Risale-i Hasaneyn
ﺍﻟﺮﲪﻦ ﺍﻟﺮﺣﻴﻢﺑﺴـــﻢ ﺍ
RİSÂLE‐İ HASENEYN 1252 1252
Bu risalede Niyâzî‐i Mısrî kuddise sırruhu’l‐aziz Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin torunları Hz. Hasan ve Hüseyin'in nübüvvetlerini, gerek bazı âyetlere ken‐ dince verdiği anlamlarla gerekse cifr hesaplarıyla ispatlamaya çalışır. Aynı konu Mevâidül‐İrfân'ın değişik bölümlerinde de ara ara ele alınır. Eser Hasan Rıza tarafın‐ dan 1271 tarihinde bastırılmıştır. Kütüphanelerde rastlanılan yazma nüshaları şun‐ lardır: Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Böl: 3346/10, Pertev Paşa Böl: 262/6; Millet Kütüphanesi (Ali Emirî‐Şerîyye Bölümü) no. 963, s.3 Tercüme yapılan nüsha Osmanlıcadır. Bazı cümlelerde günümüz Türkçesi kulla‐ nılmıştır. Bazı yerdeki Ebced hesaplarını sehven noksanlık var ise tarafıma aittir. Ayrıca, Süleyman ATEŞ, Niyâzî‐i Mısrî’nin ebced hesaplarını uygulamada keyfi davrandığı gibi bir iddiası vardır. (ATEŞ, 1971), s. 145‐149 Bu konuda hocamızın ebced hesabı hakkında yeterli biri olmadığından olabilir. Bu harf ilmi kendine has vehbi olma özelliği yanı sıra gizliliğide bulunan ilimdir. Bunu en güzel açıklamak için Latin harflerindeki bu hesaba benzer bir uygulamanın nasıl yapıldığını aşağıda sunu‐ yorum. TARİHLEME SİSTEMİ NASIL KULLANILIR Sistem iki önemli prensibe dayanır. Her harfin bir sayı değerine karşılık geldiği Nümerik Alfabe 1- Yukarı çıkartılan artık harflerin ve onların yerini dolduran yeni harflerin nüme‐ rik değerlerinin incelenmesi yoluyla çıkarılan tarihlerle kehaneti destekleyen "De‐ ğiştirilen Harfler Düzeni" 2- Bunlara ek olarak 'Zaman Göstergesi" sistemi NÜMERİK ALFABE 24 harften oluşan eski Fransız Alfabesi'ni temel alıyoruz, bu arada günümüz Fransızcası'nda kullanılan, Yunanca'dan gelen "k" ve Almanca'dan gelen "w" harfle‐ rini sıralamamıza katmıyoruz. Her harfe ait bir numara var. a b c d e f g h i j l m n o p q r s t u v x y z 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 "k" harfi "c" ile, "w" ise "uu" ile yer bazı zaman yer değiştirir. ROMA RAKAMLARI Üç harf de Roma ya da Latin sayı sistemlerinde değerlere sahipler. I=bir, V=beş ve X=on. Bunun büyük önemi var, birçok yerde "I" rakamının iki değeri 1 ve 9 ile karşılaşacağız. 10 SAYISI Tek başına 10 sayısı, 1, 1 ve 9 (toplamları 10 yaptığı için), hatta bazı durumlarda
459
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
Mısrî’nin bu risâle‐i tesvîdden1253 muradı tarafı Sultandan dünyalık ricası de‐ ğildir. Yahud eşraftan, meşayıhtan, ulemâdan ve sair ehl‐i İslâmdan pesend 1254 ve aferin değildir.1255 Kavm‐i Vânî 1256 nin istihzâsından ve sıhrıyyesinden1257 halas için değildir. Ancak bir emanettir. Taraf‐ı vahy olunduğum hizmetimdir. Bilâ‐garz1258 ashâbına teslim eyledim. Kabul eden etsin etmeyen kendi bilir.
ْﺛﻘَﻰ ﺍْﻟﻮﻭﹶﺓﺮﺴﹶﻚﹶﺑِﺎْﻟﻌَﺘﻤ ﺍﺳِ َﻓ َﻘﺪﺑِﺎﻦﻣﺆ ﻭﹶﻳﺑِﺎﻟﻄﱠﺎﻏُﻮﺕﻳﹶ ْﻜ ُﻔﺮ َﻓﻤﹶﻦﻦﹶ ﺍْﻟ َﻐﻰﻣﺪﺷﻦﹶ ﺍﻟﺮ َﺗﺒﹶﻴﻳﻦِ َﻗﺪﻰ ﺍﻟﺪَﻻ ﺍِ ْﻛﺮﹶﺍﻩﹶﻓ
460
19 (1 ve 9 toplamı 10) anlamına gelir. SAYI AZALTIMI Sonu 0'la biten sayılar 0 atılmak suretiyle azaltılabilirler. 10=1 20=2 gibi. "L" harfine ait olan 11 rakamı aslında 2 sayısına da indirilebilir. Birçok durumda 11 ya hesaplarda kullanılmak üzere 1 haline getirilir ya da anlamlı bir bilgi meydana getirmediği anlaşıldığı durumlarda 2 sayısına dönüştürülür. SAYI ANAGRAMLARI Sayı Anagramları, gizli kehanetin satırlarındaki artık harf düzenleri sonucu orta‐ ya çıkan ve sonradan kodlarının çözülmesi gereken karmaşık sayılardır. ZAMAN GÖSTERGELERİ VE ZAMAN SÖZCÜKLERİ Zaman kelimeleri metnin arasında kolay fark edilmeyecek şekilde sıkıştırılmış, normal, Fransızca kelimelerdir. Her birinin anlamı zaman gösteren bir olayla ilgilidir. En tipik örnekler jour/gün, jeune/genç, encore/yeniden kelimeleridir. Buna benzer kelimeler metnin içinde olayla bağlantısı olan bir tarihin ya da bir seri tarihlerin varlığını haber verirler. Sıralama ve unvanlarla ilgili diğer kelimeler de çoğu zaman içlerinde zaman öğesi taşırlar. DİĞER BİLGİLER Bir harf/sayı daha farklı bilgiler de içerebilir. Örneğin hanedandan birinin isminin yanında bulacağımız sıralamaları ‐İkinci Charles, Altıncı George. Sayılar ya oldukları gibi ‐11, 12, 13....‐ ya da birbirleriyle toplama yoluyla indirilerek kullanılırlar ‐18=9 16=7‐ (Peter LORIE ‐ V. J. HEWITT, 2001) 1253 Tesvîd: Karartma. Yazı ile karalama. Yazmak, müsvedde yapmak. 1254 Pesend: f. Beğenmek, kabul eylemek. Beğenici. Muvâfık. 1255 Çağdaşı olan İsmail Hakkı Bursevi, Niyazi‐î Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l‐azizin Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin aleyhisselâmın nebi olduklarını iddia etmesine şiddetle tepki göstermiş, Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin Hâtemü’l‐Enbiyâ oldu‐ ğunu söyleyerek onun görüşlerinin geçersiz olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca “Zamanımızda Bursa’da Şeyh Mısrî namında bir müfsit zuhur edip Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in nebi olduğunu söylemekle nice bir insanı sapıklığa, hatta küfür noktasına ulaştırmıştır” diyerek onu, insanları saptırmak ve halk içinde fitne çıkar‐ makla suçlamıştır.( KARA, Mustafa, Niyazi‐î Mısrî, Ankara 1994, s. 50 ) 1256 Vanî Mehmed Efendi (hyt. 1096/1685) 1257 Sihirleri 1258 Bilâ‐garz: Batırmasız, sokması. İğne sokmaksızın. Doldurmaksızın. Noksan et‐ meksizin, tam olarak.
Risale-i Hasaneyn
ﻴﻢ ﻋﹶﻠﻴﻊ ﺳﹶﻤ ُ ﺼﹶﺎﻡﹶَﻟﻬﹶﺎ ﻭﹶﺍ َﻻ ﺍْﻧﻔ “Dinde ikrah (zorlama) yoktur. Doğruluk, sapıklıktan iyice ayrılmıştır. Artık her kim şeytana küfreder, Allah Teâlâ'ya imânda bulunursa kopması bulun‐ mayan bir kulpa yapışmış olur ve Allah Teâlâ semîdir, alîmdir.” 1259
ﺍﻟﺮﲪﻦ ﺍﻟﺮﺣﻴﻢﺑﺴـــﻢ ﺍ ﻮﺳﹶﻰﻰﹶﻣ ﻭﹶﻣﹶﺎ ﺍُﻭﺗﺒﹶﺎﻁﻘُﻮﺏﹶ ﻭﹶْﺍ َﻻﺳﺤﹶﻖﹶ ﻭﻳﹶﻌﺳﻴ َﻞ ﻭﹶﺍﻤﹶﻌﺳﻴﻢﹶ ﻭﹶﺍﺮﹶﻫﺑﻟَﻰﺍﻨﹶﺎ ﻭﹶﻣﹶﺎ ُﺍْﻧﺰِ َﻝﺍَﻟﻴِ ﻭﹶﻣﹶﺎ ُﺍْﻧﺰِ َﻝﺍﺎﺑِﺎُﻗﻮﻟُﻮﺍ َﺍﻣﹶﻨ ﻮﻥﹶﻤﻠﺴﻣَﻟﻪﻦ ﻭﹶَﻧﺤﻢﻬﻨﻣﻦﹶ َﺍﺣﹶﺪ ُﻕﺑﹶﻴَﻻُﻧ َﻔﺮﻬِﻢ ﺭﹶﺑﻦﻮﻥﹶﻣﺒِﻴﻰﹶ ﺍﻟﻨﻴﺴﹶﻰ ﻭﹶﻣﹶﺎ ﺍُﻭﺗﻭﹶﻋ “ve deyin ki biz Allaha iman ettiğimiz gibi bize ne indirildiyse, İbrahime ve İsmaile ve İshaka ve Yakuba ve Esbata ne indirildise, Mûsaya ve İsâya ne ve‐ rildiyse ve bütün Pegyamberlere rablarından olarak ne verildiyse hepsine iman ettik, onun Resullerinden birinin arasını ayırmayız ve biz ancak onun için boyun eğen Müslimleriz”1260
ﺒﹶﺎﻁﻭﹶْﺍ َﻻﺳ (Esbat: Torunlar) ın enbiyaya şümulu1261 vardır. Zira ‐‐ﺍﻝ (Marife ﺒﹶﺎﻁَْﺍ َﻻﺳ : 110 dur. edât‐ı) ile geldi. ﺍﻝ Hasan içindir. Bundan maada adedi huruf 461
Sekiz harfi vardır. Onunla 118 eder. Olur, Hasan ( ﺣﺴـﻦ )ismi 118 dir. Nokta‐i hâfiye‐i1262 ﺒﹶﺎﻁ ْﺍ َﻻﺳ 10 dur. Üç elifler (ﺍ )ve üç sin( ﺱ )de iki ( ﺏ ) ve ()ﻁ da hepsi 10 dur. Bu 10 dadahi zam 1263 edince 128 olur. Hüseyin ( ) ﺣﺴـﻴـﻦ adedi hasıl olur. Esmânın (isimlerin) vücûhu1264 vardır.
ﻤﹶﺎﺀﹶ ُﻛﱠﻠﻬﻭﹶﻋﹶﱠﻠﻢﹶ َﺍﺩﹶﻡﹶ ْﺍ َﻻﺳ “Ve (Allah Teâlâ) bütün eşyanın Allah Sübhânehû ve Teâlâ ﹶﺎ isimlerini Âdem'e bildirdi.” 1265dedi. Vücûhu esmaya delâlet eder. Yani Kur´ân‐ı
1259
Bakara, 256 Bakara, 136 1261 Şümul: Kaplamak. İhtivâ etmek. İçine almak. Hükmü altına almak. 1262 Harflerin zat isimlerindeki harfler 1263 Zamm: Bir şeye bir şeyi ekleme. Artırma. Katma. Fazla olarak verme. Kenarları‐ nı bitiştirme. Gr: Bir harfin zammeli (ötreli) okunuşu. 1264 (Vech. C.) Çehreler, yüzler, suretler. Tarzlar. Sebepler. İmkânlar. Münase‐ betler. Kur'an‐ı Kerim okunuşundaki farklar. Bir memleketin ileri gelenleri. 1265 Bakara, 31 1260
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
Kerim’in esma yüzünden cemî medlûlâtı 1266 sıdkına (doğruluğuna) şahittir. Kabul eden melek, etmeyen şeytandır.
ﺒﹶﺎﻁْﺍ َﻻﺳ Mana cihetinden maada 1267 esmâ cihetinden dahi Hasan ( ﺣﺴـﻦ ) ve Hüseyin ( ) ﺣﺴـﻴـﻦ ismine delâlet olunca Kur´ân‐ı Azîm “ ﺒﹶﺎﻁَﺍﺳ (torunlar) enbiyânın cümlesine dahi nüzül ettiğine iman getirin” der, iki Hasan ( ﺣﺴـﻦ ) ve Hüseyin ( ’) ﺣﺴـﻴـﻦi ﺒﹶﺎﻁَﺍﺳ (torunlar) dan tefrik1268 illeti nedir? Ne sebep ile bunları Sıbt‐ı Enbiya1269 iken sâir (diğer) enbiyanın torunlarına inanıp bunları
ﻪﻠﺳ ﺭﻦﻣﻦﹶ َﺍﺣﹶﺪ ُﻕﺑﹶﻴ َﻻ ُﻧ َﻔﺮ “Biz Allah Teâlâ'nın peygamberlerinden hiçbi‐ onlardan 1270
rinin arasını ayırmayız" dediler.” Ayeti gelmiş iken tefrika(ayırma) sebebi nedir? Hâsılı Mısrî’nin itikadını suâl ederler ise 76 yaşıma dek 1271 tashîh‐i itikâda sa’ 1272 ettim. Ahir ömür bunu buldum.
ﻭ ﺍﺷﻬﺪ ﺍﻥ ﺍﳊﺴﻦ ﻭ ﺍﳊﺴﲔ ﺳﺒﻄﺎﻩ ﺭﺳـﻮﻻﻥِ ﻣﻦﺍ ﺭﺳﻮﻝ ﺍ ﻭﺍﺷﻬﺪ ﺍﻥ ﳏﻤﺪﺍﺷﻬﺪ ﺍﻥ ﻻ ﺍﻟﻪ ﺍ ﺍ 462
ﺗﻌﻠﻰ ﻭ ﺳﻼﻣـﻪ ﻋﻠﻴﻬـﻤﺎ ﺍﻓﻀـﻞ ﺍﻟﺼﻠﻮﺍﺕ ﻋﻠﻰ ﺟﺪﻫـﻤـﺎ ﳏﻤـﺪ ﺧﺎﰎ ﺍﻟـﻨﺒﻴـﲔ ﺻﻠﻰ ﺍ ﺻﻠﻮﺍﺕ ﺍﺭﺳﻮﻝ ﺍ ﻋﻠﻴﻪ ﻭ ﺳﻠﻢ ﻭ ﻋﻠﻰ ﲨـﻴﻊ ﺍﻻﻧﺒﻴـﺎﺀ ﻭ ﺍﳌـﺮﺳﻠـﲔ “Eşhedu en lailahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden resulullah, ve eşhedu enne'l‐Hasene va'l‐Huseyne sibtahu, resûlâni min resulillahi1273 1266
Medlûl (C.): Delâlet olunan. Gösterilen. Mânâ. Meâl. Mefhum. Delil getirilen şey. Bir kelime veya bir işâretten anlaşılan. 1267 Mâada: Başka. Fazla. Bundan gayrı. (Bak: Adâ) (İstisnâ kelimesidir) 1268 Tefrik: Birbirinden ayırmak, seçmek, ayırdetmek, ayrı kılmak. Korkutmak. 1269 Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin torunları 1270 Bakara, 285 1271 Dek: t. Edat olup zaman ve mekân için kullanılır. "Hatta, tâ, kadar" mânalarına gelir. Meselâ: Akşama dek çalıştım. 1272 Sa’: gayret etmek, koşmak 1273 Merhum Şeyh Şuayb Şerefeddîn‐i Gülşenî'ye, "Mezkûr risale hakkında ne dersiniz?"diye soruldukta, "Oğlum Hz. Mısrî efendimizin murâd‐ı âlîleri anlaşılamamıştır. Müşarünileyhin muradları nübüvvet‐i ta'rîfiyyeye nazırdır. Nübüvveti teşrîiyye ve ta'rîfiyye ik ayır‐ mayanlar, i'tirdzda kalmışlardır. Hasaneyn efendilerimizden ziyâde, haktan haki‐ katten haber veren olmadı. Hz. Mısrî'nin risalesi mu'teberdir." buyurup, şu hikâyeyt nakl buyurdular:
Risale-i Hasaneyn
salavatullahi ve selamuhu aleyhima va afdalu's‐Salavati ala ceddihima Muhammedin hatemi'n‐nebiyyin, sallallâhü teâla aleyhi ve sellem ve ala cemî‐il‐enbiya'i ve'l‐mürselin.” 1274 Tarîkaten Mevlevî, sîreten Bektaşî olan Kahyâzâde Arif Molla'ya bazı muarızlar gelmiş, "Hz. Mısrî'nin nübüvvet‐i Hasaneyn hakkındaki beyânına ne dersiniz?" diye sor‐ muşlar. "Ben Hz. Hasandeyn'in de, fazla olarak Hz. Fâtıma'nın da nübüvvetlerine ka‐ ilim. Zîrâ, "Hasaneyn bendendir. Ben de onlardanım. Fâtıma benden bir parçadır." buyurdu. Ayrı gayrı yoktur. Şecere‐i nübüvvetin dalları aslından fer'dir, i'tirâz götürmez." cevâbını vermiştir. Bir gün Müstakîmzâde'nin Dîvân‐ı Hz. Ali Şerhi'ni mütâlâa ediyordum. 29. sa‐ hîfesinde okudum ki: "Sûfiyye‐i kiram derler ki: Nübüvvet Hak Taâlâ'nın zât ve sıfat ve esma ve ahkâmından haber vermektir. Eğer siyâset ile me'mûr ise nübüvveti teşrîiyyedir ve eğer değil ise, nübüvveti ta'rîfiyyedir ki, kendisinden mukaddem gelmiş olan şeriatı ta'rîf ve te'yîd ve takviye‐ sidir. Nasıl nebî ol peygamberdir ki, min‐tarafi'llâh ona gelen ve hattâ mutazammın olduğu şeriatla kendi âmil ola. Eğer ol şeriatı âhara teblîğ ile me'mûr olursa rasûldür. (s.86) Hasaneyn'e isnâd olunan nübüvvet ta'rîfiyyedir. Onların nübüvvet‐ leri teşrîiyye olmadığından kat'‐ı nazar‐ı vücûhla te'vîli mümkin olduğu mütebahhirîne ayandır. Şühûd‐ı mahall‐i teşnî' değildir, buyurulmuştur." (VASSAF & hzl. Prof.Dr. Mehmet AKKUŞ‐ Prof.Dr. Ali YILMAZ, 2006), v. 90, (s. 83) 1274 “Allah Teâlâ'dan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah Teâlâ'nın elçisi olduğuna, Hasan'la Hüseyin'in, O'nun torunları ve Allah Teâlâ'nın nebilerinden iki nebi olduklarına şehadet ederim. Allah Teâlâ'nın salât ve selamı her ikisine, salât‐ ların en efdali dedeleri olan Nebilerin Hatemi Muhammmed sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz'e, bütün nebilere ve resullere olsun.” Bursa'da Hânkâh‐ı Hz. Mısrî şeyhi Muhammed Şemseddîn Efendi'den istîzâhıma aldığım cevâbnâmede, "Bursa hâkimi merhum Asım Molla ile olan mübâhasemiz esnasında vârid‐i hatır olan şu,
ﺍ ﻭﺍﺷﻬﺪ ﺍﻥ ﳏﻤﺪﺍﺷﻬﺪ ﺍﻥ ﻻ ﺍﻟﻪ ﺍ ﺍ
ﻭ ﺍﺷﻬﺪ ﺍﻥ ﺍﳊﺴﻦ ﻭ ﺍﳊﺴﲔ ﺳﺒﻄﺎﻩ ﺭﺳـﻮﻻﻥِ ﻣﻦ ﺭﺳﻮﻝ ﺍﺭﺳﻮﻝ ﺍ Burada ﻣﻦ ﺍ de‐ memişlerdir. Ahkâm‐ı şer'iy‐yeyi halka tebliğe cedleri tarafından me'mûrlardır, demek olur." demiştim de pek hoşuna gitmiş idi. Allah Teâlâ rahmet eylesin, vefa‐ tına kadar dergâha devam ederdi. Yine Vâkıât'ta Şeyh Emîn Efendi'(nin), Gazzî‐zâde'ye şöyle buyurduğunu oku‐ dum: "Mısrî ile Hakkı'yı mı soruyorsun? Hakkı, Mısrî'ye değil, belki Gazzî'ye muâdil olur. Mısrî nerede, Hakkı nerede? Mısrî'nin bir nutku, Hakkı'nın cemî'‐i âsâ‐rıyla vezn edilse Mısrî'ninki râcih gelir. Zîrâ Mısrî âşıkân‐ı şâtırândandır. Hakkı sâlikân‐ı zâhidândandır." buyurmuşlardır.
463
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
Eğer sual olunur ise Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ﻻ ﻧﱯ ﺑﻌﺪﻯ
1275
“benden
sonra nebi yoktur” yani, “BENDEN SONRA ŞERİAT SAHİBİ NEBİ GELMEZ” de‐ mektir. Bunlar şeriat getirmediler, cedlerinin şeriatı üzeredirler. Bunlar Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin cüzleridir ve ayrı değildir. “Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim. Allah’ım! Hüseyini seveni sen de sev. Hüseyin torunlardan bir torundur.” 1276 Kur´ân‐ı Kerim’de buna delil
ﺔﺎَﺋ ُﺔ ﺣﹶﺒﻣَﻠﺔﺒﻨﻰ ُﻛ ﱢﻞ ﺳﻊﹶ ﺳﹶﻨﹶﺎﺑِ َﻞﻓ ﺳﹶﺒ َﺍْﻧﺒﹶَﺘﺖﺔَﻛﻤﹶ َﺜﻞِ ﺣﹶﺒ
“yedi başak bitiren bir dane gibidir
1277
ki, her başakta yüz dane vardır.” Habbe (dane) birdir, ondan yedi sünbüle (başak) bitince o habbenin birliği‐ ne yedi sünbül mani olmadı. Sünbül yedi olduğu, her biri yüz dane olduğu hab‐ benin, birliğine mani olmayınca Hasan ( ﺣﺴـﻦ
) ve Hüseyin ( ) ﺣﺴـﻴـﻦ iki
1278
sünbüledir. Cedlerinin hatemiyyetine
464
nasıl mani olurlar. Bunlar rasüllerdir.
