• o o o o • • o o o o o o o o o o o o o o • o o o o o • o o o o o o o o o • o • • o •
Ana Sayfa RSS/XML Linkler Bize Yazın Misafir Defteri Eserleri Hayatı Hayat Kronolojisi Bir Portre Denemesi Fethullah Gülen‘in Katkıları Gülen Hareketinin Analizi Hayatından Kesitler O‘nu Tanıyanlardan Hakkındaki Görüşler İnceleme Hoşgörü ve Diyalog İklimi Mesajları Taziyeleri Fethullah Gülen Belgeseli Araştırma Yazıları Görüşleri Hukuk Köşesi Basın Açıklamaları Fethullah Gülen Gerçeği Mahkeme Kararları Tekzipler İki Çarpıtma Örneği Hitabet Anadolu Vaazları Bayram Vaazları Kandil Vaazları Konferanslar FKM Sohbetleri Müstakil Seriler İman Esasları İslâm Esasları Vaizliği Multimedya Foto Galeri Kürsü Bamteli Bamteli Çözümleri Kırık Testi
Ana Sayfa Hayatı Gülen Hareketinin Analizi Üye Değerlendirme: Kötüİyi
/ 18
Dizi Yazılar ve Dosyalar Haberler Köşe Yazıları Röportajlar Taziyeleri Mesajları Dergi Yazıları Araştırma Yazıları O'nu Tanıyanlar Hayatından Kesitler
Multimedya
Geçmiş Kavimler ve Ümit Atlasımız Seyredin
Kurban İbadeti ve Câhillerin Hezeyanları Seyredin
Kurban ve Güneydoğu Dinleyin
Hatıralarla Hac ve Kurban Dinleyin
Bakırköy Vaazı - 1989 İndirin
Berlin Konferansı - 1977 İndirin
Fethullah Gülen Belgeseli-1: Ümit Yolcusu Seyredin
Fethullah Gülen Belgeseli-2: Sevgi Okulları Seyredin
Fethullah Gülen Belgeseli-3: Hoşgörü ve Diyalog Seyredin Mekteplerde en az diğer dersler kadar terbiye ve millî kültür üzerinde de durulmalıdır ki, vatanı cennetlere çevirecek sağlam ruh ve sağlam karakterli nesiller yetişebilsin. Tâlim (öğretim) başka, terbiye (eğitim) başkadır. İnsanların çoğu muallim olabilir ama, mürebbî olabilen çok azdır.
kaygılandırmaya ve huzursuz etmeye başlamıştı. Doğa felsefecileri mekanistik dünya görüşünün temellerini atarken, bununla Hıristiyanlığın ideallerini hedef almamışlardı. Aslında onlar, saat ve otomat (motor) metaforunu geliştirirken bununla, kainatta müthiş bir düzen ve ahenk olduğunu ve düzenin bir yaratıcısı olduğunu açıkça vurguladılar.[11] Mekanistik görüş teşekkül ederken yeni bir kavram da doğuyordu; 'Doğa kitabı'. İsviçre Rönesans'ının önemli tıpçılarından addedilen Paracelsus (1493-1541), Saint Augustine'den sonra belki bu kavramı ilk kullananlardan birisiydi. Şöyle diyordu: 'Bir şeyi kanıtlamak istediğinde, bunu otoritelerin sözlerini tekrarlayarak değil, kendi önünüzde duran doğa kitabını okuyarak yapın! Gerçek felsefe, sürekli gözlerinizin önünde açık duran bu büyük kitapta, yani evrende yazılıdır. Bu kitabın dili matematiktir, harfleri üçgenler, daireler ve diğer geometrik şekillerdir. Onlar olmadan insanın bu kitabın tek kelimesini anlaması imkânsızdır.'[12] R. Boyle (1627-1691) 1660'larda: 'Doğanın dev boyutlu kitabının her bir sayfası gerçek hiyerogliflerle doludur. Ama orada karşımıza, ifade biçimi olarak sözcükler yerine nesneler çıkar' diyordu. Boyle, doğa bilimcilerini 'Doğa Rahipleri' olarak niteliyor ve onların işini, 'insanlara, akıl ve güç sahibi bir Tanrının varolduğunu kabul ettirmek' olarak belirliyordu. Fransız Kartezyen N. Malebranche (1638-1715) 1670'lerde: 'Bir saat gördüğümde, bütün o dişliler yerlerine bir tesadüf sonucu oturamayacağı için, kesinlikle bir zeka'nın ürünü olduğunu düşünürüm. O halde, bütün hayvanlardaki ve insandaki farklı farklı hücrelerin yapı taşlarının bir tesadüf sonucu bir araya geldiklerini söylemek nasıl mümkün olur! Bu, dini inancın en büyük nedenlerinden birisidir. Ve en büyük doğa bilgisine sahip olanlar, Tanrının yaratıcılığı karşısında en çok huşû duyanlardır' diyor. İngiliz doğa bilimci Jhon Roy (1627-1705) 1691'de hayvan gözlerinde yaptığı incelemelerinde bir sinek gözünü, Tanrının yaratıcı zekasını ve kudretini kanıtlayan en güçlü bir delil saymıştı. İngiliz felsefecileri o tarihlerde, Tanrının gücünün yalnızca doğayla sınırlanamayacağını da söylüyorlardı. Dolayısıyla onlara göre doğru bir doğa bilimi, Tanrının yaratıcı aklının yüreklendirici kabulüne olduğu kadar, dünyadaki ilahî iradesine de yer vermelidir, diyorlardı.[13] Batı'da 15., 16. ve 17. yüzyıllarda geliştirilen bu 'Doğanın Kitabı' metaforu, uzun yıllar, Tanrının varlığını ispat için felsefî ve bilimsel bir temel oluşturmuştur. Tanrı iki kitap yazmıştı; Biri 'Kutsal Kitap', diğeri de erken modern dönemde giderek daha çok gönderme yapılan 'Doğanın Kitabı'ydı. Her iki kitap da kendi ifade usulünce, Tanrının varlığını, özelliklerini, niyet ve amaçlarını açıklıyordu. Bu metafor açık
Bâd-ı SabâBeyaz SayfaFethullah Gülen Belgeseliİnancın GölgesindeTelif HakkıGizlilik İlkeleri