GEDICHTE VON NURAY SEN TARİHİN DELİKANLI ÇOCUKLARINA Tüm cesur kuşlar çoktan uçup gittiler Yüzlercesi koltuk altlarında kanayan yaralarını gizleyerek Yüzlercesi gölgelerini ayışığına düşürerek uçup gittiler Hüzün kaldı geriye, keder kaldı Birde cümle sözcükleri kanatan ölüm kaldı geriye Bütün cesur nehirler çoktan akıp gittiler Onlarcası derin uçurumların karanlıklarında gizleyip parçalanan yüreklerini Onlarcası uçurum çiçeklerine kan düşürerek akıp gittiler sonsuzluklara Kadınlar kaldı geriye, analar kaldı Birde sabah yeline asılı kalan yaşanmamış gencecik hikayeler kaldı geriye Biz analar biliriz Gidenlerimiz bir daha dönmeyecek Biliriz de lakin inanmaz yüreğimiz Bu yüzden yüzümüz hep ıstırap dağlarına çevrilidir Dağlara gönderdiklerimizi dağlardan bekleriz Umut hep pusudadır yüreğimizde Belki de yazdan kalma narin bir kış sabahında Parmakları yanmış ellerinin avuç içiyle Yıkılan hayatımızın kapısını çaliverecekler Belkide ağaçların lacivert gölgesi düşerken geceye Ay ışığı gibi sessiz ay ışığı gibi inatçı dalıverecekler viran yüreğimize Belki de kim bilir Bu şiirleri; sevgiyi ve hasreti heyecanla paylaştığımız gibi acılarıda ortaklaştırdığımız tüm ANALARA küçük bir gönül armağanı olarak sunmak istedim. Bu dizeler yüreğimin sadece kelimelere akabilen yanıdır, diğer yanı açık bir yaradır ki kanamaya devam etmekte. Değerli eşim Mehmet Şen, fırtınaların kardeşi Şerwan Ulaş Yüce, dağların cesur delikanlısı Soro Fırat Şen, zagrosların fedai çocugu Agit Nazım Yüce, aşkın soylu şövalyesi Rahman Doğu Şen, Mezopotamyanın asil kızı Gulan Filiz Yerlikaya, sian yürekli kahraman Ferhat Özkan, yaz gecelerinin dağ yıldızı Rojbin Sevcan Gül, sevgili hüzün çiçegi Burhan Karadeniz ve tarihin özgürlük ırmağı Erdal Engin Sincer şahsında yüreğim tüm onur savaşçiları için kanamaya devam etmekte…
HASRET Parise yağmur yağıyor Paris, saçından topuğuna karanlık Paris sırılsıklam ıslak bu gece Parisin yağmurları Fıratı coşturan yağmurlara benzemiyor Ne reyhan kokuyor gece, ne taze toprak Sadece yanmış plastik kokusuna benzer ağır bişeyler yakıyor genzimi Ve iki kaşımın arasında, tam ortasında alnımın zonkluyor bir damar Neredeyse kopmak üzere Parise yağmur yağıyor Karanlık kaldırımlarından Parisin kapkara sular akıyor Yıldızlarda küsmüş bu gece ay küsmüş
Kapkara bi adam kara küçük bir eli hapsetmiş avucunda Aşk ıslak duvarların ardına çekilmis ağlıyor Bir bilinmeyene yürür gibi sarhoş gecenin içinde şafağa yürüyorum Yoldaşim pusu Bir bahar dalı kırılmış içimde kuş cıvıltısında erik çiçeginde İnce bir sızı gibi koyup gitmiş duygular Sadece bir isyan çiçegi kalmış Derinlerde bir yerlerde soluk alıp vermede can Soluk alıp vermede bir dal kırmızı nar çiçegi Yapma, bakma öyle, incitme gözlerimi Gözyaşların çagil çagil yüreğime akıyor Ter içinde sırılsıklam bedenim ağlıyor Üsüyor gözlerimde kalan son ayrılık Bu gece Fıratın azgın sularına düşmüş kimsesiz bir çocuk gibiyim Öyle yalnız şu koskoca dünya içinde birbaşima Ahhh acımasız bir sonbahar fırtınasında yitirdim şahinimi Yitirdim yüreğimin sevgilisiydi Amacımın yoldaşiydı Gözümün bebeğiydi ahhh gitti Bir daha gelmeyecek artık bir daha gülmeyecek artık Üsümüs elleriyle okşamayacak saçlarımı Her çatildiginda kaşlarım sarılıp birdenbire belime yüzüme bir öpücük konduruveripte kaçıvermeyecek Ahhh daye demeyecek artık Parise yağmur yağıyor Uzadıkça uzuyor sızım sızım sızlayan gece Bu gece sahipsiz ayrılıklardayım Paramaparça hasretim yüreğim paramparça Ve tam kalbimin ortasında zonkluyor bir damar Neredeyse kopmak üzere neredeyse infilak edecek bedenim Kapkara bir yağmur yağıyor parise..
