Ekonometri-2.pdf

  • Uploaded by: Erol Bayramoğlu
  • 0
  • 0
  • May 2020
  • PDF

This document was uploaded by user and they confirmed that they have the permission to share it. If you are author or own the copyright of this book, please report to us by using this DMCA report form. Report DMCA


Overview

Download & View Ekonometri-2.pdf as PDF for free.

More details

  • Words: 9,187
  • Pages: 42
Dergimizin ilk sayısından herkese merhaba, Yıl 2012… Kışa doğru ve öğrenci olduğum zamanlar… Ekip arkadaşlarımla beraber “Ekonometristler” isimli online dergimizin ilk sayısını çıkarmanın heyecanını yaşamıştık. Yıl 2016… Kışa doğru ve öğrenci olmadığım zamanlar… Ekip arkadaşlarımla beraber “Ekonometri Nedir?” isimli online dergimizin ilk sayısını çıkarmanın heyecanını yaşıyoruz. 4 yıl geçti… Aynı faaliyetler ve yoğun duygular içindeyim. Bir üniversite öğrencisi ileride neler yapacağını çoğu zaman belli eder bana göre. Şu an nelerle uğraşıyorsanız ileride de büyük ihtimalle aynı ya da yakın şeyleri yapacaksınız. Bu deneyimleri yaşayan biri olarak diyebilirim ki; üniversite döneminizde hayalini kurduğunuz hayat için vakit kaybetmeden gerçek bir emek harcayın. İlk sayımızda derginin adına paralel bir şekilde “ekonometri nedir?” sorusuna cevap aradık. Yazarlarımız, dolu dolu yazıları ile karşınızda olacak. Bunun yanında iki büyüğümüz, iki hocamız da bildiklerini zevkle paylaştılar. Önce, ekonometrik.net’in kurucusu, sosyal medyada öğrencilerinin imdadına yetişen, Gazi Üniversitesi Öğretim Elemanı Sayın Mehmet Özcan’ın “Ekonometri Nasıl Sevilir?” başlıklı yazısını; ardından, kendisini Finansal Ekonometri kitabı ile tanıdığım, İstanbul Üniversitesi Ekonometri bölümü başkanı Sayın Nilgün Çil ile yapılan röportajı okuyacaksınız. Biz her bir yazıyı okurken zevk aldık. Aynı zevki umarım sizler de alacaksınız. Dergi sürecinin, genel olarak hayatın, en güzel yanının bir takım olumsuzlukların ortaya çıkması ile beraber bunları yönetmek olduğunu düşünüyorum. Acıyı tatmadan tatlının tanımını yapamazsınız. Sağlıklı bir tanım için de riskleri iyi yönetmelisiniz. Bu sayıda olumsuzluklar yaşamadık değil. Fakat hiçbiri bizi yolumuzdan çeviremedi. Hazırlık sürecinde moral bozmadan yoluna devam eden ekip arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Kapak tasarımı ile yoğun bir şekilde uğraşan Furkan Gül’e de ayrıca teşekkürü bir borç biliriz. Sizler bu sayıyı okurken ben 365/2 olarak Kütahya Hava Er Eğitim Tugay Komutanlığı’nda acemi olarak askerliğime başlamış olacağım. Yani, bir süre aranızda olamayacağım. Bu sayının aramızdaki iletişimi güçlü tutmasını temenni ediyorum. Yaşadığımız sürece yenilenmek ve daha da iyisini ortaya koymak elzem. Daha nice sayılarda, birbirinden güzel nice içeriklerle karşınıza çıkabilmemiz dileğiyle… Herkese keyifli okumalar.

Ahmet AKGÜL - Editör

“Her adımı büyük bir heyecan ve yeni deneyimler içeren dergimiz gönüllü bir ekip tarafından ekonometri sevdalıları için gönülden hazırlanmıştır. İlk sayımız ekonometrinin rehberi tadında oldu ve biz de birçok şey öğrendik. Bu süreçte bize destek veren hocalarımıza ve yazarlarımıza teşekkürü bir borç bilirim. Elimizden geldiğince en ince ayrıntısına kadar düşündüğümüz ve çok güzel bir ekibin ürünü olan bu dergiyi ortaya çıkarırken çok keyif aldık. Umarım sizler de okurken aynı keyfi alırsınız. Bir sonraki sayımızda görüşmek dileğiyle…”

Selin ŞAHİN – İçerik Sorumlusu “Bireysel olarak sürekli hareket ederken takım çalışmasının ne demek olduğunu dergide görev alırken anladım. Dergi boyunca en güzel tecrübem siz ne kadar çabalarsanız çabalayın eğer zincirin oluşmasını istiyorsanız halkaları tek tek takmanız gerek. Her bir halka birimizin görevi ediyordu ve tek bir halka kendi başına hiçbir işe yaramıyordu. Farkettim ki disiplinin istekten bir kere daha ön planda olması gerektiğidir. İstek tek başına yeterli olmuyor anlayacağınız. Derginin kattığı güzel şeylerden bir tanesi de arkadaşlık, samimiyet, eğlenceydi. Dergide sohbet ederken inanılmaz gülüyordum. Bu gerçekten çok güzel. Kahkahalarımın sayısını hatırlamıyorum bile. Bir ekonometrist der ki; değişkenlerin ilişkisi doğruluğu ölçer.”

Merve YÜMLÜ – Tasarım Sorumlusu “Başlamasının beraberinde göz açıp kapayana kadar biten keyifli bir süreç yaşadık. Her şeyden önce Ekonometri bilimi adına yararlı bir çalışma yapmanın gururunu yaşadık. Ekip olarak fedakarlıklarda bulunduk ve buna değdi. Okuyucularımızın da yazarlarımızın da yüreğine sağlık. Mesleğimize bir katkıda bulunabildiysek ne mutlu bize. Bu meslek hepimizin. Geliştirme umudu ve çabası hepimizin. Dayan kitap ile. Dayan iş ile. Tırnak ile diş ile. Umut ile sevda ile düş ile. Dayan rüsva etme beni.”

Beyhan KOLHAN – Görsel Sorumlusu

Türkiye’ye Ekonometri biliminin getirilmesinde öncü olan Ekonometri profesörü Sayın Ahmet Kılıçbay’ı saygıyla anıyoruz.

EKONOMETRi Merhaba sevgili arkadaşlar, Ben bu yazımda öncelikle bölümümü biraz tanıtmak istiyorum. Eğer biraz araştırdıysanız en basit haliyle matematik, iktisat ve istatistik bilimlerinin karışımı olarak tanımlanır. Ekonometri ölçüm yapar. İktisadi teoriler arasındaki parametreleri ölçer. Şimdi de gelelim ekonometri denince herkesin zihninde canlanan kelimeye: ZOR. Önce kendiniz için ‘zorluk’ kavramını tanımlayın. Eğer sayısal temeliniz varsa; en azından liseden türev, integral, olasılık bilerek geldiyseniz rahat edersiniz. Hocalardan azar işitmeden ilk iki seneyi rahatlıkla bitirirsiniz. Ama bu bölüm için sadece zar zor iki tane türev formülü ezberleyip üç tane grafik çizmek yetmiyor. Bunların yanında ‘hevesli’ de olmalısınız. Zaten hayatta yaptığınız her şey için bu geçerlidir. Ne olursa olsun, insanlar ne derse desin siz mutlu olduğunuz işi yapın. Biraz da okul hayatıyla ilgili gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. O ilk sabah çok gergin geçer. Bilmediğiniz bir ortam, yepyeni bir hayat sizi bekliyor. Hayalleriniz var. Evet, hepsi de gerçekleşsin istiyorsunuz. İlk günler bütün derslere girdiniz, hocaları pür dikkat dinliyorsunuz. Gittiniz her dersin kitabını da aldınız. Her şey güzel. Sonra vakit geçtikçe sıkıldınız, gelmediniz okula. Olabilir, çok doğal. Ama ipin ucunu kaçırmamalısınız. Çünkü en iyi not kendi tuttuğunuz nottur. Ezberlemeyin, neyin nerden geldiğini anlayın. Öyle ya da böyle ilk iki seneyi bir şekilde bitirdiniz. Asıl olay şimdi başlıyor. Çünkü ilk iki sene tüm bölümler ortaktır; iktisat da olsanız maliye de işletme de olsanız hepsi aynıdır. Üçüncü seneyle beraber alanlara göre ayrılır. Ekonometride ise takdir edersiniz ki daha sayısal ağırlıklı dersler vardır: ekonometri, matematiksel istatistik, uygulamalı istatistik, zaman serileri analizi, bilgisayar programlama gibi. Kulağa diğerlerinden daha zor geliyor değil mi?  Ama dediğim gibi eğer severseniz önünüzde kimse duramaz. Ekonometrinin gerçekten ne demek olduğunu bilen hocalarınız zaten size okul hayatınız boyunca ‘en şanslı bölümde’ olduğunuzu söyleyeceklerdir. Çünkü mezun olduğunuzda bir işletme öğrencisiyle aynı diplomaya sahip olacaksınız. İşletme öğrencisi eğer tembelse belki yata yata mezun olmuştur ama siz kendinizi geliştirdiyseniz ve bunu ifade edebilirseniz her zaman bir adım önde olursunuz. Yazımı bitirirken ilk ekonometri dersinde Nilgün hocamızın söylediklerini iletmek istiyorum. Ben bu cümleleri duyunca daha da sevmiştim bölümümü, umarım sizde de aynı etkiyi yaratır. 

“Mezun oldunuz, iş aramaya başladınız. Başvuru yaptığınız bir firma sizi mülakata çağırdı. Yönetici ‘ben seni istihdam edersem senin bana nasıl bir katkın olur?’ diye sordu. Ne dersiniz? Mesela ben iktisat fakültesi mezunuyum, öğrendiklerimi burada uygulayabilirim derseniz, cevabınız sizi işe alacak kişiyi tatmin etmez. Ama siz ‘efendim sizin rakip şirketiniz X firması, aynı malı üretiyorsunuz. O firmanın fiyatlarını %1 artırdığında sizin satış hâsılatınızın ne kadar artacağını hesaplayabilirim’ diyebilir misiniz? Ekonometrici bunu der. Veya ‘sizin reklam harcamalarınız 10000 TL’den 20000 TL’ye çıkarsa bu artışın, satışlarınız üzerindeki etkisinin ne olacağını hesaplayabilirim ve bu artışın gerçekten yapılıp yapılmaması gerektiği sonucuna da varabilirim’ diyebilir misiniz? Ekonometrici bunu da der. Çünkü bizim işimiz somut verilerle. Verileri alırız, ekonometrik bilgilerimizden faydalanarak ve program kullanarak modellerimizi kurarız.

