Sb-ozelek

  • Uploaded by: http://www.timeturk.com
  • 0
  • 0
  • December 2019
  • PDF

This document was uploaded by user and they confirmed that they have the permission to share it. If you are author or own the copyright of this book, please report to us by using this DMCA report form. Report DMCA


Overview

Download & View Sb-ozelek as PDF for free.

More details

  • Words: 11,789
  • Pages: 48
İÇİNDEKİLER Takdim / H. Hamidettin ATEŞ

02

Somuncu Baba Dergisi Hakkında Görüşler Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ

04

Bülent ARINÇ

05

Prof. Dr. İskender PALA

05

Yusuf BEYAZIT

06

İsmet YILMAZ

07

Prof. Dr. Ali AKPINAR

07

Yrd. Doç. Dr. Cemil GÜLSEREN

07

Prof. Dr. Nevzat YALÇINTAŞ

08

Prof. Dr. Ahmet ŞİMŞİRGİL

09

Doç. Dr. Kadir ÖZKÖSE

09

Yavuz Bülent BÂKİLER

10

Prof. Dr. Mehmet AKKUŞ

11

Prof. Dr. Ali YILMAZ

12

Sadık YALSIZUÇANLAR

14

Musa TEKTAŞ

16

Somuncu Baba ve Neseb-i Âlisi ile Alakalı Yeni Arşiv Belgeleri / Prof. Dr. Ahmed AKGÜNDÜZ

18

Hâmid-i Velî’den Kırk Hadis / Prof. Dr. Enbiya YILDIRIM

24

Somuncu Baba’nın Tasavvuf Neşvesi ve Tarikatı Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ

26

Somuncu Baba ve Melâmetiyye / Prof. Dr. İrfan GÜNDÜZ

30

Somuncu Baba’nın Osmanlı Devletine Etkileri ve Yetiştirdiği Talebeleri / Resul KESENCELİ

34

Darendeli Es-Seyyid Osman Hulûsi Ateş Efendi

40

Somuncu Baba’dan Osman Hulûsi Efendi’ye İrşad ve Hizmet Kervanı / Prof. Dr. Mehmet AKKUŞ

42

ÖZEL

1

TAKDİM Gülşenin Hiç Solmayan Gülü H. Hamidettin ATEŞ Mütevelli Heyet Başkanı

Anadolu’yu manevîyatı ile aydınlatan gönül erenlerinin serdarlarından biri de, Somuncu Baba adıyla bilinen Şeyh Hâmid-i Veli Hazretleridir. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’den süregelen necip bir silsilenin bu altın halkası, dünyaya geldiği Kayseri’den başlayarak uğradığı, ilim tahsil ettiği Şam ve Tebriz şehirleriyle, uzun bir müddet yaşadığı Bursa şehrimizi ve medfun bulunduğu Darende’mizi gönül nurlarıyla tenvir etmiştir. Bursa’da gönül ateşinde pişirmiş olduğu somun ekmekleri mü’minlerin kalbine şifa, ruhlarına gıda olmuştur. Bursa Ulu Camii’nin ilk açılış hutbesinde Yıldırım Bayezid Han’ın

2

Şubat 2009

iltifatıyla, Emir Sultan’ın işaretiyle Fatiha suresini değişik tasavvufî yorumlarla îzah etmiştir. Zamanın Şeyhülislamı Molla Fenârî’nin ufkunu açmış, ilim incilerini cemaatin gönül tarlasına ledünnî tohumlar olarak saçmıştır. Muhabbet halkasına katılan nice erler, eren olmuş, maneviyatı görmeyen nice körler gören olmuştur. Hakikati Muhammediyenin sırlarını halkın anlayacağı lisan ile anlatmış, gizli hazineleri gönül alıp gönül vermek suretiyle aşk pazarında sevgi terazisiyle satmıştır. Kâmil ve mükemmil haliyle, daima veren eliyle, gerçekleri anlatan diliyle övülmüş ve “Hâmid Hamideddin” olan isminin sırları çevresini şule şule feyizlendirmiştir. “Şöhret afettir” hakikatinden hareketle talebelerini de yanına alarak Bursa’nın daima yeşil ve huzurlu bir diyar olması yönünde dua ederek oradan ayrılmış, Aksaray’a doğru revan olmuştur. Hacı Bayram-ı Veli (k.s)’yi irşad ederek Ankara’ya görevlendirmiş, oğlu Yusuf Hakiki Hazretlerini Aksaray’da bırakarak, diğer oğlu Halil Taybi Hazretleriyle kutsal beldelere hac ziyaretinde bulunmuştur. Me-

kke ve Medine’yi huzur ile ziyaretin ardından miski anber kokan Darende’yi kendine yurt olarak seçmiş ve ömrünün son demlerini burada geçirmiştir. Hicri 815, miladi 1412 tarihinde Darende’nin Zaviye (Hıdırlık ) mahallesinde âlem-i cemale intikal etmiştir. Bugün yüzbinlerce insanın ziyaret ettiği Somuncu Baba / Şeyh Hâmid-i Veli Külliyesi zarafetiyle, sadeliğiyle insanımızın kalbinde müstesna bir yer kazanmıştır. Bu kutlu soydan gelen Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s) de ceddinin hizmet ve irşad yolunu takip etmiş, gönülleri imar etmiş, hizmetleriyle insanlığın gönül tahtında en müstesna yerini almıştır. Özüyle, sözüyle, şiiriyle, mektubuyla, hitabetiyle her zaman yaratılmışın en şereflisi olan insan üzerine eğilmiş, insan yetiştirmeye gönül kazanmaya çalışmıştır. Milletimizin ve memleketimizin faydasına olan her işte en önde bulunmuş, hayrî hizmetlerle de halkın güvenini kazandığı gibi eğitim, sağlık ve kültürel alanlarda ülkesine yapılması gereken işlerde de fevkalade hizmetler gerçekleştirmiştir. 1986 yılında kurduğu “Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı” vasıtasıyla idealleri gerçekleştirilmiş, istediği hizmetler yerli yerince halkımıza ulaştırılmıştır. Her gün çoğalan heyecan ve şevkle bu hizmetler artarak devam etmektedir. Bizlere bitmeyen bir hazine olarak bırakmış olduğu manevî emaneti sayesinde, 23. yılında Vakfımız çok önemli hizmetlere imza atmıştır/ atmaktadır.

Bu hizmetlerden birisi de Somuncu Baba Dergisi’dir. Dergimiz 1994 yılında dostlarımızın katkılarıyla, üç aylık olarak neşredilmeye başlandı. Okuyucularımızın teveccühüyle dergimiz insanımızın gönül dünyasına, ahlakî, ilmî ve kültürel tohumlar düşürmüştür. 2000 yılının Ocak ayından itibaren iki aylık yayın aralığı ile gelişerek devam eden dergimiz, 2005 yılının Haziran ayından itibaren aylık olarak bütün ülke sathına dağıtımı yapılan onbeşbinin üzerinde okuyucusu ile binlerce insana ulaşan bir yayın organı olarak daha da gelişmiş ve konu zenginliği açısından yelpazesini genişletmiştir. Bir gül misali kültür bahçemizdeki açılan bu gülün rengi solmadan daima etrafına güzel kokular yayacaktır. 2007 yılının Ocak ayından itibaren ise, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız için yeni bir ek çıkarılmıştır. Cenab-ı Allah’a hamd olsun bugün geldiğimiz noktada, ülkemizin değerli kültür adamları başta olmak üzere akademisyenlerimizin ve halkımızın her kesiminden büyük bir teveccüh kazanmış olan dergimiz; okunan, okunması tavsiye edilen, beğenilen ve takdir gören bir neşriyat olarak 100. sayısına ulaşmıştır. Başta 100. sayı için hislerini dile getiren, duygularını samimi bir lisan ile kaleme alan değerli ilim, kültür ve devlet adamlarımıza kalbî şükranlarımı sunar, şimdiye kadar yazılarıyla, şiirleriyle bilgi ve belgeleriyle bizlere destek veren dostlarımızı, emeği geçen bütün kardeşlerimizi ve siz kıymetli okuyucularımızı en içten duygularımla selamlarım. Cenab-ı Allah yâr ve yardımcınız olsun…

ÖZEL

3

Somuncu Baba’nın Fırınında Pişen Yüzüncü Dergi Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Somuncu Baba, Anadolu’yu yoğuran bilge şahsiyetlerden birisidir. Bilgedir, misyonunun bilir; ama kendini sırlar, saklar. Gerçek bilgeler her zaman böyledir; onlar hizmetleriyle, nefesleriyle aramızda dolaşırlar, ama hiçbir zaman “oO hizmet benimdir, o nefes benimdir.” demezler. Buna eskiler ‘mahviyatkârlık’ diyorlar; şimdilerde nasıl bir kelime kullanmalıyız bilemiyorum. Oysa bugün bu kavramın çağrıştırdığı anlam dünyasına öylesine çok ihtiyacımız var ki. Somuncu Baba kendini sırladı; ama nefesi, Hacı Bayram’la bu topraklarda köklü bir çınara dönüştü. O fırında somununu pişirir, sıcak sıcak fukaranın sofrasına ulaştırırdı. Onun adına çıkan Somuncu Baba Dergisi’ni, ben hep o fırın ve sıcak somunla birlikte düşünmek istemişimdir. Ekmek insanın fizyolojik ihtiyacını karşılıyor… Temiz ve helal gıda, insanı temizliyor ve doğru işler yapmasına imkâan veriyor. Dergi de ruhlara, dimağa, akla, zihne gıda oluyor... Doğru bilgiyi, doğru düşünceyi,

4

Şubat 2009

doğru ve güzel bir dille sunmak, temiz ve helal somunlar pişirmek gibidir. Çünkü bilgi çağında her şeye hemen ulaşabiliyor insanlar, ama buralarda kullanılan dil insana huzur vermiyor. Somuncu Baba Dergisi, huzur veren diliyle okuyucusunu elbette güzelliklerle buluşturuyor. Tabi burada dikkatimizi çeken bir husus daha var; Somuncu Baba Dergisi, Anadolu’dan, tarihi bir ilçemizden sesleniyor. Alışılmışın aksine bir durumdur bu. Dergi, İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de çıkar sanırız; b. Bilhassa İstanbul’da. Doğrusu da budur; kültür ve sanat işlerinde merkezden taşraya doğru bir seyir söz konusudur. Fakat merkez neresidir? Esasen bana göre, Anadolu’nun bütün şehirleri, kasabaları, köyleri merkezdir… Çünkü buralarda tarih var, insan var; buralara dokunmuş kâmil insanlar var. Bugün o merkez olma bilincini kaybetmiş, tükenmiş ve yoksullaşmış ise bu köşeler; bunun mesu’ûlü bizleriz; bizler, hâal-ı hazırda buralarda yaşayan in-

sanlar. Bazen bir kâmil hizmet insanı çıkıyor, buralara yeniden dokunuyor, sokaklarına, evlerine, mabetlerine, tarihi mirasına velhasıl şehre dokunuyor ve şehir yeniden merkeze dönüşüyor. Darende bu bakımdan önemli bir örnektir; çağımızın bilge şahsiyetlerinden birisi, toprağıyla, şehriyle, insanıyla barışık bir gönül adamı çıktı bu toprağa yeniden dokundu. Tıpkı atası Somuncu Bbaba gibi… Bu dokunuşla burası merkeze dönüştü. Artık

100

AYLI K ĐL ĐM -KÜ LTÜ R VE EDEBĐYAT DERGĐ S Đ

FiyatÒ: 7 YTL đ U B A T 2 0 0 9

Bülent ARINÇ 22. Dönem TBMM Başkanı Bugüne kadar ilim, kültür ve edebiyat alanında seviyeli, kaliteli ve faydalı yayınlarında bulunan Somuncu Baba Dergisi’ni 100. sayısına ulaşması vesilesiyle kutluyorum. Şimdiye kadar emek veren ve dergi yayıncılığını milletimize hizmet kabul eden değerli yöneticiler, bundan sonra da arkasında seçkin yazarların ve okuyucuların gücünü hissedecektir. Türkiye’de eğitim, sağlık ve benzeri sosyal alanlarda milletimize faydalı hizmetlerde, bulunan Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı’nı ve kıymetli Mütevelli Heyet Başkanı’nı tebrik ediyorum. Somuncu Baba Dergisi’ne yayın hayatında uzun ömür ve başarılar diliyorum.

Dergisi Hediyesi...

06

Nimet Sahibinin FarkÒnda Olmak: đükür

46

Asya’nÒn Kubbeleri

burada Somuncu Baba’nın fırını gece gündüz çalışır, 100. sayıya ulaşacak nitelikte, estetik ve güzellik dolu bir dergiye hayat verir. Somuncu Baba Dergisi ekibini, Türkçemize, kültürümüze, düşünce ve estetik dünyamıza kattıkları güzellikler için kutlarım; d. Daha nice yüzüncü sayılara ulaşmalarını dilerim. Şunu çok iyi bilmelerinnizi isterim: Somuncu Baba’nın fırınından gelecek sıcacık somunlara muhtaç nice sofralar var!

Prof. Dr. İskender PALA İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Somuncu Baba, taşrada yeşeren edebiyat ve kültür tarhının zarif çiçekleriyle güzel renkler ve ıtırlar kazandırdı edebiyat dünyamıza. O bir özel isimden öte derinlikli bir misyonun adı olarak anılacak zannederim. Yolunuz açık olsun.

ÖZEL

5

Emsalleri Arasında Farklı Bir Dergi Yusuf BEYAZIT Vakıflar Genel Müdürü tikleri mukaddes davaları uğrunda geçirdikleri ömürleri ile iyi birer örnek olarak insanlığa yol gösterici birer rehber olmuşlardır.

Anadolu’nun kapılarının açılıp aziz milletimiz için vatan olmasında, gaza meydanlarında kahramanlığın destanını yazanlar kadar, gazi alperenler denilen gönül ehli kâmil insanların himmet ve gayretleri de vardır. Bu sayede, temelinde insana saygıyı ve sevgiyi esas alan bir düşünce olan “yaratılanı yaratandan ötürü hoş görmek” erdemi, gönüllerde sevgi kıvılcımlarını tutuşturmuştur. Coğrafya vatan olmuştur… Eskilerin “hâzâ insan” diye tabir ettikleri bu güzel insanlar, hayatlarını vakfet-

6

Şubat 2009

“Komşusu açken tok yatmamak, mahlukata şefkat nazarı ile bakmak, çok çalışmak ve boş durmamak, nefret ettirmeden sevdirmek ve sevdirirken de kolaylaştırıp güçleştirmemek, birlikte rahmet ayrılıkta azap vardır prensibinden hareketle birlik ve beraberlik için gerekeni yapmak ve bozgunculuğa fırsat vermemek, insanlık için hayır eserler meydana getirmek, ilimden başka bir yol tanımadan hep ilim yolunda olmak ve yaşadığı müddetçe yaratılış gayesini unutmamak…” gibi daha pek çok hayat ilkesi ile, ülkeleri kuşatan, oraları da sevgi medeniyetine açan ve dünya durdukça da söyleyecek sözü olan bu has dairenin mensupları, hepsi ayrı birer ışık olarak ufuklarımızı kuşatmışlardır. İşte bunlardan bazıları… Hacı Bektaş-ı Veli, Hazreti Mevlâna, Ahi Evran, Seyyid Burhaneddin, Emir Sultan, Hacı Bayram-ı Veli ve onun aziz üstadı Somuncu Baba ya da Şeyh Hâmid-i Veli… bu yolun kolbaşılarıdır ve hâlâ da gönülleri arındırmaya devam etmektedirler.

