklar özenle t›rafllanm›fl, iç ve d›fl cephe yüzlerine farkl› doku verilmifltir. Her bir blo¤un birleflme yüzeylerindeki iflçilik öylesine mükemmeldir ki, yatay ve dikey derzler ancak birer “çizgi” olarak fark edilmektedir. Ve bu da do¤all›kla yap›n›n suya karfl› olan yal›tkanl›¤›n› sa¤lam›flt›r. imari malzemenin eksikli¤i nedeniyle, çeflmenin üst yap›s›n›n nas›l oldu¤u konusunda bugün için herhangi bir fikrimiz yoktur. Ancak plan› dikkate al›nd›¤›nda söylenebilir ki, gerek Anadolu ve gerekse Yunanistan’dan az say›da da olsa tan›d›¤›m›z “Dald›rma Hazneli” çeflme binalar›ndan

M

41

Kaz› çal›flmas›, 2008

farkl›laflmaktad›r: Su haznesi de yap›n›n kendi plan›na uygun olarak “π” formunda tasarlanm›flt›r ve böylece önde, yine ayn› formda bir “avlu” b›rak›lm›flt›r. aban› plaka tafllarla kapl› avluya, ancak cepheden girilebilmektedir. Girip de su almak için, girip de serin ve gölgelikli ortam›nda soluklanmak ve sohbet etmek için... Avlu ile hazneyi ay›ran, kumtafl›ndan bir parapet duvar›d›r. Bu duvar›n bloklar› üzerine ise, mermerden “silme” bloklar› yerlefltirilmifltir. Silmelerde görülen konikal afl›nmalar ve bunlar›n hemen yan›ndaki yuvarlak küçük yuvalar, suyun hazneden al›n›fl biçimi ve buradaki sosyal yaflamla do¤rudan ilgilidir. Gelin hep birlikte o günlere gidelim ve oturup izleyelim: Kad›nlar ellerindeki sivri dipli “bofl” testilerle çeflmenin

T

42

avlusuna giriyorlar. Biraz soluklan›p parapetin hemen önüne geliyorlar ve parapete belleri hizas›na kadar yaslan›p e¤ilerek, ellerindeki testileri su dolu hazneye biraz e¤imli dald›r›yor ve onlar› doluma b›rak›yorlar. A¤›rl›klar› nedeniyle olmal› ki, kad›nlar dolu testileri omuzlar› üzerindeki yatay kulplar›ndan tutarak bu kez parapete sürterek yukar› çekiyorlar ve çeker çekmez de hemen silme üzerindeki yuvarlak küçük çukurlar›n içine yerlefltiriyorlar. Bir soluklanma molas› sonras›nda ise, testiyi bir yatay ve bir dikey kulpundan kavrayarak bir hamlede bafllar› üstüne yerlefltirip evlerinin yolunu tutuyorlar. Kimi kad›nlar da çeflmenin serin ve gölgelikli atmosferinde belli bir süre daha kal›p “dedikoduya” dal›yorlar aralar›nda... Gerçe¤imize dönelim!.. Suyun çeflmeye de¤in getiri-

lip havuza ak›t›lmas› da çok özel bir tasar›mla gerçeklefltirilmifltir. Arka duvar›n hemen önünde ve duvara bitiflik olarak yap›lm›fl 80 cm. geniflli¤indeki platformun tasar›m içinde, suyu havuz duvarlar›n›n cephesi üzerindeki çörtenlere tafl›mak gibi çok özel bir görevi vard›r. Kanala suyu sa¤layan ise, platformun üzerinde birbirlerine eflit mesafede duran “pabuç” formundaki a¤›zlar olmal›yd›. Çünkü simetrik olarak tam da avlunun karfl›s›nda yer alan ve de çeflmeye u¤rayanlar›n bak›fl aç›s› içinde kalan bu a¤›zlar, ak›tma delikleri ile do¤rudan alttaki kanalla ba¤lant›l›yd›lar. eki bu a¤›zlara su nereden geliyordu? Arkeolojik gözlemlerimiz sonras›nda gelinen nokta, bafllang›çta “inan›l›r” gibi gelmemiflti bizlere... Çünkü tasavvur edilen çok çok özel bir tasar›md›: Su, her bir a¤z›n ak›tma deli¤ine yukar›dan birer f›skiye fleklinde düflecek; oradan kanala geçecek ve kanal içinde sa¤a-sola taksim olarak çörtenlere ulaflacakt›r. Bu, ancak günümüz metropol kentlerinin meydanlar›n› zenginlefltiren çeflmelere yak›flacak bir tasar›md›r. Ve böylesine bir tasar›m›n Kaunos Çeflmesi için uygulanm›fl olabilece¤i bile düflünülemezdi. Burada bir gerçe¤i “gözard›” etmifltik ama: “Kaunoslular’›n ç›lg›nl›¤›”...

P

“Su Da¤›t›m Sistemi”nin aksonometrik aç›l›m› (O¤uz Özer)

“Bazen flans faktörü de biz arkeologlar›n yan›nda olmal›d›r!..” diye hep söyleriz. Söyleriz de... Bu her zaman olmaz. Bu kez oldu ama!.. Kaz›n›n ilerleyen günlerinde arka duvar›n korunan son blok s›ras›ndan günümüze ulaflan bir tek blok, bizim flans›m›zd›. Kendi orijinal yerinde ele geçen bu blok, formu ve korudu¤u izleriyle Kaunoslular’›n gerçekten de “ç›lg›n” olduklar›n› do¤rulam›flt›r. Çünkü blok, çeflmenin bu kez arka duvar› içindeki baflka bir kanala, bir “Üst Kanal”a aitti. Böylece suyun, alt kanala nereden ve nas›l ba¤land›¤› sorusu 43

“Türkler ve Kürtler Cephesi”nden Tüm Bat› Cephesine:

Orkestra Akademik Baflkent’in ezgileriyle dindirilen kaz› sonras›n›n “tatl›” yorgunlu¤u...

da yan›t bulmufltur: Sular, “üst kanal” üzerindeki befl çörtenden, onlar›n platform üzerindeki karfl›l›¤› olan “pabuç” formlu a¤›zlardan her birinin ak›tma deliklerine birer f›skiye biçiminde düflüyor, oradan da alt kanala ak›yordu. Buradan çörtenlere ulaflan su, çörten a¤›zlar›ndan da hazneye boflal›yordu.

T

oplam alt› çörten vard›r ki, bunlardan dördü, her bir yan duvar üzerinde ikifler adet olmak üzere karfl›l›kl› durmaktad›rlar; di¤er ikisi ise platformun cephesi üzerinde aç›lm›fllard›r. Çörten a¤›zlar› yuvarlak profillidirler ve e¤imli bir yatakla do¤rudan arkas›ndaki kanalla ba¤lant›l›d›rlar. Bunlar›n her birine zaman›nda bronzdan birer çörten bafl›, büyük olas›l›kla da bir “aslan bafl›” aplike edilmifltir. Yaln›zca yan duvarlar üzerindeki her bir çörtenin hemen 44

üst yan›nda yaklafl›k kare formlu a¤›zlar, olas›l›kla “müdahale” yuvalar›d›rlar, t›pk› platform üzerinde yanlarda aç›lm›fl dikdörtgen a¤›zl› yuvalar gibi: Kanal içindeki suyun gerekti¤inde ak›fl›n› denetlemek, gerekti¤inde bas›nc›n› ayarlamak ve kanal t›kand›¤›nda açabilmek için... Parapetin silme bloklar› üzerindeki derin sürtünme afl›nmalar›n› dikkate ald›¤›m›zda söyleyebiliriz ki, an›tsal yap›daki Kaunos’un bu “Tiyatro Çeflmesi”, kentin yukar› teras›ndaki insan trafi¤ine kendi gölgesi ve serinli¤inde yüzy›llar boyu hizmet vermifltir. Ve... Kültür ve Turizm Bakanl›¤›’n›n izni ve katk›lar› yan›nda, üniversitem Baflkent Üniversitesi’nin “s›n›rs›z” deste¤iyle gerçeklefltirece¤imiz restorasyonla da, bin y›llar sonras›nda da olsa “aziz” olan hizmetine kald›¤› yerden devam edecektir.•

Kar›flmay›n ‹flimize BÜTÜN DÜNYA YAZI ‹fiLER‹, ARAfiTIRMA BÖLÜMÜ ralar›nda birkaç›na “dost” dedi¤imiz Bat› ülkeleri, y›llardan buyana ›srarla, Kürtler’le Türkler aras›nda tarihsel sorunlar oldu¤unu ileri sürmekte ve bu savlar›n› kan›tlamak istercesine, Kürt kökenli yurttafllar›m›z›n yo¤un olarak yaflad›klar› Güneydo¤u bölgemizde, son y›llarda –kaç›nc› kez ve yeniden– tutuflturduklar› “yapay” bir alevin üstüne körükle gitmektedirler. Oysa Kürtler’le sorunu olan Türkler de¤il, gerçekte kendileridir. Çünkü, haritas›n› yeniden çizmeye çabalad›klar› bir co¤rafyan›n petrollerini, yar›n göz göre göre kapabilecekleri düflüyle, bugün onlar›n s›rt›n› okflamak için

A

birbirleriyle yar›fl etmektedirler. Dünyada “Kürt Sorunu”nun nedeni, temeli ve özü, petrole susam›fl Bat›l› ülkelerle, Kürtler aras›ndaki sorundur. Türkiye’nin sorunu, Kürtler’le aras›na girmeye çal›flan Bat›l› ülkelerledir. Birlikte koruduklar› vatanlar› u¤runa, birlikte flehit olduklar›, Çanakkale s›rtlar›ndaki, Sakarya, ‹nönü, Dumlup›nar düzlüklerindeki, K›br›s da¤lar›ndaki flehitliklerde, omuz omuza s›raland›klar› bütünlükleriyle Türkler ve Kürtler, vatan borçlar›n› ödemifl olman›n huzuru içinde, “istirahat” haklar›n› kullan›rken bile, dost-düflman tüm yabanc›lara karfl› vatan savunmas› görevleri45

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

ni bugün de yerine getiriyorlar; “canl›” bir kan›t oluflturan dokunulamaz bütünlükleriyle... ürt kökenli yurttafllar›m›z, yaln›zca Kurtulufl Savafl›’m›zda de¤il, sald›r›ya u¤rayan Türk kardefllerinin yan›nda, savafl sonras› masabafl› savafl›m›zda da tüm güçleriyle yer alm›fllar ve ortak vatanlar›n›n ortak düflmanlar›n›n, masa bafl›nda da püskürtülmesinde büyük bir destek oluflturmufllard›r. Y›llar boyu Baflbakanl›k Arflivi raflar›nda kalan ve “Türk Arflivciler Derne¤i Araflt›rma Komisyonu” taraf›ndan gün ›fl›¤›na ç›kar›lan bu konudaki tarihsel bir belgeyi, imza sahiplerini rahmet ve sayg›yla anarak, baflta Kürt kökenli yurttafllar›m›z olmak üzere, kökeni ne olursa olsun tüm yurttafllar›m›za, bir övünç nedeni olarak sunuyoruz. Dernek Baflkan› Hac› Haldun fiahin, araflt›rmac›lar Yaflar Çelep ve Abdurrahman Yarar’›n de¤erli çal›flmalar› sonunda gün›fl›¤›na ç›kar›lan ve flimdi size, bugün konuflulan Türkçe’yle sunabildi¤imiz bu tarihsel belgenin asl›, “HR. ‹M. 60/3” kay›t numaras›yla, Baflbakanl›k Osmanl› Arflivi’nde bulunmaktad›r. Tarihte “Türk düflman›” s›fat›yla yer almaktan büyük gurur duydu¤unu söyleyen, bunu söylemekten de –kendine özgü– özel bir zevk alan ve Lozan Kon-

K

46

ferans›’nda ‹ngiliz Delegasyonu’nun baflkanl›¤›n› yapan D›fliflleri Bakan› Lord Curzon, konferansta bir ara kendi kendine “Kürtler’in avukat›” kimli¤ine bürünmüfl ve Kürtler’e ba¤›ms›zl›k verilmesi önerisinde bulunmufltu. Önerisini, düflman› oldu¤u Türkler’e “düflmanl›k” yap›yormuflcas›na bir tutumla gündeme getirmeye çal›flan Lord Curzon’un bu yüzeysel “oyunu”nun flifresi hemen çözülmüfl, as›l amac›n›n Kürtler’in s›rt›n› okflayarak onlara flirin görünme çabas›n›n da derinlerinde, “Dost oldu¤umuz Kürtler’le petrol konusunda bir görüflme yapsak, onlar için de, bizim için de ne iyi olur” ç›karc›l›¤›, tüm ç›plakl›¤›yla kendini göstermiflti. Kürtler, kendileriyle birlikte Türkler’e karfl› da oynanmak istenen bu “‹ngiliz oyunu”na seyirci kalmay›p afla¤›daki tarihsel mektupla oyunu da, oynamaya kalk›flan› da bozmufllard›. flte, Lozan’da bir “‹ngiliz oyunu”nu daha bozan ve “Umûm Kürt Amele ve Esnâf Cem’iyyeti Re’isi Salih Kahyâ” ad›na Erzurumlu ‹sa-zâde Ahmet, ‹stanbul’da “Umûm Kürtler” ad›na “Lolan Aflîreti Re’isi ve sâb›k Kürt Gençler Cem’iyeti Re’isi [Düzer]-zâde Dersimli Mehmet Sabri” taraf›ndan ‹ngiltere D›fliflleri Bakan› Lord Curzon’a gönderilen tarihsel mektup: “Bugünlerde –Lozan Konfe-



rans› görüflmelerinde– ‹ngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon’un Kürtler’e ba¤›ms›zl›k verilmesi fikrini ortaya atarak, Kürtler’in hamisi tavr›n› tak›nmas›n› hayret ve flaflk›nl›kla karfl›lad›k. “Kürtler’in tarihi geçmifli: iz Kürtler, Turan neslinden bir kavimiz. Milli an’anelerimiz ve özelliklerimizden (yi¤itlik, kahramanl›k vb.) dolay› Türkler bize ‘yi¤it ve cesur’ manas›na gelen Kürt ad›n› vermifllerdir. Kürt ad›yla an›lan ve büyük hizmetleri geçen kahramanlar›n adlar›n›n yaflamas› amac›yla ‘Deminan’, ‘Hayderan’, ‘Kureyflan’ ve ‘Lolan’ gibi isimler kabile ve afliretlere verilmifltir. Bu afliretler, bugün anavatan›n Do¤u Türkleri’ni oluflturmaktad›rlar. “Kürtler’in 1876 tarihinden önceki ve sonraki durumlar› araflt›r›lacak olursa, ‹ranl› misyonerlerin afliretler üzerinde yapt›klar› çal›flmalar›n sonucunda, Kürtler kendi öz lisanlar› olan Türkçe lehçesini ve öz kültürlerini yavafl yavafl kaybettiler. “Bundan dolay› Erzurum, Van, Bitlis ve Musul taraflar›ndaki afliretler Farsça’dan baflka bir fley olmayan ‘K›rmanç’ ad› verilen ‘Farisi’ lehçeyi konuflmaya bafllad›lar. Bu misyoner faaliyetlerinden az etkilenen Harput ve Diyarbak›r taraflar›ndaki afliretler ise, ana dilleri olan Türk lehçesi ile kar›fl›k ‘Zaza’ leh-

“B

çesini konuflmaya bafllad›lar. “Bu öz Türk o¤lu Türkler’i, Yavuz Sultan Selim Han Kürtler’in Han› fieyh ‹dris-i Bitlisi’ye gönderdi¤i fermanla kendi ülkesine dahil etti. “O günden bu güne kadar, Türk akrabalar›n›n flefkat ve himayelerinde huzurlu ve rahat yaflamakta ve Türk lehçesi ile de konuflmaktad›rlar. “Genel De¤erlendirme: Yukar›da yap›lan de¤erlendirmelerden sonra, ‹ngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon’a sorar›z ki, ‹ranl›lar’›n dilini konuflmakla, o millete mensup olundu¤u kabul edilirse, ‹ngilizler de dahil her milletin durumu tart›fl›l›r. Do¤u ülkelerini istila eden ve genellikle dünyan›n kendi topraklar› içerisinde olmas›n› hayal eden ‹ngilizler’in, di¤er milletlerin kabullenemedi¤i ‘müstemleke’ sözcü¤ünün yerine, kula¤a hofl gelmeyen ve ayn› manay› tafl›yan ‘manda’ kelimesinin de asl›nda ayn› fley oldu¤unu Kürtler anlam›flt›r. ünyadaki zenginlik kaynaklar›na sahip olmak isteyen ‹ngilizler’in 12/10’u Türk olan Musul’u ve petrol kaynaklar›n› biz Türkler’e çok görmesini hayretle karfl›l›yoruz. “Lozan Konferans›’nda ‹ngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon’un, tek millet olan Türk

“D

47

BD OCAK 2009

ve Kürt aras›na ayr›l›k fikirleri sokma gayretini biz Kürtler anlad›k. Biz Kürtler, Avrupa ve ‹ngiliz diplomatlar›n›n parlak vaatlerinin alt›nda kendi menfaatlerinin oldu¤unu biliyoruz. Ve bundan dolay› kendi direnifl kuvvetlerimizi oluflturduk. “‹ngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon gibi, 1917 y›l›nda ba¤›ms›zl›k vaatlerinde bulunan Ruslar’a biz Kürtler, ‘Biz Türk’üz, bizi anavatandan hiçbir kuvvet ay›ramaz. Bizim rahata kavuflmam›z, sizin hemen bu topraklardan çekilmenizle olacakt›r’ dediler. ‹flte bugün bütün Kürtler, Lozan’daki Avrupa ve özellikle ‹ngiliz diplomatlar›na ayn› yan›t› veriyoruz. Kürtler ba¤›ms›zl›klar›n› kendilerini yok edecek yabanc›lara de¤il, kendi ailelerinden olan Türkler’e ve onlar› temsil eden Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’ne emanet etmifllerdir. “Sonuç olarak biz Kürtler, ‹ngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon’un bizler için fikirler üret-

memesini rica eder ve Lozan’daki Temsil Heyeti’ne ve Reisi sevgili hemflehrimiz ‹smet Pafla Hazretlerine baflar›lar dileriz. 24 Kânûn-› Sânî (1)339 (24 Ocak 1923) Umûm Kürt Amele ve Esnâf Cem’iyyeti Re’isi Salih Kahyâ nâm›na Erzurumlu ‹sa-zâde Ahmet, ‹stanbul’da Umûm Kürtler nâm›na Lolan Aflîreti Re’isi ve sâb›k Kürt Gençler Cem’iyeti Re’isi (Düzer)-zâde Dersimli Mehmet Sabri.” *** Tarihimize ›fl›k tutan böylesi büyük bir önemdeki belgeyi gün›fl›¤›na ç›karan ve bize bu belgeyi yay›mlamam›z olana¤› sa¤layan Türk Arflivciler Derne¤i Araflt›rma Komisyonu baflkan› ve tüm çal›flanlar›n› içtenlikle kutlar, kendilerine ayn› duygularla teflekkürlerimizi sunar›z. Bütün Dünya Çal›flanlar› Dersim Olaylar› nedir, nas›l geliflti, nas›l sonuçland›? ‹lerideki sayfalar›m›zda ›

Fransa Kral› IV. Henry’nin ölümünden sonra Devlet Adam› Sully saraydan ayr›lm›flt›. Y›llar sonra, yeni kral 13’üncü Louis düflüncelerinden yararlanmak için Sully’i huzuruna ça¤›rd›. Fakat kral›n dalkavuklar›, Sully’nin modas› geçmifl elbiselerini ve tav›rlar›n›, yersiz flakalarla alaya almaya bafllad›lar. Onlar›n bu tutumuna k›zan Sully, krala döndü ve flöyle dedi: “Say›n kral›m, baban›z görüfllerimi dinlemek üzere beni huzuruna ça¤›rd›¤›nda, çok do¤ru bir yöntem uygulard›” dedi ve sözlerini, çevresindeki kiflilere bakarak flöyle noktalad›: “Soytar›lar› baflka bir odaya yollar, görüfllerimi ondan sonra dinlerdi...”• 48

An›msamak istemedi¤imiz

Dersim Olaylar›

da kk›n a h de iye Türk bir “söz ma i yen ” yarat ›r›m soyk çabas›

BÜTÜN DÜNYA YAZI ‹fiLER‹, ARAfiTIRMA BÖLÜMÜ

B

ütün Dünya’ya geçen ay gönderdikleri mektuplar›nda üniversite ve lise ö¤rencisi okurlar›m›z yan›s›ra, yurt d›fl›nda yaflayan yurttafllar›m›z da, “kafalar›n› kar›flt›ran yepyeni bir sorun” konusunda kendilerini ayd›nlatmam›z› istiyorlard›. Onlar›n, “Sözüm ona Ermeni soyk›r›m› sak›z›n›n çürümeye yüz tuttu¤u bugünlerde ortaya at›lan yepyeni bir soyk›r›m” olarak niteledikleri “kafa kar›flt›ran” bu yepyeni sorun, 1937 ve 1938 y›llar›nda Tunceli’de yap›ld›¤› ileri sürülen “Dersim soyk›r›m›” ya da “Dersim isyan›”yd›. “Sözüm ona isyan›n 70’inci y›ldönümü nedeniyle geçen ay Belçika’n›n baflkenti Brüksel’de, yabanc› ülke ve yabanc› para

deste¤iyle “Dersim Soyk›r›m›” adl› bir toplant› düzenlendi. Kat›l›mc›lar› aras›nda TBMM üyesi birkaç parlamenterin de bulundu¤u bu toplant›yla ilgili haberleri duyduklar›n› söyleyen okurlar›m›z, bu “soyk›r›m ya da isyan meselesi”nin ne oldu¤unu bilmediklerini, kendilerini bu konuda bilgi sahibi yapmam›z› istiyorlard›. Bütün Dünya Yaz› ‹flleri Araflt›rma Bölümü’nde görevli arkadafllar›m›z, bu konuda çeflitli kaynaklardan edindikleri bilgileri, tarihsel sorumluluklar› çerçevesinde, afla¤›da okuyaca¤›n›z biçimde biraraya getirdiler. Bu bilgileri yararlanarak okuyaca¤›n›z› umuyoruz. *** Brüksel’de geçen ay düzen49

BD OCAK 2009

lenen “Dersim Soyk›r›m›” toplant›s›n›n nedeni, 1938 y›l›nda bu ilimizde meydana getirilen ve kimi çevrelerin “soyk›r›m” olarak nitelendirdikleri bir halk ayaklanmas›n›n 70’inci y›ldönümü olmas›d›r. urttafllar›n›n, milyonlarca Yahudi’ye uygulad›¤› soyk›r›m konusunda kendisine soru sorulmas›ndan rahats›z oldu¤u için, bu konudaki hiçbir soruyu yan›tlamayaca¤›n› söyleyen ünlü Alman “bilim adam›” Mönch’ün onur konu¤u oldu¤u “Dersim Soyk›r›m›” toplant›s›na, televizyon seyircilerinin yak›ndan tan›d›klar› Türk düflünürler ve birkaç da milletvekili kat›lm›flt›. Günümüzde Tunceli olarak bildi¤imiz Dersim Bölgesi’nde 1938 y›l›nda olan halk isyan›, bu bölgede görülen ilk halk ayaklanmas› de¤ildi. Özellikle Tanzimat döneminde merkezi yönetimin güçlendirilmesi amac›na yönelik düzenlemelere karfl› Dersim Bölgesi’nde, 1847, 1877-78, 1885, 1892, 189395, 1907, 1911, 1916 y›llar›nda da halk ayaklanmalar› olmufltu. 1930’lar›n ilk yar›s›nda bölgede patlak veren isyanlar bast›r›ld›ktan sonra, 1935’te “2884 Say›l› Tunceli Vilayeti’nin ‹daresi Hakk›nda Kanun” ç›kar›ld›. Buna göre Tunceli iline bir askeri vali atanacakt›. Ayn› zamanda Dördüncü Genel Müfettifl s›fat›n›

Y

50

alan Vali-General Abdullah Alpdo¤an yönetsel, askeri ve yarg›sal genifl yetkilere sahip olacakt›. Vali, düzeni sa¤lamak ve güvenlik aç›s›ndan gerekli gördü¤ü durumlarda ilde yaflayan kiflileri ve aileleri, il s›n›rlar› içinde bir yerden bir baflka yere göndermeye, hatta il s›n›rlar› içinde oturmalar›n› yasaklamaya da yetkiliydi. Yasan›n uygulanmaya bafllamas›yla, 1937 bafllar›nda yeni olaylar ç›kt›. Bu arada Suriye s›n›r›na ve s›n›ra yak›n bölge ve illerde benzer olaylar görüldü. Hatay’a ba¤›ms›zl›k tan›yan Milletler Cemiyeti karar›ndan sonra, TBMM’de yap›lan görüflmelerde, bu geliflmelerin baflta Fransa ve Fransa’n›n mandas› alt›ndaki Suriye taraf›ndan k›flk›rt›ld›¤› vurgulan›yordu. aflbakan ‹smet ‹nönü ise, Tunceli ilinde iki y›ld›r izlenen reform program›n›n amac›n›n, bölgenin uygar bir duruma getirilmesi oldu¤unu belirterek, programa karfl› bölgede direnifl oldu¤unun alt›n› çiziyordu. *** Ocakzade kökenli ve fieyh Ahmet Aflireti’nden Abasan Reisi Seyit R›za önderli¤inde, asker ve vergi vermek istemeyen afliretlerce, yeni bir ayaklanma bafllat›ld›. Ayaklanmaya Kureyflan Aflireti d›fl›nda Haydaran, Yusufan

B

fieyh Sait isyan›nda yakalananlardan bir grup... Befli idam edildi, ikisi hapis cezas› ald›.

ve Demenan Afliretlerinden oluflan yaklafl›k 6 bin kiflilik bir grup kat›ld›. (‹hsan Sabri Ça¤layangil an›lar›nda, bu isyanc›lardan ‘6 bin Beyaz Donlu’ diyerek söz etmektedir. 19. 8. 1989, “Günefl” gazetesi) Ayaklanma, 20-21 Mart gecesi Harsik Köprüsü’nün y›k›lmas› ve köprüyle Kahnut buca¤› aras›ndaki telefon hatt›n›n kesilmesiyle bafllam›fl oldu. Mart-Nisan 1937’de olaylar›n genifllemesi üzerine, general Abdullah Alpdo¤an komutas›nda giriflilen askeri harekât, 13 Eylül 1937’de sona erdi. Ayaklanmac›lar› 3 uçak filosu bombalad›. Türkiye’nin ilk ve o günlerde tek kad›n pilotu Sabiha Gökçen de harekâtta görev ald›. Yöre halk›n›n bir bölümü baflka illere gönderildi. Yap›lan yarg›lama 15 Kas›m 1937’de sona erdi. Ayaklanman›n lideri Seyit

R›za ile 6 kifli idam edildi. Çok say›da ayaklanmac› de¤iflik hapis cezalar›na çarpt›r›ld›. Birkaç ay sonra 1938’de yeni bir ayaklanma ç›kt›. Bunun üzerine bafllat›lan ikinci askeri harekât sonunda, Eylül 1938’de ayaklanma tamamen bast›r›ld›. *** illi Mücadele’nin sonunu belirleyen Mudanya Mütarekesi görüflmelerinde (3 Ekim-11 Ekim 1922) Türk taraf›n› temsil eden ‹smet Pafla, 26 Ekim 1922’de hariciye vekili oldu. Lozan görüflmelerinde murahhas heyetin baflkanl›¤›n› yapt›; yeni devletin ba¤›ms›zl›¤›n› ve egemenli¤ini onaylayan; Sevr Antlaflmas› ve Mondros Mütarekesi’ni geçersiz k›lan, Lozan Antlaflmas›’n› imzalad›. Lozan Antlaflmas› 23 A¤us-

M

51

meni sorununda da kimi Bat› ülkeleri k›flk›rt›c› rol oynuyor, petrol co¤rafyas› hesaplar›na dayal› politikalar› gere¤i, bölge halk›n› birbirine düflürüyorlard›. Bu ülkelerin bafl›nda gelen ‹ngiltere’nin, Türk düflman› oldu¤u bilinen D›fliflleri Bakan› Lord Curzon, Ermeni Soyk›r›m›’n› gündeme getiren Vikont Bryce’a, 11 Mart 1920 günü, Lordlar Kamaras›’nda verdi¤i yan›tta, Ermenilerle ilgili gerçe¤i flöyle itiraf ediyordu:

Resmi Gazete’de fieyh Sait ve adamlar›

tos’ta TBMM’de kabul edildi. Do¤udaki fieyh Said ‹syan› karfl›s›nda baflar›s›z kalan Baflbakan Fethi Bey istifa etti. 3 Mart 1925’te ‹smet Pafla, Cumhurbaflkan› Mustafa Kemal taraf›ndan yeniden hükümeti kurmakla görevlendirildi. ‹smet Pafla ayaklanman›n bast›r›lmas›nda, hükümet baflkan› olarak önemli rol oynad›. 6 Mart 1925’te “Takrir-i Sükun Kanunu”nun yürürlü¤e konmas›n› ve ‹stiklal Mahkemeleri’nin kurulmas›n› sa¤lad›. fieyh Said ‹syan› k›sa sürede bast›r›ld›. *** Do¤u’daki isyanlar gibi, Er52

“D

ünyan›n bu bölgesinde Ermeniler –hatta son haftalarda dakimi kimselerin sand›¤› gibi– masum kuzucuklar olarak davranmam›fllard›r. fiu anda elimde, onlar taraf›ndan son derece vahfli ve kana susam›fl tarzda ifllenmifl sald›r›lara iliflkin bir sürü rapor var. Unutal›m bunu... Kuzey Ermenistan’daki Ermeniler’in ne k›y›m, hatta ne de sald›r› tehlikesinde olduklar›na inanm›yorum.” Ayn› Lord Curzon’un, dört y›l sonra toplanan Lozan Konferans›’nda gündeme getirmeye çal›flt›¤› “Kürt Sorunu” konusundaki giriflimi ve ç›karc› yabanc›lar›n kendilerini kullanmalar›na izin vermeyen Kürt liderleri, bu konudaki tepkilerini, metnini bir önceki yaz›m›zda sundu¤umuz bir ultimatom niteli¤indeki mektuplar›yla göstermifllerdi.•

KÖfiEDEN BUCAKTAN Mehmet Muhsinoğlu

Büyükler masada bulufltu Küçükler hesab› ödedi Kurnaz Gürcü, görüflmeye haz›rland›¤› iki lideri, daha toplant› yeri belirlenirken, ilk günden kand›r›yor, “A¤›r hastay›m, çok uzaklara gidemem” diyordu. Asl›nda, hasta ve 67 gün sonra yaflam›n› yitirecek olan bir baflka liderdi.

A

BD Baflkan› Franklin D. Roosevelt, ‹ngiltere Baflbakan› Winston Churchill ve Sovyetler Birli¤i Baflkan› Joseph Stalin, 64 y›l önce, 4 fiubat 1945 Pazar günü, güney Ukrayna’n›n Karadeniz k›y›s›ndaki tatil kenti Yalta’da bulufltular. Son Rus Çar› II. Nikolay Alexandrovich Romanov’un yazl›k Liveadya Saray›’nda yap›lan ve bir hafta süren toplant›, 11 fiubat 1945’te yine bir pazar günü sona erdi. 1943’te Tahran’da yap›lan konferanstan sonra, “Üç Büyükler”in bu ikinci buluflmas›yd›. Almanya’n›n yenilgiye u¤rat›lmas›ndan üç ay sonra gündemleri, gezegenin politik haritas›n› yeniden çizmek, güç ve etki alanlar›n› kendi aralar›nda paylaflmakt›. Bir baflka anlat›mla, so¤uk sa-

vafl›n do¤umunu duyuracaklard›. Churchill ve Stalin, Avrupa’n›n askeri nedenlerden önce, politik nüfuz bölgelerine ayr›lmas› konusunda çok istekliydiler. Onlara göre Almanya, “Üç Büyükler” ve Fransa aras›nda dört bölgeye ayr›lmal›, silahlardan ar›nd›r›lmal› ve savafl suçlular› yarg›lanmal›yd›. Bu arada ‹ngiliz ve Amerikan tezlerine göre, ‹talya, Avusturya ve Yunanistan gibi ülkelerde demokrasiye geçifl sa¤lanmal›yd›. *** Yenik Almanya, ABD, ‹ngiltere, Fransa ve Sovyetler Birli¤i aras›nda iflgal bölgeleri olarak çoktan dilimlenmiflti. Ancak, Yalta Konferans›’nda iz b›rakan en önemli sonuç, Joseph Stalin’in Do¤u Avrupa tasar›m›n› ortaya koymas› oldu. Stalin’in bu konuyla ilgili hak iddias› daha bafllang›çta, konferans›n Sovyetler Birli¤i’ne çok ya53

BD OCAK 2009

k›n bir yerde, Karadeniz k›y›s›ndaki tatil kenti Yalta’da toplanmas›n› istemesiyle ilk iflaretini veriyordu. Stalin çok uzaklara gidemeyecek denli a¤›r hasta oldu¤unu iddia ediyordu.