Melike Ecem SERTBAŞ İstanbul Üniversitesi – Ekonometri 3 twitter/ecemsertbas

EKONOMETRi NEDiR ? NE DEGiLDiR ? Merhaba arkadaşlar, Uludağ Üniversitesi ve yeşil şehir Bursa'dan selamlar; Bugün ilk defa yazacağım "Ekonometri Nedir? Ne Değildir?" Merak etmeyin bilimsel tanımlara girip terimsel kelimeler kullanarak sizi yazıdan ve kendimden soğutmayacağım.  Ekonometri bölümü okuyan birçok arkadaşımız bölüm ile üniversite tercih kılavuzunda tanışmıştır ki; benim arkadaşlarımın da çoğu öyle. Ve bu durum çoğu zaman dezavantaj oluşturmuştur. Ama önemli olan bu durumda bile ekonometriden zevk almaktır. Ekonometri sayılardan resim yapma sanatıdır. Ekonometri heyecandır. Ekonometri zevktir. Ekonometri günlük hayatta bakkal Recep amcamın dükkânına girecek kadar gelişmiş bir bilim dalıdır. Aynı zamanda hayatımızla bu kadar iç içe olduğumuz halde çevremizde hak ettiği değeri görmeyen bir sanattır. "Ekonometri geleceğin mesleğidir." Geçen hafta katıldığım, ülkenin ekonomisine yön veren önemli bir kurumun baş ekonomistinin söyleşisinde duymuştum bu kelimeleri. Evet, ekonometri geleceğin mesleğidir. Hepimiz yaşı teyzelerin azizliğine uğramışızdır. -Ne okuyorsun evladım. -Ekonometri teyze. -Ne metri? -E-ko-no-met-ri teyze. -Hııı! Ekometri, anladım(!) Ee devlette yeri var mı memur olacak mısın ne iş yapar bu dediklerin? -..........

Bir tek bununla değil maalesef bazı üniversite mezunları da ekonometriyi bilmiyor daha. Bursa’ya ilk geldiğim sene yurt bakıyordum. Bir yurt buldum ve müdürüyle görüşmem şu şekilde geçti; Yurt M: Ne okuyorsunuz? Mac.: Ekonometri. Yurt M: O bölüm çok zor 7 yılda bitiremezsin gel seni işletmeye ya da iktisada geçiş yaptıralım. Mac.: Peki, 3.5 yılda bitirirsem? Ve sonuç olarak yurt müdür bir daha bana cevap vermedi. Bende o yurtta kalmadım. Ben gelmeden önce araştırmıştım. Nasıl dersleri var, hangi imkânları var ve diğer bölümlerle arasındaki farklar nelerdir. Sonuç olarak gördüm ki bizim birçok avantajımız var. Zorla gelinmesi gereken bir bölüm değildir ekonometri. Aksine geleceğin yöneticilerini yetiştiren bilinçli insanların yer aldığı, sayıların hayatımızı devam ettirmesi için gerek elementlerle özdeşleştiği bir bölümdür. Ekonometri hayatımızın her yerinde var. Bakkalda, süper markette, pazarda... İnsanların sayılarla tanışması aslınsa ekonometri ile tanışması oluyor. Sözel bölüm öğrencilerinin aldığın notların ortalamasının hesaplanması bile bir ekonometri bölümünün işlevidir. Kısaca; Ekonometri hayattır. Kabusa dönen 4 üniversite senesi değil!!

M. Aysan CÜNNÜK Uludağ Üniversitesi – Ekonometri 2 twitter/m_cnnk

KiM KORKAR MATEMATiKTEN! Eveett… Sınavlara girdiniz, güzel bir puanı cebe koydunuz. Sırada tercih etmek istediğiniz üniversiteler ve bölümler var. İlk olarak şunu söylemeliyim ki tercih yapacağınız bölümü çok iyi tanıyın. Ekonometri yazmak istiyorsunuz ama ‘acaba nedir ki bu ekonometri?’ diye sordunuz kendinize. Ekonometrinin en gerçek tanımı şudur: İktisadi olayların açıklamasını yaparken parametreleri matematiksel ve istatistiksel açıdan inceleyip yorumlamaktır. Yani işin içinde bir matematik var arkadaşlar. Matematik gerçekten çok sevildiği gibi birçoğumuzun da korkusu olabiliyor. Bu korkunun elbette türlü sebepleri olabilir. Oralara başka bir zaman değinebiliriz.  Size ekonometrinin ne olduğunu gerçekten bilmeyen ufak hayallerin insanı olan bazı kişiler yanlış tanımlar yapacaktır buna hazır olun. Ekonometrinin bir farkı olmadığını, mezun olduğunuzda diğer İİBF bölümlerinden herhangi biriyle aynı işi yapacağınızı anlatıp duracaklardır. Korkularımız elbette olacaktır ama onları yenemeyeceğiz anlamına gelmiyor bu. Öncelikle biraz iktisat ve matematik neden bir arada ona değinelim. Aslında matematiğin iktisatta kullanımı Neoklasik iktisatçılar tarafından başlatılmış daha sonra 1930’larda Ekonometric Society isimli iktisat topluluğunun kurulmasıyla devam etmiştir. İktisattan, faydalandığımız diğer bilimleri dışlamak ne kadar mantıksızsa matematiği dışlamak da o kadar faydasız olacaktır. Matematik bir temel bilimdir. Peki, temel bilim nedir? Diğer bilimlerin daha iyi açıklanabilmesi için yardımcı olan bilimlerdir. İktisatta matematik bir amaç değil iktisadi gerçeklikleri açıklayabilmek için bir araçtır. Gelgelelim tercihinizi ekonometri olarak yaptınız ve yerleştiniz. Ancak matematik dersinde çok başarılı olduğunuzu düşünmüyorsunuz. Olabilir bu bir kayıp değil. Hala öğrenme şansına sahipsiniz. Yani ekonometriyi kazanacak kadar matematiğiniz varmış bunu aklınızdan çıkarmayın. Sonrası sizin çabalarınıza ve gerçekten ne kadar istekli olduğunuza bağlı. Kendimden örnek verecek olursam, okul hayatı boyunca hiçbir şekilde matematiğe ilgi duymayan aslında matematikten korkan bir öğrenciydim. Benim için gerçekten kâbus gibiydi. Asla yapamayacağıma kendimi inandırmıştım bir kere. Önüme gelen sorularda sayılar sanki birbirleriyle dans ederdi, en basit formülü bile öğrenmemiştim. Kesinlikle başarısız bir öğrenci değildim. Sadece kendimi matematikten soyutlamıştım ve korktukça kaçtım, ilgimi kaybettim ve zamanla ulaşılmaz bir hal aldı. Sonra Ekonometri okumaya başladım. İnanın derslere ilk girdiğimde matematiğin nerdeyse bütün derslerimde ana faktör olduğunu görünce küçük bir kalp krizi geçirecek gibi oldum.  Bu işin üstesinden nasıl geleceğimi

düşünerek okula gidip geliyordum. Gel zaman git zaman bunun böyle olmayacağını anladım. Etraftaki diğer arkadaşlarımı seyrediyordum neden onlar yapabiliyor da ben yapamıyordum? Belki hiç denememiştim de ondan. Elimden geleni yaptım artık kaçmaktansa çabalamam gerektiğini fark ettiğim an gerçekten her şey değişti. Sonra çok sevdim okuduğum bölümü. Yaptığım o küçük işlemler bile bana inanılmaz bir haz veriyordu. “Korkularının üstüne gitmiş ve korkuyu yenmiş olmanın hazzı” inanın ki hiçbir şeyde yok. Zaten kimse sizden bir matematik bölümü öğrencisi gibi performans beklemiyor. Sadece sayılarla uğraşmaktan keyif alabilme ve analitik düşünebilme yetisi kazansanız gerisi gelecektir.

Şunu söylemeliyim ki Ekonometri okumak istiyorsanız eğer hesap makineniz yanınızdan hiç ayırmadığınız bir parçanız olacak. Aslında keyifli yanı şu; elinizdeki verileri hesaplıyorsunuz sonra onları iktisadi açıdan yorumluyorsunuz. Yani hem iktisat biliyorsunuz hem matematik. Analiz yapmak hayatınızın bir parçası oluveriyor bir anda. Ekonomi haberlerini takip ederken buluyorsunuz kendinizi. Öyle ki “Aa! bugün dolar yükselmiş.” Altında yatan sebepleri az çok tahmin edebiliyorsunuz. İktisat hayatın çok temel bir parçası. İktisadi değişmeleri bilmek ve onunla uğraşmak ne kadar keyifli olabilir siz düşünün. -Tüm bunların yanında anneniz marketlerde para üstlerini hep size hesaplatıyor bu da işin eğlenceli bir kısmı.  Unutmayın; biraz istemek ve inanmakla başarılmayacak bir şey yok. Devam etmek, ilerlemek ve güneşi uyandırmak güç değil. Jose Mauro De Vasconcelos’un çok sevdiğim bir kitabından çok sevdiğim bi alıntıyı sizinle paylaşmak istiyorum. ‘Gidip güneşi uyandıralım.’ Evet, güneşi uyandırmak gerekiyor...

Merve YEŞİLTEPE Trakya Üniversitesi – Ekonometri 4 twitter/MrvYsltp

HAYAT KURTARAN BiR DENEYiM: STAJ! Bir kitabı almadan önce arka kapağını okudunuz mu? Ya da bir araba almadan önce test sürüşüne çıktınız mı? Eğer bunların hiçbirini yapmadıysanız kesinlikle merak ettiğiniz bir şeyin tadını önce arkadaşınızın siparişinden tatmışsınızdır. Kitabın beklentileriniz karşılamadığını fark ederseniz almazsınız. Arabanın konforunu sevmezsiniz, almazsınız. Sipariş vermek istediğiniz yemek damak tadınıza hitap etmiyordur almazsınız. Bunlar hayatınızı çok etkilemez. Fakat işinizi bu kadar kolay değiştiremezsiniz. Staj sizin neleri istediğinizi neleri sevmediğinizi hangi alanlara yatkın olduğunuzu ölçmenin en iyi yollarından biridir. Şimdi bir düşünün, hiç bilmediğiniz bir işe girmek fikriniz olmayan sektörlerde çalışmak sizi ne kadar mutlu eder? Cevap: HİÇ. Eğer çok şanslı değilseniz istediğiniz şeyin ne olduğuna karar verene kadar birçok fırsatı kaçıracaksınız. Staj size bir yerde istediğiniz hayatın hangisi olduğunu seçme fırsatı verir. İki stajını da bankada yapan biri olarak burada kendimden örnek vermek istiyorum. İlki operasyon kısmı ikincisi ise pazarlamadaydı. Operasyondayken hiç sıkılmadım ama pazarlamada stajın bitiş gününü iple çektim. Çünkü bana göre değildi ve stajı yarıda bırakmayı bile düşünmüştüm. Lakin en kötü staj bile siz farkında olmadan size çok şey katabilir. Çünkü hangi sektörde, hangi alanda çalışırsanız çalışın insan ilişkileriniz kuvvetli değilse o işte çok ilerleyemiyorsunuz. Stajda hem insanlarla olan ilişkilerinizi ilerletiyorsunuz hem de iş ortamını görüyorsunuz. Ve adaptasyonunuz yaptığınız stajla doğru orantılı olarak artıyor. Bu yüzden ne kadar farklı alanda staj yaparsanız o kadar iyi olur. Size tavsiyem stajı sadece CV’ye yazılacak bir şey olarak görmeyin. Aksine “bu iş bana uygun mu?” gözüyle bakarsanız stajdan daha çok verim alırsınız. Deneyimleriniz sizi bir hatta birkaç adım öne taşır. Mezun olduğunuzda iş aramak yerine iş teklifleri alırsınız. Tabii stajda kendinizi gösterirseniz... Kendinizi nasıl gösterirsiniz? Öncelikle gerçekten işi istediğinize inanın. Stajyer gibi değil oranın daimi çalışanı gibi görün kendinizi. Sorumluluk alın. Gözlem yapın ve bu gözlemler doğrultusunda sorular sorun. Belirli aralıklarla staj danışmanınıza geri bildirim verin. Ne kadar kendinizi ortaya atar ne kadar ilgili görünürseniz mezun olduğunuzda aranma oranınız o kadar artacaktır. Staj sonrası bağınızı koparmayın çünkü işe girerken referans yazmanız gerekebilir ve gerekecek de. Ayrıca iş ağınızı ne kadar genişletebilirseniz mezun olunca bir o kadar rahat edersiniz.

