Edebiyat
Musa TEKTAŞ
BİRLİK YOLUNUN YOLCULARI “Yüce Rabbimize gönülden inanan, O’na tevekkül eden, kâmil iman sahibi olanlar birlik yolunun yolcularıdır. Ancak Rabbi’nin merhamet ettikleri, rahmetine mazhar kıldıkları bu sırrı anlayabilirler. Ki bunlar, tevekkülden ayrılmazlar, Hakk’a karşı gelmezler. Tevhîdden ve istikametten asla yönlerini çevirmezler.”
B
irlik samimiyettir, vefa ve sadakattır. İnanan gönüllerin topluca atması, tevhîdin kalpte maya tutmasıdır. Birlik Yüce Allah’ın insanlara rahmeti, ayrılık şeytanın inananlara ihanetidir. Müslüman, birlik ruhunu zedeleyecek her türlü tavırdan sakınmalı, kardeşini incitmemeli, sevgi ve saygıda kusur etmemelidir. Her mü’min bir diğerine karşı olabildiğince fedakâr olmalı, sabırlı
davranmalı, onun iyiliği için çalışmalı, sadık ve vefalı olmalıdır. Bu, tüm mü’minlerin benimsemesi gereken üstün bir ahlâktır. Gönülden teslim olmanın, selâmet bulmanın en birinci şartı, Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaktır. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri, Dîvân’ında iman sahibi birinin gönlünde ve dilinde olması gerekeni şöyle tarif ediyor:
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s) Bir Hac Yolculuğunda
Şubat / 2008
31
an için bile yokluğunu tasavvur etmek imkânsız olan vâcibü’l-vücud, “O” Cenab-ı Allah birdir/tektir. O Allah, cemâl ve celâl sıfatlarının hepsine hakkıyle ve eksiksiz olarak sahiptir. Bütünüyle varlığı kendisine ait bulunan ilâhtır. İşte gerçek mabud olan Allah birdir, ikincisi olmayan bir tektir, biriciktir. Evvel ve âhir, ortaktan münezzeh, hiçbir şekilde benzeri olmayan, hep birdir, yegâne birdir.
Şerîat tarîkat resm-i râhımız Hakîkat ma’rifet izz ü câhımız Tevhîddir hısnımız Hak penâhımız Sanma bizi yoldan sapanlardanız Ümmetin önderleri olan kâmil veliler, hakikaten ilmen ve ahlâken peygamberlerin varisleri ol-
Birlik Öğütleri
dukları için hep hayır için çalışırlar. Dinin hüküm-
Peygamberimizin şu hadis-i şerifleri birlik için her türlü mücadelenin yapılmasını bizlere öğütlüyor. Arface İbnu Şureyh (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Siz bir kişinin etrafında birlik halinde iken, bir başkası gelip, kuvvetinizi kırmak veya cemaatinizi bölmek isterse, onu öldürüverin.” (Müslim, İmaret 60, ( 1852).
lerine göre hareket eder, tasavvufun ince yolunda merhale katederler. Onlar, vahy kaynağından
Birlik Yolu / Tevekkül Yolu
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s) Bir Açılış Töreninde