İsmail Hakkı Bursevi merhumun Vâridât‐ı Kübrâ'sında, bir gün, "Sen peygamber‐ sin." demişler, o da, "Evet peygamberim, amma sâhib‐i şeriat değil, nübüvvet‐i ta'rîfiyye ile peygamberim." demiş. Müşarünileyh Emîn Efendi hazretleri buyuruyor ki: Kendi nübüvvetini böyle te'vîl ettiği hâlde, Hz. Mısrî'nin risâlet‐i Hasaneyn mes'elesini ne için te'vîl etme‐ miş? (VASSAF & hzl. Prof.Dr. Mehmet AKKUŞ‐ Prof.Dr. Ali YILMAZ, 2006), v. 91‐92, (s. 84) 1275 Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin oğlu İbrahim hakkında “Eğer o yaşasaydı nebi olurdu” şeklinde haberler rivayet edilmektedir. Buhari, İbn Ebi Evfa'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden sonra bir nebinin gelmesi mukadder olsaydı, oğlu yaşardı, ama ondan sonra nebi yoktur” (Buhârî, Edeb, 109; İbn Mâce, Cenaiz, 27) “Risalet ve nübüvvet bitmiştir. Benden sonra nebi ve rasûl yoktur.” (Hadis kaynak‐ larında aslına rastlanılmamıştır. Ancak bu hadisin aslı olmasa da ma'nası kesin va kati'dir. Zira Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin hatemu'l enbiya olduğu, ondan sonra nebi gelmeyeceği ehl‐i sünnet âlimlerinin üzerinde icma ettikleri bir husustur. Her ne kadar Hz. İsâ aleyhisselâmın ahir zamanda yeryüzüne tekrar ine‐ ceğine inanılmakta ise de, Onun yeni bir din veya şeriat getirmeyip, Kur’an‐ı Kerim ve İslâm şeriatına tabi olacağı, yine ehli sünnetçe tesbit ve tekid edilmiştir. 1276 Tirmizi(3777) Ahmed(4/172) İbni Mace(142) Buhari Edebül Müfred(364) Zehebi Siyeri A’lam (3/283) İbni Abdilberr el İstiab (3/627) Kenzul Ummal(7/107) İbni Hacer el İsâbe(3/630) İbni Kesir el Bidaye(8/336) Şeblenci Nurul Ebsar(s.139) Hayatus Sahabe (3/347) el Ciylani Fadlullahis Samed (1/459) Heytemi Es Savaikul Muhrika(s.420) 1277 Bakara, 261 1278 Son Rasül oluşuna
Risale-i Hasaneyn
Dedeleri Hâtemü’l‐Enbiyâ’dır. Bunlardan teksir Kur´ân‐ı Kerim’de
1279
lazım gelmez. Nitekim
ﻆ ﺑِﻬِﻢ َ ﻴﻴﹶﻐﺍﻉﹶﻟﺭ ﺍﻟﺰﺠِﺐﻌﻳﻪﻮﻗَﺘﻮﹶﻯ ﻋﹶﻠَﻰ ﺳﻆ ﻓَﺎﺳ َ َﺘ ْﻐَﻠ ﻓَﺎﺳ ﻓَﺎﺯَٰﺭﹶﻩﺮﹶﺝﹶ ﺷﹶ ْﻄَﺌﻪﻉٍ َﺍﺧْﻧﺠِﻴﻞِ َﻛﺰﹶﺭﻰ ْﺍﻻﻓﻢﻭﹶﻣﹶ َﺜُﻠﻬ ﺍْﻟ ُﻜﻔﱠﺎﺭﹶ “onların İncil'deki meselleri (vasıfları) ise bir ekin gibidir ki, filizini çı‐ karmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, sonra da kalınlaşmış, sonra da sakları üzerine yükselmiş (istikamet almış) ekincilerin hoşlarına gidiyor, onlar ile kâ‐
ﻓَﺎﺯَٰﺭﹶﻩ dedi, َُﻓﻜَـﺜَﺮ demedi. Onun hatmine1281 bunlar firleri öfkelendirmek için.” 1280 dahi ziyade kuvvet olurlar. Müminler kuvvetlenince kâfirler öfkelenirler. Bunla‐ ra 1282 iman getirenlere va’di kerim vardır. Bütün günahlarına mağfiret ve ecri
ﻴﻤﺍ ﻋﹶﻈﺮ ﻭﹶَﺍﺟﹶﺮﺓ ﻣﹶ ْﻐﻔﻢﻬﻨ ﻣﺤﹶﺎﺕﺎﻟﻠُﻮﺍ ﺍﻟﺼﻮﺍ ﻭﹶﻋﹶﻤﻳﻦﹶ َﺍﻣﹶﻨ ﺍﱠﻟﺬ ُ ﻭﹶﻋﹶﺪﹶ ﺍ âzime ve va’di kerim budur. ﺎ “Allah Teâlâ, onlardan imân edip sâlih sâlih amellerde bulunmuşlar için bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfaat vaad buyurmuştur.” 1283 Bu sıbtînin (to‐ runların) risaletlerine iman getirenlere va’di kerim (büyük ecir) vardır. Bu ayetide kabul eden etsi, etmeyen kendi bilir. Hasan ( ﺣﺴـﻦ ) ve Hüseyin (
)ﺣﺴـﻴـﻦ radiyallahü anhüma hazretlerinin nübüvvetlerine iman getirmeyenlere vaîd 1284 olan ayeti kerime budur.
ﺮﺍ ُﻗﻞِ ﺍْﻧَﺘﻈﺮﻬﹶﺎ ﺧﹶﻴﳝﹶﺎﻧﻰﺍﻓ َﻛﺴﹶﺒﹶﺖ ُﻞ َﺍﻭ َﻗﺒﻦﻣ َﺍﻣﹶﻨﹶﺖ َﺗ ُﻜﻦﳝﹶﺎُﻧﻬﹶﺎَﻟﻢﺎﺍَﻧ ْﻔﺴ َﻔﻊﻚﹶ َﻻﻳﹶﻨ ﺭﹶﺑ َﺍﻳﹶﺎﺕﺾﻰﺑﹶﻌﻡﹶﻳﹶ ْﺎﺗﻳﹶﻮ ﻧﱠﺎﻭﺍﺍ ﻭﻥﹶﺮَﺘﻈﻨﻣ “Rabbinin (azab) işaretlerinin (bazı alâmetleri geldiği gün) geldiği gün, daha önce iman etmemiş, yahut imanında bir hayır kazanmamış kimseye, artık inanması bir fayda sağlamaz. De ki: «Bekleyin; biz de beklemekteyiz.” 1285
1279
Teksir:(C.: Teksirât) Çoğaltmak, artırmak, çoğaltılmak. Fetih, 29 1281 Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin son rasul oluşuna 1280
1282 1283
Hasan ( ﺣﺴـﻦ ) ve Hüseyin ( ) ﺣﺴـﻴـﻦ
Fetih, 29 Vaid: İyiliğe sevk veya kötülükten kurtarmak için ileride olacak kat'i hâdiseleri haber vererek korkutmak. Cehennemi haber vermek. 1285 En’âm, 158 1284
465
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
ﹶ ﻚ ﺭﹶﺑ َﺍﻳﹶﺎﺕﺾﺑﹶﻌ:1508 1286 200 den fazlası 108’dir. ismü’l‐mudgam () ﻯ1287 Hasan ( ﺣﺴـﻦ:118 ) dir. ismü’l‐ mudgameteyn (iki ﻯ ) Hüseyin ( 128 : )ﺣﺴـﻴـﻦ adedidir.
ﻚ ﺭﹶﺑ َﺍﻳﹶﺎﺕﺾﺑﹶﻌ bunların risaletleri oldu demek olur ki bunların risaletleri Şimdi ﹶ zuhur ettikten sonra bir nefse evvelki imanı fayda vermez. Bunlara iman getir‐ meyince demek olur. ﻭﺍ ﺮ ُﻗﻞِ ﺍْﻧَﺘﻈ: 1688 ayetinden kalan kısım 88 dir. ﻭﺍﺮﺍْﻧَﺘﻈ nun 100 ünde, mu’cemenin 1288 100 ü noktalı esmaları 10 dur. Üzerine eklenince Hüse‐ yin ( ) ﺣﺴـﻴـﻦ ismi hasıl olur. Hâsılı benim kimseye hayrım yoktur. Hakk’ı size ücret karşılığı olmadan size beyan eyledim. Kabul eden etsin, etmeyen kendi bilir.
ﲔﹶﻗ ﺻﹶﺎﺩُﺘﻢ ُﻛﻨﻥﺍ َﻻﺀ ﻫﹶﺆﻤﹶﺎﺀﻰﺑِ َﺎﺳﻧ َﻓﻘَﺎ َﻝ َﺍْﻧﺒِﺆ َﻜﺔ ﻋﹶﻠَﻰ ﺍْﻟﻤﹶَﻠﺌﻢﺿﻬ َ ﻋﹶﺮﹶﻤﹶﺎﺀﹶ ُﻛﱠﻠﻬﹶﺎ ُﺛﻢﻭﹶﻋﹶﱠﻠﻢﹶ َﺍﺩﹶﻡﹶ ْﺍ َﻻﺳ
466
“Ve (Allah Teâlâ) bütün eşyanın isimlerini Âdem'e bildirdi. Sonra bu eşyayı meleklere göstererek, "Bunların isimlerini Bana haber veriniz, eğer siz sâdık iseniz" diye buyurdu.” 1289 Şimdi, ilmi esmâ Huruf‐u Kur´ân‐ı size beyan eyle‐ dim. 1103 seneden beri kilitli kapıyı size açtım. İsteyen gelsin girsin, istemeyen
َ ﺒِﻴﻯ ﺍﻟﺴﺪﻮﹶﻳﹶﻬ ﹶﻭﻫﻳﹶﻘُﻮ ُﻝ ﺍْﻟﺤﹶﻖ ُ ﻭﹶﺍ “Allah sahrada ser‐gerdân1290 ve hayran gezsin. ﻞ gerçeği söylemektedir, doğru yola O eriştirir.” 1291
ﻮﻥﹶﻤﹶﻌﺎﻳﹶﺠﻤﻣﺮﻮﹶ ﺧﹶﻴﻮﺍ ﻫﻚﹶ َﻓْﻠﻴﹶ ْﻔﺮﹶﺣ َﻓﺒِ َﺬﻟﻪﻤﹶﺘِ ﻭﹶﺑِﺮﹶﺣﻀﻞِ ﺍ ْ ُﻗ ْﻞ ﺑِ َﻔ “De ki: Ancak Allah’ın lütfu ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Bu, onların (dünya malı olarak) topla‐ dıklarından daha hayırlıdır.” 1292ِﻀﻞِ ﺍ ْ ُﻗ ْﻞ ﺑِ َﻔayetinin kalan kısmının tekrar et‐ 1286
“Rabbinin (azab) işaretlerinin (bazı alâmetleri geldiği gün) geldiği gün” Topla‐ mı:1508 1287 Mudgam: (Dagm. dan) Peş peşe gelen iki kelimeden birincisinin son, ikincisinin ilk harflerinin aynı olması. Ebcedde: ﻯ :10 nın ilavesi 1288
Mu’cem: Arap alfabesindeki noktalı harfler. Alfabetik olarak düzenlenmiş söz‐ lük, hâl tercümesi, ansiklopediler böyle adlandırılır. Mucem tarih, ebced hesabı ile sadece noktalı harflerin hesap edilmesine dayanılarak düşülen tarihlerdir. 1289 Bakara, 31 1290 Ser‐gerdân: f. Başı dönmüş, şaşkın. Hayran. 1291 Ahzab, 4 1292 Yunus, 58
Risale-i Hasaneyn
meyen harfleri 118 dir. Hasan ( ﺣﺴـﻦ :118 ) sayısı hâsıl olur. ﻪﻤﹶﺘﻭﹶﺑِﺮﹶﺣ esmâ‐i rahmet budur.
ىمحى
Hüseyin ( ﺣﺴـﻴـﻦ:128) adedi olur. Şimdi ﻀﻞِ ﺍ ْ َﻓ Hasan (
ﺣﺴـﻦ ), rahmet, Hüseyin ( ) ﺣﺴـﻴـﻦ oldu. Bunları iman ile seversen, sevenin bun‐ lara iman getirmesi topladığı maldan ve amellerden hayırlıdır. Şimdi Mısrî’nin bunlara
ﲔﹶﻨﻣﺆ ُﻝ ﺍْﻟﻤَﺍﻭ
“ben inananların ilkiyim” 1293 olduğunu der, ferah ve
ﻰ ﺍﺎﻣـﺼﺘﻰ ﻭﹶ ﺍﻋﻘ ﻭﹶﻣـﹶﺎ ﺗَﻮْﻓ ُ ﻫﹶﺪﹶﻳﻨﹶﺎ ﺍ َﻻ َﺍﻥﻯﹶ َﻟﻮَﺘﺪﻨﹶﻬﺎﻟﻬﹶﺬَﺍ ﻭﹶﻣﹶﺎ ُﻛﻨﻯ ﻫﹶﺪﹶﻳﻨﹶﺎﻟِ ﺍﱠﻟﺬ ﺪَﺍْﻟﺤﹶﻤ sürûrunu1294 ﱠﻻ ﻴﺐ ُﺍﻧـﻪﻟَـﻴ ﻭﹶﺍ ﺗَـﻮﹶﻛﱠـــْﻠﺖﻪِ ﻋﹶَﻠﻴﺑِﺎ: “Hamdolsun o Allah Teâlâ’ya ki hidayet ile bizi buna muvaffak kıldı, o bize hidayet etmese idi bizim kendiliğimizden bunun yolunu bulmamıza imkân yoktu,1295 Başarımız ve sığınağımız Allah Teâlâ’dan başkası değildir. Ona tevekkül ederiz ve vekilimiz odur.”
ﲔﹶﻤﻠﺴﻦﹶ ﺍْﻟﻤﻰﻣﱠﻧﻨﺎ ﻭﹶﻗَﺎ َﻝﺍﺤ َﻞ ﺻﹶﺎﻟِ ﻭﹶﻋﹶﻤﻟَﻰ ﺍ ﺩﹶﻋﹶﺎﺍﻦﻤ ًﻻﻣ َﻗﻮﺴﹶﻦ َﺍﺣﻭﹶﻣﹶﻦ “Doğrusu ben, kendini Allah'a verenlerdenim” diyen, yararlı iş işleyen ve Allah'a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır?” 1296
ﺣﺴـﻨﺎ adedidir. ًﻻَﻗﻮ deki ﻕ dan sonraki ًﻻﻭ kısmı 37 dir. ﻕ ismi büyük ebcedde 181‐100=81 dir. Üzerine 37 eklenirse Hasan ( ﺣﺴـﻦ :118 ) çıkar. En küçük ebcedde ﻕ : 10 dur. Üzerine eklenirse Hüseyin ( ﺣﺴـﻴـﻦ:128) hâsıl olur. ﻭﹶﻗَﺎ َﻝ de bunun gibidir.
ﻕ
dan sonraki
ًﻻﻭ kısmı 37 dir. ﻕ
ismi büyük ebcedde
100+81=181 dir. Toplamı Hasan ( ﺣﺴـﻦ :118 ) olur. En küçük ebcedde ﻕ : 10 ile Üzerine eklenirse Hüseyin ( ﺣﺴـﻴـﻦ:128) hâsıl olur. Mana demek oluyor ki Hasan
ﺴﹶﻦ َﺍﺣ (güzel) sözü vardır. ve Hüseyin’in risaletine davet edenin sözündeki kim’in 1293
A’raf: 143; Şuara: 51 Sürur: Sevinç. Neş'eli olmak. 1295 Araf, 43‐ 1296 Fussilet, 33 1294
467
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
Allah’a davet eden dahi ben bunlara ﹶ ﲔﻤﻠﺴ ُﻝ ﺍْﻟﻤ َﺍﻭ “Müslümanların ilkiyim.” 1297
ﺪَﺍْﻟﺤﹶﻤ . der. Benim övüncüm budur. ِ ﺍﻟﺮﲪﻦ ﺍﻟﺮﺣﻴﻢﺑﺴـــﻢ ﺍ ﻰﻤﹶﺘﻌﻧ ُﻜﻢ ﻋﹶَﻠﻴﺖ ﻭﹶَﺍْﺗﻤﹶﻤﻳﻨﹶ ُﻜﻢ ﺩ َﻟ ُﻜﻢﻡﹶ َﺍ ْﻛﻤﹶْﻠﺖﻥِ َﺍْﻟﻴﹶﻮﺸﹶﻮ ﻭﹶﺍﺧﻢﻫﺨﺸﹶﻮ ْ َﻓﻼﹶ َﺗ ُﻜﻢﻳﻨ ﺩﻦﻭﺍﻣﻳﻦﹶ َﻛ َﻔﺮﺲﹶ ﺍﱠﻟﺬﻡﹶﻳﹶﺌَﺍْﻟﻴﹶﻮ ﺎﻳﻨﻼﹶﻡﹶ ﺩﺳ ﺍﻻ َﻟ ُﻜﻢﻴﺖﻭﹶﺭﹶﺿ “Bugün, inkar edenler sizi dininizden etmekten umutlarını kesmişlerdir, onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün, size dininizi bütün‐ ledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam'ı be‐ ğendim.” 1298 ﺩ ﻱ ﻥﺍ
ﺎﻳﻨﺩ (Büyük Ebced ile) 264
ﺣﻲ ﺳﲔ ﻳﻲ ﻧﻮﻥ
, ﺣﺴـﻴـﻦ (Büyük Ebced ile)
Besmele‐i şerif bütün Kur´ân‐ı Kerim surelerinde Rahman( Süleyman ( ﺳﻠـﻴﻤـﺎﻥ ) oldu.1299 468
ﺍﻟﺮﲪﻦ , ﺍﻟﺮﺣﻴﻢ
ﺭﲪـﺎﻥ ) sigasıyla
(Rahman ve Rahim) Mücerred 1300
isimler, ( ﺣﺴـﻦ ) ( ) ﺣﺴـﻴـﻦHasan ve Hüseyin adedinde olduğu delâlet eder ki ehli İslam’ın ﻣﻠﻚ
ﻣﻠﻚ tasaddür1301 etmeleri bunlara iman ile evvelâ husûsan َﻓﻼﹶ: (Bü‐ ﻓﺎﺀ ﻻﻡ ﺍﻟﻴﻒ
yük Ebced ile) 264
dır. Kelimesi ﺣﺴـﻴـﻦ (Büyük Ebced ile)
ﺣﻲ ﺳﲔ ﻳﻲ ﻧﻮﻥ
dir.
ﻢﻫﺨﺸﹶﻮ ْ َﺗ 1302 kelimesindeki isimler 200 sayısından küçükler (Büyük Ebced ile) ﻭﺍﻭ ﻫﻲ ﻣﻴﻢ 118
1297
Hasan ( ﺣﺴـﻦ :118 )dır.
ﻀﻞِ ﺍ ْ ُﻗ ْﻞ ﺑِ َﻔ (Küçük Ebced ile)
ﻝ ﺏ ﻓﺎﻩ
, ﻪﻤﹶﺘ ﻭﹶﺑِﺮﹶﺣ
En’âm, 163; Zümer, 12 Mâide, 3 1299 Hükmedici, yönetici, sureleri ayıran sultan oldu. 1300 Mücerrede: (C.: Mücerredât) Yalnız, tek. Hâlis, saf, katışıksız, karışık olmayan. Tek başına. Çıplak, soyulmuş. Tek başına yaşayan, evlenmemiş, bekâr. 1301 Tasaddür: (Sadr. dan) En başta oturma. Başa geçme. Öğretmek. Yücelik talep etmek, yükseklik ve ululuk istemek. 1302 “onlardan korkmayın” 1298
Risale-i Hasaneyn
ﻱ ﺡ ﻱ ﻣﻴﻢ ﻯ
(Büyük Ebced ile)
Hüseyin ( ﺣﺴـﻴـﻦ:128) dir.
ﺎﻤ ﻣﺮﻮﹶ ﺧﹶﻴﻮﺍ ﻫﻚﹶ َﻓْﻠﻴﹶ ْﻔﺮﹶﺣَﻓﺒِ َﺬﻟ
ﻮﻥﹶﻤﹶﻌﻳﹶﺠ “işte bunlarla sevinsinler. Bu, onların (dünya malı olarak) topladıkla‐ rından daha hayırlıdır.” 1303 Çok amelden çok maldan Hasan ve Hüseyn aleyhisselâma iman getirmeleri daha hayırlıdır. Cümle edyânı 1304 bununla mağlub eder. Yine, senin bu ayeti kerimeye cevabın nedir, görelim.
ﻳﻨﹶ ُﻜﻢ ﺩ َﻟ ُﻜﻢﻡﹶ َﺍ ْﻛﻤﹶْﻠﺖﻥِ َﺍْﻟﻴﹶﻮﺸﹶﻮ ﻭﹶﺍﺧﻢﻫﺨﺸﹶﻮ ْ َﻓﻼﹶ َﺗ deki (Büyük Ebced ile) 200 den küçük ﺍﺀ ﺍﺀ ﺱ ﺍﺀ ﺱ ﺍﺀ
Hüseyin ( ﺣﺴـﻴـﻦ:128), ayetin sonunda
isimler yine(Küçük Ebced ile) ﺩ ﻱ ﻥﺍ
ki ﺎ ﻳﻨ ﺩ (Büyük Ebced ile) 264
, ﺣﺴـﻴـﻦ (Büyük Ebced ile)
ﺣﻲ ﺳﲔ ﻳﻲ ﻧﻮﻥ
dir.
Beyt: Dedim Hasan iline kimdir Süleyman Çağırdı Hudhud’u, Can dedi Bu! Bu! 1305 Süleyman dedikleri
ِﻴﻢﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍ ﺑِﺴﱠﻧﻪﻤﹶﻦﹶ ﻭﹶﺍَﻠﻴ ﺳﻦﻣﱠﻧﻪﺍ “Gerçekten o; Süleyman'dandır ve gerçek‐ ten o; Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyladır.”1306
ِﻴﻢﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍﺑِﺴ ِﻮ ُﻝ ﺍ ﺭﹶﺳﺪﺤﹶﻤﺍﻣِ ﺷﹶﻬِﻴﺪ ﻭﹶ َﻛﻔَﻰﺑِﺎﻳﻦِ ُﻛﱢﻠﻪ ﻋﹶﻠَﻰ ﺍﻟﺪ ْﻈﻬِﺮﹶﻩﻴﻟﻳﻦِ ﺍْﻟﺤﹶﻖﺪﹶﻯ ﻭﹶﺩﺑِﺎْﻟﻬﻮَﻟﻪﺳﹶ َﻞ ﺭﹶﺳﻯ َﺍﺭﻮﹶ ﺍﱠﻟﺬﻫ ﻢﻨﹶﻬﺑﹶﻴﺣﹶﻤﹶﺎﺀ ﻋﹶﻠَﻰ ﺍْﻟ ُﻜﻔﱠﺎﺭِ ﺭﺍﺀﺪ َﺍﺷﻳﻦﹶﻣﹶﻌﹶﻪﻭﹶﺍﱠﻟﺬ “O, o (Allah‐ü Zî‐şan) dır ki, rasüllerini hidâyet ile ve hak din ile gönderdi. Tâ ki, onu her din üzerine yükseltin. Ve şahid olmak için de Allah Teâlâ kâfidir. Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem) Allah Teâlâ'nın rasülüdür. O'nunla beraber bulunanlar, kâfirlere karşı pek şiddetlidirler, kendi aralarında ise pek merhametlidirler.” 1307
1303
Yunus, 58 Edyan: (Din. C.) Dinler. 1305 Bu bu: Hasan ve Hüseyin aleyhisselâm 1306 Neml, 30 1307 Fetih, 28‐29 1304
469
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
ﻳﻦِ ﺣﻖﻭﹶﺩ
ﺪﹶﻯ ﺑِﺎْﻟﻬ
ﺣﻖ
ismü’l‐mudgam1308 () ﻯ Hasan ( ﺣﺴـﻦ:118 ) dir. ismü’l‐
mudgameteyn 1309 (iki ﻯ ) Hüseyin ( 128 : )ﺣﺴـﻴـﻦ adedidir. Hâsılı ikisinin adedi.