DAĞLARIN YOLDAŞI Gel ey dağların rüzgarı Gel ne olur yüreğimin misafiri ol bu gece Koy başinı dizime usulca Anlat Çocuklarimdan bahset bana Düşerken toprağa dal dal Son defa çarparken yürek Gözlerinde bir vasiyet gibi yanan umudu anlat bana Benimde oğullarım vardı o dağlarda Yırtıcı hayalleri vardı Zarif sevdaları vardı Ay ışığı gibi esrarlı Gün ışığı gibi eşkere Söyle yoldaş oldun mu anlara Hani kara yağız yaz gecelerinde dans ederdi ya yıldızlar gökyüzünde Hani zemheride azgın fırtınalarında zagrosların yanardı çürürdü ya bedenler Hani cesurdu şövalyesiydi aşkın Dağların delikanlısıydı hani
Tanıdın mı oğlumu kalbimin yoldaşi rahmanı tanıdın mı söyle Hani gülünce bahar akardı peşinden ağaçlar çiçege dururdu Güneş gülümserdi sımsıcak Hani 4 mevsim reyhan kokardı saçları Fırat Dicleye, Zin Mem e kavusurdu sevdasında Yüreğimin sevgilisiydi hani Gördün mü Soro’yu gördün mü gözümün ışığını Oğlumu gördün mü söyle Bu gece ey dağları rüzgarı silme gözlerimin buğusunu Bırak karışsın geceye gözyaşlarım Bırak sızlasın bedenim Ellerim sızlasın bırak paramparça yüreğimin sadece yoldaşi ol bu gece Yıldızsız aysız ekmeksiz gecelerde sildinmi terini Ey dağların cananı söyle sende sevdinmi benim sevdiğim gibi onları Senin yüreğinde titredi mi her eylemde Hani o yoldaş sohbetlerinde ateş başinda tütün mavisinde hani O tarih kadar derin şu an kadar taze hasretimi fısıldadınmı yüreklerine Söyledinmi onlara ahh onları nasıl sevdiğimi Söyle bana dağların yoldaşi Son ikliminde ayrılığın Urfada Dersimde Xanicengede son kez öptünmü gözlerini benim yerime İncitmedin değilmi ağırdı yaraları biliyorsun kanıyordu sıcktı daha Sararken kollarınla söyle sızlatmadın yaralarını değilmi Ahh özgürlük rüzgarı ruhumun kardeşi Sen ki tarihin isyanısın toprağın kokusu fıratın şarkısı doğunun çigligisin Bilirsin alnı yıldızlara değiren onuru bilirsin damarları yırtan acıyı benimde oğullarım vardı o dağlarda Bir çift feda i yürek bir çift onur savaşçisı Söyle gönlümün misafiri sende yoldaş oldunmu onlara Sende sevdinmi onları benim sevdiğim gibi…
FIRAT Hasretle dağlanırım Kıyamet ikliminde gün ortasında Gözlerinin bebeğinden kan akar Paramparça yüreğinde bir damar Yaralı bir şahin yavrusu gibi titrer avucumun içinde Ahh bir çift bahar dalı kalmış gözlerimde Bir dal zagros çiçegi dersime armağan Bir dal umut dal dal büyüyen gökkuşağı renginde Fırat Fırat oğlum nasıl çöker tam yüreğimin üstüne zagroslar Nasıl kızgın zehir yürür damarlarıma kesilir nefesim acıdan kalbim durur Kör bıçakla kesilir dilim dilim parçalanır bedenim Kavrulur ciğerim İmkansızın dehşetinde kavuşurum sana Fıratım oğlum Bir şahin kanadında Munzurda çekerim üsümüs bedenini koynuma Okşarım usul usul kıyamam incitmeye Okşarım usul usul yanar ellerim kanar ellerim ağlar ellerim dokundukça Ahh yavrum nerene saplandı kahpe kurşunlar Neydi oğlum o cesur yüreğini durduran