Şurası tartışma götürmez bir hakikattir, kendimizi dünyaya bu kâmil insanlarla anlatabiliyoruz… Bugün muhteşem bir tarihi mirastan söz edilebiliyorsa ve sanatımızda ve mimarimizde estetik ayrıcalıktan dolayı bir tatlı huzur alınabiliyorsa, mensubu bulundukları medeniyetin “vakıf insanları” olan ve dünya sultanı olmaya da asla tenezzül etmeyen bu gönül sultanlarının varlıklarının bereketi iledir. Bu büyük bir nimettir ve her şeydir… Onların temsil ettikleri düşüncede barış, huzur ve esenlik vardır; anarşi ve kaos yoktur… Çünkü bu üslupta çıkmaz sokaklara geçit verilmemektedir… “Somuncu Baba” adıyla nitelikli bir yayın olan derginin de, ifade etmeye çalıştığım bu asıl çizgide, milletimize ve insanlığa hizmet etmeye devam etmesi hepimizi sevindirmektedir. Derginin hoş tasarımı, ilmi hüviyeti yüksek yazıları, şiirimizin pek ayrı bir tat veren nadide örnekleri, çocuk sayfaları, üslubu ve yayın ilkeleri her türlü takdirin üstündedir. Böylelikle yediden yetmişe, toplumumuzun her kesimine hitapta, üslubu birinci sırada ele almanız, dergiye emsalleri arasında ayrıcalıklı bir yer sağlamaktadır. Derginizin bundan sonraki sayılarında, vakıf eserimizi tanıtarak, birer estetik harikası olan bu abidelerin taşıdığı yüksek sanat özellikleri ile bir şeyleri ilan edercesine asil duruşlarından alınacak çok hisselerin olduğunu gözler önüne sermek ve bu esasa göre yazılar yayınlamanız geleceğimiz adına büyük faydalar temin eder diye düşünüyorum… Bu duygu ve düşüncelerle, 100. sayısına ulaşan Somuncu Baba Dergisini ve onun fedakâr çalışanlarını kutlar, başarılar diler, selam ve sevgiler sunarım…

İsmet YILMAZ Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Anadolu’muzda bir meşale misali kültür dünyamıza ışıklar saçan, Somuncu Baba Dergisi’ni beğenerek takip ediyorum. Başarılarının devamını diliyorum. Prof. Dr. Ali AKPINAR Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Gönül ve gül kenti Darende merkezli olarak yayınlanan Somuncu Baba Dergisi, çıktığı istikamet çizgisinden sapmadan, azim ve kararlılıkla yoluna devam ediyor. Gönülleri ısıtmaya, beyinleri ışıtmaya ve yolları aydınlatmaya gayret ediyor. Biz bu yolda dergimizin başarılarının artarak devamını dilerken, okuyucuların da ilgisinin kesintisiz sürmesini istiyoruz. Zira yayıncı kadar, yayına muhatap olanlar da sorumluluklarının gereklerini yerine getirmelidir. Yrd. Doç. Dr. Cemil GÜLSEREN Uşak Üniversitesi Öğretim Üyesi Çoğu dergilerin aksine Somuncu Baba Dergisi Anadolu’da çıkıp büyük şehirlere ve yurt dışına ulaşan kökleşmiş, oturmuş, duruşu sağlam, ufku geniş, önü açık “Mektep”leşme yolunda önemli adımlar atmış, rüşdünü çoktan ispat etmiş bir kültür edebiyat ve araştırma dergisidir Kademli olsun.

ÖZEL

7

Manevî Mirasımızı Tanıtıyor Prof. Dr. Nevzat YALÇINTAŞ İnceleyebildiğim ölçüde Somuncu Baba Dergisi Türkiye’de halen neşredilen fikir, manevî ve kültür yayınları arasında şüphesiz kalite ve verdiği mesajlar bakımından en üst düzeydedir. Her şeyden önce bu başarılı dergiyi yayına hazırlayan ve tüm kamuoyuna sunan kardeşlerimize teşekkürlerimizi sunar, Cenabı-ı Hakk’ın onların bu güzel gayretlerinin ve başarılarının sonuçlar vermesini temenni ederiz. Bu vasıfta dergiler Türkiye’de pek az sayıda çıkmakta, çıkmış olanlarda maalesef kısa bir süre sonra yayın hayatlarına son vermektedir. Bu üzücü tablonun tam aksine bu hacim ve vasıftaki bir yayının 100. sayısına ulaşmış olması bir gayret, hamiyet ve fedakârlık örneğidir. Somuncu Baba Dergimizin diğer bir özelliği inanç yolumuzun yani itikatlarımızın en açık, saf ve öğretici şekilde verilmesidir. Doğrudan doğruya inanç konularını açıklayan kıymetli makaleler yanında tarih, edebiyat, şiir, kültür, aile, ilim, fikrî meseleler hatta sağlık mevzuları işlenmektedir. Böyle zengin içerikli bir yayının başarıyla ve estetik ölçülerde

8

Şubat 2009

devam ettirilmiş olması gerçekten takdire şayandır. Ana dergi olan Somuncu Baba Dergisine paralel olarak geleceğimizin teminatı, nur topu nesillere aday çocuklarımız içinde bir derginin yayınlanıyor olması bu fidelerin en temiz, en saf sularla beslendiğinin açık örneğidir. Çoğu genç çocuk yaşlarda okudukları çocuk dergileriyle istikametlerini bulmuşlardır. Bu güzide dergiler Hulûsi Efendi(k.s)’nin manevî mirasının aynı zamanda tanıtılması ve insanlarımızın kalplerindeki nur ve ruhlarındaki zenginliğin artmasına vesile olmaktadır. Yani o aziz şahsiyetin hizmeti vefatından sonra da devam ettiriliyor demektir. Onun düşüncelerini, kitap ve yayınlarını şimdi bugün tanımış olanlar Anadolu topraklarımızın böyle güzide kişileri her asırda nasıl bağrından yetiştirdiğine şahit olmakta iman ve tefekkür hayatları zenginleşmektedir. Somuncu Baba’nın 100. sayısını tebrik ediyorum. Bu başarının elde edilmesinde gayret gösteren herkese teşekkürlerimi minnetlerimi iletiyorum.

Prof. Dr. Ahmet ŞİMŞİRGİL Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Edep iledir nizam-ı âlem Edep iledir kemal-i âdem Âlemin nizamı da ve âdemin/insanın kemali de edeptir demişler. Demek ki esas temel çok mühim. Aslında tarihimizin büyük şahsiyetlerinin hallerini ve büyük devletlerin temellerini inceleyiniz. Maddî manevî güzel ve beğenilir değerler üzerinde yükseldiğini göreceksiniz. Ben Somuncu Baba Dergisi’ni incelediğimde ismine yaraşır bir münderecatla dolu olduğunu gördüm. Günümüzde çok eksilen sevgi, saygı, edep, hürmet, muhabbet, aşk konularını tarihî ve edebî bir çerçeve içerisinde çok güzel işliyor. Devamını diliyorum…

Doç. Dr. Kadir ÖZKÖSE Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi İlim ve irfan, ahlak ve edep hassasiyetinde yolculuğa başlayan Somuncu Baba Dergisi, her şeyden önce bir mekteptir. “Amellerin en güzeli az da olsa devamlı olanıdır” düsturu gereğince uzun soluklu yayın hayatında önemli bir boşluğu dolduran dergi, her kesimden ve her yaştan insanımızı buluşturan, hakikat terennümlerini harmanlayan aşk muştusunu çağlayana dönüştüren,

insanlık denen hazineyi keşfe çıkan bir arayış motorudur. Yayın çizgisinden, yazı kalitesinden, görünüm seyrinden, kalite ve dizaynından ödün vermeden daha güzele ve daha mükemmele doğru seyir gerçekleştirmesini diliyorum.

ÖZEL

9

Darende’den Yayılan Işık Yavuz Bülent BÂKİLER Yazar - Şair

Şehirlerimizi bana sevdiren, onların büyük meydanları, geniş yolları zengin alışveriş merkezleri, gösterişli evleri… değildir. Ben şehirlerimizi kültür varlıklarıyla, edebiyatımıza, maddî ve manevî dünyamıza yansıyan ışıklarıyla seviyorum. Bazı şehirlerimiz, ilçelerimiz, köylerimiz vardır ki, onlar, bazen bir tek şahsın orada yaşadığı, orada sonsuzluk uykusuna uzandığı için büyürler, güzelleşirler ve ışıklarını bütün dünyaya yaymaya başlarlar. Mesela Konya, Hz. Mevlânâ dolayısiyle dünyanın dikkatini üzerine çekiyor. İstanbul, Hz. Eba Eyyübül Ensarî, Ankara: Hacı Bayram Veli, Eskişehir: Yunus Emre, Bursa: Emir Sultan, Erzurum: İbrahim Hakkı Hazretleri, Kırşehir: Hacı Bektaş Veli, Darende: Somuncu Baba ve Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi sayesinde aydınlıktırlar. Aziz ve mübarektirler. Darende’yi geçen yıl gördüm. Orada, EsSeyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı’nın meydana getirdiği güzelliklere hayranlıkla baktım.

10

Şubat 2009

Vakfın, yapılmasına ön ayak olduğu ilçe hastanesi, câmisi, Somuncu Baba Türbesi… çevreleriyle birlikte pırıl pırıl idiler. Bir de bu vakfın yayımlamış olduğu Somuncu Baba isimli aylık ilim, kültür ve edebiyat dergisi var ki hakikaten takdire lâyık bir çalışmanın ürünü. Eskiden, bütün kültür ve sanat dergilerinin merkezi İstanbul, Ankara, İzmir… gibi birkaç şehrimizin sınırları içinde kalıyordu. Bundan 50 yıl kadar önce Ankara’da bile, Somuncu Baba kalitesinde bir dergi çıkmıyordu. Bugün, Darende’nin Somuncu Baba Dergisi, göğsümüzü kabartacak nitelikte. Dergi hem münderecatıyla hem de kâğıdı ve baskısıyla göğsümüzü kabartacak bir çizgide. Onu dikkatle ve zevkle okuyorum. Somuncu Baba Dergisini hazırlayan, yayımına destek olan herkese, minnet borçluyum. Onun 200. sayısını da görmek niyazındayım, 300. sayısını da.

Yüz Kere Maşallah! Prof. Dr. Mehmet AKKUŞ Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi

“Somuncu Baba” Dergisi 100. sayısına ulaştı. 15 yıldan beri ilim, kültür, edebiyat ve tasavvufa dair yüzlerce makale, şiir ve değişik yazılarıyla her ay evimizin misafiri olan bu güzel dergiye daha nice yıllar hizmet nasip etmesini Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Adını 14. asırda sultanların gönlünde taht kurmuş olan gönüller sultanı, büyük mutasavvıf Somuncu Baba’dan alan bu dergi çok değişik kesimlere hitap etmektedir. Makaleleriyle her düzeydeki okumuş kesime hitap ederken, içindeki Âile ve Gönülden İkramlar bölümleriyle özellikle ev hanımlarına, “Somuncu Baba Çocuk” ilâvesiyle de evlerimizin neşeleri yarının büyükleri çocuklarımıza seslenmektedir.

dan gelen nesiller, Es-Seyyid Osman Hulûsî Vakfı marifetiyle bu yolda gayret sarfetmektedirler. Bu vakıf yurt içi ve yurtdışında maddî olarak nice maddî yardımlara vesîle olmuşsa, çıkarmış olduğu elinizdeki her bakımdan doyurucu bu kıymetli dergi ve Nasîhat yayınlarıyla da kültür, edebiyat ve tasavvufî hayata dair aynı şekilde çok değerli eserler ve hizmetler ortaya koymaktadır.

Bir diğer açıdan baktığımızda nasıl Somuncu Baba Bursa’da sohbetleriyle hem insanların gönüllerine hitap edip onların manevî, kendi elleriyle yapıp sattığı somunlarıyla da maddî gıdâsı için çalışmışsa bugün de aynı yolda hizmet edilmektedir. Bugün onun soyun-

Bu vesileyle Vakıf Mütevelli Heyet Başkanı H. Hamidettin Ateş Hocaefendi başta olmak üzere dergiyi çıkaran vakıf çalışanlarına, yazarlara ve dergileri her ay alıp okuyan okurlara daha nice yıllar hayırlı hizmetlerinde başarılar dilerim.

Dergi, akademisyenlerin değerli birikimlerini geniş halk kesimlerine ulaştırmada vasıta olmakta, ecdâdımıza, tarihimize, dinî hayatımıza dair nice konularda ilim erbâbıyla, onları sevenler arasında köprü olmaktadır.

ÖZEL 11

Vakıf Medeniyeti ve Somuncu Baba Dergisi Prof. Dr. Ali YILMAZ Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi

İslâm medeniyetinin önemli bir ayağını vakıf medeniyeti oluşturur. Müslümanlar bütün asırlarda sadaka-i câriyeye, yani ortaya koyduğu eserin kendi vefatından sonra da devam etmesine önem vermişlerdir; o eser ortada durdukça ve insanlara yarar sağladıkça kendi hesabına sevabın eklenmeye devam edeceğine inanmışlardır. Bunun üç yönü olduğu kabul edilmiştir: Sâlih evlat,

12

Şubat 2009

herkesin faydasına olan ilim ve insanlara fayda sağlayacak, mektep, medrese, cami, çeşme, yol, bina, yurt... Bu liste daha da uzar gider. Müslümanların tarihinin her döneminde ve Müslümanların yaşadığı her yerde bunların izlerini görmek mümkündür. Bu üç unsur birbiri ile iç içe işlemiştir. Hem ilim öğrenilmesi, hem sâlih evlat yetiştirilmesi için mektepler, medreseler kurulmuş, sâlih

evlat olması beklenenlerin rahat bir şekilde ilmi elde edebilmelerini sağlamak için yurtlar açılmış, o insanların ibadetlerini yapabilmeleri için camiler yapılmış. Özellikle insanların yararına olan birçok şeyin vakıflar aracılığı ile yapıldığını tarih bize göstermekte ve her yerde canlı örnekleri ile karşılaşmaktayız. Vakıflar, sadaka niyetiyle ve belli bir amacı gerçekleştirmek için ortaya konulan maddî katkılar olduğu için aynı zamanda bereketlidir. Bu maddî katkı belli bir maksada yönelik olduğu için sadece o yönde kullanılabilmekte ve böylece eserlerin ortaya çıkması zor olmamaktadır. Tarihten günümüze miras kalan birçok eserin böyle ortaya çıktığını biliyoruz. Yine eski dönemlerde, özellikle de Osmanlı döneminde birçok hizmetin vakıflar aracılığı ile yapıldığı ve yürütüldüğü de bilinmektedir. Osmanlı dönemi vakıflarının kuruluş gayeleri incelendiği zaman görülür ki, bugün aklımıza getiremediğimiz ve belki basit gördüğümüz birçok hizmet için bile vakıfların kurulduklarını görüyoruz. Müslümanların bu vakıf hizmetleri bugün de devam etmekte ve iyi yönetildiği zaman birçok hayır hizmetini yürütebilmekte ve güzel eserler ortaya koyabilmektedirler. Bunlardan biri de Darende’de bulunan Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi Vakfı’dır. 1986 yılında kurulmuş olan bu vakıf, Darende gibi bir ilçede bir vakıf medeniyeti oluşturmaya çalışmaktadır ve büyük ölçüde de başarmıştır. Darende ve çevresinde insanların yararına olacak her esere katkıda bulunmayı amaç edinmiş olan bu vakıf, okul, cami, yurt, hastane gibi yeni yapıların yanında Darende’deki tarihî yapıları da restore ettirerek ayağa kaldırmaktadır.