ِﻳﻦﺪﹶﻯ ﻭﹶﺩ ﺑِﺎْﻟﻬﻮَﻟﻪﻭﺭﹶﺳ Hüseyin ( ) ﺣﺴـﻴـﻦ, ﺟﹶﺎﺀ ْﺍﳊَـﻖﻭﹶ ﻣﹶﻦ 1310 da
ﺣﻖ
ismü’l‐mudgam
1311
() ﻯ Hasan ( ﺣﺴـﻦ:118 ) dir. ismü’l‐ mudgameteyn 1312(iki ﻯ ) Hüseyin (
128: )ﺣﺴـﻴـﻦ adedidir. Beyt:
ﺍ ﻭ ﺍﳌﺼﺮﻯ ﻣﻌﺘﺪ ﺑـﻤﺎ ﻓﻴﻪ ﺭﺿـﺎﺋ ًﺎﺍﻋﺘﻘﺪ ﺍﻟﻨـﺎﺱ ﻓﻰ ﺍﳊـﺴﻨﲔ ﻋﻘﺎﺋﺪ ﺍﻟﻠﻬﻢ ﺍﻧﻄﻘﺘﻨﺎ ﲟﺎ ﻓﻴﻬﺎ ﻭ ﰲ ﺣﻘﻬـﻤﺎ ﺍﻟﺬﻯ ﺍﻋﺘﻘﺪﻩ ﺑﺸﻬﺎﺩﺓ ﺻﺎﺩﻗﺔ ﻳﻘﻠﺒﻬﺎ ﺍﻟﻌﻠﻤﺎء ﺍﻟﻌﻼﻡ ﻭ ﻓﻀﻼﺀ ﺫﻭﻯ ﺍﻻﺣﱰﺍﻡ ﻭ ﺳﻼﻣﻪ ﻋﻠﻴﻬﻢ ﺍﲨﻌﲔﺃﻧﺎ ﺷﺎﻫﺪ ﺑﺎﳖـﻤﺎ ﻧﺒﻴﺎﻥ ﻭ ﺭﺳﻮﻻﻥ ﻭ ﺧﺘﻤﺎﻥ ﺻﻠﻮﺍﺕ ﺍ 470
ﺗﻌﻠﻰﺣﺒﺔ ﻻ ﻳﺰﺍ ﲨﺎﻥ ﲪﻴﺘﻪ ﺟﺪﻫـﻤﺎ ﺑﻞ ﻳﺄﻳـﺪ ﺍﻧـﻬﻤﺎ ﻛﻤﺎ ﻗﺎﻝ ﺍ ﺍْﻟ ُﻜﻔﱠﺎﺭﹶﻆﺑِﻬِﻢ َ ﻴﻴﹶﻐﺍﻉﹶﻟﺭ ﺍﻟﺰﺠِﺐﻌﻳﻪﻮﻗَﺘﻮﹶﻯ ﻋﹶﻠَﻰ ﺳﻆ ﻓَﺎﺳ َ َﺘ ْﻐَﻠ ﻓَﺎﺳ َﻓ َﺎ َﺯﺭﹶﻩﺮﹶﺝﹶ ﺷﹶ ْﻄَﺌﻪﻉٍ َﺍﺧْﻧﺠِﻴﻞِ َﻛﺰﹶﺭﻰ ْﺍﻻﻓﻢﻭﹶﻣﹶ َﺜُﻠﻬ ﺎﻴﻤﺍ ﻋﹶﻈﺮ ﻭﹶَﺍﺟﺮﹶﺓﻣﹶ ْﻐﻔﻢﻬﻨﻣﺤﹶﺎﺕﺎﻟﻠُﻮﺍ ﺍﻟﺼﻮﺍ ﻭﹶﻋﹶﻤﻳﻦﹶ َﺍﻣﹶﻨ ﺍﱠﻟﺬ ُ ﻭﹶﻋﹶﺪﹶ ﺍ İnsanları iki Hasan hakkında akide bakımından sağla ki, Mısrî Allah Teâlâ rıza için buna uzandı. Ey Allah Teâlâ’m onlar hakkında sadık şehâdetle bizi konuştur. Bu şehadetimizi âlimler, allâme ve faziletli kişiler kabul etsinler. Ben şahidim ki; her ikisi nebidirler, rasüldürlerve hâtemdirler. Allah Teâ‐ lâ’nın salât ve selâmı hepsinin üzerine olsun. Onların ikisi bir habbedir ki cedlerinin hamiyet ve şerefine zarar vermezler. Belki onlar dedeleri Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemi te’yid için geldi‐ ler “ve onların İncil'deki meselleri (vasıfları) ise bir ekin gibidir ki, filizini çı‐ 1308
10 sayısı ilave etmek ile 20 sayısı ilave etmek ile 1310 Bir kimse Hak ile geldiğinde. 1311 10 sayısı ilave etmek ile 1312 20 sayısı ilave etmek ile 1309
Risale-i Hasaneyn
karmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, sonra da kalınlaşmış, sonra da sakları üzerine yükselmiş (istikamet almış) ekincilerin hoşlarına gidiyor, onlar ile kâ‐ firleri öfkelendirmek için. Allah Teâlâ, onlardan imân edip sâlih sâlih ameller‐ de bulunmuşlar için bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfaat vaad buyurmuş‐ tur.” 1313 “Pek büyük bir mükâfat” Hasan ( ﺣﺴـﻦ ) ve Hüseyin ( ) ﺣﺴـﻴـﻦ iman getiren‐ ler hakkında sabittir. Hâsılı gizlenmesi mümkün olmayan mana demek olur ki İmam Hasan ve Hüseyin aleyhisselâmın risâletlerini inkâr eylersen
ﺍﻟﺮﲪﻦ ,
ﺍﻟﺮﺣﻴﻢ (Rahman ve Rahim)i besmele‐i şerifinden silmiş olursun. Bunun üçü nasıl bir ise besmele‐i şerife nicesi taaddüt 1314 teksir 1315 şirk 1316 getirmez ise İmam Hasan ve Hüseyin aleyhisselâm dahi Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin hatemiyyetine şirket ve taaddüt getirmezler.
ﻤﹶﺎﺀ ْﺍ َﻻﺳﻮﺍ َﻓَﻠﻪﻋﺎ ﻣﹶﺎَﺗﺪﻤﹶﻦﹶ َﺍﻳﺣﻮﺍ ﺍﻟﺮﻋ َﺍﻭِ ﺍﺩ َ ﻮﺍ ﺍﻋ ُﻗﻞِ ﺍﺩ “De ki: “İster Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O'nundur.” 1317 Yine ﻮﺍﻋ ﺎﻣﹶﺎَﺗﺪَﺍﻳ, (Muhammed) ﳏﻤﺪHasan ( ﺣﺴـﻦ ) ve Hüseyin ( ) ﺣﺴـﻴـﻦ Yine
ﲔﹶﻤﻠﺴﻰﻣ ﻭﹶْﺍُﺗﻮﻧﻠُﻮﺍ ﻋﹶَﻠﻰﻴﻢِ َﺍ ﱠﻻ َﺗﻌﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍ ﺑِﺴﱠﻧﻪﻤﹶﻦﹶ ﻭﹶﺍَﻠﻴ ﺳﻦﻣﱠﻧﻪﺍ “Gerçekten o;
Süleyman'dandır ve gerçekten o; Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyladır.”1318 “Şöyle ki: bana karşı baş kaldırmayın ve müslüman olarak gelin bana!” 1319 Besmele‐i şerifin mücerred isimleri (Muhammed) ﳏﻤﺪ Hasan ( ﺣﺴـﻦ ) ve Hü‐ seyin ( ) ﺣﺴـﻴـﻦ adedincedir demektir.
ﻚﹶ ﺳﹶﺒِﻴﻼﻦﹶ َﺫﻟَﺘﻎِﺑﹶﻴ ﺑِﻬﹶﺎ ﻭﹶﺍﺑﺖﻚﹶ ﻭﹶ َﻻ ُﺗﺨَﺎﻓ ﺑِﺼﹶﻼﹶﺗﻬﹶﺮﻭﹶ َﻻ َﺗﺠ “Namaz kılarken sesini yükselt‐ me, gizli de okuma, ikisi ortasında bir yol tut.” 1320 Yani bunların herbirini istik‐ 1313
Fetih, 29 Taadüt: Çoğalma. Birden fazla olma. Tekessür etmek. 1315 Teksir: (C.: Teksirât) Çoğaltmak, artırmak, çoğaltılmak. 1316 Şirk: En büyük günah olan Allah Teâlâ’ya ortak kabul etmek. Allah Teâlâ’dan ümidini keserek başkasından meded beklemek. (Şirkin mânası mutlak küfürdür.) 1317 İsrâ, 110 1318 Neml, 30 1319 Neml, 31 1320 İsra, 110 1314
471
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
lâl 1321 hatemdir diye iddiâ ve inkâr dahi etmeye. İstiklâli ve inkârı aradan kaldır. Bu ikinin arasında bir sünbül kabul et.
ﺍﻟﺮﲪﻦ , ﺍﻟﺮﺣﻴﻢ
(Rahman ve Rahim) bes‐
mele‐i şerifin biricik ayet olmasına taadüt ve teksir getirmediği gibi Hasan ve Hüseyin, Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin hatmine mani ve mezahim 1322 olamadıkları bilginiz olsun. Ancak bu itikâtta olun. Bundan başka itikatta olmayın demek olur. Mısrî’nin ricâl‐ı Vâniye’nin 1323 ve kibriyenin1324 elinde yirmi sene uzun hapis çektiğini cümle ulemâ ve sulehâya ve meşâyiha tevarihi Kur'an‐ı Kerim ile fahr olunur iken Allah Sübhânehu ve Teâlâ bu kez bir fahr verdiğine hepsi kâfidir. Hicri 1103 senedir bu an gelince devir devir müçtehidler geldi. Bunların biri‐ ne İmam Hasan’ın ve İmam Hüseyin’in cem’i Kur'an‐ı Kerim ayetlerine başlangıç olunan
ِﻴﻢﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍ ﺑِﺴ olduklarını bildirmedi ve bildirdiklerine dahi açıkla‐
maya izin verilmedi. Allah Teâlâ Ta ki Mısrî gelene kadar tevkıf 1325 eylediği için Fahr‐i Mısrî’ye büyük övünçtür. Mısrî yirmi sene şiddetli hapis çektiğini unuttu. 1103 seneye gelince tevkif olunan kendinin hali olduğu övünç kaynağıdır. Dev‐ let‐i dünya ve izzet‐i Baka (ahiret) onların olsun. Futuhatı Mekkiye’de vardır ki;
472
ﻭ ﺭﻭﺡ ﺍﻟﺮﻭﺡ ﺍﻻﺭﻭﺍﺡ ﺍﻻﺩﺍﻧـﻰ
ﺍﻧﺄ ﺍﻟﻘـﺮﺍﻥ ﻭ ﺳﺒـﻊ ﺍﳌﺴﺎﻧﻰ
ﻳﺸﺎﻫﺪﻩ ﻭ ﻋﻨﺪﻛﻢ ﻟﺴـﺎﻧﻲ
ﻓﺎۤﺩﻯ ﻋـﻨﺪﻩ ﻣﻌﻠﻮﻡ ﻣﻘﻴـﻢ
“Ben Kur'an‐ı Kerim’im, ben Seb’ul Mesâni’yim Şey ruhu değil, ruhun ta kendisiyim. Kalbim Onun yanına bilinir ve mukîmdir. Onu müşahede eden dilim sizin yanınızda görünür.” 1326
ﻤﲔﹶﻠﺴﻰﻣ ﻭﹶْﺍُﺗﻮﻧﻠُﻮﺍ ﻋﹶَﻠﻰﻴﻢِ َﺍ ﱠﻻ َﺗﻌﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍﺑِﺴﱠﻧﻪﻤﹶﻦﹶ ﻭﹶﺍَﻠﻴ ﺳﻦﻣﱠﻧﻪﺍ ﳏﻤﺪ ﺣﺴﻦ ﻭ ﺣﺴﻴـﻦ ﻫﻮ ﺳﻠﻴﻤﺎﻥ ﻻ ﻏﲑ ﻓﺎﻓﻬﻤﻮﺍ 1321
İstiklâl: (Kıllet. den) Kendi başına olmak, kimseye bağlı olmayış, müstakil oluş. Az bulma, kâfi görmeme. Rey sahibi olup keyfi iş görme ve başkasının emrine ve fikrine tâbi olmaktan uzak kalma. 1322 Mezâhim: Zahmetler. Sıkıntılar. Belâlar. 1323 Vânî Mehmet Efendi adamları (şeriatçılar) 1324 Kibirli, büyüklük taslayan adamlar 1325 Tevkıf: Alıkoyma, tutma. Hapis olarak bekletme. Vakfetme. Arafatta mevkaf olan yerde durdurmak. Bir kimsenin koluna bilezik takmak. 1326 (İbn’ul Arâbî, 1977),s. 20
Risale-i Hasaneyn
“Gerçekten o; Süleyman'dandır ve gerçekten o; Rahman, Rahim olan Al‐ lah'ın adıyladır.”1327 “Şöyle ki: bana karşı baş kaldırmayın ve müslüman ola‐ rak gelin bana!” 1328 Muhammed, Hasan ve Hüseyin salavât’ül‐Allah’i aleyhimü’s‐selâm Süley‐ man’dır. İyi anlayın başka da değildir.” Beyt: Dedim Hasan iline kimdir Süleyman Çağırdı Hudhud’u, Can dedi Bu! Bu! 1329 Yani Hasan ve Hüseyin
َﺘﺮ َﺍﺑﺰﹶﻡ ُ َﺍﻭﻮﹶ َﺍﺟﻴﻢِ َﻓﻬﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍﺪﹶُﺃ ﺑِﺒِﺴﺒﻯ ﺑﹶﺎﻝٍ َ ﻳﺮٍ ﺫ ُﻛ ﱡﻞ َﺍﻣ
"Bismillahirrahmânirrahîm ile başlamayan her hayırlı iş, güdüktür (hayrı ke‐ siktir). Bu kelam (Bismillahirrahmânirrahîm) Mısrî’nin ilk sözüdür. Son sözü ise
َ ﺒِﻴﻯ ﺍﻟﺴﺪﻮﹶﻳﹶﻬ ﻭﹶﻫﻳﹶﻘُﻮ ُﻝ ﺍْﻟﺤﹶﻖ ُ ﻭﹶﺍ “Allah gerçeği söylemektedir, doğru yola O eriş‐ ﻞ tirir.” 1330 ﺭﺑﻴﻊ ﺍﻻﺧﺮ
ﺍﺛﻨﻴـﻦ
1331 ِﻴﻢ ﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍﺑِﺴ nin mücerred isimleri iki elifle 832 dir. ﻱ ﺱ ﻥ ﻟﻒ ﻣﺎ ﻣﺎ ﻱ
Besmelenin isimleri 800 dür.
ﺍﻟﻒ ﳏﻤﺪ
ِﻢِ ﺍ ﺑِﺴ
ﺣﺴﻦ ﺣﺴﻴـﻦ
ِﻴﻢ ﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍﺑِﺴ in mücerred isimleri
ﺭﲪﺎﻥ ﺳﲔ ﺳﻠﻴـﻤﺎﻥ
ﻻ ﺑﺎ ﻣﻴﻢ ﺍﻟﻒ ﻧﻮﻥ
ﳏﻤﺪ
ﺣﺴﻦ ﺣﺴﻴـﻦ
473
ﻣﺎ ﻱ ﻥ ﻟﻒ ﻟﻒ ﻣﺎ ﻯ ﻯ ﻥ ﺍﻟﻒ 508
ِﻴﻢﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍ ﺑِﺴﱠﻧﻪﻤﹶﻦﹶ ﻭﹶﺍَﻠﻴ ﺳﻦ ﻣﱠﻧﻪﺍ
ﺍ ﻯ ﺍ ﻥ ﺳﻠﻴﻤﺎﻥ
besmele‐i şeriftir. Beyt: Dedim Hasan iline kimdir Süleyman Çağırdı Hudhud’u, Can dedi Bu! Bu! Yani Hasan ve Hüseyin
1327
Neml, 30 Neml, 31 1329 Bu bu: Hasan ve Hüseyin aleyhisselâm 1330 Ahzab, 4 1331 Niyâzî‐i Mısrî kuddise sırruhu’l‐azizin kullandığı bir takvim tarihi 1328
dir.
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
ﲔﹶﻤﻠﺴﻰﻣ ﻭﹶْﺍُﺗﻮﻧﻠُﻮﺍ ﻋﹶَﻠﻰﻴﻢِ َﺍ ﱠﻻ َﺗﻌﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍﺑِﺴﱠﻧﻪﻤﹶﻦﹶ ﻭﹶﺍَﻠﻴ ﺳﻦﻣﱠﻧﻪﺍ ı
ı
ﺍﻻ
ﺍı
Bursa’da gayreti sa’diye ile sevke çıkalı bugünlerin sayısı budur. Ey Milletim, Mısrî’nin sizden ümidi ve korkusu yoktur. Ancak hakkı açıkla‐ mak istemektedir. Bu daveti kabul eden halâs bulur. Etmeyen tam’ai şemşir1332 olur. İmam Hasan, Hüseyin ve babaları Ali Veliyyullah radiyallahü anh aleyhimüsselâm hakkından gelir. İman ve tasdik ederim ki:
ِﻢِ ﺍﺑِﺴ Muhammed’dir. ِﻴﻢﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣﺍﻟﺮ Hasan ve
Hüseyindir. (salavâtüllâhi aleyhim ecmeîn) ﺍ ﻯ ﺍ ﻥ ﺳﻠﻴﻤﺎﻥ
ِﻤﹶﻦﺣﻴﻢِ ﺍﻟﺮﺣﺍﻟﺮ
ﳏﻤﺪ ﺣﺴﻦ ﺣﺴﲔ
ِﻢِ ﺍ=ﺑِﺴ
(salavâtüllâhi aleyhim ecmeîn) ﳏﻤﺪ ﺣﺴﻦ ﺣﺴﲔ
Bu gece yarısında uyandım bemele‐i şerifenin
olduğu vahiy ol‐
1333
474
du. Bunu yazıp kâim‐makam’a göndermeye emir de oldu. Bekri Muhammed Dede’ye1334 de gönderdim. Geldiğinde İmam Hüseyin’e de gönderdim. Geldiler. Onları da Molla Ahmed’e gönderdim. Nice illere yazdım (gönderdim). Biz size emânet‐i irâde‐i1335 âcile ile teslim etmekte tevkıf 1336 ettim. Emâneti size gön‐ derdim siz bilirseniz, isterseniz kabul edin, isterseniz Vezir Ali Paşa gibi istih‐ za1337 ve sıhriyye1338 edin.
َ ﺒِﻴﻯ ﺍﻟﺴﺪﻮﹶﻳﹶﻬ ﻭﹶﻫﻳﹶﻘُﻮ ُﻝ ﺍْﻟﺤﹶﻖ ُ ﻭﹶﺍ “Allah gerçeği söylemektedir, doğru yola O eriş‐ ﻞ tirir.” 1339 1332
Şemşir: Kılıç, Tama’i: istekli Kâ’im makam:Birinin yerine geçen. Kaymakam. Bir kazayı (İlçe) idâre eden me‐ mur. Osmanlılarda, binbaşı ile miralay arasındaki askeri rütbe. Yarbay. 1334 Mevlevîhane Postnişini Mehmed Dede: Bursa'da Şeyh Salih Dede'nin oğlu olup, babası vefat edince genç yaşta yerine postnişin olmuştur. Niyazî‐i Mısıî, kendisini tekkesinde ziyaret eder birlikte sohbet ederlerdi. Farsçayı iyi bildiği için, lafızların anlamını Şeyh Mehmed Dede açıklamak, Niyazî‐i Mısıî de beyitlerin tasavvufî yön‐ den anlamlarını vermek üzere, birlikte Mesnevî okumuşlardır. Şeyh Mehmed Dede, daha sonra Niyazî‐i Mısrîye intisab etmiş ve esma ile yeniden sülûkunu tamamla‐ mıştır. 1114/1702 tarihinde vefat etmiştir (AŞKAR, 1997), s. 188 1335 İrâde: İstek, arzu. Dilemek. Emir. Ferman. Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç. 1336 Üzerinde durdum. 1337 İstihza: alay 1338 Sıhriyye: Sihir türünden kabul edin. 1339 Ahzab, 4 1333
Risale-i Hasaneyn
ِﻴﻢﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍﺑِﺴ
ﻭ ﺳﻼﻣـﻪ ﻋﻠﻴﻬﻢ ﺍﲨـﻌـﲔ ﻋﻠﻰ ﺳﻴﺪﻧﺎ ﳏﻤﺪ ﻭ ﺳﻴﺪﻧﺎ ﺣﺴﻦ ﻭ ﺣﺴـﲔ ﺻﻠﻮﺍﺕ ﺍ ﻭ ﺻﻠﻰ ﺍ ﺍﳊﻤﺪ Ey Gulam1340 Kaymakam Paşa’ya! Hezar‐ı özr1341 ile ba’de’t‐ tahiyye ve’s ‐selâm1342 bu emâneti tahtın padi‐ şahına1343 teslimde sa’1344 etmeniz murad’ul‐Allah’dır. Siz bilirsiniz. Ali (Paşa) gibi istihza eylemeyin.
ﺪﹶﻯ ﻋﹶﻠَﻰﻣﹶﻦِ ﺍﱠﺗﺒﹶﻊﹶ ﺍْﻟﻬﻼﹶﻡﹶﻭﺍﻟﺴ 1345
ﺭﺑﻴﻊ ﺍﻻﺧﺮ
Bu gece doğuşu olan
ﺍﺛﻨﻴـﻦ
tarih budur. Mektup ile Kaymakam Pa‐
şa’ya Muhammed Dede ve İmam Hüseyin ile gönderdiler. Hayr ola.
ِﻴﻢﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍﺑِﺴ ِﻮ ُﻝ ﺍ ﺭﹶﺳﺪﺤﹶﻤﺍﻣِ ﺷﹶﻬِﻴﺪ ﻭﹶ َﻛﻔَﻰﺑِﺎﻳﻦِ ُﻛﱢﻠﻪ ﻋﹶﻠَﻰ ﺍﻟﺪ ْﻈﻬِﺮﹶﻩﻴﻟﻳﻦِ ﺍْﻟﺤﹶﻖﺪﹶﻯ ﻭﹶﺩﺑِﺎْﻟﻬﻮَﻟﻪﺳﹶ َﻞ ﺭﹶﺳﻯ َﺍﺭﻮﹶ ﺍﱠﻟﺬﻫ ﺍﺪﺠﺎ ﺳ ﱠﻛﻌ ﺭﻢ َﺗﺮﹶﻳﻬﻢﻨﹶﻬﺑﹶﻴﺣﹶﻤﹶﺎﺀ ﻋﹶﻠَﻰ ﺍْﻟ ُﻜﻔﱠﺎﺭِ ﺭﺍﺀﺪ َﺍﺷﻳﻦﹶﻣﹶﻌﹶﻪﻭﹶﺍﱠﻟﺬ “O, o (Allah‐ü Zî‐şan) dır ki, rasüllerini hidâyet ile ve hak din ile gönderdi. Tâ ki, onu her din üzerine yükseltin. Ve şahid olmak için de Allah Teâlâ kâfidir. Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem) Allah Teâlâ'nın rasülüdür. O'nunla beraber bulunanlar, kâfirlere karşı pek şiddetlidirler, kendi aralarında ise pek merhametlidirler. Onları rükû ediciler, secde ediciler olarak görürsün.” 1346 ﺫﺍﻝ ﺭﺍﺭ ﻗﺎﻑ ﻗﺎﻑ ﻃﺎ ﺭ ﺍ ﻻﻡ ﻻﻡ ﺭﺍﺭ ﺍ ﺗﺎ ﺭﺍ ﻛﺎﻑ ﻛﺎﻑ ﺷﲔ ﺫﺍﻝ ﺩﺍﻝ ﻓﺎ ﻓﺎ ﺭ ﺍ ﺭ ﺍ ﺍﺗﺎ ﺭ ﺍ ﻛﺎﻑ ﺟﻴﻢ ﻛﺎﻑ ﺟﻴﻢ
Yirmi sayısı eklenince. İkiyüzden aşağıları. Hapisane günlerimiz bundandır.
1340
Gulam: Genç, delikanlı. Bıyığı henüz bitmemiş genç. Esir, hizmetçi, köle. Hezar‐ı özr: Binlerce kere özür ile 1342 Selam ve dualar ile 1343 Sultan II. Süleyman 1344 Sa’: gayret 1345 Kurtuluş, hidayete uyanlarındır.” Tâ‐Hâ: 47“ 1346 Fetih, 28‐29 1341
475
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
ﺭﹶﻳﺔﻰ ﺍﻟﱠﺘﻮﻓﻢﻚﹶﻣﹶ َﺜُﻠﻬ َﺫﻟﻮﺩﺠ َﺍَﺛﺮِ ﺍﻟﺴﻦ ﻣﻬِﻢﻮﻫﺟﻰ ﻭﻓﻢﻴﻤﹶﺎﻫﺿﻮﹶﺍﻧًﺎ ﺳ ْ ِِ ﻭﹶﺭﻦﹶ ﺍﻣﻀﻼ ْ َﺘﻐُﻮﻥﹶ َﻓﻳﹶﺒ “Allah Teâlâ'dan inâyet ve rıdvân dilerler, yüzlerindeki nişaneleri, secdele‐ rinin eserindendir. Bu (na't) Onların Tevrattaki vasıflarıdır” 1347 ﺗﻰ ﻋﲔ ﺿﺎﺩ ﺭﻯ ﺿﺎﺩ ﺗﻲ ﺭ ﻯ ﺫﺍﻝ ﺛﻰ ﺛﻰ ﺭ ﻯ ﺗﻲ
ﺣﺎﺀ ﺍﳌﺄﺗﲔ
Bu sayı yarın gece gelir.