Gönlünün yâdı olup dâim “Huve’llâhu’l-Kadîm” Dilinin virdi budur kim “Kul Huve’llâhu Ehad” Zaman veya rütbe bakımından önde olan, kendinden evveli bulunmayan Allah’ı gönülde daim tutmak birlik ruhunun temelidir. Bütün varlıklardan önce olan, hiçbir şeyin Kendisinden ileri bulunmadığı Allah, her şeyden hatta zamandan bile öncedir. Çünkü zamanı da o yaratmıştır. Yüce Allah, ezelî olduğundan varlık bakımından bütün yarattıklarından öncedir. O, bütün kutsî sıfatlarıyla ve güzel isimleriyle her mevcuttan önce bulunan, sonradan olmaktan ve zamandan münezzeh olandır. Hiçbir şey yokken O vardı. Şu gördüğümüz ve göremediğimiz bütün varlıklar hep O’ndan sonra ve O’nun var etmesiyle olmuşlardır. Öte yandan, rütbe ve önem bakımından da bütün her şeyden öncedir. O’nun büyüklüğü, önemi, yaratıklarınkiyle mukayese edilemeyecek kadar öncelik sahibidir. O, her şeyden önde tutulmalı, hakkına öncelik tanınmalı, O’nunla ilgili her iş, her şeyden önemli görülmelidir. Bir/tek olan Allah’ı zikretmek de dilin virdidir. Hakikî varlık olarak yalnızca kendi zatından başka bir sebebe muhtaç olmayan Yüce Mevlâ’dır. Bir
32
Yüce Rabbimize gönülden inanan, ona tevekkül eden, kâmil iman sahibi olanlar birlik yolunun yolcularıdır. Ancak Rabbi’nin merhamet ettikleri, rahmetine mazhar kıldıkları bu sırrı anlayabilirler. Ki bunlar, tevekkülden ayrılmazlar, Hakk’a karşı gelmezler. Tevhîdden ve istikametten asla yönlerini çevirmezler. Birlik ve beraberlik içinde örnek bir topululuk olurlar. Tevhîdden ayrılmazlar, anlaşmazlıklara düşmezler, birleştirici ve bütünleştirici olurlar. İşte bu tevekkül ehlini Hazret şöyle tavsif ediyor: Birlik yoludur bendeye esbâb-ı tevekkül Maksûda yeter bend ile erbâb-ı tevekkül Tedbîr ile bitmez işi takdîr-i Hudâ’nın Takdîre rızâ vermedir âdâb-ı tevekkül
Zerk u riyâdan geçmişiz Tevhîd-i sırfı seçmişiz Aşk bâdesinden içmişiz Ol sâkî-i devrân bizim
feyz alarak Rasulullah’ın zikrini yaşatmak, dininin eserlerini, şeriat ve ahlâkının bilgilerini yaymak için ümmete hayır ve fazilet öğretmek itibarıyla cennette rıdvan kaynağından akan Kevser nehrine benzerler. Peygamberler, Allah’ı bilme esaslarında birlik olup da şeriatte (dinin amelî hükümlerinde) farklı olarak halkın kurtuluşu için ilâhî rahmetin yayıcıları olduğu gibi, ümmetin bilginleri de kalbleri hak tevhîdi ve vicdanları Muhammedî ahlâk üzere rıdvan neşesiyle Muhammedî şeriatın esaslarında birlik ile halka rahmet yayarlar. Aşk ile gönüllerin birliğini tesis eden kâmillerin gösterişten uzak, tevhîd esasına dayalı olarak muhabbet meclisindeki neşelerini de Dîvân’daki şu mısralar dile getiriyor:
“Şerler ve fesadlar olacak. Kim, birlik içinde olan bu ümmetin işinde tefrika çıkarmak isterse, kim olursa olsun kılıçla boynunu uçurun.” -Bir rivayette: “...onu öldürün!” denmiştir-.”Müslim, İmaret 59, (1852). Bu nefsi katl edip ey cân selâmet ber-kenâra çık Anın katline tevhîd gibi bir keskin sinân olmaz Allah Teâlâ öyle bir vâcibü’l-vücud (varlığı lüzumlu)dur ki, O’nun lâşerîke leh (ortağı yok) olan birlik sıfatını kaldırmak hiçbir şekilde mümkün değildir. Bu, O’nun zatına mahsus kemalidir ve bütün sıfatları da böyledir.