Bütün bunlar yapılırken temel ilkenin işi ehline vermek ve estetiğe dikkat etmek olduğu bilinmektedir. Darende’deki bu eserler küçük bir vakıf medeniyeti numûnesidir ve örnek alınmalıdır. Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi Vakfı’nın bir eseri de Somuncu Baba dergisidir. Bugün bir dergiyi yayınlayıp onu dağıtıma sunabilmenin bütün imkânların bulunduğu, yayıncılığın merkezi olan İstanbul’da bile çok zor olduğu bilinmektedir. Fakat Somuncu Baba dergisi Darende gibi küçük bir ilçede hazırlanmakta, 20.000’e yaklaşan bir traj ile bütün Türkiye’ye dağıtılmaktadır. Şu anda da elimize 100. sayısı ulaşmış bulunmaktadır. Biraz önce vakfın temel ilkesi olarak söylediğim, “işi ehline vermek ve estetiğe dikkat etmek” ilkesini bu dergide de görüyoruz. Doğru ve faydalı bilgiyi güzel bir üslupla kim aktarabilecekse ona ulaşıp yazı yazdırarak, onu da en güzel bir şekil ile sunarak, insanlara faydalı olmaya çalışmaktadır. Vakfın çalışmalarında ve derginin hazırlanmasında gösterilen bu ilkeleri bilmeyen birisi belki derginin marjinal bir topluluk tarafından belli kesimlere hitabettiği zannedebilir. Fakat dergi incelendiğinde bunun böyle olmadığı kolaylıkla anlaşılabilmektedir. Dînî, tarihî ve kültürel bakımdan insanlara en faydalı olacak bilgiler en doğru şekilde ehli tarafından verilmekte, göze en iyi hitabedecek estetik titizlik gösterilerek sunulmaktadır. Bu güzellik karşısında yapılması gereken bu dergiyi hazırlayıp yayınlayanları tebrik etmek ve elden gelen katkıyı yapmak gerektiği ortaya çıkmaktadır.

ÖZEL 13

Bekâ İklîmini Yurt Edinen Bir Dergi: Somuncu Baba Sadık YALSIZUÇANLAR Yazar / TRT Yapımcısı Bendeniz bir uğraşta mânevî bir himmet ve tasarruf olmayınca o işin doğru yapılabileceğine inanmayanlardanım. Somuncu Baba’yı ilk elime aldığımdan beri böylesi bir hisse kapılmıştım. Derginin bizim bilgelik geleneğimizin en değerli halkalarından Somuncu Baba’yla, onun çağımızdaki en gürbüz izleyicilerinden es-Seyyid Osman Hulusi Efendi’yle, onların güzelim çabalarıyla, himmet ve tasarruflarıyla doğrudan bir ilişkisi var.

14

Şubat 2009

Adetâ, o gelenek ve o değerli halkalar mânevî bir zemin oluşturuyor ve Somuncu Baba, o izi takip ederek, yanına bir grup âşinâ elçiyi de alarak hızla ilerliyor, mânevî bir yol açıyor, ilim, sanat ve diğer alanlarımıza son derece kıymetli katkılar sunuyor. Bu duygularla, Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi’nin bir hazine değerindeki Dîvân’ından gönlüme doğanları her ay düzenli biçimde yazmaya çalıştım.

Dergiyi okudukça gördüm ki, bizim modern edebiyat öğretilerimizi boşa çıkaran bir yanı var bu geleneğin. Bu hissiyatın içinden geçmeksizin kökü edep olan edebiyatı yeniden inşa etmek oldukça güç. Edebiyatı bir ruh yordamı olarak gördüğüm için de Somuncu Baba’ya yazdım ve yazılanları okudum. Somuncu Baba, taşra ile merkezi birleştiren, taşranın mânevî bir çekim kutbu olabilmesi halinde merkeze dönüştüğünü bize gösteren bir dergi. Halk edebiyatı, dîvân edebiyatı, modern edebiyat ve düşünce geleneklerimizden haberdar pek çok okur yazar bu dergiye emek ve katkı veriyor. Özellikle Somuncu Baba ocağının dostları, derginin câzibesine koşuyor, kendini onlara, oralara âşînâ kılmaya çalışıyor, içinde mânevî hayatın en değerli desteği olan irfan ve edebiyatla, onun kelimeleriyle, sözleriyle ve duyarlığıyla çorbada bir parça tuzu olsun istiyor. Bu istek olmaksızın, yani muhabbetsiz ne edebiyat oluyor, ne kalpteki akıl hareketlenebiliyor. Düşünme, doğru düşünme, kalbi akılla gerçekleşebildiğine göre, Somuncu Baba ve onun gibi bilgeler okunmaksızın, onlara hürmet ve muhabbet duyulmaksızın düşünce mecrasına girmek, orada müstakim olarak yürümek de mümkün olamıyor. Somuncu Baba’nın mânevî ikliminden kokular, sesler ve izler taşıyor dergide.

ki en parlak yıldızlarından Osman Hulusi Efendi’nin ihlaslı çabaları meyvesini birer birer vermeye başlıyor. Bizim birliğimiz, dirliğimiz, diriliğimiz, kendi mülkümüze ve bize emanet edilen arza yapabileceğiz katkılar, insanlık âlemine taşıyabileceğimiz değer açısından kullanışlı, elverişli ve zengin bir kaynak var burada. Bu değerler alanının söze büründüğü bir yer Somuncu Baba. Güvenli, doğru, güzel ve iyilik dolu bir yer. Bu yere yerleşenler, bizâtihî kendilerinde o değerler yansımaya başlayınca da başkaları bu aynadan kendini seyretme ihtiyacı duyabiliyorlar. Somuncu Baba’ya, bütün bu güzellikleri duyurduğu için minnettarım. Derginin ruhunu en güzel biçimde özetlediğine inandığım bir Hulusi Efendi deyişini dua ve niyaz olarak sunuyorum : Ko dâr-ı fenâyı bunda râh-ı mülk-i bekâyı tut O mülke varmağa dâmen-i ehl-i Hudâ’yı tut Elinde var iken fırsatı ganîmet bil Hebâ olmadan ömr tarîk-i Mustafâ’yı tut Makbûl-i dergâh-ı Hakk olmağa istersen rızâ Bir mürşid-i kâmilin elindeki asâyı tut Var ehl-i Hakk’a hizmet et bî-taleb ü bî-garaz “Seyyidü’l-kavmi hâdimuhum” emr-i Habîb-i Kibriyâ’yı tut

Onun muhabbetiyle oluyor bütün bunlar “Hulûsî işit amel eyle bu güft-i azîzânı ve fütüvvet ahlâkının modern zamanlarda- Ger tâlib-i Hakk isen bu pend-i bî-bahâyı tut

ÖZEL 15

Anadolu’dan İlim, Kültür ve Edebiyat Dünyamıza Uzun Soluklu Bir Katkı…

100. SAYI Musa TEKTAŞ Yayın Editörü

16

Şubat 2009

Haziran 1994’te, üç aylık olarak yayınlanmaya başlayan Somuncu Baba Dergisi, 2000 yılının Ocak ayından itibaren iki aylık periyotlarla yayın hayatına devam etmişti. Başta, dergimizin kuruluşunun gerçekleşmesi için arkadaşlarımızı ve bizi teşvik eden Vakıf Mütevelli Heyet Başkanımız H. Hamidettin Ateş Efendi’ye şükranlarımızı sunuyoruz... Dergimizin Kurucusu Ahmet Şemsettin Ateş ağabeyi rahmet ve saygıyla anıyoruz... İlk günden bu ana kadar bizlere destek veren yazarlarımızı, şairlerimizi, teknik desteğini aldığımız dostlarımızı saygıyla ve minnetle anıyoruz... Dergimiz, Haziran 2005 tarihi itibaren aylık olarak yayınlanmaktadır. Dergimizin bu günlere gelmesi için ilk günden itibaren bizleri yüreklendiren, maddî ve manevî desteğini esirgemeyen kıymetli okuyucularımıza, basınımızın değerli temsilcilerine ve Sevgili Somuncu Baba dostlarına ayrı ayrı teşekkür etmeyi bir borç addediyoruz. Somuncu Baba Dergisi Haziran 2008 itibariyle 15 yaşındadır. Şubat 2009 itibariyle de 100. sayımızı neşretmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Ayrıca dergi çalışmaları vesilesiyle, fevkalade bir yazı ve 500.000’i geçen resim arşivimiz ve 15.000’e ulaşan bir okuyucu kitlemiz oluşmuştur Somuncu Baba Dergisi; ilim kültür ve edebiyat alanında, güzel tasarımıyla, zengin muhtevasıyla gönüllere hitabeden bir aylık dergi olduğunu artık ispatlamış durumdadır. Artık bu noktada, hiçbir maddî kaygı ve çıkar amacı gütmeden, büyük bir özveri ile hazırlanmış dergimizin okunmasını sağlamak, başkalarına tavsiye etmek, büyük bir hizmet olacaktır.

Bu kültür hazinesinden haberdar olan her bir okuyucumuz yine aynı şekilde yüzlerce kişiyi teşvik etmek suretiyle, çok kısa zamanda çok sayıda insana ulaşmış olacaktır. Küçük-büyük demeden ihlâsla bir araya getirilen çabaların ürünü olan dergimiz, Rabbimizin de yardımıyla inşallah tüm insanlar arasında daha da yaygınlaşacaktır. Kalbinde iman ateşi, gönlünde hizmet aşkı olan her insan, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için elinden gelenin en fazlasını yapmak ister. Bir işi bitirip diğer hayırlı bir işe geçer, olabilecek en süratli, en kapsamlı şekilde hiç bir ayrım yapmadan insanlığa hatta tüm varlığa hizmet eder. İçten bağlılığını, hayatına, olabilecek en hayırlı hizmetleri sığdırarak göstermek için ciddi bir çaba harcar. Daima yaşadığı toplumdaki insanların yararını düşünür, tüm insanların barış, dostluk, güven ve huzur içinde yaşamaları için üzerine düşeni yapmaya çalışır. Bir an dahi boş kalmadan, hayır işlemek ve iyilik yapmak konusunda yarış içinde olur. Allah rızası için yapılan hizmetlerdeki bu şevk ve istek, gerçek sevgi ve hizmet anlayışının alametlerinden biridir. Vakıf kurucumuz, örnek insan Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s) nasihat gazelinin bir beytinde şöyle diyor: Allah için herkese hürmet et de sev sevil Her göze diken olma sünbülü ol gülü ol İnsanları bir araya getiren, kardeşliği tesis eden, samimi duyguların merkezinde sevgi, saygı ve hoşgörü vardır. Somuncu Baba Dergisi olarak bu güzel hasletlerle insanımıza, toplumumuza ve ülkemize iyi hizmetlerde bulunmanın gurur ve mutluluğunu sizlerle birlikte paylaşıyoruz. Yeni sayılarda buluşmak dileğiyle…

ÖZEL 17

SOMUNCU BABA VE NESEB-İ ÂLİSİ İLE ALAKALI

YENİ ARŞİV BELGELERİ Osmanlı Devleti Padişahları, bu zaviyede kalan Halveti dervişlerine ve Somuncu Baba’nın evlatlarına bunlara ait bütün vakıfları avarız-ı divaniyye denilen örfi vergilerden muaf tutarak ve son zamanlarda ise, bu vakıfları müstesna evkafdan ilan ederek gereken ehemmiyeti vermiş bulunmaktadır. Prof. Dr. Ahmed AKGÜNDÜZ Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü ve Osmanlı Araştırmaları Vakfı Başkanı

18

Şubat 2009

ÖNCELİKLE BİLİNMESİ GEREKEN GEREKÇELER Somuncu Baba’nın vefat ettiği yer ve kabrinin bulunduğu belde hakkında daha önce yaptığımız çalışmaları, yeni ortaya çıkan arşiv belgelerinin teyid etmesinden dolayı Rabb’ime şükrederek tespitlerimi aktarmaya başlıyorum. Biz ne Aksaray kolunun ve ne de Darende kolunun Somuncu Babanın torunları olduğunu inkâr etmiyoruz. Burada tekrar olsa da bazı gerçekleri nakletmek istiyoruz: Arşiv belgeleri ile ispatlanmıştır ki, Somuncu Baba denilen maneviyat erinin, maddî açıdan yüce nesebini devam ettiren torunları, her ikisi de günümüze kadar gelmek şartıyla, hem Darende’de ve hem de Aksaray’da bulunmaktadır. Ne Aksaray’dakilerin Darende’dekileri ve ne de Darende’dekilerin Aksaray’dakileri inkâr etmelerine, vesikalar ve Osmanlı Devletinin her iki kolu da muaf tutarak ehemmiyet vermesinden doğan arşiv belgeleri müsaade etmemektedir. Önemli olan da o mübarek zatın neslinden gelmektedir. Somuncu Baba da denilen Şeyh Hâmid veya Şeyh Hâmidüddin adlı zatın Halil Baba adı verilen oğlu ve bunun torunları, Darende’de mevcuttur. Bu mevcutluk ta Memlüklü sultanı Kansu Gavri’ye kadar uzanan bir belgeler zinciri ile isbat olunmuştur. Somuncu Baba, Bursa seyahatinden önce ve sonra Darende’ye gelmiş ve buradaki Halvethanesi ve Zaviyesi, kendinin bir hatırası olarak asırlarca devam etmiştir. Osmanlı Devleti Padişahları, bu zaviyede kalan Halveti dervişlerine ve Somuncu Baba’nın evlatlarına bunlara ait bütün vakıfları avarız-ı divaniyye

denilen örfi vergilerden muaf tutarak ve son zamanlarda ise, bu vakıfları müstesna evkafdan ilan ederek gereken ehemmiyeti vermiş bulunmaktadır. Somuncu Baba’nın kabrinin Darende’de olduğu ile alakalı en önemli husus, Darende kolu ile ilgili bütün arşiv belgelerinin ve Darende’deki torunlarının elinde bulunan vesikaların, istisnasız tamamı Şeyh Hâmid-i Veli’den ve bununla alakalı meselelerden bahsederken “Darende’de defn-i hak-ı ıtırnak olan...” veya “Darende’de medfun olan...” tabirini kullanmaktadırlar ki birinci ifadenin manası “Darende’de misk ü anber gibi kokan toprakta defnedilmiş bulunan” manasının ifade etmektedir. Bu ifadeleri taşıyan belgelerin içinde Padişah fermaları, Divan-ı Hümayun’dan geçen ve bir kurul tarafından hazırlanan hükümler ve mahkeme hüccet ve ilamları bulunmaktadır. Bu tür belgeler, Hicri 1170 tarihine kadar gitmektedir. Kanuni ve hatta bir cihette Yavuz ve II. Beyazid devrine kadar uzanan ve Şer’iye mahkemelerinde şer’i delil olarak kabul edilen Tapu Tahrir Defterleri kayıtları, açıkça, Şeyh Hâmid’in Halvethane ve zaviyesinin Darende’de bulunduğunu göstermektedir. Tapu Tahrir defterlerindeki kayıtlarda, mevcut vakıflar, doğrudan Şeyh Hâmid’e isnad edilmektedir. Buna karşılık, Aksaray’daki kayıtlardan sadece birisinde medfun bulunduğu kaydedilmekte ve diğerlerinde tamamen oğlu Baba Yusuf Hakiki’den bahsedilmektedir. Bu durum Aksaray’daki Somuncu Baba kolunu inkâr manasına gelmeyeceğinden, Somuncu Baba’nın büyük bir ihtimalle Darende’de medfun bulunduğunu söylemek mümkündür. Ve arşiv belgeleri de büyük ekseriyetle bunu ifade etmektedir. Bir vakfiyenin veya tezkirenin yahut da