R

oosevelt ve Churchill, Sovyet diktatörüne karfl› bir birleflik cephe oluflturmak için giriflimde bulundular. Dan›flmanlar›, Avrupa konusunda pozisyonlar›n› net biçimde ortaya koyan ve ayr›ca Birleflmifl Milletler’in kuruluflu ve görevleriyle ilgili planlama çal›flmalar› yapm›fllard›. Daha önceden özgür bir Avrupa için 1941 A¤ustos’unda formüle ettikleri Atlantik fiart›’n›n, “yaflam, özgürlük, ba¤›ms›zl›k ve inanç özgürlü¤ünü” sa¤lamay›, yeni kurulacak Birleflmifl Milletler’e girifl hakk›n›, yaln›zca mihver güçlerine savafl ilan etmifl olan ülkelerin elde etmesini öngören temel ilkelerini ortaya koydular. Birleflmifl Milletler’in kurulmas› ve bu amaçla tüzük konferans›n›n nisanda San Francisco’da toplanmas› için görüfl birli¤ine vard›lar. *** Stalin genel ilkeleri kabul etmiflti. Ancak verdi¤i sözden, 16 Sovyet cumhuriyetinin hepsinin Birleflmifl Milletler’de ayr› ayr› temsil edilmesiyle dönecekti. “Üç Büyükler”in vard›klar› anlaflmaya göre, daha önce mihver güçlerinin ele geçirmifl oldu¤u herhangi bir ülkeye, halk›n de54

mokratik unsurlar› taraf›ndan geçici hükümet otoritesinin kurulmas› ve halk›n gelece¤ini belirleme amac›yla olanakl› olan en k›sa sürede özgür seçimler yap›lmas› için yard›m edilecekti. Sovyet diktatörü bu konudaki sözlerinden de caym›flt›. Konferans›n sonuna do¤ru Roosevelt ve Churchill, Londra’da –sürgündeki– Polonya hükümetine destek verince, Stalin fliddetle karfl› koydu. Sovyetler’e ba¤l› Ulusal Ba¤›ms›zl›k Komitesi’nin Polonya’da hükümet etmesini istiyor ve bu görüflünde ›srar ediyordu. Sa¤lanan tek uzlafl›, “öteki” politik gruplar›n da, ad› geçen komitede yer almas› oldu. Bu arada Polonya’n›n yeni s›n›rlar› da görüflüldü; ancak anlaflmaya var›lamad›. *** talin’in, savafl sonunda Sovyetler’in iflgal etti¤i Do¤u Avrupa ülkelerinde özgür seçimler yap›lmas› sözünden dönmesinin ›fl›¤› alt›nda, Yalta Konferans›, sa¤lanan kimi “görüflbirli¤i”nin gerçek de¤il, bir düfl oldu¤unu ortaya koydu. Sa¤l›k durumu gittikçe bozulan Baflkan Roosevelt, ölümünden iki ay önce tüm çabas›n›, Amerika’n›n Japonya’ya karfl› savafl›nda Sovyet deste¤ini sa¤lama hedefine yo¤unlaflt›rm›flt›. Gizli tutulan atom bombas› projesi, henüz deneme aflamas›na

S

ABD Baflkan› Franklin D. Roosevelt, ‹ngiltere Baflbakan› Winston Churchill ve Sovyetler Birli¤i Baflkan› Joseph Stalin, 1943’te Tahran’da yap›lan konferanstan sonra, ikinci buluflmalar›n› Yalta’da gerçeklefltirdiler.

gelmemiflti. Bu nedenle askeri uzmanlar, kara ve deniz savafl›nda yüzbinlerce Amerikal›’n›n yaflam›n› yitirece¤ini hesapl›yorlard›. Kore’de bir iflgal bölgesi ayr›lmas›, Rusya ve Japonya aras›nda tarih boyunca tart›flma konusu olan kuzey Pasifik’teki Sakhalin Adas› ve öteki yörelerin Sovyetler’e b›rak›lmas› güvencesi verilince, Stalin Almanya’n›n teslim olmas›ndan iki-üç ay sonra Pasifik Savafl›’na kat›lmay› kabul etti. Roosevelt ve Churchill Japonlar’›n yenilmesi u¤runa, Sovyet liderinin verdi¤i sözlere inanmak durumundayd›lar. Asl›nda, Do¤u’da savafl›n sona ermesinde Sovyetler’in oynad›¤› rol, san›ld›-

¤›ndan daha da az olmufltu. Ancak, geriye dönüfl art›k olas› de¤ildi! Churchill’in ünlü tan›mlamas›yla “Demir Perde”, dünyay› bölmek üzere inmeye bafllam›flt›. *** alta Konferans›’nda var›lan anlaflman›n büyük bölümü, ‹kinci Dünya Savafl›’n›n sonuna de¤in gizli tutuldu. Müttefiklerin, Almanya ve Birleflmifl Milletler’le ilgili planlar› ise kamuoyunda alk›fllan›yordu. Amerika’ya bitkin bir halde dönen Baflkan Roosevelt, konuflma yapmak üzere gitti¤i Kongre’de, istedi¤i ölçüde güçlü des-

Y

55

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

tek alamad›. Yalta sonuçlar› hakk›nda, “Umut ederim ki, bizim ve dünya tarihinin bir dönüm noktas›d›r” diyordu.

Y

alta’daki paylafl›m›n sonucu olarak, “Demir Perde”nin indi¤ini görecek kadar yaflamad›. Dinlenmek için gitti¤i Warm Springs, Georgia’daki yazl›k evinde, 12 Nisan’da geçirdi¤i beyin kanamas› nedeniyle yaflam›n› kaybetti. *** 16 Temmuz’da Amerika, New Mexico çölünde atom bombas› denemesi yapt›. 6 A¤ustos’ta bu ölümcül bomba Japonya’n›n Hiroflima kentine at›ld›. ‹ki gün sonra, Yalta’da ald›¤› güvence karfl›l›¤›nda, Sovyetler Birli¤i Japonya’ya savafl ilan etti. Amerika bir gün sonra, ikinci atom bombas›n› Nagasaki kentine att›. Sovyetler Birli¤i Mançurya’da Japonlara karfl› büyük bir sald›r› bafllatt›. Japonya 15 A¤ustos’ta teslim oldu. Amerikan birlikleri a¤ustos sonunda hiçbir direnifl görmeden Japonya’ya girdi. *** ‹kinci Dünya Savafl›’ndan y›llar sonra, Yalta Konferans›’nda var›lan anlaflman›n tam metni aç›kland›¤›nda, Do¤u Avrupa ve Kuzey Kore’yi komünist egemenli¤ine teslim eden Roosevelt ve Churchill, yo¤un biçimde elefltirildiler. Savafltan sonra Sovyetler Birli¤i, Do¤u Avrupa ve 56

güney komflusundan kesinlikle ayr›lan “Komünist” Kuzey Kore’de, özgür seçimler yap›lmas›na asla izin vermedi. Naziler’den kurtar›lan Do¤u Avrupa, Yalta sonuçlar›n› önemsemeyen k›z›l ordu taraf›ndan iflgal edildi ve Sovyetler Birli¤i’nin uydusu oldu. Amerikan kaynaklar›, Japonya’n›n yenilgiye u¤rat›lmas›nda atom bombas›n›n oynad›¤› rol nedeniyle, Sovyetler’in yard›m›na gerek yoktu görüflünü öne sürüyor günümüzde! *** ABD Baflkan› George Bush, Yalta Konferans›’ndan 60 y›l sonra, 8 May›s 2005’te bir itirafta bulunuyor ve dönemin ABD Baflkan› Roosevelt’in de, Yalta’da Avrupa’n›n bölünmesine katk› yapt›¤›n› söylüyordu.

B

ush, Letonya’n›n baflkenti Riga’da yapt›¤› konuflmada, “‹kinci Dünya Savafl›’ndan sonra Avrupa’da Sovyetler’in bask›n duruma gelmesi, tarihin en büyük hatalar›ndan biridir” diyordu. Bush, Yalta’da 1945 y›l›nda Sovyet Lideri Josef Stalin, ABD Baflkan› Franklin D. Roosevelt ve ‹ngiltere Baflbakan› Winston Churchill’in imzalad›klar› anlaflman›n, daha önceki dönemde Sovyetler ve Naziler aras›nda Münih’te yap›lan ve “Molotov-Ribbentrop Pakt›” olarak tarihe geçen anlaflman›n yaratt›¤›, “Avru-

pa’y› bölme” gelene¤inin devam› oldu¤unu belirtiyordu. Yalta anlaflmas› ile Balt›k ülkeleri dahil, birçok ülkede Sovyet iflgaline onay verilifline göndermede bulunan Bush, “Yalta’da bir kez daha büyük devletler görüfltü ve bunun bedelini küçük devletler ödedi” diyordu.

B

ush, Riga’daki aç›klamalar›nda Rusya’y› da hedef al›yor ve SSCB’nin da¤›lmas›n›n hemen öncesinde ba¤›ms›zl›klar›n› kazanan Balt›k ülkeleri, Letonya, Estonya ve Litvanya’da gelinen demokratik aflaman›n, Moskova’ya da örnek olmas› gerekti¤ini söylüyordu. ABD Baflkan› Bush, Rusya’n›n bölgedeki en önemli müttefiki olan Belarus’daki Aleksandr Lukashenko yönetimini de, “Avrupa’daki son diktatörlük” olarak adland›r›yordu. *** “Avrupa’daki son diktatör-

lük”teki “son durum” ise flöyle: 25 A¤ustos 1991’de Sovyetler Birli¤i’nden ayr›lan Belarus’ta, Baflkan Aleksandr Lukashenko 20 Temmuz 1994’ten buyana, yaklafl›k 15 y›ld›r görevini sürdürüyor. Befl y›ll›k süre için “seçilen” Lukashenko, 1994 anayasas›na göre, 1999’da yeniden seçime girmek zorundayd›. Ancak, Kas›m 1996’da “düzenledi¤i” referandumla, görev süresini 2001 y›l›na de¤in uzatt›. Daha sonraki seçim 9 Eylül 2001’de yap›ld›. Ekim 2004’de düzenlenen referandumla, baflkanl›k seçimindeki s›n›rlama kald›r›ld› ve Lukashenko’nun üçüncü kez seçime kat›labilmesi sa¤land›. Lukashenko, 19 Mart 2006’da yüzde 82,6 oyla, yeniden baflkan “seçildi!” Görev süresinin uzat›lmas› için üçüncü referandumun ne zaman “düzenlenece¤i” ise, flimdilik bilinmiyor.• [email protected]

Sonradan görme bir zenginin efli, vitrininde “Büyük indirim” duyurular› gördü¤ü ma¤azan›n önünden geçerken bir anda karar verdi ve floförüne durmas›n› söyledi: “Kedimi nas›l olsa içeri almazlar, o burada kals›n” dedi. “Ben içeriye flöyle bir bak›p bir iki dakikada dönerim.” fioför, park etti¤i san›lmas›n diye motoru durdurmadan beklerken, kald›r›mdan geçen bir kad›n, son model araban›n arka koltu¤unda bir kedinin oturdu¤unu görünce merakla floföre sordu: “Çok önemli bir kifli mi bu kedi?”• 57

BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop

“Otuz Befl Yafl” fliirinde yank›lanan insan sesi “En yafll› flair kadar olgun ve kâmil, en genç flair kadar hatta ondan da taze ve yeni olabilmek, ne yalan söyleyeyim, fliir ihtiraslar›m›n bafl›nda gelmektedir.” C. S. Taranc› Safa’ya gönderdi. O da o s›rada ‹stanbul’da Mülkiye Mektebi’nde okuyan genç ozanla ilgili üç yaz› yay›mlad›. eyami Safa Türk fliirinin Bat›l›laflma sürecinde d›fl gerçekli¤in ve Pozitivizm anlay›fl›n›n etkisi alt›nda kalarak “maddi, basit ve kuru bir aflamaya” girdi¤inden yak›n›yor, “Bizim Avrupa’dan da, kendi geçmiflimizden de medet ummaya ihtiyac›m›z yoktur. Mevlana’y› ve Yunus Emre’yi diriltmeyen, Mallarmé’yi ve Valéry’yi and›rmayan yepyeni bir Türk felsefe kafas› do¤mas› için pek çok flartlar elverifllidir” diyordu. “Hiçbir flairimizin gözlerinin alabildi¤i nokta, onunki kadar uzaklarda de¤ildir” diyerek, genç Cahit S›tk›’n›n bu ilk kita-

P

Cahit S›tk› Taranc› 22 yafl›ndayken ilk kitab› “Ömrümde Sükût”ta yer alacak fliirlerinin bulundu¤u defteri, “Cumhuriyet” gazetesi yazar› Peyami 58

b›nda befl duyuyla alg›lanabilenleri anlatmakla yetinmedi¤ine dikkati çekiyordu. ahit S›tk›’n›n ikinci kitab›, ilkinden 13 y›l sonra yay›mland›. Kitap, CHP fiiir Yar›flmas›’nda birincilik kazanan “Otuz Befl Yafl” fliirinin ad›n› tafl›yordu. fiiir de, kitap da ça¤dafl Türk yaz›n›n en çok tan›nan, en sevilen ürünleri aras›nda yer ald›. Cahit S›tk›, fliir yolculu¤una Galatasaray Lisesi’nde s›n›f arkadafl› Ziya Osman Saba ile birlikte bafllam›flt›. Ö¤rencilik y›llar›nda sanat›n gizlerini araflt›r›rken, Paris’te yar› ö¤renci-yar› bohem yaflam› sürerek fliirlerini yazarken, döndükten sonra 40 kufla¤› karfl›s›ndaki özgün konumunu gerçeklefltirirken Ziya Osman’a gönderdi¤i mektuplarda fliirinin türlü yönlerini aç›klad›. Bu mektuplarda, “Otuz Befl Yafl” kitab›n›n haz›rl›¤› s›ras›nda, “fiimdilik üstünde durdu¤um ve hofluma giden isim fludur: ‘‹nsan Sesi’. (...) Kitap, “Gün Eksilmesin Penceremden” fliiriyle bafllayacak, ‘Paydos’ fliiriyle bitecek. (...) Hayat›m›n bir safhas› bu suretle kapanacak” dedi¤i görülür. Kazand›¤› önemli ödülden sonra çok sevilen bu yeni fliirini kitab›na eklemifl, kitab›na da o fliirin ad›n› vermifltir. “Ben bir dize üstünde bazen aylarca u¤raflan titiz bir sanatç›y›m” diyen Cahi S›tk›, tasarlad›¤›

C

yeni fliirden ilk kez flöyle söz eder: “Ölüme dair akl›mda flöyle bir beyit var: ‘Benim de bir namazl›k saltanat›m olacak O musalla tafl›nda.’ “Bir fliirin sonu olabilir. Fakat üstünü getirmek zaman ve hava meselesidir. fiimdiyse gözlerimle, ellerimle, ayaklar›mla, kalbimle ve kafamla has›l› her fleyimle hayata ba¤l›y›m; ölümü akl›ma getirmek istemiyorum.” Özenli bir çal›flma sonunda “Otuz Befl Yafl” fliiri yavafl yavafl ortaya ç›kar. Ad›na uyacak biçimde 35 dize olarak düzenlenmifl fliir flöyle sona ermektedir: “N’eylersin ölüm herkesin bafl›nda. Uyudun uyanmad›n olacak. Kimbilir nerde, nas›l, kaç yafl›nda Bir namazl›k saltanat›n olacak; Taht misali o musalla tafl›nda.” fiiir, “Yafl otuz befl! Yolun yar›s› eder. Dante gibi ortas›nday›z ömrün” diye bafllamaktad›r.

“K

utsal kitap”ta Musa’n›n duas›ndaki “Y›llar›m›z›n günleri yetmifl y›ld›r” (Mezmurlar: XC, 10) söylemi nedeniyle insan yaflam›n›n 70 y›l oldu¤unu varsayan Dante de, yap›t›nda anlatt›¤› yolculu¤a 35 yafl›nda ç›kt›¤›n› belirtmek için, “Hayat yolumuzun yar›s›nda...” 59

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

demiflti. Ancak “Tanr›sal Komedya” ozan›n›n yaflam› 70 de¤il yaln›zca 56 y›l sürdü. Cahit S›tk›’n›n yaflam› da –uzun, a¤›r bir hastal›¤›n ard›ndan– onun gibi tam 56’s›nda noktaland›! lüm kayg›s› Cahit S›tk›’n›n yakas›n› hiç b›rakmam›flt›r. Bir mektubunda, ablas› Nihal’e, “Ölümü düflündü¤üm vakit z›vanadan ç›k›yorum... Ölümsüz bir hayat yok mu acaba? Sonu olmayan bir fley ne kadar güzel olurdu!” der. Gerçeklik karfl›s›ndaki tutumunu flu sözleri ayd›nlat›r: “Hayat yaln›z realitelerden ibaret de¤il ki! Yaln›z kap›dan, pencereden, sokaktan, ölümden vesaire ibaret olan bir hayat›n kurulu¤unu anlayan anlar. O kap› k›rk›nc› kap›dan olabilmeli (masaldaki gibi), o pencerede hayaller kurulabilmeli, o sokakta mehtaba bakabilmeli ve ölümden sonra da bir hayat oldu¤una insan inanmal› bazan.” Ölümle ilgili bilinmezliklerden tedirgindir: “Bir uzun sefere ç›kt›, diyorlar; Gemiyi gören var m›? Hani deniz?” (Periflan Sofra) Ölümden sonraki dünya ile sorulara yan›t arar: “fiimdi o dünyadan hiçbir haber yok; Yok bizi arayan soran kimsemiz. Öylesine karanl›k ki gecemiz,

O

60

Ha olmufl ha olmam›fl penceremiz Akarsuda aksimizden eser yok.” (Ölümden Sonra) Ancak “ölüm”, “yokluk” gibi ürpertici konulardan söz ederken bile onun gerçek kayg›s›n›n “pürüzsüz”, “yekkin” fliirler yaratmak oldu¤u görülür. Bundan “haz duydu¤unu” anlat›r: “Gün Eksilmesin Penceremden” fliirinde, “Ah akl›mdan ölümüm geçer” diye ölüm korkusunu dile getirirken hemen arkas›ndan, “Her mihnet kabulüm, yeter ki Gün eksilmesin penceremden” diyerek yaflama ba¤l›l›¤›n› belli eder. Ölümden sonras›na bir gülümsemeyle yaklaflt›¤› olur. “Dün güzel bir kad›n geçti Kabrimin yak›n›ndan. Doya doya seyrettim Gün hazinesi bacaklar›n›, Gecemi altüst eden. Söylesem inanmazs›n›z, Kalk›p verecek oldum, Düflürünce mendilini; Öldü¤ümü unutmuflum.” (Dalg›n Ölü) “Bazan hayat›n bütün güzelliklerine ra¤men, ölümü düflünmek daha güzel ve ferahlat›c› oluyor. (...) Yaflamakta da, ölmekte de gönlümüze göre na¤meler keflfetti¤imiz içindir ki, bu iki kutup aras›nda karars›z kal›yoruz” der. 1940’lardaki fliirimizde yayg›n olan “yaflama sevinci”, onun da temel izleklerindendir:

“Bu sabah hava berrak; Bu sabah her fley billurdan gibi. Gök masmavi bu sabah, Güzel fleyler düflünelim diye.” (Bu Sabah Hava Berrak) “D›flardan müjdeler getiren ›fl›k demeti! Cümlemizi sevindiriyorsun.” (Hastanede Ziyaret Günü)

“D

o¤a” da “Otuz Befl Yafl” kitab›nda çok ifllenen izleklerdendir. Ozan bir gözlemci olarak kalmaz, do¤ayla bütünleflir: “Süt beyaz bir mart›y›m aç›klarda, Gemilere ben yol gösteriyorum, Bu¤day ve ilaç yüklü gemilere. Bir kanat vuruflta bulutlarday›m; Bir süzülüflte vatan›m da¤lar!” (Bahar Sarhofllu¤u) Kendisini “çirkin” buldu¤u için aflk ifllerinde sorunlar yaflamaktad›r. Yine de, “Ben aflk adam›y›m, Sevmeye geldim insanlar›, Gönlümle, elimle, kafamla sevmeye; Hesaps›z, karfl›l›ks›z, Ayr›l›k gayr›l›k gözetmeden.” (Ben Aflk Adam›y›m), der. Sevgi onun fliirinde alabildi¤ine genifl bir alana yay›l›r: “Aflk! Ama yaln›z mahçup

bakireleri veya Kleopatra’n›n torunu k›v›lc›m gibi kad›nlar› m› sevmeli, hay›r; güzel havalar› da, çocuk bahçelerini de, kedi yavrular›n› –pisi pisiler– da, bütün insanlar›, bütün kâinat› bir âfl›k bak›fl›yla kucaklamas›n› bilmelidir. Hele kendimize seçti¤imiz mesle¤e karfl› bu aflk, icab›nda cinnet hududunun, hudutlar›n›n ötesine de geçmelidir.” Yaflam›nda oldu¤u gibi fliirinde de içki genifl yer tutmufltur. Yaln›zl›k duygusu, sevgi, geçmifl günlere özlem içkiden söz eden fliirleri besler: “Otur ki sandalye hat›rlas›n Sandalye oldu¤unu. Masa da unutur masal›¤›n›, Elini koymasan üstüne. Bak›fllar›n› ay›rmaya gelmez, Sürahi boflal›r sonra suyundan. Kadehim kadehim dedi¤in fley, Duda¤›n› de¤dirmedikçe kadeh de¤ildir. Mezeler de bilmez renklerini, lezzetlerini, çatal›n› dokundurmazsan. Fakat fark›nda m›s›n..?” (Çilingir Sofras›) Taranc›, toplumsal sorunlara da uzak durmam›flt›r. Savafl y›llar›n› yaflam›fl, ö¤renci olarak bulundu¤u Paris bombalanmaya bafllay›nca, ülkesine dönebilmek için uzun, çileli bir serüven yaflamak zorunda kalm›flt›r. fiiirlerinde bar›fl özlemini içtenlikle dile getirir. Toplumsal eflitli¤i öngörür: 61

BD OCAK 2009

“Ne zengin fakir, ne sen ben fark› olsun; K›fl günü herkesin evi bark› olsun.” (Memleket ‹sterim) Masallardan (“Abbas”), çocuk kitaplar›ndan (“Robenson”), çocuk oyunlar›ndan (“Çocukluk”) söz eder. Çocuklar›n özlemlerini, hayallerini dile getirir: “Dörtnala kalkt› at›m sevincimden; Uçaraktan gidiyorum s›laya. Çocuklu¤umda uçurttu¤um uçurtmalar olacak Bacalara tak›lan flu beyaz bulutlar; Belki de rüzgârda namaz bezidir, Yüzüne hasret kald›¤›m

anac›¤›m›n!” (S›la) “Ah yeniden bafllamak hayata; Çocuklu¤a, aflka ve sanata!” (Çocuk Bahçesinde Gezerken) fiiiri, “Kelimelerle güzel flekiller kurmak sanat›” diye tan›mlar. 1930’lar›n bafl›nda hece ölçe¤ini kullanarak fliir dünyas›na girmifl, bu ölçe¤i yeni kal›plar, gelene¤in d›fl›na taflan duraks›z söyleyifllerle zenginlefltirmifl, Orhan Veli ile arkadafllar›n›n getirdi¤i serbest fliir yenili¤ine de uzak durmam›flt›r. “Otuz Befl Yafl” kitab› Cahit S›tk›’n›n en ustal›kl› kitab› say›lmakta, bu fliirler ozan›n duyarl›¤›n›, fliir iflçili¤ini yans›tt›¤› kadar, 1940’lar›n fliir dünyas›na da tan›kl›k etmektedir.•

Büyük bir çiftlikte, büyük bir yang›n ç›km›flt›. Çiftlik sahibi derhal itfaiyeye haber verdi. K›sa bir süre sonra yang›n yerine gelen itfaiye araçlar›ndan hemen hiçbiri, yang›n›n oldu¤u yere yaklaflamad›lar bile. “Bu yang›n ancak, ortadaki bölümün söndürülmesiyle denetim alt›na al›nabilir” dedi itfaiyeciler. “O noktaya ulaflabilmemiz ise, çevredeki alevler yüzünden olanaks›zd›r.” Çiftlik sahibi, yang›n›n denetim alt›na al›namayaca¤›n› ö¤renince çok üzüldü. Çünkü bu durumda yang›n tüm çiftli¤e yay›lacakt›. Tam o s›rada yang›n yerine yeni bir itfaiye arac› daha geldi ve içindeki sürücü itfaiye eri, birfleyler sormak için bile durmaya gerek duymadan arac›n› do¤ruca alevlerin içine sürdü, yang›n›n ç›kt›¤› yere ulafl›nca da alevlerin merkezini söndürdü, çiftli¤i yanmaktan kurtard›. Çiftlik sahibi, bu itfaiye erine önce teflekkür etti, sonra da ona, bin dolarl›k bir çek arma¤an etti. Gazeteciler, bu bin dolarla ne yapaca¤›n› sorunca itfaiye eri flu yan›t› verdi: “Arac›m›n frenlerini yapt›raca¤›m...”• 62

Demokrasiye “Made in Turkey” Katk›s›:

Kütükler YAZAN: HALÛK CANSIN

Alçakgönüllülü¤ü b›rak›p gururla itiraf edelim: Biz Türkler kadar demokratik rejimi yeniliklerle zenginlefltiren bir ulus zor bulunur. Asl›nda Türkiye’nin o yolu seçifli, neresinden hesaplarsan›z hesaplay›n, altm›fl y›l› pek geçmez. Ama daha eflikten içeriye ilk ad›m›m›z› atar atmaz, yani takvimler henüz 1946’y› gösterirken “Aç›k oy”, “Kapal› tasnif” demifliz ve sistemi ta o zamandan renklendirmeye bafllay›vermifliz. ünya alem tan›k ki, o gün bugündür rejime ulus olarak sa¤lad›¤›m›z hay›rl› katk›lar, eksilmeden devam ediyor. Devreye soktu¤umuz yeniliklerin en tazesi, yak›nda yap›lacak yerel seçimler için yöneticilerimiz taraf›ndan seçmen listeleri konusunda haz›rlan›p devreye sokulan benzersiz sistem... E¤er flu s›ralarda baflka ülkelerdeki iktidarlar›n da, bu en son Türk buluflunu a¤›zlar› sulana sulana izlemekte olduklar›n› duyarsan›z, hiç flaflmay›n. Amerika’daki demokraside yaklafl›k iki yüzy›ll›k bir geçmiflin sözde sahibi, daha birkaç ay önce yap›lan baflkanl›k seçiminde, bayatlam›fl eski kurallar›n birazc›k olsun d›fl›na ç›kmay› göze alamad›. Öyle ki burada bizler de,

D

Obama m› kazanacak, McCain mi diye saf saf bir miktar heyecan bile duyduk. An›msarsan›z, seçim öncesinde ço¤unluk, Cumhuriyetçi Parti’lilerdeydi. fiimdi ifl iflten geçtikten sonra, “Nas›l oldu da seçmenlerin say›s›na t›pk› Türkiye’deki gibi kaflla göz aras›nda 6 milyon yeni ad eklemeyi ak›l edemedik” diye, kim bilir nas›l saç bafl yoluyorlard›r. Geçmifl ola... Art›k bir dahaki sefere! Laf aram›zda, yaln›zca Amerikal›lar de¤il, demokratik sistemi kabullenmifl öteki ülkelerin vatandafllar› da seçim dendi¤inde modas› geçmifl eski kal›plar›n tutsa¤› olmaktan hâlâ s›yr›labilmifl de¤iller. Ne demek seçmen listelerinin düzenlenmesini 2000’li y›llarda bile hâlâ yarg› denetimine emanet etmek? Bu memleketlerde birer 63

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

‹çiflleri Bakanl›¤› yok mu? Ve bakanl›¤›n bafl›nda da iktidar partisinin yetenekli bir bakan›? E, öyleyse? Neden o bakanlar, seçim öncesi seçmen listelerinin düzenlenmesini mahkemelerin elinden almay› ak›l edemiyorlar? e flöyle acele taraf›ndan “Adrese Dayal› Kay›t Sistemi” diye bir modeli devreye sokuvermiyorlar? Besbelli, flimdiye dek tembelliklerine geldi. Ama bundan sonra da uyufluk uyufluk oturup dururlarsa, göz yumulmas›n› hiç beklemesinler. Sayemizde baflka ülkelerin siyaset çevrelerindeki gözler de mutlaka aç›lm›fl olmal›. Yetkililerin yakas›na yap›fl›l›p “Siz neden hâlâ dalga geçiyorsunuz? Hiçbir fley yapamad›ysan›z, bundan k›rk y›l önce iki yafl›ndayken ölen bebekleri bile günümüzün seçmenleri olarak listelere sokuflturmay› da beceremez miydiniz?” diye hesap sorulmaz m›? Bak›n, Türkiye’de gelifltirilen yeni sistemim ad›, ne kadar ak›ll›ca konmufl: “Adrese Dayal› Kay›t Sistemi”... Bunun uygulamas›na geçildi¤inde kay›tlar› mezarl›klar›n adreslerine geçmifl olanlar›n da seçmen listelerine yaz›lmas›na kim karfl› ç›kabilir? Kald› ki t›pk› bizimkiler gibi, oralardakiler de bu konuda herhangi bir itiraz sesi yükselecek oldu¤unda, topu rastgele bir ku-

V

64

ruma atma yoluna gidebilirler: “Falan say›l› filanca yasa var ya, iflte o yasaya göre, konuyla ilgili her türlü form, doküman, liste ve çizelgeler, çoktan imha edildi” deyip konuyu pekâlâ kapatabilirler. K›sacas›, demokratik rejime Türkiye olarak flu en yeni katk›m›z›n da çürük bir taraf› yok. O kadar ki, yerel seçimler flerefine devreye sokulan önlemlerden hiç birine Avrupa Birli¤i cephesinden bile “G›k!” diyebilecek bir babayi¤it (ya da anayi¤it) asla ç›kabilmifl de¤il. Her birini art›k iyice tan›rs›n›z: Ne Olli Rehn ne Lagendijk ne Verheugen ne de Barroso! Türkiye’de al›nan her yeni tedbir karfl›s›nda “ofsayt” düdü¤ü çal›verme tiryakisi olan bu muhteremlerin hiçbirinden flu s›ralar en küçük bir elefltiri bile yok! erhangi bir apartman dairesindeki seçmenler diye kentin o semtinden yaflamlar› boyunca hiç geçmemifl 100 küsur kifliye ait adlar›n alt alta yaz›l›p o tek daireye s›¤›flt›r›lmas›nda bile anlafl›lan AB “komiser”leri bir acayiplik görmüyorlar. Ve tabii, ayn› apartman dairesindeki gerçek sakinlerin “O 100 küsur kifliye haydi eyvallah, ama hiç de¤ilse bizim adlar›m›z› da aralar›na yaz›verselerdi. Yazmam›fllar. Bu durumda oy kullanamayaca¤›z” diye s›z-

H

lanmalar›n› da önemsemiyorlar. “Türklerin vard›r herhalde bir bildikleri” hesab› içinde... Uzun sözün k›sas›, yaln›z ABD ya da AB de¤il, ‹srail’i, Hindistan’›, Japonya’s›, Kanada’s› ile demokrat diye bildi¤imiz ne kadar ülke varsa, hepsi

ama hepsi için Türkiye, muhteflem bir model... Oralarda çekiflmesiz dura dura çürümeye yüz tutan demokrasi rejimi, sayemizde hareketleniyor, renkleniyor ve hiç kuflkusuz gelifltikçe gelifliyor. 1946’dan buyana... Her f›rsatta...•

Bu Yaz›n›n Yazar› Halûk Cans›n’la Tan›fl›n Halûk Cans›n, 1924’te ‹zmir’de do¤du. ‹lk, orta ve lise e¤itimini ‹zmir’de yapt›ktan sonra ‹stanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu, 1946’da ‹zmir’e dönerek sonradan ad› “Demokrat ‹zmir” olan “‹zmir” gazetesinde çal›flmaya bafllad›. “Demokrat ‹zmir” ve “Yeni As›r” gazetelerinde uzun y›llar yaz› iflleri müdürlü¤ü ve köfle yazarl›¤› yaparken “Yeni ‹stanbul”, “Zafer”, “Cumhuriyet” gazetelerinin ve “Associated Press” Ajans›’n›n ‹zmir temsilciklerini de üstlendi. 27 May›s ihtilâlinin ertesi günü “Ticaret” gazetesinin yaz› iflleri müdürlü¤üne geçti. Bir süre sonra ‹stanbul’a gelerek “Manajans” reklam kuruluflunda yazarl›¤a bafllad›. O s›rada Yeni As›r’a da köfle yaz›lar› göndermekteydi. 1966’da ‹zmir’e dönerek gazetenin halkla iliflkiler servisini kurdu ve ayn› çat› alt›nda “Rapor” adl› ekonomik gazeteyi ç›karmaya bafllad›. Bu s›rada “Manajans”a da ‹zmir temsilcisi olarak hizmet vermeyi sürdürüyordu. Daha sonralar› “Manajans/Thompson” ad›n› alan ajans›n ‹zmir flubesini kurdu ve 1998’de emekli oluncaya dek yönetti. Halen ‹zmir’de emeklilik yaflam›n› sürdürüyor. Bu arada “Unutmaya K›yamad›klar›m” ad› alt›nda bir kitap da yay›mlad›. Halûk Cans›n, evli ve iki k›z çocuk ile iki k›z torun sahibidir.•

Ak›l hastanesine telefon eden bir kifli, santral görevlisine 18 numarada kalan hastayla görüflmek istedi¤ini bildirdi. Santral görevlisi “Bir dakika” dedikten bir süre sonra, karfl›s›ndaki kifliye yan›t verdi: “fiu anda 18 numaral› odam›zda kalan hasta yoktur, efendim” dedi. Telefon eden kifli, derin bir soluk ald›: “Demek ki baflar›yla kaçabilmiflim...”• 65

OBAMA’NIN ZAFER‹ Amerikan halk› de¤iflim istedi ve Obama maddi ve manevi tüm olanaklar› çok iyi kullanarak, halka bu konuda güven ve umuttan baflka bir fley vermedi. Hatta seçmenlerinden, oydan önce para bile istedi; seçmenlerinden 10-20 dolar da olsa, seçim giderlerine katk›da bulunmalar›n› istedi. YAZAN: ALAETT‹N G‹RAY merika Birleflik Devletleri’nin baflkenti Washington D.C. (District of Columbia), 1790 y›l›nda Potomac Nehri platosunda kurulmufltur. Bir milyonu aflk›n nüfusunun yar›s›ndan fazlas› siyahidir. Görkemli kubbesiyle Parlamento Saray› (Kapitol), kentin simgesidir. Hem senato hem de temsilciler meclisi çal›flmalar›n› burada sürdürmektedir. Kapitol’un 3 km. kuzeybat›s›nda Baflkanl›k Saray› (Beyaz Saray) bulunmaktad›r. Bakanl›klar, kamu kurulufllar›, elçilik binalar› da bu bölgededir. Georgetown Üniversitesi ile dört ayr› üniversite kampüsü bölgeye ayr› bir özellik katmaktad›r. Kütüphaneler, müzeler ve modern havaalan› da bölgenin dikkat çeken yerleridir. Spor aktiviteleri, yeflil alanlar› ve çeflitli büyüklükteki parklar›yla sakin ve sessiz bir ortamda, Amerika’n›n ve hatta dünyan›n yönetildi¤i gizemli bir kenttir Washington D.C. 4 Kas›m 2008 tarihinde 65 milyon Amerikal›, 47 yafl›ndaki Barack Obama’y› 44’üncü baflkan olarak seçti. 1897 y›l›nda ABD’ye kat›lm›fl olan Hawaii’de, 1961 y›l›nda dünyaya gelen siyahi baflkan,

A

66

Kenyal› bir baba ve beyaz bir annenin o¤ludur. Çocuklu¤unu Endonezya’da geçirmifl, Los Angeles, New York ve Harvard Üniversitelerinde ö¤renimini tamamlad›ktan sonra 1991 y›l›nda avukatl›¤a bafllam›flt›r. bama, bu ay›n 20’nci günü, baflkanl›k yemin töreninden sonra, Amerika Birleflik Devleti baflkanl›¤› görevine bafllamak üzere, efli Michelle, k›zlar› Sasha ve Malia ile Beyaz Saray’a yerleflecek. ABD baflkanlar›n›n hem ev hem “ifl yeri” olarak kulland›klar› ve Amerikal›lar’›n Beyaz Ev, bizim ise Beyaz Saray dedi¤imiz bu yap›, Afrika’dan getirilen siyahi köleler taraf›ndan 1790 y›l›nda yap›lm›flt›. Amerika’daki bu seçim, Amerika ile birlikte tüm dünyada büyük yank›lar uyand›rd›. Özellikle Kenya, Nijerya ve Güney Afrika ülkeleri, “Afrikal› o¤lu” imaj›yla Obama’n›n Amerika’n›n ilk siyah baflkanl›¤›n› sevinçle kutlad›lar. Resmi kaynaklara göre, Obama oylar›n yüzde 53’ünü alm›flt›r, ayr›ca Demokrat Parti önceki seçimde 236 olan Temsilciler Meclisi say›s›n› 253’e, senatör say›s›n› da 49’dan 57’e yükseltmifl ve her iki meclis de Obama’n›n üyesi oldu¤u Demokratlar’a teslim edilmifltir. Kullan›lan oylar ›rk aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde, siyahilerin yüzde 95’i ve beyazlar›n yüzde

O

43’ü Obama’ya “Evet” diyerek, bir siyahinin baflkan olmas›na yeflil ›fl›k yakm›fllard›r. Bu seçimin tüm dünyada yank›lar uyand›rmas›n›n nedeni ise, ülkelerin sorunlar›n› art›k tek bafllar›na çözememelerinden kaynaklanmaktad›r. Yeryüzünün çevresel ve ekonomik sorunlar›n›n, Obama’n›n vaat etti¤i güven ve umutla çözülece¤ine inan›lmaktad›r. Ancak, sorunlar›n çözümü pek kolay olmayacakt›r. Bu nedenle, Obama ve yak›n arkadafllar› bir önceki iktidar›n hatalar›n› tekrarlamak istemiyorlar. Seçim baflar›s›n›, flampanya yerine gazozla kutlayan yeni baflkan, flimdi Franklin D. Roosevelt’in iktidar› devrald›ktan sonraki ilk 100 gün okudu¤u kitaplar› okumakta, raporlar› incelemektedir. bama’n›n reform paketinde mali piyasa düzenlemesi, vergiler, sa¤l›k ve enerji konular› öncelikli olarak yer al›yor. Ana hedef, kurumsal finans krizini zarars›z duruma getirmektir. Küçülen üretimi canland›rmak ve artan iflsizli¤i önlemek, üst düzey yöneticilerin y›ll›k prim ve ikramiyelerinde önemli derecede kesinti yapmak, 40 milyon insan› kapsayacak sosyal politikay› yeniden yap›land›rmak ve otomotiv sanayine devlet destekli banka kredisi sa¤lamak, Obama’n›n önemli vaatleri aras›ndad›r. Devlet deneyimi olmayan

O

67

Tek fotografta

‹ki Cumhurbaflkan› ‹ki Baflbakan Obama’dan çok fley beklemek pek do¤ru olmamas›na karfl›n, Amerika ve tüm dünyada ekonomik krizin yafland›¤› bu günlerde Amerikan halk›, Obama’n›n büyük bir lider olaca¤›na inan›yor.

