Www.somuncubaba.net 2001 009 0034

  • December 2019
  • PDF

This document was uploaded by user and they confirmed that they have the permission to share it. If you are author or own the copyright of this book, please report to us by using this DMCA report form. Report DMCA


Overview

Download & View Www.somuncubaba.net 2001 009 0034 as PDF for free.

More details

  • Words: 20,687
  • Pages: 29
Somuncu Baba

Esma müsemmânýn müssemmâ esmanýndýr Ýnsân sevdiðini sînesine sarmayýnca sevmiþ olmaz Ýnsân sevdiðini cânýnda bulmayýnca sevmiþ olmaz Ayîne seyr edenin seyr eden âyînenin ma'kûsudur

ES-SEYYÝD OSMAN HULÛSÝ EFENDÝ VAKFI

KÜLTÜR-EDEBÝYAT ve ARAÞTIRMA DERGÝSÝ Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý’nýn Yayýn Organýdýr

Ýki Ayda Bir Yayýnlanýr

ISSN:1302-0803

YIL:8 SAYI:34 EYLÜL - EKÝM 2001 ES-SEYYÝD OSMAN HULÛSÝ EFENDÝ VAKFI ADINA

ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ

A.Þemsettin ATEÞ

GENEL YAYIN YÖNETMENÝ A.Tacettin ATEÞ YAZI ÝÞLERÝNDEN MESUL MÜDÜR Av. Haki DEMÝR REKLAM ve HALKLA ÝLÝÞKÝLER Mehmet UÇARALP Yusuf MUTLU - Mehmet ÞEN Ali GENCAL - Yemliha GÖNCÜ Ali AYDOÐAN - Adem KOZANOÐLU

Dîvân-ý Hulûsi-i Darendevî

Ý Ç Ý N D E K Ý L E R Baþyazý............................................................ 2 Hutbeler.......................................................... 3

Devr-i Zaman

Kandil Kandil Nur Geliyor............................ 4

Düþünce Darende’yi Yeniden Düþünmek....................... 6

Kapak

Kültürümüzde Evlilik Müessesesi Darende’de Düðün Gelenekleri...... 9

Altun Silsile Hâce Muhammed Bâki Billah (K.S)............. 14

Edebiyat

FOTOÐRAFLAR Bekir SARI

Divân-ýý Hulûsi-ii Darendevide Seher Vakti...16

KAPAK Minyatür: A.Ülker ERKE Dia: Hasan Âli GÖKSOY

Medeniyet

TEKNÝK YAPIM AJANS / Darende Tel:615 17 55

Atatürk’ün Kültür ve Medeniyete Bakýþý........................ 20

S B SB

Kültür

GRAFÝK - TASARIM Aslan TEKTAÞ

Güven Duygusu............................................. 24

YAZIÞMA ADRESÝ Zaviye Mah. Hacý Hulûsi Efendi Cad. No:71 44700 Darende / MALATYA Tel:(422) 615 15 00 Fax:(422) 615 28 79 http/www.somuncubaba.net e.mail: [email protected].

Ekonomi

Nüfus Deðil, Medeniyet Krizi..................... 26

Hatýra

Hatýra Fotoðraflarý ile O. Hulûsi Efendi..... 30 Öðütler................................................. 31

BASIM - YAYIM - DAÐITIM - PAZARLAMA Somuncu Baba Basýn-Yayýn Tic.San.Ltd.Þti.

Bir Portre

RENK AYRIM - FÝLM ÇIKIÞ Bizim Repro (312) 231 26 72

Sultan Alparslan............................................ 32

BASKI Poyraz Ofset (312) 384 19 42

Basýndan

Dergide Yayýnlanan Yazýlardan Yazarlarý Mesuldür Kaynak Gösterilerek Ýktibas Edilebilir.

Basýndan Belgelerle Osman Hulûsi Efendi... 34 Gençlik.. ......... ......... ......... ........... ......... 36

TEMSÝLCÝLÝKLER ADANA (322) 457 66 54 AMASYA (358) 218 20 28 ANKARA (542) 453 79 18 ALANYA (242) 528 37 52 BURSA (224) 254 53 26 ÇAYCUMA (372) 643 62 72 G.ANTEP (342) 232 45 53 GÖLCÜK (262) 414 28 82 DENÝZLÝ (258) 372 11 66 ÝSTANBUL (216) 342 18 01 ÝZMÝR (232) 431 06 48 ÝSKENDERUN (326) 615 73 56 KAYSERÝ (352) 222 38 83 K.MARAÞ (344) 221 98 99 ELBÝSTAN (344) 415 02 00

KARABÜK (370) 712 13 85 KARAMAN (338) 214 57 04 KONYA (332) 251 83 00 EREÐLÝ (332) 713 01 72 ILGIN (332) 882 73 64 KARAPINAR(332) 755 21 11 MALATYA (422) 324 34 36 MERSÝN (324) 373 31 33 OSMANÝYE(322) 812 78 21 SAKARYA (264) 281 00 26 SAMSUN (362) 431 40 99 SÝVAS (346) 224 21 31 TOKAT (356) 212 24 63 TURHAL (356) 272 41 82 ZONGULDAK (378) 251 48 31

Kültür Sanat

Türk Estetiðinde “gül”............... 43

Gönül Penceresi Ýyilerle Beraber Olmak............... 44

Tomurcuklar

Çocuklarýn Tuvalet Eðitimi...... 46

Mutfaktan Yemek Tarifi “Herise”............... 49

Üç Aylar ve Kandillerimiz............... 38

Hanýmlara Özel

Ailede Hoþgörü........................ 50

Tanýtým

Darende Þiirleri Kitabý........... 52

Bir Mektup

Ýlk Heyecan............................. 54

Somuncu Baba

Somuncu Baba

Somuncu Baba

Okumak ve Okuyucu Olmak Ýnsanlýðýn sahip olduðu bütün bilgiler, binlerce yýllýk bir birikimin sonucudur. Bu birikimler nesilden nesile yazýyla yani kitaplarla aktarýlmýþtýr. Geçmiþin kültür, medeniyet ve sanatýný ancak kitaplarla, daha doðrusu okumayla öðrenebiliriz. Okuma, yalnýzca geçmiþle günümüz arasýnda bir köprü kurmaz. Kiþinin yetiþmesini o sosyal çevrede kendine has bir yer edinmesini de saðlar. Burada okuma sözünden maksat, okulda okumak yada ders kitaplarýný okumak deðildir. Daha geniþ anlamda, insanýn kendisiyle ve toplumuyla uyum saðlamasýna yönelik bir çalýþma þekli anlaþýlmalýdýr. Ýnsan ömründe, okumak için vakit yok diyebilirsiniz. Bu hüküm okumaktan kaçarak kolaycýlýðý seçmektir. Alman düþünürü ve yazan Goethe, doðru dürüst okumak için ömrünün seksen yýlýný harcadýðýný, yine de amacýna tam ulaþmýþ sayýlmayacaðýný, söyler. Bilgi edinmenin en iyi yolu okumadan geçer. Yukarýda da deyindiðimiz gibi, çeþitli konularda, çeþitli meslekler üzerinde bir çok kiþi düþüncesini, araþtýrmasýný ve tecrübesini kitaplara, dergilere, gazetelere yansýtmýþtýr. Bize düþen görev, böylesine engin ve zengin bilgilerle dolu yazýlý ürünleri okumaktýr. Medeniyette ilerlemiþ toplumlar okumuþlarýn bir eseri olduðuna göre, biz de iþimiz ne olursa olsun, kültür, sanat konularýnda okumak zorundayýz. Bu sayede hem kiþisel baþarýmýz artar hem de toplumumuza yararlý bir insan oluruz. Ülkemizde edebiyat ve kültür alanýnda kendine has bir çizgide yayýn yapan dergilerin hayatiyetinin devamlýlýðý çoðu kez inkitaya uðramýþtýr. Bir takým sebepler; heves ve gayret mahsulü meydana getirilen mevkuteyi birkaç sayý çýktýktan sonra okuyucu azlýðý veya mali sýkýntýlar husule gelmesiyle tarihe mal olan ve nesli tükenen bir varlýk kavramý dahilinde geçmiþ zamanýn sayfalarýna yazdýrmýþtýr. Bugün Türkiye'de edebiyat sanat dergilerinin sayýsý parmak sayýsýný geçmez. Magazin türü dergilerin mantar gibi çoðaldýðý bir ortamda, bizim dergimizin sekiz yýl kesintisiz otuzdört sayý peþ peþe yayýnlamak bir baþarý grafiðidir muhakkak. Bir dergiyi yaþatan, hayata baðlayan okuyuculardýr. Her sayfasý, her satýrý okunan ve yayýn çizgimiz dahilinde ilgiyle takip edilen bir yayýn organý olmak arzusuyla, her yazýyý, þiiri seçerek ve dikkatli incelendikten sonra yayýnlamaktayýz. Ama muhakkak ki bu bir kul yapýsýdýr, hatalar olmasý muhtemeldir. Ancak baský kalitesi, konularýn seçimi, grafik ve tasarým ile fotoðraflarýna kadar her yönüyle içinde kendimizi bulabildiðimiz, bir dergimizin okuyucuyla iki ayda bir buluþmasý, kaynaþmasý mutluluðun doruk noktasýdýr. "Somuncu Baba" Kültür Edebiyat ve Araþtýrma Dergisi'ne; yayýna baþladýðýmýz 1994 yýlýndan itibaren manevi desteklerini esirgemeyen Vakýf Baþkanýmýz baþta olmak üzere, kalemleriyle, gönülleriyle bizlerin yanýnda olan kardeþlerimizi þükranlarýmýzý arz ederiz. Yýllardýr dergimizi takip eden okuyan, okutan siz kýymetbilir okuyucularýmýzý muhabbetle selamlar daha iyiye ve güzele berber gideceðimizi bildirir, Saygýlar sunarýz...

2

Eylül - Ekim 2001

Somuncu Baba

Hutbelerden

Hutbelerden

Baþyazý

Baþyazý

Þeyh Hamid-ii Veli Camii Minberinden

Hutbeler Aziz Cema’at

Birgün Resulü Ekrem Efendimiz, namaz kýlýyorken Cemalullahý görmüþtü. Buhari ile Müslim’den ma'ada hadis kitablarý birgün Rasulullahýn, sabah namazýna geçce geldiðini, namazý kýldýrdýktan sonra herkese cami'de kalmayý tavsiye ederek þu sözleri söylediðini kaydediyorlar; “Dün ne kadar mukadderse o kadar namaz kýldým, derken üzerime uyku bastý. Bu sýrada Cemalullahý nikabsýz gördüm. Bana meleklerin neden bahsettiklerini bilub bilmediðim soruldu. Bilmediðimi söyledim. Sýrtýma bir el dokundu, o elin serinliði kalbimi serinletti. Yerde gökde ne varsa herþeyi gördüm. Bana deminki su'al tekrar soruldu, cevab verdim. Evet, melekler seyyi'atý emhaliden, hasenatdan bahsediyorlar dedim. Hasenat nedir? Su'ali varid oldu. Cevab verdim. Cema'atle namaz kýlmak, namaz kýldýkdan sonra camide kalmak, erkanýyla abdest almak. Bunlarý yapan bir adam hayýr içinde yaþar, hayýr içinde ölür, doðduðu gün ne kadar günahdan azade ise, öylece günahdan azade olur... Bunu müte'akib bana derecaten su'al varid oldu. Ben de yemek yedirmek, edeble konuþmak, herkes uyuyorken ibadet etmek dedim. Bunun üzerine benden istediðimi dilemem emr olundu. Bende; Yarabbi dedim; bana iyilik etmek, fenalýkdan ictinab etmek için kudret ihsan et. Da'ima fukarayý seveyim ve maðfiret ve rahmetine na'il olayým. Yarabbi seni sevmek için seni sevenleri sevmek için, beni sana yaklaþtýracak iþleri sevmek için, kudret ver! dedim. Bunu söyledikden sonra þu sözleri duydum.” “Bu söylediklerinin hepsi hakdýr ve du'alarýn kabul olunmuþtur.”

Ya y ý n H e y e t i Eylül - Ekim 2001

3

Devr-i Zaman

Gönülleri aydýnlatan ýþýk demeti Recep Þaban Ramazan Üç aylar ve kandiller Ýftar vakti ve ezan Günlerin gecelerin kýymeti Kandil kandil nur geliyor Bir çocuðun elinde simit Bir evde taze çörek Kandil için hazýrlanmýþ Samimi bir yürek Dosttan dosta hediye Mendil mendil nar geliyor Recebin ilk cumasý Rýzýklarýn taksim günü Rahmetin muammasý Dualarýn kabul günü Gecenin bir vaktinde mihman Gönle can-dil yâr geliyor Recebin yirmi yedinci Miraç seyir gecesi Hakk’la Habibi’nin görüþtüðü Perdelerin kalktýðý Makamlarýn en yücesi Ýsra sýrrýnýn aydýnlýðý Demet demet gül geliyor Þabanýn on beþinde Samimi kullar alýr beratýný Günahlardan kurtuluþ Ahmet Þemsettin ATEÞ

Af ve baðýþlama zamaný Kusurlarý örten Rabbýn katýndan Rahmet rahmet bol geliyor Onbir ayýn sultanýdýr Ramazan Onda oruç ve iftar Onda ibadet hazzý Yüce Allah kulundan Kulu Allah'tan razý Ýmsaktan iftara kadar Hakk için emre itaat Bir ibadet þevkiyle Eyler dua niyazý Ve bir ay müddetince Kuru ekmek bal geliyor Kur'anýn indirildiði Ýslam'ýn bildirildiði Bin aydan daha hayýrlý olan Kadir gecesi O gecede her þey tesbihde Melekler ve ruhlar emirle Yeryüzüne inerler Fecir doðuncaya kadar selâm Bir manevi hal geliyor Bayram hakkýn ihsaný Mü'mine armaðaný Kardeþlik ve birlik ile Gönüllerin çoþtuðu Nurlu üç aylar geliyor

Düþünce

Somuncu Baba

Darende'yi Yeniden Düþünmek

Doç. Dr. Said ÖZTÜRK Þehirlerin de ruhu olduðunu söyleyen düþünür pek haklýdýr. Zira, Darende'yi ilk gördüðümde bu çýrýlçýplak iki tepe arasýnda kalan bir vadinin insanlarý neden celb ettiðini anlayamamýþtým. Demek ki, þehirleri sahip olduklarý coðrafyalarý pek ele vermiyor. Kadim Osmanlý asýrlarýnda Darende, insanlarýn cývýl cývýl mesken tuttuðu bir mekan. Hangi Osmanlý asrýna baksanýz Darende kimliðinden bir þey kaybetmemiþ, kendisini vatan tutanlara bir anne kucaðý sýcaklýðýyla þefkatli ellerini uzatmýþ, beþiklik etmiþtir. Darende hiç köhnememiþ, pörsümemiþ, taþýdýðý tüm coðrafi olumsuzluklara karþýn neþesinden bir þey kaybetmemiþ. Sahi, bir þehri neþeli kýlan nedir? Hangi unsurlar bir mekaný cennetten bir köþe, cennet-abâd kýlýyor? Þüphesiz tabii güzellikler, pýnarlar, þelaleler, çiçekler vs. bir mekaný sevimli hale getirir. Kafi deðil. Ýnsanýn olmadýðý, erenlerin yer etmediði, irfan aðacýnýn sümbüllenmediði hiçbir mekan bir þehri sevimli kýlmýyor. Darende tarihten gelen izleri, maneviyat büyüklerini

baðrýnda taþýyan bir belde. Bir belde-i tayyibe, bir gülistandýr. Bir ilim yuvasýdýr. Bir dâru'l- huzur ve ilimdir. Pek az Anadolu þehrine nasip olmuþtur Darende'ye nasip olan. Binlerce cilt kitapdan oluþan paha biçilmez eserlerin bu günlere kadar geldiði, onlarca ilim adamýný, bir o kadar devlet adamýný yetiþtiren bir münbit mekandýr. Darende, kitabý kendine dost, hayvan sýrtýnda kitapçýlýðý kendine meslek edinenlerin mesken tuttuðu küçük bir Anadolu kazasý. Battal Gazi, Hazreti Ali cenklerini ve nice ilmi eserleri kitap sevdalýlarýna ulaþtýran seyyar kitapçýlarýn yetiþtiði belde. Küçüklüðümde Darendeli olduðunu sandýðým sýrtýnda kitap satan seyyar bir kitapçý gelirdi kasabamýza. Ondan çok kitap aldýðýmý hatýrlýyorum. Merhum Ahmet Davudoðlu'nun Büluðu'l-Meram þerhini ondan almýþtým. Daha nicesi. Küçük yaþta beni ilmi eserlerle, irfan bahçeleriyle tanýþtýran o Darendeli kitapçýya çok þey borçluyum.

Düþünce

Somuncu Baba

Darende'de Ýzzet Hasan Efendi'nin, Yusuf gördüm. Bu bir mübalaða deðildir. Zira Paþa'nýn kitap vakfý ve ayrýca Kur'an cüzü vakýflarý da Fethullah Musuli gibi bir ilim erbabýnýn çalýþbu beldede kitaba verilen deðeri anlatýr bize. Vakýf gibi malarý deðil bir, belki size on doktora konusu uluvv-i himmet duygularýndan neme'an eden bir teþeb- sunabilir. Yerinde yaptýðýmýz tetkiklerde gördük büse kitap gibi yüksek bir deðeri eþ etmek ne derece ki Musuli'nin 200'ün üzerinde eseri vardýr. Ömer Þem'i Efendi baþlý baþýna bir araþtýrma engin bir inceliktir. Peygamber Efendimizin bana dünyada üç þey konusudur. Burada yetiþen ilim erbabýnýn sevdirildi hadisinde güzel kokuyu, esansý âleme tevzi araþtýrýlmasý, devlet adamlarýnýn tetkiki nice edenlerin, gül-i Muhammedi sevdalýlarýnýn beldesidir araþtýrmanýn konusunu pekâla teþkil edebilir. Sayý verecek olursak tetkiklerimizde tarih Darende. Hangi Anadolu þehri istemezdi Somuncu Baba'yý içerisinde 20 devlet adamý, 49 ilim ve fikir ve onun muhterem evladlarýný asýrlardýr baðrýnda taþý- adamýnýn bu beldeden yetiþtiðini gördük. Ne hazin ki Darende'yi ziyaretimiz sýrasýnda mak. Nasip meselesidir. Darende bu nasipliler arasýnda Ýlahiyat Fakültesi'nin Malatya'ya taþýndýðý haberini bahtiyar bir þehirdir. Bir dâru'l- huzur þehridir Darende. Hangi fani aldýk. Kuþkusuz üzüntü verici ve sýkýcý bir haber. Sosyal Zaviye mahallesine, Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi aktivite ve ilmi çalýþmalar açýsýndan yetersizliði gerekçe Caddesi'ne, Somuncu Baba'ya yönelir de huzur duy- gösterilmiþ. Bu gerekçe kanaatimce mâlûldür. Çünkü maz. Fenada bâkinin hissedildiði, bâkiye giden yollarýn birkaç metropol þehirdeki üniversiteleri çýkarsanýz hangi üniversitemizin ilmi çalýþmalara imkan tanýyan kayarandýðý bir menba'-ý huzuru keþfeder insan burada. Bir ilim þehridir Darende. Bu güne kadar naklarý yeterlidir. Üstelik her hangi bir Ýlahiyat Fakültesi gelmiþ kütüphanelerindeki binlerce eser ancak için Darende kütüphaneleri baþlý baþýna bir kaynaktýr, büyük þehirlerde görülür. Ýzzet Paþa bir hazinedir. Sosyal aktivite denilen faaliyet alaný Kütüphanesinde 23000 cilt eserin 680'i yazma, kendiliðinden oluþan bir etkinlik deðil, bir sürece 700'ü matbu Osmanlýca, Arapça ve Farsça'dýr. baðlýdýr. Bir üniversite merkezi olan K. Maraþ'da sosyal aktivite çok mu yüksek, Kütahya'da, Hulusi Efendi Özel Kütüphanesi'ndeki 8000 cilt Kars'da, Bilecik'de, eserin bir kýsmý Osmanlýca, Adýyaman'da, Zonguldak'da, Arapça ve Farsça'dýr. Þeyh Afyon'da sosyal aktivite çok Hamid-i Veli mu daha ileri ? Kütüphanesi'ndeki 5000 Söylenenlere bakýlýrsa cilt eserin yine bir bölümü diðer bir gerekçe Osman Osmanlýca, Arapça ve Hulusi Efendi Vakfý'nýn etkinFarsça'dýr. Balaban'da liði gösteriliyormuþ. Vefa Abdurrahman Erzincani denilen mefhum yoksa lûgatK ü l l i y e s i lardan kaldýrýldý mý? Kütüphanesi'ndeki 500 cilt Darende'ye pek çok eser eserin yarýsý Osmanlýca, kazandýran, Darende adýnýn Arapça ve Farsça'dýr. Türkiye'de söz edilmesine 2001 Temmuz'unda vesile olan bir vakfý töhmet kýsa bir ziyaretimde bu altýnda býrakmak en hafifiyle zengin bilgi hazinelerini yakýþýk almamaktadýr. Bu görünce Darende Ýlahiyat vakýf Ýlahiyat Fakültesi'nin Fakültesi'nin çok þanslý ihtiyacý olan tüm binalarý ihzar olduðunu düþünmüþtüm. etmiþ, öðretim elemanlarýna Ýlim yolunda akademisyenlojman, öðrencilerine beþ yýlliðe yeni baþlayan nice dýzlý otel mesabesinde yurt asistaný profesörlüðe tahsis etmiþtir. Efendim bu kadar taþý-yacak araþtýrma binalar fakülteye ve inceleme konularýný bu devredilmeliymiþ. Bir vakfýn hazinelerden keþfedebilemülkiyetinde bulunan bir malý ceklerini, araþtýrmalarýný Darende Mehmet Paþa Ýlçe Halk Kütüphanesinde bulunan baðýþla diye vakýf mütevellisini yapabileceklerini Fethullahi Musûli’nin yazma eseri

6

Eylül - Ekim 2001

Eylül - Ekim 2001

7

ikrah etmek vakýf geleneðimizde yeri olmayan bir taleptir. Mütevelli vâkýfýn þartý muvacehesinde hareket eder, bunun dýþýna çýkamaz. Çýkarsa mesuldur. Üstelik ülkemizde bazý üniversitelerin fakülteleri özel þahýslara ya da þirketlere ait binalarda eðitim vermektedir. Afyon Kocatepe Üniversitesi bunlardan biridir. Özer grubuna ait binalarda eðitim faaliyetlerini sürdürdüklerini orada bulunan akademisyenlerden dinlemiþtim. Bilecik Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi, Bilecik Özel Ýdaresi'ne ait bir binada eðitim vermektedir. Eðitimin üniversitenin kendi binasýnda verilip ve-rilmemesinde bir sakýnca olmasa gerek. Önemli olan kaliteli eðiticilerle kaliteli eðitim vererek donanýmlý insan yetiþtirmektir. Kanaatim odur ki, Ýlahiyat fakültesinin Darende'den Malatya'ya taþýnmasý ile 250 civarýnda öðrencinin ilçeye olan iktisadi katkýsýnýn kaybýndan baþka Darende'nin fazlaca bir kaybý yoktur. Asýl kayýp Ýlahiyat Fakültesi'nindir. Ýlmi araþtýrma açýsýndan bakýlýnca Darende'nin zengin kütüphanelerini

Somuncu Baba

Malatya'da bulacaklarý meçhulümdür. 20-30 milyon düþük kiralarla vakfýn lojmanlarýnda oturan öðretim elemanlarýnýn Malatya'da en azýndan 150 milyon kiraya mecbur kalacaklarý da bedihidir. Bu gün ülkemizde öðetim elemanlarýnýn maaþlarýnýn azlýðý neredeyse her gün gündeme gelirken Darende Ýlahiyat Fakültesi öðretim elemanlarýnýn satýn alma güçlerini belli bir oranda aþaðýya çekecek bir teþebbüsün samimiyeti tartýþýlsa gerek. Zira Maslov'un ihtiyaçlar silsilesinde belirtilen gýda, barýnma gibi temel ihtiyaçlar halledilmeden ilim ve sanat mertebelerinin kaygýsý çekilemez. Çok tanýdýðým akademisyen, nasýl geçineceðinin hesabýný yapmaktan ilim yapmaya neredeyse vakit ayýramaz duruma gelmiþtir. O yüzden de ülkemizde ilmi faaliyetler hep sanaldýr; yapmýþ desinler diye yapýlýyor, yapmýþ olmak için yapýlýyor. Sanal ilimler de maalesef Türkiye'yi bir yere taþýyamýyor. Kaybeden de ülkemiz oluyor. Bu ülkenin insanlarý oluyor. Ne hazin. Darendeliler ve Darende hizmet erbablarý üzülmesinler. Zira hayat hatt-ý mustakim üzere gitmediði gibi daha geniþ bir zaman aralýðýna bakýldýðýnda tarih de tek düze faaliyetlere tanýklýk etmiyor. Bu da geçer ya hu deyip hizmete devam etmek, bu beldenin bu ülkenin mamuriyetine çalýþmak, ilmi seviyesini yükseltecek adýmlar atmak gayretinde olmak gerek. Sahi hiss-i kable'l-vuku' mudur nedir bilmiyorum ama, içimdeki bir ses yoksa diyor, vakfýn eðitim hizmetleri ve yaptýðý binalar, geçmiþte Osmanlý döneminde olduðu gibi 21. asýrda ilimkültür ve medeniyet inkiþafýnýn harcýný oluþturmuþ olmasýn diyor. Niçin olmasýn. Hayali bile cihan deðer. Sözü sahibine, Anadolu'nun büyük erenine Somuncu Baba'ya býrakýyoruz; Diriyiz daim ölmeyiz Karanularda kalmayuz Çürüyüp toprak olmayýz Bize leyl ü nehar olmaz Bizim gülþendeki güller Dururlar taze solmazlar Hazân olup dökülmezler Zemistân-ý bahâr olmaz.