Staj başvurusu yapmadan önce kendinize bir kariyer planı yapın. Eğer kendiniz yapamıyorsanız deneyimli kişilerden yardım isteyebilirsiniz. 28 yıldır PwC Türkiye ofisinde çalışan Baki Bey bizlere bu konuda önemli bir tavsiye veriyor: “Öncelikle hangi sektörde çalışmak istediğinize karar verin. Sonra o sektördeki şirketleri araştırın.” Örneğin, denetim sektöründe çalışmak istiyorsunuz. Ama bir denetim şirketi ne yapar, kariyer imkanları nelerdir bunları bilmeden işe girerseniz sıkıntı yaşayabilirsiniz. Ama staj yapar ve denetimin size uygun olmadığını aslında vergi konusuna daha ilgili olduğunuzu görürseniz işe girdiğinizde sabah uykularınızı işkenceye dönüşmekten kurtarırsınız. Gelelim staj başvurularını nereden yapacağınıza. Mutlaka kariyer sitelerine üyeliğiniz olsun. Staj başvuru dönemlerinde buraları her gün kontrol edin. Göreceksiniz ki karşınıza çokça başvuru yapacağınız ilan çıkacak. Ayrıca okulunuzun kariyer günlerine katılın ve gelen firmaların staj başvuru formlarını doldurun. Bu gibi etkinlikler sayesinde iş adamlarıyla tanışıp tavsiyeler alabilirsimiz. Bunların dışında staj yapmak istediğiniz şirketin insan kaynaklarına CV yollayabilirsiniz. Bu sizi daha şanslı kılar. Zorunlu ya da gönüllü staj olsun kesinlikle naylon staj yapmayın. Ve de mutlaka ama mutlaka yabancı dilinizi geliştirin. İyi firmalar staja dahi dil bilmeyenleri tercih etmiyorlar. Kısacası staj ciddi bir iş!

Selin ŞAHİN İstanbul Üniversitesi – Ekonometri 3 twitter/selinshinn

STAJ DENEYiMLERiM Merhaba arkadaşlar, Hepimizin bildiği gibi sosyal bilimlerin temel alındığı bölümlerde staj önemli bir yer edinmektedir. Stajı okulda gördüğümüz teorik bilgileri gerçek iş yaşantısında nasıl pratiğe dökeceğimizi gösteren bir eğitim türü olarak adlandırabiliriz kendi içimizde. Bu yazımda sizlere kendi staj deneyimlerimden bahsetmek istiyorum. Kendimi tanıtacak olursam İstanbul Üniversitesi’nde Ekonometri bölümü üçüncü sınıf öğrencisiyim. Bölüme ilk girdiğim sene bütün hocalarımızın ve çevremdeki özel sektörde çalışan insanların her zaman nasihat niteliğindeki cümlesini sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum: “Kendinizi diğer insanlardan farklılaştırın.” Bu nasihatten yola çıkarak bazı arkadaşlarım yabancı dile, bazı arkadaşlarım programlara, bazı arkadaşlarımda benim gibi staj çalışmalarına önem vermeye başladılar. Öncelikle bir staj ilanına başvuru yapabilmek ve mülakata çağırılmanız için bir CV (Özgeçmiş) oluşturmamız gerekiyor. Hiçbir fikriniz olmayabilir gerçekten bu konuda sıkıntınız olmasın bunu yaşayan ben dâhil tonlarca öğrenci arkadaşımı tanıyorum. Bu işler için birinden yardım rica edebilir veya internetten hazır Word formatındaki CV’lere kendi bilgilerinizi doldurmakla en başta yetinebilirsiniz. Dolduracağınız bilgiler staj yapmamış bir öğrenci için maalesef size yetersiz gelecek ama üzülmenizi gerektirecek bir şey yok çünkü sizin gibi herkes böyle başlıyor olacak. Adınızı, soyadınızı, mezun olduğunuz liseyi vb. bilgileri girdikten sonra stajlara başvurmak için hazırsınız demektir.

Peki, oluşturduğumuz CV’yi firmalara nasıl ulaştıracağız? Bunun birçok yolu var arkadaşım. İnternet üzerinden kariyer.net yenibiris.com gibi iş ilanlarının güncel olarak paylaşıldığı sitelere CV’lerinizi yükleyip kendinize uygun gördüğünüz şirketin staj ilanına başvuru yapabilir, çalışmak istediğiniz firmaların İK (İnsan Kaynakları) direktörlerine mail atabilir veya bizzat firmalara CV’lerinizi elden götürebilirsiniz. Ama benim size tavsiyem en başta söylediğim kariyer.net gibi sitelere CV’lerinizi yükleyip başvurularınızı oradan yapmanız. Çünkü hem çok fazla imkânınız olacak hem de daha kolay ve pratiktir. Diyelim ki, X firmasının Finans departmanına başvuru yaptınız, cevap beklemeye geçtiniz. Yapacağınız en büyük hatayı burada yapmış olacaksınız. Aynı sitede Y firmasının, Z firmasının ve bunlar gibi birçok staj ilanı var arkadaşım onlara da başvuru yapmaya devam edeceksin. Bütün firmalar sana mesaj atacaktır ama bu mesajları muhtemelen sistem otomatik olarak atıyor yani hemen sevinmene gerek yok, o mesaj başvuru yapan herkese gidecek. Biraz yapmanız gerekenlerden bahsettikten sonra bundan sonra ki bölümde benim neler yaptıklarımı anlatmayı amaçlıyor ve bu konular üzerinden sizleri bilgilendirmek istiyorum. Birinci sınıfın sonuna doğru birçok firmaya başvuru yapmıştım. Kimi birinci sınıf olmamı bahane gösterip çeviriyor kimisi ise okulumun sigortamı birinci sınıfta karşılamadığı için başvurularımı geri çeviriyorlardı. Tam yaz tatiline girmek üzereyken Garanti Bankası’ndan aldığım bir mail ile mülakat hazırlıklarının içinde buldum kendimi. Bu ilk tecrübem olacaktı ama stajı kapmayı çok istediğim için hemen sektörde çalışan insanlar ile iletişime geçmekte fayda bulacağımı düşündüm ve ne tür soruların mülakatta karşıma çıkabileceğini, mülakat sırasında nasıl davranmam gerektiğini, mülakata giderken nasıl giyinmem gerektiğine dair benzer birçok soru sordum. Daha sonra Garanti Bankası’ndan aldığım ikinci mailde ilk mülakat deneyimimin online bir ortamda olacağını duyunca şaşırmıştım ama üstesinden gelemeyeceğimiz bir şey değil gerçekten. Mülakata girmeden önce düz renk bir gömlek giymiş ve tavsiye üzerine Garanti Bankası’nın tarihçesini okumuştum. Mülakat günü ve saati geldiğinde bana verdikleri linke tıklayarak sisteme giriş yaptım. Bir aksilik çıkmaması adına mülakattan önce mikrofon ve kameramı kontrol etmiştim. Mülakat başladığında karşımda birisini beklerken üstten sorular inmeye başladı. “Kendinizi tanıtınız, nerede okumaktasınız, yabancı dil seviyeniz, neden bankacılık sektörü, Garanti Bankası hakkında ne gibi bilgilere sahipsiniz?” Bütün bunları kamera karşısında cevaplayıp gönderdikten sonra geri dönüş beklemeye başladım. Birkaç hafta sonra staj programına kabul edildiğimi, staj başlama tarihi ve yerimi içeren bir mail almıştım. Garanti Bankası, birinci sınıf olmam nedeniyle beni genel merkez binası yerine şubelerinden birisinde istihdam etmişti. Staj başlama günü kumaş pantolon, düz renk bir gömlek ve kundura ayakkabımı giymiş ve tıraş olmuş bir şekilde sabah şubenin önünde tam saatinde bulundum. Daha sonra şube içerisindeki birimime götürüldüm ve orada benden sorumlu insanlar ile tanıştım. İlk önce okumam ve imzalamam için sözleşme verdiler daha sonra hemen işe koyulmuştum. Garanti

Bankası’nda tüm staj boyunca dosya işi yaptığımı üzülerek söylemek zorundayım fakat bir şubede hangi birim ne iş yapar kim hangi tür müşteriler ile ilgilenir ve bunlardan çok daha fazla detay şey öğrendim. Şimdi açık konuşmak gerekirse bankacılık sektöründe staj yapıyorsanız dosyalara gömülürsünüz ama CV’nize banka stajı yazmış olmak kurumsal bir firmanın ortamında bulunduğunuzu göstermeniz için önemlidir. Bunu kendi kendime öğrendiğimi de sizlere söyleyebilirim çünkü Garanti Bankasında stajım hala devam ederken CV’ mi güncellemiş deneyimler bölümüne Garanti Bankası’nda yapmakta olduğum stajı eklemiştim ve deneyim yazmadan önce üç farklı firma aradıysa deneyim bölümünü doldurduktan sonra bu sayı iki katına çıktı fakat yine okulumun sigorta engeline takılmıştım. Bir sıkıntı olmadan birinci stajımı başarı ile bitirmiştim ve staj bitirme yazısı ile birlikte uğurlanmıştım. Garanti Bankası’nda tanıştığım insanlar ile ilk network ağımı oluşturmaya başlamıştım böylelikle. Bir de biz öğrencilerin merak ettiği stajlarda yemek, yol parası ve ücret verecekler mi konusu var. Maalesef Garanti Bankası hiçbirini karşılamadı ve bizleri bu konuda biraz mağdur durumda bırakmış oldu. Daha sonra ki dönemler için staj ayarlayamadım ve okulun açılması ile birlikte uzun dönemli staj arayışlarım başlamıştı. Birkaç firma tarafından mülakata çağırıldım ama benim için büyük tecrübe olan bir mülakat deneyimimi anlatayım sizlere. Bir firmanın muhasebe departmanı için stajyer ilanına başvurmuştum. Başvuru yaptığım şirket bir danışmanlık şirketi ile çalışıyor ve bu danışmanlık şirketi beni mülakata davet etti. Mülakata başlamadan önce çok küçük bir odaya geçip birtakım testler çözmemi istediler. Testler ilk önce kendinize göre daha sonra ise etrafınızdaki insanların sizi nasıl gördüğünü düşünüyorsanız ona göre cevaplanıyordu. Daha sonra zamana dayalı sayısal ve sözel testlerden sonra yüz yüze mülakata girdim. Ve ilk soru “neden liseyi il dışında okudun?” olmuştu. Düşünebiliyor musunuz orada o kadar farklı bilgiler varken lisemden soru gelmiş çok şaşırmış ve bocalamıştım. Daha sonrasında ise şirketten aldığım mail olumsuz olunca bu süreç benim adıma büyük bir tecrübe olmuştu. İkinci sınıfın sonlarına doğru İstanbul Ticaret Odası’na CV’mi mail olarak atmış ve bir telefon görüşmesi sonucu yaz ayı için ilk stajımı ayarlamıştım. Burada hem devlet hem de özel sektörün havasını aynı anda yaşadığım için çok büyük bir fırsat olmuştu benim adıma. İstanbul Ticaret Odası’nda stajımı İleri Araştırmalar Koordinatörlüğü adı altında Araştırma biriminde tamamladım. İstanbul Ticaret Odası bünyesinde staj yaparken nerelerden hangi bilgi bankalarına nasıl kolayca ulaşabileceğimi, Office programlarının kullanımını, bir toplantıda nasıl davranılır, neler konuşulur, neler not edilir gibi ileride çok işime yarayacağını düşündüğüm çok faydalı bilgiler ve Garanti Bankası’nda ilk adımını attığım network oluşturma işini iyice genişletmiştim. İstanbul Ticaret Odası’nda, Garanti Bankası’na göre çok daha fazla bilgi ve çok daha fazla network edinmiş oldum. Bu stajımda ise yemek ve bir miktar ücret almıştım. Ama bu

staj ile zorlandığım yön ise okulla sigorta işleri olmuştu. İlk defa sigorta işlemi yapışımıza gelmiş olacak ki çok uğraştırmıştı.