ﻆ ﺑِﻬِﻢ َ ﻴﻴﹶﻐﺍﻉﹶﻟﺭ ﺍﻟﺰﺠِﺐﻌﻳﻪﻮﻗَﺘﻮﹶﻯ ﻋﹶﻠَﻰ ﺳﻆ ﻓَﺎﺳ َ َﺘ ْﻐَﻠ ﻓَﺎﺳ َﻓ َﺎ َﺯﺭﹶﻩﺮﹶﺝﹶ ﺷﹶ ْﻄَﺌﻪﻉٍ َﺍﺧْﻧﺠِﻴﻞِ َﻛﺰﹶﺭﻰ ْﺍﻻﻓﻢﻭﹶﻣﹶ َﺜُﻠﻬ ﺍْﻟ ُﻜﻔﱠﺎﺭﹶ “ve onların İncil'deki meselleri (vasıfları) ise bir ekin gibidir ki, filizini çıkarmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, sonra da kalınlaşmış, sonra da sakları üzerine yükselmiş (istikamet almış) ekincilerin hoşlarına gidiyor, onlar ile firleri öfkelendirmek için.” 1348 Kırk sayısı eklenince. İki yirmi eklenince eder seferine ﺑﻮﻛﻮﻥ ﺭ ﺥ ﺭ ﺩ ﺕ
476
ﻉﻅﻑﻕﺭﻯﻍﻁﻑﺭ
ﺎﻴﻤﺍ ﻋﹶﻈﺮ ﻭﹶَﺍﺟﺮﹶﺓ ﻣﹶ ْﻐﻔﻢﻬﻨ ﻣﺤﹶﺎﺕﺎﻟﻠُﻮﺍ ﺍﻟﺼﻮﺍ ﻭﹶﻋﹶﻤﻳﻦﹶ َﺍﻣﹶﻨ ﺍﱠﻟﺬ ُ ﻭﹶﻋﹶﺪﹶ ﺍ
“Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vadetmiştir.” 1349
bundan olan büyük ecir
ﻳﻦِ ﺣﹶﻖﺩ
ü
ﺍﻟﻐﲏ
ü
kabul edip imâmının risâletlerine
ﻳﻦِ ُﻛﱢﻠﻪ ﻋﹶﻠَﻰ ﺍﻟﺪ ْﻈﻬِﺮﹶﻩﻴﻟ Bu manayı tahkik eder. Bütün dinlere bun‐ iman getirenlerdir. ﻳﻦِ ﺍْﻟﺤﹶﻖ ﻭﹶﺩdediği gibi lar galip olur. Bunlara inanmayan mağlup olur, demek olur. ﺣﻖ
ﺣﻖ
Hasan ( ﺣﺴـﻦ ) ve Hüseyin ( ) ﺣﺴـﻴـﻦ
ﻖ ﺍْﻟﺤﹶbu iki imamların risaletlerini iman beyânıdır. inananların dînidir. 1347
Fetih, 29 Fetih, 29 1349 Fetih, 29 1348
ﺣﻰ ﻕ
ﺣﻰ ﻕ
10 ilave ile ﺣﺴﲔ ﻭﻫﺪﻯ ﻭﺩﻳﻦ ﺍﳊﻖ
ﺣﻖ
ِﻳﻦﺩ
ﻳﻦِ ﺍْﻟﺤﹶﻖ ﺩ
Risale-i Hasaneyn
ِﻴﻢﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍﺑِﺴ ﻮﺕ ﺍْﻟﺤ َﻓﺎْﻟَﺘ َﻘﻤﹶﻪ ﻀﲔﹶ ﺣﹶﺪﻦﹶ ﺍْﻟﻤ َﻓﺴﹶﺎﻫﹶﻢﹶ َﻓﻜَﺎﻥﹶﻣ ِﻮﻥﺤ ﺍْﻟﻤﹶﺸﻟَﻰ ﺍْﻟ ُﻔْﻠﻚ ْﺫ َﺍﺑﹶﻖﹶﺍﺍ ﲔﹶﺳﹶﻠﺮﻦﹶ ﺍْﻟﻤﻮُﻧﺲﹶ َﻟﻤﻳﻥﻭﹶﺍ ﻪ ﻭﹶَﺍْﻧﺒﹶْﺘﻨﹶﺎ ﻋﹶَﻠﻴﻴﻢﻮﹶ ﺳﹶﻘ ﻭﹶﻫﺑِﺎْﻟﻌﹶﺮﹶﺍﺀﻌﹶﺜُﻮﻥﹶ َﻓﻨﹶﺒﹶ ْﺬﻧَﺎﻩﺒﻡِﻳﻟَﻰﻳﹶﻮﺍﻪﻰﺑﹶ ْﻄﻨﲔﹶ َﻟَﻠﺒِﺚﹶﻓﺤﺴﹶﺒﻦﹶ ﺍْﻟﻤ ﻛَﺎﻥﹶﻣ َﻻ َﺍﱠﻧﻪ َﻓَﻠﻮ ﻴﻢﻠﻮﹶﻣﻭﹶﻫ ﲔﻟَﻰ ﺣﺍﻢﻨﹶﺎﻫﻮﺍ َﻓﻤﹶﱠﺘﻌﻭﻥﹶ َﻓ َﺎﻣﹶﻨﻳﹶﺰِﻳﺪ َﺍﻭ َﺍْﻟﻒﺎَﺋﺔﻟَﻰﻣﺍﺳﹶْﻠﻨﹶﺎﻩ ﻭﹶَﺍﺭﲔﻳﹶ ْﻘﻄﻦﻣﺷﹶﺠﹶﺮﹶﺓ “Ve şüphe yok ki, Yûnus da elbette gönderilmiş rasüllerdendir. tâ ki O, dolu bir gemiye kaçmıştı. Derken kur'a çekmiş de, mağlup olanlardan olmuştu. Artık o melâmet eder (nefsini kınar) bir halde iken O'nu balık yutuverdi. Eğer o çokça tesbih edenlerden olmasa idi. Elbette ki, onun karnında, tekrar dirilecekleri güne kadar kalırdı. Artık O'nu kendisi hasta olduğu halde bir açık yere atıverdik. Ve O'nun üzerine kabak nev'inden bir ağaç bitirdik. Ve O'nu yüzbin ve daha artar olana (böyle bir kavme rasül) gönderdik. Nihâyet imân ettiler, artık onları bir müddete kadar geçindirdik (faidelendirdik).” 1350
N İ
ﺣﺴﲔ N
ﲔﺣ
ﺣﺎﺀ ﻳﺎ ﻧﻮﻥ
ﺣﺴﲔ
ﻭﺍﻧﻲ
10 ﻕ lı ceplerinde ve koyunlarında
hamâil (muska) gibi bulundururlar. Bu hal ile kimsenin aklını beğenmezler. Hidâyet olmayınca çare yoktur. Ey Vânî şayet Allah Teâlâ’ya (günde) beş defa şirk koşmadan tevhid eden ya zikredenlerden olursan! Vâni kelimesi Kübrâ Hasan‐ı iken tam yerine koy. Bunları Mısrî bilmedi, necat1351 bulmazdı demektir.
ﺍﻟﺮﲪﻦ ﺍﻟﺮﺣﻴﻢﺑﺴـــﻢ ﺍ ﻰﻤﹶﺘﻌﻧ ُﻜﻢ ﻋﹶَﻠﻴﺖ ﻭﹶَﺍْﺗﻤﹶﻤﻳﻨﹶ ُﻜﻢ ﺩ َﻟ ُﻜﻢﻡﹶ َﺍ ْﻛﻤﹶْﻠﺖﻥِ َﺍْﻟﻴﹶﻮﺸﹶﻮ ﻭﹶﺍﺧﻢﻮﻫﺨﺸﹶ ْ َﻓﻼﹶ َﺗ ُﻜﻢﻳﻨ ﺩﻦﻭﺍﻣﻳﻦﹶ َﻛ َﻔﺮﺲﹶ ﺍﱠﻟﺬﻡﹶﻳﹶﺌَﺍْﻟﻴﹶﻮ ﺎﻳﻨﻼﹶﻡﹶ ﺩﺳ ﺍﻻ َﻟ ُﻜﻢﻴﺖﻭﹶﺭﹶﺿ “Bugün, inkar edenler sizi dininizden etmekten umutlarını kesmişlerdir, onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün, size dininizi ledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam'ı be‐ 1352 ğendim.”
1350
Saffat, 139‐148 Necat: Kurtuluş 1352 Mâide, 3 1351
477
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
ﺍﺀﺍ ﺀ ﺱ ﺍ ﺀ ﺱ ﺍ ﺀ
ﺣﺴﻴـﻦ ﺣﺴﻦ
ﻓَﻼ
ﻓﺎﺀ ﻻﻡ ﺍﻟﻴﻒ
ﺎﻳﻨﺩ
ﺩﺍﻝ ﻳﺎﺀ ﻧﻮﻥ
ﻭﺍﻭ ﻫﻲ ﻣﻴﻢ ﺍ ﻯ ﺍ ﻯ ﺱ
ﺍﲰﺎﺀ
ﻢﻫﺨﺸﹶﻮ ْ َﺗ
ﺣﺴﻦ
Hepsi 162 242 ikiyüzden kalan isimler yahudiyyedir
Ali Paşa Mısrî’nin muhatabı bugün sensin başkası değildir. Bütün Esbat (torunlar) nebi olup, hatta Yusuf aleyhisselâmın kardeşleri Yusuf’u kuyuya bırakmış Hz.Yakub aleyhisselâma bu kadar isyan etmişler iken onlara nebi’dir demeyen kâfir olur. Ya bizim nebimiz Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem en faziletli rasül ve Hâtem’ül Enbiya iken bu hususla nübüvvetleri hakkında o kadar ayet tarihleri ile şahitlik eder iken onlara nebidir diyen kimseyi 16 sene Limni Adası’nda uzun hapislerde tutan Vezir Ali Paşa’nın dini ne dindir. Mısrî’nin İmam Hasan ve Hüseyin salavât’ül‐Allah’i aleyhime’s‐selâm hazretlerinin risâletlerini haber verince Mısrî’nin yaşını ihtiyarlıkta olduğunu bildiği için haps eyledi. Vasiyet eyledi ki, Mısrî’yi Limni Adası’ndan çıkarmayın. Haps olduğu bu haberdendir. Velâkin onların dini hangi dindendir, bilinmiyor.
ﺎﻳﻨﻼﹶﻡﹶ ﺩﺳ ﺍﻻ َﻟ ُﻜﻢﻴﺖﻭﹶﺭﹶﺿ “din olarak sizin için İslam'ı beğendim.” 1353 ﺎﻳﻨﺩ 478
ﺩﺍﻝ ﻳﺎﺀ ﻧﻮﻥ ﺍﻟﻴﻒ
Hüseyin ( ) ﺣﺴـﻴـﻦ
ﺣﻲ ﺳﲔ ﻳﻰ ﻧﻮﻥ
ﺎﻳﻨﺩ
yani Hasan ( ﺣﺴـﻦ ) ve Hüseyin
( ) ﺣﺴـﻴـﻦ Hak nebî olduklarını din olarak kabul ederseniz dininizi tamam ederim ve dininizden razı olurum hakîkati ne hakîkattir ve tenbihdir. Bu kadar tenbih ve tekîde karşı duran adâvet1354 ne adâvettir. Mısrî’nin sizden saltanat ve vezâret davası yoktur. Ancak din davasıdır. İslâmınızdan Allah Teâlâ razı olsun nız, bu dine razı olursunuz. Şâfi’1355, Müşeffa’ hall‐i musaddak Kur'an‐ı Kerim onların şehâdetlerini kabul etmeyin dinleri nasıl dindir. Eğer bu söze burhan isterler ise bu ayet delilimizdir. Beyt: Gördü sarraf, bildi cevher kıymetin Er bilir, ancak görür kıymetin Kimse bilmezdi ol ne şah idi Bu sözün Kur'an ve hadisdir şahidi 1353
Mâide, 3 Adavet:Husumet, düşmanlık. Kin. buğz. Garaz.(Adâvet ve muhabbet, nur ve zulmet gibi zıttırlar. İkisi, mâna‐yı hakikisinde olarak beraber cem olmazlar. 1355 Şafi’:(Şefaat. den) Şefaat eden. Bir kimsenin suçunun bağışlanması için vasıtalık eden. 1354
Risale-i Hasaneyn
ﻰﻤﹶﺘﻌﻧ ُﻜﻢ ﻋﹶَﻠﻴﺖ ﻭﹶَﺍْﺗﻤﹶﻤﻳﻨﹶ ُﻜﻢ ﺩ َﻟ ُﻜﻢﻡﹶ َﺍ ْﻛﻤﹶْﻠﺖﻥِ َﺍْﻟﻴﹶﻮﺸﹶﻮ ﻭﹶﺍﺧﻢﻫﺨﺸﹶﻮ ْ َﻓﻼﹶ َﺗ ُﻜﻢﻳﻨ ﺩﻦﻭﺍﻣﻳﻦﹶ َﻛ َﻔﺮﺲﹶ ﺍﱠﻟﺬﻡﹶﻳﹶﺌَﺍْﻟﻴﹶﻮ ﺎﻳﻨﻼﹶﻡﹶ ﺩﺳ ﺍﻻ َﻟ ُﻜﻢﻴﺖﻭﹶﺭﹶﺿ “Bugün, inkar edenler sizi dininizden etmekten umutlarını kesmişlerdir, onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün, size dininizi ledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam'ı be‐ ğendim.”
1356
ﺩﺍﻝ ﻳﺎﺀ ﻧﻮﻥ ﺍﻟﻴﻒ
ﺍﺀﺍ ﺀ ﺱ ﺍ ﺀ ﺱ ﺍ ﺀ
ﺣﺴﻴـﻦ
ﻓَﻼ
ﺣﺴﻴـﻦ ﻓﺎﺀ ﻻﻡ ﺍﻟﻴﻒ
َ ﻢﻫﺨﺸﹶﻮ ْ ﻓَﻼ َﺗ
. ﺍﻯﺍﻯﺱ
ikiyüzden kalan isimler yahudiyyedir bu yahudîye ismi olduğu onlara düşmanlık eden yahudî olduğuna şehâdet‐i Kur’âniye’dir.1357 ﲬﺲ
Başka bir feth, rebî’ul‐ âhir
ﺍﻟﺮﲪﻦ ﺍﻟﺮﺣﻴﻢﺑﺴـــﻢ ﺍ ﻆ ﺑِﻬِﻢ َ ﻴﻴﹶﻐﺍﻉﹶﻟﺭ ﺍﻟﺰﺠِﺐﻌﻳﻪﻮﻗَﺘﻮﹶﻯ ﻋﹶﻠَﻰ ﺳﻆ ﻓَﺎﺳ َ َﺘ ْﻐَﻠ ﻓَﺎﺳ َﻓ َﺎ َﺯﺭﹶﻩﺮﹶﺝﹶ ﺷﹶ ْﻄَﺌﻪﻉٍ َﺍﺧْﻧﺠِﻴﻞِ َﻛﺰﹶﺭﻰ ْﺍﻻﻓﻢﻭﹶﻣﹶ َﺜُﻠﻬ 479
ﺎﻴﻤﺍ ﻋﹶﻈﺮ ﻭﹶَﺍﺟﺮﹶﺓ ﻣﹶ ْﻐﻔﻢﻬﻨ ﻣﺤﹶﺎﺕﺎﻟﻠُﻮﺍ ﺍﻟﺼﻮﺍ ﻭﹶﻋﹶﻤﻳﻦﹶ َﺍﻣﹶﻨ ﺍﱠﻟﺬ ُ ﺍْﻟ ُﻜﻔﱠﺎﺭﹶ ﻭﹶﻋﹶﺪﹶ ﺍ “ve onların İncil'deki meselleri (vasıfları) ise bir ekin gibidir ki, filizini çıkarmış, sonra onu lendirmiş, sonra da kalınlaşmış, sonra da sakları üzerine yükselmiş (istikamet almış) ekincilerin hoşlarına gidiyor, onlar ile kâfirleri öfkelendirmek için. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vadetmiştir. ” 1358
ﺍﻉﹶﺭﺍﻟﺰ (Ekinciler)tekrarlanmayan harfler ve iki ﻯ harfi 20 ilavesi ilavesi ile ﺑﻲ ﻫﻲ ﲬﻴﻢ
ﺑِﻬِﻢ
ﲠﻢ ﺑﻲ ﻫﻲ ﲬﻴﻢ ﺣﺴﻴـﻦ ﺍﻟﺰﺭﻉ ﺣﺴـﻦ
(Büyük Ebced ile) bir ﻯ harfi 11
. .
Ey Yezid Vânî (Mehmet Efendi)! Ey Kâfir Vânî! Bu mücerred temsil bu mana için olduğuna şek ve şüphe kalmadı. Gayza1359 1356
Mâide, 3 “Muhammed'in düşmanı ancak Yahudi'dir. Yahudi ise erkek sayılmaz. Ne dişi, ne de erkektir.” (Şems‐i Tebrizî, 2007), (M.371) s.454 1358 Fetih, 29 1359 Gayz: Hiddet, kin, öfke, gadab. Dargınlık. Hınç. 1357
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
ﲠﻢ ﺩ ﺭ
gelirseniz, zalimler sizi gayza getirin
ﲠﻢ ﺩ ﺭ
İmam Hasan ve Hüseyin
salavât’ül‐Allah’i aleyhime’s‐selâmdır. Allah Teâlâ’nın muradı İmam Hasan ve Hüseyin aleyhimesselâm olduğuna şek ve şüphe kalmadı. Ancak Vânînin küfrü ve gayzı gitmedi. İşaret yerindedir. ﲠـﻢ ﺏ nakza itibarına önünde gelen elif ()ﺍ işarettir. Elif 1 dir. Hâsılı bu iki imamın risaletlerine inanıp hanif 1360 amelinde olanlara mağfiret ve büyük ecir vaad olunduğuna inanmayanlara elim azap tehdine uzanır. nunda inanmayanlar görür inanırlar. “Basra harap olduktan sonra ne fayda” 1361 ﺣﻖ ﺍﻟﺰﺭﻉ
ﺣﺴﲔ ﺣﺴﻦ
.
ﺍﻟﺰﺭﻉ Risalette Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemdir. O Hak‐kı Sadıktır. tır. ﺮﹶﺝﹶ ﺷﹶ ْﻄَﺌﻪَﺍﺧ 1362 İmam Hasan ve Hüseyin salavât’ül‐Allah’i aleyhime’s‐selâm dır.
ُ ﻭﹶﺍﺔﺎَﺋ ُﺔ ﺣﹶﺒ ﻣَﻠﺔﺒﻨﻰ ُﻛ ﱢﻞ ﺳﻊﹶ ﺳﹶﻨﹶﺎﺑِ َﻞ ﻓ ﺳﹶﺒ َﺍْﻧﺒﹶَﺘﺖﺔِ َﻛﻤﹶ َﺜﻞِ ﺣﹶﺒﻰ ﺳﹶﺒِﻴﻞِ ﺍ ﻓﻢﻮﹶﺍَﻟﻬﻘُﻮﻥﹶ َﺍﻣﻔﻨﻳﻦﹶﻳﻣﹶ َﺜ ُﻞ ﺍﱠﻟﺬ
480
ﻴﻢ ﻋﹶﻠﻊ ﻭﹶﺍﺳ ُ ﻭﹶﺍﻳﹶﺸﹶﺎﺀﻤﹶﻦﻟﻒﻀَﺎﻋﻳ “Allah yolunda mallarını infak edenlerin meseli, o bir tanenin meseli gibidir ki, yedi başak bitirmiş ve her başakta yüz tane lunmuş olur. Ve Allah Teâlâ dilediğine kat kat artırır. Ve Allah Teâlâ vâsidir, alîmdir.” 1363 Bir daneden yedi sünbüle1364 olsa her birinden yüz buğday çıksa o rın birbirinden farkı olmayıp ve her biri çifçilerin makbulü olunca, bundaki eki‐ nin iki sünbülesini aslından ayırmak isteyen Vânî Yezidi ne demek ister. Aslı Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Hatemdir, ama bunlara (İmam Hasan ve Hüseyin salavât’ül‐Allah’i aleyhime’s‐selâm) değildir olur. Bu (bizim) sözümüz hicânın 1365 ve özürsüzlerin sözüdür.
1360
Hanif: İslâmiyetten evvel Allah Teâlâ'nın birliğine inanan ve Hz. İbrahim aleyhisselâmın dininden olanların vasfı. İslâmiyete kuvvetle bağlı olan ve ilmiyle âmil olan kimse. Eğri. Eski kötü hallerinden vazgeçip hakka ve doğruluğa yönelen. 1361 Deyim 1362 Filizini çıkarmış 1363 Bakara, 261 1364 Sünbüle: başak 1365 Hican: İyi, kerim kimse. Güzel ve beyaz deve.
Risale-i Hasaneyn
ﹶ ﺍْﻟ ُﻜﻔﱠﺎﺭﻆﺑِﻬِﻢ َ ﻴﻴﹶﻐﺍﻉﹶﻟﺭ ﺍﻟﺰﺠِﺐﻌﻳ 1366 bunlar bizim sözümüzden başka söyleyenlerdir. ﺭﺑﻴﻊ ﺍﻻﺧﺮ
ﳏﺮﻡ
ibtida İmam Hasan’ın
H
ﲬﺲ
ve İmam Hüseyin salavât’ül‐
Allah’i aleyhime’s‐selâm hazretlerinin risaletlerini rüyayı dördüncü gece ﳏﺪﺩ
(Çaraşamba) gördük.
bunda idi. O rüyada evvela açıkla diye vahy
dum. Kalktım yazdım. Bugüne kadar kayın1367 gah yılan akıttı, gah aşıma zehir kattı. Hasan ile ikisi eza ederler. Bu gece yatsıdan sonra Bekir girmedi kızdırdı. Düşünme kurdu gidince, bir saatten sonra vahyolundum ki, Ankâ‐i (Muğrib) de olan sadık rüya bu rüyadır. Kalk yaz diye Bekri yine tekrar kaldırdım. Mum tırdım Ankâ’nın bu rüyasını yazdım. Görün bu rüya ile münasebeti var mıdır.