ÖZEL 19

bir ilamın sahte olması mümkündür. Ancak Osmanlı Arşivi uzmanlarının bildiği üzere Tapu -Tahrir defterlerinin muhtevaları doğru yazılı deliller olarak kabul edilmişlerdir. Zaten bizim kitabımızda dikkat çektiğimiz husus şudur: Şer’iye mahkemelerinde delil olarak kullanılan ve fıkıh kitaplarında kuyud-ı defatir-i hakaniye olarak adlandırılan Tapu Tahrir kayıtları, İslâm Hukukunda kesin olan yazılı delil kabul edilecek kadar güvenilirdir. Hatta Mecelle, “Yalnız hat ve hatm ile amel olunmaz. Fakat Şübhe-i tezvir ve tasniden salim ise ma’mulünbih yani medar-ı hüküm olur (Madde 1736);” Berat-ı sultani ve kuyud-ı defteri hakani tezvirden emin olmağla

ma’mülünbihdir.”(Madde 1737) Biz diyoruz ki, 937/1530 tarihinde yani Somuncu Baba’nın vefatından 100 küsur sene sonra tahrir olunan Darende ile alakalı Tapu Tahrir Defterinde doğrudan Somuncu Baba’ya ait Çilehane ve Sofulara ait vakıf

20

Şubat 2009

kayıtları bulunmaktadır. Bu vakıfların Yavuz zamanında Memlüklü Sultanı olan Kansu Gavri tarafından berat ile kabul edildiğini de defterdeki kayıtlardan öğreniyoruz. Bu kayıt, kabrinin orda olmasını göstermese de, daha sonra yazılan arşiv kayıtlar da orada defnedildiğinin açıkça ifade edildiğini ve 1831 tarihli Berat-ı Sultaniden ise bunun teyit edildiğini görüyoruz. Hâlbuki Aksaray ile alakalı 881/1476 tarihli Tapu Tahrir Defteri, Somuncu Baba’nın vefatından 64 sene sonra tahrir olunmasına rağmen bu Defterde Somuncu Baba ile ilgili değil de oğlu Baba Yusuf Hakiki ile alakalı kayıtların bulunduğunu görüyoruz. Vakıfların bulunmaması kabrin de bulunmadığını göstermese de daha sonraki belgelerin de son döneme ait bir belge dışında kabir ile alakalı bilgi ihtiva etmemesi ve de Darende konusunda olduğu gibi Mecellenin yazılı delil kabul ettiği Berat-ı Sultaninin de bulunmaması, bizi kuvvetli bir ihtimalle ve arşiv belgelerinin kahir ekseriyetinin teyidiyle Darende’de bulunması ihtimalini desteklememize vesile olmuştur ve bu kanaati hâlâ muhafaza etmekteyiz. Netice olarak şunu ifade edelim ki, Somuncu Baba denilen maneviyat erinin, maddî açıdan yüce nesebini devam ettiren torunları, her ikisi de günümüze kadar gelmek şartıyla, hem Darende’de ve hem de Aksaray’da bulunmaktadır. Ne Aksaray’dakilerin Darende’dekileri ve ne de Darende’dekilerin Aksaray’dakileri inkâr etmelerine, vesikalar ve Osmanlı Devleti’nin her iki kolu da vergiden muaf tutarak ehemmiyet vermesinden doğan arşiv belgeleri müsaade etmemektedir. Önemli olan da o mübarek zatın neslinden gelmedir. Allah’a hamd olsun ki, bu kitabımızla hem bu zamana kadar yok gibi farz edilen Darende kolu ve hem de Aksaray kolu,

Temettuat Defterleri adıyla Osmanlı Arşivi’nde bulunan ve araştırmacılara birkaç yıldan beri ancak sunulabilen bu defterler 1840’lı yıllarda yapılan genel bir tahririn sonuçlarıdır. Tıpkı, Fatih, II. Bayezit, I.Selim ve Kanunî döneminde oluşturulan Tapu Tahrir Defterleri gibi bir mantık ve gerekçelerle hazırlanmıştır. Tahrir Defterleri ilgili bölgenin genel vergi yüküne ışık tutarken Temettuat Defterleri daha modern bir anlayışla düzenlenmiştir. Tahrir Defterleri’ne göre daha modern bir tasarıma sahip olan Temettuat Defterleri hane halkının mevcut menkul ve gayrı menkullerini, yıllık kazancını, mesleğini, işletmelerin büyüklüğünü vermesi açısından Tapu Tahrir Defterleri’nden daha üstün özellikleri taşımaktadır.

çok az inkıta ile neseb şecerelerini öğrenmiş bulunmaktadır. Artık Somuncu Baba ile alakalı, sadece Teracim-i Ahval kitapları değil, arşiv vesikaları da konuşturulmaya başlamıştır. Bu hususta katkıda bulunan bütün ilim adamlarına başta hocamız olmak üzere teşekkür etmeyi bir borç biliriz.

DARENDE KOLU İLE İLGİLİ YENİ BELGELER Somuncu Baba Temettuat Kayıtları Temettuat Defterleri 1840’lı yıllarda ve Tanzimat’ın cari olduğu yerlerde yapılan tahrirleri kapsamaktadır. Kişilerin sahip olduğu tüm mal varlıklarını müfredatıyla kaydeden defterler, Osmanlı taşrasının en ayrıntılı bilgilerini bizlere sunmakta ve Osmanlı taşrasına ilişkin tahlilî çalışmalar için önemli istatistikî verileri kapsamaktadır. Dolayısıyla ilgili bölgenin sosyo-ekonomik profilinin çıkarılması noktasında özgün bilgileri ihtiva etmekte ve bir fotoğraf sunmaktadır.

Temettuat Defterleri’nin, klasik dönemde yapılan tahrirler sonucu oluşan defterlere kıyasla şu farklı özellikleri ayrıca dikkat çekmektedir: Tahrir Defterleri mesela bir köyün vergi mükelleflerini ve bu mükelleflerden tahsil edilmesi gereken toplam vergi miktarını ve bu toplam verginin hangi kalemlerden oluştuğunu verirken, Temettuat Defterleri vergi mükellefinin adını, vergiye esas olan gelir kaynağını, kaynağın yıllık gelirini ve bu gelire göre tarh edilen vergiyi vermektedir. Bir bakıma tahrirlerde en küçük vergi birimi köy veya mezra olurken, Temettuat Defterleri bunu şahıs planına ayrıntılı bir şekilde indirmiştir. Yani Tahrir Defterleri’nde her bir vergi mükellefinin ödemekle yükümlü olduğu vergi bile verilmezken Temettuat Defterleri her bir şahsın gelir kaynağını, bu kaynaktan elde edilen yıllık kazancı ve bu kazanç üzerinden alınması gereken vergiyi bizlere sunmaktadır. Ayrıca ziraî kaynakların dışında gelire sahip kişilerin bu artı gelirlerini ve bu gelir üzerine tarh edilen vergiyi de açıklamaktadır. Defterler, her bir şahsın tüm mâmelekini

ÖZEL 21

de ciddi biçimde yer verilmiştir. Somuncu Baba’nın torunlarının oturduğu Hıdırlık Mahallesi kayıtlarının başında, bizim başından beri ısrarla üzerinde durduğumuz şu gerçekler tekrarlanmaktadır: Darende Kazası Mahallelerinden Hıdırlık Mahallesi ahalisinden olup ellerinde avarız vergisine tabi arazi ev emlakleri bulunmayan ve şimdiye kadar Padişahın Hatt-ı Hümayunu ile bütün vergiden muaf tutulan ve kendilerinden vergi alınması gerekmeyen, adı geçen mahallede medfun bulunun Kutbu’l-arifin, Ğavsu’l-vasılin Şeyh Hâmid-i Veli Hazretlerinin sahih’un-neseb evlatları, her açıdan merhamet ve inayete layıktırlar. Özellikle Atik Valide Sultan Vakıflarından aldıkları tahsisatla geçindikleri ve bunların 36 haneden ibaret olduğu beyan edilmiştir. Şeyhzadeoğlu Ailesindeki Şecere Işığında Darende Kolu: Es-Seyyid Kutbu’l-arifin, Şeyh Hâmid-i Veli müfredatıyla vermektedir. Kişilerin ekili ve nadasa bırakılan arazisi, bu arazinin miktarını ve nevini (dutluk, cehrîlik vs.), yıllık gelirini ve vergisini, bütün hayvanlarının müfredatını ve yıllık gelirini, dükkân, değirmen gibi gelir kaynaklarını ve yıllık vergilerini, ticari, sınaî ve hizmet gelirlerini tek tek açıklamaktadır. Hane esası üzerine yapılan bu sayımlarda yer alan bilgiler nihaî olarak üç grupta toplanabilir; 1. 2. 3.

Menkul ve gayrimenkul servet. Gelirler. Vergi ödemeleri

İşte 1840’lı yıllara ait Darende Temettuat Defterlerinde Somuncu Baba ailesine

22

Şubat 2009

Ğavsu’l-vasılin

Es-Seyyid Halil Taybi Baba Es-Seyyid Ahmed Veli Efendi Es-Seyyid Pir Muhammed Efendi Es-Seyyid Hasan Feryadi Efendi Es-Seyyid Hüseyin Karabaş Efendi Es-Seyyid Ali Kemaleddin Efendi Es-Seyyid Emin Muhammed Efendi Es-Seyyid Ali Rıza Efendi Es-Seyyid Ahmed Hilmi Efendi Es-Seyyid Hasan Feyzi Efendi Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi Es-Seyyid Hâmid Hamideddin Efendi (Bu metin, 24 Haziran 2000 tarihinde I. Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Kültür Etkinlikleri’nde sunulan tebliğin özet bir bölümüdür.)

ÖZEL 23

Hâmid-i Velî’den Kırk Hadis Prof. Dr. Enbiya YILDIRIM Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi

24

Şubat 2009

İnsan çeşitli mazeretlerin ardına sığınarak, okumaya zaman bulamadığından dertlenir. Sorun esasında insanın kendisindedir. Bu gerçekliğe rağmen, okumaya zaman ayırmama her zaman toplumsal bir hastalık olmuştur. İslâm bilginleri insanların bu yönünü bildiklerinden, temel ibadetleri yerine getirebilecekleri, çalıştıkları meslek dalının gerektirdiği dinî bilgileri öğrenmelerini zaruri ve yeterli görmüşlerdir. Bundan fazlasını talep etmeyi, insanın içten gelen arzusuna bırakmışlardır. İslâm ilmihali olarak anılan temel bilgi kitapları ile akaid risaleleri böylesi bir ihtiyaç nedeniyle kaleme alınmış çalışmalardır. Çok büyük bir hizmet ifa eden bu eserler, ihtiyaç duyulan öncelikli bilgileri müminlere takdim etmişlerdir. İslâm büyükleri aynı gaye ile Hz. Peygamber’in hadislerinin bir kısmıyla müminleri hemhal etmek istemişlerdir. Bu amaçla Rasûlullah’ın buyruklarından aynı konuyu veya farklı hususları ele alan kırk hadisi bir araya getiren çalışmalar yapmışlardır. Peygamber buyruğu olarak nakledilen, kırk hadis öğrenmeyi ve öğretmeyi teşvik eden rivayetler de bu çalışmalarını şevklendirmiştir. Bunlar bazen ticaretle, bazen ibadetlerle, bazen de insanın manevî dünyasını onaran ve terakkî ettiren türden rivayetlerden oluşmuştur. Osmanlılar döneminde Arapça kırk hadis şerhini ilk kez yazan kişi olan Hâmid-i Velî’nin çalışması bu tür bir eserdir. Bir tasavvuf önderinin, insanların Allah’ın

dinine daha bilinçli yönelmelerini, ibadetlerini daha içten yapmalarını ve gerçek anlamda birer kul olmalarını sağlamak için böylesi bir çalışmaya girişmiş olması eserin önemini artırmaktadır. Burada onun, kendisini seven insanları Hz. Peygamber’in hadisleriyle buluşturma çabası yanında kutlu elçinin buyruklarıyla manevî yükselişlerini sağlama niyeti göze çarpmaktadır. Bir sûfî büyüğün ilme önem vermesi, sevenlerinden hazırlamış olduğu kırk hadisi okumalarını ve kendilerine kılavuz yapmalarını beklemesi son derece önemlidir. Hiç şüphesiz ki insanlar, onun gibi saygın bir kişinin kaleminden sunulan hadislere daha da bir önem vermişler, bunları birbirlerine aktarmışlar ve yaşamaya çalışmışlardır. Şüphesiz o, derlediği kırk hadis çalışmasıyla ne kadar hayırlı bir görevi yerine getirdiğinin pekâlâ farkındaydı. Derlediği hadisleri neye göre seçtiğini incelediğimizde, insanın bütün hayatında ilahî iradeyi göz önünde bulundurması, dünyevî gayelerden uzaklaşması ve iyi bir ahlâkla edeplenmesi ön plana çıkmaktadır. Kısa, ezberlenmesi kolay ancak, bahsettiğimiz çerçeve içinde vurgusu güçlü olan rivayetlerden seçilen hadisler, tasavvufî terbiye göz önünde bulundurularak derlenmiştir. Eserde yer alan 8, 35 ve 38 numaralı hadisler ise mütedavil eserlerde yer almamaktadır. Hâmid-i Velî’nin, rivayetlerin içerdiği mesaja önem vermesinden dolayı bunları çalışmasına dâhil ettiğini düşünmekteyiz. Somuncu Baba’nın Kırk Hadis adlı eserinin yeni baskılarının hayırlara vesile olmasını temenni ederim.

