Yahya Efendi

  • December 2019
  • PDF

This document was uploaded by user and they confirmed that they have the permission to share it. If you are author or own the copyright of this book, please report to us by using this DMCA report form. Report DMCA


Overview

Download & View Yahya Efendi as PDF for free.

More details

  • Words: 855
  • Pages: 2
Örnek Hayat Yusuf HALICI

YAHYA EFENDİ

I

stanbul’un manevî mimarlarından olan Yalıya Efendi, 1494 yılında Trabzon’da doğmuştur. Manevî yükselişi üveysilik yoluyladır. Kendisi devrinde üveysilik yolunun temsilcisi olup yaşadığı dönemde ki şöhretini asırlarca hiç kaybetmemiş, bugün dahi yüreğinde burukluk hisseden herkesin kapsına koştuğu, onu aracı kılıp sonsuz kudrete sahip Cenab-ı Hakk’dan yardım dilediği bir mekân olmuştur. Yahya Efendi kendisiyle aynı hafta doğan Kanunî Sultan Süleyman ile sütkardeşi olmuşlar, daha sonra Trabzon’da başlayan bu kardeşlik İstanbul’a taşınarak, Kanunî Osmanlının başına geçmiş en büyük paşalarından olmuş, Yahya Efendi ilim ve irfan ordusunun başına geçmiş yıllarca medreselerde müderrislik yapmıştır. Kanunî Sultan Süleyman’la olan bağı sebebi ile sarayda fikir danışılan, bilgisine değer verilen birisi olmuştur. Yahya Efendi Müslümanlar arasında ilmi, irfanı, ihsanı, ikramı ile tanınmakla kalmamış, gayri Müslimler arasında da nam salmıştır. Rumlar;

64

Ekim 2008

dergâha giden Hıristiyanları Müslümanlığa döndürdüğü için kendi dindaşlarını çalma manasına Yahya Efendiye “hırsız” demişlerdir. İlk tahsilini, babasından ve Trabzon’daki diğer âlimlerden yapan Yahya Efendi, küçüklüğünden itibaren ilim ve ibadete rağbet ederek yetişmiş, çok riyazet (nefsin isteklerini yapmayıp, istemediklerini yapmak) ve mücâhede yaparak zahirî ve batınî ilimlerde yüksek derecelere, manevî olgunluklara kavuşmuştur. Yahya Efendi ilimde daha yükseklere kavuşmak maksadıyla bu işin merkezi olan İstanbul’a gelmiş Zembilli şöhretiyle meşhur Ali Cemâlî Efendinin sohbetlerine katılmıştır. Ali Cemâlî Efendinin vefatından sonra çeşitli medreselerde müderrislik yaptıktan sonra da, 1553 senesinde, Sahn-ı semân medreselerinden birine müderris olmuştur. Bir gün sütkardeşi Kanunî’nin yaptığı bir hataya karşı çıkmış, kendisine karşı çıkan Padişah da Yahya Efendinin medresedeki görevine son vermiştir. Yahya Efendi bunun üzerine Beşiktaş’ta satın aldığı deniz kenarındaki bahçesi-

ne, bir ev ve mescid yaptırarak inzivâya çekilmiş, yalnız kalıp, hep ibadet ve tâatla meşgul olmaya başlamıştır. Marmara denizinin hemen yanındaki tepede bulunan bu dergâh zamanla Müslim-gayri Müslim her çeşit dine mensup insanlar ile özellikle sefere giderken, seferden gelirken Yahya Efendi’nin hayır duasını almak isteyen denizcilerin uğrayıp hacetleri için dua istedikleri bir yer olmuştur. İyilik ve ikramı çok seven Yahya Efendi yanına gelen ziyaretçilere bahçesinde bulunan çeşit çeşit meyvelerden ikram eder geleni boş çevirmezdi. Ziyaretine gelenler, onun kereminden, hikmetli sözlerinden, ilim ve faziletinden istifade ederler, feyz almış olarak dönerlerdi. Sohbetinde bulunanların her birine “Âşık” diye hitap ederdi. Sohbetlerinde din büyüklerinden bahseder, onların menkıbelerini, güzel hâllerini anlatırdı. Yahya Efendi iyilik, ikram ve ihsanları pek çok olmakla birlikte, kendisi gayet sade bir hayat yaşamış, her türlü lüzumsuz âdetten kaçınmış, resmiyetten uzak durmuştur.

