www.drgulicoz.com
Edited by Foxit Reader Copyright(C) by Foxit Software Company,2005-2007 For Evaluation Only.
B OREZONANS NED R? Biorezonans terapisi frekans kontrollü bilgisayarlarla yap l r. Hiçbir yan etkisi yoktur, a r s zd r. nsan organizmas farkl elektromanyetik frekanslar yayar. Hücrelerin, dokular n, organlar n vs. hepsinin kendilerine özgü frekanslar vard r. Bunlar n hepsi birlikte ki inin genel frekans spektrumunu belirlemektedirler. Bu ki inin bireysel frekans d r.
Hasta ve sa l kl insanlar n frekans yap lar birbirinden farkl d r.Hastan n frekans örne inde saklanan yabanc frekanslar (alerjenler, virüsler, bakteriler, mantarlar, amalgam…vs.) normal frekans düzenini bozar. Biorezonans cihaz yla, bu frekans düzenini bozan elektromanyetik frekanslar belirlenir ve cihaza transfer edilir. Cihaz n içinde hastal k yapan frekanslar ters çevrilir ve hastan n vücuduna geri verilir. yile me, terapi frekanslar ile gerçekle ir. Biyolojik, fizyolojik frekanslar güçlendirilir ve biorezonans terapisi vücudun kendi kendini iyile tirici gücünü bir ekilde uyar r, böylece kendi savunmam z ve ba kl k sistemimizi güçlendirir. Hastaya ait patolojik frekanslar biorezonans terapisiyle ters çevrilerek normalle tirildi i için ba kl k sistemini bozan engeller kald r lm olur ve organizma sa l kl al r duruma kavu ur. Böylece iyile me sa lanm olur.
Anasayfam Yap
Favorilerime Ekle
Arkada ma Öner
RSS - © Copyrigh
Metodun Temeli : ‘E er bir fenomeni anlayam yorsak bu genellikle bizim s n rlar m zdan dolay d r, fenomene ait bir problem de ildir’ (Hipokrat) Herhangi bir madde, bir virüs, bir bakteri ya da bir insan olsun hepsi atomlardan meydana gelmi tir. Atomlar da subatomik partiküllerin bir araya gelmesiyle olu mu lard r. Fizikçiler subatomik partiküllerin çevrelerine özel ekillerde ‘dalga’ olarak adland r lan bir enerji yayd klar n ke fetmi lerdir. Bak n z 'Tavsiye Edilen Linkler'
Ara t rmac lar normal i leyen vücut sistemlerinin, organlar n yan s ra alerjenlerin, virüslerin, bakterilerin, parazitlerin ve toksinlerin kendine özgü dalga paternlerini ve titre imlerini analiz etmi lerdir. E er yanl beslenme, stres, hareketsiz bir ya am, kimyasal toksinler, a r metaller, zirai ilaç art klar , geneti i de i tirilmi rünler, jeopati, elektromanyetik kirlilik ya da negatif olumsuz duygular varsa, vücudun sa l kl titre imleri dengesiz yada zay f hale gelmektedir. Kendine ait sa l kl titre imleri olmayan bir vücut, çevresindeki virüslere , bakterilere,parazitlere, mantarlara ait olan titre imlere, toksik kimyasal maddelere ya da a r metallere vs. daha fazla direnemez. Bunlar vücutta sadece zehirli maddeler olarak de il, yayd klar titre imlerle informasyon anlam nda da stres yarat r. Vücuttaki kontrol süreçleri sa l ks z titre imlerden etkilendi inde, biyokimyasal ve metabolik bir bozulma ve fonksiyon bozuklu u ve bunu takiben de vücutta a razlar ve hastal klar meydana gelmektedir.