ÖZEL 25

Menkıbe ve Kaynaklara Göre

Somuncu Baba’nın Tasavvuf Neşvesi ve Tarikatı Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi

26

Şubat 2009

Tasavvuf dünyamızın büyüklerinden, mânâ iklimimizin ulularından “Somuncu Baba” ismiyle maruf “Hâmid-i Veli” hazretleri, XIV-XV. asırda yaşadı. O’nun yaşadığı çağda, İslâm dünyası, Moğol istilasının ardından imamesi kopmuş tesbih daneleri gibi dağıtılmıştı. Selçuklu Devleti yıkılmış, hilafetin siyâsî bir gücü kalmamıştı. Siyâsî otoritenin zaafa uğraması, halkı, tasavvuf ve tarikat muhitlerine; daha doğrusu manevî otorite çevrelerine doğru yönlendirmişti. Anadolu Beylikleri arasında Osmanlı Beyliği bir varlık gösterme istidadı içerisine girmiş, Marmara üzerinden Balkanlara, Yugoslavya içlerine kadar fütuhata başlamıştı. Doğudan gelen Timur istilasıyla Osmanlı ülkesinin sarsılması, yine bu yıllara rastlar. Siyâsî mücâdele ve çekişmelerin devam ettiği bu yıllarda Anadolu’da faaliyet gösteren pek çok tarikat ve tasavvufî müessese vardı.

Somuncu Baba’nın Tasavuf Neşvesi ve Tarikatı Somuncu Baba’nın hayatı ve tarikatını konu alan kaynaklar, genellikle vefatından en az yarım asır sonra kaleme alınmışlardır. Bunların en eskileri de hiç şüphesiz Lâmiî Mahmud b. Osman’ın (ö.933/1532) Nefehat Tercemesi ile Enisî’nin Menakıb-ı Akşemseddin (Ali ihsan Yurd meşri, İstanbul 1972) ve Taşköprüzade Ahmet İsamüddin Efendi’nin (ö.968/1560) Eş-Şakaiku’n-numaniyye (Beyrut 1975) adlı eserleridir. Bunlardan başka Kefevi Mahmud b. Süleyman (ö.997/1589)’ın Ketaibü’l-alami’l-ahyar (Süleymaniye Halef Ef. 630); Sarı Abdullah Efendi’nin (ö. 1071/1660) Semeratü’l-fuad (ist. 1284) ve Dürre ve Cevhere (Bâyezid- Veliyyüddin Ef. 1677); Bursalı İsmail Hakkı’nın Silsilename-i Celveti (İst. 1291); Haririzâde Kemaleddin’in Tibyânü vesâili’l-hakâik (Süleymaniye, İbrahim Efendi, 430 vr. 172) gibi kaynaklarda onun ayrı

menakıp bulutları arasına karışmış tasavvufî neşvesi ve tarikatına dair izlere rastlamak mümkündür. Lâmii, Somuncu Baba’nın Erdebil Safîlerinden Hace Alâeddin Ali’ye mensup olmakla birlikte üveysi tariki ile Bâyezid Bistamî’nin rûhânîyyetinden istifâde ettiğini, Hızır’la sohbetlerde bulunduğunu ayrıca Şam’daki Hankahı Bâyezidiyye’de bulunan bir azizin hizmetinde tekmili tarikat eylediğini ve tacının tepesinde bulunan pulun ona alamet olduğunu belirtmektedir. Menakıbı Akşemseddin müellifi Enisî, Somuncu Baba’nın şeyhi olarak Şam’da intisab ettiği Bâyezidiyye dergâhı şeyhi Şadi-i Rûmi’i göstermekte ve bu zatın silsilesini Nakşî silsilesinde yer alan Ebû’l-Hasan Harakaniye, oradan da Bâyezid Bistamî’ye ulaştırmaktadır. Ayrıca zâhîr ve bâtın ilimlerini cem eden bu arifin ilk Osmanlı Şeyhü’l-İslâm’ı sayılan Şemseddin Fenâri’ye müridlik verdiğini kaydetmektedir. Nefehat Tercemesi’nde verilen bilgiler burada da mevcuddur. Enisî’nin hangi tarihte vefat ettiği tam olarak bilinmediğinden hangisinin diğerinden istifâde ettiğini söylemek zordur. Eş-Şakaiku’n-numaniyye müellifi ise, Lâmii’nin söylediklerine hiçbir şey ilave etmeden aynı sözleri tekrarlamakla yetinmiştir. Kitâbü’l-ketaib müellifi Kefevi ve ondan naklen Sarı Abdullah Efendi, Semeratü’l-fuad ile Dürre ve Cevhere adlı eserlerinde, Şam’daki Bâyazid Hankahındaki Şadi-i Rûmi’ye intisab ettiğini belirtmektedirler. Ayrıca onun Hace Alâeddin Ali vasıtasıyla aldığı Safeviyye; yani Halvetiyye ile Şadi-i Rûmi vasıtasıyla Tayfûriye yolunu birleştiğini belirtmektedir. Bursalı İ.Hakkı Silsilename-i Celvetide Somuncu Baba’nın mürşidi ve tarikat pîri olarak Erdebil sufîlerinden Hace Alâeddin Ali’nin oğlu Şeyh-

ÖZEL 27

o, Melâmet libasına bürünerek sıradan bir fırıncı olmayı tercih etti. Nitekim halkın kendisini tanıyıp şöhretinin artmasından sonra gözden kaybolması ondaki Melâmet tutkusunun bir tezahürü olmalıydı. Binaenaleyh onun fırıncılığı da bu düşünceyle olmalıdır.

Şah diye maruf İbrahîm Erdebili olduğunu belirtmektedir. Nihayet bunlara ilaveten Haririzâde M. Kemaleddin et-Tibyanu vesaili’l-hakayık adlı ansiklopedik eserinde Somuncu Baba’nın, babası vasıtasıyla Ebheriyye tarikatına sülük ettiğini anlatmaktadır. Somuncu Baba’nın yetiştiği ve yaşadığı dönem, Anadolu’da tasavvufî cereyanların en canlı olduğu dönemdir. Onun ilim ve irfan çevrelerine yakın bir ailede doğup büyümesi, gençlik yıllarından itibaren tasavvufa ilgi duymasında etkili olmuştur. Kaynakların verdiği bilgilere göre onun intisab edip feyz aldığı tarikatlar: a. Somuncu Baba, nam-ı diğer Hâmid-i Veli hazretleri devrinde çok yaygın olan ahiler gibi, davranarak bir mesleğe intisab etmeyi ve o yolla hem medarı maişet etmeyi, hem de halkı irşad etmeyi düşündü. Çünkü çağdaşları arasında bu özelliğiyle tanınan pek çok mutasavvıf vardır. b. Tasavvuftaki Melâmet meşrebi, Somuncu Baba’nın sahip bulunduğu ilim ve marifeti açığa vurmasına izin vermediği için;

28

Şubat 2009

Sonuç olarak tasavvuf muhitinde doğup dini bir eğitim alarak maneviyat yoluna yönelen Somuncu Baba’nın, devrin bilinen tarikatları Tayfûriyye ve Ebheriyye ile Halvetiyyeden feyz alarak yetiştiği anlaşılmaktadır. Fıtratındaki istiğna ve Melâmet meşrebi sebebiyle kendisini gizlemeye büyük bir özen gösterdiği tavır ve davranışları ile mesleğinden ortaya çıkmaktadır. Bu özellikleriyle tasavvufun tahalluk tarafı denilen ahlakî ve amelî tarafıyla meşgul bulunan Hâmid-i Veli, tasavvufun marifet, keşf ve ilham yönü olan “taalluk” tarafıyla da alakalı bulunduğunu Ulu Câmiî’nin açılışı sırasında verdiği vaazda Fatiha sûresini yedi ayrı anlamda ve işari-tasavvufî üslupta tefsir etmesiyle isbat ettiği gibi, derlediği kırk hadis mecmuasına yaptığı şerhlerle de göstermiştir. Yetiştirdiği halifesi Hacı Bayram Veli’ye bile “gönül haketmeyi”, gönle girmeyi, eser telifine denk sayacak anlayışa erdiren odur. Gönle girmeyi, gönülsüz olmayı, gönüller sultanı olmaya denk sayan bir gönül dostunun hakkı da ebediyete kadar gönüllerde taht kurmaktır. Ruhu şad olsun, himmeti var olsun. Saygılarımla.... (Bu metin, 28 Haziran 1992 tarihinde Darende’de düzenlenen II. Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Sempozyumunda sunulan tebliğin özet bir bölümüdür.)

ÖZEL 29

Somuncu Baba ve Melâmetiyye Prof. Dr. İrfan GÜNDÜZ

30

Şubat 2009

Kınamak, kötülemek, yermek, ayıplamak, azarlamak ve zemmetmek anlamında “le-veme” kökünden türetilmiş, Arapça bir kelime olan Melâmet (veya Melâmetiyye); “Gösteriş korkusu ve riya endişesiyle iyilikleri gizlemek, nefs ile daha iyi mücâdele edebilmek ve gerektiğinde çevre baskısından da yararlanabilmek için kötülüklerini açığa vurmak, başkalarının ayıp ve kusurlarıyla uğraşmak yerine kendi kusurlarıyla meşgul olmak ve kendini kınama yolunu seçmek, doğru bildiği yoldan şaşmamak, hak olarak bilinen yolda dosdoğru yürümek” mânâsında tasavvufi bir terim ve bu anlayışı benimseyen sûfilere âlem olmuştur. Bayramiyye Melâmîliği, hem konumuz hem de Somuncu Baba diye meşhur olan Şeyh Hâmidüddin-i Veli (815/1412) açısından ayrı bir önem arzetmektedir. Kayseri’de doğmuş olması sebebiyle el-Kayserî nisbeti ile de meşhur olan Somuncu Baba’nın Melâmeti neşve bakımından en ehemmiyetli tarafı O’nun aynı zamanda en meşhur kişiliği olan “Somuncu”luğu veya “Etmekçi ya da Ekmekçi Koca”lığıdır. Kendisi Fatiha Sûresi’ni “yedi ayrı mânâ üzere tefsir edebilecek” ve bu tefsiri ile zamanın Şeyhülislamlarından Molla Şemseddin Fenâri (834/1430)’yi etkileyebilecek derecede şer’i ilimlere vâkıf olduğu beyan edildiği halde “Ümmi tavırlı” “Ekmekçi Koca” diye tanınması, tevekkülden ziyade kesb-i yede tercih etmiş olması onun Melâmet meşrebini gösteren en önemli ipuçları olarak düşünülebilir. Ebheriyye tarîkatını babası Şeyh Şemseddin Mûsâ Efendi’den, Safeviyye tarikatını Erbedil sûfîlerinden Hace Alâeddin Ali (833/1429) veya Hace Alâeddin Ali’nin babası Şeyh Sadreddin Erdebili (794–1392)’den Nakşibendiyye tarikatını Şam’da bulunduğu sırada ikamet ettiği Hangah-i Bâyezidiyye’de Şeyh Şadi-i Rûmi’den Tayfûriyye veya Bistamîyye’yi Bâyezid-i

Bistamîyye’nin rûhânîyyetinden Üveysi usul üzere feyz aldığının ve Hızır’la görüştüğünün anlatılması Somuncu Baba’nın oldukça zengin bir müşahedeye ve iç tecrübeye dayalı seyrü süluk’den ve “Câmî’u’t-turuk” bir silsileden sonra kendisinin “Melâmet’usulünde karar kılmış olduğunun anlaşılması Şeyh Hâmid-i Veli’nin meşreb ve neşvesini açıkça gösteren deliller olarak ele alınabilir. Kendisine intisab edenler arasında Molla Mehmed Şemseddin Fenâri (834/1430) ve Emir Buhari (833/1430) gibi sûfî ve âlimlerin yer alması ve özellikle Yıldırım Bâyezid Han tarafından inşa edilen Bursa Ulu Câmii’nin açılışında yaptığı va’z ve okuduğu hutbeden sonra şöhretinin halk arasında yayılmasından ve ziyaretçilerinin çoğalmasından şiddetle rahatsız olması ve müridi Hacı Bayram-ı Veli (833/1429) ile birlikte Bursa’dan ansızın ayrıldığının anlatılması Somuncu Baba’nın Melâmetin “hayrı izmar” esasına ne kadar bağlı olduğunu da gösteren birer delil olarak düşünülebilir. Somuncu Baba’nın Tuhfetü’l-ihvan adıyla kaleme aldığı kırk hadisi ihtiva eden risalesinde “Bütün insanlar sabahladığında nefsiyle mübaya eder ya onu (amili mukabilinde) kurtarır veya onu helak eder.” anlamındaki hadisi şerh ederken: “İyiyi ve kötüyü birbirinden ayırt ettikten sonra sabahın erken saatlerinde nefsine kulak asmayıp evamir-i ilâhîyyeye ittiba, nehyyettiği şeylerden de içtinap eden kimseler Allah’ın azap ve ikabından kurtulurlar.” şeklindeki ifâdesi, gündüzleri kesb-i maişet, geceleri de “ihya-yı leyal” etmeyi prensip edinen Melâmetiyye’nin anlayışını sergilemektedir. Kemal-i kurbiyyet; bu halvet (tenha) zamanında diğer vakitlerden daha fazla olur; evet bu vakitte bedenin meşguliyeti azalır, havass ve mahsusatı dünyevî hücumlardan kurtulur, işte sessizliğe gömülmüş tenhaa bir yerde, Allah’ına elini açmış bir kulun ezelde eli bitişir ve o kul için nefs diye bir şey kalmaz.

ÖZEL 31

O zaman kendisi ile Allah’ı arasında kurbuyyet hâsıl olur, yakınlık ve uzaklık diye bir şey kalmadığı gibi sevdiğine ve istediğine ebediyyen nail olur.” şeklindeki değerlendirmesi de bu açıdan dikkat çekicidir. Dünyayı karartarak duygu alanımızı daralttığı ve dolayısı ile kalbe giden kuvvetimizi artırdığı için sûfîler, tâbî’i bir halvet olarak değerlendirdikleri geceye ve gecelerin ihyasına ayrı bir değer atfetmişlerdir.