Tevekkül: Gerekli tüm çabayı sarfederek, her türlü tedbiri aldıktan sonra, işi tam bir inançla Allah’a havale etme, yani, deveyi bağladıktan sonra Allah’a emanet etmeye tevekkül denir. Tevekkül bir kalp amelidir. Rıza: Arapça razı olmak, memnun olmak demektir. Kalbin, hükmün akışı karşısında sükûnet altında bulunması. Genelde rıza, hüküm ve kazaya itirazda bulunmamayı ifade eder. Rızanın şartı kazadan (olay vukuu) sonra olmasıdır. Allah’tan razı olması kaza iledir. Tasavvuf yoluna rıza kapısı denmiştir. Mü’min örnek bir davranış sergileyerek Allah’a güvenip, O’nun rızasını kazanmak için gayret göstermeli ve davranışlarında etrafına örnek olmalıdır. Hulûsi Efendi Hazretleri istikameti doğru olan birlik yolunda ilerleyen Hakk dostlarının hâlini şöyle dillendiriyor: Somuncu Baba
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s) Bir Köy Ziyaretinde
Şubat / 2008
33
Doç. Dr. Bünyamin ERUL durduracak hiçbir kudret yoktur, kudretine karşı koyacak hiç bir şey düşünülemez. O hiçbir hususta mecbur değil, tam mânâsı ile fiillerinde hürdür ve her tercihi hikmettir. Genel olarak yarattıklarında sırf eşitlik ve benzerlik irade etmemiş, eşitlik içinde üstünlük ve çeşitlilik, çokluk içinde “birlik” murad etmiş ve insanlarda mutlak zorlama istememiş, teklif (mükellef kılma) murad eylemiştir. Hakikî sevgili olan Allah’ı müşahede etmenin, hayret makamına ulaşmanın yolunu gönüldeki ikiliği kaldırmakla mümkün gören Hulûsi Efendi bu gerçeği bir gazelinde şu beyitlerle dile getiriyor: Aradan ey gönül çıkıp fenâ-ender-fenâ olsan İkilik perdesin çâk eyleyip birle bekâ bulsan Unutsa gözlerin kendini görmekden görüp yârı Tahayyür içre kalsan gayrı bendlerden rehâ olsan
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s) Bir Programda Kutlu Aktaş Bey İle
Ümmet, çeşitli insan gruplarına önder olan ve kendisine uyulan bir cemaat demektir. Yani bir imamın çevresinde sağlam bir birlik oluşturup, düzenli bir şekilde faaliyet gösteren ve bu şekilde çeşitli insan grupları üzerine hâkim olan bir topluluktur. Diğer bir tabirle ümmet, imamet-i kübra sahibi cemaattir. Cemaatlara göre ümmet, fertlere göre imam gibidir. Demek ki ümmet, hâkim bir milletin fertlerinden meydana gelmiş olan bir sosyal toplumdur. Her nefis, kendi vicdanına bir göz atışta, kendi varlığının ikilik içindeki birliğini görür ki; biri bulan nefis, öbürü bulunan nefistir. Bulan kim, bulunan kimdir? Burada hayret verici bir vahdet /birlik sırrı kendini gösterir. Kalb denilen şey de işte nefsin bu birlik merkezidir. Manevî hayat bu bir anlık atışların merkezi olan vicdana borçlu olarak varlığını sürdürür.
İkilik Perdesini Yırtmak Allah ne dilerse yapar, dilediğine koruma, dilediğine yenilgi verir. Mutlak irade O’nun, tam tercih O’nun, mutlak kudret O’nundur. İradesini
34
Dinî hassasiyetin mânâsı, itaat ve bağlılık anlamıyla selametin sağlanmasıdır. İslâm; faydalı bir selamet, katıksız bir teslimiyet ve bağlılık demektir. Dini bize en güzel yaşama biçimi olarak tanıtan tasavvufun özünün teslimiyet ve boyun eğmekten ibaret olduğu bilinmektedir. Hakikaten selamet bahşeden hak bir İslâm ise ancak hakikî tevhîd inancına dayanan bir İslâm’dır. Hakikî tevhîd ise, şeriki ve ortağı bulunma ihtimali bile olmayan, ezel ve ebed bakımından hayy ve kayyum bir ilâh tanımak ve ancak O’na şehadet etmektir. Böyle bir ilâh ise ancak Allah Teâlâ’dır. Evvel ve âhir bütün izzet ve hakimiyeti şahid ve meşhud olan zat-ı ehadiyyetinde