8

Eylül - Ekim 2001

Kapak

Somuncu Baba

Kültürümüzde

Evlilik

Müessesesi

Darende’de Düðün Âdetleri Hülya Akgül CANPOLAT

E

vlilik, gençlerin çoðunun kafasýný meþgul eden bir konudur. Zira bir insanýn sahip olabileceði en büyük mutluluklardan biridir. Ancak mutluluk kapýsýnýn önüne konulan maddi ve manevi tüm engelleri aþmak gerekir. Bir bütünün iki parçasý olarak yaratýlan kadýn ve erkek, evlilik anlaþmasý altýnda bir araya gelmekte, yaþamlarýný birlikte sürdürmektedir. Yaratýlýþta iki görev vardýr. Birincisi Allah' a kulluk vazifesini yapmak, ikincisi neslin devamýný saðlamaktýr. Ýslam dini müslümanlarýn evlenip yuva kurmalarýna büyük önem verir. Kur' an-ý Kerim' de, "Size onlar sayesinde veya onlarla huzur ve sükunete ermeniz için kendi cinsinizden eþler yaratmasý ve aranýzda sevgi ve merhamet halketmesi O' nun kudretinin alametlerindendir. Bunda düþünen bir topluluk için iþaretler vardýr." (Er-Rûm 30 / 21) denmiþtir. Bir baþka ayet-i kerimede, "Sizden bekar olan kimseleri, köle ve cariyelerinizden uygun olanlarý evlendiriniz. Eðer onlar fakir iseler Allah fazlýndan onlarý zenginleþtirecektir. Allah (imkanlarý ve rahmeti) geniþ ve (her þeyi) bilendir." (en-Nûr 24 / 32) buyurulmuþtur. Hz. Peygamber (S.A.V)'de muhtelif hadislerinde müslümanlarý evlenmeye teþvik etmiþtir. Mesela bir hadis-i þerifinde, "Ey gençler sizden evlenmeye güç yetirenler evlensin" (Buhari, "Nikah",3; Müslim, "Nikah",1) buyurmuþ, bir baþka hadisinde keza, "Peygamberlerin dört sünneti vardýr" demiþ ve dördüncü olarak evlenmeyi saymýþtýr. (Tirmizi, "Nikah",1; Müsned,V,421). Evliliðin en önemli vasfý, sarsýlmaz temeller üze-

rine kurulmasý ve ancak ölümle nihayete ermesinin arzu edilmesidir. Çok mühim olan bu hususun temini için bilhassa ruhi yönden saðlýklý bir maziye, kuvvetli bir hazýrlýk dönemine ve çok saðlam karakter yapýsýna ihtiyaç vardýr. Toplumun yapýtaþý olarak kabul edilen ailenin kuruluþu bir kadýnla bir erkeðin kendi aile dairelerinden koparak yeni bir ailenin çekirdeðini oluþturmak için biraraya gelmeleri hem bireysel, hem de toplumsal sonuçlarý bakýmýndan kuþkusuz önemli bir olay. Evlenmekten gaye nesli devam ettirmek ve alemi, insan oðlundan boþ býrakmamaktýr. Hadis-i Eylül - Ekim 2001

9

Kapak

Düþünce

Kapak

þeriflerde, evlilik öncesi görme-görüþme tavsiyesi var. Bu, evlilikten önce kýzýn görülmesini, karþýlýklý bilgi sahibi olunmasýný ifade eder. Ýmam Þafiî' nin de tavsiye ettiði en uygun görme ve karar verme þekli, önce oðlan tarafýndan kesin karar verilecek þekilde kýzýn görülmesi te'min edilmeli, oðlan kesin müsbet karar verdikten sonra kýz tarafý haberdar edilmelidir. Bundan önceki kýz hakkýnda bilgi edinme safhasý kýz tarafýnýn haberi olmaksýzýn yürütülmelidir. Bu safha tamamlandýktan sonra kýza resmen dünür gönderilmelidir. Ýnsani açýdan bu sýra takip edilmelidir. Yoksa oðlan dünür gönderdikten sonra kýzý araþtýrmaya koyulmasý, sonra da "seni beðenmedim" deyip iþi býrakmasý insanlýða yakýþmaz. Dediðimiz gibi oðlan, karþý tarafýn haberi yokken araþtýrma yapmalý, kendisi açýsýndan kesin müsbet kararý verdikten sonra kýz tarafýna dünür gönderip haberdar etmelidir. Oðlan tarafýndan kýz istendikten sonra eðer kýz tarafý bu isteði uygun görüp kýzý verirse iki taraf arasýnda söz kesilir. Söz kesme veya niþanlýlýk, taraflarýn birbiriyle evleneceðinin alametidir. Niþanlýlýk, nikah akdi olarak telakki edilmemelidir. Onun için niþanlý olanlar, evli imiþ gibi hareket edemezler, baþ baþa kalamazlar. Kýz, henüz yabancý olduðu için erkeðin yanýnda açýlýp saçýlamaz. Niþanlýlýk döneminin ilk günlerinde gidip gelmek kolay olsun diye nikah akdi yapmak akla gelebilir. Bütün toplumlarda taraflar nikahýn kýyýlmasýndan önce birbirleriyle bir evlenme arzusu ortaya koymakta, bilahare kýsa veya uzun süren bir hazýrlýk dönemi geçirmekte ve ardýndan da evlenip bir araya gelmektedirler. Toplumumuzda bu hazýrlýk dönemi söz kesme ile baþlamakta, bunu niþanlanma izlemekte ve evlilik daha sonra gelmektedir. Taraflar bu süreç içinde birbirlerini daha iyi tanýmakta, karþýlýklý hediyeler alýnýp verilmektedir. Nikah akdi yapýlmadan niþanlýlarýn, aralarýndaki sýcak ilgiye ve ileriye dönük iyi niyetli beklentilerine raðmen mahrumiyet bakýmýndan adeta iki yabancý gibi olduklarý ve bu mahrumiyet sýnýrlarýna dikkat etmeleri gerektiði gözden uzak tutulmamalýdýr. Ancak kendi baþlarýna karar verebilecek derecede yetiþkin ve aklý baþýnda niþanlýlarýn eþya bakmak için çarþýda dolaþmalarý; konuþmak ve birbirini daha yakýndan tanýmak amacýyla herkese açýk mekanlarda oturmalarý, toplumun bu yöne müsamasýnýn bulunduðu durumlarda niþanlýlýk hukuku çerçevesinde makul ve meþru karþýlanabilir. Niþanlýlýk döneminde taraflar arasýnda örtünme vb. 10

Eylül - Ekim 2001

Somuncu Baba

dini yükümlülüklerin kalkmasý amacýyla dini nikah kýyýlmasý Ýslam hukukunun öngördüðü mahiyete bir nikah olmadýðý gibi bir çok sakýncayý da beraberinde getirmektedir. Niþanýn bozulmasý durumunda karþýlýklý verilen hediyelerin ve mehire mahsuben yapýlan ödemelerin akýbeti Ýslam hukuku bakýmýndan önem kazanmaktadýr. Mehir evlenme ile kazanýlan bir mal olduðundan niþanýn bozulmasý halinde mehire mahsuben verilen mal veya para mevcutsa aynen, harcanmýþ veya þekil deðiþtirmiþ veyahut telef olmuþsa bedel olarak geri verilmelidir. Geçerli bir evliliðin yapýlabilmesi için o evlilikte bir takým unsur ve þartlarýn bir araya gelmesi ile mümkün olur. Evliliðin unsurlarý denince, evlenme akdini oluþturan temel öðeler kastedilir. Bunlarda evlenecek taraflarýn varlýðý ile onlarýn evlilik akdini kuran irade beyanlarýdýr. Daha sonra iki þahit ile nikah kýyýlýr. HZ. FATIMA'(R.A)NIN ÖRNEK DÜÐÜNÜ: Hz. Fatýma on beþ yaþýnýn içinde iken sevgili babasý Peygamberimiz (S.A.V) kýzýnýn gelinlik çaðýna girdiðini düþünerek yüce Allah'tan kýzýna hayýrlý bir kýsmet verilmesini diler. Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Fatýma'yý Hz. Peygamberimiz (S.A.V)'den eþ olarak isterler, ancak Peygamberimiz (S.A.V) "Ben Fatýma hakkýnda Allah' ýn emrini bekliyorum cevabýný verir. Allah (C.C) Resûlü'nün duasýný kabul buyurur ve Cebrail (A.S) gelip Hz. Ali'nin damatlýðýný bildirir. Peygamberimiz (S.A.V) kýzý Hz. Fatýma' yý Hz. Ali ile evlendirmek istediðini açýklar. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer Hz. Ali'ye giderek Peygamberimiz (S.A.V)' den Hz. Fatýmayý istemesini teklif ederler. Hz. Ali hem sevinir hem de, ya Allah Resûlü reddederse, kýzýný vermezse bir daha mübarek yüzüne nasýl bakarým diye endiþelenir. Ensardan birkaç arkadaþýný yanýna alarak Peygamberimiz (S.A.V)' in evinin kapýsýna gelir. Arkadaþlarý orada kalýr ve utana sýkýla Allah Resûlü' nün huzuruna girer. Peygamberimiz (S.A.V): "Ya Ali git kendine bir ev bul" buyururlar. Hz. Ali (R.A) bir ev bulup döner. Peygamberimiz (S.A.V) hem Hz. Ali'nin velisi hem kýzý Hz. Fatýma' nýn velisi olarak söz verir, söz alýr. Þöyle buyurur: "Ya Ali, Cenab-ý Hakk bana, kýzým Fatýma' yý nikahlamamý emir buyurdular. Ben de 400 (bir rivayete göre 480) dirhem gümüþ mehirle nikahladým." Hz. Ali (R.A) : "Ben de kabul ettim Ya Resûlullah" der. Þükür

Somuncu Baba

secdesine kapanýr ve aðlar. Peygamberimiz (S.A.V) Hz. Ali' ye mehri nasýl temin edeceðini sorar. Hz. Ali de þöyle cevap verir: "Ya Rasûlullah bende para bulunmaz. Ben gündelikle çalýþýrým ve böylece helal ve temiz rýzýk kazanmakta olduðumu biliyorsunuz. Yalnýz benim kendime ait bir atým bir de zýrhým var." Peygamberimiz (S.A.V) de: "Ya Ali, at sana çok lazým olur, zýrhý götür, sat ve parasýný bana getir." buyurur. Hz. Ali gidip zýrhýný Hz. Osman' a 480 dirheme satar. Hz. Osman zýrhý satýn alýp parasýný Hz. Ali' ye verdikten sonra zýrhý da hediye olarak geri iade eder. Hz. Ali zýrhýn parasýný götürüp Peygamberimiz (S.A.V)' e verir. Peygamberimiz (S.A.V)' de Hz. Bilal' e "Ya Bilâl al bu parayý çarþýya çýk, biraz gül yaðý, gül suyu al. Geri kalan para ile de bal al ve mescidin bir kenarýnda temiz bir kap içerisinde ez. Bal þerbeti yapýn ki nikah kýyýldýktan sonra içelim. Ensar ve muhacirlerden mevcut bulunan ashabýmý mescide davet et ve Fatýma Zehra ile Ali' nin nikahlarýnýn kýyýlacaðýný halka ilan et..." diye emir buyururlar. Toplanan davetlilere Peygamberimiz (S.A.V) bir hutbe okur ve kýzýný Hz. Ali'ye nikahladýðýný buyurur. Hz. Ali de ona mukabil bir hutbe okur ve nikahý kabul eder. Davetlilere hurma ve bal þerbeti daðýtýlýr. Davetliler de nikah için : "Barekallahü fîküma ve aleyküma ve cemea þemleküma..." (Allah bu nikahý uðurlu ve mübarek kýlsýn, ilahi bereketlerine bunlarý ve nesillerini dahil eylesin) diyerek dua ederler. Peygamberimiz (S.A.V) mehirden 63 dirhemi saklamasý için Hz. Ümmü Seleme' ye verip kalanýný Hz. Ebû Bekir' e verir ve Hz. Fatýma' ya çeyizlik almasýný ister. Hz. Ebu Bekir çarþýya çýkýp bir sedir, yüzü keçi derisinden bir yün yatak, içi hurma lifi dolu bir yastýk, üzerine bir örtü (battaniye), bir kilim, bir maþrapa bir takým giyecek þeyler alýr. Peygamberimiz (S.A.V)' e getirir. Peygamberimiz (S.A.V)' nin gözleri yaþla dolar ve Rabine þöyle dua eder:" Ya Rabb senin sevmediðin israftan çekinen kimselere bu eþyayý hayýrlý ve mübarek kýl." (Hz. Fatýma' nýn bu eþyalarý hayatý boyunca kullandýðý rivayet edilir.)

Kapak

Nikah iþlemleri bittikten bir müddet sonra Hz. Ali' ye kardeþi Hz. Akil b.Ebî Talib artýk düðünlerinin yapýlmasýný istediðin belirtir. Peygamberimiz (S.A.V.)' e bunu söylemesini teklif eder. Hz. Ali nikahý kýyýldýktan sonra Peygamberimiz (S.A.V)' den utandýðýný, yüzüne bakamadýðýný söyler, kardeþi Hz. Ali' ye birlikte gidelim teklifinde bulunur ve beraber giderler. Hz. Ali Peygamberimiz (S.A.V)' in huzuruna utanarak oturur. Ýstemeye geldiðindeki gibi yine Allah Resûlü Hz. Ali'nin niyetini söylemeden anlar ve sual buyururlar: " Ya Ali artýk düðününüzün olmasýný arzu ediyor musun?" Hz. Ali :"Evet anam babam sana feda olsun, emirlerinizi bekliyorum" der. Peygamberimiz (S.A.V) mutlu müjdeyi verir. " Evet düðününüz inþallah olacaktýr." Peygamberimiz (S.A.V) Ümmü Seleme' ye saklamasý için verdiði kalan parayý Hz. Ali’ye verir. Biraz hurma, biraz tereyaðý biraz da süzülmüþ yoðurt almasýný ister. Hz. Ali bunlarý alýp getirir ve Peygamberimiz (S.A.V) kollarýný sývayýp bu malzemeye "hays" denilen düðün yemeðini kendisi yapar. Bu daveti haber alan zengin sahabeden besili koyun, pirinç, yað gönderenler olur, onlarda ilave olunur. Peygamberimiz (S.A.V) eþ ve dostlarýnýn davet edilmesini emir buyurur. Davetliler fazla kalabalýk olduðu için bölük bölük gelip yemeðe otururlar. Yemekler yenildikçe bereketlenir. Peygamberimiz (S.A.V) Perþembe günü hanýmlarýndan Hz. Ümmü Seleme' ye ve azadlý cariyesi Hz. Ümmü Eymen' e Hz. Fatýma' yý süsleme vazifesini verir. Kendiside bir kýr deve getirip deveyi çevre ve zamanýn icaplarýna göre süsletir, sonra kýzlarý Hz. Fatýma' yý devenin üzerine bindirir. Dizginini de Hz. Selman (R.A)' a teslim eder. Hz. Ali' ye hitaben "Ya Ali kýzým Fatýma gelin olarak evinize gitti. Ben de akþam namazýndan sonra gelip dua edeceðim, beni bekleyin" buyurur. Akþam vakti gelince, Hz. Ali' nin evine gider. Hz. Fatýma ve Hz. Ali' ye bir kaptan su serptikten sonra ihlas ve muvazeteyn surelerini okur, Þu duayý yapar ve çýkar:" Allahümme barik fîhima ve barik lehûma fî þemlihima." Düðünlerimiz Hz. Fatýma' nýn düðünlerine eþ olsun. Eylül - Ekim 2001

11

Kapak

DARENDE'DE DÜÐÜN ÂDETLERÝ KIZ ÝSTEME: Askerden gelen gençlerin artýk yuva kurmalarý gençler tarafýndan oðlanýn babasýna annesine imalý olarak hatýrlatýlýr. Evlenecek kiþi kurulacak ailenin geçimini saðlamak için kendisi çalýþacak bir iþi yoksa iþ arayýp bulmaya çalýþýr. Ýlçemizde genel olarak herkes birbirini tanýrlar. Çok nadirde olsa hiç tanýmadýðý kiþi ile de akraba olur. Ailede istenilecek kýz kararlaþtýrýlýnca kadýnlar kýz tarafýna giderek: Kýzýn fiziki yapýsý evdeki tertip düzeni, yaptýðý hizmet, meraklý bakýþlar altýnda beðenildiði takdirde bu gidiþ geliþler birbirlerini daha iyi tanýma fýrsatý da bulurlar. Akþama erkekler giderek, Allah'ýn emriyle kýzý oðlana isterler. Tatlýya baðlanan bu görüþme kýz ile oðlanýn sözü kesilmiþ olur. He demeye (altýn olarak) Bir lira veya bilezik takýlýr. Kýz evi yoðun bir iþe girmiþ olur. ÇEHÝZ: Balaban ve Ayvalýda çeyiz için oðlan tarafýndan eskiden baþlýk (kalýn) verilirdi. Baþlýk parasý verilirken komþulardan birkaç kiþi ile oðlan babasý kýz evine haberli olarak gidilir, baðýþlardan sonra para

12

Eylül - Ekim 2001

Somuncu Baba

verilirdi. Darende'de bu kalýn parasý yerine kýz tarafýnýn oðlan tarafýna çeyize katkýda bulunulmasý için eþya listesi verir. Þimdi bütün kasaba ve köylerde bu uygulama vardýr. Kýz evinde, kýzýn arkadaþlarý da çeyiz için yardýmcý olurlar. Elektriðin olmadýðý zamanlarda petrol lambasýnýn loþ ýþýðý altýnda bin bir güçlükle yapýlan doðayý iðne ve renkli iplerle hasa bezine iþlenir. Týð ile yapýlan danteller itina ile katlanýr. Sandýklara yerleþtirilir. "Kýz kundakta, Çeyiz sandýkta" sözü daima önemini korumuþtur. Dantel, Oya: (Boncuk, iðne, iðne oyasý, týð oyasý, mekik oyasý, Çevre, makrome, peþkir, uçkur, saat kesesi, tütün kesesi, para kesesi, (Saat ve para kesesi ya týðla ya renkli floþ ile geometrik þekiller vererek yada tek renk iðne oyasý ile iþlenir.) Para kesesinin üzerine nazar deðmesin diye mavi gök rengi bezden dikilir. Tütün kesesi: Çuha ve kadifeden vazoya benzer þekillerle dikilir. Çevre: Marhama, (makrome) ve uçkur gibi eþyalar çiçek, yaprak desenleri vazolarda, saksýlarda, camiler, minareler iþlenir, iplik olarak floþ, sarý, beyaz simlerden yararlanýlýrdý. Teknik olarak : 1. Balýk sýrtý (çok kullanýlmaz) 2. Filtre (Mürver iðne) 3. Düz pesent 4. Civan baþý (Vezir iðnesi) 5. Süzeni kasnak (Divan ve yastýk iþlerinde olurda pek kullanýlmaz 6. Tel kýrma: Kumaþ olarak mermerþah (opel) Tire bezinden yararlanýlýrdý. Rengarenk Lale, Karanfil, armut çiçeði, gül, sümbül motifleri iþlenir. Saplarý sarma ve balýk sýrtý tekniði ile olurdu. 7. Yün iþleri ile bayan çoraplarý sumak dalý, halep küpesi ve kadý(katip) çimdiði desenleri iþlenir. Köylerde ise halý, kilim, cicim, heybe, hurç, terki baðý, kuþak, çorap, eldiven örgüleri beli baþlý el iþi þekilleridir. Erkek tarafýnýn ise iþi yoksa gurbete gidilir. Orada kitap satma çerçilik yapýlýr. Gittikleri yerlerde iþ yeri açarak geniþletenler çoðunluktadýr. 1926 yýlýnda Çay baþý köyünden Mulla Mehmet (Cadeli Hoca) Gezerken söylediði yanýndaki çocuk olarak giden Balabandan Behlül Özer'den nakil olan Balabanlý halk þairi Ömer Hulusi Baylar'ýn bir þiiri þöyledir. Alýp sattýðýmdan sorarsan eðer, Çaký çakmak fitil kovda bulunur. Muhterem efendiler sattýðým sorar, Ýðne iplik yüzük kopça bulunur.

Somuncu Baba

Fenni gözlüklerim var herkese yarar, Kapý kilitleri camekan kýrar, Alýp sattýðýmdan çekerim zarar Tiryakilere Pipo bulunur. Beþ altý makas var, hiç biri kesmen yok, Ne kadar met etsem kulak asan yok. Çocuk düdükleri, iðneler pek çok. Diþ temizlemeye fýrça bulunur. NÝÞAN (Þerbet): Komþulara, eþe dosta yapýlan duyma duyurma törenini bir kiþi görevlendirerek çaðýrýlacak kiþileri tek tek gezerek (iki þeker, bir kibrit) Þerbet yapýlacak günü ve yeri bildirir. Erkek evinde biriken kadýnlar kýz evine giderler. Orada kadýnlar kendi aralarýnda gülüp eðlenirler. Gelin adayý oynadýktan sonra her iki taraf takýlarýný takarlar. Darende'de ise erkek evi tarafýndan 7-8 tepsi baklava önden gider, gelen davetlilere yemek ikram edilir. Her niþanda yapýlan masraflar oðlan evine aittir. Resmi ve dini nikah genellikle niþan günü veya onu takip eden günlerde yapýlýr. Düðün hazýrlýklarý sürerken bir hafta kala veya o hafta içinde oðlan evinde düðün ekmeði yapýlýr. Bildiðimiz yufka ekmektir. Ayrýcalýðý piþirene, ocak baþýnda yiyenler bahþiþ verir. Kýz evine gönderilen ekmek (ballý yaðlý) yað ve bal eritilerek ekmeðe sürülür. Ýtina ile bohçaya konarak gider. Götürene kýz evi tarafýndan bahþiþ verilir. Yazýmýzýn bu bölümünü memleketimizin yetiþtirdiði halk aþýklarýndan Beyani’nin 24 Aðustos 2001 tarihindeki oðlunun düðününde Çukurovalý aþýklardan Feymani (Osman Taþkaya)’nin 8 Eylül 2001 tarihinde gelin edeceði kýzý Sultan’ýn düðün da-vetiyesine yazdýðý bizzat okuduðu þiirle bitirelim...

Kapak

DÜÐÜN

Ýlk önce cennette onlar evlendi Ademle Havvadan kaldý bu düðün Kadermiþ yeyince yasak meyveyi Cennetten Dünyaya geldi bu düðün Gönülden gönüle yapýlýr yama Hürriyet bayraðý dikilir dama Her mahluk her kavim evlenir ama Ýslamda kemâli buldu bu düðün Ýnsanlarýn bu bir yakýnlaþmasý Davete icabet edip koþmasý Yârenin ahbabýn yardýmlaþmasý Ne güzel bir töre oldu bu düðün Konu komþu toplandýlar geldiler Neþeye kedere ortak oldular Gönüllerden gam kasevet aldýlar Nice gözyaþýný sildi bu düðün Ey FEYMÂNÝ dönüp maziye bir bak Kaderde ne ise gelir muhakkak Kula bu bir emri Hüdâdýr mutlak Bizdende payýný aldý bu düðün Aþýk Feymani - Kadirli BÝBLÝYOGRAFYA

1- Kur'an-ý Kerim ve Açýklamalý Meâli, T.D.V. Yay, Ank 1993 2- Aþýk Feymani (Osman Taþkaya)'den "Düðün" þiiri 25.08.2001 tarihinde derlenmiþtir. 3-BÝLGÝNBeyza, Ýslam ve Çocuk, D.Ý. B. Yay, Ank. 1991 4- ERTUÐRUL Ý,F; Hakikat Nurlarý Sebil Yayýnevi, 1979 s. 217 5- GÜNGÖR Tülay, Evlilik Öncesi Ruhun Hazýrlýðý, Kadýn ve Aile Dergisi Aðustos 1992 6- Ýslam ve Toplum Ýlmihali ,Hayet,T.D.V Ýsam Yayýnlarý, Ýstanbul 1999 7- KANDEMÝR Yaþar, Mutlu Bir Yuva Ýçin, Raðbet yay. Ýst, 2000 8- KATIRCI Zehra, Malatya Ýli Darende Ýlçesi Geleneksel Mutfaðý, (Yayýnlanmamýþ lisans Tezi) Ank. 2000 9- KAYIKÇI Ali, Ýslam'a Göre Evlilik ve Mahremiyetleri s. 154. vd. Þelale yay. Ýst. 1983 10- Örf ve Âdetlerimiz, Türk Kültürüne Hizmet Vakfý, Ýstanbul 1994 11- ÖZER Bekir, Örf ve Âdetleriyle Darende, (yayýnlanmamýþ derlemeler) adýl çalýþmadan yararlanýlmýþtýr. 12- ULVAN Abdullah Nasih, Ýslamda Aile Eðýitimi, (çev. Celal yýldýrým) Uysal Kitabevi, 3. Baský, Konya 1981

Eylül - Ekim 2001

13

Altun Silsile

Altun Silsile

Somuncu Baba

Somuncu Baba

Altun Silsile

Hâce Muhammed Bâki Billah (K.S) Mevlüt SARIOÐLU Necmettin SARIOÐLU Orta boylu, kýrmýzý yüzlü, sakalý az, görüldüðünde huzur ve emniyet telkin eden bir yapýnýn sahibi idi. Uzlet ve riyazet deðiþmez adetleriydi. Manen az yemek, az uyumak ve az konuþmak düsturlarýydý. Kur'an-ý Kerim'i gece gündüz okurdu. Mübarek babalarý Abdüsselam isminde bir zat idi. Valide-i muhteremeleri ise Hz.Hüseyin soyundan olup, "seyyide" idiler. Bu bakýmdan kendileri seyyiddir. Kabil'de 973 hicri senesinde tevellüd etmiþlerdir. Zahirde Hace Emkenegi (k.s)'den, batýnda ise Þah-ý Nakþibend ve Ubeydullah hz.lerinden nisbet almýþlardýr. Gençlik çaðlarýnda Kabil'den Semerkant'a geldiler. Semerkant'da zamanlarýný ulular meclislerinde geçirmiþtir. Öyle hallere gelmiþlerdir ki; her gece akþam namazýndan teheccüd zamanýna kadar Kur'an-ý Hakim hatmederler. Sonra teheccüdü kýlarak sabah namazýna kadar dua ederlerdi. Sabah namazýný kýldýktan sonra da, iþrak vaktine kadar Yasin-i Þerif okurlardý. Güneþ doðunca da ; Yarabbi geceler neden bu kadar çabuk geçiyor" diye yakýnýrlardý. Oðlu Abdullah; çoðu zaman yanlarýna ellerinde bir ayna ile gelirler, O da muhterem mahdumlarýna "Aynada kendine bak" diye buyururlardý. Kendileri sayýsýz keramete mazhar olmuþlardýr. Bazý zamanlar namazda fatiha-i þerifi imamýn arkasýnda olduklarý halde, aþikare okumuþlar, bu vesileyle Ýmam-ý Azam efendimizin ruh-u pürfutuhlarý tecelli etmiþtir. Hatta aralarýnda kýsa mülakatlar da vuku bulmuþtur. Bir gün Ýmam-ý Rabbani hz.lerinin yakýn dostlarýndan Mevlana Bedreddin Sergehdi rivayet ettiler ki: "Bir vakit Delhi'ye gitmiþtim. Hz.Þeyh Muhammed Baki hz.lerinin kabr-i þeriflerine vardým. Ruhaniyet-i aliyyelerine müteveccih oturdum. Ne kadar o þekilde kaldýðýmý bilmiyorum ama, ruhaniyeti aliyyelerinden nisbet ve inabe aldým. Daha sonra Hace Kutbiddin Bahtiyar'ýn ziyaretine gittim. Oradan öyle bir hitab-ý manevi geldi ki; "Bu gün size Hace Muhammed Bâki hz.lerinden inayet buyurulan nisbet bizdendir." Ondan sonrada Þeyh-ül meþayýh Hace Nizameddin hz.lerinin kabirlerine gittim. Yine onlarýn manen muhatabý oldum. Buyurdular ki: - Bizim silsile-i nisbetimizde maþukiyet ve mahdumiyet galiptir. Hace Bakibillah hz.lerinden size ihsan buyu-