Son olarak Multinet|UP grubunda muhasebe alanında staj yaptım. Buraya da kariyer.net üzerinden başvuru yaparak yüz yüze mülakat sistemi ile kabul edildim. Bu mülakat sırasında ise farklı olarak gittiğim seminerler ve katıldığım borsa yarışmasının sonuçları sorulmuştu. Bu şirkette ise özel sektörün global yüzünü görmüş oldum. Çünkü birisi bankacılık üzerine diğeri ise yarı devlet yarı özel olan bir kurumda olmak üzere iki stajım vardı ve uluslararası bir şirketin havasını hissetmek daha ayrı oluyordu. Burada edindiğim tecrübeler belki bir daha yaşayamayacağım şeylerden olabilirdi. Hayatımda başımı kaşıyacak vakit bulamadığım zamanı da burada yaşadım, bir şirketin CEO’su ile oturup konuşabilme fırsatını da burada buldum ve en önemlisi çok dostça bir ortam vardı. Buranın bana katkısı aşırı derecede muhasebe bilgimi geliştirdi ve muhasebe paket programı kullanmaya öğrenmiştim. Yazımı özellikle yaptığım birkaç kişisel seçim ile bitirmek istiyorum. Staj ilanlarına yılmadan başvuru yaptım, özellikle aynı ve benzer departmanlarda staj yapmamaya özen gösterdim, gittiğim şirketlerde kalıcı olmak adına değil birer ağabey ve abla edinebilmek için samimi ilişkiler edinmeye özen gösterdim ve son olarak işlerimi özen göstererek yaptım. Umarım bu yazı sizler için çok faydalı olmak ile birlikte istediğiniz şirketlerde, istediğiniz departmanlarda kolayca staj bulmanıza yardımcı olur.

Bilge Kağan ÖZBAY İstanbul Üniversitesi – Ekonometri 3 twitter/bkozbay

EKONOMETRi NASIL SEViLiR? Merhaba sevgili ekonometrisyenler ve aklı, gönlü ekonometride ile olanlar. Sizlerle bu kez farklı bir platformda beraberim. Bu yazının yayınlandığı okumakta olduğunuz dergi sayıca belki küçük ama azim ve çabaları ile oldukça büyük bir ailenin güzel bir ürünü. Sevgili “Ekonometri nedir?”, dergi projesi için bana ulaştıktan sonra düşünmeye başladım ne yazabilirim diye. Ekonometri için ortaya konacak böylesine güzel bir projeye değecek bir yazı yazmam gerektiğinin farkındaydım. Bu noktada, daha önce ekonometrik.net’de yazdığım bir çok yazıda olduğu gibi ekonometrisyenler hemen imdadıma yetişti. Rümeysa Alkan isimli arkadaşımız güzel bir soru sordu: “Ekonometriyi sevmek için ne yapmalı?”. Şimdi öncelikle bu sorunun ortaya çıkma sebebini düşünmek istiyorum. Hepinizin malumudur ki ülkemizde bölüm tercihi ne yazık ki yeterli ölçüde bilinçli bir şekilde yapılmamakta. Halen üniversitelerde meslek değil bilim okutulduğunu toplumumuza anlatabilmiş değiliz. Çoğu arkadaşımız da tercihlerinde merak duydukları ve yeteneklerine uygun bölümler tercih etmek yerine birçok başka unsuru göz önüne alarak tercih yapmaktadır. İşte bu şartlar altında ekonometri yazmak zorunda kalmış arkadaşlarımızı da kazanmamız gerekmekte. Ülkemizin geleceği için beşeri sermayenin ne kadar önemli olduğunu düşündüğümüzde kaybedecek hiçbir gencin olmadığını vurgulamak istiyorum. Bu sebeplerden ötürü, ekonometri bölümünü araştırmadan, puanı yettiği için, istediği şehirde okumak için vs… yazmış ancak okumaya başlayınca ekonometrinin sevilmeden okunmayacağını fark eden gençler için okuduğunuz yazı kaleme alındı. Unutulmasın ki burada yazacağım her şey için kendim ve çevremden edindiğim tecrübelerden faydalandım. Elbette sizlerin de farklı fikir ve görüşleriniz olacaktır. Lütfen sizler de bunları da çeşitli platformlarda paylaşın. Ekonometriyi sevmek için neler gerekir? Önce merak! Aslında sizi ilk aşamada ekonometri bölümüne merak getirmeli idi. Ancak bundan mahrum olduğumuzu baştan kabul ediyoruz. Merak için ise ilk adım tıpkı bu derginin ismi gibi önce “Ekonometri Nedir?” diye sormaktır. Tabi “nedir” sorusu tek başına yeterli değil. Bu soruyu hemen “insanoğlu neden Ekonometri diye bir bilime ihtiyaç duymuş?” sorusu takip etmelidir. Bahsettiğim iki soru üzerinde ilk sene durulmalıdır. Peki bu soruları soracağız da nasıl cevap bulacağız? İşte burada bizler devreye giriyoruz. Bu yazıyı okuyorsanız zaten halihazırda Ekonometrinin tanıtımı ve bilinirliğinin artırılması için çabalayan insanları tanıyorsunuzdur. Başta sosyal medya olmak üzere tanıdığınız bu kişileri her platformda takip ediniz. Eğer çevrenizde bizleri tanımayanlar var ise lütfen hemen bu dergi ile tanıştırarak onların da bahsi geçen temel sorulara cevap bulmasına yardımcı olmalısınız. İki soru merakı ateşleyecek bilgi taneciklerini elde edebilmek için elzemdir. Bunu tıpkı kurmalı bir motor gibi düşünebilirsiniz. Ateşleme için gereken ilk hareket Ekonometrinin var oluş amacını anlamaya çalışmak ile gerçekleşecektir. Sonrası kendiliğinden gelecek ve zihniniz daha karmaşık kavramlar öğrenmeye hazır

hale gelecektir. Örnek vermek gerekirse, “Ekonometri iktisadı matematik ve istatistik ile anlamlandırmaya çalışan bir bilimdir” dersek, bir sonraki adımda üzerine merak oluşturmamız gereken temel başlıkların Matematik, İstatistik ve İktisat olduğunu sonucuna varırız. Demek ki ne yapacağız? Ekonometri eğitimini sevebilmemiz için matematik, istatistik ve iktisadın içinden merakımızı kabartan, hevesimizi coşturan bir konu bulacağız. Örneğin bilim kurguya bayılıyorsunuz ve Avengers’daki Ultron, West World’daki Dolores, Humans’daki Anita gibi android-yapay zekalara ilginiz var. O zaman doğru yerdesiniz. Evet, yapay zeka çalışmaları gerek yöneylem gerek istatistik bilim dallarının altında çalışılan bir konudur. Pek ala Ekonometri öğrenimi sonrası, bilişim üzerine de kendinizi yetiştirmeniz durumunda yeterli temellere sahip olacaksınızdır. Bir başka örnek daha vermek istiyorum. Üniversitede okuduğum yıllarda babası esnaflık yapan üst sınıflardan bir arkadaşın, babasının 2001 krizinden ötürü işini ve tüm birikimini kaybetmesi yüzünden iktisadi krizlere merak saldığına şahit oldum. Krizler de Ekonometrinin anlamakta hem güçlü hem de güçsüz olduğu oldukça derin bir mevzu. Ama bahsi geçen arkadaşa yüksek lisans yaptıracak kadar Ekonometri sevdirmeye yetti. Düşünün, merak ettiğiniz ve bilmek için hakkında ufakta olsa bir entellektüeliteye sahip olmak istediğiniz bir konu var ve Ekonometri size bu konuda yardım edebilecek araçlar sunmakta. İşte o zaman Ekonometriye gömülür ve cevap bulmaya başladıkça seversiniz. Daha bir çok örnek sayabiliriz. Bir çok şey var merakınızı cezbedebilecek. Ancak neye merak salacağınızı kimse bilemez. Bu yüzden önce kendi kendinizle tanışın. Güzel bir başlangıç yakalayacağınıza eminim. Kanaatimce Ekonometriyi sevmenin bir diğer yolu farkındalıktan geçmekte. Bu yol benim de Ekonometriyi sevmemi sağlayan nedenlerden biri. Peki bu farkındalık nedir? Ekonometrinin bir bilim olduğunu anlamak ve her birinizin bu bilim etrafında toplanmış kimseler olduğunu fark etmenizdir. Bunu çeşitli platformlarda yüzlerce kez dile getirdim. Üniversitenin var oluş amacı ne yazık ki ülkemizde çok farklı algılanmakta. Üniversite eğitimi sonrasında iş sahibi olmak, bu eğitimin bir çıktısıdır. Amacı değil. Üniversite mantığının oluşmaya başladığı antik çağlardan, Müslüman dünyasına oradan yakın çağ Batıya kadar hiçbir zaman üniversite yani yüksek öğrenimin amacı insanlara meslek kazandırmak, iş bulmak olmamıştır. Adına ne derseniz deyin, bir yüksek öğrenim kurumunun amacı belli başlı bilimlerde o bilimin erbabı olacak ve o bilimi nesilden nesile aktararak kaybolmasını önleyip o bilimi geliştirecek nesiller yetiştirmektir. Örneğin, Tıp Fakültesi uygulamalı ve teorik Tıp bilimini öğretir. Bu eğitimi alanlara belli başlı sorumluluklar yüklenerek Hekimlik mesleğini icra etmeleri sağlanır. Tıp bilimini öğrenen biri çok nadir hekimlik dışında başka bir meslek ile meşgul olduğundan (Ferhat Göçer, Cüneyt Arkın, Ahmet Çakar gibi nadir örneklerimiz vardır.) Tıp bilimi ile Hekimlik mesleği iç içe geçmiştir. Bu yüzden Tıp fakültesinin amacı Hekim yetiştirmeğe doğru evrildiğinden, bu gibi fakülteler sayesinde günümüzde insanımızın kafası karışmaktadır. Buna bir başka örnek Eğitim Fakülteleridir. Eğitim fakültesi eğitimin verileceği konu (Bilim, Sanat