ﻛﺒﲑﺍ ﺑﻨﻮﻣﻨﺎ ﻗﻄﻌﻨﺎ ﺑﺘﺼﺪﻳﻖ ﻣﺎ ﲥﺪﻳﻪ ﻭ ﺗﻨﻌﻢ ﺑﻪ ﻣﻦ ﺍﺑﺎﺩﻯ ﺍﳊﻖﻋﻨﻘﺎ ﻭﳌﺎ ﻛﺎﻥ ﻣﺎ ﺻﺪﻕ ﻣﻦ ﺍﻟﺮﺋﻴﺎ ﺟﺰﺍﺀ ﺗﻌﺎﱃ ﻭ ﺗﺴﺪﻳﻪ ﻗﺪ ﺧﻠﺖ ﺑﻴﺖ ﺍﻻﻧﻮﺍﺭ ﻭﺍﺳﺘﺪﻟﺖ ﺍﳊﺠﺐ ﻭ ﺍﻻﺳﺘﺎﺩ ﻏﲑﺓ ﻋﻠﻰ ﺍﳊﺮﺍﻡ ﻭ ﺍﻻﺑﻜﺎﺭ ﻓﺒﻴﻨﻤﺎ ﺍﺗﺎ ﻋﻨﻪﺍﻧﺎﺟﻴﻪ ﺑﲔ ﻳﺪﻳﻪ ﺍﱃ ﺍﺧﺮ ﻣﺎ ﺫﻛﺮﻩ ﺭﺿﻰ ﺍ Hâsıl büyük nübüvvetin cüz’ü olan rüya bu rüyadır. Kaynatam bu gece (eve) girmedi. Düşünmeden uyurken bu gece çıkarmış, soğuktan helak olsun diye şiddetli adâvete1368 başlar, bin canım var ise öle. O sultanların yoluna fedâ olsun. Şimdi bu mevzuda olan bu cüz’ü kebiri 1369, bu cüz nedir diye musannif1370 olan ulema mutalaa1371 ederse beğenir. Deccâl olan mutalaa ederse gayzı gelir. (Kitap bitti.) Hz.Muhyiddin‐i Arabî kaddese’llâhü sırrahu’l‐aziz buna
ﺍﻟﺮﺳﺎﻟﺔ ﻓﻰ ﺍﻟﻌﻨﻘﺎ ﺟﺰﺀ ﻛﺒﲑ ﺑﻨﺒﻮﻯ koyması üzerine bu ismi teberrüken1372 ve teyemmünen1373
ﺍﳉﺰﺀ ﺍﻟﻜﺒﲑ ﺍﻟﻨﺒﻮﻯ ﻭ ﺍﳌﺜﻞ ﺍﻟﻌﻠﻮﻯ ﻓﻰ ﺍﻟﺘﻮﺭﺍﺕ ﻭ ﺍﻻﳒﻴﻞ ﻭ ﺍﻟﻘﺮﺍﻥ (bu ismi
verdim). 1366
“Ekincilerin hoşlarına gidiyor, onlar ile kâfirleri öfkelendirmek için.” Kayın: Kadının veya kocanın erkek kardeşi. 1368 Adâvet: Düşmanlık 1369 Büyük okuma parçası 1370 Mûsannif: Sınıflandıran. Kitab tertib eden. tasnif eden. 1371 Mutalaa: Bir mes'ele hakkında bilgi edinmek için tetkikatta bulunma, okuma, okuma ile meşguliyet. 1372 Teberrük: Uğurlu ve mübarek olarak. Bereket mevzuu ederek. 1373 Teyemmün: Uğur sayarak. Teyemmün ederek. 1367
481
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
ﳏﺮﻡ
ﺍﺛﻨﻴـﻦ
ﺍﳌﺼﻄﻔﻮﻱ
ﻣﺼﺮﺩﻩ
ﺍﻟﺮﲪﻦ ﺍﻟﺮﺣﻴﻢﺑﺴـــﻢ ﺍ
ﻮﺳﹶﻰﻰﹶﻣ ﻭﹶﻣﹶﺎ ﺍُﻭﺗﺒﹶﺎﻁﻘُﻮﺏﹶ ﻭﹶْﺍ َﻻﺳﺤﹶﻖﹶ ﻭﻳﹶﻌﺳﻴ َﻞ ﻭﹶﺍﻤﹶﻌﺳﻴﻢﹶ ﻭﹶﺍﺮﹶﻫﺑﻟَﻰﺍﻨﹶﺎ ﻭﹶﻣﹶﺎ ُﺍْﻧﺰِ َﻝﺍَﻟﻴِ ﻭﹶﻣﹶﺎ ُﺍْﻧﺰِ َﻝﺍﺎﺑِﺎُﻗﻮﻟُﻮﺍ َﺍﻣﹶﻨ ﻮﻥﹶﻤﻠﺴﻣَﻟﻪﻦ ﻭﹶَﻧﺤﻢﻬﻨﻣﻦﹶ َﺍﺣﹶﺪ ُﻕﺑﹶﻴَﻻُﻧ َﻔﺮﻬِﻢ ﺭﹶﺑﻦﻮﻥﹶﻣﺒِﻴﻰﹶ ﺍﻟﻨﻴﺴﹶﻰ ﻭﹶﻣﹶﺎ ﺍُﻭﺗﻭﹶﻋ “ve deyin ki biz Allaha iman ettiğimiz gibi bize ne indirildiyse, İbrahime ve İsmaile ve İshaka ve Yakuba ve Esbata ne indirildise, Mûsaya ve İsâya ne rildiyse ve bütün Pegyamberlere rablarından olarak ne verildiyse hepsine iman ettik, onun Resullerinden birinin arasını ayırmayız ve biz ancak onun için boyun eğen Müslimleriz”1374
ﻨَﻟﻴِ ﻭﹶﻣﹶﺎ ُﺍْﻧﺰِ َﻝﺍﺎ ﺑِﺎ ُﻗﻮﻟُﻮﺍ َﺍﻣﹶﻨ 1375 ayetine gerçek iman getirenin ﺒﹶﺎﻁﻭﹶْﺍ َﻻﺳ Ey âlimler ﹶﺎ 1376
ayetine iman getirmesi mukarrerdir.1377 ﻬِﻢﺒﹶﺎﻃﻭﹶْﺍ َﻻﺳ (Onların torunları) olsa
ﺒﹶﺎﻃَﺍﺳ (Onun torunu) olaydı kelimeden önce gelen enbiyânın torunları veya ﻪ 482
ﺒﹶﺎﻁﻭﹶْﺍ َﻻﺳ (ﺍﻝ ) marife1378 yahut Yakub aleyhisselâmın torunu olurdu. Bunda ﺒﹶﺎﻁَﺍﺳ Mutlak manada ebiyanın olur. Önünü (sonra gelen nebileri) leri ile geldi. istisnaya nas1379 lazımdır. Ne delil ile ihraç olunur ﻭﻟﺪ ﺍﻟﻮﻟﺪ
ﻓﺎﻟﺴﺒﻂ (Torun: anne
yada babanın çocuklarının çocuklarına verilen addır.) (ﺍﻝ ) Ahdi harici ve ahdi
ﺒﺍﺳ cinsi enbiya olmasına zihni olmakla imkân var ise cins1380 için olmakla ﹶﺎﻁ mani nedir? Yine Muhtar’us‐Sıhah isimli kitaptada bu şekilde geçmektedir. Hâsı‐ 1374
Bakara, 136 “ve deyin ki biz Allaha iman ettiğimiz gibi bize ne indirildiyse” 1376 “Torunlar” 1377 Mukarrer: Kararlaşmış. Takrir edilmiş. Karar verilmiş. Kat'i. Şek ve şüpheden beri olan. Muhakkak ve müsellem olan. Anlatılmış. Bildirilmiş. 1378 Marife: Belirli olan 1379 Nas: Delil, ayet 1375
1380
(ﺍﻝ ) Arapça gramer kaidesidir.
Risale-i Hasaneyn
lı Kur´ân‐ı Kerime inanılmış olmaz. Bunlara inanılmaz ise bu iki rasüllerin risaletlerini haber veren ayet müteşâbihat 1381 gibi İsâ aleyhisselâma mevkuftur. (İşaret eder) Vakti bu gündür. Allah Sübhânehû ve Teâlâ’ya yüzbin hamd ve şükürler olsun ki, iki rasülün risaletlerinin haberini Mısrî Fakire müyesser eyle‐ miş. Bilenler haber vermemiş, bilmeyenler bilmemiş. Elhamdülillâh evvelen ve uhrâ1382 büyük övüncüm budur. Bin canımda var ise fedâ olsun, o sultanların yoluna. En’âm Suresinin son kısmı, besmele, Bakara 136. ayet torunların risaletlerine inanmayan kimseler hakkındadır. Eğer iman etmezler ise İmam Hasan ve Hüseyin salavât’ül‐Allah’i aleyhime’s‐ selâm hazretlerinin risaletlerini işittirdiği gibi önceki imanları da fayda vermez. İman ederse önceki ve sonraki imanı makbuldür. Eğer iman getirmez ise önceki imanı da küfür olur. Bütün enbiyaya da küfretmiş olur. Çünkü tezci 1383 kabul etmez. Güneş batıdan doğmuştur. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz Hz. Ali kerremallâhü veche hakkında buyurdular ki;
ﻟﻮ ﻛﺎﻧﺖ ﺍﻟﺒﺤﺎﺭ ﻣﺪﺍﺩ ﻭﺍﻻﺷﺠﺎﺭ ﺍﻗﻼﻡ ﻭ ﺍﻻﻧﺲ ﻛﺘﺎﺏ ﻭ ﺍﳉﻦ ﺣﺴﺎﺏ ﻣﺎ ﺍﺣﺼﻮﺍ ﻓﻀﺎﺋﻞ ﻋﻠﻰ ﺍﺑﻦ ﺍﺑﻲ ﻃﺎﻟﺐ 1384 "Şayet denizler mürekkep olsa, ağaçlar kalem olsa, cinler hesap etse, sanlar da kâtip olsalar, Ali bin Ebi Talib'in faziletlerini (erdemini) saymakla bitiremezlerdi" 1385 İmam Hanife rahimehu’llâha aşağıdaki sözü söyleyen Sufi alimlerin hakkında soruldu: Soru: “İmam Hasan ve Hüseyin salavât’ül‐Allah’i aleyhime’s‐selâm enbiyadandır. Çünkü onlar
ﺒﹶﺎﻁﻭﹶْﺍ َﻻﺳ sıbtı (torunlara) dahildir. Allah Teâlâ
onlara cedleri Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem hürmetine tazim için risalet vermiştir. Onlar Rabbânî hikmet ile nebidirler. Bende buna iman ediyorum. Buna ne gerekir? 1381
Müteşabihât: Beşer lisanının, lügatını vaz etmediği, sezip düşünemediği, misali‐ ni göremediği hakikatların teşbih ve temsiller ile anlatıldığı âyet‐i kerimeler. 1382 Önce ve sonra 1383 Teczi: (Cüz'. den) Kısım kısım ayırma, doğrama, ufaltma, bölme. Birine inanıp diğerine inanmama 1384 “Lev kânet'ül eşcâru aklâm, vel bihâru midâd, vel cinnu hissâb, vel insu kittâb, mâ ahsu fedâilu Ali bin Ebi Tâlib” 1385 İbn‐i Osman el‐El‐Zehebi'nin "Mizan'ül İtidal" c.3, s.467 / el‐Künci eş‐Şafii'nin "Kifayet üt‐Talip" s.252 / İbn‐i İbn‐i Hacer'in "Lisan'ül Mizan" c.5, s.65 / el‐El‐ Zehebi'nin "Tezkiret'ül Huffaz" s.8 / el‐Hamvini eş‐Şafii'nin "Feraid es‐Simtayn" c.1, s.16 / el‐Kunduzi el‐Hanefi'nin "Yenabi'ül Mevedde" s.121 / Menakıb‐ı Hüvarezmi s.2 / Menakıb‐ı Ahmet bin Hanbel
483
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
Cevap: Bu söz Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemi tazim ve kadrini yüceltmek için olup, muradı İmam Hasan ve Hüseyin salavât’ül‐Allah’i aleyhime’s‐selâmı şeriat sahibi nebi olarak kabul itikat etmemektedir. Allah Teâlâ’ya sığınırız şeriat sahibi nebi der ise kâfir olur. Çünkü Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem sahih hadiste ittifakla “Benden sonra nebi yoktur” buyurdu. Bu söz nübüvvetin geldiği zamanda söylendi. Buna zıt ve menfi bir kelamda yoktur.” Bu kelamda sınır yoktur. Muradım Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem tını takdir neseb ve şerefi tazimden, yüceltmek içindir. Hz. İsâ aleyhisselâm bunu nuzül ederek te’yid 1386 edecektir. Bu kadardan fazlasına gerek yoktur. İyi anla, düşün ve irşâd1387 ol. 1388
ﺍﻋﻠﻢ ﺑﺎﻟﺼﻮﺍﺏﻭ ﺍ 1389 Muhammed Niyâzî‐i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
484
1386
Te’yid: (C.: Te'yidât) Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırma. Metânet verme. Doğru‐ lama, doğru çıkarma. Destekleme. 1387 İrşad: Doğru yolu göstermek. Akli ve kalbi, mukni ve te'sirli eserler veya sözlerle gafletten uyandırıp hidâyet yolunu göstermek. Cadde‐i kürba‐yı Kur'aniye yolunda selâmetle devam ettirmek. Allah'a ibadet ve itaata kavuşturmak. Veli bir zâtın, bir kimsenin hidâyete ermesine vesile olması. 1388 Ya Rabbî Niyâzî‐i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîzin bu konuda izah buyurduğu iman üzere iman ve itikat ederim. Kabul buyur. Âmîn. 1389 En doğrusunu Allah Teâlâ bilir.
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
VEZİR FAZIL MUSTAFA PAŞAYA BELGRAD SEFERİ’NDE İKEN GÖNDERDİĞİ MEKTUP 1390
ﺍﻟﺮﲪﻦ ﺍﻟﺮﺣﻴﻢﺑﺴـــﻢ ﺍ (71a)
ﻬﻢﻌ ﺳﹶﻤﻬِﻢﻫﹶﺎ ﺷﹶﻬِﺪﹶ ﻋﹶَﻠﻴﺫَﺍ ﻣﹶﺎﺟﹶﺎﺅﻮﻥﹶ ﺣﹶﺘﱠﻰ ﺍﻮ َﺯﻋﻳﻢﺎﺭِ َﻓﻬﻟَﻰ ﺍﻟﻨِ ﺍ ﺍﺪﹶﺍﺀ َﺍﻋﺸﹶﺮﺤﻡﹶﻳﻭﻳﹶﻮ
ﻯ َﺍْﻧ َﻄﻖﹶ ُﻛ ﱠﻞ ﺍﱠﻟﺬ ُ ﻨﹶﺎ َﻗﺎﻟُﻮﺍ َﺍْﻧ َﻄ َﻘﻨﹶﺎ ﺍ ﻋﹶَﻠﻴُﺗﻢﻟﻢﹶ ﺷﹶﻬِﺪﻢﻫﻠُﻮﺩﺠﻤﹶﻠُﻮﻥﹶ ﻭﹶَﻗﺎﻟُﻮﺍﻟ ﺑِﻤﹶﺎ َﻛﺎﻧُﻮﺍﻳﹶﻌﻢﻫﻠُﻮﺩ ﻭﹶﺟﻢﻫﺼﹶﺎﺭﻭﹶَﺍﺑ ﻭﹶ َﻻ ُﻛﻢﺼﹶﺎﺭ ﻭﹶ َﻻ َﺍﺑ ُﻜﻢﻌ ﺳﹶﻤ ُﻜﻢﻬﹶﺪﹶ ﻋﹶَﻠﻴﻳﹶﺸﻭﻥﹶ َﺍﻥﺮَﺘﺘ َﺗﺴُﺘﻢﻮﻥﹶ ﻭﹶﻣﹶﺎ ُﻛﻨﺟﹶﻌ ُﺗﺮﻪَﻟﻴ ﻭﹶﺍﺮﺓ َﻝﻣﹶ َﺍﻭﻮﹶ ﺧﹶَﻠ َﻘ ُﻜﻢ ﻭﹶﻫﺀﺷﹶﻰ َ ﺍ َﺍﻥُﺘﻢ َﻇﻨﹶﻨﻦ ﻭﹶَﻟﻜ ُﻛﻢﻠُﻮﺩﺟ ُﺘﻢﺒﹶﺤ َﻓ َﺎﺻﺩﹶﻳ ُﻜﻢ َﺍﺭ ُﻜﻢﺑِﺮﹶﺑُﺘﻢﻯ َﻇﻨﹶﻨ ﺍﱠﻟﺬ ُﻜﻢ َﻇﻨ ُﻜﻢﻤﹶﻠُﻮﻥﹶ ﻭﹶ َﺫﻟﺎ َﺗﻌﻤﺍﻣﲑ َﻛﺜَﻠﻢ َﻻﻳﹶﻌ ﺮِﻳﻦﹶﻦﹶ ﺍْﻟﺨَﺎﺳﻣ 1391
Anka isimli kitapta
485
ﻓﺘﻨﻄﻖ ﺍﳉﻮﺍﺭﺡ ﻟﺒﻌﺾ ﺍﻟﻌﺎﺭﻓﲔ ﻭ ﺗﺒﺪﻭﺍ ﺍﻟﻔﻀﺎﻳﺢ ﻻﻫﻞ ﺍﻟﺘﻠﻮﻳﻦ ﻭ ﺍﳌﺼﺎﱀ ﻻﻫﻞ ﺍﻟﺘﻤﻜﲔ ﻓﻴﻪ ﺗﺒﺪﻝ ﺳﻴﺂﲥﻢ ﺣﺴﻨﺎﺕ ﻭ ﻛﺮﻣﺎﲥﻢ ﺁﻳﺎﺕ Fî Sihâh‐il Mesâbih isimli kitapta buyruldu ki;
ﺍﻟﻘﺮﺁﻥ ﺷﺎﻓﻊ ﻭ ﻣﺸﻔﻊ ﻭ ﻣﺎ ﺣﻞ ﻣﺼﺪﻕ 1392 1390
Niyazi‐i Mısrînin Vezir Mustafa Paşa'ya mektub, T816 NİY 1183 H Belediye Yazmaları ‐ Depo BEL_Yz_K.000502/06 1391 “O gün Allah'ın düşmanları cehennem ateşine sürülmek üzere hep bir araya toplanırlar. Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir. Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? derler. Onlar da: Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi o yaratmıştır. Yine O'na döndürülüyorsunuz, derler. Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz. İşte rabbınıza bes‐ lediğiniz o zannınız sizi helâke sürükledi de hüsrana düşenlerden oldunuz” Fussilet, 19‐23 1392 “Kur’ân‐ı Kerim şefaatçi ve şifâ vericidir. Şefaati kabul ve şikâyeti tasdik olu‐ nur”
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
Allah Teâlâ
ﺍﺎ َﻏﻔُﻮﺭﻴﻤ ﻛَﺎﻥﹶ ﺣﹶﻠﱠﻧﻪﺍﻢﺒِﻴﺤﹶﻬﻮﻥﹶ َﺗﺴ َﻻ َﺗ ْﻔ َﻘﻬﻦ ﻭﹶﻟﻜﻩﺪﺑِﺤﹶﻤﺢﺴﹶﺒ ﱠﻻﻳﺍﺀ ﺷﹶﻰﻦﻣﻥﻭﹶﺍ 1393
Her bir şeyin kendine münasip bir lisânı vardır. O lisân ile Allah sübhânehû Teâlâ’yı zikreder. Câferi Sâdık aleyhisselâm buyurmuştur ki, “Kur’ân‐ı Kerim fasih lisan ile söyler. Kiminin lehine, kiminin aleyhine. (71b) Esmâ‐i Kur’ân‐ı Kerim’i bilen, Kur’ân‐ı Kerim’in sözünü bilir” demiştir. Kur’ân‐ı Âzîm’in cildi (derisi) lafızları, eti manası, yağı da kalanları ve iliği de esrârıdır. Tarihi kimin üzerine gelirse şehâdeti onun üzerinedir. Ya lehine ya da aleyhine olur. Çünkü tarih esmâ lisânıdır. 1394 Mâide 64. Ayetinde ﺍﺽِ َﻓﺴﹶﺎﺩﻰ ْﺍ َﻻﺭﻥﹶﻓﻌﹶﻮ ﻭﻳﹶﺴ ُ ﺏِ َﺍ ْﻃ َﻔ َﺎﻫﹶﺎ ﺍْﻠﺤﹶﺮﺍﻟﻭﺍ ﻧَﺎﺭَﻗﺪ ُﻛﱠﻠﻤﹶﺎ َﺍﻭ 1395 =2287 ﻗﲔ ﺍﺗﺎﻡ =2287 1396
Dördüncü olalı kaynatam geleli. Dünkü hırsızlıkta bu kadar idi. Bu gün seksensekiz dir. Diğer bir vecihle ﺍﺽِ َﻓﺴﹶﺎﺩﻰ ْﺍ َﻻﺭﻥﹶﻓﻌﹶﻮﻭﻳﹶﺴ harflerin zat isimlri ile 2287 dir. Kaynatam müfsid geleli dünkü hırsızlıkta yoktur idi. 486
ﺐﺤ ﻻﻳ ُ ﻭﹶﺍ
ﻳﻦﹶﺪ ْﻔﺴﺍْﻟﻤ 1397 yani halife, hakîki müfsidleri sevmez. Hangi vali müfsidleri se‐ verse, hakiki halife değildir, şeytandır.
ﺍﳊﺎﺻﻞ =1290 Kayınatam gizlice
lığa geleli bu kadar gönder. Şuhur 1398 hesabınca 51 eder. Sene hesabınca 4 sene 2 ay eder. Dört sene iki aydan biri bu şehirde ne kadar fesat oldu ise hepsini benim kayınatam etti. Elinde padişah fermanı var. Paşalardan, agvattan,1399 asker ve reâyadan hangi birisine bir şey teklif etse o da muhalefet etse, onu ya öldürür, ya azlettirir veya sürdürür. Padişah fermanı kuvetindedir. O vermiştir. tam ile bildirmiştir ki, efsattan münfek olma 1400 tâ ki o kadar öyle ki onunla 1393
“O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. Doğrusu O Halim olandır, Bağışlayan'dır.” İsrâ, 44 1394 Ebced Hesabı ile elde edilen sonuçlar. 1395 “Savaş ateşini ne zaman körükleseler Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar.” 1396 Kayınatam: Kayınpeder 1397 “Allah bozguncuları sevmez.” (Mâide, 64) 1398 Aylar 1399 Agva: alâlete en fazla sapan, giden. Sapık 1400 Fesatlık çıkarmaktan uzak kalma
Fâzıl Mustafa Paşa’ya Gönderilen Mektup
Mısrî gazaba gelsin “Ben Mehdîyim” desin o zaman iş tamam olur. “Ya alı‐ rız, ya veririz” demiştir. Eğer Mısrî (72a) Tahammül eylese gittikçe fesadı oturur. Tamam, gazaba gelinceye dek dönmem. Ey Köprü (lü)! Fesadı kaynatama kadar ettirsen ki, dünyayı başatan başa ateşe verse yaksa ben ona sahip çıkamazım. Benim hizmetim
ﱠﻻ ﺍْﻟﺒﹶﻼ ُﻍﻚﹶ ﺍ ﻋﹶَﻠﻴﻥﺍ 1401 ayeti ile ameldir. Bana lazım olan tebliğdir. Umurda alakam yoktur. (26 Zi’l‐kade Cuma 5833) Bir hâkim ki, mazluma sahip çıkmaz, zalimi tez bulur. Velâkin bir hâkim ki, hırsız muayyen ola, müddeiye isbat‐ı teklif, hırsız hırsızlığı isbatla sabit ile gelmez ki şahit olun deyeler. Hâsılı, hâkim yaramaz olursa, mazlumun işi Allah Teâlâ’ya kalır.
