dan külfeti bırakıp, ülfeti şart koşan kimse de yok. 5. Ne kadar iş sahibi varsa, kendilerine ait neler varsa bu meclise getirmişler. Bulundukları mekânı iyice süslemişler ammâ aşk ve muhabbetten ne yazık ki bir nebze bile yok. 6. Böyleleri buralarda gıybet hazinelerini açıp, dünyanın çeşitli konularını ortaya saçarak konuşur dururlar. Ben de kendilerine şöyle dedim: “Evet, ele aldığınız çok çeşitli konularınız var ammâ, sizde de ne yazık ki muhabbetten bir eser yok.” 7. Ben de bu meclise oturdum ve her tarafı bir bir gözden geçirdim; dikkatlice takip ettim. Dedim ki: “Evet burada güzeller gelip oturmuşlar. Ama meclisi sohbetiyle güzelleştirecek bir sultan yok.” 8. Onlar, “Bizim bu meclisimiz Hak Meclisi, vahdet bezmidir.” deyince ben de kendilerine şöyle cevap verdim: “Evet denizler hep birdir amma her birinde inci olmadığı gibi sizin bu meclisinizde de hikmet incileri bulunmamaktadır.” 13. Çıkıp meclislerinden onlara son söz vedâ ettim Hulûsî kûşe-i vahdet gibi semt-i selâmet yok
GAZELİN AÇIKLAMASI: 1. Bugün, gamla dolu bir meclise vardım. Baktım ki kimsenin buradan ayrılası yok. Bu mecliste çeşitli fırkalara mensup insanlar toplanmışlar, ancak gönüllerini cem edip, ruhlarını hoşnut edecek bir işaret yok. 2. Bu mecliste kimi almada, kimi de satmada. Her biri, sonu gelmeyen bir kuru sevdanın peşinde koşup gitmektedirler. 3. Ben, bu mecliste toplananlara şöyle dedim: “Sizler burada toplanmakla birbirinizin gönüllerini, hatırlarını hoş etmediğiniz gibi, ne yazık ki aranızda vahdetten, birlikten de eser yok.” 4. Burada gıybet edilmekte, bu vahşet verici durum sanki bir sohbet meclisi gibi kabul edilmektedir. Bu mecliste bulunanlar hep yiyip içmekteler. Bunlar-
12
Aralık 2008
9. Bunun üzerine onlar da dediler ki: “Biz kâmil bir zâttan tevhid dersi ve el aldık.” Ben de kendilerine, “ Evet pîriniz kâmil ammâ, müridleri ondan himmet elde edememişler.” diye cevap verdim. 10. “Çünkü tarîkat pîri hâşâ hiç kimseyi dinin emirleri dışına davet etmez. Demek ki ona müntesip olanlarda iyi niyet yok.” 11. “Her ne kadar bir tarîkatten el aldınız ise de gerçekte sizin fikirleriniz ve davranışlarınız bozulmuş; sizde maârif ve şerîata bağlılık da kalmamış.” 12. “Hazret-i Peygamber’in, ‘Fakirlik benim övündüğüm şeydir.’ prensibini kendi zatında taşıdığı hâlde sizde, gönlü temizliği ve kanaatkârlıktan eser yok.” 13. İşte böyle diyerek kendilerine vedâ edip, meclislerinden çıktım. Sonra da dedim ki: “Ey Hulûsî! İnsanlardan uzaklaşıp vahdet köşesinde tek başına olmak gibi selâmet semti yok.” *Prof.Dr.
AŞKA SEVGİYE GÖNÜLE DAİR Nefret silahına sevgi fişeği Sürebiliyorsak ne mutlu bize Düşman saflarına dostluk döşeği Serebiliyorsak ne mutlu bize İnsanlık uğrunda kalmadan geri Mamur hâle getirerek her yeri Yunusleyin bir gönülden içeri Girebiliyorsak ne mutlu bize İtibarlı, ne sövülen ne söven Sevdiğini Hakkın namına seven Davranışı ile topluma güven Verebiliyorsak ne mutlu bize Görmek hüner değil var olan varı Bilinenler gerektirmez ısrarı Kâlp gözüyle âlemdeki esrarı Görebiliyorsak ne mutlu bize Şeydâ-i bülbülün olsun onca gül Gazeldir nihâyet kuruyunca gül Dikenlerin arasından gonca gül Derebiliyorsak ne mutlu bize Gerçek mürüvvettir aşkın ezası Aşk ehline af sayılır cezası Muhlisâne salt muhabbet kozası Örebiliyorsak ne mutlu bize Ahmet Süreyya DURNA
13