veya Spor) ile (Matematik, Fen, Tarih, vs…) Eğitim Bilimini gençlere aktarır. Yani insana bir şey öğretmek veya insanı eğitmek de bir bilimdir. Eğitim fakülteleri de öğretmenlik mesleğini değil aslında eğitim ve öğretim bilimini öğretir. Ancak bu eğitimi alanlar hemen hemen hepsi öğretmenlik mesleğini icra ettiğinden Eğitim fakültesinin amacı da öğretmen yetiştirmek olarak evrilmiştir. Bu iki önemli örneğe sırtımızı dayarsak mensubu olduğumuz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinin herhangi bir özel mesleğe insan yetiştirmediğini fark ederiz. Yani İİBF’den bankacı çıkar, kaymakam çıkar, her türlü devlet bürokratı çıkar, özel sektör yöneticisi çıkar, muhasebeci çıkar, diplomat çıkar… Çıkar da çıkar ama Eğitim fakültesinden sadece öğretmen çıkar (Başka meslekler icra eden Eğitim fakültesi mezunları elbette vardır. Burada genel kanıya vurgu yapmaktayım.) veya Tıp fakültesinden hekim çıkar. Dolayısıyla bizlerin üniversite eğitimine meslek odaklı değil bilim odaklı yaklaşmamız gerekmekte. Bilmem size ince bir rahatlık verir mi ama sizlerin meslek seçeneği daha fazla olduğundan mesleğinizi kendiniz seçme şansınız var. Düşünün Eğitim fakültesi mezunu olsanız öğretmenlik dışında başka bir meslek seçme olasılığınız ne olurdu? Dolayısıyla hangi mesleği yapmak istediğinize dair bir kanıya varana dek Ekonometriye bilim öğreniyorum gözü ile bakarsanız, yani işin aslının farkına varırsanız öğrendiğiniz bu bilimi daha sonra hemen hemen her meslekte kullanabileceğinizi görürsünüz. Ayrıca bir bilimin erbabı olmak sizi diğer insanlardan farklılaştıracak en önemli ve kaliteli unsur olacağı gibi sizinle aynı bilimin yolcuları ile bir bütünün parçası olduğunuz hissini de maneviyatınızı güçlendirecektir. Peki, ben ekonometriyi nasıl sevdim? Bu sorunun cevabı elbette kişisel kalacak ancak belki aranızdan birkaç arkadaş ile frekansımız tutar ve onlarla da Ekonometriyi sevme nedenimizi paylaşırız. Öncelikle itiraf etmeliyim ki lisede matematiği seven biri değildim. Aslına bakarsanız hala matematiğin deterministik yapısını sevemem. Ancak, bana matematiğin ve istatistiğin en genel tabiri ile doğanın dili olduğu gerçeğini kulağıma fısıldayan Ekonometri olmuştur. Böylece matematiği sevmesem de gün geçtikçe artan bir saygı duymaya başladım. Bu güne dek matematiğin insan için önemi konusundaki farkındalıklarımı yazsam ayrı bir yazı olur. Ancak söyleyebilirim ki matematiksiz insan insan olamaz. Matematiksiz insan bilimden mahrumdur, Nash’in dediği gibi adaletten mahrumdur. Matematiksiz insanın doğayı okuması anlaması mümkün değildir. Hepimiz çok iyi biliyoruz insan da bu doğanın parçasıdır. Öyleyse bir sosyal bilim olan iktisattan yola çıkarak diyebiliriz ki matematiksiz insanın kendini anlaması mümkün değildir. Yıllarca hepiniz gibi (hadi iyimser olayım, çoğunuz gibi) matematikten nefret eden beni kısaca ipten alan, belki de hayatımın en büyük yanılgısından döndüren Ekonometridir. Tahmin edeceğiniz üzere bu farkındalığın etkisi devam etmekte. Örneğin yıllarca lisede fen bilimleri okumama rağmen sevemediğim fizik ile şu an oldukça fazla haşır neşir olmakta, fırsat bulsam fizik okumak istemekteyim. Yıllarca hobi ve eğlence amaçlı ilgilendiğim bilgisayarı aslında baya faydalı işler için de kullanabileceğimi biliyorum hatta kullanıyor, siz gençleri de

bu yola teşvik etmeye çabalıyorum. Bu cümlenin devamına daha birçok şey yazabilirim. Fakat dikkatinizi çekeyim, iktisadı daha iyi anlıyorum, verileri daha güzel yorumluyorum gibi şeyler söylemiyorum. Bunlar zaten Ekonometrinin kendisi. Ben Ekonometriyi kendisi dışında da hayatıma dokunduğu için seviyorum. Şundan da çok eminim, Ekonometriyi sevemeyen arkadaşlar, sizler de Ekonometri ile farklı bakış açıları kazandınız. Ancak farkında değilsiniz. Sebeplerini bilemem. Ama lütfen kendinize sorun, bu kadar zorlanmak bana ne kazandırdı? Lütfen cevap olarak para, makam, kpss’de yüksek puan, iş garantisi vs… olarak değil, bir bilim olarak Ekonometri sizde neyi değiştirdi buna yoğunlaşın. Emin olun fark edeceğiniz ışık size Ekonometriyi sevdirecek. Bir uzun ama güzel yazıyı daha bitirmek üzeriyiz. Umarım Ekonometrisyen (veya Ekonometrist) arkadaşlarımın yani bu bilimin erbabı insanların hazırladığı bu dergi sizlere faydalı olur. Unutmayın Ekonometri, Matematik ve İstatistik sadece sayılardan ibaret değildir. Hayatın kendisidir.

Arş. Gör. Mehmet ÖZCAN Gazi Üniversitesi Ekonometri Bölümü Öğretim Elemanı twitter/_MehmetOzcan

YÜKSEK LiSANS YAPMAYI DÜSÜNENLERE TAVSiYELER Hızla artan nüfus, üniversitelerin çoğalması, İİBF’deki diğer bölümlerden farksız görünmemiz gibi etkenler iş hayatındaki rekabeti kaçınılmaz bir hale getirdi. Bu rekabetten biraz olsun sıyrılmanın yollarından biri yüksek lisans yapmak. Yüksek lisans programına dahil olabilmek için çeşitli kriterler mevcut. Bu kriterlerin başında Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı (ALES) ve Yabancı Dil Sınavı (YDS) geliyor. YDS’yi kimi üniversiteler kriterlerine eklemeseler de doktora yapmayı düşünenler için gerekeceğinden önceden iyi bir puan alabilmek şart. ALES ve YDS kriterlerinden başka lisans not ortalaması, üniversitenin uyguladığı bilim sınavı ve mülakat gibi kriterler de mevcut. Bu beş kriterin ortalamaları alınarak bir puan oluşuyor ve bu puana göre üniversite kontenjanı dahilinde öğrenci alımı gerçekleştiriyor. Amacınız sadece yüksek lisans diplomasına sahip olmaksa yukarıdaki kriterleri sağladığınız herhangi bir Ekonometri Yüksek Lisans Programı’na kayıt olabilirsiniz. Ancak amacınız kesinlikle bu olmamalı. Ekonometri Bilimi’ni anlayabileceğiniz, bu bilimi geliştirebileceğiniz iyi bir üniversite seçmelisiniz. Bunun için üniversite öğretim üyesi kadrolarını, ders programlarını ve içeriklerini iyi incelemeli hatta mümkünse o üniversitenin öğrencilerinden bilgi edinmelisiniz. Kriterlerinize uygun üniversiteye girişten sonra artık her şey sizin elinizde. Lisanstaki gibi katı kurallar yok daha esneksiniz derslere girip girmemek ödev yapıp yapmamak size bağlı. Ders içerikleriniz sadece ekonometriyle ilgili. Akademisyenler Zaman Serisi’ni, Yatay Kesit Veri’sini ve Karma Veri’yi lisans düzeyinden daha derin açıklamakta ve daha çok uygulama ağırlıklı dersler işlemekte. Derse katılımınız öğrenci az olduğundan dolayı daha fazla olacak kendinizi daha rahat ifade edebileceksiniz. Ders sayısı az olsa da daha yoğun bir program sizi beklemekte. Akademisyenlerin istekleri lisanstakinden daha fazla olacak; daha fazla uygulama

ödev yapacaksınız. Bundan sonra sadece bir öğrenci değil aynı zamanda Ekonometri Bilimi’nin bir üyesisiniz. İşiniz sadece dersleri verip tez yazıp diploma almak değil; bu bilimi iyi öğrenip geliştirmek olmalıdır. Bu doğrultuda bol bol literatür taraması yapmalı, makale ve kitap okumalısınız. Maalesef yeteri kadar ekonometri ile ilgili Türkçe makale ve kitap yok. İngilizce öğrenmenin gerekliliği burada daha iyi anlaşılıyor. Ekonometri bildiğiniz gibi ekonomi ve metrik kısmından oluşuyor. Ekonometrinin metrik kısmını en iyi öğrenmenin yolu bilgisayar programlarıyla uygulama yapmaktır. Eviews, Stata, R, SPSS, Matlab gibi programları gerektiği kadar öğrenip ekonomi literatüründeki konuları bu programlarla derin bir biçimde analiz etmelisiniz. Ekonometrinin ekonomi kısmını da iyi bilmek gerektiği ortada. Sadece sayısal yöntemler ve analizler yeterli olmuyor. Bu doğrultuda ekonomiyi gazete, dergi, kitap, televizyon, sosyal medya gibi çeşitli güncel kaynaklardan takip etmeli ve akıştan kopmamalısınız. Üniversitelerde düzenlenen konferanslara, sempozyumlara katılarak da ekonomi bilginizi geliştirebilirsiniz. Bu bilimi geliştirmek bizim elimizde. Gerekli duyarlılığı göstermemiz dileğiyle…

Okan ÇELİK Marmara Üniversitesi – Ekonometri YL twitter/okancelik1

[RÖPORTAJ] Sevgili okurlar, İlk sayımızda İstanbul Üniversitesi Ekonometri Anabilim Dalı başkanı Prof. Dr. Nilgün Çil hocamız ile beraber sizler için güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Keyifli okumalar…

Merhaba hocam. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Sevgili Selin, İstanbul Bahçelievler Lisesinden mezun olduktan sonra, 1980 yılında İÜ İktisat Fakültesine girmeye hak kazandım. 1984 yılında İktisat Fakültesi Ekonometri Bölümünden mezun oldum. Ben ve dönem arkadaşlarım Ekonometri Bölümünün ilk mezunlarıyız. 1980 yılında YÖK’ün kurulmasıyla birlikte hocalarımız Prof. Dr. Ahmet Kılıçbay ve Prof. Dr. Ahmet Gökçen’in YÖK nezdindeki gayretleri ile Ekonometri İktisat Fakültelerinde Bölüm oldu. Öncesinde Ekonometri fakültemizin disiplinlerinden biriydi, ekonometri disiplinini seçen öğrencinin seçeceği ikinci disiplin istatistik disiplini olmak zorundaydı. 1987 yılında İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsünde Ekonometri bilim dalında yüksek lisansımı tamamladım. 1987 yılında Ekonometri bilim dalında doktora başladım ve 1991 yılında doktor ünvanını almaya hak kazandım. 1991 yılında yardımcı doçent, 2009 yılında doçent ve 2014 yılında profesör oldum. Halen Ekonometri Anabilim Dalı ve Ekonometri Bölümü başkanlıkları ile Sürekli Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezinin müdürlüğü görevlerini sürdürmekteyim.