Kur’ân-ı Kerîm’in “Mübarek bir gecede” ve “Kadir Gecesi’nde” Hz. Peygamber’e indirilmiş olması da onlar için halvet konusunda ayrı bir ilham kaynağı olmuştur. “Ey örtüsüne bürünen (Peygamber)! Geceleyin kalk (namaz kıl); yalnız gecenin birazında (uyu). Gecenin yarısında (kalk), yahut bundan biraz eksilt veya bunu artır ve ağır ağır Kur’an oku. Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz bırakacağız. Gerçekten gece (kalkıp ibâdet etmek), daha oturaklı ve (geceleyin) okumak daha etkilidir. Çünkü gündüz, uzun süre uğraşacağı şeyler vardır. Rabb’ının adını an ve her şeyden kalbini boşaltarak, bütün gönlünle yalnız ona yönel.” (78/Müzzemmil, 1–8) Bu âyetlerde îfâde edilen ve vahye hazırlık

32

Şubat 2009

konusunda gecenin (ihyâ-yı leyâl önemine ve gece kalkan nefsin algılama bakımından daha duyarlı olduğuna delâlet eden mânâlar, halvet ve uzletin önemi açısından bilhassa dikkate değer. Tasavvuf ve kültür tarihimizde müridi halifesi Hacı Bayram-ı Veli (833/1429), bağlılarından Molla Fenari ve Emir Buhari gibi âlim sufiler ve onların toplumdaki günümüze kadar ulaşan bir etkiye sahip olan Hamidüddini Veli’nin bu anlayışı Bayramiye tarikatında halvetiyye ile nakşibendiyye’yi birleştiren bir düşünceye dönüşmüş, aynı doğrultuda gelişen ve Bayramiyye Akşemseddin’e nispetle teesüs eden Şemsiye, Bursalı Balıkçı Ömer Dede (880–1475)’ye nispetle ortaya çıkan Melâmiye-i Bayramiye, Aziz Mahmud Hüdayi (1038/1628) tarafından kurulmuş olan Celvetiyye, Bosnalı Hamza Bali (969/1561)’ye nispetle tanınan Ham-zaviye ve iseviyye gibi kolları ile içtimai hayatın içinde bir irşad ve seyr ü sülük anlayışını benimseyen tarikatlar, fikirlerini ve tesir alanlarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Kendisi burçak ekip çiftçilik yapmakla meşgul olan Hacı Bayram-ı Veli’nin bu özelliği ile Dede Ömer Sikkîni’nin bıçakçılığını Şeyh Hâmid-i Veli’nin Melâmet meşrebin daha net ve açık uzantısı olarak değerlendirmek mümkündür. Aynı silsilenin son halkalarından Osman Hulusi ATEŞ Efendi’nin Darende başta olmak üzere İstanbul ve Sivas gibi yerlere kadar uzanan eserleri ve kurdukları müesseseleri böyle düşünerek bunları topluma yararlı bir tarzda yürütmek yaygınlaştırmak ve zenginleştirmek daha sonra gelen nesli, bağları ve sevenlerinin boynuna borç olsa gerektir. (Bu metin, 28 Haziran 1992 tarihinde Darende’de düzenlenen II. Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Sempozyumunda sunulan tebliğin özet bir bölümüdür.)

ÖZEL 33

Somuncu Baba’nın Osmanlı Devletine Etkileri ve Yetiştirdiği Talebeleri Resul KESENCELİ Vakıf Eğitim ve İlmi Araştırmalar Müdürü

34

Şubat 2009

Somuncu Baba Hazretlerinin XIV. ve XV. yüzyıl Anadolu mutasavvıfları arasında çok müstesna bir yeri vardır. Onun iyi bir tahsil gördükten sonra muhtelif tarikatlardan feyiz almış olması, devrin ulema ve meşayıhı arasında çabucak kabul görmesini sağlamıştır.

Somuncu Baba Hazretlerinin Osmanlı Devletine Etkileri Somuncu Baba Hazretlerinin bulunduğu şehirlerden biri olan Bursa çok önemli bir coğrafî konuma sahiptir. Bu durum Osmanlı Devleti’nin uç devleti olma özelliğini sağlamış, bu sayede mukaddes cihad yapılmıştır. Böylece hem Hıristiyan alanlar fethedilerek İslamlaştırılmış, hem de yoğun bir Türkmen göçüyle kuvvetlenmiştir. Bursa Osmanlı Devleti’nin her dönemde önemli merkezlerinden biri olmuş; edebî, ilmî, kültürel ve sosyal özelliğini korumuş, devletin büyümesi ve genişlemesine hep katkıda bulunmuştur. 1326’da Orhan Gazi’nin Bursa’yı fethinden sonra askerî, ilmî ve kültürel sahalarda büyük gelişmeler kaydedilmiş ve önemli şahsiyetler yetişmiştir. İlim adamlarının yanı sıra manevî büyükler de Osmanlı Devletinin her döneminde varlıklarını hissettirmişlerdir. Ulema ve meşayıh arasında kuruluş döneminde ihtilaflar olmadığı gibi her zaman birbirlerini desteklemişler ve birlikte hareket etmişlerdir. Bu dönemde çok fazla ulema, meşayıh yetişmiştir. Osmanlı kuruluş döneminde yetişen bazı ulema ve meşayıh şunlardır: Osman Gazi döneminde ulemadan Dursun Fakih, meşayıhdan Şeyh Edebali, Orhan Gazi döneminde ulemadan Davud Kayserî meşayıhdan Geyikli Baba ve Tapduk Emre, I. Murat zamanında Koca Efendi, meşayıhtan Postin-Puş Baba, Mehmed-i Küşterî ve Abdal Musa’dır.

ÖZEL 35

Şeyh Hâmid-i Veli Hazretleri Yıldırım “Osmanoğlu Bayezid yeryüzündeki Bayezıd dönemi mürşidlerindendir. Döne- hükümdarların en iyilerinden birisidir. Kenminde; Hace İbrahim, Hace Necmeddin, Hace disinden korkulur. İlmi ve ulemayı sever. İzzeddin, Hace Ahmet Germiyanî, Mevlana Şikâyeti olan kimse, bu şikâyetini bizzat kenKutbuddin İzniki, Şeyh Yar-ı Ali-i Horasani, disine arzedebilir ve o da meseleyi derhal Şeyh Cezeri-i Şirazi gibi âlimlerin yanında Emir halleder. Memleketinde, her tarafta emniyet Sultan, Hacı Bayram Veli, Şeyh Abdurrahman-ı o derece mevcuttur ki, bir adam tek başına Erzincanî, Şıhabeddin Sivasî, Şeyh Fahred- eşya ve mal yükleri ile hiç kimse tarafından din Mudurnî gibi şeyhlere de rastlamaktayız.1 taarruza uğramadan seyahat edebilir.” Bütün bu şahsiyetlerin varlığı göz önünde Romanyalı tarihçi Lorga Histoire Etats tutulursa Osmanlı Devletinin XV. yüzyılda eriştiği seviye daha kolayca anlaşılabilir. So- Balkanigues adlı eserinin 65. sayfasında şunları yazar: “Yıldırım’ın Dünya hâkimimuncu Baba Hazretlerinin etki sahası görülür yetine doğru gittiğini görüyoruz. Ülkesinde büyüklüğü bir kez daha ortaya çıkar. demir bir disiplin ve mükemmel bir nizam ve Somuncu Baba Hazretlerinin yetiştirdiği asayiş mevcuttu.” maneviyat erenleri olan talebeleri ve halİsmail Hami Danişmend İzahlı Osmanlı ifeleri Anadolu ve Rumeli’nin her tarafına Tarihi Kronolojisinin I. Cildinin 141. damgalarını vurmuşlardır. Öyle ki bu alanlara sayfasında şunları yazar. “Osmanlı adliait tahrir defterlerinde Şeyh Hâmid-i Veli ve yesinin ilk ıslahatı onun emri ile yapılmıştır. halifelerine ait vakıflar, zaviyeler, tekkeler ve Yıldırım Bayezid kendi aleyhinde bile olsa camilerin kayıtları bulunmaktadır. adalete çok fazla riayet ve hürmet ederdi.” Seyyid Abdulbaki Efendi eserinde SoFransız tarihçisi Benoist Mechin şöyle dimuncu Baba Hazretleri için “Nazar-u himyor: “Yıldırım Bayezid, bütün tarihin en büyük metleriyle devlet-i âl-i Osman günden güne kumandanlarından biridir.” kuvvetlendi, diyar-ı Rum ahalisine tarik-i melametiyi öğretti. İnsanlara aşk ve muhabGerçekten de 1389’da Sultan Murat’ın betle bakarlar himmet ederlerdi.”2 demektedir. Bu ise Osmanlı Devleti ve Anadolu halkı bıraktığı 500 bin kilometrekarelik devleti için bulunmaz bir nimet ve fırsattı. Bu himmet Yıldırım Bayezid on üç yılda 942 bin kilometrekareye getirmiştir. ve bereketle de devlet kısa sürede büyüyüp genişlerken insanlar da huzura eriyorlardı. İşte bu örnekler Somuncu Baba HazSomuncu Baba Hazretleri Yıldırım Bayezid retlerinin Yıldırım üzerindeki etkilerini ve dönemini çok derinden etkilemiş, tesirleri devletin üzerindeki etkilerini göstermeye günümüze kadar gelmiştir. kâfidir. Bu kadar kısa sürede bu şekilde başarıların olması Allah’ın bir lütfu olsa gerYıldırım Bayezid dönemindeki bazı siyasî ektir. ve sosyal gelişmelerden vereceğimiz örnekler Somuncu Baba Hazretlerinin etkisini daha güSomuncu Baba Hazretlerinin XIV. ve zel bir şekilde göstermektedir. XV. yüzyıl Anadolu mutasavvıfları arasında çok müstesna bir yeri vardır. Onun iyi bir Osmanlı tarihi kaynaklarına göre;

36

Şubat 2009

tahsil gördükten sonra muhtelif tarikatlardan feyiz almış olması, devrin ulema ve meşayıhı arasında çabucak kabul görmesini sağlamıştır. Hayatının derin izler bırakan dönemi Bursa’da bulunduğu yıllardır. Burada Emir Sultan’dan Molla Fenari’ye ve onlar aracılığıyla devlet ricali ile hükümdarlara kadar ulaşan büyük bir tesir halkası oluşturmuştur. Oğulları Yusuf Hakiki ve Halil Taybi O’nun tesir ve nüfuzu ile birlikte neslinin günümüze kadar devamını sağlamıştır. Yerine halef bırakmak üzere yetiştirdiği Hacı Bayram-ı Veli ise Bursa’da olduğu kadar, Ankara, Edirne ve Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde daha sağlığında izler bırakmış bir mürşid-i kâmildir. Hacı Bayram-ı Veli ile devam eden Somuncu Baba Hazretlerinin yolu Osmanlı saltanatı süresince beş yüz yılı aşkın bir müddet etkinliğini sürdürmüştür. Hacı Bayram-ı Veli bir medrese müderrisi iken tanıyıp sevdiği ve gönül verdiği Somuncu Baba’nın yanında ve dergâhında aradığını bulmuş, müderrisliği bırakarak dervişliğe soyunmuş ve gönüller sultanı olmuştur. 3 Zahir ilminden mânâ âlemine dalıp, mânâ deryasında çok önemli bir yer edinmiştir. Somuncu Baba Hazretlerinin takipçisi ve halifesi olan Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri maneviyat sultanlığını tercih etmiş zahire hiç önem vermemiştir. Somuncu Baba Hazretleri ve Hacı Bayram Veli’nin Osmanlı üzerinde yeni Anadolu ve Rumeli üzerinde çok büyük etkileri vardır. Osmanlı kültürünü etkileyen bu önemli simaların hizmetlerini ve kültürümüze katkılarını anlamak için yetiştirmiş oldukları bazı isimleri zikretmemiz gerekir. Böylece kültürümüz için ne kadar önemli olduklarını ve büyük değerler ifade ettiklerini anlamaya çalışabiliriz. Bu önemli isimler ve medfun oldukları yerler şunlardır:

Halil Taybi - Darende Baba Yusuf Hakiki - Aksaray Akşemseddin - Beypazarı - Göynük Ömer Dede - Göynük Hızır Dede - Bursa Akbıyık Sultan - Bursa İnce Bedreddin - Darende Yazıcıoğlu - Gelibolu Şeyh Lutfullah - Balıkesir Şeyhî - Kütahya Şeyh Üftade - Bursa Aziz Mahmud Hüdayi - İstanbul Muslihiddin Halife - İskilip Uzun Selahaddin – Bolu4 Somuncu Baba Hazretlerinden günümüze kadar gelen uzantılar ve yansımaları o kadar mükemmel ki Anadolu’nun her köşesinde bir parçasını bulmak ve yüreklerde hissetmek mümkündür. Tüm bunların üzerinde emeği ve etkisi bulunan Somuncu Baba Hazretleri için kültürümüzün temel taşlarından biridir diyebiliriz. Öyle ki uzantılarının günümüze kadar devam etmesi neseb-i aliyesinin halen etken olması günümüz insanları için Allah’ın bir lütfudur.

Somuncu Baba Hazretlerinin Yetiştirdiği Talebeleri Anadolu’nun manevî mimarlarından olan Somuncu Baba Hazretlerinin Anadolu üzerindeki etkisi çok fazladır. Bunun en güzel neticesini yetiştirdiği talebeleri ve halifelerinde görebiliriz. Halifeleri arasındaki en önemli sima Hacı Bayram-ı Veli Hazretleridir. Şimdi de Hacı Bayram Veli ve etkilerini izaha çalışalım.

Hacı Bayram-ı Veli (K.S.) Somuncu Baba Hazretlerinin halifesi olan ve daha sonra Şeyh Hâmid-i Veli Hazretleri-

ÖZEL 37

nin etkisiyle manevi âlemde “Sultanu’l-arifin, kutbu’l-aşıkin”5 olan Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri Ankara yakınlarında Çubuk suyu üzerinde Solfasol (Zü’l-Fadl, Zü’l-Fazıl) adlı köyde doğmuştur. Asıl adı Numan’dır. Babasının ismi Koyunluca Ahmet’tir.6 Bu zatın üç oğlu dünyaya gelmiştir. En büyüğü Numan (Hacı Bayram), ortancası Safiyyüddin ve en küçüğü de Abdal Murat’tır. Numan isimli büyük oğlu ilim tahsilini tamamlayarak Ankara’daki Kara Medrese müderrisliğine kadar yükselmiştir. Bursa’daki Çelebi Sultan Medresesinde de müderrislik yapmıştır.7 Burada ikamet ettikleri oda günümüzde ziyaretgâh olarak kullanılmaktadır. Somuncu Baba Hazretleri ile Hacı Bayram Veli arasındaki ilişki Kayseri’ye hatta Darende’ye kadar dayanır. Bu yakınlaşma oldukça önemlidir. Bir gün Şeyh Hâmid-i Veli Hazretleri Şeyh Şücaüddin Karamani’ye şöyle talimat vermiştir. “Engüri’de Hacı Bayram adlu bir müderris vardır. Onu davet eyle, gelsin.” Ankara’ya giderek müderris Numan’ı Somuncu Baba adına davet eden Şücaüddin Karamanî’nin davetine icabet edince beraber Kayseri’ye geldiler. Şeyh Hâmid ile olan bu ilk görüşmesi bir bayram gününe rastladığı için, mürşidi ona “Bayram” diye hitap eder ve böylece Müderris Numan, bütün Anadolu’ya maneviyatı ile ayakta tutan Hacı Bayram-ı Veli şeklinde tezahur eder. Şeyh Hâmid-i Veli ile yaptıkları mülakatta zahir ilimlerin ve batın ilimlerinin mertebelerini göstermiş, Müderris Numan manevî mertebelerinin yüksekliğini manen müşahede edince manevî yolu tercih etmiş ve Somuncu Baba Hazretlerinin bağlılarından olmuştur. Gelecekte tüm Anadolu’yu etkileyecek ve Hacı Bayramı Veli unvanını alacaktır.8 Somuncu Baba Hazretleri Bursa Ulucami’de verdiği hutbeden sonra sırrı or-