Kan neden ağlar buluşunca toprakla Neden bağırır çiglık çiglik o kavuşma anında Yıldızlar kadar uzaktayken ölüm bir nefes kadar nasıl yakınlaşir insana Yapma ciğerim gitme ölürüm yoluna kurban olurum sana Böyle sahipsiz böyle bir başina gitme Yollardayım daha ulaşamadım ki sana Göremedim ki Harran gibi yaralı Harran gibi sıcak gülümseyen yüzünü oğul Öpemedim ki daha taşlar çatlar acıdan toprak yırtar yüzünü tırnakları kanlı bir el deşer içimi parçalar ne varsa Bir kere sözü yüreğine kesmişim can Bedenim direnir hala aşkla Gülüşün çikmaz aklımdan Nereye baksam oraya düşer gözlerin hüzünlü çocuksu yaşam pınarı Sonra birden bire diner yağmur tufan susar Taze yıkanmış güneş çözer uzun saçlarını salar sımsıcak Bir kelebek konar gözlerinde kalan bahar dalına Koklasam saçlarını öpsem gözlerini yüreğimin sevgilisi yaşam sevincim oğlum desem gelmezmisin geri Kolay değil ki oğul yokluğun cehennemeim kızgın yüzü Kolay değil ki ömrün ilk baharında daha 22 yaşinda kapkara toprağa damat etmek seni Hasretle doğranırım bir hazan ikliminde süleymaniyede Ellerimin arasından akar gider hayatlar Akar gider anılar bir nehir gibi Gittikçe uzaklaşir vuslat Gittikçe yalnızlaşir örselenir duygular Gittikçe soğur dünya üsür ayrılıklar Üsür oğlım ah soğuk toprak altında kimsesiz ağaçsız baş ucusuz Zemheridir üstelik tipi borandır kardır kıyamettir kurttur hıyanettir üstelik Rüzgarda üsür şimdi üsür sıcak gözyaşların yüreğinde damar damar besleyip hayat verdiğin aşk Geleceğe ertelenen çilgin umutlar nazlı reyhan kokusu Üsür şimdi üsür Fıratım Munzur koynunda yapayalnız titrer benim ateşler içinde Kıyamet iklimindeyim can doğranır bedenim lime lime Elim ermez gücüm yetmez vurgun yemiş yüreğim sancılar içinde Süleymaniyede kıvranmaktayım delirircesine PARİSTE BİR GECE Bu gece pariste yağmura verdim gözlerimi Gözlerimde yağmur sim sim akıp gittim zift kokan sokaklarda Bu gece ben ve yağmur ne kadarda yorgunuz Yüreğimizde ağır bulutlar kapkara İkimizde ağlıyoruz Pariste şimdi sokaklara düşmüş gece Bir yanı karanlık düşman bir yanı yaralı sarhoş deli dolu Bir yanımda hüzünlü gülüşü Fıratın Bir yanımda doğunun küskün gözleri Ben ve yağmur birde uyku sersemi gece sokaklara düşmüşüz Başimda sis kalbimde fırtınalar çaresiz Çarpar yüzüme uzak anılarda kalan reyhan kokusu ırmakların teri Çarpar yüzüme kanlı topraklarımızın sıcak nefesi Gece yağmur ve ben sarılıp birbirimize ıslak ve yorgun
Uğruna bir ömür koyduğumuz vazgeçilmeyecek kadar soylu hayallerimizi arıyoruz Oysa bir nefeslik ötede kanlar içinde oğlum Bir uçurum dibinde paramparça yatar öyle upuzun yatar öyle yapayalnız Ay ışığı vurur fırtınalı gözlerine Bu gece pariste hasretin vurur Bir yanımda açık kılıç yarası Bir yanımda iflah olmaz dikiş tutmaz çifte evlat acısı Kanamaktayım bu gece yağmur ve ben ne kadarda yorgunuz Bu iştahsız bu allahsız bu kitaplara sığmaz ölüme isyanlardayız Yüreğimizin üstünde ağır bulutlar yaşamaktan utanıyoruz Bu gece sokaklara düşmüşüz pariste Yağmur ve ben birde gece sarılıp birbirimize çiglik çiglik ağlıyoruz