Ekonometri sizin için ne anlama geliyor? Benim için Ekonometri iktisat biliminin ayrılmaz bir parçası, tamamlayıcısı. Ekonometriyi iktisattan ayrı düşünmek imkansız aksi takdirde, ekonometriyi temelsiz bir binaya benzetiyorum ve o binanın çökeceğini düşünüyorum. İyi bir ekonometrisyen iyi bir iktisatçı olmak zorundadır. İktisadın bilim dalı olmasında

ekonometrinin katkısı yadsınamaz. Özellikle 1870-1930 yılları arasında iktisadi verilerin derlenmesi, bu verilerin istatistiksel ve iktisadi anlamda yorumu ve değerlendirilmesi, iktisadi kuram ve önermelerin verilerle uyumlu olup olmadığı konularında bilimsel araştırmalar mevcut olduğunu görüyoruz. Bu çalışmalar o yıllarda “istatistiksel iktisat” “uygulamalı iktisat” olarak adlandırılmaktaydı. “Ekonomik ölçüm” anlamına gelen ekonometri sözcüğü ilk kez Norveçli iktisatçı Ragnar Frisch tarafından 1926’da kullanılmış, Ekonometrinin bir bilim dalı olarak oluşmaya başlaması ise 1930 yılların başlarına dayanmaktadır. Bu bağlamda Jan Tinbergen’in ekonometrik çalışmaları önemli yere sahiptir. Zaman içinde özellikle bilgisayar teknolojisindeki gelişime paralel olarak iktisadi teori ve hipotezleri sayısal tabana oturtabilme ve geçerliliklerini test edebilme olanaklarının artmasıyla birlikte Ekonometri de hızlı bir şekilde gelişmiş ve iktisadi araştırmaların ayrılmaz bir parçası olmuştur. Belirtmek gerekir ki son yıllarda iktisat alanında verilen nobel ödüllerini alanlar ekonometrisyen iktisatçılardır. Robert F. Engle değişen varyans (ARCH) modeliyle 2003 yılında ekonomi alanında Nobel ödülüne layık görülmüştür. Aynı yıl Clive Granger ortak eğilimler gösteren ekonomik zaman serilerinin analizi için geliştirdiği Eşbütünleşme (Cointegrasyon) Yöntemiyle Nobel ödülünü R.E. Engle ile paylaşmıştır. Son olarak 2013 yılında aktif varlık fiyatlarının ampirik analizi ile E.Fama, L.P. Hansen ve R.J. Shiller ekonomi alanında verilen Nobel ödülüne layık görülmüşlerdir. Az önce de söylediğim üzere bilgisayar teknolojisinde hızlı gelişme ile birlikte ekonometri de hızla gelişmiş, E-views gibi hazır paket programlar araştırmacıların kullanımına sunulmuştur. Ancak bu durum beraberinde paket programları kullanabilme becerisine sahip araştırmacıları “ekonometriyi biliyorum” yanılgısına düşürdüğü kanaatindeyim. Evet bu paket programları hepimiz kullanıyoruz ancak teorinin mutlaka bilinmesi gerekir aksi halde yanlış yaparız, yanlışın da farkına asla varamayız. Akademisyen olmaya nasıl karar verdiniz? Karar vermenizdeki etkenler nelerdir? Akademisyen olmayı istememdeki en büyük etken, birinci sınıfta aldığım “İktisatçılar İçin Matematik” ve ikinci sınıftaki “İstatistik” dersleri ile ekonometri konularını kendime yakın hissetmem ve lisans döneminde ders aldığım duayen hocalarımdır. Prof.Dr. Ahmet Kılıçbay, Prof.Dr. Ahmet Gökçen ve Prof.Dr. Tevfik Ertüzün gerek kişisel özellikleri gerekse akademik çalışmaları ve bilgi birikimleri, bunları biz öğrencileri ile paylaşımları, hocalarım ile özdeşleştirdiğim akademisyenliğin güzel yönünü bana gösterdi. Akademisyen iseniz kendinizi sürekli geliştirmeniz gerekiyor devamlı yenilikleri takip etmek zorundasınız. Yeni gelişmeleri öğrencilerinize aktarmak ve onları donanımlı bir şekilde mezun etmek en büyük gurur kaynağı, biz akademisyenler için. Ancak akademisyenleri sadece öğrencilere ders anlatan biri olarak görmemelisiniz. Akademisyenin asli görevi ve görünmeyen yüzü akademisyen yetiştirmektir. Ve yetiştirdiğiniz akademisyen sizden daha iyi olmadır ki; bilim

gelişebilsin. Geriye baktığımda asistanlığı süresince benimle çalışan sevgili arkadaşlarım Doç.Dr. Burcu Kıran, Doç.Dr. Burak Güriş ve Doç.Dr. Veli Yılancı ile gurur duyuyorum. Akademisyen olmasaydınız hangi sektörde çalışırdınız? Akademisyen olmasaydım yine kamu sektöründe çalışırdım herhalde. Mezun olduktan sonra akademisyen olmayı çok istememe rağmen maalesef ilk iki sınavda olmadı. Öğrenciliğimden beni tanıyan Prof.Dr. Tevfik Ertüzün’ün referansı ve teşviği ile 1986 yılında TOBB’da göreve başladım ve 8 ay Araştırmacı Uzman olarak çalıştım. Kariyer planlamada asistanlıktan sonraki sırada o günkü adıyla Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) vardı. Akademisyen olamasaydım, herhalde DPT’de çalışırdım. Ancak istemek başarmanın yarısıymış. Çok istediğim asistanlık sınavını 1987 yılında kazandım ve şimdi buradayım.

Akademisyen olmak isteyen öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir? Nasıl bir yol izlemeliler? Akademisyen olmak için, çok yönlü ve araştırmacı bir ruha sahip olmak gerekir diye düşünüyorum. Örneğin, Ekonometri alanında kariyer yapmak isteyen arkadaşlarımız ekonometri, istatistik ve matematik konularının yanı sıra tüm iktisat konuları ve sosyoloji, felsefe, iktisat tarihine hakim olmalıdır. İktisat tarihinin iktisat biliminin entellektüel boyutu olduğunu çoğu zaman gözden kaçırıyoruz. Akademisyen olacaksanız bencil değil, paylaşımcı olmak zorundasınız. Akademisyenlerin belli bir çalışma saati yoktur, gün olur örneğin yüksek lisans doktora tezi yazarken ya da doktora yeterlilik ve doçentlik sınavlarına girerken hiç uyumadan işinizin başında olmak zorunda kalabilirsiniz. Kısaca gün gelir hayatın güzelliklerini tadamazsınız, kısaca fedakarlık yapmanız gerekir. Ancak ne yaparsanız kendiniz için yaparsanız, kitap yazarsınız makale yazarsınız adınızı yazarsınız. Bu da akademisyenliğin güzel yanlarından biri bence.

Ekonometrinin İktisat Fakültesi içindeki yeri nedir? Ülkemizde ekonometri biliminin önemi ve gerekliliğinin anlaşılması her geçen gün daha fazla artarak devam ediyor ve bu bağlamda iktisadın da ayrılmaz bir parçası haline gelmiş durumda. Yurt dışında iktisat mezunu iseniz, zaten iyi bir ekonometrisyen olmak zorundasınız. Ekonometri bilim dalı dışındaki diğer bilim dallarında hazırlanan yüksek lisans ve doktora tezlerini incelediğimizde çoğunda istatistik ve ekonometrik yöntemlerin kullanıldığını görüyoruz. Bu da ekonometrinin öneminin arttığı hususunda bir gösterge bence. Görüyorum ki iktisat alanındaki akademisyen ve yüksek lisans doktora öğrencileri ekonometriyi öğrenme gayreti içinde. Ekonometrinin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? İnanıyorum ki, gelecekteki yeri bugün olduğundan çok daha ileri de olacak. Ekonometri çok dinamik bir bilim dalı. Hemen hemen her gün yeni bir teknik veya mevcut bir tekniğin daha da geliştirildiğini, bunların iktisadın çeşitli dallarında uygulamasını görüyoruz. Bu da gösteriyor ki ekonometri bilgisine sahip olmak bugün olduğu gibi gelecekte de avantaj sağlayacaktır. Ülkemizde matematik korkusu apaçık ortada. Ekonometri öğrencileri bu korkunun üstesinden nasıl gelebilirler? Matematikten neden korkuyoruz, ilkokuldan beri şartlandığımız için. Biz niye matematikten korkalım? Matematik bizden korksun. Sonuçta bütün matematiksel yöntemleri geliştirenler bizler gibi insanlar. Matematiği sevmek gerekiyor bence, matematik konularını iyice öğrendikten sonra bol bol uygulama yapmak lazım diye düşünüyorum. Türev konusuna hakim değilseniz, EKK yöntemiyle parametre tahmini için normal denklemlerin elde edilmesini anlamakta zorlanacaksınızdır. Matematik konularını çalışırken eğlenmelisiniz. Bana bir öğrenci olarak “ama şimdi eğlenmenin zamanı değil” diyebilirsiniz. Birlikte güleriz. Öğrencilere hangi programları öğrenmelerini tavsiye edersiniz ? Öncelikle Excel ve E-views programlarını kullanabilme beceri ve bilgisine sahip olmalılar. Stata, R, SPSS programlarını da kullanabilmeliler. Ekonometri bölümünün müfredatındaki dersler ile biz bu programların kullanımını öğrencilerimize veriyoruz. Ancak öğrencinin paket programlarına hakim olması tamamen kendi gayretine bağlı. E-views paket programını kullanmayı çok kolay öğrenebilirsiniz, ancak daha fazla gayret sarfederseniz e-views içinde kendiniz de makro yazabilirsiniz. Ekonometri Bölümünde verilen bu programları öğrencilerimizin kullanım becerileri, öğrencilerimize kariyer planlamasında avantaj sağladığını görmekteyiz.

Finansal Ekonometri adlı bir kitabınız var. Peki, finans ve ekonometri arasındaki ilişki nedir? Akademisyenlerin yazdıkları kitapları ve makaleleri birer çocuğu gibi oluyor. Finansal Ekonometri kitabı da benim için ayrı bir önemi var, profesörlük kadrosuna geçerken yazdığım bir kitap. 30 yılda sürekli ve istikrarlı bir gelişme gösteren Finansal Ekonometri esasen ekonometri, zaman serileri ve panel veri analizlerinin finansal verilere uygulaması. Kısaca finansal araçların ve finansal pazarların hızlı yayılımı ile yakından ilişkili olarak gelişen Finansal Ekonometri için temel olarak finans alanına kantitatif metodların uygulanmasıdır diyebiliriz. Finansal Ekonometri kitabında finansal verilerin istatistiksel özellikleri detaylı olarak yer alıyor bu yönüyle çok faydalı olacağına inanıyorum. Ekonometri tercih edecek öğrencilere nasıl tavsiyelerde bulunmak istersiniz? Sadece ekonometriyi tercih edecek öğrencilere değil, tüm öğrencilere çok çalışmalarını tavsiye ederim.

Son olarak sizce öğretmen öğrenci ilişkisi nasıl olmalıdır? Samimi ama ölçülü olmalı. Öğretim üyesinin kapısı öğrencisine açık olmalı. Onları en iyi şekilde yetiştirme gayreti içinde olmalıyız, çünkü öğrenciler bize ailelerinin emaneti. Hepimizin evlatları için idealleri var. Bunun içinde en iyi şekilde yetişmelerini istiyoruz ve eğitim yılları bir koşuşturma ile geçiyor. Biz öğretim üyelerinin bunun farkında olmamız gerekiyor, öğrencilerimizi en donanımlı şekilde

yetiştirmeliyiz. Üniversite eğitiminin ne olduğu konusunda öğrencilerimizde farkındalık yaratmalıyız. Üniversite eğitimi formasyon verir. Öğrencilerimizin hedefi mezun olmak değil, iyi yetişerek mezun olmak olmalıdır. Ekmek aslanın ağzında ata sözü öğrencilerimizin gelecekte karşılaşacağı sorunları özetliyor aslında.

MARKALAR BiZi NASIL ETKiLER?