14

Eylül - Ekim 2001

rulan nisbet ise, bir aþk nisbetidir. Ve size kâfidir. Daha sonra Ecmir'e giderek, Çeþti tarikatýnýn kollarýndan olan, Hace Muhiddin Hasan Sencer hz.lerinin mübarek kabrini ziyaret ettim. Orada duyduðum manevi hitap ise, - Size Hace Bakibillah tarafýndan hasýl olan nisbet bizdendir. Onlara cevaben Hace hz.lerine tarikatlarýna mensup hiç kimsenin Çeþti'den "Ýntisabýmýz vardýr" diye bir ibare duymadýklarýný ve duymadýðýmý ilettim. Yine aldýðým manevi cevap ilginçti. Vaktaki ben Nakþibendi erlerinden; Yusuf-u Hemedani'den aþkýn, zevkin, þevkin ve nisbet-i ilahiyenin talimine mazhar oldum. Onu da Hace Kutbiddin Bahtiyar'ýn ruhaniyetine aktardým. Ordan da o nisbet Hace Muhammed Bakibillah'a aktarýldý. Yani nisbetin menbaý Nakþi pîridir. Hamdenlillah yine oraya tevdi edildi. Seyyid Rauf Müceddidi, Darül Mearif isimli kitabýnda þu güzel olayý rivayet eder: "Þah-ý Velayet, Þeyh-i Þüyuh Seyyid Kulam Ali Abdullah Dehlevi (k.s)'den nakildir: Bir gün Hace Bakibillah hz.lerinin mübarek ravzalarýna gittim. Füyuzat-ý manevilerini taleb ederek, arz-ý niyaz eyledim ki; - Ya Hz.Þeyh! Sizin teveccühünüz bir hakikat denizi oluþturdu. Oradan Þeyh Ahmed-i Serhendi (Meceddid-i Elfi sani Ýmam-ý Rabbani) gibi bir yiðit çýktý. - Ben fakir kölenize de inayet buyurursanýz ne olur? Bu söz üzerine Hace Muhammed Baki hz.lerinin kabirlerinden kalkarak bana kýyam eylediklerini müþahede eyledim. Teveccüh buyurmuþlardý. Zaten zayýf bir bünyeye sahiptim. Vakit de öðle sýcaðý vaktiydi. Bunlarýn üzerine de Cenab-ý Þeyh Baki hz.lerinin teveccühleri ilave olunca; hararetten yanmaya baþladým. Nefesim durmak üzereydi. Dýþarý çýktým. O günden beridir ki dýþarý çýktýðýma piþmanlýðým devam etmektedir. Ýtiraf etmeliyim ki; o kadarcýk teveccühlerinden mahiyetini izahtan aciz olduðum çok yüksek haller, derunumda hasýl olmuþtu. Kendi beyanlarýnda da: "Hangi büyüðün kitabýný okuduysam, o zat bana görünmüþtür. Hatta Þah-ý Nakþibend hz.leri ruhaniyetleriyle bana çoðu kez zikir telkin edip, cezbe vermiþtir." Meczuplara yaklaþmasý ise; tedbirli ve kararlý bir

Fenâya saldý çün özün bekâyý buldu pes Bâkî Mekân-ýý lâ mekân þehrin idendi cây-ýý nûrâni biçimde olmuþ, ancak onlarýn dua ve hüsn-ü zanlarý Bakibillah hz.lerinin bulunduðu makama gelmesinde önemli rol oynamýþtýr. Kendilerine rüyasýnda Muhammed Parisa hz.leri nasihatta bulunmuþtur. Tasavvuf yolunda ilerlemek için ahlak-ý hamide ile ahlâklanarak, düstura riayet etmenin gereðini bildirmiþlerdir. Hatta rüyasýnda Þah-ý Nakþibend hazretlerinin huzurunda tövbe etmiþtir. Bunu mübarek mürþidleri Hace Emkenegi doðrulamýþtýr. Kendilerine anneleri de hizmet ederdi. Tekkenin yemeðini ve ekmeðini o piþirirdi. Hatta taze ekmeði derviþlere ikram eder, kendileri kuru ekmek yerlerdi. Çoðu zaman hasýr üzerinde yatardý. Muhammed Bakibillah hz.lerinin en önemli hususiyetlerinden birisi mütevazý olmasýydý. Hallerini gizler, herhangi bir suale kýsa ve net cevap verirdi. Tasavvuf dalýnda ise karþýlaþtýðý sualleri uzun uzun izah ederdi. Daima hüzünlü ve üzüntülü olduðu halde, huzuruna gelenlere neþeli ve tebessümle muamele ederdi. Bir ramazan-ý þerif gecesinde talebesi Ýmam-ý Rabbani hz.leri, kendisine yoðurt göndermiþti. Yoðurdu getiren derviþ doðruca Muhammed Bakibillah'ýn kapýsýný çaldý. Mübarek Þeyh yoðurt kabýný alarak sordu : - Ýsmin nedir ? Nereden geliyorsun? - Ýsmim; Bâbâ'dýr. Ýmam-ý Rabbani hz.lerinin hizmetçisiyim. Bunun üzerine; - Mademki bizim Ahmed'in hizmetçisisin, bizimle berabersin, diye buyurdu. Bu kadarcýk bir görüþmeden hizmetçiye baygýnlýk geldi. Ýmam-ý Rabbani hz.lerinin huzuruna geldiðinde, halini farkeden Ýmam-ý Rabbani hz.leri ne olduðunu sormuþ, cevabýndan; Nereye baktýysa nur gördüðünü ifade eden hizmetçiye; Bakibillah'ýn büyüklüðünü bildirdi. Görülüyor ki, asýrlara manevi mührünü vuran müceddidler ve müçtehitler; o temiz erlerin temiz sinelerinden doðmuþlardýr. Zira onlarýn sine-i saadetleri bahr-i muhit-i kebirdir (büyük okyanus). Ýçinde kýymet yetmez incileri saklamaktadýr. Günü geldiðinde dýþarý çýkmak üzere, hatta ýþýðýyla ve nuruyla yarýmlarý tamamlayýp mücrimleri sevindirmek üzere; iþte ikinci bin yýlýnýn hemen baþýnda zuhur eden Ýmam-ý Rabbani hz.leri Muhammed Bakibillah hz.lerinin manevi sadrýndan doðarak o asrý tenvir etmiþlerdir.

Hala ellerinden düþmeyen "Mektubat"ý ve ona benzer eserleriyle nice bin yýllara daha ýþýk tutacaktýr. Allah (c.c)'a ve kuluna hizmetin ve muhabbetin sýrrýný öðreten zümre; bu zümredir. Nasib ervah-i ezelde taktir edilir. Rýzkýn hem maddisi, hem de manevisi Kudret elinden çýkar. Tanýmak kemâl ehlinin sýfatlarýndandýr. Ancak ve ancak itikat ve tevaazu ehli mertler tanýrlar ve tanýtýrlar. Cenab-ý Zülcelal bu taifeyi ve mensubunu tanýyanlardan eylesin. Biz burada Muhammed Bakibillah hz.lerini býraktýðý eserlerden ve veciz ifadelerinden bahsetmeden geçemeyeceðiz. Baþlýca eserleri þunlardýr : Külliyat-ý Bakibillah, Mektubat, Rubaiyat ve Zübdetül Makamat'týr. Þeyh Taceddin'e yazdýðý mektupta buyuruyor ki: "Devamlý abdestli bulunmak, helal yemek yemeðe dikkat etmek, bütün günahlarda gýybetten, söz taþýmacýlýktan, mü'mini aþaðýlamaktan, müslümana düþman olmaktan, kin tutmaktan, kýzmaktan ve sert davranmaktan sakýnmak lazýmdýr. Yolumuzun esasý budur. Kalbinde marifet-i ilahi isteði olmayanla sohbet etme, arkadaþlýk da yapma. Cahil tarikatçýlardan kesinlikle uzak dur. Dinimizin esasý üzere kaim olmalýsýn." Bir sohbetlerinde buyurdular ki: "Oruç tutmak; Allah-ü Teala'nýn sýfatlarýyla sýfatlanmaktýr. Zira Allah-ü Teala yemekten ve içmekten münezzehtir. Rýza sahibi olmalý. Sadýk ve Rahim olmalýdýr. Sözün özü; gönlü dosttan ayýrmamalýdýr." Tabiidir ki, ancak bu sohbetleri irad edenler fenâyý ve bekâyý bulurlar. Yani Bakibillah olurlar. Bakibillahlýk fenâfillah makamýndan sonra gelir. Yani o makamdaki kimsenin yemesi, içmesi, oturmasý, kalkmasý, yatmasý elhasýl bütün yaþantýsý Allah (c.c) ile beraberdir. Çünkü bütün "var"lar "yok" manzumesinden vücut bulmuþtur. Sevenin sevilende yok olmasý mecburidir. Çünkü fenâ; bekanýn anasýdýr. Fenâdaki bir zatýn hiçbir surette, hiçbir mekanda, hiçbir zamanda, hiçbir þeyle alâkasý olamaz. Onun alâkasý ancak Zat-ý Kibriya iledir. Ýþte oraya gelenler Bakibillahlardýr. Hicretin 1013 senesinde cemaziyel ahir ayýnýn 26. pazartesi günü kýrk yaþlarýnda iken irtihal dar-ý naim olmuþlardýr. Mübarek kabirleri Delhi'dedir. Yüce ruhaniyyetinin ve füyuzatýnýn ve berekatýnýn celbini temenni ederiz. Eylül - Ekim 2001

15

Edebiyat

Edebiyat

Somuncu Baba

Dîvan-ý Hulûsi-î Darendevî'de

Seher Vakti Musa TEKTAÞ

Â

li Ýmrân Sûresi'nde, mü'minler tarif edilirken, "seher vaktinde uyanýk olduklarý, tevbe, istiðfar halinde bulunduklarý" zikredilir.. Bundan dolayý kalbi gönlü uyanýk olan kimseler seher vaktinde, yani sabaha karþý bedenlerini de uyanýk tutarlar, uykulu halde bulunmazlar. Bu konuyu Hazreti Mevlânâ'nýn yorumundan takip edelim isterseniz. Biri gelip sorar: - Efendim, der koyun nesli hem kasaplýk, hem de kurbanlýk olarak durmadan kesildiði halde bir türlü azalmaz, hep çoðalýr. Ama köpek nesli kesilmediði, hem de birkaç tane birden yavruladýðý halde koyun gibi çoðalmaz, hikmeti ne ola? Hazreti Mevlânâ þöyle izah eder hikmetini: -Sabaha karþý seher vakti, bereket vaktidir. Bu bereket vaktinde koyunlar hep uyanýk dururlar, asla uyumazlar. Köpekler ise hep uykudadýrlar asla uyanmazlar. Bu yüzden seher vaktinde uyanýk olanlara bereket gelir, uyuyanlara ise bereketsizlik... Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi Hazretlerinin en çok seher vakitlerini nerelerde geçirdiði hakkýnda Hulûsi Efendi'nin aðabeyi Ahmet Nuri Efendi'nin oðlu, Þeyh Hamid-i Veli Camii emekli müezzinkayyýmý Bedrettin Ateþ1 ile yaptýðýmýz görüþmede, Bedrettin Ateþ hatýralarýn þöyle anlattý;

16

Eylül - Ekim 2001

Geçen Sayýdan Devam

Hulusi Efendi'nin çocukluk devresindeki hallerine kendisinden ondört yaþ küçük olduðumdan pek aklým yetmez ama iþittiðime göre, babasýndan izinsiz bir tarafa çýkmadýðýný annesi Fatýma Hanýmdan defalarca duymuþumdur. Evvel Allah, babasýna çok baðlý olup sevgi, saygý ve hürmetten dolayý çok korkardý. Ayrýca annesine da ayrý bir baðlýlýðý vardý. Gençlik devresinde ise çok zaman sabahlarý erken kalkar Somuncu Baba Camiinin önüne gider abdestini alýr Þeyh Hamid-i Velinin avlusunda ki son cemaat mahalli olan peykelerin altýnda teheccüdü kýlar eline tespihini alýr þimdiki kabrinin bulunduðu pencerenin önünde Allah'ýný zikre devam eder sabah ezanýný bekler ezan okununca babasýnýn arkasýnda sabah namazýný eda edip cemaat daðýlýnca türbenin arkasýna geçer orada meþgul olur. Bazý zaman iþraka bazý zaman duhaya kadar kalýp sonra eve giderdi. Eðer evde misafir varsa namazdan sonra onlarla birlikte eve gelir. Çünkü misafir kahvaltýsýný yapýp iþine veya yoluna gidecektir, onlarýn gönlünü üzmemek için her þeyi göz önüne alýrdý. Bazý zamanlar aþký galebe eder iþte o zaman balýklý kuyularýn baþýna giderdi. Oranýn ayrý bir özelliði ayrý bir meziyeti vardý. Cenabý Hak orayý öyle bir hususiyette yaratmýþ ki, sanki o kaya bir aþýkýn baþý, o kuyularda iki gözü olup devam üzere akmaktadýr. Orada seher vakitleri oturur, þiirler yazardý.

Edebiyat

Somuncu Baba

zaman balýklarý seyretmek ve onlarýn oynaþmalarý birbirileri ile muhabbetlerini görmek, dillerinden anlamak insaný ne yapmaz ki. Bu hali bize bir þiiri ile haber veriyor. Ol demde ins ile melek raksa gelir çarký felek, Hu hu deyu suda semek feryat eder vakti seher...2 seher vaktinde bir seccade alýr, götürür orada oturur. Aþaðýda çaðlayýp akan Tohma' nýn seher vakti çýkardýðý sesin ne dediðini ancak kalp gözü açýk olan insanlar anlar. Mevsim bahar olunca bülbüllerin sesi, ishak kuþunun "ya hak ya hak" diye ötmesi birde körüðü denilen tavuk kadar büyük, kedi kulaklarý gibi kulaðýndan bir nevi baykuþun "huuu, huuu' diye öttüðü zaman o þuðulun içi inim inim inler kuzeyden gelen seher yelinin ýlgýt ýlgýt esmesi gibi neler neler. Hele Somuncu Baba' nýn, o suyun üzerinde oturup sohbet etmiþ olmasýný misafirine ikram etmesini hatýrlayýpta seyretmesi. Hulusi Efendi’nin sinesinde yanan aþký körükleyip yakmaz da ne yapar. Diðer bir yer ise Hýdýrlýktaki evlerinin elli metre kuzeyindeki bizim üzüm baðlarý derler yüksek bayýr bir yerin ortasýndan parmak kalýnlýðýnda su çýkar oraya halk "Hatibin Çalýsý" diye isim vermiþlerdir. Burada iðde aðacý, badem aðacý, salkým söðütlerin altý 30-40 metre karelik bir düzlükte türlü türlü çiçekler güllerle hususi yapýlmýþ bir bahçe, bahçenin kuzeyi ardýk, doðusunda bir buçuk metre karelik bir havuzu olan insana can bahþeden bir yerdir buranýn gözle görülen tabi halý, þöyle Þeyh Hamidi-i Veli türbesinin yüz metre kuzeyde Tohma’ya 150 metre yükseklikte Zaviye Mahallesinin üzerinde sanki baþýnda bir taç gibi olan bir yer olup Taceddin-i Veli karþýsýnda kýblesinde Zengibar Kalesinin önünde camiler altý adet Allah'ýn elif harfi misali göðe kadar yükselmiþ minareler. Kuzeyinde 350 metre kadar yükselen kayalardan bakýldýðý zaman bütün Darende hatta Sarý Çiçek daðý denilen Setereðin üzerinde ki yayla. Hatta Hezanlý daðlarý ve Allah'ýn nurunun tecelli ettiði Nurhak daðlarý önünde gibi görünüyorlar. Bir de kýbleye karþý oturduðu zaman sað tarafýna bakýnca Sivas'tan gelen þosenin tam Zaviye’ye girerken “dolambaç” denen virajdan dönerken arabalarýn lambasý sanki Somuncu Baba' yý selamlarmýþ gibi iþitir ve o çalýnýn dibindeki oturanlarýn aþkýný bir kat daha artýrýr. Hele o Tohma ýrmaðý’nýn seher vakti çýkardýðý acayip bir ses mi der-

sin kenarýndaki kurbaðalarýn kendi diliyle Allah'ý zikretmeleri, bir nevi su kenarýnda yaþayanlarýn çýkardýðý sesleri hele bülbüllerin hiç dinmeyen feryadý, tan yýldýzýnýn kalenin burcundan doðup ta ey aþýk uyuma seherin vakti geçiyor bu vakit uyku zamaný deðil uyuma deyip ortalýðý aydýnlatýp (Hulusi Efendiyi ) bir kat daha uyarýp Allah'a yaklaþtýran yer ve zaman deðil de baþka ne olabilir. Ýþte o zaman (Hulusi Efendinin) gönül ateþi parlar, semaverin fokur fokur suyu kaynattýðý gibi içerisine sýðmaz, ilham olunan beyitleri kabýna sýðmayan incilerin cevherlerin tanelerini eline kaðýt kalem alýpta dizmeye, yazmaya baþlar. Divanýnda bulunan bütün seher ilahilerini olduðu gibi, “Feryad eder vakt-i seher” gazelini de yaþayarak yazmýþtýr" diyor. Bedrettin Ateþi ile sohbetimizi burada kesip o gazele bir göz atalým. Cûþa gelir dað ile taþ feryâd eder vakt-i seher Her nesneyi kaplar telâþ feryâd eder vakt-i seher (Seher vaktinde, daðlar ve taþlar rabbini zikreder ve ona yakarýrlar. Her yaratýlmýþ olan nesne seher vaktinde bir telaþ içerisinde uyanýk olarak zikir ile harekette çalýþmadadýr. Çünkü Rabbimiz Yüce Kitabýmýzda; "Sen daðlarý görürsün de, onlarý yerinde durur sanýrsýn. Oysa bunlar bulutlarýn yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu) herþeyi sapasaðlam yapan Allah'ýn sanatýdýr. Þüphesiz ki o yaptýklarýndan tamamiyle haberdardýr."3 Bu ayeti kerime dünyanýn hareket halinde bir zikir durumunda olduðunu, herþeyin, Rabbimizin izni ile kýmýldadýðýný anlatýyor. Eþya ve tabiat feyizli seher vaktinde bir denge ile hareket ederken, insanýn, hatta âþýklarýn uyumasý mümkün deðildir. Ýþte bu hakikatleri gören Hulûsi Efendi bu ilahi gerçeði beyitleriyle anlatmaya çalýþmýþtýr.) Ol demde gül handân olur bülbül görüp nâlan olur Her ehl-i dil þâdan olur feryâd eder vakt-i seher (Gülün tomurcuk halinden gonca haline, oradan da açýlma vaktine eriþtiði seher vaktinde bülbül bunu görüp aþka gelir. Gönül ehli olan Allah dostlarý da, âbid kullarda bülbülün güle olan aþýklýðý gibi, sevdiði için elinden geleni yapar, onunla meþgul olur. Seher vaktinde sevdiðine naz ve niyaz eder.) eder

Ol demde diller zâr eder dilber arz-ý dîdar Her can özün izhar eder feryâd eder vakt-i Eylül - Ekim 2001

17

Edebiyat eþyanýn hakikatýna vakýf olarak herþeyi onda fani olarak görmüþ olur ve böylece seher vaktinde maksuda erer.) Ol demde eþcâr u nebât tâze bulurlar hep hayat Ol demde cümle mümkinât feryâd eder vakt-i seher (Seher vaktinde yeni bir günün baþlamasýyla, aðaçlar, bitkiler geliþmeye yeþermeye ve yeniden açýlmaya yani hayat fýrsatý bulurlar. Kur'aný Kerimde; "Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Þüphesiz ki bunda dinleyen toplum için ibret vardýr."4 "Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki, hem de güzel gýdalar edinirsiniz. Ýþte bunlarda da aklýný kullanan kimseler için büyük ibret vardýr."5 buyurulmaktadýr. O vakit yeryüzünde her ne var ise hepsi hakka yakarýþtadýr. Onlara ibret nazarýyla bakmak gerekir. Aðaçlar, bitkiler böyle yapýnca insanýn uyanýk olmamasý eksikliktir.) Çaðlar akar âb-ý revân yüz yere kor eyler figan Ol demde zerrât-ý cihan feryâd eder vakt-i seher (Çaðlayarak akan ýrmaklar sular, tevazu göstererek, toprakla bir, yüzü yerdedir. Ýþte o akan su da, yeryüzündeki bütün varlýklar da kendi dillerince Allah'ý vakt-i seherde zikrederler.) Ol demde ins ile melek raksa gelir çark-ý felek Hû Hû deyü suda semek feryâd eder vakt-i seher (Kur'an-ý kerimde; "Göklerde ve yerlerde kimler varsa O'na aittir. O'nun huzurunda bulunurlar, O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar. Onlar býkýp usanmaksýzýn gece-gündüz (Allah'ý) tesbih ederler."6 "Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir þey yoktur. Ne var ki siz onlarýn tesbihini anlamazsýnýz. O, halîmdir, baðýþlayýcýdýr."7 ayetlerinin meal olarak tezahürünü görüyoruz. O vakitte, insanlar, melekler, yerler, gökler ve suda yaþayan balýklar, Allah'ý zikretmektedir. Seher vakt-i mahlukatýn zikrinin duyulduðu can gözüyle görüldüðü bir kutsal vakittir.) Ol demde Zat-ý Kibriya âþýklara eyler salâ Olan bu sýrra âþina feryâd eder vakt-i seher 18

Eylül - Ekim 2001

Somuncu Baba

(Seher vaktinde ulu olan Allah âþýklarý sevda meydadýna çaðýrýr. Bu sýrrý hisseden gönül erenleri, bu sýrada O'nu anar O'nu zikreder, O'ndan yardým dilerler. Peygamberimiz buyurdu ki; Cenab-ý Hakk, gecelerinin ikinci yarýsýnda dünya semasýna iner ve þöyle buyurur; "Bana dua edenin duasýný kabul ederim. Ýsteyene istediðini veririm. Ýstiðfar edeni (maðfiret olmayý isteyeni) maðfiret ederim." Cenab-ý hak gecenin üçüncü kýsmýnda dünya semasýna iner ve; "Dua edenin duasýný kabul buyurur, isteyene de istediðini veririm." Peygamberimiz bir baþka hadislerinde, "Benim gözlerim uyur ama kalbim uyumaz." "Sabah olduðu zaman uyumak rýzký engeller ve üzüntüleri toplar."8 buyurmuþlardýr. Bu beyitte bu hadislerin esrarý gizlidir. Hulûsi aþýksan eðer dur yatma gel vakti seher, Bak gör ki alem serteser feryad eder vakti seher.9 (Hulusi, âþýklar seher vaktinde uyumazlar. Sende uyuma. Bütün alemi baþtan baþa seyreyleyince gördün ki, seher vaktinde, Allah'ýn yardýmýný uman ve onun için gayret-çaba gösteren bir hareketlilik, bir zikir içindedir.) Uyku bir ihtiyaçtýr ancak, gereðinden fazla olmasý ve zamanýn deðerlendirilmesine engel olmasý bakýmýndan zararlýdýr. Gaflet uykusunun ve insaný zulûmat gibi örten, kalbi öldüren keyif uykularýnýn ne derece zararlý olduðu Kuþeyri Risalesinde þöyle anlatýlýr; "Bil ki uyku birkaç kýsýmdýr: Gaflet uykusu, âdet (zevk ve keyif) uykusu. Bunlarýn hiçbiride güzel deðildir, hatta kötüdür. Çünkü uyku ölümün kardeþidir. Rivayet edilen hadislerin birinde; "Uyku ölümün kardeþidir" buyurulmuþtur. "Uykuda hayýr olsaydý cenette uyku olurdu" denilmiþtir. Derler ki, Allah cenette bulunan Âdem'e uykuyu verdiði zaman Havva'yý ondan çýkarmýþtý. Âdem uyurken Havva ondan yaratýlmýþtý. Havva vücuda gelince de Âdem'in baþýna gelen belalar meydana çýkmýþtý. Þiblî demiþtir ki; "Hakk, halka nazar kýldý ve þöyle dedi. "Uyuyan bir kimse gafildir, gafil olan ile Hakk arasýnda bir hicap perde vardýr." Bunun için Þiblî uyku tutmasýn diye, gözüne fazla sürme çekerdi.10 Uykunun tehlikeleri böyle zikredilirken, kâmil

Edebiyat

Somuncu Baba

uyuyakalan kulu ile Aziz ve Celil olan Allah övünür ve: "Uyuyan þu kuluma bakýnýz, ruhu yanýmda, cesedi önümde durmaktadýr", der. Üstad Kuþeyri, yani ruhu niyaz mahallinde, cesedi ise kulluk sergisindedir demiþtir. Derler ki, Abdestli olarak yatan bir kimsenin ruhuna; "Arþý tavaf et, Aziz ve Celil olan Allah'a secde et," diye nida olunur. Allah Teâla; "Biz uykunuzu size istirahat kýldýk"11 buyurmuþtur. Bedrettin Ateþ anlatmaya devam ediyor; Burada kim aþýk olmaz ki, Hulusi Efendi gibi cevherlerin hasý incilerin a'lâlarý ve paslýlarýn cilasý olan bir þahýs dursun ya. Cenabý Hakkýn füyuzatý ilahisine o mazhar olmasýnda kimi olsun. Allah'ýn aþkýna o yanmasýnda kim yansýn,s her iki taraftan mýknatýs parçasý , ayný zamanda güneþin karþýsýnda ki ayna gibi Hakkýn füyüzatýný kendinde toplayýp ta yine karþýsýna gelen kimselere yansýtan Hakk aynasý deðil de nedir? Ýþte bu insan üstü insan bulunduðu yerlerde gezdiði yerlerde etkisinden istifade etmiþ, deðerlendirmiþ ve boþa vermemiþtir. Ben inanýyorum ki; burasý velilerin güller ektiði, ýtýrlar saçtýðý, karanfiller dikildiði buyu ahmer kokan bir yer olup Hulusi oðlumuz gelecektir diye hazýrladýklarý birer merhale, hizmet ve istirahatgah yerlerdir. Onu iyi bilen Hulusi Efendide burayý deðerlendirmiþ yaþatmýþ ve yaþamýþtýr. "Bura bir evliya yurdu , Pirim cennettir buyurdu, Seyyid de burada durdu Arif olan anlar bunu" Burasý da þöyle bir yerdir; Taceddin-i Veli bahçesinin altýnda Tohma' nýn kenarýnda bir yer olup çöylük denilen suyun üzerine aðaçlardan yapýlmýþ "köþk" denilen oturma yerine, Somuncu Baba Camiinin hemen altýndan akýp gelen ve bu köþkün arkasýnda ki kayaya çarpýp dönen, bu Þeyh Hamid-i Veli nin aþký ilahisini yükleyip çaðlaya çaðlaya gelirken karþýsýnda ki kayaya çarpýp o kaya ey aþýk bu kadar feyizle kýble canibine koþuyorsun hele biraz eðlen bir yorgunluk at. Karþýnda Taceddin-i Veli makamýdýr bu yeri selamlamadan geçmek olmaz der gibi. O hýzla akan suyun önüne set çekerek kayaya çarpan su bu defada orda çevlik te denilen yerde Hz. Mevlana' nýn döndüðü gibi dönmeye baþlar ve döner döner bir hayli döndükten sonra kayanýn doðusundan bir yol bulan tohma 30 metre bir dar boðaz olan iki kayanýn arkasýndan bir yol bulup yine kýbleye teveccühen yol-

una 1000 metre kadar dar yerden hulgum zikri çekercesine giderken köprü gözü denen dar bir boðazdan çýkar orda geniþ bir nefes alýr. Kendini toparladýktan sonra þehrin içerisinden geçer saatlerce gittikten sonra Mediþeyhin ayaðýna yüzünü sürüp hemen eþiðinden geçerken biraz ilerde olan Abdurrahman Erzincani Hz. ne hürmet ve selam verip oradan Fýrata karýþýp bazen coþar bazen sakinleþip yüzün topraða sürer bazen aþka gelip özünü taþtan taþa çala çala Kerbelaya kadar gitmeye yemin etmiþ ise de hasidler þeriflere ve seyyidlere su vermemek için yolunu kesmiþlerdir. Hulusi Efendi ilmi ile irfaný ile, aþký marifeti ile bunlarý bilmiþ deðerlendirmiþ büyük bir Allah adamý aþýk ve örnek insan olmuþtur. Hakký sevmiþ Hakka sevilmiþ halký sevmiþ, halka sevilmiþtir. Ýþte onun kaleminden "Güneþ gibi þefkatli yer gibi tevazulu, Su gibi sahavetli merhametle dolu ol"12 sýrrýna vasýl olmuþtur." Bedrettin amca, sözlerini þu þiirle tamamlýyor; Seyyid Hulusi'nin seher vaktini hatýrladým Dilim kâfi gelemez tariften âciz kaldým Ne kadar çalýþtýmsa sýrrýna eremedim Ancak bildiklerimi nakleyledim bu kadar O bir güneþ gibiydi maþrýktan doðmuþ idi Bakýlmazdý vechine zulmeti kovmuþ idi Bütün fenalýklarý bu elden savmýþ idi Aydýnlattý yurdunu en son batana kadar Ahmet Nuri'nin oðlu Bedrettin benim adým Hazret hakkýnda her þey anlatmaktý muradým Bildiklerimi söyledim peþ peþe sýraladým Hatýrýma gelenler þimdilik iþte bu kadar.