38

Şubat 2009

taya çıktığı için Bursa’dan ayrılmıştır. Hacı Bayram Veli şeyhi ile birlikte gitmiş ve onun hizmetinde bulunmuştur. Birlikte Hicaz’a gitmişler. Mekke ve Medine’de üç sene kadar kalmışlardır. Haccı eda ettikten sonra birlikte Aksaray’a gelmişler. Somuncu Baba Hazretleri buradan Darende’ye geçmiş ve yerleşmiştir. Vefatına kadar da Darende’de kalmıştır. Halen türbesi burada bulunmaktadır. Somuncu Baba Hazretleri Hacı Bayram Veli’yi irşad vazifesiyle görevlendirerek Ankara’ya göndermiş o da pirinin yüklediği bu emaneti yerine getirmiştir.9 Hacı Bayram Veli tam on yıl Somuncu Baba Hazretlerine hizmet etmiş manevî sohbetlerinden istifade etmiştir. Ayni’nin ifadesiyle Hacı Bayram Veli Somuncu Baba Hazretlerinin nezdinde hizmet, sohbet, murakabe ve taatle geçen ve yıllar sonrası elde edilen önemli bir makama kavuşmuştur. Somuncu Baba Hazretlerinin oğlu Baba Yusuf Hakiki ve Akşemseddin de dâhil olmak üzere birçok veliyullah kendisine intisap etmekten kaçınmamışlardır. Mürşidi gibi melami tavırlı elinin emeği ile geçinen bir zattır. Bu yüzden çiftçilik yapar; müritlerini ya bir sanata ya da bir ticarete teşvik ederdi. Mübarek aylarda ve Ramazanda elinde asası ile halkın arasına karışır, dükkânlara girer, zekât tahsil ederek fukaranın yardımına koşardı. Onun bu melami tavrı bazı ulemayı rahatsız etmiş hatta Akşemseddin de bu halden rahatsız olmuş fakat gördüğü rüya üzerine tekrar gelerek teslim olmuştur. II. Murat’ın hürmet ve muhabbetine de mazhar olan Hacı Bayram Veli tüm Anadolu üzerinde etken olmuştur.10 Somuncu Baba Hazretlerinin ve uzantılarının etki ve tesirleri günümüzde de aynen devam etmektedir. Günümüzde Şeyh Hâmid-i Veli Hazretlerinin torunları cedlerine

almaya teşebbüs edilen, tarafımdan bir kere muhasara edilen İstanbul’u almak mümkün olmadı. Himmet edin de şehri alalım” dedi. Hacı Bayram Veli bir müddet murakabe halinden sonra “Sultanım, hünkârım bana öyle gelir ki bu şehr-i Kostantiniyye’yi senin şehzaden Mehmet ile benim köse el ele vererek alacaklardır.” demiş ve fethin müjdesini vermiştir.11 Hacı Bayram Veli bunu söylerken beşikteki Şehzade Mehmet ile Akşemseddin’i işaret etmiştir. Sultan Murat ise bu mülakattan sonra bir daha İstanbul’u kuşatmamıştır. Ancak oğlu Mehmed’i ise sık sık “Sen Akşemseddin’le birlikte İstanbul’u alacaksın” diye bu işe teşvikden geri durmamıştır.12 Gerçekten de Hacı Bayram Veli Hazretlerinin himmeti, tasarrufu, kerametiyle fetih, Fatih ve Akşeyh’e nasip olmuştur. Somuncu Baba Hazretlerinin önemli halifelerinden olan Hacı Bayram Veli 1430’da Ankara’da vefat etmiştir. Türbesi Ankara’da Hacı Bayram-ı Veli Camii haziresinde bulunmaktadır. Türbesinin bulunduğu mekân herkes tarafından ziyaret edilmektedir. layık bir şekilde hayatlarını idame ettirdikleri gibi hizmetlerini de aynı şekilde devam ettirmektedirler. Somuncu Baba Hazretlerinden itibaren bütün mürşidlerin devlet ricali ile ve hükümdarlarla iyi ilişkiler içerisinde oldukları hatta onları irşad ettikleri görülmektedir. İşte Hacı Bayram Veli Hazretleri ile II. Murat arasındaki bir mülakat ve gelişme şu şekildedir: Hacı Bayram Veli ile II. Murad arasında olan bir sohbette “Şeyhim, aylardır zihnimi bir kurt gibi kemiren bir mesele vardır. İstanbul meselesi? Allah’ın izniyle İstanbul’u almak murad ederim. Büyükbabam Yıldırım Bayezid, amcam Musa Çelebi tarafından birkaç kere

Dipnotlar 1. Mefail Hızlı, “Somuncu Baba”, Yayınlanmamış seminer, s. 12 2. Seyyid Abdubaki Efendi, H. 1156 tarihli Tabakat kitabı, Şeyhzadeoğlu Özel Kitaplığı, Kitap no: 650, Tasnif No: 297, s. 13 3. Kamil Yılmaz, “XV. Yüzyıl Anadolu Mutasavvıfları Arasında Somuncu Baba’nın Yeri” Somuncu Baba ve Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Sempozyumu Tebliğleri, s. 17–23, Ankara, 1997. 4. Mustafa Kara, “Somuncu Baba’nın müridi Hacı Bayram-ı Veli ve Bayramî Meşalesi” Somuncu Baba ve Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Sempozyumu Tebliğleri, s. 175–182, Ankara, 1997. 5. Seyyid Abdulbaki Efendi, a.g.e., s. 15. 6. Süleyman Uludağ, “Hacı Bayram-ı Veli” Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, c. III, s. 445. 7. Ahmet Akgündüz, Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba ve Nesebi Âlisi, s. 53,54, İstanbul, 1995. 8. Edirnevi Mecdi Efendi, Tercüme-i Şakaik, s. 77; Akgündüz, a.g.e., s. 51,52. 9. M. Ali Aynî, Hacı Bayram-ı Veli, s. 67; Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e., s. 4. 10. Akgündüz, a.g.e., s. 53,54. 11. Tahsin Ünal, Osmanlılarda Fazilet Mücadelesi, Sebil Yay., İstanbul, s. 50. 12. Padişahlar Ansiklopedisi, c. I, s. 140.

ÖZEL 39

Darendeli Es-Seyyid Osman Hulûsi Ateş Efendi (K.S.) (1914 – 1990) Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi 1914–1990 yılları arasında Darende’de yaşamış bir gönül sultanıdır. Soy bakımından 12. batından Somuncu Baba’ya oradan da Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimize ulaşan nesebiyle 36. kuşaktan Peygamberimizin soyundandır. Babası Es-Seyyid Şeyhzâde Hatip Hasan Efendi, annesi Seyyid İbrahim Taceddin-i Veli soyundan Fatıma Hanımdır. Her iki yönden de Peygamber Efendimizin soyundandır. 1945– 1987 yılları arasında 42 sene bilfiil Somuncu Baba Camii’nde görev yapmıştır.

Hayatı boyunca kendini insanlığa hizmete vakfetmiş, gerçek manada tasavvufun insanlığa hizmet olduğunu örnek ahlâkıyla sergilemiştir. “Allah güzeldir, güzel olanı sever” prensibi ile güzel olan her şeyi insanların hizmetine sunmuştur. Yapılan hizmetleri Allah için yapan ve topluma örnek olan yüce şahsiyetlerden biridir. Kendi ismiyle kurduğu Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı ve yetiştirmiş olduğu evladı H. Hamideddin Ateş Efendi vasıtasıyla hizmetleri devam etmektedir.

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi aynı zamanda mutasavvıf ve şairdir. Divan şiirinin 20. yüzyıldaki örnek temsilcisi bu zâtın Gazel, İlahi, Kaside, Rubaiyyat ve Müstezat türlerinden meydana gelen, Divân-ı Hulûsi-î Darendevî adlı eseri ile, yakınlarından başlamak üzere dostlarına yazdığı, nazım ve nesir şeklinde mektupların toplandığı Mektûbat-ı Hulûsi-î Darendevî ve Hutbeler adlı eserleri vardır. Bu eserler kendisinin kuruculuğunu yaptığı EsSeyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı tarafından neşredilmiştir. Her zaman halkın yanında Hakk’la beraber olma yüceliğini şahsında ve eserlerinde görmek mümkündür.

Geçmişten geleceğe hizmet etme aşkı ve heyecanı ömrünün son günlerine kadar devam etmiştir. Tarihin derinliklerinde yaşayan, değişik yol ve metodlarla tüm insanlığa hizmet eden büyük mutasavvıflar, Mevlâna, Somuncu Baba, Yunus Emre, Alaaddin Attar, Hacı Bayram-ı Veli, Akşemseddin, Abdurrahman-ı Erzincanî, Fethullah-i Musûlî, Taceddin-i Veli gibi Osman Hulûsi Efendi de kendi asrı olan 20.asırda insanlığa hizmet etmenin neşvesini, neşesini insanlık âlemine göstermiş, bir insan ömrünün nasıl dolu dolu yaşanacağını, güzel ve örnek ahlâkı ile ortaya koymuştur.

40

Şubat 2009

ÖZEL 41

Somuncu Baba’dan Osman Hulûsi Efendi’ye İrşad ve Hizmet Kervanı Prof. Dr. Mehmet AKKUŞ

42

Şubat 2009

Onbirinci asırdan itibaren Ortaasya’nın çeşitli bölgelerinden göç eden ecdâdımız Anadolu’ya yerleştikleri zaman bu yeni vatanda sadece ziraatla uğraşmamıştır. Birkaç asır zarfında gittikçe artan göç dalgaları yanında yeni coğrafyada İslâmlaşma faaliyeti için de son derece gayret sarf etmişlerdir. Bir bakıma irşad ve hizmet kervanı diyebileceğimiz bu çalışmaları yürütenlerin tarihimizdeki bazı âbide şahsiyetlerden ilhâm alan dervişler olduklarını görürüz. Doğudan gelen bu kolonizatör dervişlerin yaptıkları faaliyetler Anadolu’nun her bir şehrinde ayrı okullar halinde ortaya çıkmışlardır.1 Anadolu’yu etkileyen bu önemli mutasavvıflar ve onların tarikatlarının bazılarını şöyle zikredebiliriz: Ahmed Yesevî ve Yesevîlik, Seyyid Yahyâ-yı Şîrvânî ve Halvetiyye, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Mevlevîlik, Muhammed Bahâeddîn-i Nakşıbendî ve Nakşıbendîlik, Abdulkâdir-i Geylânî ve Kâdirîlik. Bu mutasavvıflara baktığımızda tarih boyunca Anadolu’muzda Türkistan, Bakü, Belh ve Bağdat’tan gelen ulemâ ve meşâyıhın etkilerinin daha ziyade olduğu dikkatimizi çekmektedir. Bunlardan Yesevîlik Hacı Bektaş-ı Velî ile yeni bir hüviyet kazanmış, Orta Anadolu’da önemli hizmetler görmüş ve Yeniçeri ocağında bile etkili olmuştur. Muhammed Bahâeddîn-i Erzincânî, Tâceddîn-i Kayserî, Habîb-i Karamânî ve Ahmed Şemseddîn-i Marmaravî ile de Halvetîlik birçok önemli şehirlerde etkili olmuş, yeni tesis olunan bazı şubeler vasıtasıyla Anadolu, Rumeli ve Mısır’da hizmet ve irşad imkânı bulmuşlardır. Yine Yesevîliğin devamı niteliğinde olan ve 14. asırda Molla İlâhî ile gelen Nakşıbendîlik de başta İstanbul olmak üzere birçok şehirde faaliyet göstermiştir. Mevlevîliğin hizmet alanı ise Mesnevî ve Mevlevihanelerle Osmanlının her yerinde ve özellikle elit kesimlerde taraftar bul muştur.2

Biz bu yazımızda 14. asrın önemli mutasavvıfı olan Somuncu Baba’yı ve onun devamında oluşan irşad ve hizmet kervanından bahsedeceğiz:

Somuncu Baba’nın Yetişmesi ve Hizmet Alanı Asıl adı Hamîdeddîn olan Somuncu Baba genel kanaate göre 1331’de Kayseri’nin Akçakaya köyünde dünyaya gelmiştir. Babası Şemseddîn Musa da aslen Türkistanlı olup Kayseri’ye yerleşmiş ailelerdendir. Somuncu Baba, ilk tahsilini babasından ve zamanının Kayseri ulemasından almıştır. Babasının Kutbeddîn-i Ebherî (ö.1225) tarafından kurulan Ebheriyye tarikatına mensup olduğu dikkate alınırsa daha çocukluk yıllarından itibaren tasavvufî bir ortamda yetiştiği görülür. Hamîdeddîn Efendi, Kayseri’den sonra, Bursa’ya gitmiş ve bir ara Şeyhülislam da olan Molla Fenârî ile burada tanışmış ve onunla birlikte müderrislik yapmıştır. Bir müddet Bursa’da kaldıktan sonra ilmini daha da geliştirmek maksadıyla Şam’a hareket etmiştir. Şam’da önemli bir merkez olan Bâyezidiyye Dergâhı’nda bulunan Somuncu Baba, buradaki birçok meşayıhın ve özellikle Şâdî-i Rûmî’nin sohbetinde bulunarak onların manevî feyzinden istifade etmiştir. Somuncu Baba Şam’daki ilim ve irfân sohbetlerinden sonra Erdebil’e gitmiştir. Burada Safiyyüddîn-i Erdebilî’nin oğlu Hâce Alâeddîn’e intisap ederek kendilerinden tasavvufî seyr ü sülûkunu tamamlamıştır. 1392’de şeyhinin vefatı üzerine irşâd faaliyetinde bulunmak üzere Anadolu’ya dönmüş ve Bursa’ya yerleşmiştir.3

ÖZEL 43

Hâmid-i Velî’nin Bursa’daki hayatının ikinci döneminde, önceleri kendini gizlediğini görüyoruz. Bu hususu Hasan Kâmil Yılmaz şöyle açıklamaktadır: “Somuncu Baba’nın Bursa’daki ilk yılları onun mürşidi olduğu Halvetiyye tarîkatının

Hâmid-i Velî geçimini temin etmek maksadıyla burada kendi eliyle yapıp pişirdiği ekmekleri çarşı pazarda satan yaşlı bir zat olarak tanındığından kendisi “Somuncu Baba” ve “Ekmekçi Koca” olarak şöhret kazanmıştır. Somuncu Baba’nın halk arasındaki bu

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı Hizmet Binası / Darende

adabına ve sahip bulunduğu melâmet meşrebine münasip düşmektedir. Zira Bursa’ya geldiğinde eskiden icra ettiği müderrislik mesleğini icra etmemiştir. Ancak zahiren de bir iş yapmaktan kaçınmamıştır. Tek çare olarak ümmî tavrı takınıp ekmekçilik yaparak geçinmeyi uygun görmüştür. Bilindiği gibi melâmet Hakk’a yakınlığını belli bir hâl ve kıyafetle teşhir etmeyi düşünmeyen, herkesle beraber ve herkes gibi işi gücü peşinde, ubudiyet vazifesini sessiz sedasız yerine getirmekle meşgul olan, görünürde halkla ve gönülde ise Hak ile beraber olan ehlullâhın meşrebine denir.”4

44

Şubat 2009

mahviyeti Bursa Ulu Camii’nin açılışı sırasında sona ermiştir. Bilindiği gibi Yıldırım Bâyezid, Niğbolu Savaşı’ndan sonra şükrana olarak Ulu Camii yaptırmıştı. Camiin açılışı padişâhın dâmadı olan Emîr Buhârî’nin tavsiyesi üzerine, o zamana kadar kendisini gizleyen Somuncu Baba tarafından yapılmıştır. Okuduğu hutbeyle maddî ve manevî ilimlerdeki vukûfiyeti ortaya çıkan Somuncu Baba bu olaydan sonra Hacı Bayram-ı Veli’yle birlikte Bursa’yı terk ederek Hacca gitmiştir. Dönüşünde de önce Aksaray’a uğramış burada oğlu Yûsuf-ı Hakîkî’yi bırakarak, diğer oğlu Halil Taybî ile Darende’ye gitmiş ve burada 1412 yılında vefat

etmiştir. Tarihî vesîkalarda Hamîd-i Velî’nin Darende’de medfûn bulunduğu ve burasının Zâviye Mahallesi olarak zikredildiği kaydedilmektedir.5 Buraya kadar anlattıklarımızda, Somuncu Baba’nın müderris olarak medresede, Ekmekçi olarak halkın hizmetinde, vâiz olarak camide hizmet ettiğini; Emîr Buhârî ve hükümdarın sohbetinde bulunduğunu görüyoruz. Diğer taraftan maddî ve manevî ilimlerde birçok kişi yetiştirmiş, bunlardan bazıları vasıtasıyla hizmetleri çok geniş alanlara yayılmıştır. Onun en önemli takipçisi Hacı Bayram-ı Velî’dir.

plerinin ve umum halkın ilim irfan ve kültürünün artması yolunda çaba göstermiştir.