Yazıma Henry Ford'un Ford arabalarını ilk çıkardığındaki pazarlama zihniyetiyle başlamak istiyorum. “İSTEDİĞİNİZ RENK ARABAYI ALABİLİRSİNİZ, SİYAH OLMAK KAYDIYLA...” Evet evet, Henry Ford müşterilerine bu sözleriyle ben size muhtaç değilim, siz bana muhtaçsınız ve sizin değil benim istediğim arabayı kullanmak zorundasınız mesajını vermek istemişti. Henry Ford maliyetle ilgili tasarruflardan dolayı ürettiği araçları bir tek siyah üretiyordu. Peki, günümüzde ürünleri ve hizmetleri bu kadar sert ve müşterinin isteklerini dikkate almadan pazarlayabilmek mümkün müdür? Günümüzde artık şirketler bir pazarlama dönüşümüne uğradı. Yukarıda Henry Ford örneğini verdiğim paragraftaki dönemde, şirketler 4P prensibine uygun hareket ediyordu. 4P prensibi nedir? Product: Ürün, Price: Fiyat, Place: Yer, Pramation: Tutundurma(Reklam). Farkındaysanız dört parametrenin hiç birinde “Customer” yani “Müşteri” parametresi yok. Artık firmalar yoğun rekabet ortamında kendi ürün ve hizmetlerini satabilmek için Customer parametresini dikkate almak zorunda. Bu nedenle şirketler artık 4P ile değil 4C ile pazarlama yapmak durumundalar. Yani, 4P’deki her P’yi kapsayan fakat müşteri odaklı bir pazarlama prensibi. Şöyle bir gözlerinizi kapadığınızda sektör farketmeksizin hangi firmalar geliyor aklınıza? Coca-Cola, Apple, Harley-Davidson, BMW, Vodafone, Mavi Jeans, Starbucks… Bunlar aklıma bir an içerisinde gelenler. Peki, sizce neden bu firmalar ilk aklımıza gelenler? Sektörlerinin en iyi firmaları oldukları için mi, çok kaliteli oldukları için mi, ya da çok pahalı oldukları için mi? Nedenini kendimce açıklamaya çalışayım. Instagram gibi sosyal ağlarda, Kuru Kahveci Mehmet Efendi’nin bardağıyla içtiğimiz bir kahveyi ya da Özsüt’ten alınmış bir kahveyi fotoğraflayıp kolay kolay paylaşmayız, fakat Starbucks’ta içtiğimiz bir kahveyi paylaşmakta tereddüt etmeyecek insanlar muhakkak ki fazladır. Starbucks’ın, BMW’nin, Harley-Davidson’un reklamlarını neredeyse TV’de hiç görmezken bu firmaları tercih etmemizin sebebi “EmotionalNeeds” yani “Duygusal Tatmindir” ve bize saatlerce kuyrukta bekleyerek bir telefona ilk sahip olmanın önemli olduğu hissiyatını da yaşatan bunun ta kendisidir. Daha dün pazarlama dersinde duyduğum Duygusal Tatminle alakalı Harley-Davidson satış müdürünün “BİZİM SATTIĞIMIZ ŞEY, 43 YAŞINDA BİR MUHASEBECİNİN SİYAH DERİ KIYAFETLER GİYEREK KASABADAN KASABAYA GEZDİĞİNDE, İNSANLARIN KENDİSİNE GIPTA İLE BAKABİLMESİ FIRSATIDIR…” sözünü

paylaşmak isterim. İşte! Tam da mesele bu. BMW gibi bir markayı televizyonda özel olarak reklam yaparken göremeyiz, ama bir Taşıyıcı filminin baş rolünü, bir James Bond karakterini, aynı şekilde Batman’i Lamborghini kullanırken görebiliyoruz. Firmalar bizi işte tam da bu şekilde etki altına alıyor. “Emotional Needs” işte bütün mesele bu!

Doğanay Yusuf TOKLU Marmara Üniversitesi – Ekonometri 4 twitter/dtoklu

GELiR PASTASINDAN ESiT PAY ALABiLiYOR MUYUZ? Küresel ekonomideki dengesizlikler yapısal derinlik kazanma yolunda hızla ilerliyor. Cari açıklar, yükselen enflasyonlar, sermaye hareketleri ve en önemlilerinden birisi küresel gelir dağılımı eşitsizlikleri önde gelen sıkıntılardan olup, Iceberg’in sadece görünen yüzü. Biz bu yazıda Iceberg’in sadece görünen tarafını işleyeceğiz. Ne dersiniz? Son yıllardaki artan gelir dağılımı adaletsizliklerinden bahsedecek olursak, bu alanı üçe ayırabiliriz eğer izniniz olursa. Ülke içi gelir dağılımı adaletsizliği, ülkelerarası gelir dağılımı adaletsizliği, etnik gelir dağılımı adaletsizliği. Genel olarak gelir dağılımı adaletsizliğini maddelere ayırmadan değerlendirecek olursak, aklımıza gelecek ilk şey Gini katsayısıdır. Peki, nedir bu Gini Katsayısı? Gini Katsayısı, bir ülkede milli gelir dağılımının eşit olup olmadığını ölçmeye yarayan bir katsayıdır. 0 ile 1 arasında yer alıp, yüksek değerlerin daha büyük eşitsizliğe sahip olduğunu belirtir. Aynı zamanda bu terim Max Lorenz’in ortaya atmış olduğu Lorenz eğrisiyle doğrudan ilişkilidir. Ülkemizde Gini katsayısı 0.397 dolaylarında olup yakından ilgilendiğimiz Avrupa ortalamasının biraz üstündedir. 20 Ekim 2016 tarihli Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Avrupa ortalama Gini katsayısı 0.310 seviyelerindedir. En yüksek ortalama Türkiye’ye ait olup, 0.382 ile Sırbistan ve akabinde 0,379 ile Litvanya ülkemizi takip etmektedir. En düşük ortalamaya sahip Avrupa ülkesini inceleyecek olursak, 0,236 ile İzlanda’da iken, 0,237 ile Slovakya ve 0,239 ile Norveç takip etmektedir. Yani şu demek oluyor ki, zengin ile yoksul arasındaki en az fark İzlanda’da, en büyük fark oranı da Türkiye’dedir. Bunu dünya geneline yaydığımız zaman, küresel gelirin üçte ikisine sahip ABD’de bu katsayı 0,408 iken, en yakın takipçisi Çin’de ise 0,423’tür.

İncelediğimiz sonuçlara göre, Gini katsayısının veya yüzeysel olarak ele aldığımız gelir dağılımı adaletsizliğinin en bariz nedeni, geçmişte ve bugün birçok entelektüel ve iktisatçılara göre işsizlik oranının yüksek olmasıdır. 7 Ekim 2016’da açıklanan yine TÜİK verilerine göre ülkemizde işsizlik %10,7 seviyelerine ulaşmıştır. Yine Avrupa ve ABD merkezli örneklere dayanarak, Avrupa genelinde işsizlik Euro Stat’a göre %10,1, ABD’de ise %5 seviyelerine ilerlemiştir. Bu sebepten ötürü incelemelerimize devam edersek, beyaz yakalıların pastamızdan aldığı payın giderek yükselmesi ve mavi yakalıların aldıkları payın düşüşe geçmesi, kısacası emeğin payının giderek azalması, patronların ise paylarının artması, gerek ülkemizde, gerekse küresel arenada gelir dağılımı adaletsizliğini arttırmaktadır. Genelleme yapacak olursak, şu an yapılan araştırmalara göre dünyada tüm sorunların temel kaynaklarından birisi gelir dağılımı adaletsizliğidir. Ve buna bağlı olarak ana sebeplerden birisi de biraz önce bahsettiğimiz gibi işsizliktir. Dünya genelinde yapılan araştırmalar ve örneklemlere göre ise nüfusun %60,4’ü istihdam ediliyor. Erkeklerin %72’si kadınların ise sadece %48’i istihdam ediliyor. Bu durum ülkemizde daha içler acısıdır. Genel olarak ülkemizde nüfusun %44.7’si istihdam ediliyor. Kadınların ise %14.4’ü istihdam ediliyor. Bu da demek oluyor ki sanki bayanlarımıza biraz daha mı fırsat vermeyi, onlara güvendiğimizi göstermeyi mi denesek?

O. Alihan ÖNCEL İstanbul Üniversitesi – Ekonometri 3

NEHiR Yeniliğe her zaman açık olacaksın kardeşim! Kalmadı eski kara sabanlar, kalmadı kömürlü ütüler, klasör klasör arşivler, hatta tuşlu telefonlar ve hatta kalın kalın ekranlar ve hatta hatta eski paralar. Sürekli yenilik sürekli değişim dünya sürekli değişiyor sürekli gelişiyor ama biz bu dünyanın neresinde duruyoruz? Evden çıkmadan markete gidebiliyoruz, derslere girebiliyoruz, işimize gidiyoruz ve hatta dünyayı geziyoruz. Yeniliğe her zaman açık olacaksın kardeşim! Teknoloji akan bir nehir kim kendine ne pay çıkarabilirse artık. Eğer akan nehirden bir şişe su almak isterseniz tembelliğe devam edin ve çalışmayın Eğer akan nehirden bir kova su almak isterseniz taklit edin. Eğer akan nehirden litrelerle aldığım su bana yeter diyorsanız tarımla uğraşın Ama Eğer akan nehire sahip olmak istiyorsanız teknolojiyi takip edin!! Son yarım asırlık dönem geride kalan onlarca yüzyılda icat edilemeyen bulunamayan fark edilemeyen mucizelerle doldu taştı. Çok farklı bir dünyada yaşıyoruz artık. Hayatımıza çok yeni teknolojiler çok farklı kavramlar girdi, giriyor ama bunlardan belki de en önemlisi: İNOVASYON 1 tır domates 10 adet telefon ediyorsa 1 tır mermer 1 adet bilgisayar ediyorsa 432 ton demir 1 ton ilaç ediyorsa İnovasyondan başka çaremiz yok Yeniliğe her zaman açık olacaksın kardeşim! Burada net bir gözle teknolojinin inovasyonun önemini görebiliyoruz

Peki ne yapmalıyız? Burada en büyük görev şüphesiz devlete düşüyor. Ama ne yazık ki devletimiz bunun henüz farkında değil. Bunu gayri safi milli hasıladan AR-GE’ye ayırdığı 14.8 milyar TL ile görebiliyoruz. Zira bu rakam bütçenin %1 i dahi değil. (0.92) Gerek kamuda gerek özerk olan üniversitelerde gerek özel sektöre yapacağı teşviklerle devlete burada çok iş düşüyor. İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN!! Sosyal devlet anlayışının temelinde yatan prensiptir bu anlayış. Ve bizler Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak muasır medeniyetler seviyesine en seri, en kendinden emin, en kesin ve en hızlı biçimde bu şekilde ulaşacağımızdan şüphe yok. Ve şimdi kendimize sormamız gereken bir soru var. Biz nehirden ne kadar su istiyoruz?