DÝPNOTLAR 1- Bedrettin Ateþ (1929 doðumlu) ile yapýlan röpörtajdan 2- ATEÞ, es-Seyyid Osman Hulûsi, Divân-ý Hulûsi-i Darendevi, Yay Haz. M. Muhsin Kalkýþým, Ahmet Yenikale, Lütfi Alýcý, C.1, s.5253 Ank. 1997 3- Neml,88 4- Nahl, 65 5- Nahl, 67 6- Enbiya, 19-20 7- Ýsrâ, 44 8-Bkz:Erzurumlu Ýbrahim Hakký, Marifetnâme, (Sadeleþtiren; Abtullah Aydýn) Mehdi Yay. Ýst 1992 9- ATEÞ a.g.e. s.52-53 10-Abdulkerim Kuþeyri, Kuþeyri Risalesi, (Haz; Süleyman Uludað), Dergah Yay, III. Baský, Aralýk 1991. 11- Nebe 9 12- ATEÞ a.g.e. s.194 Eylül - Ekim 2001

19

Medeniyet

Somuncu Baba

Atatürk'ün Kültür ve Medeniyete Bakýþý Yrd.Doç.Dr. Cemil GÜLSEREN

K

“Anadolunun çok renkli, o denli de çeþitli ve zengin folklor deðerleri, Türk kültürünün hem kaynaðý hem de malzemesi durumundadýr. Yüzyýllar boyu çeþitli medeniyetlere beþiklik eden Anadolu'daki bu zengin kültür varlýðýnýn espirisi de zaten tarihten süzülüp gelen bu birikimidir.” 20

Eylül - Ekim 2001

ültür insan içindir. Ýnsanlarýn olduðu her yerde "kültür"den söz edilebilir. Ýnsanýn dýþýndaki öteki canlýlarda, bitkilerde ve hayvanlarda, kültür yoktur. Ýnsan sahip olduðu bu kültürü, öðrenme ve öðretme yoluyla gelecek nesillere aktarýr. Kültüre daha baþka öðeler katýldýðýnda ki bunlar öncelikle öne çýkarýlan "bilim ve teknoloji" olacaktýr; o zaman kültürün anlamý, medeniyet anlamýna kaydýrýlmýþ olacaktýr. Kültür tarihçilerince "kültür" kelimesinin ilmi yönden ifade ettiði kavramlara bir göz atalým; E.B.Taylor'a göre; "Bilgiyi, imaný, ahlaki hukuku, örf-adeti ve insanýn cemiyetin bir üyesi olmasý dolayýsýyla kazandýðý diðer bütün maharet ve itiyatlarý ihtiva eden mürekkep bir bütün" S.Spir'e göre;"Atalardan gelen maddimanevi deðerler yekünü." C.Wiesler'e göre; "Bir topluluðun yaþam tarzý." R.Thurnwald'e göre ;"Bir toplulukta örf ve adetlerden davranýþ tarzlarýndan, teþkilat ve tesislerden kurulu ahenkli bütün." Görüldüðü gibi, bu tanýmlarda dikkati

Medeniyet

Somuncu Baba

çeken ortak noktalardan biri "kültür" ün daha ziyade her topluluðun kendine özgü yaþayýþ ve davranýþ tarzý olmasýdýr. Büyük Türk mütefekkiri Ziya Gökalp, "kültür"kelimesine karþýlýk olarak, Arapça 'hars' kelimesini ortaya koymuþtur. Gökalp, bu kelime ile halkýn meydana getirdiði sanat eserlerini kast etmektedir. Gökalp'e göre 'hars' millidir. Türk halkýnýn kendisine mahsus türküleri, oyunlarý,þiirleri, masallarý vardýr. Halý, kilim gibi maddi eþyalarla beraber düðün, çocuk terbiyesi, inanç konularý da kültür sahasýna girer. Burdan hareket þu neticeye ulaþabiliriz; Anadolunun çok renkli, o denli de çeþitli ve zengin folklor deðerleri, Türk kültürünün hem kaynaðý hem de malzemesi durumundadýr. Yüzyýllar boyu çeþitli medeniyetlere beþiklik eden Anadolu'daki bu zengin kültür varlýðýnýn espirisi de zaten tarihten süzülüp gelen bu birikimidir. Kýsaca biz bu potansiyel kültüre, halk kültürü, halkýn kültürü diyoruz. Bunlarýn dýþýnda birde aydýnlarýn þekillendirdiði kültür vardýr. Gökalp'e göre aydýnlar yani entelektüel kesim, doðal olarak yabancý kültürlerin de etkisi altýnda kalýrlar. Geçmiþte Arap ve Fars kültürlerinin tesiri altýnda kalýndýðý gibi Tanzimattan sonra da Türk aydýnlarý Batý kültür ve sanatýndan yararlanmýþlardýr. Zaman zaman birbiriyle kaynaþan ve zaman zaman da karýþtýrýlan 'kültür've 'medeniyet' kavramlarý yinede farklý anlamlara sahiptir. Medeniyet, milletler arasý ortak deðerler seviyesine yükselen anlayýþ, davranýþ ve yaþama biçimleri bütünüdür. Bu ortak deðerlerin kaynaðý ise kültürlerdir. Mesela 'Batý Medeniyeti' denildiði zaman, din bakýmýndan hýristiyan topluluklarýn manevi-sosyal deðerleri ile müsbet ilme dayalý

teknik anlaþýlýr. Halbuki Batý medeniyetine baðlý milletlerden her biri ayrý bir kültür topluluðudur. Söz gelimi Ýngiliz kültürü ile Ýtalyan kültürü ayný deðildir. Keza Ýskeç kültürü ile Fransýz kültürü de farklý farklý kültürlerdir. Ancak bunlarýn hepside Batý medeniyeti dairesinde düþünülür ve öyledir. de. Müsbet ilim sahasýnda benzer anlayýþ içinde olmalarýna, tekniði ortaya çýkarma ve kullanmada birbirlerine yakýn yollar takip etmelerine raðmen bu devletler baþka baþka diller konuþurlar ;adetleri ,gelenekleri,ahlak anlayýþlarý, güzel sanatlarý, mahalli müzikleri ve yöresel giyiniþleri bir deðildir. Hatta hepside üstelik Hýristiyan inancý içinde bulunmakla beraber din karþýsýndaki tutumlarý da farklýdýr. Ýþte bu ayrý ayrý inanýþ , eðilim ,düþünce ve davranýþ tarzlarý her milletin kültür unsurlarýný teþkil eder. O halde her topluluk bir kültür sahibidir,diðer bir deyiþle her kültür ayrý bir topluluðu temsil etmektedir. Türk milleti de dili, töresi, dini, hukuku, düþüncesi ve ortaya çýkan olaylar karþýsýndaki kendine özgü davranýþlarý ile yüzyýllardan beri yaþamakta olduðuna göre bir milli Türk kültürü var demektir. Özellikle de Türk Milleti için kültür, varlýðýnýn sebebi durumunda bir rol üstlenmektedir. Prof Dr. Mehmet Kaplan'ýn ifadesiyle ;"Bir balýk için deniz ne ise, bir Türk için de asýrlar boyunca yaþadýðý kültür odur." Kültürü ve medeniyetle iliþkisini ortaya serdikten sonra Aziz Atatürk'ün kültür konusundaki düþünce ve tavýrlarýna bir göz atabiliriz:

"Bir balýk için deniz ne ise, bir Türk için de asýrlar boyunca yaþadýðý kültür odur."

Atatürk, bilim ve ona baðlý olan teknolojiye "Haraset-i fikriyye" (intellectuelle culture) demiþtir. "Haraset-i Fikriyye" kültürün baþ öðesidir. Öyle ki, eðer toplum vagonlar ise, entellektüel kültür bu vagonlarý çekip götüren güçtür, lokomotiftir. Türk devlet adamlarý arasýnda bu gerçeði ilk gören

* Yard. Doç. Dr., AKÜ Uþak Eðitim Fakültesi.

Eylül - Ekim 2001

21

Medeniyet kiþi Atatürk'tür. Atatürk'e göre, "haraset-i fikriyye"zeminle mütenasiptir. Bu zemin ise "milli seciyye" dir. Milli vasýflardýr. Atatürk bu seciyyeyi de saymýþtýr: Dürüstlük, iy ahlak, cömert davranýþ, esaret, konuk severlik, aðýr baþlýlýk, tecrübeye önem vermek, güzel sanatlara sevgi duymak, pratik zeka, saðlam bilgiye baðlýlýk, gerçeklik duygusu, asalet, yüksek karakter, saflýk, temiz kalplilik, saðlam yüreklilik, itaat, gayret, kumanda etmek, ölmesini bilmek, çalýþkanlýk, maneviyat yükselliði, müsbete ve iyiye yönelim, ilim ve irfana inanç, þeref, namus, haysiyet, insanlýk, hürriyet, Ýstiklal, medeniyete ve zaferi düþkünlük, milliyet perver ve dine saygýlý olmak. Milli varlýðýmýz bunlarýn yaþatýlmasý ile anca koruna bilir. Atatürk'e göre kültürlü insan iþte bu çevrede hem kendisi ile anca koruna bilir. Atatürk'e göre kültürlü insan iþte bu çevrede hem kendisi ile anca koruna bilir. Atatürk'e göre kültürlü insan iþte bu çevrede hem kendisi ile anca koruna bilir. Atatürk'e göre kültürlü insan iþte bu çevrede hem kendisi kültür sahibi olan, hem de yukarýda sýralanan deðerleri çevrelerine ve bütün Türk milletine yaymakta olduklarýna kani olan kiþilerdir. Bu konudaki görüþlerini deðiþik zamanlarda yaptýðý konuþmalarda da dile getirmiþtir: (15 Temmuz 1921): "Milli terbiye proðramýndan bahsederken eski devrim hurafatýndan ve yaradýlýþýmýzla hiç de münasebeti olmayan yabancý fikirlerden, Doðudan ve Batýdan gelen tesislerden tamamen uzak milli seciyye tarihimizle mütenasip bir kültür kastediyorum. Kültür zeminle mütenasiptir. O zemin milletin seciyye sidir:" 22

Eylül - Ekim 2001

Somuncu Baba

(1936); "T.C.'nin temeli kültürdür. Kültür, okumak, anlama, görebilmek, görebildiðinden mana çýkarmak, ders almak, düþünmek, zekayý terbiye etmektir:" (Kasým 1932): "Milli kültürün her çýðýrda açýlarak yükselmesini Türk milletinin temel direði olarak kabul edeceðiz:" Bundan dolayýdýr ki Cumhuriyetin ilanýndan sonra M.K. Atatürk, yeni devletin temellerini milli kültür üzerine kurmuþtur. Atatürk için asýl güçlük, siyasi istiklalin kazanýlmasýndan sonra baþlýyordu. M. Kemal, müstakil bir millet olarak yaþaya bilmek için, bütün dünyaya yayýlan batý medeniyetini kabul etmekten baþka çare bulunmadýðýný çok iyi biliyordu. Ancak yine o,Türk Milletine has kýymetler toplamý olan Türk kültürünün titizlikle muhafaza edilmesi zaruretine de kaniydi. Batý medeniyetiyle beraber, bu medeniyeti meydana getiren milletlerin kültürleri de girer de, Türk kültürünü silip süpürürse o zaman bin bir fedakarlýkla elde edilen siyasi istiklalin bir iþe yaramayacaðýný, zira kültürlerini kaybeden milletlerin er veya geç siyasi istiklallerini de kaybedeceklerini, Türk tarihini çok iyi bilen M. Kemal 'den daha iyi takdir edecek baþka birisi bulunamazdý. Öte yandan bu günde olduðu gibi yalnýz aydýn kitlenin sahiplendiði Batý kültürünün, Türk milletini, birbirinden ayrý, hatta birbirine iyi gözle bakmayan iki gruba ayýrdýðý da bir gerçek idi. M. Kemal kararýný vermiþti. "Türk milleti, bütünü ile kat'ý olarak Batý medeniyeti dairesine girecektir. Ancak ayný Türk Milletinin, tarihte bir çok defalar olduðu gibi Batý medeniyeti dairesi içinde eriyip gitmesine mani olmak için, kökü tarihin derinliklerinde olan Türk kültürünü muhafaza edecek tedbirler alýnmalýdýr."

Medeniyet

Somuncu Baba

M. K. Atatürk, bir tarafta Batýlýlarýn da takdir ettiði Türk adet ve an'anelerine deðer verirken, diðer taraftan Türk kültürünün -Türk milletinin bekasýný temin eden- baþlýca iki büyük unsuru olan Türk Dili ve tarihine de çok önem verdi. Hayatýnýn son yýllarýnda hemen hemen bütün vaktini Türk tarihini ve Türk Dilini bizzat araþtýrmakla geçirdi. Bu yoldaki çalýþmalarýn devamýný temin etmek üzere, Türk tarihini ve dilini Batý ilim metodu ile tedkik edecek ilim adamlarýný yetiþtirecek olan fakülteler kurdu. Þahsi servetini Türk dilini ve tarihini araþtýracak kurumlara vakýf olarak býraktý. Bazý kiþi ve gruplarýn yaptýklarý gibi Atatürk'ün þu veya bu yönünü ele alarak onu ideolojilere alet etmek yerine Atatürk'ü bütünüyle alýp Türk Milletine rehber yapmak, þüphesiz takip edilecek en doðru yoldur. Gerçekte de Atatürk þu ve bu ideolojiye sýðmayacak kadar çok yönlü ve bütünlük arz eden bir büyük liderdir. Yalnýz unutmamak gerekir ki, Atatürkçülüðün dört bir yana çekilerek yorumlanmak istediði bir zamanda, O'nun asýl anlamý ve Batý hayranlýðý nede kör bir taklitçiliktir. Batýlýlarda savaþarak bugünde yarýþarak, Batýlý olmak isteyiþimiz, hakim medeniyet alanýna kendi eserlerimizle katýlmak yüzyýllarca ihmale uðratýlmýþ bir memleketi kurtarmak ve kalkýndýrmak çabasýnda doðuyor. Bu manada bu savaþ bitmemiþtir. Türkiye "mes 'ut, muvaffak,muzaffer ve müreffeh" bir ülkenin adý olmalýdýr. Cehalet, sefalet, dalalet ve hatta hýyanet ülkesi deðil. Atatürk'ün ayný zamanda büyük bir hatip olduðunu unutmamak gerekir. Namýk Kemal'in, Abdül Hak Hamid'in, Tevfik Fikret ve Ziya Gökalp 'in eserleri ile beslenmiþtir. Tesirli kelimeleri seçmesini çok iyi bilir ve onlarý yerli yerinde kullanýrdý. Fransýz yazarý Bu fen:"Uslub-ý beyan aynýyle insan" (Uslub insanýn ta kendisidir.) demiþtir. Kullanýlan kelimeler, seslerine varýncaya kadar, onu kullananýn þahsiyet, zevk, kültür ve mizacýný gösterir. Bundan dolayý Nutuk 'u aslýndan okumak, onu anlamaða çalýþmak, bizi Atatürk'e daha çok yaklaþtýrýr. Zira her kelime ve cümle onun aðzýndan ve kaleminden çýkmýþtýr. Bu bakýmdan NUTUK'tan aynen aktaracaðým bir bölümle sözlerimi tamamlamak istiyorum:

DAHÝLÝ CEPHE

(Nutuk,C. II, s. 639) "Asýl olan dahili cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin vücuda getirdiði cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin vücuda getirdiði cephe dir. Bu cephe tezelzül, tebeddül edebilir, maðlup olabilir. Fakat bu hal, hiçbir vakit bir memleketi, bir milleti mahvedemez. Mühim olan, memleketi temelinden yýkan, milleti esir eden dahili cephenin sükutudur. Bu hakikate bizden ziyade vakýf olan düþmanlar, bu cephemizi yýkmak için asýrlarca çalýþmýþlar ve çalýþmaktadýr. Bugüne

kadar

muvaffak

da

olmuþlardýr. Filhakika kaleyi içinden almak, dýþýndan zorlamaktan çok kolaydýr. Bu maksatla þahýslarýmýza kadar temasa gelebilen müfsit mik-roplarýn, vasýtalarýn mevcudiyetini

iddia

etmek

câizdir."

Eylül - Ekim 2001

23

Kültür

Kültür

Somuncu Baba

Güven Duygusu Ahmed Aydýn BOLAK

Ýnsanýn diðer bir insana veya insanlara güveni, onlarýn kendilerini insan yapan evrensel deðerlere sahip olupolmamalarýyla ölçülür. Nedir bu evrensel deðerler?.. Bunlar, insanlýk tarihiyle beraber gelen doðruluk, çalýþkanlýk, fazilet, namusluluk, gayrýn malýna ýrzýna tecavüz etmemek, vatanýný sevmek ve insanlara karþý hoþgörü sahibi olmak gibi, insanlýðýn temel 24

Eylül - Ekim 2001

“Güven", bir kimseden beklediðimiz vasýflarýn, o kimsede mevcut olduðunu görmektir. Bu duyguyu günlük hayatýmýzda" itimat etme" olarak ta kullanýrýz. “Ben ona itimat ettim, o bana itimat etti” gibi... Yani, "birbirimizde ki vasýflar, karakterlerimizi güvenmeye layýk bulduk" demek isteriz. Mesela hukuka baðlý, vatandaþlarýna huzur ve güven verir. Nasýl verir?.. Eðer devlet, hukuka baðlýlýðýný bütün vatandaþlarýna karþý ayný ölçüde tatbik ediyor ve "adalet mülkün temeli" olmuyor da, adalet üzerinde bir takým güvensizlikler doðuyorsa, o devlette de, devlette yaþayan insanlar da karþýlýklý güvensizlik duygusu gayet tabii olarak doðar. Ýnsanýn diðer bir insana veya insanlara güveni, onlarýn kendilerini insan yapan evrensel deðerlere sahip olup- olmamalarýyla ölçülür. Nedir bu evrensel deðerler?.. Bunlar, insanlýk tarihiyle beraber gelen doðruluk, çalýþkanlýk, fazilet, namusluluk, gayrýn malýna ýrzýna tecavüz etmemek, vatanýný sevmek ve insanlara karþý hoþgörü sahibi olmak gibi, insanlýðýn temel vasýflarýdýr. Ýnsanoðlu binlerce senedir, bir takým emirler almýþtýr: "Öldürmeyeceksin... Zina etmeyeceksin... Çalmayacaksýn... Annene babana saygý duyacaksýn Allah'ýn birliðine inanacaksýn .." Þeklinde sýralanan emirler, binlerce senedir insanlarýn birbirlerine güvenlerini saðlamak üzere konulmuþ

emirler ve kaideler. Ýnsanoðlu, topluluðuna mutluluk getirmesi için "devlet " denilen müesseseyi kurmuþtur. Devlet kavramýný ortaya çýkardýktan sonra muhtelif devlet þekilleri, rejim þekilleri denemiþ ve en sonunda, güvendiði insanlarýn seçilmesine yol açýyor diyerek" demokratik devlet"i seçmiþtir. Demokratik devlet de insanlar yön sahibi olarak seçilen insanlardýr. Ýnsanlarý idare iddiasýnda bulunan "devlet" in baþýndaki kiþiler eðer millete karþý vaad ettiklerinden hulfederler, yani sözlerinden dönerlerse, yalaný mutad hale getirirlerse, rüþvete ve haksýz kazanca pervasýzca evet derlerse "halka hizmetin Hakka hizmet olduðu "idrakinden uzaklaþýrlarsa, o takdirde milletin politikacýlarýna güveni kalmaz ve böylece devlete karþý bir güvensizlik duygusu baþlar. Güven bahsinde söylemek istediðim bir baþka husus þudur: insanlarýn birbirine güveninden ve insanlarýn bu güven duygusuyla devleti kurmalarýndan bahsettim. Fakat, devletin de vatandaþlarýna güvenmesi lazýmdýr. Devlet daima hizmet veren bir müessese deðildir. Devlet milletin kendisine saðladýðý maddi ve manevi imkanlarý kullanan bir hükmi þahsiyettir. Eðer vatandaþýn devletine güvenine karþý devletinde vatandaþýna güvenini istiyorsak, o taktirde devletin hukuk imkanlarý içinde vatandaþýnda devlet kanunlarýna itaat etmesi, günahsýz vatandaþýný öldürmemesi," ordusuyla harp yaptýðýný" ilan edip kahramanlýk taslamamasý, devletin bayraðýna hakaret edip kendine özel saldýðý

Somuncu Baba

bayraðý sokaklarda dolaþtýrmaya kalkmamasý, devleti bölmek için kanlý hareketlere teþebbüs etmemesi ve böylelikle de içinde yaþadýðý devletin kanunlarýyla kendisine tanýnmýþ haklarý su istimal ederek devlete karþý güvensizliðini bir tahrip vasýtasý haline getirmememsi lazýmdýr. Çünkü bunlar, devletin vatandaþtan beklediði güveninin yok olmasý neticesini doðurur. Türkiye Cumhuriyeti üniter bir devlet olarak kurulmuþtur. Burada yaþayacak her vatandaþýn, bu üniter devletin icabýna uymasý lazýmdýr. Hem bu devletin anayasasýna riayet yemini edeceksiniz veya hem bu devletin kanunlarýna dayanarak parti kuracaksýnýz... Sonra da bu devletin üniter yapýsýný tahrip etmek veya "Kürt devleti kurmak için" Ankara'nýn merkezinde nümayiþ yapmaya kalkacak, sonra da bunu muhtelif yalanlarla örtmeye kalkýþacaksýnýz!.. Bu, devletin size olan güvenini sarsar. Güveni sarsýlan devlet, kendini koruyucu tedbirleri en kanlý bir þekilde de olsa alýr... Herhangi bir grup, Türk kanunlarýndan faydalanarak Türkiye'nin aleyhinde faaliyete geçmiþ ve sonra onun üzerine Türk Devletinin kudretli yumruðu inmiþse, o gruptaki insanlarýn sokaklara dökülüp, "insan haklarýndan" bahsetmesi ve insan haklarý himayesi istemesi bence abesle iþtigaldir., saçmalýklarýn en büyüðüdür... Devlet, kendisine hürmet edilmediðini gördüðü zaman gazabý büyük, reaksiyonu þiddetli olan bir varlýktýr. Çünkü devlet, baþka türlü kendisini koruyamaz. Devlet bir tüzel kiþilik olarak, milletin kendisine verdiði bu salahiyeti kullanmak suretiyle yaþayabilir. Hem eroin kaçakçýsý olarak gençleri zehirleyecek ve kazandýðýnýz paralarla silah alýp bir takým insanlarýn eline vererek Türk askerini öldürmeye teþvik edeceksiniz, hem de Devletten bir þeyler isteyeceksiniz .. O zaman siz önce bu devletin vatandaþý olma hakkýna sahip deðilsiniz ve bu devletin size karþý herhangi bir "insan haklarý" borcu da yoktur! Çünkü siz devletin "insan haklarýna" dayanan temel vasfýný, üniter vasfýný tahrip etmektesiniz. Çünkü siz, bu milletin çocuklarýna zehir vererek, onlarýn hayatlarýný karartmayý ve sonra o paralarla Rusya'dan Suriye'den silah alýp Türk Mehmetçiðini, Türk Polisini öldürmeyi veya büyük þehirlerde bombalar patlatýp masum insanlarý yok etmeyi hedeflemektesiniz!..