1

929 y›l›ndaki krizde ülke yönetimini Franklin D. Roosevelt’e emanet etti¤i günleri an›msayan Amerikan halk›, seçim meydanlar›nda Obama için “We will get there!” (Oraya biz gelece¤iz!) diye hayk›rarak, onun kiflili¤inde devlet yönetimini bu kez halk›n kendinin ele geçirece¤ini ilan etmiflti. Amerikan halk› de¤iflim istedi ve Obama maddi ve manevi tüm olanaklar› çok iyi kullanarak, halka bu konuda güven ve umuttan baflka bir fley vermedi. Hatta seçmenlerinden, oydan önce para bile istedi; seçmenlerinden 10-20 ya da 50 dolarla da olsa, seçim giderlerine katk›da bulunmalar›n› istedi. 68

Amerika’da seçimleri izlemek için dünyan›n çeflitli ülkelerinden gelen yüzlerce gazeteci, seçim sonucunun aç›klanmas›ndan sonra flu ortak görüflte birlefltiler: “Beyazlar sevinç içinde beyazlar›, siyahlar›, herkesi kucakl›yorlar. Bir siyahinin de baflkan olabilece¤i tüm dünyaya gösterilmifl oldu. Obama kendini iyi bir devlet adam› olarak gösteremese de, 2008 y›l›n›n kötü yönetilmesinin baflkan seçilmesinde büyük rolü olmufltur. Ne olursa olsun, bu tarihi bir olayd›r.” *** fiimdi yaln›zca Amerikan halk›n›n de¤il, dünyan›n hemen her ülkesindeki halklar›n gözleri, Obama’n›n üzerinde... Çünkü aç›k aç›k ifade etmeseler de dünyada herkes art›k biliyor ki, Amerika Birleflik Devletleri’nin baflkan› ne denli “iyi” olursa, Amerikan halk› yan›s›ra, kendileri de o denli “iyi” olabileceklerdir.•

YAZAN: fiEBNEM fiEN nkara Hukuk Fakültesi’nin Kas›m 1961’de yeni e¤itim y›l› aç›l›fl törenine, efli Mevhibe ‹nönü ve Çal›flma Bakan› Bülent Ecevit’le birlikte kat›lan Baflbakan ‹smet ‹nönü, salona girifllerinde bir grup ö¤renci taraf›ndan kap›da karfl›land›lar. O y›llarda evrak çantas›n› yan›ndan hiç eksik etmeyen Ecevit’in sa¤›nda ve Mevhibe ‹nönü’nün hemen arkas›nda görülen, el örgüsü h›rka, kareli gömlek giymifl ve saçlar› aln›na dökülmüfl genç bir ö¤renci, kimsenin dikkatini çekmemiflti. Hukuk Fakültesi 3’üncü s›n›f ö¤rencisi olan 20 yafl›ndaki bu Afyonlu genç, 39 y›l sonra Ecevit’in önerisiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin 10’uncu cumhurbaflkan› seçilecek olan Ahmet Necdet Sezer’di. Geçmiflin ve gelece¤in iki cumhurbaflkan› ile iki baflbakan›, o gün ay›rd›nda olmadan bir fotograf karesinde yan yana gelmifllerdi.•

A

69

70

71

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

parasıydı. Avrupa Birli¤i üyesi tüm ülkelerin 1 Euro’larının koleksiyonunu yapıyordu. Koleksiyonundaki de¤iflik Euro’ları öteki arkadafllarla payrkestra arkadaflım, avu- lafl›rken birden durdu ve unutcundakileri çevresinde- tu¤u çok önemli bir fleyi o an ki arkadafllara gösteri- anımsamıflçasına bir telaflla bayor, onlara heyecan na döndü: içinde bir fleyler anlat›“Koleksiyonumda 1 Türk Euyordu. Bafllarda pek önemseme- ro’su eksik” dedi. “Sende vardır, mifltim; ama anlattıklarını soluk hadi versene...” almaksızın bir heyecanla sürdürArkadaflımın bu söylediklerini, dü¤ünü görüns›rtlarımızda kece, meraklanmanlarımız, o maya bafllamıfl, a¤ustos günüKoleksiyonundaki de¤iflik söylediklerine nün 35 derece Euro’ları öteki ben de kulak sıca¤ında Dijon arkadafllarla paylafl›rken vermifltim. Avukaldırımlarında birden durdu ve cunda çeflit çeyürürken ciddiunuttu¤u çok önemli bir flit bozuk paraye de, flakaya fleyi o an anımsamıflçasına lar vardı. Çevrealacak halim bir telaflla bana döndü: sindeki arkayoktu. O nedafllarımıza o denle hiçbir “Koleksiyonumda 1 Türk paraları gösterikarflılık vermeEuro’su eksik” dedi. “Sende yor, onlarla ilgidim kendisine... vardır, hadi versene...” li olarak bir fleyBenim susler anlatıyordu. kunlu¤um karflıDikkatle baktı¤ımda, arkadaflı- sında flaflırdı. “De¤ifl tokufl yapamın avucundaki bozuk paraların ca¤ız” dedi. “Sen bana 1 Türk Euher birinin, birbirinden de¤iflik 1 ro’su vereceksin; ama ben de sana Euro oldu¤unu gördüm. 1 Fransız Euro’su verece¤im.” “Bu 1 Euro’ların her biri, ayBir süre donuk donuk bakrı ayr› ülkeye aittir” diyordu. tım yüzüne... Benle flaka mı ya“Bakın, her ülkenin 1 Euro’su- pıyordu, alay mı ediyordu, yoknun üzerinde, o ülkenin tarihin- sa ciddi miydi? de rol alm›fl önemli kiflilerin Zaten yürümekten yorulmufl, yüzleri yer alıyor.” s›caktan bunalmıfltım. ‹fli fazla Arkadaflımın avucundaki 1 uzatmadım, “Yok” diyerek geçiflEuro’lardan kimi Almanya, kimi tirmek istedim, sonra da yürüme‹spanya, kimi ‹talya ve ‹rlanda ye devam ettim. Birinci kemanlar grubundan 10 kifliyle birlikte Dijon kentinin kaldırımlarında yürürken, arkadafllar›mdan birinin tavırları dikkatimi çekti.

O

72

Koflar adımlarla yetiflti arkam- ro’su yok; ama inanıyorum dan, söylediklerini bu kez tane ki en kısa zamanda bu da olatane anlatmaya baflladı: cak” dedi. “Çünkü siz, en az bi“Koleksiyonumda her ülkenin zim kadar Avrupal›s›n›z ve 1 Euro’su var; ama yalnızca Türki- do¤al olarak da en k›sa zamanye’nin yok” dedi. “Ben sana 1 da Avrupa Birli¤i’ne kesinlikFransız Euro’su vereyim, sen bana le gireceksiniz.” 1 Türk Euro’su ver. Senden tüm Arkadaflım benden istedi¤i istedi¤im bu... Koleksiyonumu ta- 1 Euro’yu alamayaca¤ını anlamamlamak istiyorum.” yınca, bu kez o 1 Euro’nun söOna, 1 Türk Euro’sunun olma- zünü istedi. d›¤›n› söyledim. “O zaman söz ver bana” de“Çünkü Türkiye, Avrupa Bir- di. “1 Türk Euro’su ç›kt›¤›nda, li¤i’ne üye desen de ben de ¤il” dedim. dünyanın nereArkadaflısinde olursak 1 Türk Euro’su olsaydı, mın yüzünde o olalım, bana bunu kendisine seve seve an beliren flaflgöndereceksin, vermeye hazır oldu¤umu k›nl›k ifadeside¤il mi?” söyledim. “‹nanıyorum ki ni, bugüne deVe hemen en kısa zamanda olacak” ¤in unutamaka¤ıt kalem çıdedi. “Çünkü siz, en az dım, bugünden kardı, posta bizim kadar Avrupal›s›n›z sonra da unuadresini yazdı, tamayaca¤ımı bana uzattı. ve do¤al olarak da en k›sa biliyorum. O an ne dizamanda Avrupa Anlatt›klar›yece¤imi flafl›rBirli¤i’ne gireceksiniz.” ma inanm›yord›m. Elimde oldu. Bana Türkmayan bir fley ler’in Avrupal› olduklar›n› söy- için nas›l söz verebilirdim, iflte lüyor, nasıl olur da Türkiye’nin onu bilmiyordum. Avrupa Birli¤i’ne üye olmad›¤ını soruyordu. en bana söz ver, Çok zor oldu ona, Türkigerisi kolay” dedi ye’nin Avrupa Birli¤i üyesi olmaarkadaflım... “Nad›¤›n› anlatmam. Ben anlattıkça sıl olsa günün bio inanamıyor, o inanamadıkça rinde gireceksiniz ben zorlanıyordum. Avrupa Birli¤i’ne...” Elimde 1 Türk Euro’su olsaySöz vermenin gerisi belki kodı, bunu kendisine seve seve laydı; ama söz vermenin kendi vermeye hazır oldu¤umu söyle- hiç de kolay de¤ildi. dim. “Belki flu an 1 Türk Eu“Çok beklemen gerekebilir”

“S

73

BD OCAK 2009

dedim. “Sonra sen sözümü tutmadı¤ımı sanabilirsin.” Arkadaflım direttikçe diretiyordu. “Dünyan›n neresinde olursak olal›m, 1 Türk Euro’su çıkar çıkmaz bana göndereceksin, tamam mı?” diye sordu. “Sen söz ver, ben beklemesini bilirim.” Güçlükle de olsa, “Söz” dedim. *** Aradan 7 y›l geçmesine karflın ben, Fransız arkadaflıma o gün verdi¤im sözümü hâlâ yerine getiremedim. Üstelik, her geçen gün bu konudaki umudum azal›yor.

Oysa bir yüzünde Atatürk resmi olan 1 Türk Euro’su görmek iste¤i vardı gönlümde hep, Avrupa’daki o çocukluk günlerimde... Avrupalılar, gerçek bir Avrupa kafası görsünler istiyordum, 1 Türk Euro’sunun üstünde... fiimdi düflünüyorum da, üzerinde “Atatürk kafası” olan 1 Türk Euro’sunun eksikli¤i, yalnızca Fransız arkadaflımın 1 Euro’lar koleksiyonunda de¤il, gerçekte bugünün “Avrupa kafası”nda da kolay kolay doldurulamayacak bir boflluk oluflturmaktadır.•

Bu Yaz›n›n Yazar› Burcu Göker’le Tan›fl›n Sekiz yaflında ‹stanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda baflladı¤ı keman e¤itimini 1996 yılından sonra Eczacıbaflı bursu ile gitti¤i Paris Paul Dukas Konservatuvarı’nda sürdüren ve 1998 yılında Paris Konservatuvarlar Birli¤i sınavlarını birincilikle bitiren Burcu Göker, katıldı¤ı çeflitli yarıflmalarda birincilik ödülü kazandı. Burcu Göker, 2000 ve 2002 yıllarında, iki kez üst üste Fransa Ulusal Gençlik Orkestrası sınavlarını kazandı ve bu orkestrada yer alan ilk ve tek yabancı sanatçı olarak, Avrupa turnelerine ve klasik müzik festivallerine katıldı, Fransa’yı temsil etti¤i ‹rlanda Ulusal Gençlik Orkestrası’nda baflkemancı olarak görev aldı. Amerika’da Lawrence Üniversitesi’nde sürdürdü¤ü e¤itiminden sonra 2007 yılında bu üniversiteden “Magna cum Laude” üstün derecesiyle mezun oldu. Eylül 2007’den buyana Kanada Calgary Üniversitesi’nde keman dalında lisansüstü solistlik e¤itimi alan genç sanatçı, aynı zamanda Calgary Üniversitesi Senfoni Orkestrası’nda baflkemancı olarak görev yapmaktadır.•

Uçaktan inmemekte direnen yafllı bir kadının yanına gelen görevliler onun uçaktan neden inmedi¤ini ö¤renmek istediler: “Teyzeci¤im, uçaktan neden inmiyorsuz?” diye sordular. Yafllı kadın saf saf yanıt verdi: “O¤lumu bekliyorum, evladım” dedi. “Çünkü, o bana ‘Uçak iner inmez oldu¤un yerde kal, hiçbir yere kıpırdama, ben gelir seni alırım’ demiflti...”• 74

SPORUN DÜNYASI Metin Gören

SPOR YAZARLIGI “Ülkemizde giderek yayg›nlaflan kulüp yazarl›¤›n›n, zorunlu yönü skor yazarl›¤›, spor yazarl›¤›n›n neresinde ve ne biçim durur?” sorusunun yan›t› kuflkusuz “Hiçbir yerinde” olmal›d›r. Ancak, say›s› yüzü geçmeyen Türkçe ötesi koalisyon sözcüklerle tümce oluflumu krizi geçirenleri usta ilan edenler... Ve televizyon kanallar›nda yay›nlanan spor programlar›ndaki belden afla¤›ya vurufllar› alk›fl konfetileriyle süsleyenlerin say›lar› artt›kça ve yetki s›n›rlar› geniflledikçe, spor yazarl›¤› kavram› tart›fl›lacakt›r.

A

z geliflmifl toplumlarda ya da kalk›nmakta olan ülkelerde... Yaflam düzeyi tepe noktalarda gezinen insanlar›n s›n›rlarla belirlenen topraklar›nda... Amerika’dan Afrika’ya dek... Avustralya’dan Avrupa’ya de¤in uzanan k›talararas› kilometre tafllar›n›n her birinde... Korkuyla birlikte sempati duyulan ve de hofllanmad›klar› halde, mimik hareketlerine empati modu indirerek ünlü sanatç›lara bile fark atanlar›n etki alanlar›na egemen çok popüler bir meslek vard›r, ad› “Gazetecilik” olan... Ve bu harika olgunun, son y›llarda geliflen, gelifltikçe bir sorun yuma¤› durumuna gelen en önemli dallar›ndan biri de spor yazarl›¤›d›r. “Ülkemizde giderek yayg›nlaflan kulüp yazar-

l›¤›n›n, zorunlu yönü skor yazarl›¤›, spor yazarl›¤›n›n neresinde ve ne biçim durur?” sorusunun yan›t› kuflkusuz hiçbir yerinde olmal›d›r. Ancak, say›s› yüzü geçmeyen Türkçe ötesi koalisyon sözcüklerle tümce oluflumu krizi geçirenleri usta ilan edenler... Ve televizyon kanallar›nda yay›nlanan spor programlar›ndaki belden afla¤›ya vurufllar› alk›fl konfetileriyle süsleyenlerin say›lar› artt›kça ve yetki s›n›rlar› geniflledikçe, spor yazarl›¤› kavram› tart›fl›lacakt›r. Tart›fl›lmak istenilen en önemli konulardan biri de, spor yazarl›¤›n›n mektepli ya da alayl› olmas› konusunda yaflanan ikilemdir. ‹letiflim fakültelerinin, bas›n yay›n yüksek okullar›n›n her ilde temellerinin at›ld›¤› ve p›r›l p›r›l gençlerin yetiflti¤i bir ortam75

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

da, alayl› bir ustan›n, modern ça¤ gereksinimi tüm bilgileri donat›lm›fl bir okullu acemiye “Hay›r” diyebilme flans› olmamal›d›r. u kendisinin y›llardan buyana sürdürdü¤ü baflar›l› çizginin, üniversiteli acemiler taraf›ndan ustalaflarak, kültür depolamas› yükleriyle daha yükseklere tafl›nmas› demektir. Futbolun buluflcular› ‹ngilizler’in, bir dönem çok ünlü bir futbol adam› vard›: Bill Wright. ‹ngiltere’de futbolun geliflmesine yads›nmaz katk›lar› olmufltu. Wright bir aç›klamas›nda, ilginç ve de düflündürücü bir tümce kullanm›flt› spor yazarlar› için: “Görüyorum ki, tüm Avrupa ülkelerinde sihirli kürenin peflinden kofltuktan sonra yorulanlar, k›sa süreler içinde stadyumlar›n bas›n localar›na ç›karak saha içi oluflumu ac›mas›zca elefltiriyorlar. Bunlara bir anlam veremiyorum. Bu ifl, bilgiyle görgünün alaca¤›n›z e¤itim birlikteli¤iyle olas›d›r. Spor yazarl›¤›, sporla özdeflleflmifl tüm insanlar›n gözü, kula¤›, beyni ve kalbidir. ‹stedi¤ini gören, ifline geldi¤ini duyan, beyniyle kalbi aras›nda vicdana yönelik iletiflim bozuklu¤u yaflayanlar bence spor yazar› olamazlar.” K›ssadan hisse bir an›msatma... 1960’l› y›llarda, dünya futboluna egemen Brezilya Ulusal Tak›m› vard›. Gilmar, Nilton Santos, Djalma Santos, Zito,Belini, Orlan-

B

76

do, Garrincha, Didi (Fenerbahçenin teknik direktörlü¤ünü yapt›), Vava, Pele ve Zagolla... Bu müthifl tak›m› izlemek futbolseverler için büyük zevkti. Bu harika toplulu¤un aras›nda öyle oyuncular vard› ki, aradan y›llar geçti¤i halde unutulamad›. Dünyan›n gelmifl geçmifl en büyük oyuncusu Pele... Ve de çal›mlar›yla Brezilyal›lar’›n geleneksel dans› sambay› yeflil alanlara tafl›yan Garrincha... Tam onbir kardefltiler. Rio de Janeiro kentinin yüksek alanlar›nda Favele ad› verilen barakalardan oluflan El Salvaidora Mahallesi’nde dünyaya gelmiflti. Bir aya¤› ötekinden k›sayd› Garrincha’n›n... Çocukluk y›llar› yoksulluk içinde geçti. Ta ki, kumsalda top oynarken Botafago tak›m› yöneticisi Felix kendisini keflfedinceye de¤in... Garrincha’n›n ilk transferi on lira karfl›l›¤›nda gerçekleflti. Ve sonunda ulusal tak›ma dek uzayan bir futbol yolculu¤una ç›kt›, bir aya¤› ötekinden k›sa siyahi oyuncu... 962 y›l›nda fiili’de oynanan Dünya Kupas›’n› o zamanki ad›yla Çekoslovakya’y› 3-1 yenerek kazanan Brezilyal›lar, tüm dünyaya Garrincha ad›nda ola¤anüstü bir futbolcuyu sunman›n hakl› gururunu yaflad›. Çekoslovakya tak›m›n›n Avrupa’da ünlenmifl savunma oyuncusu Novak’›n karfl›laflma sonras›nda yapt›¤› aç›klama da ilginçti:

1

“Garrincha’ya alk›fllar gönderiyorum. San›r›m bundan sonra ve futbol yaflam›m süresince onun gibi harika bir oyuncuyla karfl›laflmayaca¤›m.

ye geçiren ve ona çocuklar›n oynad›¤› toplarla flut atmas›, beni elefltirmesine yetmez. Profesör olmak ayr›, futbol elefltirmeni olmak ise çok ayr› bir özelliktir. Muniz, spor yazarl›¤›ndan, as›l imdi, siz benim mesle¤i üniversite profesörlü¤ünereye gitti¤imi ne düfley bir geçifl yapmal›d›r.” sormak isterseniz, Ve Sodre spor yazarl›¤›n› b›hemen yan›tlaya- rakt›, üniversiteye döndü. Buraca¤›m. Hastaneye da da fazla tutunamad›, ülkesingidiyorum, say›n bas›n mensupla- den ayr›ld› Paraguay vatandafll›r›... Yanl›fl duymad›n›z hastane- ¤›na geçti. Bu Sodre için san›ye... Niçin mi? Sar›m yatay bir kan›r›m Garrincç›fl olmal›yd›. ha’n›n att›¤› o haK›ssadan hisse rika çal›mlardan bir an›msatma... sonra belimi incit1970’li y›llatim, çok a¤r›yor.” r›n bafl›nda AvBir samba krarupa’n›n en güçliçesine âfl›k ollü futbol ekiplemufltu, Brezilyal› rinden biri olan y›ld›z... Uzun y›lPolonya, Ankalar yedi çocu¤unra’ya geldi, uludan ayr› yaflad›. sal tak›m›m›zla Ölümüyse ünüyle oynad›¤› karfl›örtüflmedi. Yoklaflmay› kazand›. sulluk içinde, bir Maç sonras›nGarrincha gecekonduda ve da spor yazar› arde yaln›z bafl›na... Brezilyal› spor kadafllar›m›zla birlikte soyunma yazar› Muniz Sodre, ünlü futbolcu- odalar›na indim. Önce Polonya yu bir yaz›s›nda a¤›r bir biçimde Ulusal Tak›m›’n›n dünya çap›ndaelefltirmiflti. Sodre, “Çal›m ustas› ki y›ld›z› Lubanski’yle söylefli olmak, iyi futbolcu olmak de¤ildir. yapt›m, sonra teknik direktörle... Bu oyuncu bir tek özelli¤ini orta- Biz bu ifllemleri sürdürürken, Poya ç›kararak, kendisini iyi futbolcu lonyal› bir spor yazar› yan›m›za gibi gösteriyor” demiflti. Garrinc- geldi. Bir rozet uzatt›, yakamdaki ha’n›n öfkesi çok büyük oldu: rozetle de¤ifltirmek istedi¤ini söy“Bu adam›n beni elefltirmesi ledi. De¤iflim k›sa sürede tamamiçin önce futbolu ö¤renmesi gere- land› ve Polonyal› spor yazar›yla kir. Evinin bahçesinde eflini kale- sohbetimiz, daha s›cak bir ortama

“S

77

BD OCAK 2009

do¤ru süratle kayd›. Polonyal› meslektafl›m, birlikte oldu¤um arkadafllar›m› iflaret ederek sordu: “Bunlar da spor yazar› m›?” Bafl›m› sallayarak onaylad›m. Konuk bu kez de, “Ne yazarlar?” biçiminde bir soru yönlendirdi.

“F

utbol yazar, boks yazar. Gürefl, atletizm, basketbol voleybol yazar. Gerekirse ve görev verilirse at›c›l›k, okçuluk, buz sporlar›, eskrim ve tenis de yazar” dedim. Ben sayd›kça Polonyal› spor yazar›n›n gözleri yuvalar›ndan ç›kacakm›fl gibi oldu. Alayc› tavr› yüzünü santimetrekarelere bölmüfl, her alandan bana do¤ru gönderilenler sanki, yalanc›n›n biri oldu¤umu iflaret ediyordu. Ben do¤ru söylüyordum, Polonyal› inanam›yordu. Bu kez o anlatt› ben dinledim. Yirmidört y›ldan buyana spor yazarl›¤› yap›yormufl. Yaln›zca futbol yaz›yormufl. Futbol yorumcusuymufl. Uzun y›llar futbol oynam›fl, Varflova Spor Akademisi’nin Antrenör-

lük Bölümü’nden mezun olmufl. Yeniden sordum: “Yorumlan›r›z Polonya Ulusal Tak›m›’n›n maçlar›n› m› kaps›yor?” Güldü, san›r›m soruyu da biraz komik buldu: “Yaln›z ulusal tak›m› yorumlamakla Polonya’da spor yazar›na para vermezler. Ben kendi ülkemin tüm tak›mlar›n›n karfl›laflmalar›n› ayr›m gözetmeksizin yorumlar›m.” Polonyal› meslektafl›m›z, bizim spor yazarlar›m›za düflünülmesi gerekli çok ilginç örnekler sunmufltu. Poliak Andrewicski bir tek branfl üzerine görevini sürdürüyordu. Ve o asla kendisine futbol yorumcusu denilmesini istemiyordu. O kendine göre, donan›ml› biriydi. Ve de tüm futbol tak›mlar›n› yorumlayan bir spor yazar›yd›. Andrewicski, bizim için ilginç bir örnek olmal›yd›. Örne¤in, spor yazarlar›na... Belki de futbol ya da kulüp yazarlar›na... En önemlisi buz üzerine skor yazanlara... K›ssadan hisse bir an›msatma...•

Sudokuyu Yapamayanlar ‹çin

[email protected]

Ma¤azas› yand›ktan sonra sigortadan paras›n› alan ifl adam›na sigorta acentas›, daha genifl kapsaml› bir sigorta poliçesi önerdi: “Ma¤azan›z› bundan sonra ayr›ca bir de f›rt›naya karfl› sigortalayal›m, daha güvenli olur” dedi. ‹fl adam› bir süre düflündü, sonra aç›k aç›k sordu: “Gerekti¤inde f›rt›nay› nas›l bafllatabilirim?”• 78

SUDOKU Nükhet Alicikoğlu

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

Yan›tlar 100’üncü sayfam›zdad›r. 79

B‹R BAfiKA BAKIfi Cheryl Tanrıverdi

SAK‹N OL! PAN‹⁄E KAPILMA! Bu s›radan sözcükleri okuyup yazmak kolay. Ancak, onlar› anlay›p söylediklerini gerçeklefltirmek bafll› bafl›na bir ifl. Büyük olas›l›kla hepimiz, ola¤anüstü bir durum an›nda nas›l davranaca¤›m›z› düflünmüflüzdür. Do¤ru olan› yapar m›y›z? Sakin olup pani¤e kap›lmamay› baflarabilir miyiz? elevizyon ve bas›ndaki haberlere bak›l›rsa, birçok kifli do¤ru olan› yapm›yor. Olay yerinde ba¤›r›p ça¤›ran, saç›n› bafl›n› yolan kiflileri televizyonda hepimiz izlemiflizdir. Yaral›lar› araçlardan bir an önce ç›karmaya çal›fl›p daha da a¤›r yaralanmalara neden olan iyi niyetli görgü tan›klar›na da ekranlardan al›flk›n›z. Bir depremin ilk belirtisinde kendinden geçip balkondan atlayan kiflilerin haberlerini de okumufluzdur birçok kez... Panikle bir yere var›lmad›¤› ortada... Ancak, sakin olma ve sa¤l›kl› düflünme yetene¤i afl›r› strese karfl› bir kiflinin ilk tepkisi olmayabiliyor. “Ah, can›m, böyle kötü fleyler düflünmeyelim. Onlar hakk›nda konuflunca kendimi kötü duyumsuyorum. Zaten büyük olas›l›kla

T

80

öyle bir fley de olmayacak hiç... Güzel fleyler düflünelim” demeyin. En çok karfl›lafl›lan tepki bu olsa da, olas› ola¤anüstü durumlardan konuflmak ve onlara haz›rl›kl› olmak korkuyu art›rmaktan çok korkunun azalmas›na yard›mc› oluyor asl›nda. Dünyada yolunda gitmeyebilecek olan her bir fleyi düflünmenize gerek yok; ancak büyük çapl› acil durumlara karfl› haz›rl›kl› olmak çok ifle yarayabiliyor. Bu konular› konuflman›n ailelerin yan›s›ra çocuklara da yarar› oluyor. Kendilerini güçsüz ve çaresiz duyumsamak yerine, birlikte faydal› ad›mlar att›klar›n› biliyorlar, korkular›n›n yerini güven al›yor. Uzmanlara göre, bir krizle karfl› karfl›ya kal›nd›¤›nda ço¤u kimse üç aflamadan geçiyor: Yads›ma (ola¤anüstü bir durum oldu¤una 81

‹lk yard›m e¤itimi s›ras›nda, gerekli ad›mlar ak›lda tutulana de¤in, mankenler üzerinde defalarca uygulama yap›l›yor.

inanmay› reddetme), üzerinde düflünme (bir fleylerin ciddi biçimde yolunda gitmedi¤inin ay›rd›na varma ve ne yap›laca¤›n› belirlemeye çal›flma) ve karar (kendine gelip harekete geçme). Her bir aflaman›n uzunlu¤u yaflamda kalabilme yetisini do¤rudan etkiliyor. la¤anüstü bir durumdan sonraki ilk dakikalarda, birçok kimse kötü bir fley oldu¤unun ay›rd›na varam›yor bile... Restorana duman s›z›yor, müflteriler yemeklerine devam ediyorlar. Bir feribot yan yatmaya bafll›yor, yolcular yerlerinden k›-

O 82

p›rdam›yorlar. Bir uçak zorunlu inifl yapmaya bafll›yor, herkes üst bölmelerden eflyalar›n› topluyor. Y›llar önce bir uçak yolculu¤u yaparken, oksijen maskeleri birden yukar›dan düflmüfltü. Ne oldu¤unu anlamaya çal›fl›rcas›na tüm yolcular birbirine bakmaya bafllad›. Beyinlerimiz normal bir biçimde çal›fl›yor olsayd›, k›sa bir süre önce bilgilendirildi¤imiz biçimde hemen maskeleri takard›k. Neyse ki, kabin bas›nc›nda küçük bir de¤ifliklik vard› ve ciddi bir tehlike ucuz atlat›lm›flt›. Ötekiler her zaman böyle flansl› olmayabiliyor. 1977 y›l›nda, tam da yolculardan biri güvenlik

Sakin olup pani¤e kap›lmama yetene¤i en iyi, gerçek bir kriz an›n›n ortas›nda de¤il, gerçekçi al›flt›rma ve uygulamalar s›ras›nda ö¤reniliyor.

talimatlar›n› okurken, uça¤a pistte öteki bir uçak çarpm›flt›. O yolcu hemen harekete geçerek uça¤›n gövdesinde oluflan bir delikten efliyle birlikte d›flar› atlad›. Dönüp öteki yolculara bakt›¤›nda, bir fley olmam›fl gibi hepsinin yerlerinde oturdu¤unu gördü. Ola¤anüstü bir durum oldu¤unun ay›rd›na varamay›p ona göre davranmamalar› sonucu ço¤u yaflam›n› yitirmiflti. Art›k birçok uçufl ekibine, yolcular› ayakland›r›p uça¤› boflaltmak için yüksek sesle “Uçaktan ç›k›n! Ayr›l›n!” biçiminde ba¤›rmalar› söyleniyor. So¤ukkanl›l›¤›m›z› koruyup sakin olmay› nas›l ö¤renebiliriz?

Nas›l bir kifli olursan›z olun beyninizi e¤itebilirsiniz, böylece beyniniz ola¤anüstü bir durumda çabucak tepki verir ve an›msamas› gerekenleri do¤rudan an›msar. er uçak yolculu¤unuzda uçufl güvenlik kart›n› okuman›z bu nedenle önemlidir. Saçma ve zaman kayb› oldu¤unu düflünseniz de, bu bilgilerin üzerinden geçmek bu nedenle önemlidir. Acil bir durumda, hiçbir fley normal görünmese de beyniniz an›msayacakt›r. 25 y›l önce, ilk yard›m ve kardiyopulmoner resusitasyon

H

83

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

(KPR) dersi alm›flt›m. Konuyla ilgili kitaplar ve birçok kuram vard›. Daha da önemlisi, mankenler üzerinde birçok uygulama gerçeklefltirirdik. ugüne de¤in KPR bilgilerimi gerçek yaflamda uygulamaya geçirmedim; ancak tüm ad›mlar› akl›mda... Karfl›l›k verip vermeyece¤ini görmek için “hasta”n›n omzuna hafifçe dokunur, “‹yi misin?” diye sorard›k. Yan›t yoksa, iflaret eder ve yard›m ça¤›r›rd›k “Bill, sen!” ya da “Sen, k›rm›z› tiflörtlü! Ambulans ça¤›r!” Bu ad›mlar› kendili¤imizden h›zl› bir biçimde gerçeklefltirene de¤in al›flt›rma yapard›k. Bu gibi gerçekçi al›flt›rma ve uygulamalar›n amac›, ola¤anüstü bir durum an›nda neler yapman›z gerekti¤ini size ö¤retmektir. Örne¤in, bir yang›n tatbikat› s›ras›nda merdivenlerden inip d›flar› ç›kman›z gerekir, böylece beyniniz kriz an›nda ne yapmas› gerekti¤ini bilir. Panik ve korku ço¤u zaman kaç›n›lmaz olsa da, beyniniz önceden yeterli denemeden geçmiflse etkin bir biçimde çal›flabilir. Dünya Ticaret Merkezi facias›ndan ç›kar›lan derslerden biri de, bu gibi tatbikatlar›n ne denli önemli oldu¤udur.

