Aşkistan’a Gül Seferi Zamanın yelesine yükle günün hüznünü, Bırak alsın götürsün gönülden uzaklara. Sen sevdâya emanet eyle bütün gününü, Acısını bal etsin gelecek her bahara. Kapımı her gün çalsın gurbetin mektupları, Ben sabırda bulmuşum beklediğim o yârı… Gün her sabah gönlüme yeni bir kapı açar, Yığılır üzerime geçmişin çilesiyle. Her sabah yüreğimden sevdâma bir kuş uçar, Yeni bir buluşmanın tutuşan hevesiyle. Bilir misin sevdâlım bekleme çilesini? Deprem gibi sarsan o kapının ‘tık’ sesini? Ne Mecnun’un çölünde, ne Ferhat’ın dağında, Benim yangınıma denk gönül alevi vardır. Dilini mızrap eden âşığın dudağında, Sızlanan türküleri benim âh’ım kadardır. O âh ki, her gün beni tutuşturur kül eder, Küllerimi yüzüne bir kınalı tül eder… Gel, taşıma ruhumu, tedâvisiz dertlere, Hayâl ufuklarına sınır çizme duygumun. Savurma rüzgâr gibi gönlümü gurbetlere, Yakma beni derdiyle çekilmeyen kaygımın Ezmesin bakışların, sür çöllere gideyim, Umut versin yeter ki, dağları yol edeyim! .. Buluttan kanatlarım, rüzgârdan atım vardı, Gül Seferim başladı, Aşkistan’a varmaya Çıktım sonsuz bir yola koruyanım O Yar’dı. Sırtımda hasret yükü,düştüm peşine yaya. Aşkı gurbet doğurur, büyütür umutlarım, Ölürse sende ölür, bu kaderden korkarım. Muhsin İlyas SUBAŞI
Ekim / 2007
65