Kültür Bunlarý "üniter devlet" anlayýþýyla bir araya getirmek mümkün deðildir. Bu devlete isyandýr.! Ve devlete isyanýn cezasýný tarihimizde defalarca görmüþüzdür. Nasýl tenkil edildiklerini, nasýl yok edildiklerini misalleriyle bilmekteyiz. Dolayýsýyla böyle hareket eden zavallýlarýn, o bedbahtlarýn Türk tarihini bilmediklerini ve daðdan þehre indiklerinde, sanki "tarihi ilk defa kendilerinin yazacaðýný" zannetmekte olduklarýný görüyor ve þaþýrýyoruz. Sevgili Okuyucular! Bir milletin mukaddesleri vardýr; "bayraðý" onun mukaddesidir "milli duygularý" onun mukaddesidir, "inancý" onun mukaddesidir. Bunlarla istihza edilmesine, bunlara hakaret edilmesine millet katiyen tahammül edemez. Tahammül etmemekte haklýdýr. Hangi gafil bunun aksi istikamette hareket ederse, mutlaka karþýlýðýný beklemelidir. Bu karþýlýk, evvela milletin teþkilatlanmýþ kuvvetleriyle olur... Ve sonra bir gün sokakta insanlar, bunu yapanlarý birer birer ayýklarlar! Sohbeti kapatýrken þöyle söylemek isterim: Güvenilir insanlarýn, güvenilir devlet adamlarýyla "hukuka baðlý güvenilir devlet" i kurup yaþatacaklarý günlerin müjdecisi olan; Atatürk'ün kendilerine emanet ettiði Cumhuriyeti korumaya azimli gençlerimizin ayakta olduðunu ve devlete uzanan her türlü eli kýrmaya hazýr bulunduðunu görmek, benim yaþýmdakilerin ve bütün milletin teselli kaynaðýdýr. Sevgili Okuyucular .. Son günlerin hadiseleri hiçbir zaman bizi yeise düþürmemelidir. Bakýnýz tarih sayfalarý içinde yaþadýklarýmýza; bunlarýn içinde sanki "devletin bir an içinde yok olduðunu" farz edebileceðiniz elim vakalar cereyan etmiþtir. Ama devlet daima muzafferdir. Devlet haktan yana çýkmýþ, halkla beraber olmuþ, halk ve hak bir araya gelince hiçbir þer kuvveti yaþayamamýþtýr. Bugünde hiçbir þer kuvveti Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karþý yaþayamayacaktýr. Bir takým bedbahtlar, birtakým tarih bilmez mazi bilmezler, birlikte yaþadýðýmýzdan da memnun olduðumuz bu topraklarda çýkardýklarý hadiselerden piþman olacaklar ve tekrar eski sakin hallerine döneceklerdir ümidiyle, devletin tam manasýyla ferman-ferma olduðu günlerin yakýn olduðunu düþünmek istiyorum... Eylül - Ekim 2001

25

Ekonomi

Ekonomi

Somuncu Baba

Nüfus Deðil, Medeniyet Krizi Mustafa ÖZEL Ekonomist - Yazar

Medeniyet, yani þehir hayatý, köylülerin omuzlarý (hayýr, sýrtlarý) üzerinde yükselir. Her þehir kendini besleyecek bir tarýmsal çevreye muhtaçtýr. Þehir insaný köyden gelecek yiyecek arzý olmadan varlýðýný sürdüremez. Ýbn Haldun'a göre, "hanedanlýklar ve devletler þehir ve kasabalardan öncedir. Þehir ve kasabalar mülkün ikinci derecedeki mahsulü olarak vücuda gelir" Üstat, bunu þöyle izah ediyor: Bina inþa etmek ve þehir kurmak, refah ve rahatýn icabý olan hadari temayüllerdendir. Bu iþe Bedevilikten ve onun gösterdiði hususiyet ve temayüllerden sonra gelinir... Þehir, hanedanlýk kadar yaþar. Hanedanlýk sona erince o þehirdeki hayatta durur. Umran geriler ve þehir harap olur. Niçin? Çünkü, þehri merkez edinmiþ olan siyasiaskeri örgüt tarýmla iþtigal etmekte olan çevreden vergi alamadýðý zaman, þehri besleyecek yiyecek arzý kurur ve þehir hayatýný sürdürmek imkansýz hale gelir. Büyük tarihçi büyük gerçeði altý asýr önce þöyle dile getirmektedir: Þehri inþa eden hanedanýn yýkýlmasýndan sonraki duruma gelince: Ya bu þehrin etrafýnda ve civarýnda yer alan daðlarýn, ova ve yaylalarýn o þehirdeki umraný sürekli olarak besleyecek ve ayakta tutacak maddesi ve geliri bulunur. Bu taktirde bu madde ve gelir, þehrin varlýðýný muhafaza etmesini temin eder, bu suretle þehrin ömrü hanedanlýktan sonrada sürüp gider. Veya kurulan þehrin çevresinde, oradaki umraný besleyecek ve ayakta tutacak bir madde ve gelir yoktur, orada oturanlarýn civardan gelenlerden temin edecekleri bir menfaat kalmamýþtýr. Oradaki umran peyderpey eksilir, nihayet orada ikamet edenler daðýlýr, þehirde harap olur. Ancak, köyün ve köylünün çilesi bu kadarla bitmemekte ve þehrin en az o kadar önemli ikinci bir eksiðini de tamamlamaktadýrlar. Þehirler tarih boyunca nüfus 26

Eylül - Ekim 2001

yutan kara bir delik ola gelmiþlerdir. Geçen yüzyýlýn ortalarýna kadar, salgýn hastalýklar þehir nüfuslarýný kasýp kavuran birer felaket idiler. Þehirde insanlar birbirlerine çok yakýn oturduklarýndan, koruyucu aþý ve ilaçlar geliþtirilinceye kadar, her bulaþýcý hastalýk þehir nüfusunun neredeyse yarýya inmesiyle sonuçlanýyordu. Bu durumda, þehrin nüfus yenilemesinin yükünü taþýmak köye düþüyordu. Köylüler, yiyecek tedarikinin yaný sýra, bu sefer oðullarýný ve kýzlarýný da þehir nüfusunun yenilenmesi için ( bazen kendi istekleriyle, çoðu zaman da mecburen) feda ediyorlardý. Modern zamanlarda iki önemli geliþme birden oldu. Bir yandan koruyucu aþý ve ilaçlar sayesinde þehir nüfusunun kýrýlmasýný önlerken, diðer yandan köylülüðün nüfus içindeki oraný çok küçük bir düze-ye indi. Ýki yüzyýl önce dünya nüfusunun yüzde 90 dan fazlasý köylerde otururken günümüzün sanayi ülkelerinde bu oran yüzde beþin altýna indi. Bulaþýcý hastalýklara çare bulunduðuna göre, normalde sanayi ülkelerinde nüfusun hýzla artmasý gerekirdi. Nitekim bir süre böyle oldu. Fakat bugün, bu ülkelerin çoðunda yýllýk nüfus artýþý ya sýfýrdýr veya nüfus azalmaktadýr. Niçin? Çünkü eski bulaþýcý hastalýklarýn yerini bugün çok daha vahim bir manevi hastalýk almýþtýr. Batý insaný servetini müstakbel çocuklarý harcamayý akýlsýzlýk saymaya, daha doðrusu kârsýz bir iþ olarak görmeye baþlamayý ve ömrünün son çeyreðini týbbi imkanlarla restore etmeyi tercih etmektedir. Kadýnlar sancý çekmemek için doðumlarýný bile kiralýk annelere yaptýrmaktadýrlar. Tabiatýyla bu durumda nüfus artmamakta ve sanki bulaþýcý bir hastalýða müptela olunmuþ gibi, dýþarýdan nüfus ithali gerekmektedir. Peki, nereden yapýlacaktýr bu ithalat? Sanayi dünyasýný bir bütün olarak eski çaðlarýn þehri sayabiliriz. Köyler ise "Üçüncü Dünya"dýr. Ve þehirliler, kimi zaman istekli,

Somuncu Baba

zaman istekli, kimi zaman da isteksiz bir þekilde bu köylerden nüfus devþirmektedirler. Devþirmenin üslubu ve "köylü nüfus" üzerinde kurulan manevi baský, batýlýlarýn yaþamakta olduðu medeniyet krizinin vahim boyutlara ulaþtýðýný göstermektedir. Önce iki yüzyýl öncesine gidip, batýlý insanýn "nüfus krizi" ni teorik olarak nasýl algýladýðýný anlamaya çalýþalým. Tartýþmamýzýn anahtar kiþisi: Thomas Malthus. Her ne kadar Malthus demografik sorunlar üzerinde düþünen ilk yazar deðildiyse de Avrupa da bir nüfus teorisi geliþtirmeye muvaffak olan ilk kiþiydi. Onun teorisi iki yüzyýldýr nüfusa dair her tartýþmanýn hareket noktasý ola geldi. Ancak, "kendi zamanýnda, teorisi demografi incelemesine bilimsel bir katký olmaktan çok, Godwin, Condorcet ve Owen'in sosyal yasama yoluyla beþer toplumun mükemmelleþtirebilir olduðuna dair iyimserliklerinin reddi olarak dikkati çekti. "Yani Malthus, bir bilim adamýndan ziyade aydýnlanma iyimserliðinin panzehiri bir ideolog sayýlsa yeridir. Malthus, insanoðlunun hayvanlarla paylaþtýðý doðal iç güdülere hamledilen biyolojik çoðaltma yeteneði ile bu yeteneði sýnýrlayan bir kontroller kümesi arasýnda ki karþýtlýktan hareket ediyordu. Kontroller, ölüm oraný ile doðum oranýný etkileyen kuvvetleri birbirinden ayýrmakta olan pozitif kontroller ve önleyici kontroller olarak iki gruba ayrýlmaktadýr; 1- Ýnsanýn yeniden üretme yolundaki biyolojik yeteneði (kapasitesi), onun yiyecek arzýný arttýrma yolunda ki fiziki yeteneðini aþmaktadýr. 2- Ya önleyici (doðumlarý azaltýcý) veya pozitif (ölümleri arttýrýcý) kontroller her zaman iþler durumdadýr. 3- Yeniden üretim üzerindeki nihai kontrol, yiyecek arzý üzerindeki sýnýrlamalarda yatmaktadýr. Mark Blaug' a göre, Malhus'un iki tür ilerleme (yani insanlarýn sayýsýnda ki geometrik artýþ ile yiyecek arzýnda ki aritmetik artýþ) arasýnda yaptýðý ünlü zýtlaþtýrma bir reklam sloganýnýn hipnotik, ikna edici gücüne sahipti. En küçük bileþik oran üzerinde büyümekte olan en küçük sonlu toplam (2+4+8+16+32+.........) nihayette, en yüksek basit oranla büyümekte olan en büyük sonlu toplamý (1003+1006+1009+........) geride býrakacaktý. Ýlave insanlar kendilerini yeniden üretebilirdi, oysa ilave yiyecek kendi kendine arttýramazdý. Netice baþlangýçtaki durum ne olursa olsun, kýsa bir süre sonra ancak ayakta kalacak kadar yer kalacaktý dünyada. Okuyucu böyle anlarda, maksimum biyolojik oranla büyümekte olan nüfuslarýn gerçek dünyada mevcut olmadýðýný ve dolayýsýyla böylesi tüyler ürperten karþýlaþtýrmalarýn temel teoremi hala ispatsýz býraktýðýný muhtemelen aklýna getirmezdi. Malthus'ün nüfus teorisi bir totolojidir. Bilimsel bir

Ekonomi teori gelecekteki hadiseler hakkýnda, en azýndan kavramsal olarak yanlýþlanabilme kapasitesine sahip bir öngörüde bulunan teoridir; bize önermenin yanlýþ çýkmasý halinde dünyanýn hangi bakýmýndan farklý olacaðýný söyler. Metafizik bir önerme ise, yanlýþlana bilme imkaný olmayan önermedir. Bunlar anlamlý görünebilir; fakat bunlarýn anlamý ampirik alanda deðildir. Yani ne doðrulanýrlar, ne de yanlýþlanýrlar. Malthüs' ün teorisi böyle bir metafizik teoridir ve tam bir totoloji örneði teþkil etmektedir. Bugün "Üçüncü Dünya" doðum oranlarý bakýmýndan hala bir tarým toplumunun (köyün) özelliklerini taþýrken, ölüm oranlarý bakýmýndan sanayi toplumunun standartlarýna yaklaþmýþ bulunmaktadýr. "Birinci Dünya" ise ciddi bir nüfus krizi yaþamaktadýr. Malthusyen teoride, çocuklarýn sabit maliyetlerle üretildiði düþünülüyordu. Emek talebinde ki bir artýþ, zorunlu olarak maliyetlerin üstünde beklenen bir getiri saðlýyor ve dolayýsýyla doðum oranýnda bir artýþla sonuçlanýyordu. Yani iki yüzyýl önce çocuk "üretmek" batýlýlar için "kârlý" sayýlýyordu. Bugün ise çocuklar artan maliyetlerle üretilmekte; aile baðlarýnýn zayýflamasýndan ötürü, çocuklardan beklenen getiri de azalmaktadýr. "sanayi toplumunda doðurganlýk, milli gelirin azalmakta olan bir fonksiyonudur" çocuklar, anne-babalar için bir yaþlýlýk güvencesi olarak da görülmektedir. Gün geçtikçe yaþlanan bir batý; gün geçtikçe gençleþen bir güney. Bu durumda güneye sürekli olarak artan nüfusun zararlarýný telkin etmekten baþka çýkar yol var mý? Var. Birkaç asýrdýr onun sýrtýndan kazandýklarýný onunla paylaþma basireti. Aksi halde, ya güneye kapýlarýný kapatýp kendi yaþlýlýðýyla baþ baþa ve icat ettiði yeni marazlarla yaþayacak; ya kendi içinde bir güneyin meydana gelmesine katlanacak; veya güney ile sonu gelmez açýk kapýþmalara razý olacaktýr. Böyle bir mücadelede kartlarýn kýsa vadede kendi lehine gibi görünmesi, mücadelenin uzun vadede ki galibini deðiþtirmeye yetmeyecektir.

DÝPNOTLAR 1- Ýbn Haldun: Mukaddime (Hz. Süleyman Uludað), Ýstanbul, Dergah, 1983, s.811 2- Age., s.813 3- William H. McNeill"The fall of great powers", " Review. Spring 1994. 4- Mark Blaug: Ecenomuc theory in retrobpeet, Cambridge Universty Press, 1978,s.69 5- Age, s,71. "Eðer Malthus bugün yazýyor olsaydý, hiç kuþkusuz þöyle bir hesap yapardý: Eðer insan ýrký M.Ö. 10.000 yýlýnda yaþamakta olan bir çiftten türemiþ ve o günden bu yana maksimum biyolojik oranla deðilde yýllýk yüzde 1 gibi mütevazý bir oranla artmýþ olsaydý, yeryüzünden uzayýn derinliklerine doðru þe anda çapý birkaç bin ýþýk yýlý uzunluðunda ki bir et küresi fýþkýrýyor olacaktý. - Bkz. ÖZEL Mustafa, "Ýstikbal Köklerdedir", Ýz Yay. Ýst. 1996.

Eylül - Ekim 2001

27

Tohma Kanyonu - Darende Fotoðraf: Bekir SARI

Hatýra

Hatýra

Somuncu Baba

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi 30

Eylül - Ekim 2001

- Aðýzdan kaçýrýlmýþ çirkin, düþüncesiz, lüzumsuz ve yersiz sözler, söyleyeni küçük düþürür ve söyleyen aðýzda, zehir tesiri yapar. - Aslanýn kral olmak için tayin edilmeðe ve merasime ihtiyacý yoktur, kahramanca hareketleri onu bu mevkiye getirir, tabiat onu kral ilan eder. - Bir iþe ya hiç baþlama, yahut baþladýysan bitir, akýllýlýðýn ilk ve son delili budur. - Dostlarýný incitme, düþmanlarýna yumuþak davranma, dostun incinirse onu kaybedersin, halbuki düþman senin için zaten kaybolmuþtur. - Dostlarýnýn yerinde nasihatlarýna kulak asmayanlar düþmanlarýný sevindirirler. - Ýnsan bazý þeyleri zevcesine, bazý þeyleri oðluna, bazý þeyleri kýzýna söylemeli, bunlar itimada þâyandýr. Fakat her þeyi herkese söylememelidir. - Ýster bilgin, ister yakýþýklý, ister çirkin, ister deli olsun kendisine bir þey ikram ettiðiniz bir misafir bizi Cennete götüren bir köprü gibidir. - Karþý karþýya gelince seni öven, fakat arkadan durmadan iftiralar fýsýldayan biriyle arkadaþlýk etme, o, üzerinde bir kat kaymak bulunan bir zehir küpüne benzer. - Kendisini kocasýna hasretmiþ bir kadýna sahip olan bir erkek, dünyanýn en büyük nimetlerine sahiptir.

- Kýrmýzý gözle kehribarýn fark edilmediði bir yerde mücevher satýlmaz. - Saðlýk gibi dost, hastalýk gibi düþman, çocuk gibi sevgi, açlýk gibi acý yoktur. - Sözlerini bir fayda temin edebilecek bir yerde söyle, bir kumaþ ne kadar beyazsa o kadar çabuk boya tutar. - Tartýþma bir yuvayý, iftira arkadaþlýðý, fena krallar krallýðý, adilik efendiliði sona erdirir. - Sana müþavir olacaklarýn en kötüsü senden evvel þerlilerle beraber olan, onlarýn suçlarýna ortaklýk eden kimselerdir. - En makbul amel, Allah'ýn kitabýna uygun olandýr. - Cömertlik insanýn süsüdür, af insanlarýn en güzelidir, tevazu ilmin semeresidir, ilim hilmin esasýdýr. - Söz vermek öyle bir hastalýktýr ki, þifasý vefasýdýr. - Güzel ahlakýn en güzeli, sana gelmeyene senin gitmendir. Seni mahrum edene senin kerem etmendir. Ýyilik yaparsan gizli tut. Güzel huy her faziletin esasýdýr, insana hayýrlý arkadaþtýr, insaný saadete kavuþturur. - Güzel ahlaklý, geniþ yürekli, derya gönüllü ol. - Aþýrý hiddet nefret uyandýrýr, yerinde olmayan yumuþaklýkta, heybeti yok eder. - Eskilerin býraktýðý kýymetli eserleri muhafaza etmeli. Hünerci ve kovucularla bir yerde oturmamalýdýr. Eylül - Ekim 2001

31

Bir Portre

Bir Portre

Somuncu Baba

Sultan Alparslan

Sultan Alparslan Resul KESENCELÝ Tarih Uzmaný

B

üyük Selçuklu devleti hükümdarý sultan Alparslan dokuz yýl hükümdarlýk yapmýþtýr. 1063-1072 tarihleri arasýnda baþarýlý bir grafik çizen Alparslan Selçuklu devletini inkiþaf devrini geçirmiþ kýsa sürede büyük baþarýlar elde ederek devlete geniþlik azamet, güç, kuvvet, kudret ve haþmet kazandýrmýþtýr. S u l t a n ý n hükümdarlýk devri kýsa olmasýna raðmen, çok büyük baþarýlar kazanmýþtýr. Bu yüzden kendisi O s m a n l ý Sultanlarýndan Yavuz Salim Han'a benzetilir. Devrin ulemasý Yavuz hakkýnda "Az zamanda çok iþ etti" tabirini kullanýrlar ki, ayný tabir Alparslan için de geçerlidir. Yine tarihçiler "Onun hükümdarlýðý ikindi vakti gibidir hýzlý geldi, geçti" tabiri de her iki sultan için geçerlidir. Sultan Alparslanýn cihan hakimiyeti mefkuresini gerçekleþtirmeye çalýþtýðý görülür. Yapmýþ olduðu fetihlere bakýlýrsa kendisinin gerçek manada cihan sultaný olduðunu söyleyebiliriz. Alparslana "Ebu-l feth"Fethin babasý, "Sultan ül-Adil"-Adil hükümdar ünvanlarý verilmiþtir. Bu ünvanlar sultanýn yeteneklerini baþarýsýný bizlere göstermeðe yeterlidir. Alparslan siyasi yönden, amcasý Tuðrul bey 'e askeri olarak da, babasý Çaðrý beye benzetilir. Ayný zamanda büyük merhamet sahibi olan sultan, ülkesindeki bütün fakirleri tespit ettirmiþ ve bunlarýn isimlerini divan defterlerine kayýt ettirmiþtir. Tespit edilen fakirlerin ihtiyaçlarý karþýlanmýþ ve maaþa baðlan32

Eylül - Ekim 2001

mýþtýr. Yine bu fakirlerin doyurulup barýnmalarý için aþ evleri yapýlmýþ her gün onlarca hayvan kesilerek, tüm halka yolculara yemekler verilmiþ. Ýnsanlar memnun edilmiþtir. Þu gerçek unutulmamalýdýr ki, sofrasý açýk olan yerlere rahmet yaðar, Allah oraya afet vermez, zeval vermez. Sultan fetihlerini kendisi için milli ve dini bir vazife sayar bu doðrultuda seferlere çýkardý. Fetihlerini halis bir niyet ve temiz bir kalple yaptýðý için baþarýdan baþarýya koþardý. Hatta þu sözleri dikkat çekicidir. "Ben size kaç kez söyledim. Biz bu ülkeleri silah kuvvetiyle aldýk bizler temiz müslümanlarýz ve bidat nedir bilmeyiz bunun içindir ki Allah (c.c) Türkleri aziz kýldý" Bunlardan anlaþýlacaðý üzere, sultan Türk milletine hizmeti ilahi bir vazife saymýþ, cihan hakimiyeti düþüncesini gerçekleþtirmek için devamlý mücadele etmiþtir. Alparslan tarih içerisinde hal ve hareketiyle, faaliyetleriyle ve yaptýðý fetihlerle kendisinden sonra gelen hükümdarlara örnek olmuþtur. Alparslan, Anadolunun fethinden sonra imar faaliyetlerine giriþilmiþ þehirler kurulmuþ, pek çok sosyal tesis, hanlar hamamlar, zaviyeler, köprüler, imaretler, medreseler inþa edilmiþtir. Böylece Anadolu, mamur hale getirilmiþ hayata yaþamaya açýlmýþtýr. Sultan Alparslanýn sosyal hayatý da çok mükemmeldir. Hatta kendisi için kerametler anlatýlýr. Bunlardan bazýlarý þu þekildedir: Bir gün Alparslan ordusuyla Horasan çöllerinde susuz kalmýþtý. Çok þiddetli bir su ihtiyacý vardý. Bunun üzerine sultan çadýrýna girmiþ, baþýný açmýþ secdeye

Somuncu Baba

yüz sürerek Allah’a niyaz da bulunmuþ, yalvarýp dua etmiþtir. Kendisi henüz çadýrdan çýkarken çok güzel bir yaðmur yaðmaya baþlamýþ, böylece ordunun su ihtiyacý karþýlanmýþtýr. Bir diðer karameti ise; Alparslan Kafkasya seferine çýktýðýnda bazý kaleleri çok mücadele etmesine raðmen alamamýþtýr. Bundan çok müteessir olan Sultan, üzülmüþ ve endiþelenmiþtir. Bu sýrada bir zelzele olmuþ ve kalelerin sadece surlarý yýkýlmýþ deprem baþka hiçbir yere hasar vermemiþtir. Surlarýn yýkýlmasý sonrasý ise kaleler feth edilmiþtir. Sultan ilme ve ulemaya çok kýymet verir, saygýda kusur etmezdi. Kurdurmuþ olduðu Nizamiye medreselerinde çok büyük insanlar ve ilim adamlarý yetiþmiþtir. Ýlk yüksek tahsil niteliðinde olan bu medresede; Ýmam Gazali Hoca, Yusuf Hemedani, Ebu Bekir Þaþi, Ebu Ýshak Þirazi gibi büyük insanlar müderrislik yapmýþlardýr. Sultan Alparslan, Malazgirt zaferinden sonra 1072 senesinde çok sayýda atlý ile Mâverâünnehr'e doðru sefere çýktý. Türkleri bir bayrak altýnda toplamak istiyordu. Ordunun baþýnda Buhâra'ya yaklaþtý. Amuderyâ nehri üzerinde bulunan Hana kalesini muhasara fitti. Kale komutaný, bâtýnî sapýk fýrkasýna mensup Yûsuf elHârezmî, kalenin fazla dayanamayacaðýný anladý ve

Bir Portre teslim olacaðýný bildirdi. Hâin Yûsuf, Alparslan'ýn huzuruna çýkarýldýðý sýrada Sultan'a hücum edip, hançer ile yaraladý. Yûsuf'u derhal öldürdüler. Fakat Sultan Alparslan da aldýðý yaralardan kurtulamadý. Dördüncü günü, 25 Ekim 1072 tarihinde; "Her zaman düþman üzerine azmetsem, Allahu Teâlaya sýðýnýr, O'ndan yardým isterdim. Dün bir tepe üzerine çýktýðýmda, askerimin çokluðundan, ordumun büyüklüðünden bana, ayaðýmýn altýndaki dað sallanýyor gibi geldi. "Ben, dünyanýn hükümdarýyým. Bana kim gâlip gelebilir?" diye bir düþünce kalbime geldi. Ýþte bunun netîcesi olarak, Cenâb-ý'Hak, âciz bir kulu ile beni cezalandýrdý. Kalbimden geçen bu düþünceden ve daha önce iþlemiþ olduðum hatâ ve kusurlarýmdan dolayý Allahü Teâlâdan af diliyor, tövbe ediyorum. La ilahe illallah Muhammedün resûlullah!..." diyerek þehîd oldu.. Kuran-ý Kerimde buyrulduðu üzere "Tüm nefisler ölümü tadacaktýr" emri gereðince günü ve zamaný geldiðinde bu büyük azametli, kudretli Sultan da vefat etti. Vefatýndan sonra þair Hakim Senai'nin yazdýðý þu dörtlük ibret vericidir. Alparslanýn göklere yükselen baþýný gördüm. Merv'e gel ve onun toprak olmuþ tenine bak. Ne kemeri üstündeki yýldýz ve ay gibi parlak yüzü Ne altýndaki at nede elindeki dizgin kalmýþtýr.