65

diye sorunca, Yahya Efendi: -O kendini tanıttı; ama siz tanımakta geç kaldınız, diye cevap verir. Kanunî spora meraklıdır. Bir gün Yahya Efendi’yi alıp, Yeniköy Çayırı’na götürür. Burada güreşler vardır. Ancak hiç hesapta olmayan şeyler olur. Bulgar asıllı Kara Pehlivan ismiyle meşhur bir pehlivan bizimkileri duman eder. Adam insan azmanıdır. Koca koca yiğitleri çaresiz bırakır. Bırakın yenmeyi, yerinden kıpırdatamazlar. Adam her yıktığı Türkün ardından kahkahalar atarak, haçını öper. Bu duruma yerli Rumlar sevinçten çıldırırlar.

Yahya Efendi’nin Hızır ile imrenilecek bir dostluğu vardır ve sık sık bir araya gelirler. Kanunî de ısrarla bu sohbetlerine katılmak ister. Yahya Efendi sadece “Nasip” der. Kanunî, bir gün kayıkla Boğaz’da gezmeye çıkar. Ortaköy hizasına gelince kıyıya yanaşıp, bir adam göndererek Yahya Efendiyi çağırtır. O da yanında bir ahbabı ile gelip kayığa biner. Birlikte giderlerken, Yahya Efendi ahbabı ile sürekli dinî sohbet eter. Durumdan sıkılan Kanunî ise sürekli elindeki değerli yüzüğü ile oynar. Yüzük birden elinden fırlayıp Marmara’nın serin sularına gömülür. Kanunî duruma sıkılır ama padişah olduğu için de bir şey belli etmek istemez.

66

Ekim 2008

Bir müddet gittikten sonra, o zat inmek istediğini bildirince, kayık kıyıya yanaşır. O zat ineceği sırada denizden bir avuç su alıp Sultan’a uzatır. Avucundaki suda, biraz önce denize düşürdüğü yüzük vardır. Yahya Efendi hariç, kayıkta bulunan herkes çok hayrete düşerler. Kanunî elini uzatıp yüzüğü alınca, adam birdenbire gözden kayboluverir. Kanunî, Yahya Efendiye dönerek: -Ağabey, neler oluyor?” diye sorar. Yahya Efendi cevaben: -O gördüğünüz Hızır idi, der. Kanunî bunun üzerine: -Bizi niye tanıştırmadınız?

Yahya Efendi İslâmiyet’in şerefini ve vakarını korumak için, meydana çıkar ve “Yenilen, yenenin dinini kabul edecek, tamam mı?” der. Bulgar pehlivanı bıyıklarını burarak güler, teklifi kabul eder. Ancak bu aksakallı ihtiyar karşısında eli ayağı tutmaz olur. Adalelerinde güç, derman kalmaz. Yahya Efendi onun sırtıyla birlikte, nefsini ve kibrini de yerden yere vurur. Gözünü ve gönlünü açar. Pehlivan diz çöker, iman eder. Yahya Efendi 1569 yılında bir kurban bayramı gecesi Hakk’ın rahmetine kavuşmuş, namazı, Süleymaniye Camiinde bayram namazını müteakip Şeyhülislam Ebussuud Efendi tarafından kıldırılmıştır. Cenazesi bahçesi yakınında bulunan ve daha önceden hazırladığı kabrine defnolunmuştur.

BOZKIRLARDA ÇOCUKLUĞUM Afacan gibiydim çocukluğumda Ne hayâller kurduğumu unutmam Çimerken derede, oynarken kumda Kocannemi yorduğumu unutmam

Babam öğretmişti şol kavm-i Lût’u Öğretmişti Firavun’u, Nemrut’u Elimle alçıdan yaptığım putu Taşa çalıp kırdığımı unutmam

Bibim seher vakti yayık yayardı Kahvaltıma tereyağı koyardı Türkü çığırırdım herkes duyardı Havalara girdiğimi unutmam

Dedem çok sorardı beş kere beşi Gülerken parlardı protez dişi Bir gün yolda rastladığım keşişi Makaraya sardığımı unutmam Kışın odamızda cenk okunurdu Mabeyin kısmında çul dokunurdu Bir akşam üzeri iki aç kurdu Pencereden gördüğümü unutmam Çok eşekten düştüm, çok attan düştüm Uykum arasında hayattan düştüm Güreş tuttum, yenilince dövüştüm Hoş ortamı gerdiğimi unutmam Mısır patlatırdım tandır sacında Sallanırdım süyüklerin ucunda Sapan taşı ile dut ağacında Nice bülbül vurduğumu unutmam İşte böyle geçti çocukluk çağım Tatlıydı doğrusu evim ocağım İlim aşiretim köyüm bucağım Size gönül verdiğimi unutmam Ahmet Süreyya DURNA

67

Related Documents

Yahya Efendi
December 2019 29
Osman Efendi
November 2019 22
Muhendis Hoca Efendi
December 2019 13
Harun Yahya
December 2019 42
Yahya Mirza
June 2020 10
Nabi Yahya
November 2019 16