toplayıp, kendisinden başka ilâhları nefyetmiştir. O’nun emrine mûti olan iman nefisle mücedele eder, Allah’ta fani olur ve ikilik perdesini yırtıp, birliğin hakikatine ulaşır. Kendi iradesini Allah’ın iradesinde yok eden, insan-ı kâmiller vahdet sırrına erişirler. Kendisinin de bu yolda ilerlemesine mürşidi vesile olur. O makama ulaşan irşad kabiliyetine kavuşan kâmil veliler de kendi müntesiplerini vahdete götürürler. Sağlam bir inanç ve bilinçle Allah’a yakın olmanın sırrını belirten Hulûsi Efendi’nin bir beytiyle yazımızı bağlayalım: Şol vahdete yol bulmuşum âhir o yol ben olmuşum Îkânı tahkîk görmüşüm tahkîk bana îkân imiş Somuncu Baba
Adı : Abdullah Künyesi : Ebû Muhammed Doğum yılı : Tespit edilemedi Doğum yeri : Medine Baba adı : Ravâha b. Sa’lebe Anne adı : Kebşe bint Vâkıd Eş(ler)i : Tek hanımı var fakat ismi tespit edilemedi. Akrabaları : Amre adlı kızkardeşi vardır ve ondan dolayı Numan b. Beşir’in dayısıdır. Oğulları : Yok Kızları : Yok Kabilesi : Hazrec’in Benî Hâris kolundan İslâm’a girişi : II. Akabe bey’atı öncesi yani M. 621-622 civarında Sohbet süresi : 8-9 yıl Rivayeti : 1-2 rivayeti var. Ancak hakkında birçok rivayet nakledilmiştir. Yaşadığı yer : Medine Mesleği : Şair, hatip, edip, asker. İslâm’ı savunan, müşrikleri hicveden önemli şairlerden, oldukça etkili konuşmalar yapan hatiplerdendir. Hicreti : Yok Savaşları : Bedir, Uhud, Hudeybiye, Hendek, Hayber, Mûte Görevleri : II. Bedir Seferinde Medine’de Hz. Peygamber’e vekalet, Hayber öncesi gönderilen seriyyenin komutanı, Mûte’de Zeyd ve Cafer’in şehit düşmelerinden sonra üçüncü komutan ve sancaktar Fiziki yapı : Tespit edilemedi Mizacı : Abid, zahid, tefekküre, zikir ve ibadete düşkün. Ayrıcalığı : II. Akabe bey’atındaki 12 nakibden biri, cahiliye döneminden beri okur-yazar olduğu gibi, Hz. Peygamber’in de özel kâtiplerindendir. Ömrü : Orta yaşta olduğunu tahmin ediyoruz. Şubat / 2008
Ölüm yılı : H. 8 Ölüm yeri : Mûte (Ürdün) Ölüm sebebi : Şehit Hakkında : Hz. Peygamber’in “Kardeşiniz boş ve ahlâksızca şeyler söylemez”, “Müşriklere yönelttiği şiirleri, oklardan daha etkilidir.” “Allah kardeşim Abdullah b. Ravâha’ya rahmet eylesin, nerede namaz vakti girse, devesini çöktürür (ve namazını kılar)dı” şeklindeki övgülerine mazhar olmuştur. Ayrıca şairler aleyhine 19. Şuarâ 224-226 âyetleri inince kendi hakkında endişesini dile getirince, “Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir” şeklindeki 227. âyet inmiştir. Hadisleri : Bir gece yoldan gelmiş, alelacele hanımının yanına vardığında evde lambanın yandığını ve hanımın yanında birinin olduğunu hissedince kılıcını çekmişti. Bunu fark eden hanımı “Aman yavaş ol! (Yanımdaki) saçlarımı tarayan falan hanımdır!” demiş ve onu durdurmuştu. O, bunu haber verince, Hz. Peygamber, bir kimsenin yolculuktan ailesine geceleyin dönmesini yasakladı. Sözleri : Allah Rasûlü, Hendek Savaşı’nda Abdullah b. Ravâha’nın şu şiirini yüksek sesle okumuştur: Allah’ım! Sen olmasaydın, doğruyu bulamazdık, Zekâtı da veremezdik, namazı da kılamazdık! Bâri üzerimize indiriver sekînet, Sabitle ayaklarımızı, savaşırsak şayet! İstedikleri fitneden kaçındığımız Bilinse de, bize karşı azdı düşmanımız! Kaynaklar: Tabakat, III. 525-530; İstiab, II. 293-297; Üsd, III. 234-238; Nubela, I. 230-240; İsabe, II. 306-307; DİA, I. 129130; Sahabiler Ansiklopedisi, s. 41-43; Buhârî, Cihâd 34; Ahmed, Müsned, III. 451; Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, XII. 322.
35