Eylül - Ekim 2001

33

Somuncu Baba

Somuncu Baba

Basýndan

Basýndan

Basýndan

34

Eylül - Ekim 2001

Eylül - Ekim 2001

35

Gençlik

Gençlik

Aslan TEKTAÞ Gazeteci-Yazar

Somuncu Baba

Gençlik

Gençlik, dünyadaki varlýklar içerisinde en mükemmel olan insanýn aktif, dinamik, atik ve heyecanla yaþantýsýný sürdüðü bir dönem sürecidir. Ýnsanýn gençliðini güneþe benzetebiliriz. Nasýl mý? Güneþin en dinamik çaðý varlýðýný bütün gücüyle gösterdiði öðlede ulaþtýðý gençlik çaðýdýr. Yeryüzüne dimdik ulaþan güneþ ýþýnlarý için öðle vakti gerçekten gençlik çaðýdýr. Ýþte insan hayatýnýn bütün enerjisi de bu gençlikle birlikte ortaya çýkmaktadýr. Gençlik döneminin özellikleri; - Bedeni ve organik bütün fonksiyonlar en yüksek dereceye ulaþmýþtýr - Doðuþtan veya kazanýlmýþ olan bütün fikri ve zihni kuvvetleri kendi þahsýna tamamýyla mal olmuþ yani þahsiyet ve karakteri teþekkül etmiþtir. - Ýçinde yaþadýðý topluma artýk tamamýyla intibak etmiþ ve kendi iradesini kullanarak diðer toplum fertleriyle iliþkilerini düzenlemeye baþlamýþtýr. - Kendi mutluluk ve hayrýný anlayacak, ahlâki hayatýný düzenleyecek bir olgunluk derecesine ulaþmýþtýr. Gençlik dönemine yaklaþýldýðý zaman ailenin çocuða okuma zevkinin kazandýrýlmasý, düþünme ve anlama zevki ile yetiþtirilmesi, o çocuðun gençlik çaðýna geldiði zaman az sorunlarla karþýlaþacaðýna zemin hazýrlar.1 Genç, hazineler sahibi bir zengindir, düþmanlarý alabildiðine çoktur. Hayat yolculuðu o kadar zordur ki dünya tuzaklarla dolu bir çemberdir. Bu tuzaklara genelde gençler düþmektedir. Bu tuzaklar sýrayla; alkollü içkiler, uyuþturucu maddeler, sigara, kumar illeti ve oyun salonlarý, lüks ve israf bataklýðý ve daha sayamadýðýmýz nice tuzaklar. Gençlerimiz bir özentiye dayanarak alkole baþlar ve zamanla efkar daðýtmak, dertlerini unutmak için bu özentiye devam ederler. Böylece hazýrlanmýþ olan tuzaða kendilerini bekleyen tehlikelere kolayca düþmüþ olurlar. "Ýçki kötülüklerin anasýdýr" sözü ne 36

Eylül - Ekim 2001

kadar güzeldir. Dinimizce de yasak ve haram olan içkinin insanlýða ve gençliðe zararý oldukça büyüktür. Ýnsan vücuduna içki koymak, makine yataklarýna kum koymak gibidir. Ýnsanlarý kazalara hatta ölümlere kadar sürükler. Alkollü içkilerin insanlarýn aklýný baþýndan nasýl aldýðýný bir fýkra ile anlatalým; sarhoþun biri yoldan bir taksi çevirir. Kapýyý açýp girer, fakat ayaðý takýlýp düþer. Düþerken öteki kapýya yapýþýr. Kapý açýlýnca sokaða yuvarlanýr, sendeleyerek ayaða kalkar kapýyý kapar ve þoföre; Aferin... der, çabuk geldik, borcum ne kadar? diye sorar. Uyuþturucu alýþkanlýðý ve kaçakçýlýðý gençliði tehtid eden tuzaklarýn en belalýsýdýr. Uyuþturucu alkolden daha kötü bir alýþkanlýktýr. Ýnsanýn hem saðlýðýný hem de benliðini elinden alýr. Sigara tehlikesi ise, insanlarýn hem saðlýðýna hem de maddiyatýna zarar vermektedir. O kadar kötü bir alýþkanlýktýr ki insanýn elinden ekmek parasýný bile almaktadýr. Kumar illeti ve oyun salonlarýnýn da bu tuzaklar da büyük rol oynadýðýný unutmayalým. Kumar ve oyun salonlarý da gençlerimizin en kýymetli varlýk olan zamanýný çaldýðýný, manevi hayatýný çökerttiðini ve kötü alýþkýnlýklarý körüklediðini anlamaktayýz.2 Kur'an-ý Kerim de þöyle buyuruluyor “Ey inananlar! Ýçki, kumar, putlar ve fal oklarý þüphesiz þeytan iþi pisliklerdir, bunlardan kaçýnýn ki saadete eresiniz. Þeytan þüphesiz ki içki ve kumar yüzünden aranýza düþmanlýk ve kin sokmak ve sizi Allah'ý anmaktan, namazdan alýkoymak ister. Artýk bunlardan vazgeçtiniz deðil mi?"3 Bu gibi kötülüklerin ve tuzaklarýn önüne geçebilmek için; iþsizliðe çözüm, üniversitelerde daha çok kapasite ve spor tesislerinin yaygýnlaþtýrýlmasý, kütüphanelerin çoðaltýlmasý, insanlarýn bilinçlendirilmesi, bu gibi kötülüklerden uzak durulmasý, arkadaþ, eþ ve dostun iyi seçilmesi, neyin iyi neyin zarar verici olduðunun bilinci altýnda olunmasý, toplantýlar, konferanslar

Gençlik

Somuncu Baba

verilmesi gibi olanaklarýn saðlanmasý ve çoðaltýlmasý, sarsýlan inançlarýn yeniden pekiþtirilmesi ve bozulan ahlaka sahip çýkýlmasý gerekir. Günümüz büyükleri kendisini kötülük çemberini kýracak bir gençlik bekliyor. Müslüman Türk gençliði sahip olduðu tarihi, milli, maddi ve manevi mirasýn öncülüðünde yepyeni bir oluþumun liderleri olma þerefini kazanýrsa tarihi yeniden yazma hakkýna kavuþacaktýr. Beklenen gençlik davranýþlarýnda, inançlarýnda, yaþayýþlarýnda, terbiyelerinde, nezaketlerinde, samimiyet ve sabýrda milli kaynaklý bir doðuþun habercisi durumundadýrlar. Toplumun, hareketlilik dinamiði olan gençlere sahip çýkmasý, onlarýn dertlerine ortak olmasý, onlardan yararlanmak için her konuda dini, siyasi, kültürel sanatsal ve toplumla alakalý bütün konularda eðitime tabi tutulmasý gerekir. Biz genç bir milletiz. Nüfusumuzun yarýsýna yakýný 30 yaþýn altýnda; hattâ bunun, yüzde altmýþa yakýn olduðunu söylemek de mümkün. Bu genç milletin türlü isteði vardýr. Her sene nüfusumuz bir milyon artýyor. Yâni, soframýzdaki aþ ayný kalýyor ama, soframýza bir milyon kaþýk daha ilâve ediliyor. Çorba kâsesi ayný!..Kâseyi bir milyon kaþýða göre büyütemezsek, hepimizin çorbadan içtiði miktar demek ki bir milyon kaþýk kadar azalacaktýr. Yetiþen çocuklar okul istiyor... Okul istiyor, ders araçlarý istiyor. Elbise istiyor, saðlýk hizmeti istiyor, oyun sahasý istiyor ve televizyonlarýn kendisine gösterdiði herþeyi istiyor! Ama Devlet o hâle gelmiþ ki; Devlet'in yýllýk gelirleri, yýllýk câri masraflarýný ancak karþýlayabiliyor. Baþka para yok! Ancak borç alarak bir iþ yapmasý mümkün... O sebeple, Devlet'in küçülmesi lâzým! Devletin

küçülmesi demek, yatýrým alanlarýndan çekilmesi, bu alanlarý özel sektöre býrakmasý demek. Özel sektörün yatýrým yapabilmesi için de, kârýn, tahrik edici bir unsur olarak devamý lâzým!.. Halbuki bu yüksek faizlerle yatýrým maliyetleri öyle yükseliyor ki, özel sektör rekabet edebilecek fiyatla mal imâl edemiyor. O yüzden yatýrýmlar duruyor. Yatýrýmlar durunca 22 ilâ 25 yaþýndaki üniversite bitirmiþ gençler kapý kapý dolaþarak iþ arýyor. O tarihe kadar anne-babasýnýn baktýðý genç, artýk her sabah onlardan para istemekten, onlardan aldýðý harçlýkla sokakta arkadaþlarýyla beraber olmaktan utanýyor. Para kazanmak istiyor. Para kazanmak için iþ lâzýmdýr, ama o iþi de bulamýyor!..4 Ýnsanýmýzýn daha iyi imkanlara kavuþmasý genç neslimizin milli kültürümüzle bezenmiþ, devletini seven ve hizmete gönül veren birer birey olmasý ona verilecek önemle ve destekle mümkündür. Unutmamalýyýz ki, bugünümüzün gençleri yarýnýn büyükleri olacaktýr. Elbetteki gençlik kendisine hürmet edilen, kendisine iþ bulunan, aþ bulunan, sportif imkanlar sunulan her türlü kültürel aktviteden faydalanan ve efendice yaþamasý için insanlýðýn bütün imkanlarý devletçe kendisine tahsis edilmiþ olan gençlikle mümkündür. Ýnsanýmýzýn, yüksek teknolojiye sahip olan, ilmi araþtýrmalara yönelen milli örfe kültüre baðlý köklerinden kopmamýþ, tarihinin ve imanýný kudretini bilen nesiller 21. asýrda örnek bir gençlik olarak yetiþtirmek isityorsak muhakkak ki onlara gereken önem ve deðeri verip eðitimleriyle yakînen ilgilenmeli ve yardýmcý olmalýyýz. DÝPNOTLAR 1. Diyanet Dergisi "Gençlik ve Din Eðitimi" Sayý; 69 s.69 2. Yüksel, Nevzat. "Türkiye de gençlik ve sorunlarý" Bayrak yayýncýlýk. Ýstanbul ;1988 s.214-215 3. Kur'an-ý Kerim, Maide 5/90, 91 4- Bolak Aydýn, Hayatýn Ýçinden, Ýst.1996 Eylül - Ekim 2001

37

Kültür

Somuncu Baba

aydýr. Bu ayda yapýlan dualar kabul Yine bir olunur.2 hadis-i þerifte; Receb haram aylarýndandýr ve onun günleri altýncý semanýn kapýlarý üzerinde yazýlýdýr. Bir kimse onda bir gün oruç tutar ve orucunu Allah'ýn takvasý içinde ikmal ederse o kapý ve günler dile gelerek þöyle derler; Ya Rabbi onu maðfiret et, þayet orucunu takva üzere tamamlamazsa istiðfar etmezler, ve nefsin sana oyun etti derler.3 Receb ayýnýn haram ayý olduðuna dair bir menkýbe anlatalým; Ýsa (a.s) zamanýnda bir genç, güzel bir kýza tutulmuþtu. Ona kavuþmak için çýrpýnýyordu. Nice zaman sonra söz aldý. Bir akþam buluþtular, genç pek sevinçliydi. Ansýzýn pencereden hilali gördü, bu hangi aydýr dedi. Kýz Receb deyince, genç toparlandý, giyindi kýz þaþýrýp ne oluyorsun dedi. Genç, babalarýmdan iþittim Receb ayýnda günah iþlenmez. Bu aya saygý gösterilir, deyip özür diledi ve evine gitti. Allah' ü Teala Ýsa (a.s) a vahiy gönderip olanlarý bildirdi. Bu genci ziyaret et! Selamýmý söyle buyurdu. Genç Receb ayýna saygý gösterdiði için büyük bir peygamberin kendine gönderildiðine sevinerek iman etti. Receb ayýna gösterdiði bir saygý sebebiyle iman þerefine kavuþtu. Recep ayýnýn baþýndan sonuna kadar Allah' ü Teala tarafýndan üç þey ihsan olur; kula azapsýz rahmet, cimrilik etmeden cömertlik, eziyet etmeden iyilik ve ihsan.4 Receb ayýnýn ilk Cuma gecesi "Regaib" Kandilidir. Regaib demek mümin kullarýna Allah'ýn rahmeti lütuf ve inayeti bol bol ver-

ildiði gece demektir. Regaib gecesi ulvi gecelerden birisidir. Bu gecenin hürmeti sebebiyle Rabbimiz iþlediðimiz günahlarý rahmeti ilahisiyle baðýþlar. Regaib kandilinin deðerli olmasýnýn nedeni Hz. Amine validemizin böyle bir gecede Resulüllah Efendimize hamile olduðunu anladýðý veya Hz. Abdullah ile evlendiði nazarýdýr. Doðum tarihi ile ana rahmine intikal zamaný arasýndaki müddetin, doðum müddetinden eksik olma ihtimali þu þekilde açýklana bilir; Araplar cahiliye devrinde de Receb ayýnda harp ve döðüþ yapmazlar, çapulculukta bulunmazlardý. Fakat geçim sýkýntýsýna düþtükleri zamanlarda kabilelere ilan ederek aylarýn isimlerine takdim ve tehir yaparlar; Cemaziyel Ahire Receb, Receb ayýna da Cemaziyel Ahir derlerdi. Bu þekilde hareketle kendilerince harbe müsaade çýkarýrlardý. Hz. Abdullah ve Hz. Amine validemiz bu deðiþiklikler sýrasýnda evlenmiþlerdi. Aslýnda bu ay Cemaziyel Ahir idi. Fakat isim deðiþikliði yapýlmasý sebebiyle receb diye anýlmýþ ve halk arasýnda böyle yayýlmýþtýr. Regaib kandilinde Allah'tan günahlarýmýzýn affýný dilemeliyiz. Bütün Müslümanlar için dua etmeliyiz.5 Receb ayýnýn içerisinde bulunan güzel gecelerden biriside 27. Gece olan "miraç" gecesidir. Miraç, göðe çýkma anlamýna gelir. Miraç gecesi de peygamberimizin göðe çýktýðýný ifade eder. Bu gecede Hz. Peygamber Cebrail'in kýlavuzluðunda Cenabý Hakla görüþmüþtür. Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s) ýn beden ve ruh ile beraber uyanýk iken göklere çýkarýldýðý

Üç aylar Recep, Þaban ve on bir ayýn sultaný Ramazan' dýr. Üç aylar rahmet ve maðfiretin saðanak halde yaðdýðý bereket iklimidir. Ahiret hayatý için en kârlý yatýrým zamanýdýr.

Muhammed HALICI Ýlahiyatçý - Araþtýrmacý

Ý

SLAM Dinin de bulunan bütün hükümler, insanlarýn salahý, dünya ve ahiret mutluluklarý için bir yol gösterici olmuþtur. Bu hükümlerin içerisinde insanlarý madden ve manen rahatlatýcý hikmetler vardýr. Ýþte sevabý bol olan, insanlarý Yüce Allah'a bir kat daha yaklaþtýran, içerisinde maneviyatý büyük olan gecelerin bulunduðu üç aylar... Bu üç aylar Recep, Þaban ve on bir ayýn sultaný Ramazan' dýr. Üç aylar rahmet ve maðfiretin saðanak halde yaðdýðý bereket iklimidir. Ahiret hayatý için en kârlý yatýrým zamanýdýr. Receb ayý aðaçlarýn çiçek açýp yaprak salarak rengarenk olduðu, Þaban ayý meyvelerin olgunlaþtýðý, Ramazan ayý da meyvelerin toplandýðý ve lezzetle tadýldýðý mevsimdir. Ýslam Dininin önem verdiði aylardýr. Allah' u Teala kullarýna maðfiret ettiði için bazý gecelere, gün 38

Eylül - Ekim 2001

ve aylara kýymet vermiþ; bu aylarda kullarýnýn kýlmýþ olduðu namazlarý, etmiþ olduðu dua ve tövbeleri, tutmuþ olduðu oruçlarý, okumuþ olduðu Kur-an' larý dergahý izzetinde kabul edeceðini bildirmiþtir. Receb ve Þaban aylarý Ramazan ayýnýn müjdecisidir. Ramazan ayý Müslümanlar için baþlý baþýna feyiz ve bereketlerle rahmet ve nurla dopdolu bir aydýr. Çok sevap kazanmak isteyen Müslümanlar Ramazan ayýný karþýlamak için Recep ve Þaban aylarýnda nafile oruç tutarlar.1 Receb Ayý; Receb Üç aylarýn baþlangýcýdýr, kelime anlamý ile muazzam, muhterem ve kýymetli anlamlarýna gelmektedir. Öyle bir kýymet ki, ta Adem (a.s) bugüne kadar bu halde kalmýþtýr. Receb ayý Allah'ýn rahmetinin bol olduðu bir aydýr. Bir hadis-i þerifte; Receb maðfiret ve feyizlerle dolu bir mübarek

Eylül - Ekim 2001

39

Kültür bilinmeyen yerlere götürüldüðü Allah' ü Tealanýn Cennet ve Cehenneminin gösterildiði gecedir. Miraç olayý þöyle vuku bulmuþtur; Peygamberimiz amcasýnýn kýzý Ümmü Haninin evinde bulunurken Cebrail, yanýnda Cennet bineði olan Burak ile birlikte geldi. Peygamberimiz Burak'a bindi ve önce Mescid-i Aksa'ya gittiler. Orada bütün Peygamberler Onu karþýlayýp arkasýnda namaz kýldýlar. Sonra mescidden çýktýlar ve miraç (merdiven) ile karþýlaþtýlar. Cebrail Peygamber Efendimizi kanadýna alarak göðe çýkardý. Peygamberimizi birinci katta melekler karþýladý. Sonra diðer katlara çýktýðý zaman ayrý ayrý peygamberlerle sohbet etti. Yedinci katta meleklerin Beyt-i Ma'muru (Kabe' ye benzer meleklerin kýblesi)yý tavaf ettiklerini görür. Sonra Sidretü'l- Müntehaya varýrlar. O zaman Cebrail "Buradan ileriye varýrsam yanarým" diyerek Peygamberimizin yalnýz gitmesini söyler. Yetmiþ hicab sonra Refref denilen yeþil yaygý ile bir müddet daha yolculuk devam eder, Refref Peygamberimizi Kürsiye kadar götürür. Buradan itibaren yalnýz baþýna yetmiþ hicab giderek arþý alaya varýr. Bu yetmiþ hicab içinde Cennet ve Cehennemi görmüþtür. Arþa varýnca arþýn nuru kendisini kaplamýþ, o sýrada kalb gözüyle veya beden gözüyle Allah' ü Teala' yý görmüþtür. Orada namaz emrini alýr Bakara Suresinin son ayetleriyle birlikte geri döner. O kadar kýsa bir zamanda Miracý gezmiþtir ki yatmýþ olduðu yataðýn sýcaklýðý hala durmakta idi. Miraçtan indiðinde 5 vakit namazla geldiði için namaz müminin miracý olmuþtur.6 Miraç gecesini anlatan miraciye adlý eserler yazýlmýþtýr. Özellikle Osmanlý döneminde miraçla ilgili gazeller, kasideler yazýlmýþtýr. XIX. Asýrda Ýzzet Molla Divanýnda miraç bahsi olarak; Harim-i hasýna bir þeb Habibin eyledi davet Ýdüp bir anýna bin leyle-tülkadri feda mevla 40

Eylül - Ekim 2001

Somuncu Baba

Nedim-i has-ý Hazret oldu bunca enbiya ancak O bezme dahil olmuþ Mustafa'dan gayrý yok asla Cenab-ý Mustafa Allah'ý gördü çeþm-i cismiyle Deðil mirac-ý ruhani sakýn zan neyleme rüya.7 Es-seyyid Osman Hulusi Efendi de miraçta farz kýlýnan namazýn önemini þöyle vurguluyor; Nefsin baþý hoþ olur gerçi bi namaz ile Sen namazý býrakma mir'ac et namaz ile. Müminin miracýdýr kalbi huzur ile namaz Kýl huzur ile namazýn sýrrý esra andadýr.8 Fuzuli de miraç ise; Hoþa ki binüp Buraka Buldun derecat-ý izzü ikbal Bastýn ayaðýn bu Çar-ý taka Çýktýn derecat-ý nührevaka. Gibi eserleri örnek verebiliriz. Miraç gecesi, ilahi feyizlerin nuruyla dolu olduðundan þüphe yok ki her mü'min rahmet nurundan yararlanmak için o mukaddes geceyi ibadetle ihyaya çalýþmalýdýr. Þaban ayý; Üç aylarýn ikincisi olup Resulüllah Efendimizin aydýr. Þaban ayýnýn Ýslam dinine göre oruç ayý olan Ramazandan önce geldiði için ayrý bir önem taþýmaktadýr. Bu ay Ýslam Dininin doðuþundan önceki dönemlerde de Araplar arasýnda önemli aylardan biri sayýlýyordu. Cahiliye çaðýnda kullanýlan þemsi takvime göre Þaban ayý yaz mevsimine geliyordu. Birçok din töreni ölülerin ruhu için dualar bu ayda yapýlýrdý. Hz Muhammed Ýslam Dinini yaymaða baþladýðý yýllarda bu ayýn eski kutsallýðýna baðlý kalmýþtýr. Peygamber Efendimiz bu ayda nafile oruç tutarlardý. Aiþe (r.a) ýn rivayetlerine göre; "Nebi Aleyhisselam hiçbir ayda Þaban' da tuttuðu oruçtan fazla oruç tutmazdý. Þaban ayýný tamamýyla oruçlu geçirirdi". Diðer bir hadisi þerif dede "pek az bir cüz'ü müstesna olmak üzere Þabaný oruçlu geçirirdi" denilmiþtir.9 Bu ayýn Resulüllah Efendimiz açýsýndan önemi þöyledir; Hz. Aiþe Resulüllah Efendimize gelerek; Ey Allah'ýn Resulü! Þaban ayýnda çok oruç tutuyorsun, sana göre aylarýn en sevimlisi bu ay mýdýr? diye sordum. Bunun üzerine Resulüllah, "De ki Allah Þaban ayýnda o sene öleceklerin isimlerini tespit eder. Bende oruçlu iken ölmek isterim" buyurmuþlardýr.10 Þaban ayýnýn 14 nü 15 ine baðlayan gece

Somuncu Baba

"berat" gecesidir. Berat kelime olarak "bir kimsenin yükümlülüðünün olmamasý veya kaldýrýlmasýdýr. Berat gecesini önemli kýlan, deðerini artýran özellikleri þunlardýr; bütün hikmetli olan iþlerin bu ayda olmasý, bu gecede yapýlan ibadetlerin sevabýnýn bol olmasý, rahmetin saðanak gibi dünyaya inmesi, af ve maðfiretin bu gecede daha fazla olmasý, Resulüllah Efendimize þefaatin tamamýnýn verilmesi gibi. Bir teþbihte þöyle buyuruluyor; "Allah' ü Teala bu gece ümmetime Beni Kelp kabilesinin koyunlarýnýn kýllarý sayýsýnca rahmet yaðdýrýr". Þüphesiz ki bu teþbih bu gecede rahmetin çokluðuna sýnýrsýz hesapsýz olduðuna delalet eder. Bir hadisi þerifde de þöyle buyurulu yor; Allah' ü Teala bu gece bütün Müslümanlara maðfiret buyurur, ancak kehanet edip sihir yapan, kin besleyen, içkiye düþkün olan, ebeveynini inciten ve zina iþlerine ýsrarcý olanlar müstesna beraat gecesi ile alakalý bir hadisi þerifte de; "Her kim bu gece yüz rekat namaz kýlarsa Allah' ü Teala ona yüz melek gönderir, otuzu ona Cenneti tebþir eyler, otuzu ona Cehennem azabýndan teminat verir, otuzu da ondan dünya afatýný defederler. Onu da ondan þeytanýn tuzaklarýný hilelerini defederler." buyurmuþtur. Bu gecede Allah'a yalvarýp huzur ve saadet niyaz edelim, namaz kýlalým, Kur'an okuyalým fakirlere, muhtaçlara yardým edelim ki rahmeti ilahiye ye ve füyuzatý rabbaniye ye nail ve vasýl olalým.11 Ramazan ayý; Üç aylarýn sonuncusu, on bir ayýn sultaný, aylarýn ulusu, rahmet ve bereket ayý olma özelliðine sahip olan bu ayda, Allah'ýn rahmet ve maðfiret deryalarý taþar, cennet kapýlarý açýlýp Cehennem kapýlarý kapatýlýr,þeytanlar baðlanýr, kötülükler önüne set çekilir, günahlar ve hatalar affedilir, edilen bütün dualar kabul edilir. O Ramazan ki sahurlarýyla, oruçlarýyla, mukabele ve vaazlarýyla, ýþýl ýþýl minareleri, iftar ve teravihleriyle, en gencimizden en yaþlýmýza, kadýn erkek hepimizin ruhlarýmýzda heyecanlar, kalplerimize sevinçler, vicdanýmýzda rikkatler uyandýran bir aydýr. Ramazan orucu, gelecek Ramazan orucuna kadar iþlenmiþ olan günahlara da kefaret olur. Ramazan ayýný diðer aylardan önemli kýlan güzelliði, Peygamber Efendimize Ýlahi tecelli bu ayda vuku bulmuþ, insanlar için hidayet ve saadet güneþi olan Kur'an-ý Kerim bu ayda inzal olmuþ, Ýslamýn þartlarýndan olan orucu Yüce Allah bu ayda tahsis etmiþ, bin geceden daha hayýrlý olan, Kur'an da bildirilen Kadir gecesi bu ayýn içinde bulunmaktadýr. Ramazanýn baþý rahmet, ortasý maðfiret, sonu da Cehennemden kurtuluþtur. Ramazan ayý ile ilgili bir Ayeti Kerime de

Kültür "Ramazan, insanlara hidayet için bir rehber olan, doðru yola götüren ve hakký batýldan ayýrýcý bir kitap olan Kur'an-ý Kerimin indirildiði bir aydýr. O halde kim ramazan ayýna eriþirse onda, Ramazan ayýnda oruç tutsun!.. ve kim hasta veya yolcu olarak oruç tutamamýþsa, tutmadýðý günler sayýsýnca baþka günlerde oruç tutsun. Ve Allah sizin için kolaylýk istiyor, zorluk istemiyor. O halde sayýlarý tamamlayýnýz. Yani Ramazan orucunu tamam olarak tutunuz. Ve þükreden kullardan olabilmeniz için hidayete, doðru yola ilettiðini hatýrlayarak Allah'ý tekbir ediniz, onun þanýný yüceltiniz."12 buyuruluyor. Ramazan ayýnýn faziletli olduðuna dair bir hadisi þerifde þöyle buyuruluyor; "Bir kimse Ramazanýn faziletine inanarak ve mükafatýný umarak oruç tutarsa, geçmiþ günahlarý baðýþlanýr.” Baþka bir hadisi þerifde "Ramazaný þerif geldiðinde Cennet kapýlarý açýlýr, Cehennem kapýlarý kapanýr,þeytanlarda kösteklenir”13 buyuruluyor. Ramazan ayý biz Müslümanlarýn oruç ayýdýr. Ýslamýn beþ þartýndan biri olan oruç hem bedenen, hem de manen insanlara ayrý bir haz verir. Ramazan ayý ile ilgili ramazan namelerde vardýr; "Eriþtik þükür Ramazana Ne mutlu eriþen cana Gelince bu mah-ý þerif Safa baðýþlar insana Gökler kapýsý açýlýr Aleme rahmet saçýlýr Hulle tonlarý biçilir" Hakkýn bize ihsanýsýn Hem aylarýn sultanýsýn Sen bir saadet kanýsýn Ey mahý sultan merhaba. Aþýk sana ehli iman Müjdecidir Receb heman Konakçýdýr þehri þaban Bu mübarek Ramazanda Ey mahý sultan merhaba.14 Eylül - Ekim 2001