B

84

Rick Rescorla, ‹kinci Dünya Ticaret Merkezi binas›n›n 22 kat›n› kaplayan bir yat›r›m bankas› olan “Morgan Stanley”de güvenlikten sorumluydu. Kiflilerin ola¤anüstü durumlarda yads›ma biçiminde tepki verdiklerini iyi bilen Rescorla, s›k s›k, habersiz yang›n tatbikatlar› düzenliyordu. Yüksek maafll›, h›rsl› “Morgan Stanley” çal›flanlar› ifllerine bu biçimde ara vermekten hoflnut olmasalar da, Rescorla herkesin kat›lmas› konusunda ›srarc›yd›. Tatbikat›n süresini tutmak için kronometre kullan›yor, çal›flanlar› her seferinde daha h›zl› harekete geçme konusunda teflvik ediyordu. Ak›llarda yer eden 11 Eylül 2001 günü Rescorla ve “Morgan Stanley” çal›flanlar›n›n yan›s›ra, broker e¤itimi derslerine kat›lan 250 ziyaretçi bile haz›rl›kl›yd›; çünkü en yak›n ç›k›fl merdiveninin nerede oldu¤u onlara çoktan gösterilmiflti. Trajedi an›nda, d›flar›ya yöneldiklerinden emin olan, sakin olmalar›n› sa¤layan ve bir megafonla onlara talimatlar veren Rescorla ile herkes kendilerine ö¤retildi¤i gibi hemen merdivenlere kofltu ve afla¤›ya indi. “Morgan Stanley” çal›flanlar›n›n büyük bir bölümünü d›flar› ç›kard›ktan sonra, Rescorla ötekilere yard›m etmek için geri döndü. En son, kule çökmeden k›sa bir

süre önce yukar› ç›karken görülmüfltü. O anda, aralar›nda kendisinin ve dört güvenlik görevlisinin de bulundu¤u onüç “Morgan Stanley” çal›flan› içerideydi. Onun öngörüsü ve liderli¤i sayesinde, öteki 2687 kifli güvendeydi. Ola¤anüstü bir durumda en önemli etkenin kendi davran›fllar›n›z oldu¤unu unutmay›n. Pani¤in üstesinden gelmenin en iyi yolu güçlü oldu¤unuzu duyumsamakt›r. Güç, birikim ve somut bilgi ile kazan›l›r. Beklenmedik bir biçimde gerçekleflir ve o an kat›l›m zorunlu tutulursa, yang›n tatbikatlar› korkuyu büyük ölçüde azaltabilir. Bina ç›k›fllar›n›n nerede oldu¤unu bilmek, beyninize büyük bir kazan›m sa¤lar. Uçaklardaki güvenlik bilgi kartlar›n› okumak

beyninizi koflulland›r›r. Ailenizle bir deprem tatbikat plan› haz›rlamak, bilinmeyen korkusunu azalt›r ve atman›z gereken ad›mlara odaklanman›z› sa¤lar. Türkiye gibi, deprem, sel, yang›n, uçak ve trafik kazalar›yla terörist sald›r›lar›yla karfl› karfl›ya kald›¤›m›z bir ülkede, ola¤anüstü durumlar›n gerçekleflme olas›l›¤›n›n oldu¤unu gözard› etmek saçma olur. Bir acil durumdan sa¤ salim ç›kmak yaln›zca flansa de¤il, haz›rl›kl› olup olmamaya da ba¤l›d›r. Pani¤in üstesinden gelme becerisi kesinlikle bir krizin ortas›nda kazan›lm›yor. Gereksinim duyulacak olsa da olmasa da, önceden ö¤reniliyor.• Çeviri: Pelin Hazar

CherylTanr›[email protected]

Yorgunluktan güçlükle ad›m atan adam doktora derdini anlat›yordu: “Çevremizdeki sokak köpeklerinin tüm gece havlamalar›ndan uyku uyuyam›yorum” dedi. “Aman bu derdime bir çare bulun lütfen.” Doktor, ilaç dolab›na gitti, bir ilaç ald› ve adama uzatt›: “‹flte derdinizin tek çaresi” dedi. “Bunu bir hafta kullan›n, hiçbir sorununuz kalmayacak...” Adam bir hafta sonra doktora yeniden geldi¤inde, bu kez daha da bitkindi. Doktor, hastas›n›n bu durumuna çok flafl›rd›: “Size verdi¤im ilaç, piyasadaki en güçlü uyku ilac›yd›” dedi. “Yoksa kullanmad›n›z m› bu ilac›?” Uykusuzluktan gözleri yar› kapal› adam, a¤›r a¤›r konuflarak doktorunun sorusunu yan›tlad›: “‹laca bir diyece¤im yok doktor bey” dedi. “Tüm gece köpekleri kovalay›p yakalad›ktan sonra güçlükle de olsa onlara bu ilac› içirene de¤in zaten sabah oluyor.”• 85

YAZAR DEDE VE TORUNLARI

NOEL BABA nneannemi çok severim, babaannemi de çok severim. Anneannemi her zaman görürüm. Çünkü ayn› kentte oturuyoruz. Oturdu¤u ev, bizim eve çok yak›n... Anneannem otobüse, dolmufla binmeyi hiç sevmez. Onun için bize yürüyerek gelir. Annem çal›flt›¤› için ona çok yard›m eder. Babaannemle ayn› kentte oturmuyoruz. Onu çok az görürüm. Bize gelir; ama onbefl günden fazla kalmaz. Dedem her zaman onunla birlikte gelmedi¤i için, “Dedeniz yaln›z kald›, gitmem gerek” der. “Birkaç gün daha babaanneci¤im” derim; ama o kesin karar›n› vermifltir. Çünkü bizim eve geldi¤inden buyana onbefl gün geçmifltir. Anneannem düfller kurar; ama babaannem gibi kimse düfl kuramaz. Uf, uf, uf ne düfller, ne düfller! Öyle ki, bir anda ben de babaannemin o düfllerinin arkas›na tak›l›r›m. Art›k babaannemle birlikte düfller denizinde yüzeriz. “Yeter Can, art›k düflleri salal›m gitsinler, biz de flöyle babaanne torun, baflbafla bir fleyler konuflal›m” der. Böyle der; ama bir bakm›fls›n›z yine bir düflün peflindeyiz.

A

86

Muzaffer İzgü

Ki, babaannemle birlikte ormanda yitmifliz. Hiç düflünmeyiz, ormana niçin gittik? Kiminle gittik? Sonradan niçin yittik? Yittik iflte... “Can sak›n elimi b›rakma. Sonra ormanda birbirimizi de yitirmeyelim.” “Olur babaanne...” “Korkuyor musun Can?” “Siz vars›n›z, hiç korkar m›y›m babaanneci¤im?” Ormana kulak kabart›r›z. Ne sesler, ne sesler... Fil sesleri var, aslanlar›n hayk›rmas› var, çakallar›n pavk›rmas› var, kurtlar›n ulumalar› var. Ama biz babaannemle hiç korkmadan ormanda yürüyoruz. Çünkü bir keklik bize yol gösteriyor. Nereden biliyorum; çünkü babaannem kufldili de biliyor. Keklik demifl ki: “Hiç korkmay›n Nimet Han›m, Can da korkmas›n, ben sizi orman›n d›fl›na ç›karaca¤›m, beni izleyin.” Kekli¤i izliyoruz. Kekli¤in nas›l bir kufl oldu¤unu bilmiyorum; ama babaanneme soram›yorum ki... Sorarsam düfl bozulacak, belki de keklik bize yol göstermekten vazgeçip p›r diye uçup gidecek. O zaman biz babaannemle koca orman›n ortas›nda bir bafl›m›za kalaca¤›z.

Babaannemin a¤z›na bak›yorum. Yooo, arada ben de düfl sözcükleri ediyorum. “Keklik bize durmam›z› söylüyor. Bir ay› bize do¤ru yaklafl›yormufl.” Babaannemle z›nk diye duruyoruz. “Keklik bize iflaret ediyor, ‘Çal›lar›n aras›na girin’ diyor.” Çal›lar›n aras›na giriyoruz. Soluklar›m›z› tutuyoruz. y› yak›n›m›zdan geçiyor. Ama öyle sevimli bir ay› ki... Tüyleri de sapsar›... Ay› kendi kendine bir flark› söylüyor. Babaannem kula¤›ma f›s›ld›yor: “Bal flark›s›n› söylüyor.” “Bal flark›s› m›?” Babaannem bafl›n› sall›yor: “Evet, a¤ac›n kovu¤unda bal bulmufl, onu avuç avuç yemifl, çok mutlu olmufl, flimdi onun flark›s›n› söylüyor.” Keklik aya¤a kalkmam›z için iflaret etmifl. “Beni izleyin” diyormufl. Ben çok yorulmuflum; çünkü ormanda yürümek çok zormufl. Keklik uça uça gidiyormufl; ama bizim ayaklar›m›za bitkiler tak›l›yormufl. Karn›m da çok ac›km›fl. Çok da susam›fl›m. Keklik, “Ormandaki p›nara

A

87

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

yaklafl›yoruz, Can orada istedi¤i kadar su içer” diyormufl. Uf, gerçekten susam›flt›m. Ama düflü bozamam ki, düflün içinden ç›kamam ki... Biraz daha susuzlu¤a katlanaca¤›m, baflka umar yok. eklik çok seviniyormufl. “Gaggurubak, gaggurubak” diye ötüyormufl. Bir yandan da babaanneme “Yukar›ya bak, yukar›ya bak” diyormufl. O da nesi, bir al›ç a¤ac›ym›fl. Aman aman meyvesi bir güzel olurmufl ki, insan›n karn›n› da doyururmufl. Al›c› babaanneme soramam ki... Sormama düfl izin vermez. Ama al›c› yerim. Keklik gagas›yla al›çlar› bir bir kopar›yor, bize at›yormufl. “Can yesin, Can yesin” diyormufl. Uuuu, al›ç gerçekten güzelmifl. Bu ne tat, bu ne tat! Peki, bu tat flekerli mi, yoksa mayhofl mu, kokusu nas›l? Al›ç böyle elma denli büyük mü? Çekirdekleri nas›l? I››h soramam. Ama istedi¤im kadar al›ç yerim. “P›nar iflte...” Babaannemle bir su içiflimiz var. Sanki ormanda yitmemifliz, çölde yitmifliz. Avuç avuç su içiyoruz, dudaklar›m›zdan ak›ta ak›ta içiyoruz. “Ay ne güzel suymufl bu Can...” “Evet babaanneci¤im...” Peki, keklik nerede? Nerede

K

88

olacak can›m, o da canl› de¤il mi, onun da can› su içmek istemez mi? ‹çiyormufl, bafl›n› havaya kald›r›yormufl. O da suya doymuyormufl. Ama bir yandan da üzülüyormufl. Çünkü biraz sonra orman bitecekmifl. Biz yitmekten kurtulacakm›fl›z, o da tekrar orman›na dönecekmifl. Ama bizi hiç unutmayacakm›fl. Düfl bitti. Uff çok çabuk bitti. “Ormanda biraz daha kalsayd›k ya babaanne...” “Yavrum akflama yemek yapaca¤›m. Öyle bir k›ymal› makarna yapaca¤›m ki size, parmaklar›n› yiyeceksin Can...” “I››h orman düflü daha güzeldi.” “Can›m yar›n da baflka bir düfl kurar›z.” Ne düflü kural›m? Ne düflü kural›m? abaannem bu kez bize y›lbafl›ndan önce geldi. Dedem de gelmiflti. Öyle mutluydum ki... Dedem, babaannem gibi düfller kurmuyordu; ama o da an›lar›n› anlat›yordu. Çocuklu¤unu, kardefllerini, oynad›klar› oyunlar›, okulunu, okul arkadafllar›n›... Sanki o anlar› bir kez daha yafl›yormufl gibi öykülüyordu. “Benim bir okul arkadafl›m vard›, boyu öyle uzundu ki... O boyla ayn› kurba¤a gibi z›plard›. Ama nas›l z›plama, hop burada, hop orada...” Dedemin an›lar› da güzeldi; ama babaannemin düflleri gibi

B

çocu¤un yata¤›n›n baflucuna hediyesini koyuyoruz. “Hiiiifl babaanne, yatakta bir k›z uyuyor.” “Ayaklar›n›n ucuna bas Can, sak›n çocuk uyanmas›n.” abaannemle Noel Baba “Ona hangi hediyeyi veredüflü kurduk. Y›lbafl› yim babaanneci¤im?” yaklafl›yordu ya... Baba“Hani uzun saçl› bir bebek annem, “Noel Baba ola- vard› ya...” l›m m› Can?” dedi. “Haaa, gözleri de canl› gi“Olal›m babaanneci¤im” de- bi oynuyor.” dim. Bir yandan da güldüm. Çün“Evet, onu b›rak baflucuna... kü babaannem Noel Baba’n›n sa- Sabah kalk›nca sevinçten 盤l›kal›ndan taka¤› bass›n.” cakt›, yani babaHooop babaBabaannem de ben de annem sakall› bir annemle bacak›rm›z› giysiler kad›n olacakt›. dan ç›k›yoruz. içindeyiz. Kafam›zda “Niye gülüBu kez karfl›daki Noel Baba’n›n flapkas›, yorsun?” dedi. çocuklu eve... “Sakallar›na gü“Uf baca çok apak sakallar›m›z, lüyorum” dedim. darm›fl babaanbabaannemle soka¤a “Sen kenneci¤im...” ç›km›fl›z. Hava da bir di sakallar›na “Ben geçtikso¤uk, bir so¤uk ki... gül” dedi. ten sonra sen raYar›n ocak ay›n›n biri... Öyle ya, ben hat geçersin.” de sakall› olacakOdaday›z. t›m. Kahkahalarla gülüyordum. Aaaa, bir erkek çocuk... Yata¤›nAma hep böyle gülersem düflün da m›fl›l m›fl›l uyuyor. içine giremezdim ki... “Bu çocu¤a hangi oyunca¤› Babaannem de ben de k›rm›- verelim babaanne?” z› giysiler içindeyiz. Kafam›zda “O her yan›ndan renk renk Noel Baba’n›n flapkas›, apak sa- ›fl›klar saçan topu verelim.” kallar›m›z, babaannemle soka¤a Düflümüzde ev ev dolafl›yorç›km›fl›z. Hava da bir so¤uk, bir duk. S›ra bizim eve geliyordu. so¤uk ki... Yar›n ocak ay›n›n bi“Peki, bu çocuk Noel Bari... ‹flte biz babaannemle bu ge- ba’yla, babaanne Noel Bacenin so¤u¤unda torbalar›m›za ba, Can’a ne versinler? Ne isterhediyelerimizi doldurmufluz, sin Can?” hangi evde çocuk varsa, o evin “Bisiklet isterim babaanne, fley bacas›ndan içeriye giriyoruz ve özür dilerim, Noel Baba... Çok isde¤ildi. Nedense dedemin an›lar›n›n içine kat›lam›yordum. Ama babaannemin düfllerine kat›l›yordum. Bir anda o düfllerin kahraman› ben oluyordum.

B

89

BD OCAK 2009

tiyorum; ama babam, annem alm›yorlar. Ev borcumuz varm›fl. Daha sonra al›nacakm›fl.” “Ne renk istiyorsun bu evin çocu¤u Can? Bisikletin ne renk olsun?” “K›rm›z› olsun babaanne, ay yine özür dilerim, Noel Baba... Evet k›rm›z› olsun.” “Demek çok istiyorsun?” Bafl›m› sallad›m. Y›lbafl› gecesi çeflitli yiyecekler yedik, tombala oynad›k, televizyon izledik. Geç yatt›k. Sabah babaannem beni dürterek uyand›r›yordu. “Kalk Can, kalk” diyordu. “Kalk da bak, Noel Baba sana ne getirmifl?” Birden karyolam›n yan›na, yöresine bakmaya bafllad›m. Hiçbir fley yoktu. Babaannem beni yanaklar›mdan öptü. Yan›ma oturdu. “Gece sen yatt›ktan sonra kap›n›n önünde birtak›m sesler duydum. Bir de bakt›m ki Noel Baba...” “Kap›da m› babaanneci¤im?” “Evet. Bacadan getiremezdi ki...

Kap›n›n önüne b›rakm›fl, gitmifl.” “Bizim dairenin kap›s›na m›? Ne b›rakm›fl?” Babaannem bafl›n› sallad›. Kofltum, kap›y› açt›m. Aaaa k›rm›z› bir bisiklet, istedi¤im bisiklet... “Benim mi?” diye ba¤›rm›fl›m. “Evet senin...” P›r›l p›r›l parl›yordu bisiklet... Babaannemle tuttuk, Noel Baba’n›n getirdi¤i bisikleti içeri ald›k. Babam, annem de salondayd›lar. Dedem gülüyordu, saçlar›m› okfluyordu. Ben sevinçten konuflam›yordum. “Ne güzel bir bisikletmifl bu?” Dedem beni kucaklad›, bisikletin üzerine oturtuverdi. “Noel Baba getirdi ha, Noel Baba getirdi?” “Evet” dedi, babaannem... “Hani ben Noel Baba olmufltum, sen de olmufltun ya... ‹flte dün çok düflündüm, babaanne Noel Baba olarak Can’a ne götüreyim, ne götüreyim, sonunda bisiklet götürmeye karar verdim.” Can›m babaanneci¤im benim...•

Otobüs hareket eder etmez, bir kad›n elindeki ka¤›tlar› küçük küçük parçalara ay›r›p d›flar›ya atmaya bafllad›. Saatlerce b›kmadan usanmadan, ka¤›tlar› y›rt›p atmaya devam etti. Yolculardan biri dayanamay›p kad›n›n yan›na gitti ve sordu: “Affedersiniz, bir fley soraca¤›m” dedi. “O ka¤›tlar› neden kopar›p kopar›p at›yorsunuz?” Kad›n bu soruyu “Zürafalar› kaç›r›yorum” diyerek yan›tlad›. Yolcu büyük bir flaflk›nl›kla “Ama han›mefendi, d›flar›da zürafa falan yok ki!” diyebildi. Kad›n sevinç 盤l›¤› atarak saatlerdir yapt›¤› iflin ne denli yararl› oldu¤unu kan›tlarcas›na flu yan›t› verdi: “Gördünüz iflte yarar›n›! Yaklaflam›yorlar bile!”• 90

‹LG‹NÇ ‹fiLER ve ‹LG‹NÇ K‹fi‹LER Erdoğan Tokmakçıoğlu

Profesyonel A¤lay›c›lar

D

ünyan›n birçok yerinde “bahflifl” ya da “ücret” karfl›l›¤›nda cenaze törenlerine kat›larak a¤layan, ço¤unlukla “profesyonel a¤lay›c›lar” eski ça¤lardan buyana günümüzde de varl›klar›n› sürdürmektedir. Eski Türkler’de de, Ortaasya günlerinde “Yu¤” ad› verilen ölü gömme törenlerinde özel olarak tutulan ve “S›¤›tç›”, “Yu¤cu” denilen profesyonel a¤lay›c›lar bulunurdu. Profesyonel a¤lay›c›lar, eski Yunan ve Roma’da da hemen tüm cenaze törenlerinde yer al›rlar, bir tiyatro sanatç›s› gibi yak›n›p dövünerek abart›l› el kol hareketleriyle yüksek sesle a¤lar ya da koro biçiminde a¤›t yakarlard›. Eski Yunan’da olsun, Roma’da olsun yaflam›n› kaybeden kiflinin yak›nlar›yla birlikte profesyonel a¤lay›c›lar›n gözyafllar› bir kap içinde

toplan›r, bu kaptan küçük gözyafl› fliflelerine aktar›l›rd›. Yaflam›n› kaybeden kiflinin sayg›nl›¤›n›n ölçütü, biriken gözyafl› fliflelerinin azl›¤›, çoklu¤uydu. Gözyafl› flifleleri daha sonra mezara özenle yerlefltirilirdi. Roma’da çok profesyonel a¤lay›c›lar, cenaze törenlerinde hem a¤lar hem de üstlerini bafllar›n› paralar, t›rnaklar›yla yüzlerini, vücutlar›n› çizip kanat›rlar, tabii bunun karfl›l›¤›nda da yüklüce para al›rlard›. Profesyonel a¤lay›c›lar, Ortaça¤ Fransa’s›nda da vard›. Bu gelenek günümüzde Güney ‹talya ile kimi Güneydo¤u ülkeleri, Korsika ve kimi Balkan ülkelerinde sürmektedir. “Hamam” Denilince Türk hamam›, daha do¤rusu “Türk hamam gelene¤i” giderek tarihe kar›fl›yor ve yerini saunalar, evlerdeki küvetli banyolar, duflakabinler al›yor. Eski, tarihi ‹s91

BD OCAK 2009

tanbul’da hamamlar›n ikiz kardefli say›labilecek meydan çeflmelerinin art›k hiçbirinden su akm›yor. Oysa günümüzden 300 y›l önceleri, 17’nci yüzy›lda yap›lan bir genel say›ma göre, ‹stanbul’da sultanlar›n, saray mensuplar›n›n ve devlet ileri gelenlerinin evlerinde, konaklar›nda, köflklerinde, saraylar›nda 14 bin 536 hamam (meskenlerin bulundu¤u çok genifl bahçeler içerisinde ve as›l meskenden ayr› olarak), halk için 90’› sur içinde (as›l ‹stanbul) olmak üzere tam 155 “çarfl› hamam›” vard›. Ayn› say›ma göre, ‹stanbul’daki çeflme say›s› 15 binden fazla, sebil 200, ayazma 100, su kuyusu ise 600 bindi. Bu say›ma, hemen her evde en alt katta bulunan sarn›çlar kat›lmam›flt›. Antikça¤ Güzellik Kremi: Antikça¤’da, belgelere göre, ‹skit kad›nlar›n›n ciltleri pürüzsüz, p›r›l p›r›ld›. Neden mi? Güneydo¤u Avrupa ve TunaVolga Irmaklar› aras›nda yer alan topraklarda yaflayan ‹skitler, ‹skit kavminin kad›nlar› “Sevgi” ve “‹ncesum” ad› verilen a¤açlar›n yongalar›n› bir tafl üzerinde adamak›ll› dövüp un biçimine getirir, sonra bu una su kat›p elde ettikleri hamuru yüzlerine ve vücutlar›na krem gibi ovalaya ovalaya sürerlerdi. Böylelikle koklamaya ve koklanmaya doyulmaz 92

bir koku kazanm›fl olduklar› gibi, ertesi gün vücutlar›nda art›k kurumufl olan bu ince tabaka biçimindeki lapay› (ya da kremi) suyla y›kay›p s›y›r›p att›klar›nda ciltleri pr›l p›r›l, taptaze bir renk ve canl›l›k kazan›rd›. Kabak fiimdi, “Yaz›n›n bafll›¤› ‘Kabak’ da nereden ç›kt›?” denilebilir. Öyle ya, alt taraf› herkesin bildi¤i “kabak”! Oysa, söz etti¤imiz kabak baflka kabak: Bu “kabak” 2 batman, baflka bir deyiflle 22 okka tutar›nda, Osmanl›lar döneminde kullan›lan bir zahire (tah›l) ölçüsüydü. (1 kabak, 28 kilo 226 gram gelir.) Kediler Müzesi Avrupa’daki tek kediler müzesi Almanya’da Riehen’de 1982 y›l›nda aç›lm›flt›. Müzeyi günümüze de¤in günde ortalama 5-6 bin kifli gezdi. 10 bin kadar de¤iflik kedinin fotograf, heykel ve tablosunun ve 100’den fazla kedinin canl› olarak sergilendi¤i müze, Rosemary Mueller ad›nda kedisever bir kad›n taraf›ndan kurulmufltu.•

B‹LG‹N‹Z‹ DENETLEY‹N Özüm Larçın

1 Afla¤›daki kiflilerden hangisi model planörü ilk kez 1804 y›l›nda uçurdu? a) Wright Kardefller b) Louis Bleriot c) Frank Whittle ç) Sir George Cayley 2 Ian Fleming ilk “James Bond” roman› olan “Casino Royale” yap›t›n› afla¤›daki y›llardan hangisinde yay›mlad›? a) 1951 b) 1952 c) 1953 ç) 1954 3 Afla¤›daki kiflilerden hangisi

atlar›n ayaklar›n›n hareketlerini 24 kamera kullanarak gösterdi? a) William Friese-Green b) Eadweard Muybridge c) George Melies ç) Emile Cohl 4 Nijer

c) “Ko¤ufl” ç) “Yalanc› Dünya” 6 Balonla Atlantik Okyanusu’nu ilk geçen 3 kiflinin milliyeti afla¤›dakilerden hangisidir? a) Rus b) Amerikal› c) Frans›z ç) ‹ngiliz 7 “Robinson Crusoe” roman›n› kim yazd›? a) John Cleland b) Miguel Cervantes c) Daniel Defoe ç) William Langland 8 Paris kentini 30 y›l fotograflarla belgeleyen kifli kimdir? a) Ansel Adams b) Julia Margaret c) Cecil Beaton ç) Eugene Atget

Cumhuriyeti nerede yer almaktad›r? a) Do¤u Asya b) Bat› Afrika c) Güney Asya ç) Do¤u Afrika

9 ‹skelette ayr› adland›r›lan kemik bölgesi kaçt›r? a) 15 b) 16 c) 17 ç) 18

5 Orhan Kemal’in ilk öykü kitab› afla¤›dakilerden hangisidir? a) “Emek Kavgas›” b) “Kardefl Pay›”

10 Say›lar›n mistik özellikleri oldu¤unu düflünen bilgin kimdir? a) Pitagoras b) Riemann 93

HAYVANLARIN DÜNYASI Erdoğan Sakman c) Tales ç) Aristo 11 Sami Güner’in 1969 y›l›nda Torino’da alt›n madalya kazanan fotograf› afla¤›dakilerden hangisidir? a) “Adalar” b) “Moda” c) “Kilyos” ç) “Sulukule” 12 Marlon Brando’nun Oscar kazand›¤› 1972’de hangi oyuncu en iyi kad›n oyuncu seçildi? a) Glenda Jackson b) Liza Minelli c) Ellen Burstyn ç) Jane Fonda 13 Rubik Küpü oyununda yap›labilecek yanl›fl say›s› afla¤›dakilerden hangisidir? a) 1 milyon b) 100 bin c) 43 trilyon ç) 275 bin 848 14 Mimar Sinan’›n eserleri ara-

s›nda yer alan cami say›s› afla¤›dakilerden hangisidir? a) 38 b) 97 c) 16 ç) 84 15 Franz Kafka’n›n ölümünden sonra yay›mlanan roman› afla¤›dakilerden hangisidir? a) “Clayhanger” 94

b) “The Trial” c) “The Tin Drum” ç) “The Collector” 16 Kaburga çat›, sivri uçlu kemerler, uçan payanda ile belirginleflen mimari biçem afla¤›dakilerden hangisidir? a) Gotik b) Gökdelen c) Klasik ç) Karyatid

Kendi kendini de öldürmez,

atom bombas› bile öldüremez akrepleri...

17 Avrupa fiampiyon Kulüpler ve UEFA Kupalar› afla¤›daki y›llardan hangisinde ilk kez düzenlendi? a) 1953 b) 1954 c) 1955 ç) 1956 18 Müzik, dans ve gösteri eflli¤inde sergilenen Japon dram› afla¤›dakilerden hangisidir? a) Kukla b) Kabuki c) Masque ç) Mim 19 Kolombiya’n›n baflkenti afla¤›dakilerden hangisidir? a) Leon b) Bamaku c) Bogota ç) Majunga Yan›tlar 107’nci sayfam›zdad›r.

yak alt›nda kolayca ezilebilecek akrep intihar etmez, yani kendini öldürmez. Bu sonuca varmak için do¤ada basit bir deneme yapmak yeterlidir. Görülecektir ki de¤il akrep, do¤ada özgür yaflayan hiçbir hayvan kendini öldürmez. Hatta gelecekteki atomlu yaflam, akreplerin ve bunlar aras›nda özellikle güney akrebi ya da öteki ad›yla sahra akrebinin (Androctonus australis) çok iyi tan›nmas›n› gerektirir. Atom bombalar›n›n ya da atomla çal›flan iflletmelerin kaza geçirip ›fl›n›m çevreye yay›ld›¤›n-

A

da, insanlar›n kurtulmalar›, dolay›s›yla soylar›n› sürdürerek yaflamalar› akrebin özelliklerinin iyi bilinmesine ba¤l›d›r. Bu araflt›rmalardan elde edilecek bulgular günlük yaflama uygulan›p insanlar yeterince korunabilir. Atom bombas›n›n yak›c› s›cakl›¤›nda bile yaflamay› baflaran akrep, çevresi ateflle çevrilip de yok edilemez. Ço¤u insan atefl bir çemberle çevrilen akrebin ortas›nda bofl yer dururken gelip kendini ateflin üzerine at›p yanaca¤›n› ya da yand›¤›n› san›r. Atom bombas› denemelerinde ç›kan bu kadar yüksek s›cakl›klarda yaflayabildi¤i95

BD OCAK 2009

ne göre akrebin çevresini ateflle çevirip onun kendini öldürmesini beklemek boflunad›r. Böyle olup olmad›¤›n› anlamak için hemen her kuflak insan, bu deneyi yineler; fakat hiç kimse atefl sönünceye de¤in bekleyip sonucu görmeye çal›flmaz. Do¤ada kimi hayvanlar›n insan tuzaklar›ndan kurtulmak için kendi el, ayak ve bacaklar›n› kemirip att›klar› görülmüfltür; fakat kendini öldüren canl›ya rastlanmam›flt›r. Akrep kendini öldürmeyecek denli ak›ll›d›r. Atefl çemberinin bofllu¤unu bulmak için uzun süre sa¤a sola koflar. Boflluk bulup çemberden ç›kamazsa, ateflin sönmesini, saklanarak bekler. Böyle bir atefl, bir y›l boyunca hiç sönmeden kalsa da akrep bekleyebilir. Çünkü bu hayvanlar hiç yemeden ve içmeden bir y›l kadar yaflayabilirler. Kendini tan›yan akrebin intihar etmesi, do¤aya ve ondaki her hareket ve oluflumun yaflama ve soy sürdürme amac›na yönelik oldu¤u evrensel yasas›na ayk›r›d›r.

Bunlardan baflka ço¤u akrep, kendi boyunun iki ya da üç kat› uzaklara aniden ve h›zla s›çrayabilir. Yak›lan atefl çemberinin geniflli¤i uygunsa, seyredenler yak›lmak için atefl çemberi içine at›lan akrebin birden yok oldu¤unun ay›rd›na var›r ve kuflkusuz fakat yanl›fl olarak yan›p kül oldu¤una karar verirler. Oysa, yaflamay›, bir ustal›k düzeyinde bilen akrep s›çray›p atefl çemberinden atlam›fl ve h›zla düflmandan uzaklaflm›flt›r. Yoksa milyonlarca y›l yaflay›p bugünlere nas›l gelebilirdi? Atom bombas›n›n patlamas›yla oluflan ›fl›n›ma (radyasyona) akrebin nas›l karfl› koydu¤u henüz bilinmemektedir. Alyuvarlar›, kula¤› olmayan, yavrular›n› kendilerini yönetecek büyüklü¤e ulafl›ncaya de¤in s›rt›nda tafl›yan, yaflad›¤› koflullar›n amans›zl›¤› yüzünden canl› yavru yapan akrep, öldürülmesi çok yaz›k olacak derecede de¤erli ve iyi bir ö¤reticidir. ‹ntihar etmemesi, araflt›r›c›lar için iyi bir kazanç say›lmal›d›r.•

Ünlü bir filozofa “Servet ayaklar›n›z›n alt›nda oldu¤u halde neden bu kadar yoksulsunuz?” diye soruldu¤unda filofozun yan›t› flöyle oldu: “Ona ulaflmak için e¤ilmek gerek de ondan.”• 96

YAKINDAN TANIDIKÇA Yücel Aksoy

Klasik Gitar› Dünyaya Sevdiren Virtüöz:

ANDRES SEGOVIA onser salonu t›kl›m t›kl›m doluydu. Sahnede, üzeri k›rm›z› kadife kapl› bir piyano taburesi, önünde de onbefl santim yüksekli¤inde, ayak dayamaya yarayan ahflap bir kutu vard›. Konserin duyurulan bafllama saatinde salonun ›fl›klar› karard›, sahne ayd›nland›. Seksen yafllar›nda, sakin görünüfllü bir beyefendi, elinde çok de¤erli oldu¤u belli olan gitar›yla sahnede belirdi. Siyah frak, beyaz pantolon giymifl, beyaz gömle¤inin üzerine de beyaz bir papyon takm›flt›. Salondaki seyircilerin ç›lg›nca alk›fllar› aras›nda piyano taburesine rahatça yerleflti, aya¤›n› küçük kutuya dayad› ve dinleyicilere bakt›. Bu bak›flta “Teflekkür ederim; ama art›k alk›fllamay› bitirin, ben de çalmaya bafllay›m” mesaj› vard›. Gerçekten de alk›fllar ve konuflmalar birkaç

K

saniye içinde kesildi. Ünlü gitarist bu kez bafl›n› hafifçe gitar›na do¤ru e¤di, sanki onu selaml›yor ve iyi flanslar diliyordu. Birkaç saniye sonra güçlü ol-

du¤u belli olan parmaklar› gitar›n telleri üzerinde dolaflmaya bafllad›. Sa¤ elinin parmaklar› kimi zaman telleri okfluyor kimi zaman da dövüyor, sol el ise 97

BD OCAK 2009

perdeler üzerinde gidip gelerek, sanki çevreye saç›lan notalar› toplay›p bir buket biçiminde dinleyenlere sunuyordu. Salon, insan›n içine iflleyen melodilerle dolmufl, dinleyenleri de büyüleyerek düflledikleri dünyalara al›p götürmüfltü. Sahnede devleflen bu denli yetenekli sihirbaz, dünyan›n en büyük klasik gitar virtüözü Andres Segovia idi. ndres Torres Segovia, 21 fiubat 1893’te, ‹spanya’n›n Granada Bölgesi’nde bulunan Linares’de dünyaya geldi. Çocuklu¤unda müzi¤e ve özellikle de gitara büyük ilgi duyuyordu. Fakat gitar o dönemlerde içkili e¤lence yerlerinde çal›nan, flark›lara ve danslara efllik etmek üzere kullan›lan basit bir sokak çalg›s› olarak görülüyor, müzik okullar›na girmesine asla izin verilmiyordu. Ailesi de Andres’in gitar çalmas›na karfl› ç›k›p “gerçek bir müzik aleti”, örne¤in çello ya da piyano çalmas›n› istiyordu. Ama o kesin kararl›yd›, gitar çalacakt›. Y›llar sonra kendisiyle yap›lan bir söyleflide flöyle diyordu: “Gerçe¤i söylüyorum, hem de tüm tarafs›zl›¤›mla söylüyorum, gitar insano¤lunun yaratm›fl oldu¤u en güzel çalg› benim için... Gitar›n sesi, bizimkinden daha küçük ve zarif bir gezegenden gelen orkestran›n sesi gibidir. Büyük ‹spanyol yazar