Bu bozulmu titre imleri silme ya da en az ndan zay flatarak organizmaya kendini yeniden onarma ans n verme fikri ile geli tirilen biorezonans yönteminin tarihi geli imine yle bir bakmak yararl olacakt r. Isaac Newton’un 17. yüzy l n sonlar nda ‘bütün ya am n kayna maddedir’ eklindeki söyleminden beridir materyalistik (maddeci) d nme bütün tabii bilimlerin temeli olmu tur. Ancak günümüzde hayat n devaml l
n n üç ko ul alt nda mümkün oldu u bilinmektedir:
1. Madde 2. Enerji 3. nformasyon (Bilgi) Vücutta tüm fonksiyonlar madde düzeyinde gerçekle irken, bunlar n düzenlenmesi informasyonla sa lanmaktad r. Metabolizmam z, elektrolit, su, asit-baz dengesi gibi farkl birçok dengelerin sa lanmas madde düzeyinde biyokimyasal, enerji düzeyinde biyofiziksel ve informasyon düzeyinde biyosibernetik süreçlerle olmaktad r. Buna örnek olarak, bir ki inin ikinci kata bir yük kartabilmesi için, yükü ta yacak bir bedene (madde), bunu yapabilecek güce (enerji) ve nereye ta yaca n bilmeye (informasyon) ihtiyac vard r. Hayat n kimyasal reaksiyonlar n kaotik bir kar m olmad gerçe i, sadece fizik prensiplerine dayanan kontrol fonksiyonlar n n varl ile a klanabilmektedir. Biyolojik fonksiyonlar n bir üst kontrol mekanizmas n n ne oldu uyla ilgili temel soruya hiçbir biyokimyasal a klama tam olarak cevap verememektedir. 1922 y l nda bir Rus bilim adam olan A.G.Gurwitsch, mitogenetik radyasyonu ke fetti. Büyüme sürecindeki bir so an kökünün, cam ile birbirlerinden ayr lsalar bile di er bir so an kökünde hücre bölünmesi h z n anlaml ekilde art rabildi ini gördü (1932). Bu gözlem, etkileyici bio-informasyon alan na do ru bir kap a lmas n sa lad . Daha sonra G.Lakhovsky biyolojik informasyonun transferinde elektromanyetik rezonans konseptini ortaya att . Son yüzy l n ilk yar s ndan sonra, maddenin yo unla m
enerjiden ba ka bir ey olmad
anla lm t r.
Kuantum fizi inin kurucular ndan Max Planck (1858-1947), ‘Madde yoktur , bütün varl klar n olu umu ve varl n sürdürmesi, onlar titre ime getiren ve atom sistemi içinde ba lar n olu turan güce ba l d r’ derken, Albert Einstein (1879-1955), ‘ Maddeyi, enerji alan n n çok yo un oldu u uzay bo lu u olarak d nebiliriz’ demi tir. Enerji ile maddenin ili kisi ünlü E=mc² formülü ile ifade edilmi tir. Bat l dünyada bilim adamlar n n ya ayan sistemlerde biyofiziksel etkileri dikkate almaya ba lamalar için 30 y ldan fazla zaman geçmesi gerekti. 1964’de Barthony’nin ‘Manyetik Alanlar n Biyolojik Etkileri’ isimli yaz s , bu konuda Amerika Birle ik Devletleri’nde yay mlanan ilk yaz yd . 1970’de yine ABD’de A.S. Presman’ n, ‘Elektromanyetik Alanlar ve Ya am’ isimli yaz s yay mland . Bu süreç içinde Rus ara t rmac lar çal malar na devam ettiler. 1981’de V.P.Kaznachejew and L.P.Michailowa, ‘Hücreleraras Etkile imde Ultra-zay f Radyasyon’ isimli yaz y yay mlad . Bu biyofiziksel informasyonun hücreler ve organlarda nas l iletildi i, al nd ve depoland ile ilgili bir çal mayd . Böylece bu çal ma , hücre içi ve hücreleraras elektromanyetik etkile imleri (elektromanyetik bio-informasyon) kan tlamaktayd . Bunlar, sadece metabolik fonksiyonlar göz önüne alman n (enerji ve maddenin birbirine de i imi) yetersiz oldu u, ya ayan sistemlerde iletilen informasyonun analizinin de özellikle önemli oldu unu a kça gösteren ilk çal malard . Alman fizikçi F.A.Popp, informasyonun ya ayan sistemlerde nas l iletildi i konusundaki çal malar sonucunda hücre içinde ve hücreler aras nda informasyonun biofotonlar taraf ndan iletildi ini kan tlad . Ya ayan hücrelerin DNA’lar n n biofotonlar depolad n ve serbest b rakt n gösterdi. Bu frekanslar son derece zay ft rlar. iddetleri bildi imiz gün ndan yakla k 10¹8 kat daha küçüktür.