ONUR SAVŞÇILARINA Biz yaşam çilginiydik Divaneydik bir bakıma Biz yoldaştık kardeştik Ana oğulduk saklısız gizlisiz Ele avuca sığmazdı düşlerimiz Yüreğimiz tim olaganüstülrin merkeziydi Ahh nasıl severdik nasıl erik çiçegindeki hüznü Fıratın koynunda kıpır kıpır ay ışığını ve çocuk gözlerindeki masumiyeti Öyle sevdikki elden günden dışarı öyle sevdikki sevgiden delirdik Biz yaşam delisiydik sözümüz sıkıydı inadımız kürde özgüydü Ağırdı kurşun gibi, tüm yıldızlı geceler bizimdi dünyaya meydan okuduğumuz Şarkılarımızın büyüsünü şiirlerimizin imkansızını kırmıızı çizgilere sürerdik ay ışığında Cesurduk, esirgemezdik gözümüü daldan budaktan Sağlamdık düşmana yamandık sırtımızı dayardık birbirimizede kaygılanmazdık Biz dağların delisiydik Ne çok severdik rüzgarı, ıslak toprağın buğusunu Kurtlar kuşlar uyurdu biz uyumazdık Gözlerimiz yıldızlarla kayardı kalbimiz kezzap Her toprağa düşenle canımızdan bir parça daha can kopardı Vururduk kendimizi, vururduk dünyanın sınırlarına güpe gündüzz Vursan militanlığı bize bir beden büyük gelirdide Lakin güç yetiremezdik aysız gecelerin ihanetine Biz kardeştik yoldaştık baba oğulduk sürmüştük yüreğimizi kavgaya Yalansızdık gadasında belasında aşkında Ellerimiz taş altında paramparçaydı özgür bir dünya adına Dayanamazdık baharın kokusuna deli martlarda deli rüzgarlar gibi eserdi yüreğimizde ne varsa Taşi atar başimızı altına tutardık Belkide bu yüzden kurbandık politik çikarlara Kör karanlıklarda iki gözün görmediği tuzaklarda koltuk altlarımızdan vurdular bizi Savrulduk uçurumlardan bir ağustos sıcağında Deliydi kanımız sözümüz sözdü Korkmazdık düşmanın feriştahından Lakin hayın iklimindeydik Firarisiydi,k kaçak sevgilerin ya Gölgeler ülkesi dahada yakındı ismimiz üstündeki fermana Biz arkadaş delisiydik kim ne derse desin Kurbandık gadasınna ölürdük yoluna
Kan yutar kızılcık şerbeti yerine sayardık yinede Lakin uçurum karanlığında yapayalnız Üstelik ölümcül yaralı kederden delirdik Buza kesti içimizde ne varsa Kurudu ihanete soğuk bedenlerimiz Biz yaşam sevdalısıydık yoldaştık kardeştik ana oğulduk Sevdikmi ölümüne severdik Naylon sevgilere hiç tenezzül etmedik Belkide bu yüzden vurdular bizi ciğerimizden Yaktılar hayatıızı cayır cayır Oysa biz ne yaman sevmiştik dağları Kekik kokusunu, taze ekmeğin buğusunu, kırmızı çay sıcağını Ne yaman sevmiştik deli rüzgarını dağların Zagrosları, Xani cengeyi, Ava Şin’in esrarlı yeşilini Çarçellada doğuşunu güneşin Öyle sevmiş öyle sevmiştik ki delikanlı yüreğini yoldaşların Ahh ne çok özlerdik kısacık bir ömre bir dünya sığdıranları Sonsuzluğun onur savaşçilarını Yüreğimizin en cesur yerine sakladığımız arkadaşları Ne çok özlerdik dağ sofrasında, ateş başinda sımsıcak yorgun gülüşleri Biz yoldaştık, arkadaşlığın delisiydik, divanesiydik Belkide bu yüzden bu iklimin insanı değildik Sığamadık delik deşik hesaplara Bize göre değildi bu baharlar Biz hazan çiçegiydik Adımız üstünde bir kırmızı çizgi Belki de bu yüzden vurdular bizi bir ağustos sıcağında Vurdular bizi can evimizden bir uçurum kıyısında…