41

Kültür gibi manileri örnek verebiliriz. Ramazan ayý içerisinde bin geceden daha hayýrlý olan, Kur'an-ý Kerimin bu gecede nazil olduðu "Kadir Gecesi" bulunmaktadýr. Kadir; kelime anlamý olarak, þan, þeref ve azamet demektir. O gece ibadet ve taatla vakit geçirenlerin kadri büyük, sevap ve mükafatý çoktur. Çünkü o gece, þerefli bir kitap olan Kur'an-ý Kerim, Resulüllah Efendimize nazil olmaya baþlamýþ, Allah(c.c) katýnda hatýrý olan melekler o gece yeryüzüne inmiþler ve Cenabý hak o gecede her türlü hayrýný, bereketini, ve maðfiretini lütuf ve ihsanýný biz mümin kullarýna sunmuþtur. Bir ayeti Kerime de "muhakkak biz onu (Kuran-ý Kerimi) Kadir gecesinde indirdik. (Ya Ekreme'r-Resul) Kadir gecesi nedir bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayýrlýdýr. Melekler, Cebrail, peyderpey Rablerinin izni ile, her bir emir için, o gece inerler. Selamettir, o gece, fecrin doðuþuna kadar".15 buyurulmuþtur. Ebu Hureyre (r.a) Peygamber Efendimizin þöyle buyurduðunu nakil etmiþtir;"Kim ki, Ramazanda orucun farz bir ibadet olduðuna inanarak ve sevabýný da Allah'tan umarak tutarsa, o kiþinin geçmiþ küçük günahlarý baðýþlanýr. Yine her kim Leyle-i Kadrin kadri kýymetine inanarak, onun sevabýndan ve Allah'ýn rýzasýndan ümit var olarak bu geceyi ibadetle ihya ederse geçmiþ küçük günahlarý maðfiret olunur"(16) demiþtir. Evet bu ayeti Kerime ve Hadisi Þerif den yola çýkarak Kadir gecesini Ýbadetle, dua ile, fakirlere ve muhtaçlara yardým ile, hayýr hasenat yaparak yüce Allah'tan bizim günahlarýmýzý affetmesini dilemeliyiz. Müslümanlar için, maðfiretlerle, hikmetlerle, sevaplarla, rahmetlerle, güzelliklerle dolu bir üç aylara daha girmiþ bulunuyoruz. Bu üç aylar, Regaib, Miraç, Berat ve Kadir gibi, Müslümanlarýn günahlarýndan arýnmasý için Yüce Allah'ýn bahþettiði mübarek geceleri sinesinde barýndýrmaktadýr. Ýnsanlar arsýnda ki sevgiyi, kardeþliði, akrabalar arasý ziyaretleri bir kat daha arttýrýr. Bütün kötülüklere, þeytanýn tuzaklarýna karþý bir kalkandýr. Manevi hastalýklara þifadýr. Bizlere düþen görev; bu üç aylarý günahlarýmýzýn affý için, maneviyat derecemizin yükselmesi için, yaptýðýmýz ibadetlerin bizlere ahirette þefaat etmesi için iyi deðerlendirip, Allah'a dua etmeliyiz. Allah' ü Teala bizleri rahmetinden, bereketinden, feyzinden, hak ve adaletli yolundan ayýrmasýn. 42

Eylül - Ekim 2001

Somuncu Baba

Sanat

Somuncu Baba

Hasan Âli GÖKSOY

D “Muhakkak biz onu (Kuran-ý Kerimi) Kadir gecesinde indirdik. (Ya Ekreme'r-Resul) Kadir gecesi nedir bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayýrlýdýr. Melekler, Cebrail, peyderpey Rablerinin izni ile, her bir emir için, o gece inerler. Selamettir, o gece, fecrin doðuþuna kadar” el-Kadr Suresi, 1-5

DÝPNOTLAR 1- ÖZKES Ýhsan, "Oruç Mübarek Geceler ve Bayramlar" Ýst. 1988; s.10 2- Fethül Kebir. 11-92 3- GÜMÜÞHANEVÝ Ahmet Ziyauddin, "Ramuz El-Hadis" Milsan basým, 1982. s.289 4- Yeni Rehber Ans. Receb ayý mad. C.17, s.26 5- EMRE Mehmet, "Büyük Hutbe Kitabý" Regaib Gecesinin Fazileti. Çile yayýnlarý, s.240 6- PALA Ýskender, "Ansiklopedik Divan Þiiri Sözlüðü" Ötüken yay. Ýst. 2000, s,284. 7- LEVEND Agah Sýrrý, "Divan Edebiyatý", Ýst.1984, s.129-130. 8- ATEÞ Osman Hulusi, " Divan-ý Hulusu Darendevi" Ýst.1986, s. 188. 9- Diy. Ýþl. Bþk."Riyazüs-Salihin ve Tercemesi" C.2, s.505 10- ASKALANÝ Ýbn-ü Hacer El, " Terðib ve Terhib" Ýst..1982, s.206. 11- ATEÞ Es-Seyyid Osman Hulusi, "Þeyh Hamid-i Veli Minberinden Hutbeler" Beraat Gecesi Hutb. Ank.2000, s.39-40-41. 12- Bakara Suresi Ayet 185. 13- Diy. Ýþl. Bþk."Riyazüs-Salihin ve Tercemesi" C.2, s.489 14- ÇELEBÝOÐLU Amil, "Ramazan name" s.42 15 - el-Kadr Suresi, 1-5 16- AKALTUN Nevzat, "Kadir Gecesi 1000 Aydan Hayýrlýdýr" Ankara, s.11-12.

erler ki: Bülbülün yanýk yanýk ötmesinden rahatsýz olan kuþlar onu Süleyman Peygamber'e þikâyet ettiler. Sorguya çekilen bülbül, gülün aþký yüzünden inlediði anlaþýlýnca, mâzur görüldü... Derler ki: Milattan 2600 küsur yýl önce Bâbil'i kuran Nemrud Kýral, Hz. Ýbrahim'i ateþe attýrdý. Ve Allah'ýn emriyle ateþ, gül bahçesine döndürüldü... Ýslâm edebiyatýnýn en güzel mazmunlarýný süsledi "gül", çok uzun bir dönem. Gül "Muhammed simgesi"ydi.. O yüzdendir bu önem!.. O yüzden, Mayýs bahçelerinde ilâhi kokularýn yeri-göðü tuttuðu ve bülbülü kudurttuðu bir yerdi benim ülkem... Þimdi ne bahçe kaldý ne hýyâbân dokusu, ne güllerin kokusu ne þiirde gül, ne de o þeydâ bülbül... Þimdi Eþref gibi yanýyoruz: Bu baðda gül-i maksûd açýlmadý Eþref Felek abes yere icrâ-yý nev-bahâr eyler... Oysa Türk edebiyat tarihinden Bakîler, Nef iler, Nedimler, Esdi nesîm-i nev-bahâr, açýldý güller subh-dem Açsýn bizim de gönlümüz, sâkîmeded, sun cam-ý Cem diye seslenirler... Niçin bülbül figân eyler, bahar eyyamýdýr þimdi Açýlmýþ gonceler-güller, mesâr eyyamýdýr þimdi mýsrâlarýyla bülbülün figanýna ortak olurlar... Ya da Osman Nevres Bey gibi sitem konuþtururlar: Senden bilirim yok bana bir fâide ey gül Gülyaðýný eller sürünür, çatlasa bülbül... Bülbülün güle aþký, Doðu edebiyatýnda sayýsýz esere konu edilmiþtir. 1193 yýlýnda ölen Feridüddin-i Attâr'ýn mesnevi tarzýndaki 333 beyitlik "Bülbülnâme" si bunlarýn baþýnda gelir. Türk edebiyatýnda ise Ömer Fuâdî (01.1636), Birrî (01.1715), Münirî (17.yüzyýl) gibi yazarlarýn bülbülnâme'leri; Kara Fazlî (öl.1564), Gazi Giray Han (öl.1608) Bakaî (öl.1594) ve yine 16.yüzyýldan Rifâî'nin "Gül ü bülbül"leri bilinmektedir.1 Tasavvuf edebiyatýmýzda; Muhammed gül'dûr / Pirim bülbüldür / Cümlemiz kuldur / Elhamdülillah deyiþleriyle Hâþim'leri; Bir pâdiþâha kul ol kim / Mülkü zail olmaz ola / Bir gülþene bülbül ol kim / Hiç sararýp solmaz ola muammâlarýyla Hüdâyî'leri; Âþýkým ol dildâra / Bülbülüm sol gülzâra / Seni sevmeyen nâra /

Yansýn yâ Resûlallâh münâcâtýyla "halktan" Yûnus'u ve pâdiþâh Birinci Ahmed misâli, N'ola tacým gibi baþýmda götürsem dâim Kademi resmini ol Hazret-i Þâh-ý Rusûl'ün. Gül-i gülzâr-ý nübüvvet o kadem sahibidir, Bahtiyâ durma yüzün sür kademine o Gül'ün... diyen sultânî yakarýþlarý duyarsýnýz... Kulekapýsý Mevlevîhânesi'nden, hangi gönül yangýnýyla kimbilir, Þeyh Galibin sesi gelir: Gül âteþ gülbün âteþ gülsen âteþ cûybâr âteþ Semender-týynetân-ý aþka besdirlâlezârâteþ... Ve bu ateþin dumaný tâ Limni'den yükselir: Ey garip bülbül diyarýn kandedir Bir haber ver gül-zârýn kandedir Sen bu ilde kimseye yâr olmadýn Var senin elbette yârin kandedir2 *** Þâir gönüllerin mýsralarý güller açar da nakkaþ gönüllerin fýrçalarý durur mu?.. 16. Yüzyýl ortalarýnda Saray Baþnakkaþý Müzehhib Karamemi'yle baþladýðý kaydedilen Osmanlý çiçek ressamlýðý 18. yüzyýlda Ali Üsküdarî ve Abdullah Buhâri gibi þöhretlerle devam etmiþ, Saray Nakýþhânesi'nden yetiþen “ehl-i hiref” yâni "san'at erbabý" arasýndaki bu san'atkârlar, harikulade çiçek desenleriyle ünlenmiþlerdir.

DÝPNOTLAR 1- Dr. Ýskender Pala; Ansiklopedik Dîvân Þiiri Sözlüðü Cilt:I-II, S.91, Kültür Bakanlýðý yay. 1998 2- Mezarý Limni Adasý'nda bulunan Niyâzî-i Mýsrî'den

Eylül - Ekim 2001

43

Gönül Penceresi

Somuncu Baba

G ö n ü l Pe n c e r e s i

Ýyilerle Beraber Olmak

Mustafa YÜKÇEKER

Ýnsanýn deðeri, büyük ölçüde yaptýðý iþe ve beraber olduðu arkadaþlara göre belirlenir. Kuran-ý Kerim'de ve Hadis-i þerifte iyi insanlarla beraber olmanýn büyük bir meziyet olduðu ve insaný hatalardan koruyacaðý belirtilmektedir. Ýslam'da ibadetlerin en makbulünün cemaatle birlikte yapýlanlar olmasýnýn temel espirilerinden biri de budur. Kehf Sûresinde Ashab-ý Kehf'in kýssasý anlatýlýrken, onlarýn köpeklerinden de bahsedilerek "... Köpekleri de maðranýn giriþinde ön ayaklarýný uzatmýþ yatmaktaydý..." (Kehf-18) denilmektedir. Bu köpeðin, kendisinden Kur'an da bahsedilmesini gerektirecek tek hasleti, iyilerle beraber olmasý ve onlarýn peþinden gitmesi olsa gerektir. Demek ki iyilerle beraber olmak canlýlara büyük mertebeler kazandýrabiliyor. Bu canlý insan ise, hangi mertebelere ulaþacaðýný tahmin edin. 44

Eylül - Ekim 2001

Öte yandan Peygamber oðlu olmak dahi, peygambere akraba olmak dahi, insaný kurtarmýyor. K. Kerim'den bunlarla ilgili misalleri birlikte inceleyelim: Hz. Nuh’(a.s)un dört oðlundan biri olan ve iman etmeyen Yam helak oluyor. “Gemi daðlar gibi galgalar arasýnda onlarý götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oðluna; Yavrucuðum! Sen de bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi. Oðlu; Beni sudan koruyacak bir daða sýðýnacaðým, dedi. Nuh: “Bugün Allah’ýn emrinden (azabýndan), merhamet sahibi Allah’tan baþka koruyacak kimse yoktur” dedi. Aralarýna dalga girdi, böylece o da boðulanlardan oldu. Nihayet “Ey yer suyu yut! Ve ey gök, suyunu tut! denildi. Su çekildi, iþ bitirildi, gemi Cûdî daðýnýn üzerine yerleþti. Ve: “O zalimler topluluðunun caný cehenneme” denildi. Nuh Rabbine dua edip dedi ki; “Ey Rabbim! Þüphesiz oðlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktýr. Sen hakimler hakimisin.” Allah buyurdu ki: “Ey Nuh! o asla senin ailen

Somuncu Baba

deðildir. Çünkü onun yaptýðý kötü bir iþtir. O halde hakkýnda bilgin olmayan bir þeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamaný tavsiye ederim.” (Kehf/42-47) Hz. Muhammed (S.A.V) amcasý Ebû Talibin kurtulmasý için Allah’tan maðfiret dileyince ikaz edilmiþtir; “Kâfir olarak ölüp cehennem ehli olduklarý, onlara açýkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar, Allah’a ortak koþanlar için af dilemek ne peygambere yaraþýr ne de inananlara” (Tevbe/113) Ayný þekilde Ýbrahim (a.s) da babasýnýn affý için Allah'a yalvarmýþ ama sonradan vazgeçmiþtir: "Ýbrahim'in babasý için af dilemesi sadece ona verdiði sözden dolayý idi. Ne var ki, onun Allah'ýn düþmaný olduðu kendisine belli olunca, ondan uzaklaþtý. Þüphesiz ki Ýbrahim, çok yumuþak huylu ve pek sabýrlý idi." (Tevbe / 114) Ýyilerle birlikte olmanýn faziletini anlatan bir hadis-i þerifte þöyledir: - Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den rivayete göre, Resûl-i Ekrem salla'âhu aleyhivesellem þöyle buyurmuþtur: “Þüphesiz Allâhu Teâlâ'nýn, yollarda gezer ve ehl-i zikri arar melekleri vardýr: Onlar Aziz ve Celîl olan Allah'ý zikreden bîr cemâat bulunca, birbirlerine: Aradýðýnýz buradadýr, geliniz, diye seslenirler. Meleklerde, ehl-i zikri, dünyâ semâsýna kadar kanatlarýyla çevreler. Cenâb-ý Hak, onlarýn hallerini meleklerden daha ziyâde bildiði halde, meleklere: -Kullarým ne söylüyor, diye sorar. Peygamber aleyhisselâm buyurur ki, melekler: -Sen'i tesbih ve tenzih ediyorlar, Allâhu Ekber diyerek Sen'i Tekbîr ediyorlar, Sana hamd ve sena ediyorlar. Bu kullarým Beni gördüler mi ki, böyle tesbîh ve tekbîr gediyorlar? - Hayýr, vallahi Seni görmezler, - Kullarým Ben'i görseler ne yaparlar? - Onlar Sen'i görseler, Sana ibâdet ve ubûdiyyetleri, takdisleri, tahmidleri ve tesbihleri daha fazla olurdu.

Gönül Penceresi - Kullarým Benden ne diliyorlar? - Cennet istiyorlar. - Onlar Cenneti görmüþler mi? - Hayýr yâ Rab! Vallahi onlar asla Cenneti görmemiþler. - Ya Cenneti görseler ne yaparlar? - Cenneti görmüþ olsalardý, Cennet'e karþý hýrslarý ve hevesleri daha çok olur, Cennet'e daha ziyâde raðbet ederlerdi. - Bunlar neden Allah'a sýðýnýyorlar? - Cehennem'den istiâze ediyorlar. - Cehennem'i görmüþler mi? - Vallahi görmediler. - Ya görselerdi ? - Eðer Cehennem'i görselerdi, ondan daha ziyâde kaçarlar, ondan pek çok korkarlardý. Cenâb-ý Hak : - Ey melekler! Sizi þâhit kýlarým kî, Ben muhakkak zikir mahallinde bulunanlarýn günahlarýný maðfiret ettim, buyurdu. (Resûl-i Ekrem'in beyânýna göre) melekler derler ki: -Yâ Rab! Filânca onlardan sayýlmaz. O zikr için deðil, þahsî bir iþ için gelmiþti, der. Cenâb-ý Hak : - Onlar öyle olgun adamlardýr ki, onlarla düþüp kalkanlar bile þakî olmazlar, mes'ud olurlar”* buyurdu. Merhum Hulusi Efendide oðlu Kemal Ateþ'e hitaben, "Her zaman iyilere mukarýn ol (yakýn ol), kötülerden ictinâp et (kaçýn). Kiþinin mîyârý (ölçüsü) mukârin olduðu kimsedir. (Mektûbât- s.23) Ýþimiz, makamýmýz, meþguliyetimiz, ne olursa olsun, hepimizin yapabileceði bir þey vardýr. Ýyilerle beraber olmak. Ýyiler kimlerdir? diye sorarsanýz, ne politakacýlar, ne çýkarcýlar, ne de riyakarlardýr. Sadece ve sadece Allah'ýn rýzasýný kazanmak için çalýþan, insanlýða hizmet için çýrpýnan, Allah dostlarýdýr. Nerede? diye sormayýn. Hemen yanýmýzda. Müslümanýn feraseti onlarý bulur. *(Hadîsi, Buhârî ve Müslim rivayet etmiþlerdir.) Eylül - Ekim 2001

45

Somuncu Baba

Bir Hadis "Kiþinin öldükten sonra geride býraktýðý þeylerin en hayýrlýsý, kendisine dua eden salih bir evlad, sevabý kendisine ulaþan sadak-i câriye, kendisinden sonra halkýn amel ettiði ilimdir." (Canan Prof. Dr. Ýbrahim. Kütüb-i Sitte s.381

BÝR ÞÝÝR

Kitaplarla Bayramlaþýn "En iyi dost kitap derler" Kitaplarla bayramlaþýn Hafýzanýz dile gelsin Kitaplarla bayramlaþýn Okumayan olmasýnlar Raflarýnda solmasýnlar Garip garip kalmasýnlar Kitaplarla bayramlaþýn Merak salýn okumaya Bilgi bulun dokumaya Bülbül olun þakýmaya Kitaplarla bayramlaþýn Kütüphane sýcak olur Okuyanlar ikbal bulur Okumayan cahil kalýr Kitaplarla bayramlaþýn Celalettin Kurt

B

LMECELER

1- Resmi olmayan ce'ye ne nedir? 2- Çiðnesen kara döner Üflesen zara döner 3- Dünya ile cacýk arasýndaki en önemli benzerlik nedir?

(Sakýz)

(Ýkisi de Hýyarsýz Olmaz) 46

Tomurcuklar

Somuncu Baba

Küçük Çocuklarýn Alt Islatma Sorunu ve

Kevser Bâki

(Sivil-cce)

To m u r c u k l a r

Tomurcuklar

Eylül - Ekim 2001

GÜLEBÝLMEK Kopyaya Dikkat! Beni farketmemiþti. Bende onu, sonra birden göz göze geldik. Kalbim deli gibi atmaya baþladý. Öyle ki yerinden fýrlayacak zannettim. Hemen toparlandým. Çünkü bana doðru geliyordu. Yaklaþtý, yaklaþtý, yaklaþtý ve elini uzattý. "Boþuna uðraþma hocam vermeyeceðim elimdeki kopyayý" dedim.

Tuvalet Eðitimi

G

enellikle çocuklar mesâne kontrolünü gerçekleþtirinceye kadar düzensiz olarak altlarýný ýslatýrlar. Çocuklar gündüz kontrolünü 2 yaþ, gece kontrolünü 3-4 yaþlarý arasýnda kazanýrlar.1 Buna raðmen 5 yaþýna gelinceye dek; arasýra gündüzleri, daha sýk olarak da geceleri altlarýný ýslatýrlar. Bu oran yaþ ilerledikçe azalýr. Çocuklarýn altlarýný ýslatmalarýnda bir çok etken rol oynamaktadýr: Bunlar; 1- Yetersiz ve düzensiz tuvalet eðitimi: Yetiþtirme yurtlarýnda, köylerde gecekondularda, öksüz yuvalarýnda alt ýslatma oranýnýn %20 den daha yüksek olduðu görülmektedir. 2- Ailesel yatkýnlýk (katýlým): Altýný ýslatan çocuklarýn aileleri incelendiðinde yarýya yakýnýnýn çocukluk yaþlarýnda altlarýný ýslattýklarý belirlenmiþtir. 3- Bedensel hastalýklar: Böbrek ve idrar yollarýndaki rahatsýzlýklar da alt ýslatma oranýnýn %5 gibi küçük bir bölümünü oluþturmaktadýr. 4- Ruhsal nedenler: Altýný ýslatmada ruhsal nedenlerin payý büyük olmakla birlikte bu çocuklarýn hepsi uyumsuz çocuklar deðillerdir. Bunlarýn içerisinde aðýr davranýþ bozukluklarý olanlar olmakla birlikte çok uyumlu çocuklarda vardýr. a) Altýný ýslatmada ruhsal etkenlerin en önemlisi; erken ve baskýlý tuvalet eðitimidir. b) Bir baþka etken, çocukla anne arasýndaki gergin iliþkidir. Ancak gergin iliþki altýný ýslatmaya neden midir? Yoksa çocuk altýný ýslatýnca mý anne-çocuk iliþkisi gerginleþmektedir? Bu her zaman ayýrdedilmez. c) Kesinlikle ruhsal nedene baðlý olan, en açýk alt ýslatma örneðini kardeþ kýskançlýðýnda görmek mümkündür. Tuvalet alýþkanlýðýný tamamen kazansa dahi, yeni bir kardeþin geliþinden sonra altýný ýslatan çocuklara rastlamak mümkün olmaktadýr. d) Ruhsal nedene baðlý olarak: Ameliyatlardan sonra, örseleyici yaþantýlar ve korkular gibi bazý durumlarda da çocuk altýný ýslatabilir. Örneðin kalabalýkta annesini kaybeden bir çocuk korkudan aðlayýp altýný ýslatabilmektedir.

Tuvalet eðitimini kazanmamýþ bir çocuk herhangi bir yere çiþ yaparken görüldüðünde ani bir hareketle terk etmesini istemek yanlýþ bir davranýþtýr. Bu durum daha sonraki zamanlarda çocuk çiþ yaparken tedirgin olmasýna yol açabilmektedir. Peygamber Efendimiz, bir defasýnda mübarek torunlarýnýn çocukken, bevlettiðinde ona aceleyle müdahelede eden Ebu Leylâ’ya tamamlayýncaya kadar korkutmamasýný emretmiþtir.2 "Yataða iþeme dýþýnda çocuk, davranýþlarýnda ve ruhsal uyumunda bozukluk göstermiyorsa, anababasýnýn kaygýlanmasý gerekmez. Sabýrlý ve anlayýþlý bir yaklaþým, sorunun daha kýsa sürede çözümünü saðlar. Azarlanýp ayýplanan çocuklarda, aþaðýlýk duygusu geliþir. Sertlik ve utandýrýcý cezalar belirtinin uzamasýna neden olur. Özellikle yedi yaþýndan önce, çocuðun gecede bir iki kez çiþe tutulmasý yararlý olabilir. Gece iþemesi çoðunlukla uykunun ilk saatlerinde olur. Akþamlarý sulu besinlerin kesilmesi,sýk denenen ama sonuç vermeyen bir önlemdir. Bugün; beden sayrýlýklarýndan ileri gelmeyen gece iþemeleri için çok etkili ilaçlar vardýr. Özellikle erkek çocuklarýnda, gece iþemelerinin sünnetle düzeleceði inancý, temeli olmayan bir inançtýr. Tam tersine, bazý durumlarda iþemeyen çocuklar, sünnet yada fýtýk ameliyatlarýndan sonra yataklarýný ýslatmaya baþlarlar"3 Çocukta tuvalet eðitiminin gerçekleþmesi için belli bir bedensel olgunluða eriþmesi gerekmektedir. Tuvalet eðitiminde olumlu sonuç alýnmasý isteniyorsa yeterli düzeyde kas kontrolünün kazanýlmasý gerekir. Aksi takdirde yarar Eylül - Ekim 2001

47

yerine zarar getirmektedir. "Doç. Dr. Zuhal Balbaþ'a göre, tuvalet eðitimine baþlarken dikkat edilmesi gereken noktalar þunlardýr: Uygun Yaþ: Eðer çocuðunuz 20 aylýk olduysa, tuvalet eðitimine baþlaman için yeterli olgunluða ulaþtýðý düþünülebilir. Buna raðmen bazý çocuklar bu olgunluða ulaþtýðý düþünülebilir. Buna raðmen bazý çocuklar bu olgunluða 18. ayda, bazýlarý da 24. ayda ulaþabilirler. Ebeveynin bu bireysel farklarý tanýyabilmesi için þu ölçütlerden yararlanmasý mümkündür. a) Mesane kontrolü ne düzeyde? b) Bedensel geliþimi c) Zihinsel geliþimi nasýl? Þimdi bu sorunlarýn cevaplarýný anne-babanýn birlikte bulabilecekleri bazý ipuçlarýna deðinelim. - Çocuðunuzun çiþini gün boyunca, defalarca az az yapmak yerine birkaç kere ancak yeterli miktarda yapabiliyor mu? - Genellikle birkaç saat boyunca kuru kalabiliyor mu? (2-3 saatte bir altýný açtýkça bezlerinin kuru olduðunu bulduðunuz oluyor mu?) - Tuvalete gitme ihtiyacý olduðunda yüzüyle, mimikleriyle veya duruþu ile ifade edebiliyor mu? - Eðer bu sorunlarýn ilk ikisine evet cevabý alabiliyorsanýz çocuðunuzun artýk mesanesini kontrol edebilme gücüne sahip olduðunu düþünebilirsiniz. Çünkü jest ve mimikleri kullanma özelliðine bu dönemlerde her çocuk sahip deðildir. Bedensel Hazýrlýk: El ve parmak koordinasyonu (amaçlý davranýþtaký ortak haraketler) çeþitli objeleri kavrayabiyecek kadar geliþmiþmidir? Legolarý takýp çýkartabiliyor mu? Bu ve benzeri sorulara genel olarak "evet" diyorsanýz çocuðunuzun bedensel olarak yeterli olgunluða ulaþtýðýný düþünebilirsiniz. 48

Eylül - Ekim 2001

Somuncu Baba

Zihinsel Geliþimi: Tuvalet eðitimine baþlarken çocuðun zihinsel geliþimini mutlaka deðerlendirmek gerekir. Çünkü yapýlacak eðitim klasik bir bedensel þartlanma kurmak yönünde deðildir. Amaç bedenin kontrolünü beyne vermektir. Bunun için çocuðun ebeveyninin isteklerini anlamak, cevaplandýrmak ve davranýþsal tepkiler gösterebilmek konularýnda yeterli olduðunu belirlemek gerekir. Zihinsel olarak talimatlara hazýr olma durumu olarak da tanýmlanabilecek bu geliþim düzeyini saptamak için þu konulara ýþýk tutacak sorular yöneltilmelidir. a) Yüzündeki organlarýný gösterebiliyor mu? b) Belirli bir yere kendi kendine gidebiliyor mu? (Odasý, mutfak, tuvalet) c) Basit iþlerde sizi taklit edebiliyor mu? d) Ýstediðiniz belirli bir oyuncaðý getirebiliyor mu? e) Bir Objeyi, bir baþka yere yerleþmesi gerektiði gibi yerleþtirebiliyor mu? Eðer çocuðunuz bu beþ maddedeki uygulamalarý yapabiliyorsa, tuvalet eðitimi için zihinsel olarak da hazýr demektir.4 Bütün eðitim konularýnda olduðu gibi, çocuklarýmýza tuvalet alýþkanlýðýnýn kazandýrýlmasýnda da özverili ve saðduyu sahibi olunmasý gerekmektedir. Bu konuda en büyük görev annelere düþmektedir. Sevecen bir yaklaþým ve sabýrlý bir tutumla hareket edildiði takdirde annenin çözemeyeceði sorun hemen hemen yok denecek kadar azdýr. Bütün annelere sabýr ve baþarý dileklerimle... DÝPNOTLAR 1234-

Asýmgil, Dr. Sevim, Benim Müslüman Yavrum, s.124 A.g.e. s.124 Yörekoðlu Prof. Dr. Atalay, çocuk ruh saðlýðý, s.249-250 Yavuzer, Prof.Dr. Haluk, Çocuk Eðitimi El kitabý

Mutfaktan

Somuncu Baba

Yemek Yemek Tarifi Tarifi

Mutfaktan

Tomurcuklar

Sýdýka SARI

HERÝSE Malzemeler 1- 1 kg döðme 2- 1 tane tavuk 3- 3-4 kaþýk tere yað

Yapýlýþý

Tavuðu güzelce haþlýyoruz, haþladýðýmýz tavuðu suyundan çýkarýyoruz. Süzdüðümüz tavuk suyunu yýkadýðýmýz döðmenin üzerine döküyoruz. Normal su ilave ediyoruz, piþirmeye býrakýyoruz. Döðmeler açýlýnca bir taraftan kemiklerinden ayýrdýðýmýz tavuðu didiyoruz. Açýlan döðmelerin üzerine döküyoruz. Döðme ve tavuk etleri kývama gelinceye kadar piþiriyoruz. Ateþten indirip tahta bir kepçe ile çýrpýyoruz. Servis yapýp üzerine tereyað döküyoruz. Afiyet olsun.