SOMUNCU BABA HİZMET HALKASININ BUGÜNKÜ DURUMU Somuncu Baba ahfâdından gelen Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi

Osman Hulûsi Efendi’nin gerek kendi yaşadığı dönemde (1914-1990) ve gerekse kendisinden sonra yetiştirdiği talebeleri ve kurduğu vakıf vasıtasıyla aynı irşad ve hizmet halkasını devam ettirdiğini görüyoruz. Osman Hulûsi Efendi’nin mürşidi İhrâmcızâde İsmail Hakkı Toprak (1880-1969)’ın insanları irşâd hizmetleri yanı sıra hayatı boyunca cami, okul, Hacı Bayram-ı Velî’nin menkabevî hayatı içme suyu ve köprü inşa ve imârındaki faayanında, onun da şeyhi Somuncu Baba gibi müderrislik yaptığı, Ankara’da müridleri- liyetleri saymakla bitmez.6 Yine silsilenin ondan önceki meşâyıhından Mustafa Takî (1873yle ziraat faaliyetinde bulunduğu, Edirne’de hükümdarla görüşüp burada va’z ettiği bil- 1925) müderrisliği yanında, bir müddet Sivas milletvekilliği yapmış, Arapça ve Farsçayı inmektedir. Ancak sonunda hükümdarın ileri derecede bilen âlim ve şair bir mürşittir.7 yanında kalmayıp tekrar Ankara’ya halkın “Melek Hâfız” diye bilinen Tokâdî Mustafa arasına dönmüştür. Hâkî (1855-1919) ise Mekke’de medfûn bulunan Dağıstanlı Hamdi Efendi tarafından irşad Hacı Bayram’dan sonra Akşemseddîn vazifesiyle görevlendirilmiştir. 1908’den sonHazretlerinin de, Fatih’in yanındaki mevkiini bırakıp Göynük’e gelmesi ve böylece halkın ra Tokat mebusu olarak hizmet yaptığı sırada içinde Hak’la beraber olarak yaşamayı ter- İstanbul Fatih’te Mustafa Efendi Dergâhı’nda cih etmesi aynı irşad ve hizmet anlayışının ikamet etmişlerdir.8 devamı niteliğindedir. Somuncu Baba’nın etkilediği ve Bursa’da beraber bulundukları bir başka şahsiyet de o sıralarda kadılık yapan Şemseddîn Molla Fenârî’dir. Molla Fenârî, Hâmid-i Velî’nin Ulu Cami açılışındaki Fâtihâ tefsirindeki kudretini görerek ona intisap etmiştir. Somuncu Baba sadece bunlarla yetinmemiş, Kırk Hadis Şerhi, Zikir Risâlesi ve Duâ Mecmûası gibi eserler de vererek medresede yetiştirmiş olduğu öğrencilerinin, müntesi-

Osman Hulûsi Efendi’nin Hizmet Alanları Osman Hulûsi Efendi kendinden önceki meşâyıhının takip ettiği halkı irşad hizmetlerinin yanında cemiyetin her konuda ihtiyaç duyduğu maddî alanlardaki hizmetleri de ihmâl etmeyip çeşitli faaliyetler yapmayı gaye edinmiştir. 1986 yılında kurmuş olduğu EsSeyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı vasıtasıyla bu hizmetleri yapmaya başlamıştır. Onun bizzat yaptırdığı ve yapımına vesile olduğu okul,

ÖZEL 45

cami, kütüphane v.s. sayısı 13’tür. Bunların yanı sıra yapılmasını arzu ettiği, fakat ömrü vefâ etmediği için sonuçlandıramadığı hizmetleri de kendinden sonra yerine geçen muhterem oğulları Hâmid Hamîdeddîn Efendi devam ettirmiş, birçokları da tamamlanarak hizmete açılmıştır. Bu çerçevede yine

200 Yataklı Darende Hulûsi Efendi Devlet Hastanesi’nin inşası başta olmak üzere bazı cami, türbe ve kütüphane gibi tarihi eserlerin restorasyonu, Tohma Kanyonu ve Gökpınar projelerinin uygulamaları bitirilmiştir. Bazılarını zikrettiğimiz bu hizmetleri genel olarak şöyle sınıflandırabiliriz:

İmamet ve Hitabet Hizmetleri Hulûsi Efendi, babası Hatip Hasan Efendi’nin 25 Ocak 1945’te vefat etmesi üzerine onun yerine Şeyh Hamîd-i Velî Câmiinde imam ve hatiplik görevine başlamıştır. Sekiz sene fahrî olarak sürdürdükten sonra 1953 senesinde kadroya geçmiş ve 01.07.1987 tarihinde emekli oluncaya kadar bu görevi aralıksız devam ettirmiştir. Camide yaptığı va’zları ve hutbeleri kendisi hazırlamıştır. Çeşitli zamanlarda okuduğu hutbelerinden 150 adedi bir araya getirilerek meydana ge-

46

Şubat 2009

tirilen eser, günümüz alfabesi ile çevrilerek yayınlanmıştır.9

İrşad ve Tebliğ Hizmetleri Osman Hulûsi Efendi, sık sık babasını ziyarete gelen Sivaslı İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi’yi küçük yaşından itibaren tanımış, hizmetinde bulunmuş, daha sonra da kendisine intisap ederek gösterdiği usûl üzere seyr ü sülûkunu tamamlamıştır. Şeyhinin 2 Ağustos 1969’da vefat etmesi üzerine onun halifesi olmuştur. İmamlık vazifesiyle cemaate va’z ettiği gibi irşad hizmetiyle görevli olduktan sonra da ziyaretlerle ve çeşitli sohbetleriyle müntesiplerini irşad etmiştir. Bunun yanında yazmış olduğu mektuplarıyla da onlara nasihatlerde bulunmuş ve çeşitli sorularını cevaplayarak manevî terbiyelerini takip etmiştir. Yazmış oldukları mektupları da ayrıca basılmış bulunmaktadır.10

Maârif ve Kültür Hizmetleri Osman Hulûsi Efendi, Darende’nin içinde, civar köy ve ilçelerde bir çok ilkokul, ortaokul, lise, fakülte ve Kur’ân kursu binalarının yapılması için dernekler kurulmasına önderlik etmiş, toplanan yardımlarla bu öğretim kurumlarının hizmete açılmasını sağlamıştır. Bunların dışında hayatı boyunca cami, minare, medrese, bedesten, çeşme, kütüphane, türbe v.s. gibi tarih ve kültür bakımından önemli olan eserlerin tamir ve bakımı için gayret sarf etmiştir. Bunlardan birçoğu sağlığında bitirilmiş, proje safhasında kalan bazı eserler de vefatından sonra kendisinin kurduğu vakıf tarafından ikmâl edilmiştir.

Orta ve Yüksek öğretim için modern yurtlar yaparak öğrencilerin daha rahat ortamlarda okumalarını temin etmiş, başarılı ve muhtaç olanlara burslar vermiş, Ramazan ayında ihtiyaç sahiplerine aynî ve nakdî yardımlar dağıtmış ve kurban münasebetiyle de yurt işi ve dışında binlerce kurban organizesi yaparak nice fakirleri sevindirmiştir. Osman Hulûsi Efendi bunların yanında hayatı boyunca Darende ve çevresinde bulunan elyazma ve matbu kitapları toplamış, içinde binlerce elyazması eserin yer aldığı iki kütüphane meydana getirmiştir. Bunun yanında çok değerli birçok kültür eşyalarını, arşiv belgelerini, Darende tarihî vesikası niteliğindeki tarihi şahsiyetlere ait fotoğrafları toplamış, bunların sergilendiği bir de müze oluşmasını sağlamıştır.

Sosyal Dayanışma ve Yardım Hizmetleri Osman Hulûsi Efendi bir şiirinde şöyle demektedir: Garazsız hem ivazsız hizmet et her canlıya Kimsesizin düşkünün ayağı ol eli ol Güneş gibi şefkatli yer gibi tevâzulu Su gibi sehâvetli merhametle dolu ol11 Bu beyitlerde ifade edilen tavsiyeleri Hulûsi Efendi önce kendi nefsinde tatbik etmiş ve bunları gerçekleştirmek için nerede ihtiyaç sahibi bir öğrenci, aile, hasta ve fakir görse onlara ulaşmak için gayret sarf etmiş, onların ihtiyaçlarını gidermek için müesseseler kurulmasını arzu etmiştir.

Yayın Faaliyetleri Başta Somuncu Baba ve oğlu Yusuf-ı Hakîkî olmak üzere bu yolun devamında Hacı Bayram-ı Velî, Eşrefoğlu Rûmî, Akşemseddîn v.b bazı şeyhlerin manzum ve mensur irili ufaklı eserler verdiği bilinmektedir. Osman Hulûsi Efendi de bu vadide yürümüş, manzum ve mensur eserler ortaya koymuştur. Bu eserlerden bazıları önceleri Somuncu Baba Araştırma ve Kültür Merkezi, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı ve daha sonra da Nasihat yayınları tarafından yayınlanmaktadır. Bunların yanı sıra Somuncu Baba Dergisi ve ekindeki çoçuk dergisiyle her yaşta insanımızın kültür ve irfan hayatına katkıda bulunulmaktadır. Osman Hulûsi Efendi’nin sağlığında kendisinin ve vefâtından sonra oğlu Hâmid Hamîdeddîn Efendi’nin başkanlığını yaptığı Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı’nın hizmetlerini böyle kısa bir yazıyla tanıtmak mümkün değildir. Bu konudaki yeterli bilgi ancak ortaya konulan eserleri yerinde görerek veya yazılan eserlere müracaat edilerek elde edilebilir.12 Darende’deki Somuncu Baba zâviyesinin tarih boyunca nice velilerin yatağı; gönüllere

ÖZEL 47

Darende Hulûsi Efendi Devlet Hastanesi

ferahlık veren feyz ve rahmet bucağı olduğunu; rûhî sıkıntılarla ve gamla gelenlerin tabîî ve mânevî feyizler alarak zevk ve sürûr elde ederek döndüklerini; ilim ve hikmet kaynağı olduğunu ifade eden Osman Hulûsi Efendi’nin şu şiiri bunları çok güzel özetlemektedir: Somuncu Baba ocağıdır Zâviyem Yüce velîler yatağıdır Zâviyem Gönüllere hep ferahlık bahşeder Feyz ü rahmet bucağıdır Zâviyem Tâceddîn Velî Hazretlerinin Kurulmuş bir otağıdır Zâviyem Gamlı gelen neşelenip şâd gider Zevk ü sürûr kaynağıdır Zâviyem Ol güzeli ancak bilenler bilir Darende’nin yüz ağıdır Zâviyem Perde-i gaybı bilenler söylemiş İlim hikmet menbaıdır Zâviyem Bunda huzur bunda sürûr bunda nûr Hep güzeller oymağıdır Zâviyem13

48

Şubat 2009

Dipnotlar 1- Bu hususta geniş bilgi için bkz.: Ömer Lütfü Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri”, Vakıflar Dergisi, c.II, s.279-304. Ankara, 1942. 2- Ahmed-i Yesevî’nin Türk dünyasındaki etkileri için bkz: Yesevîlik Bilgisi, (Hazırlayanlar: Prof. Dr. Mustafa İsen – Prof. Dr. Cemal Kurnaz – Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tatçı), Ahmed Yesevi Vakfı Yayınları, Ankara 1998. 3 - Bkz. Osmanzâde Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, (Hazırlayanlar: Prof. Dr. Mehmet Akkuş – Prof. Dr. Ali Yılmaz), Kitabevi Yayınları, İstanbul 2006, c.II, s.433-434 4- Hasan Kamil Yılmaz, XV.Asırda Anadolu Mutasavvıfları Arasında Somuncu Baba’nın Yeri, Somuncu Baba Sempozyumu Bildirileri s. 21, Ank.,1997. 5- Somuncu Baba’nın hayatı ve nesebi hakkında bakınız: Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba ve Neseb-i Âlîsi, es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı Yayınları, İstanbul Mayıs 1995. 6- Bu hususta bakınız.: Yard. Doç. Dr. Lütfi Alıcı, İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi Hayatı Şahsiyeti ve Eserleri, Somuncu Baba Araştırma ve Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 2001. 7- Doç. Dr. Cemal Ağırman, Sivas Mebusu Mustafa Takî Efendi Hayatı Eserleri ve Bazı Düşünceleri, Sivas 1000 Temel Eser, Sivas 2006. 8- Bu hususta bakınız: İsmail Palakoğlu, Gönüller Sultanı es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, Somuncu Baba Araştırma ve Kültür Merkezi Yayınları, (2. baskı) Ankara, 2005. 9- Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, Şeyh Hâmid-i Velî Minberinden Hutbeler, (Hazırlayanlar: Prof. Dr. Mehmet Akkuş- Prof. Dr. Ali Yılmaz), Nasihat Yayınları, İstanbul, 2006. 10- Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, Mektûbât, (Hazırlayanlar: Prof. Dr. Mehmet Akkuş- Prof. Dr. Ali Yılmaz), Nasihat Yayınları, İstanbul, 2006. 11- Dîvân-ı Hulûsi-i Dârendevî, (Hazırlayanlar: Prof. Dr. Mehmet Akkuş- Prof. Dr. Ali Yılmaz), Nasihat Yayınları, İstanbul, 2006. 12- Bkz. Meselâ: İsmail Palakoğlu, A.g.e. 13- Dîvân-ı Hulûsi-i Dârendevî, s.216.