ﻳﻦﹶﺪ ْﻔﺴ ﺍْﻟﻤﺐﺤ ﻻﻳ ُ ﻭﹶﺍ 1402 ayet gereğince, halifeyi de sevmez. O halife tandır. İmdi Köprülü Mustafa Paşa! 1403 Zamanında hırsızlar gümüş eğerli ata 1401
“sana düşen sadece tebliğdir.” (Şura, 48) Niyâzî‐i Mısrî kuddise sırruhu’l‐aziz
ﱠﻻ ﺍْﻟﺒﹶﻼ ُﻍﻚﹶ ﺍﻭﹶﻣﹶﺎ ﻋﹶَﻠﻴ olarak yazmıştır. Onun bu şekilde yazması da manayı fazla değiş‐ tirmez. 1402 “Allah bozguncuları sevmez.” (Mâide, 64) 1403 Fazıl Mustafa Paşa (d. 1637, Vezirköprü, Samsun ‐ hyt. 19 Ağustos 1691 Salankamen =Yugoslavya) 1689‐91 arasında Osmanlı sadrazamı. Devleti ve orduyu yeniden düzenlemeye çalışmıştır. Köprülü Mehmed Paşa'nın küçük oğlu, Fazıl Ahmed Paşa'nın kardeşidir. Dört yaşında geldiği İstanbul'da iyi bir medrese öğrenimi gördü ve ilmiye sınıfına girdi. Babasının sadrazamlığı sırasında padişahın müteferrikaları arasında yer aldı. Vezirliğe getirilinceye değin zeametle geçindi. Eniştesi Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın salık vermesi üzerine yedinci vezir olarak Divan‐ı Hümayun'a alın‐ dı (1680). Ertesi yıl altıncı vezir oldu ve Edirne'de kalan Şehzade Ahmed'le Süley‐ man'ın korunmasıyla görevlendirildi. 1683'te Niğbolu sancakbeyi, aynı zamanda Silistre (Özi) valisi ve Lehistan serdan oldu. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın yerine sadrazamlığa getirilen Kara İbrahim Paşa'y‐la anlaşamayınca 1684'te devlet görevlerinden affını istedi. Önce kendisine Azaz ve Kilis sancakları arpalık olarak verilip isteği kabul edildiyse de, Akdeniz'de Venedik baskısı artınca 1684 sonlarında Sakız muhafızlığına atandı. Mart 1686'da Seddülbahir (Çanakkale'de) muhafızı oldu. Eniştesi Sadrazam Siyavuş Paşa'nın çağrı‐ sı üzerine, kapıkulu askerlerinin Rumeli'de çıkardıkları karışıklıkları önlemek göreviy‐ le Ekim 1687'de ikinci vezir olarak İstanbul’a gitti. Ayaklanmaları bastırmasına karşın, daha önce kendisine hakaret ettiği için ya‐
487
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
kınlık duymadığı IV. Mehmed'e (Avcı) (h.d 1648‐87) karşı gelişmeleri önleme çaba‐ sına girmedi. Kasım 1687'de IV. Mehmed'in tahttan indirilerek yerine II. Süleyman‐ 'ın (h.d 1687‐91) geçirilmesinde önemli rol oynadı. Ama kendisinden çekinen yeni‐ çerilerin baskısıyla 1688'de İstanbul'dan uzaklaştırılarak, şubatta Çanakkale, martta Hanya, haziranda Kandiye ve aralıkta da Sakız muhafızlığına atandı. Bu sırada Mora, Osmanlıların elinden çıkmış, Arnavutluk ve Sırbistan'daki ayak‐ lanmalar genişlemiş, devlet Rumeli'de oldukça zor duruma düşmüştü. II. Süleyman, böyle bir dönemde Şeyhülislam Debbağza‐de Mehmed Efendi'nin önerisiyle Fazıl Mustafa Paşa'yı sadrazamlığa getirdi (10 Kasım 1689). Fazıl Mustafa Paşa ilk iş ola‐ rak, özellikle Rumeli'de halkın şikâyetlerine, zaman zaman da ayaklanmalarına yol açan ağır savaş vergilerinin bir bölümünü kaldırdı, bir bölümünü de hafifletti. Yeni‐ çeri ağalığına getirdiği Eğinli Haseki Mehmed Ağa aracılığıyla ocağı düzene koydu. Sadrazamlık kurumunu daha bağımsız kılmak amacıyla güçlerini sınırladığı Kubbe‐ altı vezirlerinin sayısını da azalttı. Yeniden düzenleyerek güçlendirdiği orduyla Tem‐ muz 1690'da Macaristan seferine çıktı. Vidin, Niş ve Semendire'den sonra Ekim
488
1690'da Belgrad'ı yeniden ele geçirdi. Belgrad Seferi Niş kalesi tamir edilip içine kuvvet ve harp levazımı konduktan sonra vezir‐i âzam ordu erkâniyle ocak ağalarını davet ederek: "İnşaallah benim maksadım Belgrad fethidir, n e dersiniz?" diye fikirlerini sordu. Ocak ağaları askerin Niş muhasarasında hırpalandığından dolayı faaliyetleri azaldı‐ ğını, asker, cephane ve mühimmata ihtiyaç olduğunu, Tuna yolları ele geçtikten sonra Belgrad üzerine gidilmesini ve muhasara uzayıp kale alınamayacak olursa fena bir durum hasıl olacağını ve bu yıl bu kadarla iktifa edilerek gelecek sene yeni kuvvet ile hareket edilmesini tavsiye ettilerse de vezir‐i âzam : "Allahın inayetiyle fırsat ve nusret bizimdir; ben giderim, isteyen gelsin, gelme‐ yene cebretmem" diye Yavuz'un Çaldıran seferinde yaptığı gibi kesin olarak mu‐ kabele edince oradakilerin hiç birisi muhalefet edemeyip: "Siz bilirsiniz; emrinize imtisal en gideriz ve canla başla çalışırız" diye cevap ver‐ diklerinden harekete karar verilip Fatiha okundu. F az ı l Mu stafa Pa şa , Osmanlı kuvvetleriyle Tö k eli Imre'nin Erdez'deki muvaffakiyetlerini ve düşman başkuman‐ danının esir edildiğini o sırada haber aldığı gibi Fransa ile imparator arasındaki mu‐ harebeden dolayı harbe müncer olan durumdan da istifade ile bu mühim fırsatı kaçırmamak istiyordu. Belgrad üzerine yürünürken Semendire'nin düşman elinde bırakılarak geçilmesi doğru olmadığından evvelâ burasının alınmasına karar verildi; Belgrad'dan Tuna vasıtasiyle Semendire'ye yapılmak istenen yardım muvaffak olamadığından evvelâ Sukulesi yakınındaki bir delikten giren bir bölük başı ile arkadaşları ve daha sonra asker tarafından dışkale alınıp onu müteakip muharebe ile içkale işgal olunarak yedi yüz esir alındı (24 zilhicce 1101 / 28 Eylül 1690). Burası da tahkim edilip içine kuvvet konduktan sonra Semendire ile Belgrad arasındaki Hisarcık mevkii alınıp 2 Ekim’de
Fâzıl Mustafa Paşa’ya Gönderilen Mektup
Belgrad önüne gelindi, düşman, Osmanlı ordusunu görünce varoşu yakarak iç kale‐ ye çekilip müdafaaya başladı. Belgrad’ın zaptı Vezir‐i âzam Belgrad önüne geldiği gün kaleyi kuşatarak dövmeğe başladı; mu‐ hasaranın sekizinci günü (5 muharrem 1102 / 9 Kasım 1690) Belgrad’ın Sava nehri tarafında bulunan iç kalesindeki barut mahzenine isabet eden bir kumbara oradaki dört bin kişiyi öldürdüğü sırada vezir‐i azamın bulunduğu taraftan açılan asıl kale gedikleri görülünce bizzat kendisinin "Yürüyün ümmet‐i Muhammed" diye bağırması üzerine kaleye karşı yapılan şid‐ detli hücum diğer muhasara kollarına da sirayet ettiğinden bu suretle az zamanda Belgrad düşmüştür. Bu muvaffakiyetten düşman o kadar şaşırmıştı ki Tuna kenarın‐ da karşı sahille muvasalayı temin eden on iki gemi içindeki Avusturya kuvvetleri kaçamayarak esir edilmişlerdir. Rivayete göre kalede on altı bin muhafız vardı. Belgrad'ın zaptı üzerine büyük, küçük üçyüz top ele geçmiştir. Yürüyüş esnasında alnından kurşunla vurulup şehit düşen Rumeli beylerbeğisi A rn a vud Mu st afa Paşa'nın cesedi vezir‐i azamın otağı önüne getirilip bizzat vezir‐i azamın imametiyle cenaze namazı kılındıktan sonra yine bizzat Faz ı l M us taf a P aşa tarafından kanlı elbisesiyle defnedilmiştir. Belgrad muhasarası esnasında akına sevk edilen Tatar kuvvetleri karşı tarafa Sirem sahrasına geçip Varadin taraflarına kadar giderek iki binden fazla düşman askerini katlettikleri gibi kalenin zaptından sonra Kalgay Devlet Giray umum Tatar askeriyle Sava nehrini geçip Esek taraflarına kadar olan yerleri vurup nehirde de bazı gemiler elde etmişlerdir. Belgrad’ın zaptından sonra hastalığı geçen Selim Giray Han evvelâ Edirne'ye ge‐ lip sonra da orduya iltihak etmiştir; bu sırada Sava nehri kenarındaki Böğürdelen (Sabaç) kalesi de elde edilmiştir; daha sonra Bosna beylerbeğisi Topal Hüseyin Paşa kapısı halkı ve eyaleti kuvvetleriyle Esek kalesini muhasara edip döğdü ise de yağan yağmurlardan metrisler su ile dolup yaya askeri hareketten kaldığından alınamadı. Vezir‐i azamın bu seferi esnasında daha evvel düşmanın eline geçmiş olan Tuna kenarındaki Vidin kalesiyle Feth‐ül‐islâm, Hırsova ve ikisi arasındaki Şansi adası — ki ıssız bir ada iken düşman tahkim etmişti — elde edilerek Tuna'nın Güney kıyısın‐ daki yerler tamamen alındı. Fazıl Mustafa Paşa, Belgrad kalesini iyice tamir edip içine yeter derecede asker, mühimmat ve zahire koydu. Kendisinden evvel Selim Giray'ı İstanbul'a yolladıktan sonra 15 Kasım’da Belgrad'dan hareket etti ve kırk gün sonra Davudpaşa sahrasına gelerek hastalığı sebebiyle oraya araba ile gelmiş olan padişah II. Süleyman tarafın‐ dan kabul edildi ve “Ben mükâfat etmeğe kadir değilim; Allah Teâlâ iki cihanda yüzünü ak etsin.” il‐ tifatına mazhar oldu. Haziran 1691'de II. Macaristan seferine çıkan Fazıl Mustafa Paşa Sofya'dayken II. Süleyman öldü ve yerine II. Ahmed geçti (h.d 1691‐95). Bu sırada geri çekilmekte olan Avusturya ordusu üzerine saldırıya geçen Fazıl Mustafa Paşa ihtiyatsız davra‐
489
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
benzerler. Tehniye1404 ederler. Allah Teâlâ Köprü‐zâdeye ömürler versin. Anın eyyâm‐ı devletinde1405 zevk edelim diye göğüslerini gererek yürürler. Meşhurdur ki, Küffardan bir taife varmış ki, ehl‐i İslâm kimileri galip gelse, esir olmaktan ölmek yeğdir dedikleri gibi ateşe ururlar1406 imiş. Kiminin de cümlesi yanar imiş. Köprülü‐zâde dahi aklını, amelini, rüşdünü ve tini cem edip cümlesiyle re’y etmiştir ki, eğer Mısrî beni Mehdî etmezse, başkasını tayin ederse o mehdiye bende olmaktan ölmek yeğ dir, diye kayın atama (72b) bu ateşi yaktırır. Bu kâfiri musallat eyledi. buğatı1407 haramileri deryada ve karada oturdu. Kaynatamı ikad 1408 nâr musallat kıldı. Ey Köprülü! Zalim Deccâl lâinsin, zalim iken ben ana mehdi ismini 1409 ye etsem Allah Sübhânehü ve Teâlâ seni mehdi etmez. Zalim nasıl mehdi olur. Eğer Mısrî ben mehdi olurum, halk benim başıma toplansın desin sen, vallâhü’l azîm, dünyayı cümle harab ve viran etsin, sahip çıkmazım. Allah Teâlâ aciz değildir. Mülkünü bana ısmarlamadı. Bana ancak ﱠﻻﻚﹶ ﺍﻭﹶﻣﹶﺎ ﻋﹶَﻠﻴ
ﺍْﻟﺒﹶﻼ ُﻍ demiştir. Tebliğinde kusur etmedim. Kolum kanadım yolundu. Yo‐ 490
lunmuş doğana döndüm. Makdurumu 1410 bezl1411 ve mechûd1412 eyledim. Sarf eyledim. Onsekiz senedir, kuşağım çözüp yatmadım. Bir tatlı taam ye‐ medim. Bir tatlı su içmedim.
narak Kırım güçlerinin bulunmadığı bir sırada çarpışmak zorunda kaldı ve Salanka‐ men Savaşı'nda Hakk’a yürüdü. Fazıl Mustafa Paşa ileri görüşlü bir sadrazamdı. Merkezî yönetimde ve orduda yaptığı düzenlemelerin yanı sıra, ülke içindeki Hıristiyanların yaşam koşullarını iyi‐ leştirmek için büyük çaba harcamış, taşrada ayanların güçlenmesini önlemek ama‐ cıyla her bölgede Divan‐ı Hümayun benzeri meclis‐i ayanlar oluşturmuştur. 1404 Tehniyet: Tebrik etme, kutlama 1405 Vezirlik günlerinde 1406 atarak 1407 Bugat: (Bâgî. C.) Haksızlık edenler, âsiler, serkeş kimseler 1408 İkad: Kuvvetlendirme, sağlam kılma 1409 Tesmiye: İsimlendirme. Ad verme. 1410 Makdur: Güç. Kuvvet. Kudret. Takdir olunmuş. Allah Teâlâ'nın takdiri. Daha evvelden takdir olunmuş 1411 Bezl: Bol. Bol bol verme. Esirgemeden vermek 1412 Mechud: (Cehd. den) Çalışmış uğraşmış, didinmiş, cehdetmiş. Kuvvet, kudret, güç
Fâzıl Mustafa Paşa’ya Gönderilen Mektup
ٍﻮﻉ ﺟﻦﻰﻣ ْﻐﻨ ﻭﹶﻻﻳﻦﻤﺴﺿﺮِﻳﻊٍ ﻻﻳ َ ﻦ ﱠﻻﻣﺍ َﻃﻌﹶﺎﻡﻢﺲﹶ َﻟﻬَﻟﻴ
1413
Bu kadar seneden beri taamım
budur. Suyum hamim1414 ve gussadır.1415 Benim kadar tebliğ etmiş var mıdır. Hak ayan oldu. Yeter şimdiden geri hakka sahip çıkar, hayrolur. (26 Zi’l‐kade Cuma 5833) Bunda bir zaman asker çok idi. Kaç sene ulûfeleri 1416 gelmedi. Tamam, İslam askeri bunaldı. Sipahi1417, yeniçeri, cebeci 1418 vesâir açlıktan lar. Küffara ikişer, üçer paraya bir gün akşamdan ırgatlık ederlerdi. Kimseyi döğüp elinden malını almazlardı. Kimsenin evine hırsızlığa girdiğini görmez‐ lerdi. Vaaz ve nasihate (73a) Koyun tuza çıkar gibi çıkarlardı. O kadar zaruret çekerler ve hırsızlık lerdi. Bu sefer ne oldu ki hırsız oldular. Vallah’ül azim. Emre imtisalen1419 hırsızlık değildir. Benim kaynatam, ‘Filan sen var bu işi işle dediği kimsedir, bu işi eden. Hâsılı bir kimsenin hatırına değerseniz ve zulmederseniz ancak bu vaazı (nasihati) yaz ki, zalim Köprüye i’lâm edin. Kaynatam sipariş ettiği ateşi yaktı. Mısrî bu haberi söyledi diye yazın, gönderin. Ne haber gelirse, ona göre amel edin. Zira bu iş dediklerim kaynatam dediklerinindir. Köprü‐ lünün emriyledir. ﺪﹶﻯ ﻋﹶﻠَﻰﻣﹶﻦِ ﺍﱠﺗﺒﹶﻊﹶ ﺍْﻟﻬﻼﹶﻡ ﹶﻭﺍﻟﺴ1420 Nasihat Ey ağalar, beyler, paşalar, İslam askeri! Cümleniz birbirinize imanda ve lam’da beraber olmanız gerektir ki, birbirlerinizle kardeş olasınız. den küçücüğe baba olasınız. Kendinizden büyüğe oğul olasınız. Bir suçluyu getirdikleri zaman o âdemin suçuna bakın kürek ta’ziri1421 mı lazım, hadd1422 1413
“Onlar için kuru bir dikenden başka yiyecek de yoktur. Ne besler ne açlıktan kurtarır.” Gaşiye, 6‐7 1414 Hamim: Sıcak ve kızgın su. Yakın hısım, soy sop. Samimi arkadaş. 1415 Gussa: Keder. Tasa. Gam. Boğaza takılan yemek. Ağaç, diken 1416 Ulufe: Yeniçerilere ve sipahilere dağıtılan maaş. Bir nevi hayvan yemi 1417 Sipahi: Ask: Osmanlı askerlik teşkilâtında "Timar" namıyla öşür ve rüsumunu aldıkları araziye mukabil, harp zamanlarında kendi hayvanları ve kanunen götürme‐ ğe mecbur oldukları silâhlı askerlerle birlikte sefere iştirak eden bir sınıf süvari aske‐ ri. Bunlar akıncılık, çapulculuk ve karakol hizmetlerini ifa ederler ve düşman karşı‐ sında piyadelerin muhafazasını te'min ettikleri gibi, icabında hücum işlerini de ya‐ parlardı. 1418 Cebeci: f. Eski Osmanlı İmparatorluğunun ordusunun zırhlı sınıfına mensub nefer. 1419 İmtisalen: Bağlı olarak, imtisal ederek, uyarak, tâbi olarak. 1420 Kurtuluş, hidayete uyanlarındır.” Tâ‐Hâ: 47“ 1421 Ta’zir: Siyaset. Tehdit etmek. Tazim ve tathir. Temizlemek ve hürmet etmek.
491
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
mi lazım, adamına göre gerekir. Bazı âdil arz ehli vardır ki, ona ‘niçin ettin? Sana düşmezdi’ demek, onu dövmekten etkilidir. Ona ta’zir o kadar yeter. Bazına üç gün, bazısına yedi gün, bazısına dokuz, bazısına daha ziyade otuzdokuzuna dek kırka varmak gerek.
َﻇَﻠﻢﹶ َﻧ ْﻔﺴﹶﻪِ َﻓ َﻘﺪﻭﺩﹶ ﺍﺪ ﺣﻳﹶَﺘﻌﹶﺪِ ﻭﹶﻣﹶﻦ ﺍﻭﺩﺪْﻠﻚﹶ ﺣﻭﹶﺗ 1423 Sen Allah Teâlâ’dan gayretli değilsin. Bütün halktan Allah Teâlâ (73b) gayretlidir. Gayretinden haramın gizlisini aşikâresini haram eyledi. Zinaya ve içki içmeye hadd tayin eyledi. Allah Teâlâ’nın haddinden her kim ziyade ederse o kimse zülmü kendine etmiş olur. O zülüm sonunda kendi başına uğrar. Bir vech ile ki kendinden olduğunu bilmez. Hayrola. (26 Zi’l‐kade Cuma 5833) Bazı münkirler dermiş ki, bizim aşikâre işlediğimizi bilir, gizli olanı bilmez derlermiş. Allah Sübhânehü ve Teâlâ onları tekzib1424 eder.
ﻦﹶ ﻣُﺘﻢﺒﹶﺤ َﻓ َﺎﺻﺩﹶﻳ ُﻜﻢ َﺍﺭ ُﻜﻢ ﺑِﺮﹶﺑ ُﺘﻢﻯ َﻇﻨﹶﻨ ﺍﱠﻟﺬ ُﻜﻢ َﻇﻨ ُﻜﻢﻤﹶﻠُﻮﻥﹶ ﻭﹶ َﺫﻟﺎ َﺗﻌﻤﺍ ﻣﲑ َﻛﺜَﻠﻢ ﻻﻳﹶﻌ َ ﺍ َﺍﻥُﺘﻢ َﻇﻨﹶﻨﻦﻭﹶَﻟﻜ ﺮِﻳﻦﹶﺍْﻟﺨَﺎﺳ 1425 bu tekzib, tekzib‐i kavlîdir.1426 Lakin bin seneden sonra ayına 492
gününe muvafık acayip tarihler ile esmâ‐i Kur’ân‐ı Kerim’in şehadeti isbatı tamdır, şüphe kalmamıştır. Bu isbatı eden ﺍ
ﻄُﻮﺭﺳ
ِﺍْﻟ َﻘَﻠﻢ
ﻧﻮﻥ Allah
Lügatta red, icbar, tahkir, te'dib, hak üzere tevkif mânalarına gelen bu tabir, İslâm hukukunda: Hakkında muayyen bir şer'î ceza olmayan suçlardan dolayı ulülemr (hükümdar, padişah) veya vekili tarafından tatbik edilen cezalar hakkında kullanılır bir ıstılahtır.Ta'zirin meşruiyeti; Kitab ile, Sünnet‐i Nebeviye ile ve icma‐i ümmet ile sabittir.Ta'zir; dövmekle, hapisle, hattâ katil ile olabileceği gibi azarlama, sert lakırdı veya bakış veya herhangi bir tavır ve vaziyet ile de olabilir. Dövmek suretiyle olan ta'zir, otuzdokuz değnekten fazla olamaz. Bir kavle göre para almak suretiyle de ta'zir câizdir. 1422 Hadd: Hudut. Çizgi. Sınır. Cürüm. Salahiyyet. Şeriatça verilen ceza. Derece. Son derece. Münteha. İnsana ârız olan şiddet ve titizlik. Def etme. Men etmek. Keskin. Sivri. Sert. Gergin. Man: Üç tasavvurdan ibaret olan kıyas. Ekşi. Tesirli, müessir 1423 “Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur.” Talak, 1 1424 Tekzib: yalanlamak, bir işe inanmayıp inkâr etmek, yalan olduğunu söylemek. 1425 “Lâkin zannetmiş idiniz ki Allah yaptıklarınızdan bir çoğunu bilmez. İşte rabbınıza beslediğiniz o zannınız sizi helâke sürükledi de hüsrana düşenlerden oldunuz.” Fussilet, 22‐ 23 1426 Sözde yalanlama
Fâzıl Mustafa Paşa’ya Gönderilen Mektup
Sübhânehü ve Teâlâ yemin ederek buyurdu ki,
ﻤﹶﺔﻌﻭﻥﹶ ﻣﹶﺎ َﺍْﻧﺖﹶ ﺑِﻨ ُﻄﺮﻥ ﻭﹶﺍْﻟ َﻘَﻠﻢِ ﻭﹶﻣﹶﺎﻳﹶﺴ
ٍﻮﻥﻨﻚﹶ ﺑِﻤﹶﺠﺭﹶﺑ1427 hırsız benim kaynatamdır. Lakin fermanlı hırsızdır. Hakkından sizler gelmeye kadir değilsiniz. Allah Teâlâ buyurdu ki;
ﻬﹶﺎﺎ ﻋﹶَﻠﻴ ُﻛ ﱡﻞَﻧ ْﻔﺲٍَﻟﻤﻥﺍﺐ ﺍﻟﺜﱠﺎﻗﻢﺠ َﺍﻟﻨ ﺭﹶﻳﻚﹶﻣﹶﺎﺍﻟﻄﱠﺎﺭِ ُﻕ ﻭﹶﻣﹶﺎ َﺍﺩ ﻭﹶﺍﻟﻄﱠﺎﺭِﻕﻤﹶﺎﺀﻴﻢِ ﻭﹶﺍﻟﺴﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍﺑِﺴ 1428
ﻆ ٌ ﺣﹶﺎﻓ
Benim kaynatam Tarık tır. Bir Tarık tır ki,
ﺐ ﺍﻟﺜﱠﺎﻗﻢﺠَﺍﻟﻨ (karanlığı delen
dızdır).cemi elemde olan nüfusun üzerine hafîzdır.1429 Yani (74a) Hepsi ona mahkûmlardır. En üstünü ve en alçağı ona itaat ederler. Onun hakkından siz nice gelirsiniz. (siz bile gelemezsiniz) Fasıl Kur’ân‐ı Azîm bütün ehli imanın hem kulağı, hem gözü ve cildidir. Allah Sübhânehü ve Teâlâ bütün gizli ve âşikâre olanı bilir. Bin seneden sonra olacak olayı ayına, gününe uygun tarihleri ile Kur’ân‐ı Azîm’e şehâdet ettirir. Bu şehâdeti kabul edin diye ferman eder. Hâkim İslam ehli ise kabul eder. Etmez ise Müslüman değildir. Hadis‐i şerifte
ﺍﻟﻘﺮﺁﻥ ﺷﺎﻓﻊ ﻭ ﻣﺸﻔﻊ ﻭ ﻣﺎ ﺣﻞ ﻣﺼﺪﻕ
1430
yani Şefaati kabul ve şikâyeti tasdik olunur. Allah Teâlâ buyurdu ki; ُﻛﱠﻠﻤﹶﺎ
1427
“Nun ve kalem ve ehli kalemin satra dizdikleri ve dizecekleri hakkı için Sen rabbının ni'meti ile mecnun değilsin” Kalem, 1‐2 1428 “Gökyüzüne ve târıka (sabah yıldızına ) yemin ederim. Târıkın ne olduğunu nereden bileceksin? (O, karanlığı) delen yıldızdır. Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.” Târık, 1‐4 1429 Hafîz: Esirgeyen. Koruyan. Muhafaza eden. Muhafız Hâfız: Alçaltıcı. İnsana haddini bildiren. Rahatta olan 1430 “Kur’ân‐ı Kerim şefaatçi ve şifâ vericidir. Şefaati kabul ve şikâyeti tasdik olu‐ nur” Hz. Ali kerreme’llâhü veche anlatıyor: "Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Kim Kur'ân'ı okur, ezberler, helâl kıldığı şeyi helâl kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabûl ederse Allah, o kimseyi cennete koyar. Ayrıca hepsine cehen‐ nem şart olmuş bulunan âilesinden on kişiye şefaatçi kılınır." (Tirmizî, Sevâbu'l‐ Kur'ân 13, 2907 H.)