Arzuya göre tereyaðýnýn üzerine kýrmýzý biber ilave edebiliriz. Not: çýrpma iþlemini beylerinize yaptýrýnýz. Tarif: Hacý Naciye Ateþ Harnýmefendi' den alýnmýþtýr.

Eylül - Ekim 2001

49

Hanýmlara Özel

Hanýmlara Özel

Somuncu Baba

Ailede Nuran ÖZDEN

Hoþgörü, insan mizacýnýn terbiye aynasýdýr. Hoþgörü, insanýn diðer insan veya insanlarýn kusurunu, inancýný, düþüncesini tahammülle karþýlamasý, affetmesi, cezalandýrmaya kalkýþmamasý ve insanlara hep sevgiyle davranarak onlara doðru yolu göstermesidir. Aile içinde ise hoþgörü eþlerin birbiriyle iyi geçinmesini temin eden bir iksirdir. Peygamber Efendimiz evlenecek kiþilerin þöyle dua etmesini tavsiye etmiþtir. "Allah'ým senden kadýnýn hayýrlý ve iyi ahlaklý olanýný nasip etmeni dilerim" Peygamber Efendimiz iyi bir mümini "Herkesle iyi geçinen ve herkesin de kendisi ile iyi geçindiði kimse" olarak tanýmlar. De ki, geçimli olmak iyi bir insan olmanýn vazgeçilmez þartýdýr. Bu kural kadýn erkek herkesi içine alýr. Hele hayatýný eþiyle ayný yastýkta geçirmeye karar veren insan için iyi geçim her þeyden önce gelir. Ýþte bu sebeple büyüklerimiz söz dinlemeyen, kocasýna karþý gelen kadýnlardan Allah'a sýðýnmýþlar, çocuklarýna da böyle kadýnlardan uzak durmayý tavsiye etmiþlerdir. Çünkü geçimsiz kadýnlar, kocalarýnýn saçýný sakalýný vakitsiz aðartýrlar. Araplarýn büyük dil ve edebiyat bilgini Asma-i, bir gün Kâbe'yi tavaf ederken 50

Eylül - Ekim 2001

Ho þ g ö r ü bakmýþ ki, bir adam arkasýna ihtiyar bir kimseyi yüklemiþ ve ona: "Hem küçüklüðünde hem de büyüklüðünde beni türlü sýkýntýlara soktun!" diye söylenerek gidiyormuþ. Bu sözleri duyan Asmai adamý ayýplamýþ: "Kardeþim saygýda kusur etme. Onun sana pek çok iyilikleri dokunmuþtur" diye uyarmasý üzerine adam: "Sen bunu kim sanýyorsun?" "Ya babandýr veya büyükbaban demiþtir" "Hayýr, hayýr! Bu benim oðlumdur" cevabýný alýnca, bu sözler karþýsýnda kulaklarýna inanamayan Asmai hayretle sormuþ: "Oðluna ne oldu da bu hale düþtü" demesi üzerine: "Karýsýnýn huysuzluðu onu bu hale getirdi" demiþ. Zavallý adam! Bu hale düþüp

dünyayý Cehenneme çevireceðine, vaktiyle yol yakýnken ayrýlýp canýný kurtarsaydýn ya! Diye düþünüyor insan. Þüphesiz herkes büyük veli Þekik-i Belhi gibi olamaz. Þakik'in karýsý çok huysuzmuþ. Onu seven dostlarý bir gün dayanamayýp sormuþlar: "Efendi Hazretleri! Hanýmýnýn huysuzluðunu biliyoruz. Size çok eziyet çektirdiði içinde üzülüyoruz. Onu niçin boþamýyorsunuz? Diye sormuþlar. Þakik de: "Onun huyu kötü ise benimki güzeldir. Boþanacak olursam, bende onun gibi yapmýþ olurum. Kalkýp ta onu boþayacak olsam, benden sonra zavallýyý kimse almaz diye korkuyorum" demiþ. Hepimiz biliyoruz ki, böylesi insanlara çok az rastlanýr. Onlar çeþitli cefalara, sýkýntýlara katlanmayý Allah'a ulaþmanýn bir yolu diye bilen büyük insanlardýr. Onlar Enderunlu Vasýf gibi: Mihneti kendine zevk etmedir alemde hüner Gam ü þad-ý felek böyle gelir böyle gider diyen kimselerdir. Ýnsanlarýn çoðu ise bunun aksine hareket ederler. Sýkýntýlara, huysuzluklara katlanamazlar. Gördükleri hakaretin acýsýný çýkarmaya çalýþýrlar. Güzel ahlakýyla insanlarý kendinden

Somuncu Baba

hoþnut etmeye çalýþmak bütün Müslümanlarýn görevidir. Bir kimsenin kendisi hakkýnda "Ne iyi insan" dedirtmesi büyük bir erdemliliktir. Tabiin büyüklerinden olan Harice oðlu Esma-i evet yanlýþ okumadýnýz Esma-i kýzýný gelin ederken ona bazý öðütlerde bulunur ve derki; "Kýzým sen kocana itaatkar ol ki ona kendini sevdiresin". Bu zatýn güzel þiirleri de vardýr. Bu þiirlerden birinde karýsýna þöyle der; "Benim sana iyi davranmama yardýmcý ol ki, tükenmeyen sevgimi kazanasýn. Öfkelendiðim zaman sakýn bana bir þey söyleme, karþýlýk verme! Benim iç dünyamda neler olup bittiðini bilmediðin için, ikide bir" defe fiske vurur gibi" bana dokunup ta baðýrtma! Çok þikayet etme! Aksi halde sana olan sevgimi yok eder, kalbimi kýrar ve kendinden uzaklaþtýrýrsýn; çünkü bir kalpte sevgi ile eziyet bir araya gelirse orada sevgi yaþayamaz". Bir erkek ne kadar huysuz olursa olsun, hanýmý görevine dikkat eder ve kocasýnýn huyunca giderse, aralarýnda hiçbir anlaþmazlýk ve soðukluk olmaz. Güzel güzel geçinip giderler. Adamýn biri birçok kere evlenmiþ, boþanmýþ. Evlilikten gözü iyice korkan adam son bir kere daha evlenmeye karar vermiþ. Ýlk gece yeni karýsýna derdini açmýþ. Huysuz olduðunu, kadýnlarla iyi geçinemediðini anlatmaya çalýþmýþ. Kadýn sözünü kesmiþ ve demiþ ki: "Efendi! Huyu senden kötü olmayan, sana kötülük ettirmez". Gerçektende dediði çýkmýþ. Kadýnýn iyi idaresi altýnda gül gibi geçinip gitmiþler. Bütün bunlardan sonra hanýmlar, pekala biz ne yapalým? Nasýl davranalým? Bir erkek karýsýndan neler ister, neler istemez? diye sorabilirler. Özetlemeye çalýþalým.

Hanýmlara Özel Bir erkek karýsýndan þunlarý ister; Þefkatli ve sevgili olmasýný ister. Ev iþlerinde maharetli olmasýný ister. Yorgun argýn evine döndüðünde kendisiyle ilgilenmesini, dertlerini, sýkýntýlarýný paylaþmasýný, yuvada huzur ve mutluluk meydana getirmesini, neþeli ve cana yakýn olmasýný ister. Kendi yakýnlarýna, akrabalarýna karþý saygýlý olmasýný, onlara iyi davranmasýný, onlarla iyi geçinmesini ister. Karýsýnýn iyi ve temiz giyinmesini, görünümüne dikkat etmesini, kendisine çeki düzen vermesini ister. Bir erkek karýsýndan þunlarý istemez; Karýsýnýn kendisine emir vermesini, onu yönlendirmeye kalkmasýný, kazancýný israf ederek gerekli olmayan þeylere parasýný harcamayý istemez. Giyim kuþamýnda ihmalkar olmasýný "Eh ne yapalým artýk bizden geçti" diye düþünmesini ise hiç istemez. Karýsýnýn sert ve kötü huylu, hiçbir þeyi beðenmeyen biri olmasýný da istemez. Bir haným zaman zaman kocasýnýn huylarýný göz önüne alýp düþündüðünde bu örnekler çoðaltýlabilir. Her iki eþinde karþýlýklý anlayýþla, kendilerini yýpratmadan daha mutlu bir hayat sürmeleri her zaman için mümkündür. Bir erkek de akþam eve geldiðinde hal ve hatýrýný sormalý, iltifat ederek gönlünü hoþ etmeye çalýþmalý, onun gün içerisinde yaþadýðý sýkýntýlarý gidermeye yardýmcý olmalýdýr. Bir baba çocuklarýyla da ilgilenmeli, onlarýn bir gün boyu yaþadýklarý iyi ve kötü olaylarý sorup öðrenmeli, yapabildiði ölçüde kendilerine yardým etmelidir. (Bkz: M. Yaþar KANDEMÝR, Mutlu Bir Yuva Ýçin, Raðbet yay, Ýst. 2000)

HOÞGÖRÜ Aklýn ilmin mayasýna harç olan Ýnsanlýðýn temelidir hoþgörü Gönüllerin kalesine burç olan Yücelmenin tek yoludur hoþgörü Kulun ayýbýný yüze vurmadan Hile düþünmeden tuzak kurmadan Kimseyi üzmeden gönül kýrmadan Yaþamanýn usulüdür hoþgörü Hacýbektaþ Veli ile Mevlâna Yunus Emre örnek olmuþ her yana Sevmek ve sevilmek bütün insana Bu duyguyla kalmalýdýr hoþgörü Allah yaratmýþtýr bunca insaný Herkesin kendine tatlýdýr caný Hayatý duygusu þöhreti þaný Ýnancýnýn emelidir hoþgörü Kýrýcý sözleri almadan dile Sevgi bayraðýyla çýkmalý yola Nazik gülücükle yaklaþým ile Muhabbetin imalýdýr hoþgörü Gönül yollarýna köprü kurmaya Güzel konuþmaya hatýr sormaya Ulu çýnar gibi saðlam durmaya Can suyudur aþk selidir hoþgörü Baðýþlama hissi olan insanda Gerçek sevgi ile bir olan canda Sevecen inanan temiz vicdanda Olgunluðun kemâlidir hoþgörü Mutluluk ipine sarýlmasýnda Sevgi tezgahýnda örülmesinde Gözlenen hedefe varýlmasýnda Amacýný bulmalýdýr hoþgörü Akar sular gibi çaðlamak için Yaralara melhem baðlamak için Dünyamýza barýþ saðlamak için Hepimizin ikbâlidir hoþgörü ÞEREF der ki heran yüzümüz gülsün Yürekler içine sevinçler dolsun Bugünden yarýna ebedi kalsýn Hiç solmayan hak gülüdür hoþgörü Þeref TAÞLIOVA Eylül - Ekim 2001

51

K i t a p -Ta n ý t ý m

Kitap-Tanýtým

Somuncu Baba

Otuz Yaprakli Gül Þehri

Darende Þiirleri

Mehmet UÇARALP

Güldestesi

Ahmet Hamdi Tanpýnar; “Þiir söylemekten ziyade susma iþidir. Ben þiirde sustuðum þeyleri roman ve hikayelerimde anlatýrým... Þiir, dilin çiçeðidir.” derken þiirin güzelliðini dile getiriyor. Cahit Sýtký Tarancý ise; “Þiir herþeyin üstündedir. Þiir, bu tatlý bela, bu ilk göz aðrýmýz, ilk ve son aþkýmýz, bu teneffüs saadetimiz... Ona vardýðýmýz nispette çok yaþamýþ, tatmýþ, kâm almýþ olacaðýz... Ne ictimâi mevkiide, ne servette gözüm var. Tek ihtirasým güzel þiir söylemektir.” Cümlesi ile, þiirin hususiyetinden bahsetmekte. Peyami Safâ da; “On dört yaþýnda bir çocuk apandisit ameliyatý yapmak isterse gülüp geçersiniz; Israr ederse kendisine doktorluk tahsili yapmadan bu iþte nasýl muvaffak olunabileceðini sorarsýnýz. Fakat on dört yaþýnda bir çocuk þiir yazmak istediðini söylerse tabii bulursunuz; ekseriya onu teþvik edersiniz ve yazdýðýný da beðenirsiniz. Çünkü biz de edebiyatýn doktorluk kadar hususi bir etüde muhtac olduðunu bilmiyoruz; annesinin karnýnda her þairin edebiyata namzet ve þiirin ehliyetnâmesine sahip olduðuna inanýyoruz.” ifadesiyle þairlerin kabiliyetlerinin üstünlüðüne iþaret etmektedir. Þiire, þaire, edebiyata ve kültüre deðer veren Somuncu Baba Araþtýrma ve Kültür Merkezi tarafýndan yeni bir eser daha yayýnlandý. Kitabýn adý; Otuz Yapraklý Gül Þehri Darende Þiirleri Güldestesi. Kitabýn sunuþunda; Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý Mütevelli Heyet Baþkaný H. Hamidettin Ateþ þu satýrlarý kaleme almýþ; “Edebiyat toplumlarýn bir unsuru olmasý hasebiyle, bütün bir toplumu ilgilendiren bir sanat dalýdýr. Bir milletin, bir þehrin coðrafi durumunu, dini, iktisadi hayatýný ve ahlâki siyasi ahvalini edebiyatý yansýtýr. Türk yazýlý edebiyatýnýn en vazgeçilmez parçasýndan biri de þiirdir. Ýman ve inanç çerçeveleri dahilinde geliþen Osmanlý Devleti ve þanlý ecdadýmýz þiirimize ayrý bir ruh ve mâna derinliði katmýþtýr. Türk þiirinde vatan sevgisi, memleket hasreti ve buna benzer konular hep, sevgi temelleri üzerinde bina edilmiþtir. Çünkü inanýþlar ve yaþayýþ tarzý, sanatkârýn ortaya koyduðu eserde kendini bariz bir þekilde gösterir. Darende; tarihin her döneminde inkiþaf ve kültür merkezi durumundadýr. Baðrýnda birçok Ýslam büyüðünü saklamýþ, nice þair ruhlu insanlar yetiþtir52

Eylül - Ekim 2001

miþtir. Tabii olarak, Darende hakkýnda yazýlan þiirler hep, bu muhabbet yumaðýnýn ilmek ilmek dokunduðu, tarih kokan kültür þehrini anlatmaya çalýþmýþtýr. Otuz yapraklý gül þehrine yazýlmýþ gül kokulu mýsralar, ve gül güzelliðini anlatan bülbül edâlý avazlar olmuþtur. Somuncu Baba’mýz; “Gülleri solmayan” memleket benzetmesini þiirinde iþlerken, Hulûsi Efendi ise; “Somuncu Baba’nýn ili olan Darendenin güllerinin solmadýðýný, bahçelerinde bülbüllerin öttüðünü ve böylece daðý-taþý gül kokuyan bir vatan parçasý olduðunu” anlatýyor. Osmanlý döneminde Darende’ye görevli gelen bir Mülkiye müfettiþinin; “Osmanlý Devleti içerisinde baþkent olmaya layýk” bir belde benzetmesi ile, aradan yaklaþýk yüz yýl sonra yine Darende’ye görevli gelen bir mülkiye müfettiþinin; “Üç beldeden biri olan Darende’nin güzelliklerinden” bahsetmesi tesadüfi deðil, hakikatlerin birbirini tamamlayan halkalarýdýr. Ýsimlerini burada teker teker sayamadýðýmýz ama, eserde görülecek olan bir çok þairimizin kaleme aldýðý mýsralar her yönüyle “Otuz Yapraklý Gül Þehri’ni” anlatýyor. .... Otuz Yapraklý Gül Þehri ve bu þehrin gül yüzlü insanlarý her þeyin en iyisine layýktýr. Gül þehrine güldestesi sunulur.” 62 þairin 180 þiirine yer verilen bu güldestenin Darende’ye sunuluþu hepimizi memnun etti. Emeði geçenlere þükranlarýmla... Otuz Yapraklý Gül Þehri Darende Þiirleri Güldestesi, Somuncu Baba Araþtýrma ve Kültür Merkezi Yayýnlarý, Aðustos 2001 Ankara, XVI+196 sayfa.

Kitap-Tanýtým

Somuncu Baba

DÂRENDE... (Bu iklimin güzel insanlarýna)

Ýsmi, "hilkat sýrrýný bulup saklayan" demek, Kararmýþ gönülleri nurla paklayan demek, Mahlûka itibârý ibadet sayan demek ... Bütün aðaçlarýndan altýn damlayan demek, Otuz yapraklý güller diyârýdýr Dârende, Baðrý yanýk bülbüller diyarýdýr Dârende. Eriþen Hamidüddin Veli Zaviyesi'ne, Hayran olur duyduðu sessizliðin sesine, Ara verir her türlü dünyevi hevesine, Dalar gider iklîmin uhrevî neþ'esine, Rabbe açýlmýþ eller diyarýdýr Dârende. Hakka varmýþ gönüller diyarýdýr Dârende, Burada hissedilir, birçoklarýn"Bir"liði, Fakirin zenginliði, zenginin fakirliði; Yüzlerde farkedilir iki cihan dirliði, O dirliði saðlayan inanç beraberliði. Ebedler ve ezeller Diyârýdýr Dârende, Yiðitler ve güzeller diyârýdýr Dârende. Gördüm, Tohma Çayý' nýn köpüren koyaðýný, Sular öpmekte idi Hazret' in ayaðýný... Ötede, taþýmýþlar sanki Hira Daðý' ný, Balaban' a kurmuþlar Peygamber otaðýný! Nice sâlih ameller diyarýdýr Dârende, Yýkýlmamýþ temeller diyarýdýr Dârende. Ortaköy, 10 Temmuz 2001

Hasan Âli GÖKSOY Eylül - Ekim 2001

53

Bir Mektup

Bir Mektup

54

Somuncu Baba

Ilk Heyecan Ayþe AKÇADAÐ

Yarýnlar bugüne döndü ve yine ilk önlük okul heyecanlarýyla yeni küçüklerimiz tanýþtýlar. Öðretmeni tebeþiri ve okulu hayalleriyle harmanladýlar ve onlarda bir yýldýz taktýlar yeni renklenecek düþlerim. Oysa ki hayata dair herþey minik avuçlara yüklenen sorumlulukla þekillenecektir. Kimi kalemi, kimi fýrçasý kimi düþleriyle ve kimi de sadece gözleriyle aydýnlatacaktýr yolunu. Ýçlerinde tutturduklarý ve gerçekleþeceðini umduklarý her dilek, gökte ipil ipil yanan bir yýldýz olur sonunda. Ne zaman okula deðil de kýrlara çiçek toplamaya gitseler ertesi gün derste en önemli þeyleri anlatacaðýný söyler öðretmen. Çoðu kez bilemezler uyurken annelerinin dudaklarýnýn mý yanaklarýna dokunduðunu yoksa yanaklarýnýnmý annelerinin dudaklarýný bulduðunu. Mavi bir perdenin önünde çektirilen ilk fotoðraf hiç unutulmaz oysa fotoðraflardan daha güzel gülümser ip atlarken yüzleri birbirine dönük çocuklar... Okulda öðrenilen bütün þarkýlarý yarým söylerler. Çünkü her þarkýnýn diðer yarýsýný kýzgýn bakýþlarýyla yutacak bir büyük bulunur karþýlarýnda. Ama onlar þarkýlarýný ancak okullarý biteceði zaman tamamlayabileceklerdir. Kitap sayfalarýnda tanýþtýklarý Nasreddin Hoca’yý, Keloðlan’ý ve Hacivat’ý evcilik oyunlarýna artýk konuk ederken daðarcýklarýna kattýklarý herþeyi tavýrlarýyla belirteceklerdir. Arkadaþ kavramýnýn önemini kavrayabilmek için okullar yine çok önemli bir etkendir. Çünkü Eylül - Ekim 2001

öðrencilikte baþlayan beraberlikler sonralarý arkadaþlýða dönünce insan olmaklýðýn gereklerinden biri anlaþýlmýþ olur. Toz toprak içinde oynanan bir oyunun sonunda çamur olan ellere aldýrmaksýzýn anneme ne diyeceðim diye düþünceden mutlu olabilmektir onlara gerek olan. Belki de ne zaman çimenli bir bahçede bulsalar kendilerini dört yapraklý yonca aramaktýr. Onlara yakýþacak en temiz hüzün defter sayfalarýnýn kývrýþmýþ uçlarýdýr. Belki de hüzün elbisesi yýrtýlan bir oyuncak bebektir. Annelerinin hazýrladýðý beslembe çantasýna ilave olarak biraz dua ve biraz da çocuklarýna duyduklarý umuttta býrakýlmýþtýr. Eðer insanlar yüklemiþse hayata renkleri galiba tüm çocuklar beyazýn tek sahipleridir. Ancak onlarýn tebeþir tozuna bulanmýþ inanç yüklü elleri silecektir gökyüzünden siyahý ve kalemi avuçlayan sýcak elleriyle yazdýklarý satýrlar toplumlarý gereçleri bulmaya iteceklerdir. Her çocuk hayatý farklý yönlerinden ama ayný umutla izlerler. Onlarýn mütebessim bakýþlarýnda pencereden akýp giden hayat ne kadar bilinmez olsa, da onlar bunlarý okulda bilinçlenerek kendi yaþamlarýný ve hiç sonunu göremedikleri yollarýný biçimlendirerek ýþýtacaklardýr. Bir gün kalem tutan eller ustaca bilgisayar kullancak, uzay teknolojilerine ve daha nice projelere imza atacaklar. Aydýnlýk yarýnlarýmýza daha güzel gelecek ve umutlar vermek dileðiyle...

SELMAN ve FERÝT Ç O R A P L A R I Selman Yaz ve Kardeþleri Tarakcý Cafer Aða Sok. Hamarat Aykýn Han No:114 Yeþildirek/ÝSTANBUL Tel: (212) 522 49 81 - 526 69 76

KONFEKSÝYON SAN. ve TÝC. LTD.ÞTÝ.

Eþofman ve Spor Giyim Mustafa Çelebi Merkez: Rastýkçý Sok. No:11 Yeþildirek / ÝSTANBUL Tel:(212) 520 73 46 - 512 01 74 Faks: (212) 513 69 33 Fabrika: Üniversite Mah. Hilal Sok. No:28 Avcýlar / ÝSTANBUL

Premium Uzunyol 400.19 4x2T Privilege

Somuncu Baba

Araþtýrma

Af ve baðýþlama zamaný Kusurlarý örten Rabbýn katýndan Rahmet rahmet bol geliyor Onbir ayýn sultanýdýr Ramazan Onda oruç ve iftar Onda ibadet hazzý Yüce Allah kulundan Kulu Allah'tan razý Ýmsaktan iftara kadar Hakk için emre itaat Bir ibadet þevkiyle Eyler dua niyazý Ve bir ay müddetince Kuru ekmek bal geliyor Kur'anýn indirildiði Ýslam'ýn bildirildiði Bin aydan daha hayýrlý olan Kadir gecesi O gecede her þey tesbihde Melekler ve ruhlar emirle Yeryüzüne inerler Fecir doðuncaya kadar selâm Bir manevi hal geliyor

ÝMAMKAYALI OÐULLARI

Bayram hakkýn ihsaný Mü'mine armaðaný Kardeþlik ve birlik ile Gönüllerin çoþtuðu Nurlu üç aylar geliyor

OTOMOTÝV TÝCARET ve SANAYÝ ANANÝM ÞÝRKETÝ

RENAULT KAMYONLARI GÜNEYDOÐU YETKÝLÝ SATICISI

Plaza: Sani Konukoðlu Bulvarý Örnek Sanayi Sitesi No:1 GAZÝANTEP Tel:(342) 235 66 00 Pbx Fax:(342) 235 66 05-06 Eylül - Ekim 2001

Related Documents

Image 0034
May 2020 3
Ribs 0034
June 2020 3
Scan 0034
December 2019 26
Scan 0034
May 2020 1
009
October 2019 31