A

98

Eugenio d’Ors bir keresinde flunlar› yazm›flt›: Piyano sesi nutuk, viyolonsel sesi a¤›tt›r. Oysa, bir flark›d›r gitar›nki...” Peki tüm engellere karfl›n nas›l oldu da, genç yaflta gitar çalmay› ö¤rendi, hatta solo konser verecek duruma geldi? Bunu da kendi a¤z›ndan dinleyelim: “Bir gün, flamenko çalan biri, elinde gitar›yla evimize geldi. Adam parmaklar›n› tellerin üzerinde dolaflt›rmaya bafllay›p herkesin bildi¤i bir ezgiyi çalmaya bafllay›nca, gitar›n o görkemli sesi içimde bir yerlere derinlemesine süzülüverdi. Adam benim ilgiyle onu izledi¤imin ay›rd›nda ‘Bunu çalmay› ö¤renmek ister misin?’ diye sordu. Sevinçle bafl›m› sallad›m ve day›m› raz› edebilmek için yalvarmaya bafllad›m. Sonunda day›m pes edip gerekli izni verdi. ‹ki ay içinde ö¤retmenimin bildi¤i herfleyi ö¤reniverdim. Asl›nda adam›n bildikleri de pek fazla de¤ilmifl ya...” k›sa e¤itimden sonra Andres Segovia gitar› elinden düflürmedi. Kendi kendine çal›flt›, yetene¤i ve azmi sayesinde k›sa zamanda konser verecek denli mükemmel çalmaya bafllad›. Onsekiz yafl›nda, kendisi için büyük say›labilecek bir konsere solist olarak davet edilmiflti. ‹lk solo konserine haz›rd› art›k... Haz›rd›; ama mevcut gitar›n›

O

bu büyük konser için yeterli görmüyordu. ‹yi bir gitar alacak kadar da paras› yoktu. O dönemde yaln›zca çok az gitar merakl›s› taraf›ndan bilinen, ama daha sonra çok ünlenecek olan gitar yap›mc›s› Manuel Ramirez’in kap›s›n› çald›. Amac›, yaln›zca konser günü için bir gitar kiralamakt›. y›llarda konser için piyano kiraland›¤› oluyormufl; ama Ramirez Usta ilk kez bir kiral›k gitar iste¤iyle karfl›lafl›yordu. Üstelik hiç tan›mad›¤› genç bir delikanl›dan... Ramirez Usta bu öneriye önce güldü. Ama bir taraftan da bu delikanl› ilgisini çekmiflti. Segovia’n›n eline iyi gitarlar›ndan birini verip “Bize birfleyler çal” dedi. “Bize” dedi çünkü o s›rada Ramirez Usta’n›n yan›nda, kraliyet konservatuvar› keman bölümü profesörlerinden biri vard›. Segovia, gitardan inan›lmaz güzellikte melodileri döktürmeye bafllay›nca hem Ramirez Usta hem de konu¤u flaflk›nl›k içinde donakald›lar. Küçük konser sona erince profesör, Segovia’ya “Çok yeteneklisin, gelecekte çok iyi bir müzisyen olacaks›n. Ancak, gitar gibi seviyesiz bir çalg›y› b›rak, hemen keman gibi asil bir çalg›ya yönel ve konservatuvar e¤itimi al” dedi. Segovia, profesörün övgü dolu sözleri için teflekkür etti;

O

ama ün ve para peflinde olmad›¤›n›, çok sevdi¤i gitar› çalmaktan asla vazgeçmeyece¤ini de nazik bir dille belirtti. Manuel Ramirez bu konuflmadan çok etkilenmiflti. En güzel gitarlar›ndan birini Segovia’ya verip “Al o¤lum bu gitar art›k senin. Fiyat›n› hiç düflünme. Bedelini bir gün ödeyece¤inden eminim; ama para olarak de¤il...” Gerçekten de Segovia, Ramirez Usta’y› yan›ltmad›. Yaflam› boyunca gitar› elinden b›rakmad›, klasik gitar› dünyaya sevdiren büyük virtüöz ve besteci olarak tarihe geçti. Ramirez Usta’ya olan minnet duygular›n› da her f›rsatta yineledi. Örne¤in bir gazeteci kendisiyle yapt›¤› söylefli s›ras›nda Segovia’ya sormufl: “Üstad gitar›n›z›n fiyat› nedir?” 99

BD OCAK 2009

Yan›t çok k›sa, ama çarp›c›: “Gitar›m çok ama çok de¤erlidir ama fiyat› yoktur.” De¤erle fiyat›n birbirine kar›flt›¤› günümüzde de¤eri yüksek olan bir fleyin mutlaka yüksek fiyat tafl›mas› gerekmedi¤ini an›msatan çarp›c› bir yan›t... Segovia 94 y›ll›k ömrünü, büyük aflk› gitar› için çal›flarak geçirdi. Öteki müzik aletleri için bestelenmifl yap›tlar› gitara uygulad›. Büyük bestecilerin gitar için beste yapmalar›na önayak oldu. Gitar›n akustik özellikleri-

ni gelifltirmek için enstrüman yap›mc›lar›yla çal›flmalar yapt›. Gitar çalarken hem parmak uçlar›n› hem de t›rnaklar›n› yerine göre kullanarak, dinleyenlerini daha fazla büyülemeyi baflard›. 24 Haziran 1981’de ‹spanya kral› I. Juan Carlos taraf›ndan Marki unvan›yla taçland›r›ld›. 2 Haziran 1987’de Madrid’de, bir kalp krizi sonras›nda yaflama veda etti. Do¤um yeri olan Linares’de topra¤a verildi.•

100

Nuray Bartoschek

[email protected]

Sevdi¤i k›za evlenme teklif etmeye karar veren genç adam, bir niflan yüzü¤ü sat›n ald›, içine sevgilisinin ad›n› yazd›rd› ve uygun bir zamanda yüzü¤ü cebinden ç›kar›p evlenme teklifini yapt›. K›z, hiç beklenmedik bir biçimde karfl›l›k verdi: “Ama ben seni de¤il, baflkas›n› seviyorum” dedi. Genç adam sakin bir biçimde sordu: “Ad›, soyad› ne o adam›n, nerede oturuyor, adresi nedir?” dedi. Genç k›z, bu sorular› yan›tlamaktan çekindi: “Hay›r, söylemem” dedi. “Gidip kavga ç›karacaks›n, de¤il mi?” Adam yine sakin bir biçimde yan›t verdi: “Hay›r, hay›r, asla öyle bir amac›m yok” dedi. “Onu bulup bu yüzü¤ü kendisine satmay› düflünüyorum, yaln›zca...”• “Sudoku”nun Yan›tlar›

Sudokuyu Yapamayanlar ‹çin

YAfiAMDAN YANSIMALAR

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

Bugün hanginizin, kaç›nc› do¤um gününü kutlayaca¤›z? “Bugün do¤um günüm... Yani dünyaya gözlerimi açt›¤›m günün üzerinden tam onyedi y›l geçmifl! Aynada bana gülümseyen genç k›za bak›nca flafl›r›yorum. O de¤il miydi daha dün sokaklarda evcilik oynayan?”

fiafl›rd›n›z m›? Evet, onyedi yafl... Hay›r, hay›r yanl›fl okumad›n›z, bask› hatas› da de¤il... ‹çinizden “‹yi ama Nuray Han›m, onca y›ld›r sizinle birlikteyiz burada, flimdi bize onyedi yafl›n›zda oldu¤unuzu söyleyerek buna inanma101

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

m›z› beklemeyeceksiniz de¤il mi?” dedi¤inizi duyar gibiyim. fiu anda yüzümdeki yaramaz gülümsemeyi görmenizi isterdim. Elbette onyedi yafl›nda de¤ilim. Ama onyedi yafl›n tüm duygular› tazecik yüre¤imde... Y›llar öncesinin an›lar›n› nas›l daha dün gibiymifl duyumsayabiliyorum yüre¤imde anlatay›m: Çocuklu¤umun en renkli an›lar›ndan birisi annemin çeyiz sand›¤›n› açt›¤› günlerdi. Hani o eski, oymal› ahflap çeyiz sand›klar›ndand› annemin sand›¤›... O sand›k öyle s›k s›k aç›lmazd›, annemize aylar süren yalvarmalardan sonra y›lda belki üç ya da befl kez aç›l›rd›. Zaten s›k aç›lsa bu denli özel olmazd› bizim için... Merakla sand›¤›n çevresine oturur annemin bizi daha çok heyecanland›rmak için yavafl yavafl, ç›kartt›¤› eflyalar› birer birer inceler arada “Bir kez dokunabilir miyim?” ya da “Bu mektuplar› okuyabilir miyim?” derdim. “O mektuplar” ise baba ve annemin niflanl›l›k döneminde birbirlerine yazd›klar› mektuplard›. Annemin yazd›¤› fliirleri okurken hem duygulan›r hem de anneci¤imle gurur duyard›m. Ad› çeyiz sand›¤› olmas›na karfl›n içi eliflleriyle dolu de¤ildi. Neler yoktu ki o sand›kta... Eski tafl plaklar, ilk bebeklik giysilerimizden birer tak›m, benim ilk oyuncak bebe¤imin karn›na bas›nca a¤lama sesi ç›karan parças› (be102

bek yok elbette, çünkü bu ses nereden geliyor diye bir gün arkadafl›mla içindeki tüm samanlar› boflaltm›fl›z, kala kala bu makaraya benzer parça kalm›fl elimizde), anneannemin elifllemesi genç k›zl›k giysileri, gümüfl kemerleri ve ilgimizi çeken daha pek çok fley... Y›llar sonra evlenip anne olunca ben de bir çeyiz sand›¤› edindim kendime... ‹çine y›llar sonra k›z›m için anlaml› olabilecek çok özel eflyalar› yerlefltirdim özenle... K›z›m›n ilk resimli kitab›, ilk oyunca¤›, ilk giysileri, hatta anneci¤imin y›llarca özenle saklad›¤› ve k›z›m›n da bebekken giydi¤i benim bebeklik giysilerim ve... ‹lkö¤retim y›llar›ndan buyana tuttu¤um günlüklerim... Sonra evden eve tafl›n›rken, o sand›¤›n üzerine bir fleyler konuldu ve y›llarca hiç aç›lmad›. Geçenlerde ben mutfakta yemek yaparken k›z›m Lara da benim eski kitaplar›m›n aras›nda kendisine okuyacak kitap ar›yor, eline ald›¤› kitaplar› birer birer bana göstererek “Anneci¤im bu kitap nas›l, bunu okuyay›m m›?” diye soruyordu. Sonra birden sesini daha da yükselterek “Bugün do¤umgünüm... Yani dünyaya gözlerimi açt›¤›m günün üzerinden tam onyedi y›l geçmifl!” dedi¤ini du-

yunca elimdeki taba¤› b›rak›p yan›na kofltum. and›¤a koymay› unuttu¤um günlüklerimden birisiydi bu... O gün tüm ifli gücü b›rak›p Lara ile birlikte onyedi yafl›na yeni giren Nuray’›n an›lar›na yolculuk yapt›k. Kimse anlamas›n diye flifreli yazd›¤› ilk kalp çarp›nt›lar›n› okurken ikimiz de çok güldük, ilk düfl k›r›kl›klar›n›, annesinin sa¤l›k sorunlar›yla ilgili endiflelerini okurken gözlerimiz yaflard›. Geçmifle yapt›¤›m›z bu yolculuk ikimizi de öylesine etkilemiflti ki h›z›m›z› alamad›k. Sonunda Lara için o do¤madan önce yazmaya bafllad›¤›m defteri okumaya geldi s›ra... Okudukça her günü tüm tazeli¤iyle yeniden yaflad›m sanki... Ne denli önemli ayr›nt›lar› neredeyse unutmak üzere oldu¤umun ay›rd›na vard›m ve “‹yi ki ayr›nt›lar›yla herfleyi yazm›fl›m” dedim. Henüz Lara dünyaya gelmeden önce karn›mdaki ilk k›p›rt›lar, yolda yürürken birden karn›mda minik bir aya¤›n tekmesini duyumsamam, ilk sözcükler, ilk ad›mlar... Lara bebekken elini defterin üzerine koyarak çizdi¤im yamuk yumuk el resminin içinde “Elini çizmek istiyorum; ama bir saniye k›p›rdanmadan durmuyorsun, defteri okumak için ne denli sab›rs›zs›n k›z›m, biraz daha bekle bakal›m, flunun fluras›nda onyedi buçuk y›l sonra senin olacak bu defter!” notu...

S

Belli ki, bu defteri k›z›ma onsekizinci do¤um gününde vermeyi düflünmüflüm. Lara’n›n elini o küçük el resminin üzerine koyup kocaman bir el resmi daha çiziyoruz. Lara bir zamanlar o denli minicik eli oldu¤una inanmakta zorlan›yor. Geçmifle yapt›¤›m›z bu yolculuk bizi öyle mutlu etti ki hem kendimizi hem de birbirimizi daha yak›ndan tan›d›k. S›k s›k birbirimize sar›larak sevgi sözcükleri söyledik. Lara flimdi heyecanla günlük yazmaya bafllad›. Ben de evden ilk ç›k›fl›mda bir günlük alaca¤›m kendime ve yazmaya devam edece¤im. a siz? Sizin çeyiz sand›¤›n›zda çocuklar›n›za okutabilece¤iniz günlükleriniz yok mu henüz? Lütfen, “Ben 12 yafl›nday›m ve henüz kendim çocu¤um, bu yaflta çocuklar›m› nas›l düflünebilirim” ya da “Benden geçti art›k, yafl geldi seksene, çocuklar›m büyüdüler ve torunlar›m› da kendi annesi babas› düflünsün” demeyin. Kaç yafl›nda olursan›z olun çocuklar›n›z›n, torunlar›n›z›n heyecanla okuyabilecekleri an›lar›n›z› yazman›z için ne çok erken ne de çok geç. fiimdi tam zaman›! Düflünmesi bile heyecanland›r›yor beni... Y›llar sonra bugün hanginizin kaç›nc› do¤um gününü kutlayaca¤›z hep birlikte?•

Y

[email protected] 103

Rus hükümetine bedelini ödeyip bileti cebinize koydu¤unuzda, yaln›zca mahalle halk›na de¤il, tüm dünyaya tepeden bakacak ve Uluslararas› Uzay ‹stasyonu’nun penceresinden afla¤›ya el sallay›p 7’nci “uzay turisti” olarak tarihe geçecek ve kartvizit bile bast›rabileceksiniz, bu denli basit! ‹flin zor taraf›, 30 milyon dolar bilet paras›n› denklefltirmek...

Uzay Turizmi ve Yeni Dünyalar

104

YAZAN: SEMRA ATAY ski astronotlardan Owen afla¤›da kalan dünya, Richard Garriott, Uluslararas› Garriott’›n olmufltu mutluluktan! Uzay ‹stasyonu Progra10 gün sonra, 24 Ekim’de m›’n›n öncülerinden ol- Kazakistan’›n kuzeyindeki üsse du¤u 1973’te, iki kez dönen Richard, düfllerinin geruzaya gidip gelmiflti “bedava tara- çek oldu¤unu söylüyor, “Ne gef›ndan”, NASA kontenjan›ndan... ziydi ama, yaflad›¤›m en büyük O günden sonserüven” diyordu. ra 12 yafl›ndaki o¤Garriott, babas›lu Richard’›n yüren›n kurdu¤u biyo¤ini, babas› gibi teknoloji flirketinde “yukar›larda bir tur kristal protein geat›p gelme” tutkulifltirip böylece su sarm›flt›!.. uzay yolculu¤unu Günümüzün ünticari baflar›ya dölü bir video oyunlanüfltürmeyi umdur› programc›s› ve ¤unu söylüyor. dolar milyoneri olan Bu arada kendi47 yafl›ndaki Ricsine yap›lan ödeme hard, hem para kakarfl›l›¤›nda, yerçezan›yor hem uzay kimsiz ortamda nayolculu¤u üstüne Eski astronotlardan Owen Garriott, s›l çal›flt›¤›n› göziki kez uzaya gidip gelmiflti “bedava düfller kuruyordu. lemlemek için, özel taraf›ndan”, NASA kontenjan›ndan… Ruslar’›n “Sobir saati koluna takyuz” kapsülünde iki kozmonotla m›flt› Richard Garriott... ...Bir taflla iki kufl örne¤i! birlikte bofllu¤a f›rlat›l›p babas›ndan 35 y›l sonra Uluslararas› Uzay *** ‹stasyonu’na ayak bast›¤› gün, 48 y›l önce, 12 Nisan 1961’de

E

105

BD OCAK 2009

Günümüzün ünlü bir video oyunlar› programc›s› ve dolar milyoneri olan 47 yafl›ndaki Richard Garriott, hem para kazan›yor hem uzay yolculu¤u üstüne düfller kuruyordu.

Rus kozmonot Yuri Gagarin’in “Vostok-I” kapsülüyle yapt›¤› ilk uzay yolculu¤undan sonra, 15 Kas›m 2008’de Amerikal› komutan Christopher Ferguson ve 6 astronotlu “STS-126” uçufluyla birlikte, bugüne dek 498 kez ç›k›lm›fl oldu uzaya...

“E

ndeavour”›n 7 kiflilik mürettebat›, 1620’lerden kalma “22 Kas›m fiükran Günü”nde –K›z›lderililer için “Yas Günü”– hindi yiyerek dünya çevresini dolaflt›. ‹ki bayan astronottan biri olan Sandra Magnus ise, Noel ve yeni y›lda da yörünge uçufluna devam etti. STS-126’n›n uçuflundan bir gün önce, 14 Kas›m 2008’de tüm dünya uzaydan çekilmifl “flafl›r106

t›c›” fotograflara tan›k oldu: NASA’daki gökbilimciler ve Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvar uzmanlar› taraf›ndan, uzay teknolojisindeki en son teknikler kullan›larak, günefl sistemimizin d›fl›nda kalan gezegenlerin ilk kez fotograf› çekilmiflti. Fizikçi Bruce Macintosh, “Bunca y›ll›k çabalardan sonra bir de¤il, üç gezegeni birden gösteren fotograf› elde etmek flafl›rt›c›. HR8799 Sistemi’nin keflfi, en uzak dünyan›n keflfi yolunda çok önemli bir ad›m oldu” diyordu. Amerikan ve ‹ngiliz gökbilimcileri ve fizikçilerden oluflan bir ekip, Hawaii’nin “Mauna Kea” Da¤› zirvesinde kurulu “Gemini North” ve “Keck” teleskoplar›n› kullanarak, HR8799 Sistemi’ni gözlemlerken üç yeni gezegeni keflfetmiflti.

Bilim adamlar›n›n yapt›¤› hesaba göre HR8799, Günefl’ten yaklafl›k 1,5 kat daha büyük ve Dünya’dan 130 ›fl›k y›l› (130 x 9,460,530 x 1012 km.) uzakl›kta bulunuyor. *** •Dünya’n›n uzaydan ilk fotograf›, 24 Ekim 1946’da çekildi. Bilim adamlar› 35 mm.’lik bir kameray› füzeye yerlefltirip uzaya f›rlatt›lar. •“Lunar Orbiter-I” Ay yak›n›ndan geçerken, 23 A¤ustos 1966’da Dünya’n›n fotograf›n› uzay gemisinden ilk kez çekti. •Ay’›n uzak yüzünün ilk fotograf›, 7 Ekim 1959’da “Luna-3” uzay gemisi taraf›ndan çekildi. •Mars yüzeyinin ilk fotograf›n›, 20 Temmuz 1976’da “The Viking-I” çekip NASA’ya ulaflt›rd›. •“Voyager-I”, Mart 1979’da Jüpiter’in ilk kez yak›n fotograf›n› çekti. “Voyager-I” ve “Voyager-II” taraf›ndan Jüpiter’in 19 bin fotograf› çekilmiflti. Bunlar›n hepsinin

görüntü kalitesi, daha öncekilerden çok üstündü. •Gökbilimciler yaflamlar› boyunca ilk kez bir y›ld›z patlamas›n› gözlemleme olana¤›n› 1987’de buldular. “Supernova 1987A”daki patlaman›n fotograf›, Hubble Uzay Teleskopu’yla çekildi. •Bilim adamlar› günefl atmosferinin üç boyutlu görüntüsünün fotograf›n›, ilk kez Nisan 2007’de çektiler. •Gökbilimciler günefl sistemimizin d›fl›ndaki bir “çoklu-gezegen” sistemini ilk kez, Gemini Kuzey Teleskopu’nun gönderdi¤i fotografla görebildiler. Bilinen üç gezegenden ikisi “B” ve “C” olarak s›n›fland›r›ld›. •Hubble Uzay Teleskopu günefl sistemimizin d›fl›nda, bir y›ld›z›n yörüngesinde dönen bir baflka y›ld›z›n fotograf›n› da göndermiflti. “Fomalhaut” gezegeninin yörüngesi, “Piscus Austrinus” tak›my›ld›z›n›n 25 ›fl›k y›l› uza¤›na yerleflmiflti.•

Ölüm döfle¤indeki kad›n, öldükten sonra gömülmek yerine yak›lmak istedi¤ini bildirdi. “Küllerimin de, kentin en büyük giyim ma¤azas›n›n girifline serpilmesini istiyorum” dedikten sonra bu iste¤inin nedenini de aç›klad›: “Böylece k›z›m beni hafta en az iki kez ziyaret etmifl olur.”•

“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›... •1) Sir George Cayley •2) 1953 •3) Eadweard Muybridge •4) Bat› Afrika •5) “Emek Kavgas›” •6) Amerikal› •7) Daniel Defoe •8) Eugene Atget •9) 18 •10) Pitagoras •11) “Kilyos” •12) Liza Minelli •13) 43 trilyon •14) 84 •15) “The Trial” •16) Gotik •17) 1955 •18) Kabuki •19) Bogota• 107

‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver

ürk sinemas› son y›llarda büyük bir at›l›m içinde... Baflta Cannes Film Festivali olmak üzere pek çok önemli uluslararas› festivalde al›nan ödüller, Türk TV dizilerinin yabanc› ülkelere sat›lmas› ve kimilerinin komflu ülkelerde yay›nlanarak ciddi ilgi görmesi bunlar›n aras›nda say›labilir. Sektörün giderek bir sanayiye dönüflmesi, teknik ve artistik alanda yeni bir kufla¤›n ifl bafl›na gelmesi, filmlerin ciddi gelirler üretmesi de bu baflar›lardan kimileri... Bu durum sevindirici olsa da çok önemli bir eksik hâlâ giderilemedi. Günümüz sinemas› tüm baflar›s›na karfl›n benim gibi orta yafll›lar›n yüre¤inin bir köflesinde kalan o buruk özlemi dindirebilmifl de¤il. Bu özlemin neye duyuldu¤unu birazdan aç›klayaca¤›m. Öncelikle söylemeliyim ki, bizler beyazperdenin o karfl› konulamaz cazibesine henüz birer çocukken, mahallelerimizdeki yazl›k bahçe sinemalar›nda kap›lm›fl olan nostaljik Türk sinemas› tutkunlar›y›z. Titrek, siyah beyaz, ya da soluk pastel renklerle bezeli film kareleriyle an›lar sand›¤›m›z› dolduran Yeflilçam’›n unutulmaz karakter oyuncular›ysa flimdilerde perdenin gerisine çekildiler. Ço¤u art›k yaflam›yor. Sa¤ kalan üç befl tanesiyse genelde yoksullu¤un egemen oldu¤u köflelerinde son günlerini dolduruyorlar. ‹flte, biz eski tüfek romantikler, muhitimizden, mahallemizden, akrabam›zdan sayd›¤›m›z beyazperdenin o unutulmaz karakter oyuncular›n› özlüyoruz. Yazl›k sinemalarda keskin gazozlar›m›z› yudumlarken kimi zaman hayranl›k, kimi zaman k›zg›nl›k, kimi zaman da g›ptayla, ama hiç b›kmadan izledi¤imiz kahramanlar›m›zd› onlar... Perdeden ç›k›p yaflam›m›za giriveren tonton amcalar›m›z, anaç teyzelerimiz, eline erkek eli de¤memifl masum ablalar›m›z, temiz kalpli a¤abeylerimizdi. Hepsi bu kadar m›? Parke tafllarla döfleli kald›r›mlara bel vermifl cumbal› ahflap evlerde yaflayan mahallenin dedikodu kumkumas› zillilerini, delidolu erkek Fatma’lar›n›, çokbilmiflleri, eli maflal›lar›, repliklerini dinlerken gözlerimizi nemlendiren yüre¤i yaral›lar›, baht› karalar›, kendi güzel, kaderi kötüleri ve elbette bizi sinir eden yere bakan yürek yakanlar› da unutamay›z.

T

“Eski film karelerinde kalan unutulmaz karakter oyuncular›na adanm›flt›r.”

Onlars›z Olmuyor 108

109

BD OCAK 2009

Yazl›k sinemalar›n g›c›rt›l› sandalyelerinde onlar› seyrederek büyüdük ve o soluk görüntülerdeki kahramanlara can veren Yeflilçam’›n emektâr karakter oyuncular›n› hâlâ özlüyoruz. ünümüz sinemas› ne yap›p edip ço¤unlukla geri planda kald›¤› halde bizlere o güzel düflleri yaflatan beyazperdenin unutulmaz performans sanatç›lar›n› geri getirmeli. Daha da ayr›nt›l› söylemek gerekirse, sinemam›z›n hâlâ yerlerine yenisini koyamad›¤› Mualla Sürer’i, Mürüvvet Sim’i, Vahi Öz’ü, Adile Naflit’i, Hulusi Kentmen’i, Necdet Tosun’u, Suphi Kaner’i, Sami Hazinses’i, Kenan Pars’›, Cevat Kurtulufl’u, Aliye Rona’y›, Suzan Avc›’y›, Neriman Köksal’›, Münir Özkul’u, Süleyman Turan’›, o kötülerin kötüsü Erol Tafl’›, b›çk›nlar›n b›çk›n› Hayati Hamzao¤lu’nu, hüznün onca yak›flt›¤› Ferda Ferda¤’› istiyoruz. Yerlerine yenileri gelmeli. Perdelerdeki, film karelerindeki boflluklar dolmal›. Pencerelerinde sardunya saks›lar›, camlar›nda dantel perdeleri, balkonlar›nda gerili iplerde as›l› renk renk çamafl›rlar› olan evlerle dolu bir muhitimizde çekilip, TV’lerimizde yay›mlanan yerli diziyi gözünüzde canland›r›n. E¤er o çokbilmifl edas›yla pencerelerin birinden kafas›n› uzat›p bir ç›rp›da tüm mahallenin ipli¤ini pazara ç›kartacak dedikodular›

G

110

yapabilen bir Mualla Sürer oyuncu kadrosunda yer alm›yorsa böyle bir diziyi seyretmenin keyfi yar›m kalm›fl demektir. Hele hele yakalar› dantelli elbisesi, püsküllü flapkas› ve gösteriflli çantas›yla Mürüvvet Sim sokak ortas›nda dikilip elini fettan bir ifadeyle beline koyduktan sonra penceredeki Mualla Sürer’e, “Han›m han›mmm, ben adam›m a¤z›n› cartt diye y›rtar›m. Sen nas›l benim dedikodumu yapars›n haaa?” diye y›rt›nm›yorsa o filmde pek bir tat yoktur. O Mürüvvet Sim ki, mahalleye nam salm›flt›r. Bakkal, kasap, manav ondan korkar. Kimi zaman deli dolu, kimi zaman eli maflal›, kimi zamansa zarif flapkalar›, kibar çantalar›, birinci s›n›f kumafltan döpiyesleriyle güngörmüfl Madam Anjelik’tir. eyo¤lu’nun Levanten han›mefendili¤i ise ona cuk oturur. Ama kafas› att› m› adam›n saç›n› bafl›n› yolar. Sonra birden konaklarda büyümüfl zarif bir pafla k›z› olup üstünde flalvar›, elinde bohças›yla kentin zengin mahallesine gelen sünepe köylü k›z› Kezban’› onca y›ll›k yaflam deneyimiyle k›sa sürede göz al›c› güzellikte bir salon han›mefendisine dönüfltürür. Mualla Sürer iflte bu s›rada dedikodular›yla mahalleli kad›nlar› birbirine düflürüp ard›ndan, “Ocakta tencerem vard›, hadi bana müsaade” diyerek görevini yapm›fl ol-

B

man›n huzuru içinde ellerini ovufltura ovufltura perdenin gerisine çekilmektedir. ünümüzde çok daha iyi olanaklarla çekilen film ve dizilerde seyircinin kendisiyle bu denli içten bir ba¤ kurmas›n› sa¤layacak, bu denli günlük yaflam›ndan sayabilece¤i karakter oyuncular› ne yaz›k ki çok az. fief çok, K›z›lderili yok örne¤i, y›ld›z bollu¤unda o y›ld›zlar› omuzlar›n›n üstünde tutacak performans oyuncular› say›ca çok az. Oysa bizim gönül verdi¤imiz o nostaljik filmlerin hepsinde bir dedikoducu teyzemiz, tonton aflç›m›z, bitirim a¤abeyimiz, fettan k›z›m›z, afacan yumurca¤›m›z, yard›msever fabrikatörümüz vard›. Bu tür filmlerin ve oyuncular›n modas›n›n geçti¤ini düflünebilirsiniz. Hay›r, geçmedi. Hele Türkiye’de asla... Ça¤dafl sinemam›z o eski bizden karakterlerin yerini dolduracak yeni oyuncular› bulup ç›kartmal›d›r. ‹çlerinde yaflad›klar› çevreden ve giderek dünyadan kopmakta olan yeni nesil için bunu yapmak zorundalar. Bir TV dizisinde mutlu bir ailenin canland›r›ld›¤›n› düflünün. Anne, baba, p›rlanta gibi evlatlar, az da olsa yuvay› çekip çevirecek denli bir gelir... Yak›fl›kl› baba evine sad›k, eflini deliler gibi seviyor. Her f›rsatta ne mutlu bir aile reisi oldu¤unu düflünüyor. Kederde, mutlulukta hep birlikte, el ele,

G

bir yast›kta... Eee? ‹yi güzel de nereye kadar çekilir? Kaç bölüm gider? E¤er Neriman Köksal o mutlu ailenin babas›na musallat olup onu bir flehvet kurban›na çevirip parma¤›nda oynatm›yor, ailenin üç kurufl paras›n› kendine makyaj paras› yapm›yor, hiçbir zaman da¤›lmaz denilen o yuvan›n üstünde felaket rüzgarlar› estirmiyorsa ne yapay›m öyle diziyi... Bu da yetmez. Neriman Köksal’›n vurdu¤u darbe öyle sarsmal› ki, bir zamanlar mutlu bir yuvan›n han›m› olan as›l k›z, çocuklar›n›n nafakas›n› ç›kartmak u¤runa el kap›lar›nda sürünmeye bafllay›p üç kurufl ekmek paras› için sabah›n körlerinde iflçi vapurlar›na koflmal›, yorgunluktan can› ç›kmal›, eski, güzel günlerini yafll› gözlerle anmal›. Hatta çocukla111

BD OCAK 2009

r›n› ellere yoksun etmemek için fazladan bir çorba paras› u¤runa yorgun arg›n iflten döndükten sonra gece yar›lar›na de¤in komflular›n dikifllerini dikmeli, giderek sa¤l›¤›n› kaybetmeli, so¤uk gecelerde kuru kuru öksürmeli... flte ancak o zaman mazide kalan o mutlu yuvan›n de¤erini, huzurlu bir ailenin herfleyden önemli oldu¤u anlayabiliriz. Bunun için de perdeye yans›yan çarp›c› vampl›¤›yla babalar›m›z› bafltan ç›kartarak o güzelim yuvalar›m›z› darmaduman eden kötü kad›n› Neriman Köksal’›n ustal›¤›yla yeniden canland›racak oyuncular gerekmekte... Bizler huzursuz k›p›rt›larla oturdu¤umuz sandalyemizde o güzelim yuvan›n da¤›l›fl›n› sanki kendi ailemizin bafl›na gelmifl bir felaketmifl gibi izlerken o ac›mas›z kad›n çoktan posas›n› ç›kartt›¤› adam› terk edip zengin mafya babas›n›n saray yavrusu villas›na yerleflmifl, fluh kahkahalar eflli¤inde içkisini yudumlamaktad›r. fiimdi hâlâ sinemaya art›k bir Neriman Köksal gerekmez diyebiliyor musunuz? O Neriman Köksal ki, bir zamanlar kad›nlar, efllerini onun gibilerden uzak tutmas› için dedelere mumlar yakm›fllard›r. Yetmedi mi? O zaman Bo¤az s›rtlar›nda el ele dolafl›p a¤açlar›n gölgesinde birbirlerine olan sevgilerini f›s›ldayarak, ömür boyu bir yast›kta kocama düflleri kuran çifte kumrular› günümüzdeki bir

I

112

filmin karelerinde düflünün. Yaflam güzel, günler kayg›s›z bir biçimde geçiyor, gençler gelece¤e umutla bak›yorlar. Aman ne güzel, ne hofl! Ben bunu çekemem. Do¤rusu flöyle olmal›: Âfl›k çiftin mutlulu¤u zirve yapm›flken içten pazarl›kl›, bafltan ç›kart›c›, sevenleri ay›ran, yuvalar› y›kan öteki kötü sar›fl›n, yani Suzan Avc›’n›n canland›rd›¤› Femme Fatal devreye girmeli. Bir taraftan karfl› konulmaz seksapeliyle âfl›k çiftin saf delikanl›s›n› avucunun içine al›rken, öte yandan da masum k›zca¤›z› tuza¤a düflürerek onu flehvet düflkünü mirasyedi Önder Somer’in kollar›na atmal›. ‹flte film ancak bundan sonra çekilir bir duruma gelir.