493
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
ﺍﻭﺍ ﻧَﺎﺭَﻗﺪَﺍﻭ =2287 1431 kaynatam ibtida geleli ُ ﺏِ َﺍ ْﻃ َﻔ َﺎﻫﹶﺎ ﺍْﻠﺤﹶﺮﻟ = 1489 1432 kaynatam sonra geleli
ﻳﻦﹶﺪ ْﻔﺴ ﺍْﻟﻤﺐﺤ ﻻﻳ ُ ﺍ ﻭﹶﺍﺽِ َﻓﺴﹶﺎﺩﻰ ْﺍ َﻻﺭﻥﹶﻓﻌﹶﻮﻭﻳﹶﺴ 1433 sonra
kaynatam dördüncü olalı. Bu ayet üç tarihli ile şahadet etti. (Hesabı) Verir ki dünkü hırsızlık ateşi yakan kaynatamdır. Başkası değildir. (26 Zi’l‐kade Cuma 5833)
ِﻴﻢﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍﺑِﺴ ﻔًﺎﺤِﻳﹶْﺘﻠُﻮﺍ ﺻﻦﹶ ﺍﻮ ٌﻝﻣﻨﹶ ُﺔ ﺭﹶﺳ ﺍْﻟﺒﹶﻴﻢﻴﹶﻬ َﻔ ﱢﻜﲔﹶ ﺣﹶﺘﱠﻰ َﺗ ْﺎﺗﻨﲔﹶﻣﺮِﻛﺸﺘَﺎﺏِ ﻭﹶﺍْﻟﻤﻞِ ﺍْﻟﻜ َﺍﻫﻦﻭﺍﻣﻳﻦﹶ َﻛ َﻔﺮﻳﹶ ُﻜﻦِ ﺍﱠﻟﺬَﻟﻢ ﻤﹶ ٌﺔ َﻗﻴﻴﻬﹶﺎ ُﻛ ُﺘﺐ ﻓﹶﺮﺓ َﻄﻬﻣ 1434 Ayetteki mie (yüz sayı değeri isimler) ve binlik müdgamlar şu şekilde 2434 10
ﺫﺍﻝ ﺭﺍ ﺗﺎ ﺷﲔ ﺭﺍ ﻛﺎﻑ ﻛﺎﻑ ﺗﺎ ﺗﺎ ﺗﺎ ﺗﺎ ﺑﺎ ﻳﺎ ﺗﺎ ﺭﺍ ﺗﺎ ﻫﺎ ﻫﺎ ﺭﺍ ﺗﺎ ﺗﺎ ﻳﺎ ﺑﺎ ﻗﺎﻑ ﺗﺎ =3344
Edirne seferine yarın adedi budur. Bu dört ﺕ ﺕ ﺕ ﺕ yı oku. Beyyinem (delilim) budur. Bu gün yazgılarımdır.1435
494
(74b) İmam Ali radiyallâhü teâla anh buyurdu ki; 801
ﻧﻔﺴﻰ ﻓﺪﺁﺅﻩ ﻓﻼ ﲣﺪﻟﻮﻩ ﻣﺎ ﻧﱯ ﻭ ﻋﺠﻠﻮﺍﲰﻲ ﻧﱯ ﺍ 257 2260
ﻳﺎ ﺍﻟﻴﻒ
…..10 …170 yine …..27 2289
ﻓﺎﺀ ﻻﻡ ﺗﺎ ﺧﺎ ﺫﺍﻝ ﻻﻡ ﻭﺍﻭ ﻫﺎﺀ ﻭﺍﻭ ﻋﲔ ﺟﻴﻢ ﺟﻴﻢ ﻻﻡ ﻭﺍﻭ ﺍﻟﻴﻒ 444
Kaynatam ibtida geleli oluk ve iki yüzlük dört birlik dört isimler ile 257 701
1431
“Savaş ateşini ne zaman körükleseler” Mâide, 64 “Allah Savaş ateşini söndürmüştür.” Mâide, 64 1433 “Yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah bozguncuları sevmez.”” Mâide, 64 1434 “Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar ehl‐i kitaptan ve müşriklerden inkâr‐ cılar (küfürden) ayrılacak değillerdi. (Bu delil), Allah'tan gelen bir rasüldür, pey‐ derpey tertemiz sahifeler okur. O sahifelerde en doğru hükümler vardır.” Beyyine, 1‐3 1435 Kader, mukadderat 1432
Fâzıl Mustafa Paşa’ya Gönderilen Mektup
hırsızlık günü bu kadar idi (2289) bu kadardır beyitin manası. Mısrî
ﲰﻲ ﻧﱯ ﺍ der anı tahkir etmek sözünü tasdike acele edin.
meddâhına nifak eyleme. Hediye göndermeyi terk edin ancak sözünü hak bilmek demek olur. Yine Hz. Ali radiyallâhü teâla anh
ﻯ ﻓﺎﳌـﻬﺪﺍﺫﺍ ﺑﻠﻎ ﺍﻟﺰﻣﺎﻥ ﻋﻘﻴﺐ ﺻﻮﻡ ﺑﺒﺴــﻢ ﺍ harflerin isimlerini ikiyüzlük olanların 2194
dışında
bu sahihlerin hepsinden sahih (doğru) oldu. Kaynatam küllüli bu
2289
gün adedi budur. Bin
ﺍﻟﻒ ﻋﻘﻴﺐ ﺻﻮﻡ deki başka bir yön ﺍﺫﺍ ﺑﻠﻎ ﺍﻟﺰﻣﺎﻥ ﻋﻘﻴﺐ ﺻﻮﻡ
harflerin isimleri değeri ikiyüzsüz olanlar hemziye Hutbe‐i Süleyman’a1436 yarın günlerin adedi budur.
ِﻴﻢﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍﺑِﺴ ﻨﲔﹶﻀﻊِ ﺳ ْ ِﻰﺑﻮﻥﹶ ﻓﺒ ﺳﹶﻴﹶ ْﻐﻠ َﻏَﻠﺒِﻬِﻢﺪﺑﹶﻌﻦﻣﻢﺽِ ﻭﹶﻫﻧَﻰ ْﺍ َﻻﺭﻰ َﺍﺩ ﻓﻭﻡ ﺍﻟﺮﺒﹶﺖ ﺍﱂ ُﻏﻠ1437 2000
Bütün isimler hemzeliler ile
3196
bizim Osman öleli tamam bu geceye bu
ْ ِ ﺑ dir. kadar olur. ﺱ ﺍﺀ ﺍﺀ ﺍﺀ ﻩ ﺱ ﺱ ﻩ =196 bu gün bizim Osman tamam ﲔﹶﻨﻀﻊِ ﺳ Dokuz sene tamamdır. Her üç sene 1065 gündür. Dokuz sene 3195 bu kadar olur. ﲔﹶﻨﻀﻊِ ﺳ ْ ِﻰﺑﻮﻥﹶ ﻓﺒﺳﹶﻴﹶ ْﻐﻠ toplamı 2290 (75a) Kaynatam müfsid ibtida küllüli bu gün adedi budur. Allah Teâlâ buyurdu ki;
ﻳﻦﹶ ﺳﹶﺎﺟِﺪﻮﺍ َﻟﻪﻰ َﻓ َﻘﻌﻭﺣ ﺭﻦﻣﻴﻪﻓﺨﺖ ْ ﻭﹶَﻧ َﻔُﺘﻪﻳﺫَﺍ ﺳﹶﻮَﻓﺎ 1438 zat isimsiz=702, değeri ikiyüzsüz 761 ta ﻓﺎﻗﲔ tamam dördüncü olalı dünkü tahikikde bu kadar eder. Bu dır. Ruh nefh olduğuna zerre kadar şüphe kalmadı. Köprünün inkarı mekâbire kuru inattır. O kadar Mısriye inanmış yok iken yine tecahül1439 1436
Cuma hutbeleri padişah adına okunduğu ve II. Süleyman dönemi olduğundan. “Elif, Lam, Mim. Rum mağlûb oldu Arzın yakınında, maamafih onlar bu mağlûbiyyetlerinin arkasından bir kaç sene içinde muhakkak galebe edecekler bir kaç yıl içinde” Rum, 1‐4 1438 “Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!” Sâd, 72 1439 Tecâhül: bilmezlikten gelme,. Bilmiyormuş gibi yapma. 1437
495
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
edip Kösec1440 sipahi inkâr ettirdi. Başka bir yönden ُﺘﻪﻳﺫَﺍ ﺳﹶﻮ َﻓﺎ =702 kaynatamı dördüncü kere ispat ile olalı bu gün aded budur. ُﺘﻪﻳ= ﺳﹶﻮ 702 Ey Köprü irade harf …. ziyade olmaz. Yani bu aded olduğu güne müsavi bulunduğu dir. Bu tesviyeyi 1441 gördüğünde mümin olanlar kabul ederler. Etmeyen kendi bilir. (28 Zi’l‐kâde Pazar 5825)
ﺢﺎ َﻓﺴﹶﺒِ َﺍْﻓﻮﹶﺍﺟﻳﻦِ ﺍﻰ ﺩﻠُﻮﻥﹶﻓﺧﺎﺱﹶﻳﹶﺪﺖﹶ ﺍﻟﻨ ﻭﹶﺭﹶَﺍﻳِ ﻭﹶﺍْﻟ َﻔْﺘﺢ ﺍﺮﺫَﺍ ﺟﹶﺎﺀﹶَﻧﺼﻴﻢِﺍﺣﻤﹶﻦِ ﺍﻟﺮﺣِ ﺍﻟﺮﻢِ ﺍﺑِﺴ ﺎﺍﺑ ﻛَﺎﻥﹶ َﺗﻮﱠﻧﻪﺍﺮﻩَﺘ ْﻐﻔﻚﹶ ﻭﹶﺍﺳ ﺭﹶﺑﺪﺑِﺤﹶﻤ 1442 Değeri ikiyüzsüz zat isimler= 2286 olalı yarın yarın aded budur. ﺪ ﺑِﺤﹶﻤﺢَﻓﺴﹶﺒ 5050
ﺎﺍﺑ ﻛَﺎﻥﹶ َﺗﻮﱠﻧﻪﺍﻩﺮَﺘ ْﻐﻔﻚﹶ ﻭﹶﺍﺳﺭﹶﺑ ﺯﺍﻝ ﺭﺍ ﺗﺎ ﺗﺎ ﺧﺎ ﻳﺎ ﻳﺎ ﺭﺍ ﺑﺎ ﺑﺎ ﺗﺎ ﻏﲔ ﺭﺍ ﻧﻮﻥ ﻧﻮﻥ ﺗﺎ ﻭﺍﻭ ﻭﺍﻭ ﺍﻟﻒ = 5052 Köprüzâde ihtifa1443 edeli bu gün adedi budur. Fetha illet‐i eza= 702 budur. Kaynatam ihtifa dört kere ihtifa her bilindikçe bir dahi oldu. Yoluna inanaydı diye. Mısrî ise dünya halkını şahitler getirse inanmak ihtimali olmadığından dördüncü kere olduğuna beş kere……1444 496
Şuhudu adul 1445 getirdi. Sonra olalı bugün aded ﺍ
َﺫ ﺍ = 702 budur. bir
ِ ﺳﹶﺎﻮﺍ َﻟﻪﻰ َﻓ َﻘﻌﻭﺣ ﺭﻦﻣﻴﻪﻓﺨﺖ ْ ﻭﹶَﻧ َﻔ ُﺘﻪﻳﺫَﺍ ﺳﹶﻮَﻓﺎ 1446 ﻳﻰ ﻳﻰ isbâtı dahi ﻳﻦﹶﺟﺪ
ﺍﻟﻒ ﺳﲔ ﻭﺍﻭ ﻭﺍﻭ
ﻫﻰ = 702 işte bu tesviyede ruh nefh1447 olunduğu ayetle sabittir. Bu ayeti bir 1440
Köse Tesviye: düzleme, canlıların âzâlarını güzel, düzgün ve tertipli yaratma. 1442 “Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde, insanları bölük, bölük Allah'ın dinine girerlerken gördüğünde. Rabbini öğerek tesbih et, O'ndan bağışlanmanı dile, çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.” Nasr, 1‐3 1443 İhtifa: Gizlenme. Saklanma. 1444 Buradan sonra sayfalar eksiktir. Bu kalan kısım ( Köprülüzade Mustafa Paşa'ya Gönderilen Mektup / Muhammed b. Ali el‐Malati Niyazi Mısri 894.35 Süleymaniye Kütüphanesi‐ Hacı Mahmud Efendi – 003346) 1445 Adil şahidler 1446 “Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!” Sâd, 72 1447 Nefh: Rüzgâr esmek. Güzel kokunun yayılması. Kokmak. Vurmak. Def'etmek, kovmak. Vuruşmak, kat'etmek 1441
Fâzıl Mustafa Paşa’ya Gönderilen Mektup
kere de başka bir vecihle gelmiş idi. Onda
ﺭﺍﺀ ﺟﻴﻢ bile alınırdı dememiş
idim. Bu kerre zamime1448 yoktur. Bilâ‐zam ve bilâ‐te’vil bi‐şey’i tahakkuk üzeredir. Biri ihtifâ‐i Köprü’ye, biri kaynataya sure‐i şerifenin mietinden (yüz sayılı harflerden ) maadası (diğerleri) esmâ‐i elfiye1449 olmak üzere Mısrî adedi üzerindedir. Mısrî dahi, 350 dir. Bu iki tarihlerin tesviyesi fethi laktır. Bir fetihdir nâm ve şânı belirmez. Zira mutlaktır hele bil, aslı asla müncerdir, mev’ud1450 değildir. Bizim Hakk’la veresiye1451 pazarımız yoktur. Pazarımızdan razıyız. Köprü ne derse desin. 5 Zi’l‐kaade 6522 evâhiru Enâm ﺍﻟﺮﲪﻦ ﺍﻟﺮﺣﻴﻢﺑﺴـــﻢ ﺍ
َﺍﻳﹶﺎﺕﺾﻰﺑﹶﻌﻡﹶﻳﹶ ْﺎﺗﻳﻮﻡ ﻳﺄﺗﻰ ﺁﻳﺔ ﺍﳊﺴﲔ ﺑﻄﻠﻮﻉ ﻳﹶﻮ ﺎَﻧ ْﻔﺴ َﻔﻊﻚﹶ َﻻﻳﹶﻨﺭﹶﺑ
ﺍﲰﺎﺋﻬﺎ ﻣﻮﺍﻓﻘﺔ ﺑﺎﲰﻴﻬﻤﺎ
ﺁﻣﹶﻨﹶﺖ َﺗ ُﻜﻦﳝﹶﺎُﻧﻬﹶﺎَﻟﻢﻳﻐﺮﺏ ﺍﻻﳝﺎﻥ ﺍﻻﻭﻝ ﻣﺎ ﻋﺪﺍ ﺍ
ﻰﻓ َﻛﺴﹶﺒﹶﺖ ُﻞ َﺍﻭ َﻗﺒﻦﻣ
ﺍﳌﺎﺗﲔ ﰲ ﻗﻮﻟﻪ ﺗﻌﻠﻰ
ﻭﺍﺮﺍ ُﻗﻞِ ﺍْﻧَﺘﻈﺮﻬﹶﺎ ﺧﹶﻴﳝﹶﺎﻧﺍ
ﻚ ﹶ ﺭﹶﺑ َﺍﻳﹶﺎﺕﺾﺑﹶﻌ
ﻭﻥﹶ ﻭ ﻣﻊﺮَﺘﻈﻨﻧﱠﺎﻣﻭﻛﺬﺍﻟﻚ ﺍﳝﺎﳖﺎ ﻣﺎ ﻋﺪﺍ ﺍﳌﺄﺗﲔ ﺍ
ﻭﻛﺬﺍﻟﻚ ﻗﺎ ﺍﳌـﺪﻏﻤﺔ ﻣﻊ ﺍﲰـﻪ ﺍﲰﻰ ﺍﳌﺪﻏﻤﺘﲔ ﺣﺴﲔ 118
ﺍﺮﻭﺍ ﺧﹶﻴﺮﺍْﻧَﺘﻈ
olur
yin adedi hasıl olur.
ﺧﺎ ﺣﺎﺀ ﻭﺍﻭ ﺍﻟﻒ ﻫـﻤﺰﻳﺔ zam olunca ﺍﺮﻭﻛﺬﺍﻟﻚ ﺧﹶﻴ =128
İkiyüzlü isimlerden diğeri ile Hasan hasıl olur.
ﺍﳌﺄﺗﲔ ﻯﻯﻯ
1448
Zamime: Ek, ilâve. Artırma, katma, ekleme. Bin sayı değerli isimler 1450 Mev'ud: Söz verilmiş. Vaadedilmiş. Vâdeli. Vadesi muayyen ve mukadder olan. Evvelden takdir olunmu 1451 Veresiye: zarf 1 . Karşılığı sonra ödenmek üzere: 2. Mecaz Özensiz, gönülsüz, önem vermeden. 1449
497
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
ﻰﻓ
ﻭﺍﺮﺍْﻧَﺘﻈ
bu ayet şehadet eder ki, ( ﺣﺴـﻦ ) ( ) ﺣﺴـﻴـﻦHasan ve Hüseyin hak
nebi olduklarına inanmayanın evvelki imanı menfaat vermeye. Tâ ki bunlara iman getirinceye imanlarının kendilere menfaatı olmaya.
ﻚﹶ ﺭﹶﺑ َﺍﻳﹶﺎﺕﺾﺑﹶﻌ adedi ( ) ﺣﺴـﻴـﻦHüseyin adedi buna şahiddir. Tarihler bunların hak nebi olduklarına şahid‐i adildir. Ey Kavmi Vâni! Haberim yoktur.(deme) Dört semâvî kitap menfaat vermez. İmanı menfaat vermeyince menfaat nerede olur. (Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin) Hatemiyetine mâni olur derlerse, mani değildir. Belki daha kuvvet verir, Allah Teâlâ buyurdu ki;
َﻓ َﺎ َﺯﺭﹶﻩﺮﹶﺝﹶ ﺷﹶ ْﻄَﺌﻪﻉٍ َﺍﺧْﻧﺠِﻴﻞِ َﻛﺰﹶﺭﻰ ْﺍﻻﻓﻢﻭﹶﻣﹶ َﺜُﻠﻬ “onların İncil'deki meselleri (vasıfları) ise bir ekin gibidir ki, filizini çıkarmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, 1452 ( ﺣﺴـﻦ ) ( ) ﺣﺴـﻴـﻦ Hasan ve Hüseyin ( ٍﻉ ﺷﹶ َْﻄﺄ َﺯﺭ ) ﺗﻌﻠﻰ ﻋﻠﻴﻪ ﻭ ﺳﻠﻢ ﻭ ﻋﻠﻴﻬـﻤﺎ ﺍﲨـﻴﻌﻦ ﳏﻤـﺪ ﺻﻠﻰ ﺍ 498
( ﺣﺴـﻦ ) ( ) ﺣﺴـﻴـﻦ
kendi cüzleridir. Zirât‐ı şad’i1453 aslına
ğa=Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem) kuvvet olur ve mani olmaz. Husu‐ siyle kendilerine iman getirenlere va’di kerim vardır.
ﺍْﻟ ُﻜﻔﱠﺎﺭﹶﻆ ﺑِﻬِﻢ َ ﻴﻴﹶﻐﺍﻉﹶﻟﺭ ﺍﻟﺰﺠِﺐﻌﻳﻪﻮﻗَﺘﻮﹶﻯ ﻋﹶﻠَﻰ ﺳﻆ ﻓَﺎﺳ َ َﺘ ْﻐَﻠﻓَﺎﺳ sonra da sakları üzerine yükselmiş (istikamet almış) ekincilerin hoşlarına gidiyor, onlar ile kâfirleri öfkelendirmek için.” 1454 ﺎﻴﻤﺍ ﻋﹶﻈﺮ ﻭﹶَﺍﺟﹶﺮﺓ ﻣﹶ ْﻐﻔﻢﻬﻨ ﻣﺤﹶﺎﺕﺎﻟﻠُﻮﺍ ﺍﻟﺼﻮﺍ ﻭﹶﻋﹶﻤﻳﻦﹶ َﺍﻣﹶﻨ ﺍﱠﻟﺬ ُ ﻭﹶﻋﹶﺪﹶ ﺍ “Allah Teâlâ, onlardan imân edip sâlih sâlih amellerde bulunmuşlar için bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfaat vaad buyurmuştur.” 1455 Ey Kavmi Vânî! ﺍﻉﹶﺭﺍﻟﺰ
ﺠِﺐﻌﻳ 1456 mehdine nazar edin ﺍْﻟ ُﻜﻔﱠﺎﺭﹶﻆ ﺑِﻬِﻢ َ ﻴﻴﹶﻐﻟ 1457
mine dahi nazar eden öfkeye düşen kâfirler cemaatinden olmuş olur. Cami‐i 1452
Fetih, 29
1453
Filizlerin ziraatı
1454
Fetih, 29 1455 Fetih, 29 1456 1457
“ekincilerin hoşlarına gidiyor” “onlar ile kâfirleri öfkelendirmek için.”