Okan GÜLER İstanbul Üniversitesi – Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri 1

HAYAL ET, iNAN, ASLA VAZGEÇME! Herkesin hayatında olduğu gibi benim hayatımda da zorluklar var. Benim bu zorluklardan kaçışım ise hayallerim. Eğer hayallerim, hedeflerim olmasaydı her gününü ağlayarak kendine zehir eden biri olurdum. Hayallerim benim gücüm ve ben bu güçle yoluma devam ediyorum. Bir hayalim var diyerek yola çıktığım ilk gün beni birçok zorluğun beklediğini biliyordum ve bu yoldaki ilk zorluğum ise üniversiteyi farklı bir şehirde okumak oldu. Daha önce ailesinden ayrılmamış biri olarak bu benim için büyük bir zorluktu ve ben bu zorlukta kendimi hayallerimle motive ettim. Zaman geçtikçe farklı farklı zorluklarla karşılaştım ve her zorluğu hayallerime tutunarak atlattım. Olanları düşünmekten kaçıp hayallerime yoğunlaştım. Hayallerime yoğunlaşmam sıkıntıları tam anlamıyla unutturmasada biraz olsun gülümsememe yardımcı oldu. Bu sıkıntılar hala devam ediyor ve ben yine hayallerime sarılarak ayakta durmaya çalışıyorum. Yazmak beni rahatlatan şeylerden biri. İçimde bir sıkıntı, huzursuzluk olduğunda alırım kalemi elime ve başlarım yazmaya. Bazen karmakarışık şeyler ortaya çıkar bazen de birbiriyle uyumlu cümlelerden oluşan bir yazı dizisi. İkisinin ortak noktası ise beni rahatlıyor olması. Sonra bir gün kendime "neden beni rahatlatan yazma işlemi üzerine planlar yapmıyorum?" diye sordum ve bir yol çizelgesi hazırlamaya başladım. Şuan yol çizelgemde birçok adım attım ve atmaya devam edeceğim. Yazmak konusunda attığım bu adımlardan sonra içimde yeni adımlar atma hevesi oluştu ve neler yapabileceğimi araştırmaya başladım. Araştırmalarım sırasında içimdeki girişimcilik hevesini fark ettim. Bu hevesimi nasıl yönlendirebilirim diye düşünürken aklıma bir proje fikri geldi. Ardından bu fikri nasıl kuvvetlendirebilirim diye düşünmeye ve araştırmaya başladım. Tabii ki her şey iyi gitmedi. İlk defa bu tarz bir adım attığım için tecrübesizdim ve bana yol gösterecek birilerine ihtiyacım vardı. Projemin tanıtımı için bir yazı kaleme aldım ve bu yazıyı çok sevdiğim ve bana yardım edebileceğini düşündüğüm birine gönderdim ama maalesef beklediğim tarzda bir yanıt almadım. Projeme inanmasaydım belki de o an proje ile ilgili her şeyi çöpe atmış olurdum. Böyle beklenmedik bir yanıt almak beni sarstı ama aynı zamanda da projeme daha çok bağlanmama sebep oldu. O günden sonra projemin üzerine daha çok yoğunlaştım ve daha emin adımlar atmaya çalıştım. Aldığım yanıtın ben de oluşturduğu olumsuz sonuç ise projemi anlatacağım zaman karşıma çıktı. Tekrar aynı tarzda bir cevapla karşılaşma korkusuyla daha ürkek adımlarla üniversitedeki hocamın yanına gittim. Hocama proje hakkında konuşmak istediğimi söylediğim ilk gün gösterdiği ilgili tavır heveslenmeme sebep oldu. 3 hafta boyunca hocamın boş anını yakalamaya çalıştım. Yakalamayı başardığımda ise

konuşmamız hiç de tahmin ettiğim gibi olmadı. Odasından çıktıktan sonra kendimi kontrol etmeye çalıştım. Hevesle beklediğim bu görüşmenin bu şekilde sonuçlanması benim için ikinci bir sarsıntı oldu. Vizelerime 1 hafta kala yaşadığım bu sarsıntının etkintisiden hemen kurtulmam gerektiğini biliyordum ve öyle de yaptım. Kendi içimde durum analizi yaptım ve hoca ile konuşmamızın kalıntılarını tamamen unutmaya çalıştım. Kendime tekrar tekrar şunu söyledim: Önüne ne kadar engel çıkarsa çıksın asla vazgeçme. Ben vazgeçmeyeceğim ve sonunda başarısızlık dahi olsa projem için sonuna kadar savaşacağım. Herkesin peşinden koşabileceği, kendisine güç verecek bir hayali olmalı. Kendinizi küçük şeylerle sınırlandırmayın ve sakın çevrenizden gelecek olumsuz yorumları düşünmeyin. Herkesin bildiği gibi insan yapamadığı şeylere zor der. Başkalarının yapamamış olması sizin de yapamayacağınız anlamına gelmez. Bir hedef belirleyin ve asla vazgeçmeyin. Yazımın sonunda sizlere ufak bir tavsiye vermek istiyorum. Herkese fikirlerinizden bahsetmeyin. Sizi başarısızlığa sürüklemek isteyenler olabilir. Güray Süngü'nün şu sözünü unutmayın: "Uçabildiğini kimseye söyleme. Öyle bir inanmazlar ki, düşersin." Başkalarının sizi düşürmesine izin vermeyin. Sonuna kadar pes etmeden savaşın ve önünüze çıkacak tüm engelleri aşabileceğinize inanın.

Esma Nur GİRGİN Uludağ Üniversitesi – Ekonometri 1 twitter/EsmaNurGirgin

MATLAB MATLAB (matrix labaratory), çok paradigmalı sayısal hesaplama yazılımı ve dördüncü nesil programlama dilidir. Sahipli bir programlama dili olan MATLAB, Mathworks tarafından geliştirilmektedir. MATLAB kullanıcıya, matrix işleme fonksiyon ve veri çizme, algoritma uygulama kullanıcı arayüzü oluşturma, C, C++, Java ve Fortron gibi diğer dillerde yazılmış programlarla ara bağlama imkanı tanır. 2004’te, MATLAB akademik ve endüstriyel alanındaki kullanıcı sayısı bir milyon civarındaydı. MATLAB kullanıcıları mühendislik, bilim ve ekonomi gibi çeşitli alanlardan gelmektedir. MATLAB yaygın olarak akademik ve araştırma kurumlarında olduğu kadar endüstriyel işletmelerde de çok kullanılmaktadır. Bu program defalarca yenilenmiş ve geliştirişmiştir. R2O13b ismli 8. Sürümü 2012’de geliştirilmiştir. Tür olarak teknik olan bu program içerik olarak da fiyat olarak da çok güzeldir.  Ekonometri’de akademik kariyer düşünüyor ve dört yıl sonunda öğrendikleriniz sizi kesmiyor ve sonunda “durun arkadaşlar ben de bir tahminci bulurum, ben de bir test geliştiririm” diyorsanız bir istatistik programlama dili öğrenme zamanınız geldi demektir. Ekonometri’deki yeni gelişmeler hep kod üzerinden yürür. Bu sebeple eğer ciddi ciddi ekonometri üzerine lisans eğitiminden sonra da gitmek istiyorsanız, R, MATLAB gibi dünyada oldukça yaygın kod dilini öğrenmeye başlamalısınız. Kod yazabilmek bugün hala Türkiye de çok az sayıda akademisyenin yapabileceği bir şey. Bunun sebebi çoğu kişinin lisansta öğrendiği paket programlarının dışına çıkmak istememesi ve kod öğrenmeye zaman ayırmamasıdır. Ancak siz arkadaşlar bu hataya sakın düşmeyin. Peki, MATLAB ile neler yapılır?        

Temel matematiksel işlemleri İleri matematik işlemleri Veri analizi 2D ve 3D grafiklerinin çizimi MATLAB’ın en güçlü özelliklerindendir Programlama Arayüz geliştirme Optimizasyon Kod analizi

 



M dosyalarını ve fonksiyon dosyalarını hazırlayıp tekrar tekrar test etme ve problem çözme Denetim sistemlerinin tasarımı ve analizi Fiziksel sistemleri modelleme

Elimizdeki telefon, evimizdeki teknolojik aletler, hastanelerdeki makineler vs. hepsinin temelinde MATLAB vardır. İnternet sitelerinden de takip edin, harika bir program olduğunu göreceksiniz. Bence bu program bizim ekmeğimiz olmalı.  HOŞÇA KALIN! 

Tuba BOZKURT İnönü Üniversitesi – Ekonometri 4 twitter/bzkrt_tb

PYTHON Python, adını son zamanlarda duyurmuş olsa da, gelişimine 1990 yılında Guido van Rossum tarafından başlanmış bir programlama dilidir. Pek çok dile kıyasla kolay öğrenilmesi son zamanlardaki popülerliğine açıklama olabilir. Python dili, insan beyni nasıl düşünüyorsa öyle çalışır. Bu dilde tamamen insanın düşünme tarzı ele alınmıştır. Python da bir şeyin nasıl olmasını düşünüyorsanız öyle olur. Basit İngilizce komutlarıyla Python, bizi “kodlama dili” olgusuna aşina eder. Özellikle sosyal bilimler öğrencileri için kodlamayı, “karmaşık komutlar” tanımından bir adım uzaklaştırır.

PYTHON VE VERİ

Veri odaklı çalışmalar ekonometristler için yapı taşı. Peki, veri odaklı çalışmalar için

hangi

programlama

aracı

kullanılıyor? Kd Nuggets isimli oluşum bu soru için bir anket düzenlemiş. Resimden de anlaşılacağı üzere Python ve R yükü çeken iki programlama dili. Amerika'daki üniversitelerin çoğunda ve ODTÜ’de programlamaya giriş dersi olarak Python kullanılmaya başlanmış. Bu da bir ekonometristin “kod öğrenmem lazım, nerden başlamalıyım?” gibi sorularına yanıt olabilir. PYTHON VERİ KÜTÜPHANELERİ Python, R ve SAS gibi bir çok istatistik programını kendi kütüphanesinde barındırır. Bu da diğer programlara göre Python için bir artı sağlyor. Ancak Python’ın devasa kütüphaneleri, dil öğrenmenin temel yolu olan sürekli kullanımı zor bir hale getiriyor.

Veri ile ilgili en çok kullanılan Python kütüphaneleri NumPy, SciPy, Pandas ve Scikitlearn. NumPy: Genel olarak matris, vektör veya n boyut dizi hesaplamaları için kullanılır. Dizilerle ilgili işlemlerde en kullanışlı kütüphanedir. SciPy: Standart problemlerin çözümünü içinde barındırır. Genelde İntegral, lineer cebir ve çeşitli istatistik fonksiyonları için kullanılır. Pandas: Veri kümeleri için en uygun kütüphanedir. Kolaylıkla çeşitli indexler oluşturmayı sağlar. Zaman serisi fonksiyonları ile finansal işlemler yapmaya olanak sağlar. Scikit-Learn: Makine öğrenmesi kütüphanesidir. Numpy ve SciPy ile birlikte çalışması için tasarlanmıştır. Ayrca Matplotlib isimli kütüphane de grafik ve veri görselleştirme için kullanılan bir başka Python kütüphanesidir. Yararlanılan Kaynaklar: https://docs.python.org/3/faq/general.html https://www.python.org/about/ http://www.kdnuggets.com/2014/08/four-main-languages-analytics-data-mining-data-science.html

Oğuzcan TÜRE Marmara Üniversitesi – Ekonometri 2 twitter/efleatun

[SiiR] Önce derlenir toplanır veriler Elle zordur bırak yapsın makineler Eviews, SPSS, R’ler Ekonometri bölümüyüz biz

İstatistik, iktisat, matematik Bu yollardan ekonometriye geldik Kitabımızı Gujarati seçtik Ekonometri bölümüyüz biz

Bazıları için zulüm Yanlış işlemin sonu kördüğüm Amcaların teyzelerin anlamadığı bölüm Ekonometri bölümüyüz biz

Geleceği tahmin ederiz Hatalarımız küçük olsun isteriz Alfayı, betayı çok severiz Ekonometri bölümüyüz biz

Oğuz TORUN İstanbul Üniversitesi – Ekonometri 4 twitter/OquzTRN55

More Documents from "Erol Bayramoğlu"

Tek Yol Evrim!
November 2019 22