“B

unlar günümüz sinemas›nda zaten var” diyebilirsiniz. Vard›r muhakkak, ama hiçbirinin Suzan Avc›’n›n perdede yaratt›¤› sevenleri ay›ran, mutlu yuvalar› y›kan o fluh kad›n denli beni etkiledi¤ini söyleyemem. Okullu yönetmenlerimize düflen görev, o unutulmaz karakter oyuncular›n›n seyirciler üstünde oluflturduklar› etkiyi yaratabilecek yeni yetenekleri keflfedip bir an önce kameralar›n karfl›s›na ç›kartmakt›r. Münir Özkul ve Adile Naflit’in fedakâr birer ebeveyn rolünü oynad›klar› “Bizim Aile” adl› filmi seyreden olmufl mudur? O filmde yumuflak bafll›, iyiliksever, kendi

halinde Yaflar Usta rolünü oynayan Münir Özkul’un kalabal›k ailesine karfl› türlü türlü düflmanl›klar yapan, kap›s›ndaki kabaday›lara çocuklar›n› ölesiye dövdüren, dahas› nüfuzunu kullan›p onlar› k›rk y›ld›r yaflad›klar› evden att›ran kodaman fabrikatör karfl›s›nda muazzam bir repli¤i vard›r. ‹nsan›n yüre¤ini yerinden hoplatan, böylesi bir repli¤i bir daha hiçbir filmde duymad›m. Son derece zarars›z, yafll› bir adamca¤›z görünümündeki Yaflar Usta ma¤rur bir ifadeyle ac›mas›z para babas›n›n karfl›s›na dikildi¤i sahnede flöyle der: “Biz güzel bir aileyiz. Kendi ya¤›nda kavrulan, fakir ama mutlu bir aile... Sense para babas›, fabrikalar sahibi koca Sadettin Bey... Ama sen mi büyüksün,

yoksa ben mi? Elbette ben... Dokunma aileme, dokunma evime, dokunma çocuklar›ma... Rahat b›rak gelinimi... E¤er evlatlar›mdan birinin k›l›na bir zarar verirsen, hayat› boyunca bir tek kar›ncay› bile incitmemifl olan ben, Yaflar Usta, yemin ederim ki seni hiç çekinmeden öldürürüm.” ylesi kendi halinde yafll› bir adamca¤›zdan böylesi gözü kara bir tavr› ve her sözcü¤ü kafas›na dank diye vuran bunca güçlü bir tehdidi alan koskoca fabrikatör Sadettin Bey flok olmufltur. Yaln›zca o mu? Tüm seyirci de... Münir Özkul bir aile babas›n›n evini, eflini, yuvas›n›, oca¤›n› korumak için herfleyi göze alm›fl durumunu bir

O

113

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

dakikal›k k›sac›k bir replikte öyle muazzam canland›rm›flt›r ki, seyircinin tüyleri diken diken olmufltur. Günümüzde ne Münir Özkul gibi k›sac›k bir replikle filmi al›p götüren oyuncular var ne de öylesine içten replikler... yn› filmde evden at›l›p sokakta yatmak zorunda kald›klar› için üzülen çocuklar›n› teselli etmek amac›yla, “Ah kuzucuklar›m ne diye üzülüyorsunuz? Aç de¤iliz, aç›k de¤iliz” diyen Melek Ana rolündeki Adile Naflit ise apayr› bir sinema olay›d›r. Onun yerine de gelen olmad› ne yaz›k ki... Ya di¤erleri? Seyirci Erol Tafl’›n sinemada canland›rd›¤› kötüler kötüsü, tafl yürekli a¤a karakterini öyle gerçekçi bulmufltur ki, baflkas›na yan›k olan köyün en güzel k›z›na av›n› kald›rmaya haz›rlanan kartal gibi gaddar bak›fllar atan bu zalimden ödleri kopmufltur. Öyle gerçektir ki, yine bir kötüyü canland›rd›¤› filminde seyirciler aras›ndaki kad›nlar›n hep bir a¤›zdan ona beddualar savurduklar›na flahit olmufltum. Nitekim Anadolu’da yap›lan bir filminin galas›nda sahneye davet edilince vatandafl onu kötü yürekli a¤a olarak tan›d›¤› için resmen tafllam›flt›r. Rahmetli Erol Tafl bu olay› her anlat›fl›nda sevinç gözyafllar› dökerdi. Hatta kendisine tafllar› savuranlara, “At›n, at›n...

A

114

Siz bana tafl de¤il, ekmek at›yorsunuz” diye ba¤›rm›flt›r. ‹flte, özledi¤imiz budur. Seyirciyle böylesine bir ba¤ kurabilecek, gerçekli¤ine onlar› bu derecede inand›rabilecek yeni karakter oyuncular›d›r arad›¤›m›z... Hiç mi yok? Var ama Erol Tafl gibisi bir daha gelmedi. Vahi Öz, Hulusi Kentmen, Necdet Tosun, Nubar Terziyan, Suna Pekuysal, Kadir Savun, Güzin Özipek, fiaziye Moral gibilerinin gelmedi¤i gibi... Suphi Kaner canland›rd›¤› rollerle mahallemizin sevecen, esprili, duygusal, fakat sevdikleri u¤runa can›n› verebilecek delikanl›s› karakterlerinde o denli gerçekçiydi ki, ne kendisi ne de seyirci onu z›t bir rolde görmeye katlanam›yordu. itekim oynamak için avans ald›¤› bir filmin senaryosunu okudu¤unda perdede canland›rmas› istenilenin asl›nda hiç de onunla bütünleflen as›l karaktere uymayan, kaba saba, baflkalar›n›n namusuna göz diken kötü bir sinema karakteri oldu¤unu görünce bir bildiri yay›mlayarak oynamaktan vazgeçmifl ve onu genç yaflta intihara götürecek olaylar dizisi de böyle bafllam›flt›. “‹yi bir aktör her rolü oynayabilmeli” dedi¤inizi duyar gibiyim. Hakl›s›n›z. Öte yandan seyircinin kendisini kabul etti¤i tarzdan bir santim kaymamaya kararl› olufluna da sayg› duyma-

N

mak elde de¤il. Ben özlüyorum böyle oyuncular›... Zeynep De¤irmencio¤lu’nun canland›rd›¤› Ayflecik karakterinin ard›ndan bunca y›l geçti ve onun kadar seyirciyi yürekten etkiyen baflka bir çocuk karakter üretemedi sinemam›z... Ayflecik ve annesi y›k›k dökük bir gecekonduda yaflamaktad›rlar. Baba ölmüfltür. Anne bir yandan evin tüm yükünü üstlenmeye çabalarken bir yandan da akflama dek sokaklarda yaramazl›k yapan, ele avuca s›¤maz k›z› Ayfle ile bafl etmeye çal›fl›r. Yüzü gözü kir pas içinde

sokaktan gelen haflar› k›z›n› le¤ene sokup y›karken Ayflecik masum bak›fllarla annesine, fakat asl›nda seyircinin yüre¤ine dönüp sorar: “Anneci¤im, herkesin babas› var. Benim babam nerede?” ‹flte o an seyirciler nemlenen bak›fllar›n› birbirinden kaç›r›r, gizlice mendiller ç›kart›l›r, yetim Ayflecik’in kaderine a¤lan›r. “Fazla sulugözlülük” mü dediniz? Vallahi ben o sulugözlü günlerimizi de özlüyorum.• [email protected]

Bir davada tan›kl›k yapmas› için kürsüye yafll› bir kad›n› ça¤›rd›lar. Kad›n yerine oturdu ve daval›n›n avukat› kad›na yaklaflt›: “Bayan Jones... Beni tan›yor musunuz?” Yafll› kad›n hemen yan›t verdi: “Ah evet Bay Williams, sizi çocuklu¤unuzdan buyana tan›yorum. Siz ta o zamanlar bile aileniz için tam bir bafl belas›yd›n›z. fiimdi de sürekli yalan söylüyorsunuz, eflinizi komflunuzla aldat›yorsunuz, ‘En yak›n›m’ dedi¤iniz insanlar›n arkas›ndan konufluyorsunuz, 2 dolar fazla kazanmak için herkesi satars›n›z.” Daval›n›n avukat› baflta olmak üzere tüm salon flaflk›nl›k içinde kald›. Adam ne yapaca¤›n› bilemez bir halde yafll› kad›na tekrar soru sordu: “Peki Bayan Williams, karfl› taraf›n avukat›n› tan›yor musunuz?” Yafll› kad›n bu soruyu da yan›tlad›: “Elbette tan›yorum. Çocuklu¤unda ona dad›l›k yapm›flt›m. Tembel, ödlek ve alkolik adam›n tekidir. Çevresinde bir tek dostu yoktur ve herkes onun hâlâ geceleri alt›na kaç›rd›¤›n› söylüyor.” Bu yan›ttan sonra salonu bir u¤ultu kaplad›. Hakim kürsüye vurup herkesi susturdu ve her iki taraf›n avukat›n› da kürsüye ça¤›rd› ve f›s›ldayarak flunlar› söyledi: “E¤er bu kad›na beni tan›y›p tan›mad›¤›n› sorarsan›z ikinizi de yakar›m...”• 115

GÖZLE GÖNÜL ARASI Dr. Mehmet Uhri

Binalar›n yaln›zl›¤› Yafll› kad›n, biraz sakinleflince kentin d›fl›nda müstakil bir evde yaln›z yaflad›¤›ndan, kedilerinin ve muhabbet kufllar›n›n ona arkadafll›k etti¤inden, soka¤›n köpeklerini de unutmad›¤›ndan söz etti. Çocuklar›ndan konuflmak istememiflti. afll› kad›n, kalça k›r›¤› nedeniyle çevre hastanelerden birinden nakledilmiflti. Çekti¤i onca ac›ya karfl›n “fiimdi ne olacak? Kedilerime kufllar›ma kim bakacak?” diye söyleniyordu. Ameliyat gerekiyordu. Yafll›l›¤›n yan›s›ra fleker hastal›¤› ve yüksek tansiyon gibi ek rahats›zl›klar› nedeniyle ameliyat› ve ameliyat sonras› bak›m› riskli görünüyordu. Geldi¤i hastaneden aya¤a kalkmas›n›n zaman alaca¤› söylenmiflti. Yaln›zd›. Ortal›kta yak›n› da görünmüyordu. Sakinlefltirmeye çal›flt›kça kedilerinin, kufllar›n›n aç kald›¤›ndan çiçeklerinin onu bekledi¤inden söz ediyordu. Yak›nlar›na haber vermek istedi¤imizde önce yaln›z yaflad›¤›n› söyledi. Evindeki kedilere, kufllara bakacak çiçeklerini sulayacak birilerine gerek oldu¤unu söyleyince üniversitede okuyan

Y

116

torununun cep telefonunu verdi. ‹lk giriflimleri yap›p servise nakletti¤imizde kendi ac›s›ndan çok geride b›rakt›klar› için s›k›l›yordu. “Beni huzurevine gönderecekler. Kedilerim, kufllar›m aç kalacak” diye hay›flan›yor geçirdi¤i kaza yüzünden kendine k›z›yordu. “Pazar yerinde kufllar›m için ay›klan›p at›lm›fl marul yapra¤› topluyordum. Yapraklar›n üzerine bas›nca kay›p düfltüm. Önce bile¤im burkuldu sand›m; ama aya¤a kalkamay›nca kalçam›n k›r›ld›¤›n› anlad›m. Çok laz›md› sanki o yapraklar... Aç kalacak gariplerim...” “Torununuza haber verdik. San›r›m aç b›rakmaz onlar›.” “Herkesin ifli gücü var doktor bey. Kim bilir hangi iflini b›rak›p gelecek? Üstelik iyileflsem bile evimde yaln›z yaflamama izin de vermezler. Herkes için

Tablo: Max Liebermann, 1878 117

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

sorun oldum. Yafll›l›k çok zor...” Biraz sakinleflince kentin d›fl›nda müstakil bir evde yaln›z yaflad›¤›ndan, kedilerinin ve muhabbet kufllar›n›n ona arkadafll›k etti¤inden, soka¤›n köpeklerini de unutmad›¤›ndan söz etti. Çocuklar›ndan konuflmak istememiflti. meliyat olup aya¤a kalkaca¤›n›, bir süre rehabilitasyon görüp tekrar eski sa¤l›¤›na kavuflabilece¤ini söyleyince yüzü biraz güldü. Sonra elimi tuttu. “Biliyorum. Beni umutland›rmak için söylüyorsunuz. Ne olursa olsun böyle bir olay yaflad›ktan sonra çocuklar›m o evde, kentten uzak yaflamam› istemeyecekler. Ne yap›p edip kente yanlar›na almaya çal›flacaklar. Kentin yaln›z binalar›na kapanmak istemeyece¤im, direnece¤im. Beni inatç› aksi huysuz olmakla suçlayacaklar, yine... Sonuçta sorunun büyümemesi için huzurevine gitmek zorunda kalaca¤›m. O yüzden onlara haber vermek istemiyorum.” “Ama haks›zl›k ediyorsunuz. Onlar çocuklar›n›z. Hastal›¤›n›zda yan›n›zda olmak onlar›n en do¤al hakk›. B›rak›n ne olacaksa olsun. Ama burada yan›n›zda olsunlar.” Kafas›n› hay›r dercesine sallay›p “fiimdi olmaz, sonra” dedi. O gün tedavisi düzenlenip ertesi gün için ameliyat haz›rl›¤› yap›ld›.

A

118

Torununun bir ara gelip babaannesinden ald›¤› anahtarla evine u¤rad›¤›n› hastam›za getirdi¤i temiz çamafl›rlardan anlad›k. Ertesi gün baflar›l› bir ameliyatla kalças›na protez tak›lan hastam›zda ciddi t›bbi sorun yaflamam›flt›k. Bir süre daha hastanede kal›p fizik tedavi görecek daha sonra taburcu edilecekti. Bu arada ortal›kta saç› sakal› kar›flm›fl kula¤› küpeli torunundan baflka kimseyi göremiyorduk. Hastam›z›n çocuklar› ameliyat›n iki gün sonras›nda geldiler. Yafll› kad›n yine herfleyi yönetme edas›nda çocuklar›na direktifler veriyordu. Çocuklar›na haber vermemek yüzünden iflitti¤i sitemlerin onu pek etkilememesi dikkatimizden kaçmam›flt›. Zor biri oldu¤unu düflünmüfltük. ir hafta sonra hastam›z aya¤a kalkm›flt›. Onu yürüteciyle birlikte servisin bekleme salonundaki çiçeklerle u¤rafl›r, kuruyan yapraklar›n› ay›klarken gördüm. ‹lgilendi¤imi görünce yan›na ça¤›r›p e¤ilemedi¤ini saks›n›n topra¤›n› kabart›p çöplerini ay›klamak gerekti¤ini söyledi. Dedi¤ini yapt›m. Saks›n›n topra¤›ndan ay›klad›klar›m› çöp kutusuna at›p elimi y›kay›p hastam›z›n yan›na döndüm. Koluna girip odas›na de¤in efllik ettim. Koridorda bir ara durup solukland›. “Hastalar›n›zla ilgilenirken

B

hepiniz eldiven tak›yorsunuz. Tansiyon ölçenden kan alana, muayene edene dek ellerinizde hep eldiven var. Biliyorum bunu biraz kendinizi hastal›klardan korumak biraz da öteki hastalardan hastal›k tafl›mamak için yap›yorsunuz.” “Evet, genel uygulama böyle.” “Ama ifl az önceki gibi çiçek bak›m›na gelince eldiven takmak akl›n›za bile gelmiyor. Topra¤› efleleyip ay›kl›yor sonra gidip elinizi y›k›yorsunuz. Hastalar›n›za ise vebal›ym›fl gibi davran›yorsunuz. Üstelik bunu ay›rd›nda bile olmadan yap›yorsunuz. Hastan›z›n bu yüzden kendini kötü duyumsayabilece¤ini düflünmüyorsunuz?” “Ne yapmam›z› istiyorsunuz?” “fiu beyaz önlüklerin arkas›na saklanmay›n. Hasta hekimini görmek tan›mak ister. Özünde hasta dedi¤in de insan de¤il mi? Hastane ortam›nda hekiminin de kendi gibi insan oldu¤unu bilmek, görmek, elini tutmak onu duyumsamak ister. Çok görmeyin bu iste¤i...” Odas›na girdi¤imizde o¤lu ile torunu odadayd›. Torunu, hastam›z›n evinden geldiklerini kufllar›n ve kedilerinin beslendi¤ini,

çiçeklerin suland›¤›n› söyledi. O¤lu suskun görünüyordu. Yard›m edilmesini istemeden yürüteciyle birlikte ilerleyip kendi gayretiyle yata¤a uzand›. Yast›¤›n› düzelttim. Eliyle o¤lu ve torununu gösterdi. “Bu büyük o¤lum bu da torunum, doktor bey. Birbirlerine çok benzerler. Bir farkla... O¤lum yakas›nda hep rozet tafl›r. Torunum ise rozetlerden uzak durur.” Gerçekten de hastam›z›n o¤lunun yakas›nda küçük bir rozet parl›yordu. “Bu önemli bir fark m›?” diye sorunca gülümsedi. O¤lunun yakas›ndaki rozeti gösterdi. “Karfl›ndakinin k›l›¤›na k›yafetine bak›p iyi kötü hakk›nda bir fikir edinirsin. Hatta bunun fark›nda olanlar üniformay› icat edip tan›nmamay›, sakl› kalmay› seçerler. Az önce sözünü etti¤im gibi siz hekimler de kendinizi gizlemek için o beyaz önlüklerin ard›na s›¤›n›yorsunuz. Göstermiyorsunuz içinizdeki insan›... Ama rozet öyle de¤ildir. Takt›¤›n rozet seni bir gruba dahil ederken öteki gruplardan da uzak durdu¤un mesaj›n› verir. Karfl›ndakine ne oldu¤unu ve ne olmad›¤›n› anlat›r.” “Yani?” 119

BD OCAK 2009

“Yani birbirlerine çok benzeseler de o¤lum hep rozet takar ne oldu¤u ve ne olmad›¤› bilinsin ister, torunum ise rozetlerden uzak durur, tan›ns›n bilinsin istemez. Özgürlü¤ü kovalar. Bu yüzden torunumu çok severim.” Bu sözlere yan›t vermektense ses ç›karmamay› ye¤leyen o¤lu annesinin saçlar›n› okflay›p iste¤i olup olmad›¤›n› sordu. Hastam›z tez zamanda evine dönmek istedi¤ini söyleyince yüzünü ekflitti. O¤lu hastam›z› yaln›z bafl›na evine gönderme niyetinde de¤ildi. ‹zin isteyip yanlar›ndan ayr›ld›m. ‹zleyen günlerde koltuk de¤ne¤iyle de olsa hastam›z eski sa¤-

l›¤›na kavuflmufltu. San›r›m çocuklar›n› ikna etmifl ve komflular›n›n da yard›m›yla bak›c› tutup kedilerine, kufllar›na geri dönmeyi baflarm›flt›. Taburcu ifllemleri s›ras›nda u¤urlamak için kap›ya ç›kt›¤›mda önlü¤ümün üzerimde olmad›¤›n›n hemen ay›rd›na vard›. Gülümsedi ve eliyle iflaret edip bekleme salonundaki çiçe¤e iyi bakmam› istedi. Torununun koluna girip a¤›r ad›mlarla uzaklaflt›. Hastam›z› bir daha görmedik. Bekleme salonundaki çiçekler mi? Ara s›ra topra¤›n› efleleyip yapra¤›n›n tozunu alan oldu¤u sürece daha canl› aç›yor yapraklar›n›...• [email protected]

Gece yar›s› uyand›r›lmaktan hofllanmayan bir doktor, bir gece uykusunun en derin an›nda uyand›r›ld›. Kap›s›n›n zili uzun uzun çal›yordu. Doktor uykulu gözlerle pencereyi açt›, kap›n›n önünde duran adama sordu: “Neden beni gece yar›s› uyand›r›yorsunuz?” dedi. “Neler oluyor?” Kap›n›n önünde duran adam telafl içinde yan›t verdi: “Aman doktor bey, çabuk gelin” dedi. “O¤lum bir fare yuttu!” Doktor, sorunun çaresini hemen buluverdi: “Bunda telafllanacak ve var?” dedi. “O¤lunuza flimdi de bir kedi yutturun...”• Toplant›da yapt›¤› konuflmas›n› uzatt›kça uzatan konuflmac›, aradan iki saat geçti¤inin ay›rd›na vard›¤›nda dinleyicilerden özür diledi: “Uzun konufltu¤um için çok üzgünüm” dedi. “Saatimi evde unuttu¤umdan, zaman›n nas›l geçti¤ini anlamad›m.” Salonun arka taraflar›nda oturan bir dinleyicinin sesi duyuldu: “Fakat takvim tam karfl›n›zda...”• 120

ÇOCUK BÜYÜKLER, BÜYÜK ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz

Rüzgar’a binebilmek ›llar önce, ‹stanbul Teknik Üniversitesi Mimarl›k Fakültesi s›ralar›nda dirsek çürütürken en büyük hayallerimden biri “Gelece¤in fiehirlerinden Biri”ni infla edebilmekti. Hani uzay filmlerinde olur ya? Gö¤e t›rmanan uçsuz bucaks›z garip binalar, havada kavisler çizerek birbiri içine geçen yollar, bofllukta yüzen yeflil alanlar falan filan... Gökler Hakimi G o r don’dan “Star Wars” (Y›ld›z Savafllar›) konseptine kadar her bilim kurgu merakl›s›n›n ifltah›n› kabartacak güzellikte yaflam alanlar›... Bir gün, ö¤retmenlerimizden biri bu çizimleri görünce bana bir nutuk çekmiflti. Geliflmifl ülkelerde yaflayan insanlar›n y›llar önce, gelir düzeyleri artt›kça k›rsal alandan kentlere geçifli ve bir iki katl› bahçeli evleri terk edip

Y

çok katl› dipdibe apartmanlara t›k›ld›klar›n›, daha sonra da bunun tam tersi oldu¤unu, gelirleri yüksek olanlar›n tekrar bir iki katl›lara döndü¤ünü, paras› olmayanlar›n flehir hapishanelerinde oturmaya devam etti¤ini uzun uzun anlatm›flt›. Ona göre apartman yaflam› insana uymayan, do¤adan kopuk ve sorunlar getirecek bir tarzd›. Ekonomik ve pratikli¤inin yan›s›ra “Toplum” olabilmenin güncel koflullar›n›n bafl›nda geliyordu. Oysa insan do¤an›n ayr›lmaz bir parças›yd› ve do¤ a d a n uzaklaflt›kça psikolojik s›k›nt›lar baflgösterecekti. Nitekim flehir yaflam›n›n insanlar üzerindeki etkisi h›zla kendini göstermifl, kendi türüne kapal›, asosyal toplumlar k›sa sürede dünyay› sarm›flt›. O zamanlar pek anlam veremiyordum bu laflara... Öyle ya, ben de flehirde do¤mufltum. Gerçi üç katl› ve flahane bahçeli bir evde büyümüfltüm ve çev121

BD OCAK 2009

rem hep iki katl› ve bahçeli evler doluydu; ama apartman katlar›nda oturanlar›n da sorunlar› oldu¤unu sanm›yordum. Hayalim uzay kentleriydi. aman içinde dünyay› gezip görme, yaflam biçimlerini tan›ma olana¤›n› bulunca akl›m›n ince kanallar› aras›nda gördü¤üm farkl›l›klar› da k›yaslamadan edemedim. Gerçekten de zengin uluslar›n zengin insanlar› flehir bloklar›nda de¤il, flehirden biraz uzakta, bahçeli evlerde oturuyorlard›. Adam ne kadar zengin olursa olsun, eline makas› al›p bahçede çiçek buduyordu. Demek ki bu özel duyguyu ar›yordu. Öyle ya, dedesinin yaflam› muhtemelen böyleydi. Topra¤a yak›nd›. Adamda para boldu, istese on tane apartman dairesini birlefltirir içine girer otururdu. New York ve benzeri kentlerin formasyonlar› farkl›yd›. Burada flehir alanlar› çok küçüktü ve flehirler karakter olarak düfley hatlar› seçmifllerdi. Zaman içinde ifl çevrelerinin buralarda odaklanmas›, sanatç›lar›n ve bilim insanlar›n›n da katk›lar›yla apayr› bir model oluflturmufllard›. Paraya yak›n olmak duygusuyla hareket eden para babas› ekonomi

Z

122

devleri merkezlerini buralarda kurmufllard›. Para kazanmak isteyen herkes de mecburen buralara doluflmufllard›. Ama gelin görün ki, bu kentlerde ekonomi ve finans kadar psikolojisi bozuk insanlar da zirve yapmaktayd›. Daha önceki yaz›lar›mda da s›k s›k bahsetti¤im gibi ben hayvan dostu bir insan›m. Eflim Deniz de öyle... K›z›m P›nar da... O¤ullar›m Kaan ve Can da... Annem de öyleydi, babam da... Saymaya kalksam yedi göbek ceddimin evlerinde mutlaka birkaç hayvan olmufltur. Hal böyle olunca, do¤aya yak›nl›k da öncelikler aras›nda en baflta yer almakta flüphesiz... Moda’da sekizinci katta, terasta, çiçekler, böcekler ve a¤açlar vard›. O zamanlar Moda bir sayfiye yeri niteli¤i tafl›rd›. fiimdiki gibi beton y›¤›n› de¤ildi. Onu kurtaran, minicik bir yar›mada olufluydu. Bir cephesi Fenerbahçe, Kalam›fl ve Adalar’a, di¤er cephesi, K›zkulesi’nden Ayasofya’ya kadar, eflsiz ‹stanbul silüetine bakan bir cennetti. fiimdi ise Fenerbahçe’nin apartman bloklar›, Kalam›fl Marinas› ve çamlar› evlerinin arkalar›na saklanm›fl Adalar ile h›zla New York’a benzemeye bafllayan ‹stanbul’a bak›yor. Ne yalan söyleyeyim, art›k gözümüz de al›flt›. De¤iflim öylesine yavafl (?)

oluyor ki, ne yürek fark ediyor ne de göz... Bu hayvan ve do¤a dostlu¤u bizi hemen hemen her gün “Polonezköy” denilen, ‹stanbul’un Anadolu yakas›ndaki ünlü ormanl›k alana tafl›yor. Yaklafl›k 50 kilometre gidip bir o kadar da geri geliyoruz. Ne için? Gözlerimiz yeflille, ci¤erlerimiz oksijenle ve ruhumuz keyifle beslensin diye... flte bu gidifl gelifller s›ras›nda, bir çiftlikte gördü¤ümüz bir yafl›nda bir tay bizi büyülemiflti. Di¤er atlar gibi etraf› tahta çitlerle çevrili alanlarda de¤il, insanlar›n gezindi¤i yerlerde serbestçe dolaflan bu hayvan attan çok bir köpek karakteristi¤i tafl›yordu. Arkan›zdan gelip burnunu s›rt›n›za day›yor, kendisini sevmenizi istiyordu. Benim de, Deniz’in de bu harekete ne kadar etkilendi¤imizi söylemeye gerek yok san›r›m. Arada bir gidip gidip onu sevip dönüyorduk. Öyle oldu ki, bu tay› almaya karar verdik. Verdik de, sahibi satmaya hiç niyetli de¤ildi. Onu kendine ay›rm›flt›. Seyisler de bay›l›yorlard› hayvana... Zaten alsak da binilecek bir yaflta de¤ildi. “Bir taya, üç yafl›na gelmeden binilirse kafas› ve vücut yap›s› bozulur” derler. Ancak safkan ‹ngiliz ve Arap koflu taylar› iki yafl›nda haz›rlan›p yar›fllara sokulmakta... Hollanda, Belçika ve Bulgar kökenli atlar üç yafl›ndan sonra çal›flt›r›l›p e¤itilerek

I

binilmeye haz›rlanmakta, befl, alt› yafllar›nda da usta binicilerin binebildi¤i bir ata dönüflmekteler. Taylar ürkek hayvanlar olduklar›ndan acemi biniciler için sak›ncal› kabul edilirler. Her an ürküp oynayabilir, üstündekini atabilirler. Deniz de böyle bir tay›n oynamas›yla düflüp iki omurunu k›rm›flt›. Bu nedenle atlar dokuz on yafllar›nda ideal olurlar, herfleyden ürkmez ve rahat binilebilirler. Bu tay› almak en az dört befl y›l onun e¤itimini de üstlenmek demekti. Aradan iki y›l geçti. O çiftlik sat›ld›. Biz de yeni sahibi Altan Bey’e “Hay›rl› olsun”a gittik. Hofl 123

BD OCAK 2009

Ama en çok yapt›¤›, manej yanlar›ndaki aynalara gelince durup ne kadar yak›fl›kl› oldu¤unu uzun uzun izlemek oluyordu. ok komik bir hayvand› Rüzgar... Çabuk ö¤reniyordu. Tek ciddi sorunu dersi b›rak›p kendini sevdirmeye gelmesiydi. O zaman seyredenler kahkahalarla gülüyorlard›. Di¤er atlar gibi olur olmad›k fleylerden ürkmüyordu; çünkü zaten çiftlikte serbest büyümüfltü. Manejde kofltururken yan›na gelen traktörün boflaltt›¤› yüklerin üstünden dörtnala geçiyordu. Dedim ya, çok komik ve çok cesurdu. Biz gidip gelip Rüzgar’› sevince Altan Bey dayanamad›, sat›verdi bize tay›... Art›k bir at›m›z, bir “Rüzgar”›m›z olmufltu. 21’inci yüzy›l›n göbe¤inde, atlar›n yerini motorlu araçlar›n ald›¤›, yeflilliklerin yerine beton ormanlar›n dikildi¤i bir as›rda bir at›m›z olmufltu. Konudan uzak insanlar›n anlam veremedi¤i bir hareketti bu... Öyle ya, at geçmiflte bir yerden bir yere gitmek veya yük tafl›mak için kullan›lan bir gereksinimdi. Oysa bu yüzy›lda pahal› bir külfet, gereksiz bir sorumluluk, ça¤d›fl› bir yaklafl›md›. Daha önce “Atlar” isimli bir yaz›mda da söylemifltim. ‹nsan›n, insan oldu¤unu fark edebilmesi için mutlaka bir ata dokunmas› gerekir. Gidin ve dokunun. Me-

C befl derken bir de ne görelim, bizim tay serpilmifl, flahane bir hayvan olmam›fl m›? ak›fl›kl›, güler yüzlü bir ayg›r... K›z›l kahve donu üstünde dört aya¤› da beyaz çorapl› bir maskara... Yüzündeki beyaz ak›tmas›nda da üç adet kahverengi bene¤i var. Daha henüz tam at boyunda de¤il, ama art›k küçük de say›lmaz. Me¤erse çiftlikle birlikte o da sat›lm›fl. Bütün çal›flanlar›n sevgilisi... Yine gelip kendini sevdirmek istiyor. Yan›ndan uzaklafl›nca kap›lar› tekmeleyip sizi geri ça¤›r›yor. ‹smini sorduk, olmad›¤›n› ö¤rendik. Deniz “Rüzgar olsun” deyince oluverdi. Rüzgar, seyislerin de sevgilisi... Biraz fazla yüz bulmufl ve fl›-

Y 124

marm›fl; ama bir at ne kadar fl›marabilir ki? Bütün istedi¤i sevgi... Para icat olana kadar hepimiz öyle de¤il miydik? Anneler çocuklar›n› niye çok severler? Arada menfaat var m›d›r? Ve Rüzgar çal›flt›r›lmaya baflland›. Önceleri düzenli ad›m atmay›, sonra yere dizili “Kavaletto” denilen ç›talar›n üzerinden basmadan geçebilmeyi sonra da engellerden atlamay› ö¤renebilmesi için yak›n dostumuz Erdal kollar› s›vay›p bafllad› her gün derslere... Kerata h›zla ö¤reniyordu. ‹lk bafllarda akl› biraz havadayd›, sa¤a sola bak›narak koflturuyor, etrafta neler olup bitiyoru merak ederken yerde dizili kavalettolara basa basa gidiyordu. Bazen coflup flaha kalk›yor, bazen de manej kenar›na yaklafl›p durup ilgi istiyordu.

deniyet denilen tek difli kalm›fl canavar›n bizi nerelere sürükledi¤ini fark edeceksiniz. Biz her gün bir ata dokunuyoruz. Her gün bir Rüzgar’a dokunuyoruz. O Rüzgar bizi al›p beton bloklar›n çok uzaklar›na tafl›yor. Masal diyarlar›ndan geçiyoruz, insan›n insan, do¤an›n do¤a oldu¤u, plasti¤in keflfedilmemifl, elektroni¤in bilinmemifl ve duygular›n parasallaflmam›fl evrenine gidiyoruz. Yak›n bir tarihte flehri terk et-

meye karar verdik. Çiçe¤i böce¤i bilen, seven, her gün bol oksijen alabilen insanlar›n yan›na gitmek istiyoruz. Sabahlar› kufl seslerine uyan›p bir çardak alt›nda kahvalt› edip kendi tavuklar›m›z›n yumurtas›n› yemek istiyoruz. Sonra da Rüzgar’›n yelelerini okflayarak da¤lara ç›kmak, ormanlarda gezinmek ve bu güzelliklerden arta kalan zamanda da çal›fl›p yeni projeler üretmek istiyoruz. Çok mu istiyoruz? Saatin tik taklar› at›yor. Dur125

BD OCAK 2009

muyor. Tik tak, tik tak, tik tak... fiu yaz›y› okurken bile güzel ömrünüzün bir k›sm› geçti gitti bile... Daha ne kadar yaflayacaks›n›z, bilen var m›? Ne kadar›n› “mutlu” yaflayabileceksiniz? Kimsiniz siz? Makinenin bir parças› m›? Yaflamak m› istiyorsunuz ölmemek mi? Durun ve dinleyin. Tik taklar›n aras›ndan gelen Rüzgar’›n sesini, ça¤r›s›n› duyabiliyor musunuz? Rüzgar güzelli¤inin yan›s›ra bir olgu, bir iflaret olarak yaflam›m›za yerleflti. Ünlü folk flark›c›s› Bob Dylan’›n kendisinden de ünlü flark›s› “Blowing in the Wind”, yani “Rüzgarda Esiyor” parças› herfleyi aç›kl›yor. Yan›tlar Rüzgar’da esiyor. Yap›lmas› gereken Rüzgar’› dinlemek... Bu kadar basit. Rüzgar esecek. K›z›l yelelerini savura savura esecek. Ona dokunabilenler, onunla beraber or-

manlar›n, bulutlar›n üzerinden aflacak, saatlerin telaflla atamad›¤› bir dünyaya yolculuk edebilecekler. Eminim bu yaz›y› okuyan herkes, ama herkes yar›n flehri terk ederek kendilerine bir at edinecekler. Sabahlar› kufl sesleriyle uyan›p verandalar›nda, çardaklar›nda köy kahvalt›s› ederken beni hat›rlayacaklar. ‹yi ki biz de Rüzgar’a kap›l›p bunu yapm›fl›z diyecekler. Makinelerin, küfredercesine üstlerine gelen minibüslerin, gürültünün, sayg›s›zl›¤›n ve h›z yapan saatlerin dünyas›nda yaflamlar›n›n bitmesini terk edip zaman›n neredeyse durdu¤u böyle bir ortama gelmenin huzurunu yaflayacaklar. Veya ter içinde uyan›p “Vay can›na, ne kabustu!” diye bir daha benim yaz›lar›m› okumayacaklar.• [email protected]

Ö¤retmen, ö¤rencilerine, “Sizlere sorular soraca¤›m” dedi. “Birinci soruyu bilene, ikinci soru sorulmayacak.” Ö¤retmen Ahmet’in tahtaya kalkmas›n› istedi ve “fiimdi söyle bakal›m Ahmet” dedi. “Bir hindinin kaç tane tüyü vard›r?” Ahmet bir ç›rp›da “9567 tane tüyü vard›r ö¤retmenim!” dedi. Ö¤retmen flafl›rarak, “Nereden ö¤rendin bu sorunun yan›t›n›?” diye sorunca Ahmet ö¤retmenini flöyle yan›tlad›: “Ö¤retmenim” dedi. “Hani birinci soruyu bilene ikinci soruyu sormayacakt›n›z.”• 126

MEMLEKET ÖZLEM‹ İlyas Halil

Absinthium yokluk çiçe¤i

K

›vrak bir ‹stanbul Türkçesi vard›. Ana dili Frans›zca... Rus’tu. Kad›nd›. Saç›ndan t›rna¤›na... Konuflmas›, kurumam›fl resim... Renkler f›rçan›n ucunda... Kad›n elleri, flehvet dolu gözleri anlataca¤›n› tamaml›yordu. *** Hâlâ kula¤›mda sesi... “Hangi hayat›m› bilmek istiyorsun” dedi. “Dizimde, gözümde uyanan kad›nl›¤›m› nas›l susturdu¤umu mu anlatmam› istiyorsun? “Yeflil nane oldu¤umu nas›l sar› ota döndü¤ümü mü bilmek istiyorsun? “Üç dilim vard›. Üçünde de aflk fliirleri okudum. Onyedi yafl›nda güzel Murat’›n elini tutamad›m, saç›n› okflayamad›m. Yüre¤imde Absinthium çiçe¤i yeflerdi. Bunu mu duymak istiyorsun? *** “Resim yap›yordum. Ressam

Bir ressam, bir filozof, bir flairdi. Nuri Abaç, Osman Özeren ve O¤uz Tansel’in an›s›na... olunca bulacakt›m. Bazen ‘Renkler’ dedim, ‘Daha iyi anlat›r anlat›lmas› güç olan›.’ Bay›r çiçeklerini çiçek ç›plak çizdim, renklendirdim. “Kad›n oldu¤umu fark etti¤im y›l, vücudumun güzelli¤ini tatmak sak›ncal› oldu. Genç delikanl›n›n ete¤imi görünce gözlerini hiçbir ›fl›k anlatamazd›. “Nü resim yapmaya bafllad›m. Hayat›ma anlam buldum. Üzüm salk›m› oldum, dalda as›l› bekledim. “Dünyada yerim vard›. Kalabal›k bir sokakta yürüyecek, dolu trende oturacak yer bulmufltum. “Sevmeye bafllam›flt›m. *** “Sevdi¤im Murat Bey, Osmanl› bir paflazadesi idi. Baflkalar›n›n huzurunda Murat Bey’di. Burun buruna oldu¤umuz an Murat’t›. Murad›md›, ermek istedi¤im... Pafla babas› Y›ld›z Saray›’nda görevli... Murat yumuflak huylu, iyi bir arkadaflt›. ‹ki gençtik, be127

BD OCAK 2009

bek bay›rlar›nda yan yana resim için konu ararken... ‹lk önce aflk›, sonra birbirimizi bulduk. *** aflazade Murat Bey’i yitirdi¤im gün, biz ‹sviçre’ye gittik. Yeniden yürüdü¤üm sokak ç›kmaz sokak oldu. Biri bindi¤im trenin raylar›n› söktü, att›. A¤z›m› aç›nca hava bitti. Ci¤erlerim boflald›. “Ömrüm boyu özlem, bir na¤me kald› içimde Murat’›n sesi uzaktan... Onun konufltu¤unu biliyor; ama göremiyordum. *** Zürih’e ilk ziyaretimdi. Otelin kafeteryas›nda, önüm Zürih Gölü... Bin renkli, bin su... Kahvalt› masas›nda elimde gazete, borsa haberlerine dalm›flt›m. Masam›n bafl›nda durdu, “Merhaba” dedi. “On y›ldan uzun bir süre ‹stanbul’da ‹stanbullu yaflad›m. Sonra k›rk y›l ‹stanbulsuz ‹stanbul’da doland›m, durdum. Elinin s›cakl›¤›n› hâlâ elimde duydu¤um, genci ar›yordum. “Çocuklu¤um Bebek’te geçti. Biladi Osmani bana çiçekli bir park olmufltu.” On dakika sonra kahvalt› servisi yapan genç kad›n elinde Türk kahvesiyle geldi. “Madam Valeri gönderdi” dedi. “Kahveyi otelimizin konu¤u olarak kabul etmenizi rica ediyor.” Madam Valeri’nin kim oldu¤unu sordum.