Sonuç olarak bütün ya ayan organizmalardaki biyokimyasal reaksiyonlar, ultra-zay f elektromagnetik frekanslar taraf ndan i letilip regüle edilmektedir. Bu süreç bir titre im alan taraf ndan regüle edilir.
E er sadece tek bir hücrenin informasyon içeri ini anlamak istesek, farkl informasyon olas l klar n okuyabilmek için gece ve gündüz dahil 100 y ldan fazla zamana ihtiyac m z olacakt r (Popp). R.N.Wiener (1963), ‘sibernetik’ konseptinin kurucusu, informasyonun madde ve enerji ile k yasland nda üstünl n yle ifade etmektedir: nformasyon ne enerji, ne de maddedir. nformasyon, bir verici (ya da informasyonu içeren bir sistem) taraf ndan bir al c ya gönderilen mesaja göre, elle tutulup görülemeyen üçüncü bir olgudur.Örne in, iletilen sinyaller harfler, say lar, semboller vs. olabilir. Bio-informasyon alan nda bunlar, elektromanyetik frekans paternleridir. nformasyonun iletiminde, verici ve al c aras ndaki uyumluluk son derece önemlidir. Yani, verici ve al c n n kar l kl mesaj anlayabilmeleri gereklidir. Bu demektir ki, informasyon etkiledi i sistem ile rezonansa girerse (sistem için uygunsa) ancak o zaman etkili olabilecektir. Bu sinyalin ne tür bir sinyal oldu unun yan s ra, sinyalin intensitesi için de geçerlidir. Popp taraf ndan gösterilen ve ya ayan organizmalarda informasyonu ileten ultra-zay f sinyaller, titre imlerdir (osilasyon). Bunlar n intensitesi ‘geni band gürültü (Broadband noise)’ olarak adland r lan bir ranj (aral k) içindedir. Geni band gürültü, her maddedeki elementer partiküller, moleküller ve atomlar n hareketleri sonucunda ortaya kan sinyallerdir. Amerikal bilim adam W.R. Adey , civcivlerin beyin (serebral) hücreleri üzerinde çal t klar s rada, bunlar n sadece belli bir frekansa cevap verdiklerini ke fetti (1988). Ayn zaman da sinyalin amplitütünün de çok spesifik (d k) bir ranj içinde olmas gereklidir. Bu ranj n alt nda ve üstünde her hangi bir reaksiyon ölçülebilir de ildir. Amplitütün frekansa oranlanmas ile elde edilen bu s n rl ranj ‘Adey penceresi’ olarak adland r l r. Bir biyolojik sistem, sadece bu pencere içindeki informasyon ta yan elektromanyetik sinyallere cevap verebilir.Sadece sinyalin frekans ve amplitütü bu pencere dahilinde oldu u zaman moleküler zincir kondüktörlerinde sinyalin iletimi mümkün olacakt r. E er sinyalin amplitütü çok d kse, rezonans noktas n n alt nda kalacak ve etkisiz olacakt r. E er çok yüksekse protein zincirler k r lacak ve sinyal bloke olacakt r (Ludwig). Moleküllerin, hücrelerin, dokular n ve çevrenin yap s nda latent ama kuvvetli nedensel bir faktör mevcuttur. Bu faktör, bütün bu olu umlar n birbirini tan mas na, seçmesine ve yol göstermesine, bir di erini ve kendilerini yap land rmas na, beraberinde her türlü olay n regülasyonuna, kontrolüne ve belirlenmesine olanak vermektedir (Oyama 1985). En son konseptlerden biri de, Rupert Sheldrake taraf ndan geli tirilen, formlar n olu turulmas nda do an n alanlar nas l kulland ile ilgili ‘Morfogenetik alan fenomeni’dir. Bu alanlar n herhangi bir türdeki bireylerin bilgisini depolama özelli ine sahip olduklar ileri sürülmektedir. Sheldrake, bir morfogenetik alan ‘fizi in non-materyal bir etki alan ’ olarak tan mlamaktad r (1990). Sheldrake ve ba ka di er