Fâzıl Mustafa Paşa’ya Gönderilen Mektup
Sağir isimli hadis kitabında
ﺍﻟﺒﺸﲑ ﺍﻟﻨﺬﻳﺮ ﻋﻠﻰ ﺍﻥ ﻧﺒﻮﺓ ﺍﻻﻭﻻﺩ ﻻ ﺗﻨﺎﻓﻰ ﰲ ﺍﳋﺘﻤﻴﺔ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki; ﻧﺒﻴﺎ
ﻟﻮ ﻋﺎﺵ ﺍﺑﺮﺍﻫﻴﻢ ﻟﻜﺎﻥ ﻣﺼﺪﻳﻘﺎ “Eğer o yaşasaydı nebi
olurdu” şeklinde haberler rivayet edilmektedir. Buhari, İbn Ebi Evfa'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden sonra bir nebinin gelmesi mukadder olsaydı, ﲨﻌــﻪ
oğlu yaşardı, ama ondan sonra nebi yoktur” 1458 Zi’lkâde Mesâbih isimli kitabın hadislerinde Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;
ﻭ ﺍﳌﺘﺴـﻠﻂ ﺑﺎﳉﱪﻭﺕ ﻭ ﺍﳌﻜﺬﺏ ﺑﻘﺪﺭ ﺍ ﻭ ﻛﻞ ﻧﱯ ﳎﺎﺏ ﺍﻟﺰﺍﺋﺪﰲ ﻛﺘﺎﺏ ﺍﺳﺘﺔ ﻟﻌﻨﺘﻬﻢ ﻭ ﻟﻌﻨﻬﻢ ﺍ ﻭ ﺍﻟﺘﺎﺭﻙ ﻟﺴﻨﺘﻰ ﻭﺍﳌﺴﺘﺤﻞ ﻣﻦ ﻋﱰﺗﻰ ﻣﺎ ﺣﺮﻡ ﺍ ﻭ ﺍﳌﺴﺘﺤﻞ ﳊﺮﻡ ﺍ ﻭ ﻳﺬﻝ ﻣﻦ ﺍﻋﺰ ﺍﻟﻴﻌﺰ ﻣﻦ ﺍﺫﻝ ﺍ Beyhâki Aişe radiyallahü anhaden senediyle beraber Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurduğu rivayet eder: “Şu altı kişiye, Allah Teâlâ ve duası makbul olan nebiler lanet etmiştir: 1‐Allah Teâlâ’nın kitabına ilavede bulunan, 2‐Allah Teâlâ’nın kaderini yalanlayan, 3‐Zorla musallat olarak Allah Teâlâ’nın aziz kıldığı kimseyi zelil, zelil kıldığını da aziz eden, 4‐Allah Teâlâ’nın haramlarını helal kılan, 5‐Allah Teâlâ’nın yakınlaşmasını haram kıldığı helal kılan, 6‐Sünnetimi terk eden.” 1459 Yezid melundur, İmam Hasan aleyhisselâm müstahildir. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin lanet ettiğine biz dahi lanet ederiz. Her yezide
1458
Buhârî, Edeb, 109; İbn Mâce, Cenaiz, 27; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/133. Camiu’s Sağir:4660; Daifu’l Sağir: 3248; Tahricu’l Mişkat: 1095; Tahricu’s Süne: 44; Feyzu’l Kadir: 4/96. Taberani Evsat: 11/398; Müstedrek: 1/36; 4/90. 1459
499
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
lanet etmezse yeziddir. Allah Teâlâ helal edenlere lanet etsin.1460 1460
500
Hadis kitapları telif edilmeye başlanıldığında çok sıkça karşılaşılan uydurma rivayetler son dönemlere doğru azalma göstermiştir. Lakin keşf ehli gibi (Niyâzî‐i Mısrî kuddise sırruhu’l‐aziz) bazı şeylerde ısrar etmeleri, mesela Hasaneyn’in nü‐ büvveti gibi durumlar, aslında ehl‐i beytin uğradığı eziyetteki, günahkârların haddini aşmasıdır ki, insanların vicdanı tahammül seviyesinde dahi kalamamış akidede ifrada gitme halini almıştır. Fakat görülen bu ifrat mesabesinde olan akideler dinin yıkıma sebebiyet vermesinden çok kuvvetlenmesi yönünde etkili olması da ayrı bir garip durumuda meydana getirmiştir. Neticede, Hadislerin uydurulması ile mücadele edenler sonunda hadisleri inkar etmeye, hadisleri savunmada ileri gidenlerde uydurulan hadisleri kabullenmede ileri gitmişlerdir. Bu durum aslında ifrat ve tefrit arasında İslâmın kudretini artırmış‐ tır. Çünkü insanların nefislerinin bir konuda aşırıya gitmesinde ilâhî yönün kuvvetin‐ den daha fazla etkili olduğu görülmüştür. Mesela, hayalinde din adına oluşan fikir, Kur'ân‐ı Kerim ve sahih hadisten daha kavi olmuştur. Çünkü her insanın anlayışı kadar ifade tarzına ulaşan hadisler bile Kur'ân‐ı Kerim'den daha fazla etkili olması psikolojik bir nedendir. Bu türlü anlayışlar içerisinde dinin kuvvetlenmesi genellikle inancın ulaşılmaz burçlarındaki umdelerin anlayışlara düşen akslerinin şualarından başka bir şeyde olmamıştır. Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam? Ben haramı helâlı karıştırmam: Seninle içilen şarap helaldir, Sensiz içtiğimiz su bile haram. [Mevzu (Uydurma) Rivayetler Mevzu: Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem aleyhine yalan olarak uydurulmuş hadistir. Hükmü: Reddedilmesidir. Böyle bir rivayeti ancak ondan sakındırmak maksadıy‐ la uydurma olduğu açıklanarak zikretmek caiz olur. Çünkü Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Her kim yalan olduğunu gördüğü bir hadisi benden diye naklederse o, yalan söyleyenlerden birisidir." (Muslim) Hadisin uydurma olduğu bir kaç yolla bilinebilir. Bazıları: 1‐ Hadisi uyduranın bunu itiraf etmesi 2‐ Hadisin akla aykırı olması. Mesela, iki çelişkili hususu birarada sözkonusu etmesi, imkânsız bir şeyin varlığını dile getirmesi yahut vacip (var olması zorunlu) bir şeyin varlığına aykırı ifadeler taşıması ve benzeri hususlara aykırılığı. 3‐ Dinde kesin olarak bilinen hususlara muhalif olması. Mesela İslam’ın rükünle‐ rinden birisini kaldırması, faizi ya da benzer bir hükmü helal kılması yahut kıyametin kopacağı zamanı tayin etmesi yahut Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem'den sonra bir nebi gönderilmesinin mümkün olduğunu ifade etmesi ve buna benzer hususlar ihtiva etmesi. Uydurma hadisler pek çoktur.
Fâzıl Mustafa Paşa’ya Gönderilen Mektup
Hâsılı, İmam Hasan ve İmam Hüseyin aleyhimesselâmın hak rasül olduk‐ larını inkâr edenler bunların kanını helal kabul edenler yeziddir. Allah Teâlâ helal edenlere lanet etsin. İmam Hasan ve İmam Hüseyin salavatullahi ve selamuhu aleyhima va afdalu's‐Salavati ala ceddihima Muhammedin hatemi'n‐nebiyyin, sallallâhü teâla aleyhi ve sellem ve ala cemî‐il‐enbiya'i ve'l‐mürselin velhamdülillâhi Sünneti savunmak ve ümmeti sakındırmak amacıyla mevzu hadisler ile ilgili ge‐ rekli bilgileri vermek üzere hadis âlimleri pekçok eser telif etmişlerdir. Meselâ: 1‐İbnu'l‐Cevzî (vefatı 597 H.)'nin el‐Mevzuâtu'l‐Kübrâ adlı eseri. Fakat bütün mevzu hadisleri toplamadığı gibi mevzu olmayan hadisleri de mevzu göstermiştir. 2‐ Şevkânî (vefatı 1250 h.) el‐Fevâidu'l‐Mecmûa fi'l‐Ahadîsi'l‐Mevzûa. Mevzu olmayan hadisleri mevzu diye göstermek suretiyle bir çeşit gevşeklik göstermiştir. 3‐ İbn Arrak (vefatı 963 h.) Tenzihu'ş‐Şeria el‐Merfua ani'l‐Ahbari'ş‐Şenia el‐ Mevdua. Bu hususta yazılmış en kapsamlı kitaptır. Hadis uyduranlar pek çoktur. Onların ünlü büyüklerinden bazıları: İshak b. Necîh el‐Malatî, Me'nun b. Ahmed el‐Herevî, Muhammed b. es‐Saib el‐Kelbî, el‐Muğire b. Said el‐Kûfî, Mukatil b. Ebi Süleyman, el‐Vâkidî, İbn Ebi Yah‐ ya. Hadis uyduranlar çeşit çeşittir. 1‐ Müslümanların akidesini ifsad etmek, İslâmı bozmak, hükümlerini değiştirmek isteyen zındıklar: Ebu Cafer el‐Mansur'un öldürdüğü Muhammed b. Said el‐Maslûb (haça gerilerek öldürülen) gibi. Bu Enes'den Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme merfû’ diye şöyle bir hadis uydurmuştur: “Ben peygamberlerin sonuncusuyum. Allah Teâlâ'nın dilemesi müstesnâ. Ben‐ den sonra nebi gelmeyecektir.” Abdu'l‐Kerim b. Ebi'l‐Avcâ’ da bu kabildendir. Bunu da Abbasî emîrlerinden birisi Basra'da öldürmüş ve öldürüleceği vakit şunları söylemiştir: “Ben aranızda haramı helal, helali de haram kıldığım dört bin hadis uydurdum.” 2‐ Halife ve emirlere yakınlaşmak isteyenler. 3‐ Avama yakınlaşarak gözlerine girmek isteyenler. Bunlar avamı teşvik yahut korkutmak ya da mal yahut mevki elde etmek amacıyla garip şeyleri zikrederlerdi. Mescidlerde, toplantılarda dehşete düşülecek şekilde garip şeyler anlatan kıssacılar bu kabildendir. 4‐ Dinî hamaset sahipleri de İslâm’ın faziletli gördüğü işler, bununla alakalı hu‐ suslar, dünyaya karşı zâhid davranmak ve buna benzer hadisler uydurmuşlardır. Maksatları ise insanların dine yönelmelerini, dünyaya karşı da zahid olmalarını sağ‐ lamaktır. Merv kadısı Ebu Asme Nuh b. Ebi Meryem gibi. Bu tek tek Kur’ân sureleri‐ nin faziletleri hakkında bir hadis uydurmuş ve şöyle demiştir: “İnsanların Kur’ân'dan yüz çevirdiklerini Ebu Hanife'nin fıkhıyla, İbn İshak'ın Meğazisiyle uğ‐ raştıklarını gördüm.” Bu sözleriyle, bu hadisi bundan dolayı vazettiğini (uydurduğu‐ nu) söylemektedir. 5‐ Bir mezhep, bir tarikat, bir şehir, bir önder ya da bir kabileye taassubla bağlana‐ rak, taassubla bağlandığı şeyin faziletlerine ve onların övülmesine dair hadisler uydurmuşlardır.] (Muhammed Salih el‐Useymîn, Hadis Usûlüne Giriş, s. 14)
501
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
rabbil âlemin. Ey Münkir! Senin inkârına sebeb İmam Âzam rahmetullâhi aleyh bu züdür. ﺑﻌﺪ ﻣﻮﺕ
ﻭﱂ ﻳﻠﻌﻦ ﻳﺰﻳﺪﺍ “Yezide ölümünden sonra lanet olmaz” ancak
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin lanet ettiğine bizde lanet ederiz. İmam‐ı âzamın kelâmı ile Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin hadisi bir konuda cem olsa, birbirine muhalif olsa hangisine tâbi olmak gerekir? se tâbi olmak farzdır. Zira müçtehide hata etmek olur. Fakat Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem vahy ile söyler. Hata eylemez hali ondadır. İmam Âzamın yezide lanet etmeyin dediği gerçi hata ile değil idi, medâr 1461 idi. Yezîdiler (Emeviler) kuvvetli idi. Şerlerinden sıyanet1462 ile dedi. Mudâra1463 haktır, neylesin. Onlara kadı olmayı da kabul etmedi. Hapiste can verdi. rahmetullâhi aleyh rahmeten vâsia. Ey Münkir! Eğer inkârın garz1464 ile olmasa, insaf ile olaydı, hak gün gibi zuhur ettiğinde canla kabul ederdin. Lakin sizin inkârınız haset ve inat inkâ‐ rıdır. Ona çare yoktur, kabul etmezsiniz.
ٍ ﻧُﻮﺭﻦ ﻣﺍ َﻓﻤﹶﺎ َﻟﻪ ﻧُﻮﺭ َﻟﻪ ُ ﻌﹶﻞِ ﺍﻳﹶﺠ َﻟﻢ“ ﻭﹶﻣﹶﻦBir
kimseye Allah nûr vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur.” 1465
502
Allah Teâlâ o kişiye rahmet etsin ki, bu meclisi yaza vardığı meclislerde ulemaya göstere, muttasıf olanlar çoktur, kabul ederler. Yunus suresinde
ﻮﻥﹶﻤﹶﻌﺎﻳﹶﺠﻤﻣﺮﻮﹶ ﺧﹶﻴﻮﺍ ﻫﻚﹶ َﻓْﻠﻴﹶ ْﻔﺮﹶﺣ َﻓﺒِ َﺬﻟﻪﻤﹶﺘِ ﻭﹶﺑِﺮﹶﺣﻀﻞِ ﺍ ْ ُﻗ ْﻞ ﺑِ َﻔ “De ki: An‐
cak Allah’ın lütfu ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Bu, onların (dün‐ ﻝﺏﻑﺍﻩ
ya malı olarak) topladıklarından daha hayırlıdır.” 1466
ِﻀﻞِ ﺍ ْ ُﻗ ْﻞﺑِ َﻔ
da ayetinin kalan kısmının tekrar etmeyen harfleri 118 dir. Hasan ( ﺣﺴـﻦ
:118 ) sayısı hâsıl olur. ﻪﻤﹶﺘﻭﹶﺑِﺮﹶﺣ esmâ‐i rahmet budur. 1461
ىمحى Hüseyin (
Medar: Sebeb, vesile. Sıyanet: Koruma veya korunma. Himaye veya muhafaza. 1463 Müdara: Dost gibi görünme. Yüze gülme. Başkalarının fikirlerine uyarcasına hareket etmek. Sulh ve salâh üzere bulunmak. (Meşru bir surette ve iyi bir netice için yapılan müdârâ memduhtur. Fena bir netice için ise, kötüdür; İslâmlığa yakış‐ maz, İslâm onu men'eder.) (Bak: Mümaşat) 1464 Garz: Doldurmak. Noksan etmek, noksanlaştırmak 1465 Nur, 40 1466 Yunus, 58 1462
Fâzıl Mustafa Paşa’ya Gönderilen Mektup
ﺣﺴـﻴـﻦ:128) adedi olur. Şimdi Kur’ân‐ı âzim bunlar ile mesrur olun ki, size cemî maldan ve ilimden bunlara iman hayırlıdır, dediği bunlara ta’zime kâfi‐ dir. Mısrî’nin itikadı
ﻭ ﺍﺷﻬﺪ ﺍﻥ ﺍﳊﺴﻦ ﻭ ﺍﳊﺴﲔ ﺳﺒﻄﺎﻩ ﺭﺳـﻮﻻﻥِ ﻣﻦﺍ ﺭﺳﻮﻝ ﺍ ﻭﺍﺷﻬﺪ ﺍﻥ ﳏﻤﺪﺍﺷﻬﺪ ﺍﻥ ﻻ ﺍﻟﻪ ﺍ ﺍ ﻋﻠﻰ ﺻﻠﻮﺍﺕ ﺍ ﻭ ﺳﻼﻣـﻪ ﻋﻠﻴﻬـﻤﺎ ﺍﻓﻀـﻞ ﺍﻟﺼﻠﻮﺍﺕ ﺭﺳـﻮﻻﻥِ ﻣﻦ ﺭﺳﻮﻝ ﺍ ﺻﻠﻮﺍﺕ ﺍﺭﺳﻮﻝ ﺍ ﺗﻌﻠﻰ ﻋﻠﻴﻪ ﻭ ﺳﻠﻢ ﻭ ﻋﻠﻰ ﲨـﻴﻊ ﺍﻻﻧﺒﻴـﺎﺀ ﻭ ﺍﳌـﺮﺳﻠـﲔ ﻭ ﺁﳍﻢ ﻭﺟﺪﻫـﻤـﺎ ﳏﻤـﺪ ﺧﺎﰎ ﺍﻟـﻨﺒﻴـﲔ ﺻﻠﻰ ﺍ ﺭﺏ ﺍﻟﻌﺎﳌﲔ ﺻﺤﺒﻬﻢ ﺍﲨﻌﲔ ﻭ ﺍﳊﻤﺪ “Eşhedu en lailahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden resulullah, ve eşhedu enne'l‐Hasene va'l‐Huseyne sibtahu, resûlâni min resulillahi salavatullahi ve selamuhu aleyhima va afdalu's‐Salavati resûlâni min resulillahi salavatullahi ala ceddihima Muhammedin hatemi'n‐nebiyyin, sallallâhü teâla aleyhi ve sellem ve ala cemî‐il‐enbiya'i ve'l‐mürselin ve âlihim ve sahbihim ecmeîn velhamdü lillâhi rabbil âlemin” 1467 Mısrînin hali Ankâ‐i Mu’ribde şöyledir.
ﻭﻫﻮ ﻣﻦ ﺍﻟﻌﺮﺏ ﻻ ﻣﻦ ﺍﻟﻌﺠﻢ ﺍﺩﻭﻡ ﺍﻟﻮﻥ ﺍﺻﻬﺐ ﺍﻗﺮﺏ ﻣﻦ ﺍﳌﻄﻮﻝ ﻣﻨﻪ ﺍﱃ ﺍﻟﻘﺼﺮ ﻛﺎﻧﻪ ﺍﻟﺒﺪﺭ ﺍﻻﺯﻫﺮ ﺍﱃ ﻗﻮﻟﻪ ﻣﺮﺿﻲ ﺍﻟﻘﻮﻝ ﻣﺸﻜﻮﺭ ﺍﻟﻔﻌﻞ ﻭﻫﺬﺍ ﻫﻮ ﻓﺎﻋﻠﻢ ﻋﻴﺴﻰ ﺑﻦ ﻭﻫﻮ ﺍﺳﻢ ﻛﻞ ﻋﺒﺪ ﺍﺍﲰﻪ ﻋﺒﺪ ﺍ ﻣﺮﻳﻢ ﻋﻠﻴﻪ ﺍﻟﺴﻼﻡ ﻓﺎﻟﺘﺤﻖ ﺑﺎﺻﺤﺎﺑﻪ ﻭ ﲤﻴﺰ ﰲ ﺍﺗﺮﺍﺑﻪ ﻭﺍﻟﺘﺠﺖ ﺍﻟﻘﺮﻭﻥ ﺑﻈﻬﻮﺭ ﺍﻟﺴﺮ ﺍﳌﺼﻮﻥ ﺍﱃ ﺁﺧﺮ ﺫﻛﺮﻩ ﻲ ﺍﻟﻘﻮﻝ ﻣﺸﻜﻮﺭﺍ ﻭ ﻟﻪ ﺍﳊﻤﺪ ﻋﻠﻴﻪ ﻋﻨﻪ ﻓﻨﻈﺮﻭﺍ ﺷﻬﺎﺩﺓ ﺍﻟﻌﻨﻘﺎﺀ ﻓﻰ ﺣﻘﻪ ﺑﻘﻮﻟﻪ ﻣﺮﺿﺭﺿﻰ ﺍ Ankâ’nın şahâdeti ile Mısrî razı olunmuş söz ve şükür edilmiş fiildedir. Kavmi Vâni katında münkir olduğu gam değildir. Zira onlar âdem değildirler, yeziddirler. Allah Teâlâ’nın laneti üzerlerine olsun. Muhammed Niyâzî‐i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz 1467
“Allah Teâlâ'dan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah Teâlâ'nın elçisi olduğuna, Hasan'la Hüseyin'in, O'nun torunları ve Allah Teâlâ'nın nebilerinden iki nebi olduklarına şehadet ederim. Allah Teâlâ'nın salât ve selamı her ikisine, salât‐ ların en efdali iki rasulün dedeleri olan Nebilerin Hatemi Muhammmed sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz'e, bütün nebilere ve resullere olsun. Âline ve ashabına da olsun. Elhamdülillâhi rabbil âlemin”
503
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
504
Niyâzî‐i Mısrî kuddise sırruhu’l‐azizin bir başka mektubu "Ey Köprülü‐zâde! Mısrî'yi tağlît 1468 için kütüb‐i evliyayı zabt u halel1469 ile doldurdun. Bu‐ gün bâb‐ı ferasete bir mikdâr baktım. Tamâm mütâlâa ve müşâkele ve mümâsele ile doldurup, Hasan Efendi ile göndermişsin. Ey Köprülü‐zâde! Bâb‐ı ferasetin bir nev'i vardır. Onu ehlu'llâh yazmamışlardır. Odur ki, nûr'i ferasetle bir‐ şeye arif ve muttali' olsa, onu izhâr etmekte mahzur var mıdır, yok mudur? Olduğu surette zarar kendisine midir, dostlarına mıdır, yâhûd düşmanlarına mıdır? Zarar kendisine ise, velev ba'de‐zamân1470 ise, onun izhârını terk eder. Kendüye "Câhil imiş, eşek imiş, ahmak imiş." derler. İzhâr etmez, ikinci kendüye izhâr etmekte nefi var, lâkin dervişlerine zarar var; bu dahivelev ba'de‐zamân ise de, terk‐i tağyir ve ta'yîbi kabul eder. Üçüncü odur ki, izhârında kendisine nefi vardır; dostlarına dahi. Yâhûd nef ve zarar mücerred düşmanlarına olur; arif onu izhâr etmekte iki veçhe nazırdır: Kâmil olan, düşmana gelen zararı kayırmaz, izhâr eder. Amma ekmel olan arif de, dosta gelecek zararı nice kayırırsa, düşmâna gelecek zararı dahi öyle kayırır. Zirâ düşmân kalıcak, arif terakkiden kâfir. Dost ile düşmân iki ayak gibidir. Düşman giderse bir ayak ile kalır. Bir ayak ile hod menzile varılmaz. Bu hâli her arife Allâhu azîmü'ş‐şân vermemiştir. Her pey‐ gamber bir kemâl ile fahr eylemiştir. Mısrî Efendi dahi düşmanlarıyla fahr eyler. Onsekiz sene habsde olduğuna fahr u şükr eyler. İlâhî, sen şol fazl u minen1471 sahibisin ki, hadd ü pâyânın yoktur. Cem’i cevahir ü araza ve ecnâs‐ı enva‐ı efrada şumûlü bir katresine noksan getir‐ mez. Cümle usâtın 1472 cürmünü bir katresi mahv eder. Ben şumûl ü hıtâb 1468
Taglit: (Galat. dan) Yanlışını çıkarma. Yanıltma. Karıştırma Halel: Bozukluk. Eksiklik. Başkası tarafından verilen zarar. İki şeyin aralığı. Boşluk. Açıklık. 1470 Bir zaman sonra 1471 Minen: (Minnet. C.) Minnetler. 1472 Usat: (Asi. C.) Asiler, zorbalar, itaat etmeyenler. Günahkârlar. 1469
Fâzıl Mustafa Paşa’ya Gönderilen Mektup
sahibiyim ki, cürmüme hadd ü pâyân yoktur. Beniafv eyle bi‐nihâye fazlın ile. Hâl ehline ma'lûmdur. Ma'zûr ola. Ve's‐selâmu alâ meni'ttebea'l‐hüdâ . Hâdimü'l'fukarâ Muhammed‐i Misrî.1473
505
1473
(VASSAF & hzl. Prof.Dr. Mehmet AKKUŞ‐ Prof.Dr. Ali YILMAZ, 2006), v. 86, (s. 80)
Niyâzî-i Mısrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
Tasavvufi şiirlerde kullanılan semboller Tasavvufi “Gayb ilimlerinin gizli manaları, izzet perdesi ile örtülü bulun‐ duğuna binaen, tasavvuf yolunda gidenlerin kudsi sırlarını, akıllara telkin edebilmek ve yaklaştırabilmek için, sufiyye hazeratı, hislerle anlaşılabilen, şeylere delalet eden ve bilinen lafızlar ile gizli manalar arasında enasübe riayetle, , hususi işaretleri tedvin eylemişlerdir. Aşağıdaki fihrist, şemsüddin tebrizi, Mahmud Şebüsteri Hafız Şirazi gibi eazım‐ı sufiyyenin kudsi ve nadir eserlerindeki asli maksadın anlaşılmasına hizmet etmesi cihetinden, sufiyye kitaplarından iktibas edilmiştir. Ruh – tecelli‐i cemal‐i ilahi Zülf – tecelli‐i celal‐i ilahi Ebru – makam‐ı kurb ile talibin maksadı Çeşm – murakabat‐ı ilahiyeye nazar Müjgan – varid‐i kahr Gamze – istiğna, serzeniş Piri mugan ‐ mürşidi kâmil, Şarap – aşk ve muhabbet Meyhane – aşkın pazarı, aşkın pazarında, aşkı best ve neşr eylemek Büt – seyr ü sülukun müntehası olan, yüce matlub, yüce maksad Zünnar – hizmeti akd ü iltizam etmek Deyr – halveti talep etmek Zühd – masivaya muhabbeti terk etmek Gül – şahed‐ ı hakiki Bülbül – âşık Gülistan – müşahede mahalli Sireşk – asar‐ı hüzn Nefs – ehl‐i imanın sebeb‐i cavidanisi olan ruh‐i kudsiyan Bazu – salikin, ilahi cezbelerden kuvvet bulması Dest – vahdaniyetin asarından tecelli eden tasarrufat‐ı ulviye Kalem – kaza ve kaderin cereyan ahkâmı Reftar – rıf’at ve ulvi mertebeler Destar –asar‐ı sun’ı ilahiye Cevgan – kaza ve kader Kuy – teslim ve inkıyad Harabat – tevhid –i mahz, beşer‐i özelliklerden kurtuluş”1474
1474
Tasavvuf ceridesi, no:31 –sh.4‐5‐6
506
Divan-ı İlâhiyyat ve Açıklaması
507
Ehl-i Beyt ile ilgili Şemalar
508 508
Ehl-i Beyt ile ilgili Şemalar
509