“P

128

BD OCAK 2009

“Otelin genel müdür yard›mc›s›” dedi. “Lobide bulursunuz. Nü resim sergisi var. 1917 Rusyas›’ndan kaçm›fl bir émigré...” *** Madam Valeri’yi lobide buldum. ‹stanbul izlenimleri ile ilgilendi¤imi söyledim. “‹zin verirseniz” dedim, “Hayat öykünüzü yazmak isterim.” Ö¤leden sonra saat üç ile befl aras›nda bofl oldu¤unu söyledi. *** “Hangi hayat›m› bilmek istiyorsunuz?” dedi. “‹stanbul’da ressam olarak bafllad›m, beceremedim. fiiir yazd›m dilimi seçemedim.” Öyküsünün bir bölümünü Türkçe anlatt›. Yahya Kemal’in ‹stanbulu’nu Beyatl›’n›n diliyle anlat›yordu. “Bana öyle geliyor ki” dedi, “Antik zamanda Bebek, mutlululuk tanr›ças›n›n do¤du¤u yerdi. Bay›rlar› bir ressam›n paleti... Esen rüzgarlar flairin burnundan eksik etmedi¤i kokularla dolu...

“I

stanbul’da ikinci yurt bulmufltum. Bolflevikler’den korkmadan büyüyordum. Sevincin heyecan›, sevginin renkleri içinde çocukluktan ç›k›yor, genç k›z oluyordum.” *** Öyküsünü anlat›rken 50 y›l ak›p gitmifl olmas›na ra¤men, yüzünün ya¤murlu gök karanl›¤› silinmemiflti. Hüzün yüzünde yeni uyanm›fl bir çocu¤un mahmurlu¤u gibi barizdi.

Yaln›z gözlerinin rengi, iki nem mahallemizde çat pat Frandamla bulutsuz sabah gö¤ü, berrak s›zca bilen iki Rum ve bir Ermeni mavi... Bafl›n› çevirdi¤i zaman yüzü ailesi ile iliflki kurmufltu. “Babam anneme ve bana ile gökyüzü bakt›¤› yere ›fl›k tutuTürkçe ö¤retmesi için bir ö¤retyordu. Murat Bey’ini ar›yorlard›. men tuttu. Türkçe’yi sevmifltim. *** t. Petersburg’dan Anadilim olmas›n› istiyordum. kaçt›¤›m›z zaman *** “Genç bir k›z oldu¤um onyeoniki yafl›ndayd›m” dedi. “Rusya- dinci y›l›md›. Bahar kaynar renk ’da durumun kö- kazan›... Hayat ya¤mur sa¤anatüleflece¤ini babam çok önceden ¤›... Bebek bay›rlar›na bütün hissetmiflti. Paris Osmanl› Banka- mart, nisan aylar› ya¤m›flt›. Kad›n olmak, genç ols› vas›tas› ile bir mak beni sarmiktar paray› hofl etmiflti. ‹stanbul’a transYahya Kemal’in ‹stanbulu’nu “‹çimde bir fer etti, BebekBeyatl›’n›n diliyle heyecan... Gö’te iki katl› bahanlat›yordu. “Bana öyle ¤üslerimin olçeli bir ev sat›n geliyor ki” dedi, “Antik du¤u yerde iki ald›. ‹htilalzamanda Bebek, mutlululuk güvercin, kanat den birkaç ay tanr›ças›n›n do¤du¤u yerdi. ç›rp›yordu. önce ‹stanbul’a Bay›rlar› bir ressam›n “Paskalya çatana ile gelpaleti... Esen rüzgarlar günleri... Al›flt›dik. Bizi Osflairin burnundan eksik ¤›m çörek komanl› Bankaetmedi¤i kokularla dolu...” kusu havada... s›’ndan bir meKilise çanlar› mur karfl›lad›. ç›nl›yordu. “Anneme göre Rusya’n›n geçirdi¤i s›k›nt›- Renkli yumurta bayram›... Evden larda herkesin suç pay› vard›. ç›kt›m, bay›rlara yöneldim. BilÇar II. Nikolas iyi bir insand›; meden benim yaflta bir gence ama taht›nda uyuyakalm›fl hü- göstermek istedi¤im yeni iskarkümdard›. Bolflevikler düzensiz- pinlerimi giymifltim. Yeni entarim li¤in, kötü düzenden daha kötü üstümdeydi. Murat Bey’i gördü¤üm gündü. Utanmasam ç›karaoldu¤unu bilmiyorlard›. cak, atacakt›m heyecan›mdan... *** “Murat Bey’in elinde ka¤›t ka“‹lk y›llar›m›zda dilimizle, dinimizle, yaflam tarz›m›zla ‹stan- lem a¤aç, çiçek çiziyordu. Herbul’da yabanc› idik. Ben ‹stan- halde k›z›l saçlar›mdan, benimle bul’da köstebek, Bo¤az’da asude Frans›zca konufltu. ‘Bonjur matbir mart› olmaya kararl›yd›m. An- mazel’ dedi.

“S

129

BD OCAK 2009

“Kendini tan›tt›. ‘Ad›m Murat’ dedi. ‘Ad›m Valeri’ dedim. ‘Türkçe konuflal›m lütfen... Rusya’dan émigré geldik. Ne çiziyorsunuz?’ “O günden sonra s›k s›k Murat’la bay›rlarda tavflan olduk. Bazen dallarda yer arayan k›z›l kardinal kuflu... Murat’tan bir saray dilini ö¤reniyordum. Yeni do¤mufl kuzuydum, ayaklar›m titriyordu. Sevinçten Murat’la koflmaya haz›rd›m. *** “Bir akflam babam eve üzgün geldi. ‘Bir haftaya kadar Osmanl› hanedan›n›n ‹stanbul’u b›rak›p gidece¤i söyleniyor. Polis, ‹sviçre’ye gitmemizi istedi. Kuzenim Andrey ile temasa geçtim. Bizi ‹sviçre’ye istiyor. Hazine evimizin bedelini ödeyecek.’ *** “O hafta perflembe Sirkeci ‹stasyonu kalabal›kt›. Oryent Ekspresi vagonlar›nda yerimizi ar›yor-

duk. Üzüntülü bir günüm... Bir yurt daha yitirmifltim. “Emniyetten iki subay bize yard›m ediyordu. Peronda uzaktan Murat Bey’i gördüm. El sallamas›n› isterdim. *** “Uzun bir süre duydu¤um eski bir masal› an›msayarak uzüntümü unutmaya çal›flt›m. “Büyükannem Kontes Valeri Bolovski’den duymufltum. Bir a¤ac›n gölgesinde dört yaprakl› bir otun masal› idi. Ot, y›llar y›l› ne oldu¤unu, kim oldu¤unu ö¤renmek için, birinin onu kopar›p koklamas›n› beklemifl. “Bir Osmanl› beyi beni görmüfl, konuflmufltu. Valeri oldu¤umu ö¤renmiflti. Ne ifle yarad›¤›m› söylemeden, kim oldu¤umu bildirmeden benim gibi sürülmüfl, gitmiflti.”• [email protected]

Küçük k›z annesine “‹lk insan nas›l dünyaya geldi?” diye sordu. Annesi, k›z›n›n bu sorusunun yan›t›n› “Tanr› Adem ve Havva’y› yaratt›, çocuklar› oldu ve insano¤lu yeryüzüne yay›lmaya bafllad› yavrum” diye aç›klad›. Birkaç gün sonra küçük k›z ayn› soruyu babas›na sordu. “Binlerce y›l önce maymunlar vard›” dedi babas›, “Bizler de evrim geçirerek onlardan türedik.” Farkl› iki yan›t al›nca akl› kar›flan küçük k›z annesine gidip “Nas›l olur anne” dedi. “Sen bana insan›n Tanr› taraf›ndan yarat›ld›¤›n›, babam da maymunlardan geldi¤ini söyledi, akl›m kar›flt›.” Annesi küçük k›za gülerek yan›t verdi: “Kar›flt›r›cak bir fley yok” dedi. “Ben sana kendi ailemin geçmiflini anlatt›m. Baban da kendi ailesininkini anlatm›fl, bir tanem!• 130

Ç‹FTE M‹NAREN‹N

YÜZYILLAR BOYU YASAYAN

USTASI ‹LE ÇIRA⁄I YAZAN: BARIfi METE

E

rzurum’da “Çifte Minare” olarak bilinen yap›, Anadolu’daki en büyük medrese ve e¤itim kurumudur. 1253 y›l›nda yap›m› tamamlanan yap›n›n en belirgin özelli¤i, tu¤la kapl› minarelerinin yap›-

m›n›n yar›m b›rak›lm›fl olmas›d›r. Afla¤›da, “Çifte Minare”nin yap›m›n›n neden tamamlanamad›¤›n›n öyküsünü bulacaks›n›z: O dönemlerin ünlü bir ustas›ndan iki minareli bir medrese yapmas› istenmifl. Usta toparlam›fl 131

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

malzemeyi, bir de ç›ra¤›n› alm›fl yan›na... Ç›rak biraz toymufl, bilgisizmifl, çok deneyimi yokmufl. Ancak “Hiç yoktan iyidir” diye düflünmüfl usta... “Belki yan›mda çal›fl›r da benden bir fleyler kapar, meslek sahibi olur yavrucak...”

H

arc› birlikte kar›flt›rm›fllar, tu¤lalar› birlikte dizmeye bafllam›fllar. Ç›rak iflinden hoflnutmufl. En iyi ustan›n ç›ra¤› olmak, her babayi¤idin harc› de¤ilmifl, ne de olsa... “Ne kapsam kârd›r” diye düflünmüfl ve bir yandan eli iflindeyken, bir yandan da ustas›n›n her yapt›¤›n› gözüyle, kula¤›yla izlemeye koyulmufl. “O¤lum, kofl su getir” dermifl usta, ç›rak koflar, an›nda getirirmifl suyu... “O¤lum flu demiri bük bakal›m” dermifl usta, ç›rak o anda büküverirmifl demiri... Ç›rak ilk haftadan sonra, iflin kabas›n› iyiden iyiye kavram›fl; ama bu ö¤rendikleriyle yetinmemifl, sorular üstüne sorular sormaya da bafllam›fl ustas›na... Onun, “Usta flu ifli neden böyle yapt›k?”, “Ustam, bununla bunu neden bu oranlarda birbirine katt›k?” gibi sorular›n› usta büyük bir zevkle yan›tlam›fl. Genç ç›ra¤›n›n iflini böylesine içtenlikle ö¤renme iste¤i, ifline dört elle sar›lmas› ve ö¤rendiklerini baflar›yla uygulamas›, çok hofluna gitmifl ustan›n... Hofluna gitmekle de kalmam›fl, bir güven de duymaya bafllam›fl ç›ra¤›na... O 132

denli güvenmifl ki ç›ra¤›na, öteki minarenin yap›m iflini tümüyle ona b›rakm›fl: “Haydi bakal›m, ben bu minareyi yaparken sen de öteki minarenin yap›m›na baflla” demifl. Genç ç›rak büyük bir coflkuyla bafllam›fl kendine emanet edilen minareyi yapmaya... Çal›flmas› ilerledikçe ve minare yavafl yavafl yükselmeye bafllad›kça, bu kez önemli bir ayr›m çarpmaya bafllam›fl ustan›n gözüne... Ç›ra¤›n yapmakta oldu¤u minare, giderek daha da baflka bir güzellikle ç›kar olmufl ortaya... “Vay bizim merakl› ç›rak vay” diye söylenmifl kendi kendine... “Amma da cevher varm›fl me¤er, bizim çocukta...” Her geçen gün minare daha da yükseldikçe, genç ç›ra¤›n yetene¤i de her gün daha da belirgin bir biçimde gözler önüne ç›k›yormufl. Ustas›n›n gönlünde ç›ra¤›na hayranl›k duygusu o denli güçlenmifl ki, onun hemen her insana özgü mesleksel k›skançl›k duygusunu yeflertmemifl bile...

K

endi yapmakta oldu¤u minarenin, ustas›n›n minaresinden daha güzel oldu¤unu genç ç›rak da görmeye bafllam›fl. O da ay›rd›na varm›fl, kendi minaresinin daha güzel oldu¤unun... Hatta, kendi kendine konuflmaya bafllam›fl bile bu konuda: “Benim iflçili¤im me¤er daha güzelmifl, ustam›n iflçili¤inden” de-

mifl içinden... “Benim minarem, onun yapt›¤› minareden çok daha güzel oluyor, benim iflçili¤im, onun iflçili¤ini gölgede b›rak›yor...”

G

enç ç›ra¤›n kendi iflçili¤ine olan hayranl›¤› ve güveni, delikanl›l›k döneminin rüzgar›yla ve deneyimsizli¤iyle birleflince, k›sa sürede fl›mar›kl›¤a dönüflmüfl. Usta-ç›rak iliflkisinin meslek yaflam›nda ne denli önemli oldu¤unu, bildi¤i herfleyi ustas›ndan ö¤rendi¤ini yavafl yavafl da de¤il, h›zla unutmaya bafllam›fl. Her fl›mar›kl›k gibi, onun bu fl›mar›kl›¤› da sonunda küstahl›¤a, hatta terbiye yoksunlu¤una dönüflmüfl. Olur olmad›k yerlerde ve incir çekirde¤ini doldurmayan nedenlerle ustas›na dik dik konuflmaya, ona ters ters yan›tlar vermeye bafllam›fl. Ustas›, genç ç›ra¤›ndaki bu tav›r de¤iflikli¤ini izliyor; ama içten içe üzülmesine karfl›n, büyük bir sab›r göstererek, bu tav›rlar› görmezden geliyormufl. Usta bu “ustal›¤›n›”, bir yere de¤in baflar›yla sürdürebilmifl; fakat ç›ra¤›n›n o son gün yapt›¤› bir küstahl›k karfl›s›nda daha fazla dayanamam›fl, büyüklü¤ünün ve ustal›¤›n›n onurunu zedeletmemek ad›na, büyüklü¤ünü de, ustal›¤›n› da bir anda unutuvermifl. Kendisinden duymaya al›fl›k olmad›¤› bir ses tonu ve ifadeyle ç›ra¤›n›n kendisine su getirmesini söyledi¤ini duyunca usta, içinin en içinde bir s›z› duyumsam›fl.

Ç›ra¤›n›n, “Ben çok susad›m, usta... Git bana karfl›daki flu çeflmeden bir testi su getir” sözleri, ucu sivri, iki yan› keskin bir b›çak gibi saplanm›fl içinin en içine... Kendi kendine, “Usta idim oldum fle¤irt, al testiyi suya se¤irt” dedikten sonra, yap›m›n›n yar›s›na geldi¤i minarenin üstünden inmifl, karfl›daki çeflmeye gitmifl, elindeki testiye su doldurduktan sonra gelmifl, bu kez ç›ra¤›n›n yapmakta oldu¤u minareye t›rmanm›fl, su testisini ç›ra¤›na vermifl. Sonra afla¤› inmifl, birkaç ad›m ötedeki kendi yapmakta oldu¤u minarenin tepesine ç›km›fl ve... Ustas› kimli¤iyle, ç›ra¤›na son ustal›k dersini vermifl: Kendini minareden afla¤› atm›fl. Ustas›n›n tüm hareketlerini büyük bir merakla izleyen ç›rak, sonunda onun kendini minareden afla¤› atmas› karfl›s›nda, bir anda ay›rd›na varm›fl kendisinin ç›rak oldu¤unun...

B

ir ç›rak kimli¤iyle o da ustas›ndan ald›¤› en son ç›rakl›k dersini ö¤rendi¤ini kan›tlam›fl ustas›n›n karfl›s›nda... O da iflini b›rakm›fl, o da kendini atm›fl afla¤›, yapmakta oldu¤u minarenin tepesinden... Erzurum’da “Çifte Minare” diye bilinen, ikisinin de yap›m› tamamlanmam›fl karfl›l›kl› iki minare, flimdi biri ustal›¤›n, öteki ç›rakl›¤›n gurur an›tlar› olarak sürdürüyorlar varl›klar›n› ve anlamlar›n›...• 133

•Günefl, Dünya’dan 330,330 kat daha büyüktür. •Bir köstebek bir gecede 90 m. tünel kazabilir. •Dünyada her y›l 50 binden fazla deprem olmaktad›r. •Bir zar›n herhangi bir yüzüyle onun tam arka yüzündeki rakamlar›n toplam› her zaman 7’dir. •‹nsanlar parmak izinden, köpekler burun izinden tan›n›r. •Bo¤alar renk körüdür, bundan dolay› matadorun elindeki beze sald›r›rlar, rengi ne olursa olsun. •Elmalar sabahlar› insanlar› uyan›k tutmak için en verimli kafein kayna¤›d›r. •Kibrit kutusu büyüklü¤ündeki alt›n külçesi, yufka gibi aç›larak bir tenis kortu büyüklü¤üne de¤in y›rt›lmadan uzat›labilir. •Ortalama bir buzda¤› 20.000.000 ton gelir. •Bugüne de¤in ölçülmüfl en büyük buzda¤›, 200 mil uzunlu¤unda ve 60 mil geniflli¤indedir ve Belçika’dan daha büyük bir yüzölçümüne sahiptir. •Dünyan›n en büyük çan› 1733’te Kremlin’de yap›lan Çar Kolokol Çan›’d›r. Ancak 216 ton a¤›rl›¤›ndaki bu çan, bugüne de¤in hiç çalmad›. Nedeni de gerçek bir GÖNDER‹: MESUDE AKSUNGUR karamizah örne¤idir. Çan›n sakland›¤› yerde yang›n ç›k›nca, su kullan›larak bu yang›n söndürülmeye çal›fl›ld›. ‹yice ›s›nm›fl olan çan›n üzerine su dökülünce çan çatlad› ve kullan›lmaz duruma geldi. •Bugüne de¤in kaydedilmifl en büyük dalga, 1971 y›l›nda Japonya’n›n ‹shigaki Adas›’nda 85 metre yüksekli¤ine ulaflm›flt›r. •Rusya’da do¤udan bat›ya do¤ru yolculuk yap›l›rsa, onbir saat kufla¤› geçilir. •Norveç’in kuzeyinde, her yaz 14 hafta gece gündüz güneflli geçer. •Buckingham Saray›’nda 602 oda bulunuyor. •Hindistan’daki y›ll›k do¤um say›s›, Avustralya’n›n toplam nüfusundan fazlad›r. •Eiffel Kulesi’nin tepesine ç›kana de¤in 1792 basamak vard›r. •Aktif bir volkanik da¤› olmayan tek k›ta Avusturalya’d›r. •Eskimolar hiçbir zaman bahse girmez. •Eskimo dilinde kar ya¤›fllar›n›n farklar›n› tan›mlamak için kullan›lan yirmiden fazla sözcük vard›r. •Monako’nun ulusal orkestras› ordusundan daha genifl bir kadroya sahiptir.•

B‹LMEN‹Z GEREKMEYEN B‹LG‹LER

134

Bir Simit Paras› ile Zenginli¤i Yakalamak DERLEYEN: ÖZÜM LARÇIN ünün son dersinin sonuna gelinmiflti. Ö¤renciler ç›kmak için sab›rs›zlan›yordu. Defter ve kitaplar›n› çantalar›na koydular. Zil çalar çalmaz, d›flar› ç›kmak için haz›rd›lar. Yaln›zca Ali haz›rlanmam›flt›. Gecikmek için de elinden geleni yap›yordu. Sonunda zil çald›. Ö¤renciler bir anda kap›ya yöneldi. Ali yerinden kalkmad›. A¤›r a¤›r eflyas›n› toplad›. Bir yandan göz ucuyla ö¤retmenine bak›yor, bir yandan da arkadafllar›n›n gitmesini bekliyordu. Ö¤retmeni onun bu durumunun ay›rd›na vard› ve “Hayrola Ali” dedi. “Eve gitmeyecekmisin?” Ali son arkadafl›n›n da ç›kt›¤›n› görünce yan›t verdi:

G

“Sizinle konuflmak istiyordum ö¤retmenim.” “Peki” dedi ö¤retmeni. “Ne söyleyeceksin bakal›m?” “Ahmet arkadafl›m›z var ya...” “Evet, ne olmufl Ahmet’e?” “Durumlar› pek iyi de¤il galiba... Annesi, beslenme çantas›na iyi fleyler koymuyor.” “Eee?” “Ona yard›m etmek istiyorum. Ama benim yard›m etti¤imi bilirse üzülür. Günde bir simit paras› biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz?” Cebinden bir avuç bozuk para ç›kar›p ö¤retmenin masas›n›n üzerine koydu. Nurhan Ö¤retmen paraya dokunmad›. Sandalyesine oturup Ali hakk›ndaki bilgilerini yoklad›. 135

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

Bildi¤i kadar›yla ailesinin durumu çok iyi de¤ildi. Bu çal›flkan ve sevimli ö¤rencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düflünceliydi. engin bir ailenin çocu¤u de¤ildi. Buna karfl›n yard›m etmek istiyordu. Üstelik yard›m etti¤inin bilinmesini istemiyordu. Nurhan Ö¤retmen, “Dur bakal›m Ali” dedi. Bildi¤im kadar›yla sizin de maddi durumunuz pekiyi de¤il. Yanl›fl m› biliyorum?” “Do¤ru biliyorsunuz ö¤retmenim. Babam gündelikçi... Ço¤u zaman ifl bulam›yor. Ama ben de çal›fl›yor, para kazan›yorum.” “Nerede çal›fl›yorsun Ali?” “Simit sat›yorum ö¤retmenim...” Nurhan Ö¤retmen yine durup düflündü. ‹yili¤in bu kadar›na ne demeliydi flimdi? Bunun gerçekleflmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmal›yd›. Bunu yaparken, sevimli ö¤rencisini de k›rmamal›yd›. Onunla biraz daha konuflursa, belki bir yolunu bulurdu. Nurhan Ö¤retmen, Ali’ye döndü ve “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” diye sordu. “Çok zengin bir ifl adam›...”

Z

136

“Niçin?” “‹nsanlara daha çok yard›m etmek için...” “Güzel” dedi Nurhan Ö¤retmen. “Bak flimdi Ali, Ahmet’in ailesinin durumu pekiyi de¤il, bu do¤ru. Ama sizinki de bundan pek farkl› de¤il. ‹stersen acele etme. Çok zengin oldu¤un zaman insanlara yard›m edersin. Olmaz m›?” “Olmaz” dedi Ali. “fiimdi yapmal›y›m.” “Neden olmaz Ali?” “‘A¤aç yaflken e¤ilir’ deniliyor. fiimdiden iyilik yapmay› ö¤renmezsem büyüdü¤ümde hiç yapamam. fiimdiden iyilik yapmay›p bunu zenginlik günlerime ertelersem, zengin oldu¤um günlerde de daha zengin oldu¤um günlere erteler kendimi kand›rm›fl olurum. “Ayr›ca büyüdü¤üm zaman çok zengin bir ifl adam› olmak istiyorum. Zaman›nda yat›r›m yapmayanlar büyük ifl adam› olamazlar.” Nurhan Ö¤retmen, karfl›s›nda büyük biri varm›fl gibi dinliyordu. “Bu sonuncusunu anlayamad›m” dedi. “Aç›klayay›m ö¤retmenim” dedi Ali. “fiimdi, çok zengin olmad›¤›m için, ancak günde bir simit paras› kadar yard›m edebili-

yorum. ‹leride zengin olunca elim al›flm›fl olur.” Nurhan Ö¤retmen’in gözleri dolmufltu. Bafl›n› “Evet” anlam›nda sallarken Ali’yi evine yollad›. S›n›fa geri dönerken okulun boflald›¤›n›n ay›rd›na vard›. Eflyalar›n› toplamak için masas›na döndü¤ünde Ali’nin b›rakt›¤› paralar›n masan›n üstünde kald›¤›n› gördü. Sandalyesine oturdu ve paralar› eline ald›. Hiçbir para ona bu kadar de¤erli gelmemiflti. Sanki elinde dünyan›n en de¤erli incilerini, yakutlar›n›, elmaslar›n› tutuyordu. Hatta bu paralar onlardan bile de¤erliydi.

Hiç b›rakmak istemeyen bir duyguyla s›ms›k› kavrad› bu bozuk simit paralar›n›... Oturdu¤u yerden kalkamad› Nurhan Ö¤retmen... ‹çinin doldu¤unu, tan›ms›z duygulara bo¤uldu¤unu duyumsad›. Birden boflalan sa¤anak ya¤murlar gibi a¤lamaya bafllad›. Kendine geldi¤inde yavafl ad›mlarla s›n›ftan ç›k›p okuldan ayr›l›rken Bekçi Sad›k’›n hayretler içinde, “Ne oldu hocam?” demesini bile duymayan Nurhan Ö¤retmen, bekçinin flaflk›n bak›fllar› alt›nda akflam›n alaca karanl›¤›na kar›fl›vermiflti.•

Bir kentin merkezine yak›n bir yerde, kalabal›k trafi¤in içinde tehlikeli bir tren hemzemin geçidi vard›. Henüz elektronik sinyaller, yan›p sönen k›rm›z› ›fl›klar ve çalan çanlar yoktu. Tek güvenlik önlemi olarak gündüzleri elinde k›rm›z› bayrak, geceleri de k›rm›z› fener sallayan bir bekçi vard›. Bu geçitte bir gece a¤›r bir kaza oldu ve birçok kifli yaflam›n› kaybetti. Soruflturma aç›ld›, kuflkular bekçinin üzerinde topland›; fakat kendisine ne sorulursa sorulsun, bekçinin tek yan›t› vard›: “Görevimin bafl›ndayd›m efendim ve fenerimi sall›yordum.” Sorgulama çok uzun sürdü; ancak baflka bir kan›t bulunamad›¤›ndan, bekçi serbest b›rak›ld›. Mahkeme binas›ndan ç›karken bekçi kendi kendine flu sözcükleri m›r›ldan›yordu: “fiükürler olsun, fenerin yan›p yanmad›¤›n› sormad›lar.”• “Satranç”›n Yan›tlar› Problem: 2# ? 1. Ad5 (1... fixd5 ya da 1... c5 2. Ve4+# 1... fif5 2. Vh5+#) Oyun Sonu: 1. Ka6!! Vxa6 2. b8A+ Fxa6 3. fixb8 fid6 4. fia8 fic7 5. d6/d5 Fb7+#• 137

GÖZLEMLER, ‹ZLEN‹MLER Engin Ünsal

Duvardaki resimler zlemek çok güzel ve çok anlaml› bir duygudur. ‹nsan bu yaflamdan yolcu etti¤i yak›nlar›n›, uzun y›llard›r görmedi¤i ve belki de hiç göremeyece¤i dostlar›n›, çocuklu¤unu, gençlik y›llar›n› ve sisler arkas›nda kalm›fl günlerini tan›ms›z ac›lar içinde özler. Bu geçmifle duyulan özlemin kimi kareleri müthifl keyif verici, kimi kareleri hüzün denizinin dalgalar›na gömülüdür. Hele kimi geceler odan›zda yaln›zken, balkonunuzda saks›daki karanfilin kokusuyla ci¤erlerinizi doldururken hele bir de içerideki odadan Mahler’in müzi¤inin notalar› karanl›¤›n üstüne uçufluyorsa ya¤mur yüklü bir bulut gibi duyumsars›n›z kendinizi... Bu güzelli¤i göz p›narlar›n›zda biriken iki damla gözyafl›yla zenginlefltirdi¤iniz zaman özlemin çarm›h›na kendinizi germifl say›l›rs›n›z. Ne keyifli, ac›s› ne doyumsuz duygularla doludur böyle anlar... Bunu ancak yaflayan ve duyan bilir. Ben tüm bunlardan öte çocuklu¤um, gençlik y›llar›m›n geçti¤i kasabalar›, kentleri ve onlar›n unutamad›¤›m kokular›n› özlüyorum. Babam›n memuriyeti dolay›s›yla çocuklu¤um Tatvan, Bitlis, Diyarbak›r, Çank›r›, Kozlu ve Zonguldak’da geçti. Bu kasabalar›n ve kentlerin yollar›nda ya kamyonla ya da kara trenle yolculuk yapt›k. Bu yolculuk-

O

138

139

BD OCAK 2009

BD OCAK 2009

lar ne denli yorucu ve zorsa vard›¤›m›z yerlerdeki an›lar›m kar alt›ndan boy veren kardelen çiçekleri denli güzeldi. radan bunca y›l geçti ve ben bu kasabalara ve kentlere, çok istedi¤im halde, bir türlü gidemedim. Kimi geceler düfllerimde o denizin k›y›s›nda, meyve bahçelerinin yollar›nda kendimi yürürken görüyorum ve tatl› bir heyecanla ürperiyorum. Bir süredir geçmifle duydu¤um özlemi bir fotografta yafl›yorum. Sabahlar› spor yapmak için gitti¤im bir kapal› spor salonu var. Genifl duvarlar›na büyük boyutlarda fotograflar as›yorlar. Son günlerde o duvarlardaki fotograflar› hayranl›kla izliyorum. Birinde bir genç adam sarp bir kayal›ktan afla¤›ya, derin bir vadiye ipe tutunarak inmeye çal›fl›yor. Ötekisinde bir delikanl› sörf tahtas›n›n üzerinde, ard›ndan gelen saçlar› beyaz köpüklerle donanm›fl büyük bir dalgan›n önünden kaçmaya çal›fl›yor. Benim hayran oldu¤um fotograf üçüncüsü... O kocaman fotografta arkas› dönük bir adam bir tepeden yar›m ay biçimindeki bir k›y›ya bak›yor. K›y›n›n sol ucunda, k›y›dan biraz uzakta, denizin ortas›nda bir kaya duruyor. K›y›y› çevreleyen tepelerde yaln›zca a¤açlar var. Deniz dingin ve mavi... Tepedeki adam denizi seyrediyor ve kimbilir neler düflünü-

A

140

yor? O adam› k›skan›yorum. Çünkü seyretti¤i k›y›, t›pk› benim çocuklu¤umun en güzel y›llar›n› yaflad›¤›m Kozlu’nun k›y›s›na benziyor. Benziyor de¤il t›pk›s›n›n ayn›s› adeta... Fotograf› çeken usta sanki evler yap›lmadan, insanlar gelmeden önceki bir zamanda Kozlu’nun çevresine kuruldu¤u o koyun fotograf›n› çekmifl. Dayanam›yorum, yavaflça duvara do¤ru yürüyorum. Fotograf›n alt›na geldi¤imde fotograftaki adama sesleniyorum: “Elini uzat dostum, senin yan›na gelmek, y›llar öncesinde kalm›fl kasabam› yeniden görmek ve güzellikleri seninle paylaflmak istiyorum” diyorum. Adam hafifçe gülüyor ve bana do¤ru elini uzat›yor. Uzatt›¤› s›ms›cak eli tutuyorum ve adam beni yavaflça bulundu¤u tepeye do¤ru çekiyor. üzüme serin bir rüzgar elinin de¤di¤ini duyumsuyorum. Sevinçle ürperiyorum. Adama, “Sa¤ ol dostum, ben izninle afla¤›lara inip bu çok özledi¤im k›y›da gezinmek istiyorum” diyorum. Adam gülüyor. Bir fley söylemiyor. Yaln›zca bafl›n› sall›yor. Heyecan içinde bay›rdan afla¤›ya k›y›ya iniyorum. Benim y›llar›n gerisinde b›rakt›¤›m ayn› k›y›... Dalgalar kumsal› uykusundan uyand›rmak istemez gibi, uyuyan bir çocu¤un saç›n› okflar

Y

gibi, usulca geliyor ve beyaz ince köpüklerini bir öpücük gibi kumlar›n üstüne b›rak›yor.