bilim adamlar taraf ndan, herkesçe bilinen yer çekimi (gravitasyonel) alan d nda, tüm kainat yap land ran ve organize eden büyük say da ba ka alanlar n da var oldu u ifade edilmektedir. Tüm kosmozun, fark edilemeyen kuvvetler taraf ndan yap land r lm , tamamen titre en bir bo luk oldu u gör kabul edilebilir görünmektedir. Ya amla ilgili bütün süreçler büyüme, geli me, metabolizma, hastal k, sa l k, hatta ölüm ve çürüme (dekompozisyon) bile biyokimyasal yollarla materyal düzeyinde olur. Ancak regülatuar (düzenleyici)
informasyon daha üst seviyeden al nmaktad r. Bu nedenle tan ya da tedavi olsun medikal bir de erlendirme yap l rken sadece materyal düzeyinde de il, informasyon düzeyinde de de erlendirme yap lmas gerekti i sonucu kar m za kmaktad r. O halde bir bilgisayarda oldu u gibi, anahtar rolünü oynayarak sistemi açan ve etkileme olana n yaratan bir 'kod' a ihtiyac m z vard r. Çin t bb nda sürekli ileti im halinde bulunan iki z t kuvvetlerin (yin ve yang) ve üzerlerinde enerji ak olan meridyenlerin varl ile ilgili bilgiler, bütün sistemdeki düzeni ve fonksiyonel bozukluklar seçici olarak etkileme olas l n n kap s n açm t r. Yüzy llar önce tesadüfen ampirik olarak bulunan ve kullan lan ''akupunktur’‘ noktalar n n , ‘bir organizma ve içinde bulundu u elektriksel çevre aras nda informasyonu ta yan kanallar ’ gösterdi i I.E.Dumitrescu taraf ndan kan tland (1989). E er böyle bir kanal i ne bat r larak uyar l rsa, orada informasyon ta yan bir elektrik alan meydana gelir. Bu da kanal n iki ucu ve kanallar aras nda (birden fazla nokta uyar ld nda) informasyon al veri ine olanak verir. Alman fizikçi Reinhol Voll , EAV (Electro-Acupuncture according to Voll) denilen Çin akupunktur sistemine göre oldukça geli mi bir sistemi bulmu tur. Akupunktur noktas n ölçmek, sadece o noktan n içinde bulundu u ve çevresindeki bölgedeki dokunun elektrofizyolojik özelliklerinin ölçülmesi anlam na gelmemektedir. Asl nda, o bölgeyle ilgili ‘regülatuar alan’ n ölçülmesi demektir. Günümüzde belli epidermal noktalar n ve birbirinden ilgisiz görünen organlar n aras ndaki ili kiyi ve fonksiyonel yak nl göstermek mümkündür. Daha sansasyonel ve önemli bir di er ke if te ‘ilaç testi’ dir. 1954’de Voll, hastan n bir ilac eline almas sonucunda akupunktur noktalar ndaki ölçümlerde de i iklik oldu unu gördü. Ayn durumla, içinde hiçbir madde molekülü ta mayan, sadece informasyon içeren homoe-patik yüksek-potansiyelli solüsyonlar hastan n eline verildi inde de kar la t . Alman fizikçi Franz Morell, hastaya ait ve zaman içinde belli bir anda geçerli olan belli bir frekans spektrumunun ,bu ki iyle ilgili bütün informasyonu içerebilece ini d ndü.Ona göre fizyolojik, sa l kl ‘harmonik’ ve patolojik ‘disharmonik’(zay flam ya da kaybolmu ) titre im paternleri mevcuttu. Bu durumda ‘hastal k’, patolojik titre imler bask n olacak ekilde bir organizman n titre im paterninde bir dengesizlik durumu olarak ifade edilebilirdi.Elektrotlar kullanarak hastan n elektromanyetik sinyallerini ölçtü. Bunlar bir cihaz içinde elektronik olarak modifiye edilerek iyile tirici titre imler olarak tekrar hastaya verilebilirdi. Morell ve Rasche, hastan n kendi sinyallerinin tedavi amaçl kullan ld
ilk cihaz 1977’de tan tt .
1999’da Kramer, belli bir maddenin ‘enerjetik frekanslar ’n n metal ileticiler (kondüktörler) taraf ndan iletildi ini gösterdi. Ayn informasyonun iletici bir ortam olmadan sadece ‘hava ile’ k sa bir mesafede iletilebilece ini ifade etti. Ve ilaç testi etkisinin ‘radyo dalgalar na benzeyen elektromanyetik frekanslar’ taraf ndan yarat ld sonucuna vard . 1999 y l nda bir Frans z bilim adam olan Jacques Beneviste ,Cambridge Üniversitesi’ndeki bir konferansta çal malar n sunmu ve ‘su’ yun baz maddeleri haf zas nda (elektromanyetik bilgisini) tutabildi i ve bunun hastal klar n tedavisinde kullan labilece i tezini ortaya atm t r. Bu yüzy llard r bilinmeden ampirik olarak kullan lan ancak bilimsel a klamas olmayan ve pek dikkate al nmayan ‘Homeopati’ ile uyumluydu.
Beneviste’nin ilk dikkatini çeken ey, ani alerjik reaksiyonlar tedavi etmek için kullan lan ‘Adrenalin’ isimli ilac n etkisinin, kan n ilac reseptörlere ta mas n beklemeden verildi i anda ortaya kmas yd . Sanki etki ‘ k h z nda’ ortaya k yordu. Bunun da adrenalin isimli ilac n rezonans n n vücut s v lar na yay lmas sonucunda gerçekle ti i eklinde a klamas yap lm t r. Benzer durumla, alerjik maddeyle vücut maruz kal r kalmaz, o anda, aniden ve tüm vücutta ortaya kan ölümcül olabilen anaflaktik alerjik reaksiyonlarda da
Edited by Foxit Reader Copyright(C) by Foxit Software Company,2005-2007 For Evaluation Only. (penisilin alerjisi gibi) kar la lmaktad r. Daha sonra Beneviste, adrenalin, kafein ve nikotinin EAV cihaz n n giri k sm na konuldu unda alg nan zay f titre imin ölçülebildi ini ve bu bilginin dijital hale çevrilerek saklanabildi ini gösterdi. Takiben bu rezonans bilgisi cihaz yard m ile cihaz n k k sm nda bulunan suya aktar ld . Bu sudan içen canl deneklerin, sanki adrenalin, kafein, nikotin verilmi gibi tepki verdikleri görüldü. Ba ka bir çal mas nda, kan n p ht la mas n nleyen bir ilaç olan heparin rezonans (ilac n kendisi de il) verilen deneklerde, kan n p ht la mas n n etkilendi i gösterildi. Bu geli meleri de içine alacak ekilde farkl cihazlar n geli mesiyle daha genel bir isim olan ‘biorezonans’ ismi yayg n olarak kullan lmaya ba land .
Özetle; Biorezonans yöntemi, bu devrimsel nitelikteki bilgiyi kullan r. Her maddenin belli bir dalga boyunda ve o maddeye özgü elektromanyetik dalga gibi davranan titre imleri vard r. Vücudun de i ik bölgelerinde de i ik titre imler ve enerji de erleri mevcuttur.Vücudumuzdaki farkl hücreler ve farkl yap lar, birbiriyle belirli dalga boyundaki frekanslarla ileti im halindedirler. Ki inin akupunktur noktalar nda ölçülen de erler aras ndaki farklar, bize o akupunktur noktas n n kar l vücut bölümünde bir sorunun varl n gösterir.
olan
Vücuda d ar dan al nan maddeler de vücut ile de i ik düzeylerde ileti ime girer. Kar la lan bir toksinin titre imi, vücudu rahats z edici ve zararl bir frekans özelli ine sahip olmas nedeniyle hücreler aras ileti imde bozulmaya yol açar. Bu bozulma biorezonans cihaz ile tespit edilebilir ve düzeltilebilir. Vücuda yararl bir maddenin yani vücudun rezonans ile uyumlu bir maddenin frekans ise tedavi amaçl kullan labilir. Bu mant k kullan larak ‘alerji testleri’ yap labilir, alerjen tespit edilip tedavi edilebilir. Biorezonans yöntemi u an için alerji, a r , sigara ve di er madde ba ml l klar ve birçok kronik hastal klar da dahil olmak üzere yakla k 400 hastal kta kullan lmaktad r.
Sa l kla kal n!
www.drgulicoz.com