Sonra birden afla¤›dan Batt›kay›k Özdemir’in sesini duyuyorum. “Hadi gel bal›¤a gidelim” diyor. Kay›¤›n› s›k s›k dalgal› deküçük dalgalar›n arka- nizlerde bat›rd›¤› için herkes onu s›nda oynaflan gümüfl “Batt›kay›k” diye ça¤›r›yor. O ise bal›klar›n› görüyorum. her seferinde bu seslenifllere güBunlar acaba gömle¤i- lerek yan›t veriyor. Sevinçle aflami a¤ yap›p yakalamak ¤›ya iniyorum, Özdemir’in sanistedi¤im bal›klar m›? Daha çok dal›n› denize indiriyoruz ve deniheyecanlan›yorum ve arkama dö- zin ortas›ndaki büyük kayay› donüp k›y›ya evler koyuyorum. K›- lan›p Öküflne’ye do¤ru kürek çey›n›n ucundaki yamaçta oturdu- kiyoruz. Deniz bal›k kayn›yor. ¤um evi yeniden görüyorum. Akflama dek iki kova uskumru Penceresinde tutuyoruz. Sonsaatler boyu ra birden ortaDüflünüyorum da o sislerin durup dalgalal›k karar›yor. ard›nda kalan kasabalara, r›n, mart›lar›n Ne oldu¤unu sesini dinledianlamaya çal›kentlere yeniden ¤im pencere fl›rken ›fl›klar gidebilsem kimbilir nas›l öyle karfl›mda yeniden yan›mutlu olurdum? Beni duruyor. Anyor ve kendimi kimsenin tan›mad›¤›, benim nem kesinlikle o fotograf›n kimseyi tan›mad›¤›m mutfakta akflam önünde Kozsokaklardan geçerken neler için yemek halu’yu özlerken düflünürdüm acaba? z›rl›yordur. Karbuluyorum. defllerim kap›Spor salonunun n›n önündeki a¤ac›n alt›nda evci- ›fl›klar›n›n bir gidip gelmesi beni lik oynuyorlard›r. Ben ortaokula o tatl› düflümden uyand›r›yor. gitmek üzereyim. Eylül ay›n› bek- Çok üzülüyorum ve gerçe¤in aylerken duydu¤um heyecan› yeni- nas›na yeniden dönüyorum. den duyuyorum. Birden babam Düflünüyorum da o sislerin beliriyor kap›da... Evde ne kadar ard›nda kalan kasabalara, kenthal›, kilim varsa s›rtlay›p yan lere yeniden gidebilsem kimbikomflumuz bakkal›n evine götü- lir nas›l mutlu olurdum? Beni rüyor. Bir taksidi ödeyebilmek kimsenin tan›mad›¤›, benim için ondan borç alacak ve karfl›l›- kimseyi tan›mad›¤›m sokaklar¤›nda tüm maddi varl›¤› olan iki dan geçerken neler düflünürhal›yla bir kilimi ona rehin ede- düm acaba? Gitmek ve tümüyle cek. Babam paras›z, ama ideali de¤iflmifl sokaklar, yeniden kurulmufl mahalleler, evler beni büyük... Ona sayg› duyuyorum.

O

141

BD OCAK 2009

mutlu eder miydi bilmiyorum. Gitmek ve özlediklerini göremeyerek üzülmek mi yoksa herfleyin yerli yerinde oldu¤unu sanarak özlemini sürdürmek mi? Hangisinin do¤ru oldu¤una karar veremiyorum. Siz do¤du¤unuz, büyüdü¤ünüz, sokaklar›nda çocuklu¤unuzun en güzel günlerini b›rakt›¤›n›z kasabalar›, kentleri özlüyor musunuz? Özledi¤inizde ne yap›yorsunuz? Benim gibi oturup hü-

zünleniyor musunuz, yoksa atlay›p bir trene, bir vapura, bir arabaya çocuklu¤unuzun o yemyeflil k›y›lar›na mendil sall›yor musunuz? Oraya vard›¤›n›zda yaflad›¤›n›z duygular›n›z›, izlenimlerinizi oturup sizinle saatlerce konuflup paylaflmak isterdim. Yaflam›n her evresinin güzel oldu¤unu bilerek bu konuflmay› yapmak kimbilir ne kadar keyifli olurdu.• [email protected]

Ak›l hastanesinin görevlilerinden biri bahçede gezerken iki hasta gördü. Hastalardan biri a¤ac›n üstünde, ötekiyse a¤ac›n alt›nda bir fleyler yap›yordu. Hemen yanlar›na gidip a¤ac›n alt›nda duran hastaya “Arkadafl›n yukar›daki ne yap›yor?” diye sordu. Hasta hemen yan›t verdi: “fiu yukar›daki mi?” dedi. “Sen ona bakma... Ceviz a¤ac›ndan armut toplamaya çal›fl›yor.” Görevli bu yan›ta çok flafl›rd›. Bu kez de akl›n› kurcalayan ikinci sordu: “Peki ya sen burada ne yap›yorsun?” dedi. Hasta bu soruya da hemen yan›t verdi: “Ben de düflen armutlar› topluyorum.”• Ahmet, satranç merakl›s› arkadafl› Mehmet’e gitti¤inde onu evde, köpe¤iyle satranç oynarken buldu. Bir süre ikisini de seyrettikten sonra kendini frenleyemedi ve duygular›n› arkadafl›na aç›klad›: “Senin bu köpe¤in, yaflam›mda görüp görece¤im en ak›ll› köpek” dedi. “Böyle ak›ll› bir köpek ne daha önce gelmifltir dünyaya ne de bundan sonra gelebilir...” Mehmet, arkadafl› Ahmet’e ters ters bakmaya bafllad›: “Sen de iflin asl›n› bilmeden amma da abart›yorsun” dedi. “Befl oyundan üçünü ben kazand›m. O ancak ikisini kazanabildi...”• 142

Mankafa Poldi

“Hawaii’de havalar mükemmel... Her gün güneflli ve s›cak...”

“Doktorlar›n bir bölümüne niçin ‘Deli doktoru’ diyorlar?”

“O zaman insanlar orada neden söz ediyorlar?”

“Niçin olacak... O doktorlar deli de onun için...”

“fiuna bak Poldi, köpek daha 1 yafl›nda nas›l da s›çr›yor. Oysa bizim bebek de bir yafl›nda, yürüyemiyor bile...” “O denli önemli bir fley de¤il ki... Köpeklerin dört ayaklar› var.”

“Bak Poldi, bu yüz y›ll›k pulun de¤eri 1 milyon TL’dir.” “Peki o zamanlar bu pulu nas›l sat›n alabiliyorlar, neye yap›flt›r›yorlard›?”

143

Anne ve Babalardan Nine ve Dedelerden Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul e-posta: [email protected] (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Elif Wing, ABD

Nisa Kelefl, Ankara

S›la Demirhan, Ankara

fievval Baykal, Tekirda¤

Dila Özhayta, Gaziantep

Yi¤it Ayça, Ankara

Kayra Metin Taflç›lar, Hollanda

O¤ullar›, K›zlar› ve Torunlar›ndan

Nineler ve Dedeler

Cemre Cevrim, Samsun

Erva Ezel, ‹stanbul

Faik Ekin Akagündüz, Kocaeli

Meriç Kaan Kumtemür, Antalya

Tunç Gürel, Bursa

O¤uzhan Demir, Rize

Bende Demir, ‹zmir

Huriye ve ‹brahim Alyüz, Denizli

Marcus Aurelius, Roma ‹mparatorlu¤u’na parlak bir dönem yaflatan befl iyi imparatorun sonuncusu ve içlerinde filozof olan›yd›. Asil bir ailenin iyi e¤itim alm›fl çocu¤u olarak, dönemin geçerli kurallar›n›n tersine, epik ak›lc›l›¤› övmüfl ve erdemli bir yaflama yönelmiflti. YAZAN: O⁄UZ ATABEK önetmen Ridley Scott taraf›ndan 2000 y›l›nda beyazperdeye aktar›lan “Gladiator-Maximus” filminde, ‹mparator Marcus Aurelius rolünü Richard Harris oynam›fl, Maximus’u Russel Crowe canland›rm›flt›. Köleli¤in geçerli oldu¤u Roma’da Maximus’un kurulu düzene, despot yönetime meydan okuyuflunu ve kiflisel özgürlü¤ü için verdi¤i savafl›m› anlatan Oscar Ödüllü filmde, ‹.S. 180 y›l›nda, 59 yafl›nda ölen Roma ‹mparatoru Marcus Aurelius’un son günleri anlat›l›yordu. Aurelius, Roma ‹mparatorlu¤u’na parlak bir dönem yaflatan befl iyi imparatorun sonuncusu ve içlerinde filozof olan›yd›.

Y

146

Asil bir ailenin iyi e¤itim alm›fl çocu¤u olarak, dönemin geçerli kurallar›n›n tersine, epik ak›lc›l›¤› övmüfl ve erdemli bir yaflama yönelmiflti. Gladyatör e¤lencelerinde kör k›l›çlar kullan›lmas›n› emretmifl ve kanl› oyunlara çok fazla yüz vermemiflti. Böylesi özelliklerine karfl›n, baflar›l› bir asker ve sayg› uyand›ran bir lider olan imparator, Roma’da çok sevilmiflti. Muzaffer komutan›n an›s›na yap›lan at üzerindeki heykeli, bugün Roma’da H›ristiyanl›k öncesi dönemden kalan tek orijinal imparator heykeli olarak, Piazza del Campidoglio’da sergilenmektedir. Bu bronz heykel, benzerle147

dur’daki Sagalassos Antik Kenti’nde yap›lan kaz›larda, dev heykelin bafl bölümü ve kimi parçalar›na ulafl›ld›. Belçikal› ve Türk arkeologlar taraf›ndan 12 y›ld›r yürütülen kaz›larda Marcus Aurelius’un heykeli, kentteki Roma hamam›n›n en büyük odas›nda yap›lan kaz›larda ç›kar›ld›.

M

ri gibi ilk H›ristiyanlar taraf›ndan eritilmemiflti. Marcus Aurelius “Kendime Düflünceler” (Ta eis Eauton) adl› yap›t›n› ‹.S. 170-180 y›llar› aras›nda, askeri harekâtlar› esnas›nda ka¤›da dökmüfltü. Bas›lmak amac›yla de¤il, ilke ve düflüncelerini kendince not etmek için yaz›yor, 12 kitaptan oluflan bu yap›t›nda, yaflam hakk›ndaki düflüncelerini aktar›yordu. 2002 y›l›nda ‹talya’da bas›lan madeni Euro’lar›n üzerine heykelinin bas›lmas› da, Marcus Aurelius’un ayr›cal›¤›n› vurguluyordu. ‹flte bu imparatorun bir dev heykeli, ülkemizde yap›lan arkeolojik kaz›da bulundu. Bur148

arkus Aurelius’un 4,5 metre oldu¤u san›lan heykeli, antik kentteki hamam›n 1,250 metrekarelik en büyük odas›nda bulunmufltu. Heykelin bir metre yükseklikteki bafl bölümünde, imparatorun karakteristik özelliklerinden büyükçe gözleri ve sakal› belirgin bir biçimde tasvir edilmiflti. Heykelin bir baflka parças› ise, 1,5 metre uzunlu¤undaki koluydu. Roma hamam›n›n 540 ve 620 y›llar›nda yaflanan iki depremde zarar gördü¤ü san›l›yor. Ayn› Roma hamam›nda geçen y›l da, befl iyi imparatorun üçüncüsü say›lan ve ‹.S. 117 ile 138 aras›nda Roma’y› yöneten ‹mparator Hadrianus’un da bir heykeli bulunmufltu. Burdur’un A¤lasun ilçesindeki Sagalassos kenti, bir zamanlar bölgenin önemli bir merkeziydi. Heykelin bulunmas›, dünyada da büyük yank› uyand›rm›flt›.•

1 yafl›n›zdayken sizi elleriyle besledi ve y›kad›, tüm gece a¤lay›p onu uyutmayarak teflekkür ettiniz. 2 yafl›n›zdayken size yürümeyi ö¤retti, size seslendi¤inde odadan kaçarak teflekkür ettiniz. 3 yafl›n›zdayken size özenle yemekler haz›rlad›, taba¤›n›z› masan›n alt›na dökerek teflekkür ettiniz. 4 yafl›n›zdayken elinize rengarenk kalemler tutuflturdu, evin tüm duvarlar›na resim yaparak teflekkür ettiniz. 5 yafl›n›zdayken sizi cici k›yafetlerle süsledi, gördü¤ünüz

HÂLÂ S‹Z‹NLEYSE! GÖNDER‹: FAH‹R ÖNER

ilk çamur birikintisine atlayarak teflekkür ettiniz. 6 yafl›n›zzdayken okula de¤in sizinle yürüdü, sokaklarda “Gitmiyceeeeem” diye a¤layarak teflekkür ettiniz. 7 yafl›n›zdayken size bir top arma¤an etti, komflunun cam›n› k›rarak teflekkür ettiniz. 11 yafl›n›zdayken sizi arkadafl›n›zla sinemaya götürdü, “Sen bizimle oturma” diyerek teflekkür ettiniz. 12 yafl›n›zdayken zararl› TV programlar›n› seyretmenizi istemedi, o evde de¤ilken hepsini izleyerek teflekkür ettiniz. 19 yafl›n›zdayken okul har-

camalar›n›z› karfl›lad›, sizi arabayla yerleflkeye götürdü, arkadafllar›n›z alay etmesin diye yerleflke kap›s›nda vedalaflarak teflekkür ettiniz. 21 yafl›n›zdayken ifl yaflam› ve kariyerinizle ilgili size fikir vermek istedi, “Ben senin gibi olmayaca¤›m” diyerek teflekkür ettiniz. 22 yafl›n›zdayken kep giyme töreninizde size gururla sar›ld›, Avrupa yolculu¤u için para isteyerek teflekkür ettiniz. 25 yafl›n›zdayken dü¤ün harcamalar›n›z› karfl›lad›, sizin için hem mutlu oldu hem çok duyguland›, siz dünyan›n bir ucuna tafl›narak teflekkür ettiniz. 30 yafl›n›zdayken bebek bak›m› hakk›nda size ak›l vermek istedi, “Art›k bu ilkel yöntemler kullan›lm›yor” diyerek teflekkür ettiniz. 40 yafl›n›zdayken sizi aray›p bir akraban›z›n do¤um gününü an›msatt›, “Anne iflim bafl›mdan aflk›n” diyerek teflekkür ettiniz. 50 yafl›n›zdayken o çok hastaland›, hafta sonunda onu görmeye gittiginizde mutlu oldu, ona yafll›lar›n çocuk gibi nazl› oldu¤unu söyleyerek teflekkür ettiniz. Derken bir gün... O yaflama veda etti. O güne de¤in onun için yapmad›¤›n›z ne varsa, o anda kalbinize bir y›ld›r›m gibi düfltü. E¤er hâlâ sizinleyse, flimdi onu her zamankinden daha çok sevin.• 149

Mant›k Bilmecesi, Bulmaca Aral›k Ay› Yan›tlar›, Çözümleri

1001 Güzel Söz Derleyen: Halil Can KONUfiMAYA de¤er olanlarla konuflmazsan, insanlar› yitirirsin. Konuflmaya de¤er olmayanlarla konuflursan, sözcükleri yitirirsin. Bunu bilenler insanlar› da sözcükleri de yitirmezler. Konfüçyüs

ZAYIF noktalar›m› ve güçlü yanlar›m› iyi bilirsem savafl›ma haz›r›m demektir. Cornelia Parker GÖREV inanç olmadan yap›lamaz. Benjamin n Disraeli

Mant›k Bilmecesi

B‹Z‹M gereksinimimiz olan insanlar “Olanaks›z” üzerine ihtisas yapm›fl insanlard›r. Theodore Roethke ÖRNEK her zaman kuraldan daha yararl›d›r. Samuel Johnson ZAMAN bizim sahip olabildi¤imiz en az fleylerden biridir. Ernest Hemingway A⁄ZINDA bal olan ar›n›n, kuyru¤unda i¤nesi vard›r. John Lyly BEN parantezleri sevmem, bana ne biliyorsun onu söyle. Ralph Waldo Emerson 150

GÜLMES‹N‹ bilmeyen bir insan yaln›z ihanet etmekle kalmaz, kendi yaflam›n› bile bir ihanete dönüfltürür. Carlyle RÜZGARLAR ve dalgalar her zaman en yetenekli denizciden yanad›r. Edward Gibbon

1

2 3 4 5 6 7 8 9 10 11

‹NSANIN gözü karanl›kta da iyi görmez, çok parlak ›fl›kta da... Montaigne DÜfiEN bir 盤da hiçbir kar tanesi kendisini olup bitenden sorumlu tutamaz. Winston Churchill DÜfiÜNCELER‹N‹ gere¤inde de¤ifltirebilen kifliler, düflünebiliyorlar demektir. E. Wescott

Ald›¤› ders Biyoloji Aritmetik Edebiyat Kimya Fizik

Kat›lamama nedeni Uyuyakald› Otobüsü kaç›rd› Atefli ç›kt› Annesi hastaland› Unuttu

Bulmaca 1

K‹M‹ y›k›l›fllar daha parlak yükselmelerin destekleyicisidir. W. Shakespeare

D¤du¤u ay Nisan fiubat May›s Mart Haziran

Ad› Ahmet Mustafa Mehmet Orhan Y›lmaz

12 13 14 15 16 17 18 19 20

F A Z I L H Ü S N Ü D A ⁄ L A R C A

2

3

4

5

E R Z A T E T E Y T ‹ R E K ‹ Z O L D R E M N A ‹ E M M M E R A E E L T A M A S T A R A S ‹ L L ‹ L ‹ G E M L E G O A R N A L T O

6

7

N A N E M O L L A

Ö Z L ‹ L N E ‹ S A B D E A N M K Y A R K I R A ‹ K M A A M

E N A Y ‹ ‹ R D

8

9

10

P E R Ö K K Ç E E R L E E K R M T ‹ E N N T A A N K S A S S A A L

11

12

13

T E K E Z E ‹ N E N E N E E ‹ K E K E N ‹ L E N Y N E V ‹ E T N T ‹ O K

14

N E Z A K E T

15

T E K E L

K E R F E E M R ‹ K K A S

151

MANTIK B‹LMECES‹

KARELER VE RAKAMLAR

Prof. Dr. Yüksel Bozer

Cahit Batum

--

=

--

=

--

--

-=

--

Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n Aral›k Ay› Çözümü: 374 + 388 = 762 + 423 -- 222 =+ 201 797 + 166 = 963

896 -- 421

333 = 563 -- 204 = -- 217

475

129 = 346

Jambonlu

Rozbifli

Ankuva

1974

1973

1972

1971

1970

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar, her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.

Sosisli

=

+

Peynirli

+

Salaml›

--

+

Armada

=

Antares

--

Cepa

=

Ankamall

+

O gün befl genç, de¤iflik al›flverifl merkezlerine gittiler ve farkl› sandviçler yediler. ‹puçlar›na dayanarak bu gençlerin adlar›n›, do¤um y›llar›n›, hangi al›flverifl merkezine gittiklerini ve yedi¤i sandviç çeflidini bulunuz. ‹PUÇLARI: 1- Esin’in do¤um y›l› 1974 de¤ildi. 2- 1974 do¤umlu gencin gitti¤i al›flverifl merkezi Antares de¤ildi. 3- Salaml› sandviç yiyen Ali’ydi. 4- Peynirli sandviç yiyen genç, Ankamall’e giden Necla’dan bir y›l sonra do¤mufltu. 5- Rozbifli sandviç yiyen gençle Ahmet’in do¤um tarihleri ya 1971 ile 1972 y›llar›ndan birer tanesiydi ya da 1973 ile 1974’ten. 6- Cepa’da sandviç yiyen genç 1970 do¤umluydu. 7- Sosisli sandviç yiyen Armada’da geziniyordu. Bu genç 1973 do¤umlu Gülgün de¤ildi.

Esin Ahmet Ali Gülgün Necla Salaml› Peynirli Sosisli Rosbifli Jambonlu Ankuva Ankamall Cepa Antares Armada Ad›

Do¤um y›l›

Al›flverifl merkezi

Sandviç çeflidi

[email protected] 152

153

SATRANÇ Mustafa Yıldız

38. SATRANÇ OL‹MP‹YATLARI’NDAN ‹LG‹NÇ KONUMLAR De¤ifl, De¤ifl, Kazan! Haznedaro¤lu-Conquest, B 42, 1.4 Siyah ayr›k piyonlar› bafl›na dert. 39. Kd4 (Son kaleyi de de¤iflece¤iz; ama bizim istedi¤imiz karede.) 39... Kg5 (Mat tehdidi) 40. Ve4 Kd5 41. Kxc4 (Beyaz bir piyon öne geçti. Vezir kanad› piyonlar› çok güçlü.) 1-0

8 7 6 5 4

8

3

7

2 1

6 a

b

c

d

e

f

g

h

5

8

4

7

fiah, fiah, Kazan! Njili-Can B 30, 2.2 39... Fh5+ 40. fie3 Ke2+ 41. fid4 Fe5+ 42. fic4 Fxa1 0-1

6 5 4 3 2 1 a

b

c

d

e

f

g

h

Aç›l›flta Bask›l› Oyun Arosemena-Erdo¤du B 96, 3.2 9... b4 10. Acb5 (Beyaz, alet feda ediyor; ama sonu yok.) axb5 11. Fxb5+ Fd7 12. fxe6 Fxb5 13. Axb5 Vc5 14. Fxf6 fxe7 15. Ad4 gxf6 Oyun 42’nci hamleye de¤in siyahlar›n bir alet üstünlü¤ü ile oynand›. 0-1

8

3 2 1

‹LER‹ KARAKOL Aç›k ve yar› aç›k hatlarda destek noktalar› bulunmas›n›n büyük önemi vard›r, özellikle bu noktalar, rakibin alan›nda ise... Destek noktalar›, piyonlar›n yard›m›yla oluflur. Aç›k ya da yar› aç›k hatta böyle bir noktaya yerleflen piyon destekli aleti Nimzowitsch, “Outpost” (‹leri Karakol) olarak adland›rm›flt›r. “Outpost” görevini ço¤unlukla at üstlenir. Ancak son (kenar) dikeylerde “outpost” rolünü oynamak için a¤›r aletler de uygundur. E¤er, ileri karakol görevini baflka alet üstlenebiliyor ya da aç›k dikeyde geçer piyon olufluyorsa outpost aleti baflka bir aletle de¤ifltirilebilir. Petrosian-Pilnik, Amsterdam, 1956 1. d4 Af6 2. c4 c5 3. d5 e5 4. Ac3 d6 5. e4 g6 6. Af3 Fg7 7. Fg5 Aa6 8. Fe2 Ac7 9. Ad2 Fd7 10. a4 b6 11. Ab5 11... Fxb5, yarars›z de¤iflme. 12. cxb5 O-O 13. b4! h6 14. Fxf6 Vxf6 15. O-O Kfd8 16. Ac4 Ff8 17. g3 cxb4 Siyah›n aktif devam yollar› yok. 18. Vb3 fig7 19. Kfc1 (19. Vxb4 Ae6) 19... h5 20. Ae3 Ae8 21. Vxb4 Kdc8 22. Kc6 Vd8 23. Kac1 Af6 24. Ff1! (24... Ad7’yi engelliyor.) 24... Kcb8 25. Fh3 a6 26. Ke1! Zarif bir konumsal hamle, b6 zay›fl›¤›ndan yararlanmak istiyor. At› c4’e yerlefltirecek, bunun için e4 piyonu korunmal›. 26... axb5 27. axb5 Ah7 c d e f g h a b 28. Ac4 Ka2 29. Fg2 Vf6 30. Kf1 Ag5 31. Vb3 Kba8 32. h4 Ah7 33. Kxb6 Ka1 34. Kc6 K8a2 35. Ve3 (35... Vxf2+ korunuyor.) 35... Vd8 36. b6 Beyaz kolay kazan›r.

7

PROBLEM

OYUN SONU

6

Bennink, 1919

Bogosyan

2# ?

Beyaz kazan›r

5 4 3 2 1 a

b

c

d

e

f

g

h

8

Tuzak Haznedaro¤lu-Pan C 02, 3.3 18. Kc2! (Küçük bir kand›rmaca! fiimdi a4 karesindeki at boflta kalm›fl gibi... 18. Axb4 19. axb4 (Oysa 19... Fxa4 oynarsa siyahlar, beyaz› 20. Kxc8 hamlesi kurtar›yor. Bofluna öldü at.) 1-0

7 6 5 4 3 2 1 a

b

154

c

d

e

f

g

h

Çözümler 137’nci sayfam›zdad›r.

[email protected]

BULMACA Filiz Leloğlu Oskay 1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 4 156

6

4

SOLDAN SA⁄A: 1) Fotografta görülen ressam›m›z. 2) Bir görevi yürütmek için merkez olarak seçilen yer. - Trafi¤i yo¤un olan ana yol. - Ayakta duran, var olan. 3) Mikroskop cam›. - Ayaklar üzerine oturtulmufl tabladan oluflan mobilya. - Uzun süreden beri. 4) Bir fleyin erebilece¤i uzakl›k, menzil. - Güneyle ilgili. - Bir mevsim. 5) Piflmanl›k. - Bir soru sözü. - Dört kenar› eflit geometrik flekil. 6) Bir kad›n giysisi. - fiaflk›nl›k belirten bir ünlem. - Ma¤lup. 7) Bilgisiz kimse. - Elekten geçirme. - Bilimsel bir gerçe¤i göstermek, bir yasay› do¤rulamak, bir varsay›m› kan›tlamak amac›yla yap›lan ifllem. 8) Ya¤mur. Eklembacakl›larda bulunan özel solunum kanallar›. - ‹lave. 9) Eski, telli bir Türk çalg›s›. - Bir fleyin yerine ona eflde¤er baflka bir fley kullanma. 10) Yard›m dileme. - Kars ilindeki ünlü harabeler. - K›r yaflam› içinde aflk konusunu iflleyen k›sa fliir. 11) “..... Behram” (“Lanetli Ömrün K›rlang›çlar›”, “Yine de Gülümseyerek” adl› kitaplar› da bulunan flair ve yazar›m›z). - Bir bat›nda do¤an bebeklerin her biri. - Eski M›s›r’da günefl tanr›s›. 12) “..... Kendini Daha Çok Sevdirmeden” (Tuna Kiremitçi’nin bir yap›t›). - ‹ri bir bezelye türü. - Eski kitaplar›n sat›ld›¤› yer. 13) ‹flaret. - Eski dilde ilaç. - “..... Mektuplar›” (Oya Baydar’›n bir yap›t›). - Keçi sütünden yap›lan Yunan peyniri. 14) Kauçuktan elde edilen esnek bir madde. - Kenevir. 15) De¤erli bir tafl. - Sahip. - Bir haber ajans›n›n k›s yaz›l›fl›. - Dünyan›n uydusu. 16) T›nlama. - Eski Türkler’de çocuklar› koruyan ana tanr›ça. 17) Çevik. - Hastal›kl›, çelimsiz. 18) Ceylan. - Satrançta bir tafl. 19) An›t. - Gümüfl. 20) Sodyumun simgesi. - “Kendi kendine” anlam› tafl›yan bir önek. - Kayna¤› mitolojik ça¤lara dayanan telli bir çalg›.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) “Benimle Oynar m›s›n”, “Gece Yalanlar›” adl› albümleri bulunan 1950 do¤umlu ses sanatç›m›z. Ya¤ma. 2) Özsu. - Eski dilde yemek, yiyecek. - Üretim. - Baryumun simgesi. 3) Sindirim sisteminin bir parças›. - Türk musikisinin gelmifl geçmifl en büyük ud virtiözlerinden olan Ermeni as›ll› sanatç›m›z. - Endüstri, uran. 4) Kabaca evet. - Yas. - Nikelin simgesi. - Ankara’n›n bir semti. - Bir nota. 5) Parlak tüyleri olan bir papa¤an türü. - Tanr› ile insan aras›nda arac›l›k yapt›¤›na ve nurdan oldu¤una inan›lan manevi varl›k. - Koruyan, koruyucu, himaye eden. Avrupa Toplulu¤u’nun eski k›saltmas›. 6) Briçte sanzatunun k›sa yaz›l›fl›. - Erkeklerin ve kad›nlar›n giydi¤i, genellikle önden dü¤meli, kalçay› örten, kollu üst giysisi. - ‹sviçre’de bir ›rmak. - ‹lgi eki. - “fiöyle böyle” anlam›nda kullan›lan bir sözcük. 7) “..... Akba¤” (tiyatro sanatç›m›z). - Edebiyatta hayvanlar› konuflturma sanat›. - Memeli bir bal›k. 8) Cezayir’de bir liman kenti. - Salahiyet. - Damak sesleriyle bafllayan sözcükleri ve heceleri tekrarlayarak birdenbire söyleyen ve keserek konuflan. - Vilayet. 9) Erkek ördek. - Arjantin’in plaka imi. - Geri verme. - En çok. 10) Ürdün’de bir liman kenti. - A¤›z bofllu¤unun tavan›, taban›. Yard›m. 11) Olumsuzluk belirten bir önek. Kay›klarda dümene tak›lan k›sa sapl› kol. Duman lekesi. - Rusça’da evet. 12) Asya’da bir ülke. - Asalak bir böcek. - Göreceli. 13) Kabaca. - ‹sim. - Hastal›ktan zay›f düflen güçsüz çocuk. 14) Halay›k. - Gelir. 15) Ters, may›s. - Vezir ve daha baflka devlet büyüklerinin giydikleri bir bafll›k.•

[email protected] 157

B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN

ÇALIfiMANIN MUTLULU⁄U VE SIKINTISI, M‹N‹ DEV SANAT K‹TABI, KÜÇÜK ANILAR Çal›flman›n Mutlulu¤u ve S›k›nt›s› Alain de Botton Sel Yay›nc›l›k

ürkiye’de büyük ilgi gören yazar›n yeni yap›t›, daha özgün dilinde yay›mlanmadan önce dünyada ilk olarak Türkçe yay›na ç›kt›. Botton, okurlar›n› geziye götürüyor. “Gezi” denince turistik yerler akla gelmesin. Botton yaflam›n içine yolculuk yap›yor. Kargo, lojistik gemisine, bisküvi fabrikas›na, bal›kç› gemisine, kiflisel geliflim merkezleri... “Yapt›¤›m›z iflin bizi mutlu etmesi gerekti¤i yolundaki kan›, ço¤u kifli taraf›ndan paylafl›lan bir kan›d›r. Tüm toplumlar ifle daima çok büyük önem vermifltir, ama çal›flman›n bir ceza yahut eziyet

T

158

olmad›¤›n› düflünen ilk toplum bizimkisidir. ‹lk kez biz, finansal bir zorunlulu¤un yoklu¤unda bile çal›flmam›z gerekti¤ini düflünüyoruz. ‹fl seçimimiz bizim kimli¤imizi belirleyece¤i o denli benimsenmifltir ki, yeni tan›d›¤›m›z kiflilere sordu¤umuz en ›srarl› soru, nereli olduklar› ya da ana babalar›n›n kim oldu¤u de¤il, ne yapt›klar›d›r ve anlaml› bir var olufla giden yolun mutlaka, kazançl› bir ifl kap›s›ndan geçmesi gerekti¤ine dair varsay›m çok güçlüdür. Bir zamanlar çal›flan birinin mutlu olmas› mümkün de¤il gibi görülmüflken, flimdiyse boflta gezen birinin mutlu olmas› mümkün görünmüyor, iflle ilgili yaklafl›mlarda görülen bu evrimin aflka dair düflüncelerde de flafl›rt›c› paralellikleri vard›. Onsekizinci yüzy›l burjuvazisi bu konuda da zevkli olan› gerekli olana ba¤lad›. Herkesin ifl ve aflkla mutlulu¤u bulabilece¤i yolunda gayet alicenap burjuva

güvencesinin içinde gizlice çöreklenmifl sayg›s›zca bir ac›mas›zl›¤›n yeni fark›na varm›flt›m. ‹fl ve aflk ruhsal tatmin duygusunu kesinlikle vermeyecek fleyler de¤il, yaln›z, hemen hemen hiçbir zaman vermiyorlar.”

men farkl› o kadar çok dünyaya sahibiz demektir” sözlerinin ›fl›¤›nda haz›rlanan yap›t bir anlamda da insanl›k tarihinin özeti. Kitab›n tasar›m› görsel bir resim flenli¤ini sürekli elinizin alt›nda tafl›ma olana¤› sunuyor.

Mini Dev Sanat Kitab›

Küçük An›lar Çocukluk ve ‹lkgençlik An›lar›

Roberto Carvalho de Magalhaes Alfa Yay›nlar›

at› resim tarihini kronolojik s›ra ile tarihöncesi dönemden bafllayarak aktaran yap›tta Eski M›s›r, Antik Yunan, Roma Devri, Bizans ve Erken Dönem H›ristiyan Resmi, Gotik Dönem, Rönesans, Barok Ça¤›, Rokoko ve Vedutismo, Neoklasisizm ve Romantizm, 19’uncu Yüzy›l›n Di¤er Sanat Hareketleri, Empresyonizm, Post-Empresyonizm bölümleri bulunuyor. Her bölümün bafl›nda o dönemi, ressamlar› ve teknikleri anlatan bir sunufl yaz›s› ard›ndan resimlere yer veriliyor. Beflyüze yak›n resimin daha iyi anlafl›lmas› için sözcükler, tan›mlar ve kavramlar da okura anahtar olarak veriliyor. “Sanat sayesinde sadece bir tek dünyay› kendi dünyam›z› görmek yerine katbekat fazlas›n› görüyoruz. Ne kadar özgün sanatç› varsa, evrende dönüp duran dünyadan ve birbirinden tama-

B

José Saramago Can Yay›nlar›

998 y›l›nda Nobel Edebiyat Ödülü’ne de¤er görülen yazar›n çocukluk ve ilkgençlik an›lar› hem çocuklar›n hem de yetiflkinlerin ilgisini çekecek tatta. Türkçe’ye kazand›r›lan son yap›tlar› “Körlük ve Görmek” yan›nda “Küçük An›lar” yazar›n nerelerden beslendi¤ini gösteriyor. Hiç yak›nmadan büyük bir yoksulluk içinde geçen çocukluk y›llar›n› kendine özgü fliirsel anlat›mla okurlar›yla paylafl›yor. Köyün içindeki ac› yak›c› çocuklu¤un büyük bir kentin kenar mahallesinde biçimleniflinin öyküsü. Kitab›n son bölümünde fotograf albümü, siyah beyaz zamana direnen fotograflara düflülen dip notlar bir zamanlar›n Türkiye’si gibi... H›zl› de¤iflimin ard›ndan haf›zalarda kalanlar...•

1

159

B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: Mesude Aksungur, Ankara

160

TÜRK RESSAMLARI: Z. HAYIRLI sabanc›

ORK‹DELER

Related Documents

Butun Dunya-ocak 2009
December 2019 1
2009
June 2020 15
2009
June 2020 13
2009
December 2019 40
2009
May 2020 23
2009
December 2019 36