Kültür Cafer KELKİT
HAT SANATINA DAİR
H
üsn-i hat, İslâm âlemi tarafından benimsenip kullanılan, Osmanlı’nın elinde gerçek bir sanat vasfını kazanan, Arap harflerinin değişik şekillerde yazılmasıyla oluşan yazı sanatıdır. Hat sanatında, insanın sanat anlayışındaki incelikler ve ruhanî zevki, bütün derinlikleriyle uygulanmış, meydana getirilen eserlerde hem yazı güzelliğine, hem de ifadelerin mana güzelliğine dikkat edilmiştir. Böylece yazı ve söz, çok zarif bir sanatla bütünleşmiştir.
Evet… Kalem, kâğıt ve yazı… Allah’ın, insanlara en güzel hediyesi. Hat; ruhtaki manevî cemal ve kemalin kalem ve mürekkeple kâğıda nakşolması. Hattat, aşkını kamış kalem vasıtasıyla, kâğıda döker. Neyzenin elinde firak acısıyla inleyen kamış, hattatın elinde vuslatın şevkiyle deli divane olup raks eder, sema’a kalkar. Her hareketi O’nu anlatır. Kalem O’ndan bahseder ve izler bırakır geçtiği her noktada…
“Hat; ruhtaki manevî cemal ve kemalin kalem ve mürekkeple kâğıda nakşolması. Hattat, aşkını kamış kalem vasıtasıyla, kâğıda döker. Neyzenin elinde firak acısıyla inleyen kamış, hattatın elinde vuslatın şevkiyle deli divane olup raks eder, sema’a kalkar. Her hareketi O’nu anlatır. Kalem O’ndan bahseder ve izler bırakır geçtiği her noktada…”
68
Ekim 2008
Hattat Mahmut Bedreddin Yazır, arkadaşı bir Macar ressamın hat sanatıyla ilgili düşüncelerini şöyle dile getirir: “Birinci Cihan Harbinde askerlik münasebetiyle tanıştığım Macar subay bir arkadaşım vardı; aynı zamanda ressamdı. Ara sıra İstanbul camilerini, müze ve kütüphanelerini birlikte gezer, her çeşit sanat eserini tetkik ederdik. Bir gün Sultanahmet Camii’ndeki Melekpaşazade Ali Haydar Bey merhumun ta’lik celisi “el-Kasibü Habibullah” levhası önünde bulunuyorduk. Arkadaşım ona dikkatle bakıp yönelerek; ilk bakışta sade bir
renk, geometrik bir sessizlik görülüyor, dikkatle baktığımda harekete geçiyor, canlanıyor, cilveleniyor. Önce bir tatlı bakış, arkasından yavaş yavaş içe süzülen canlı bir akış, sessiz bir armoni içinde ruhu oynatan metafizik bir musikî var. Lakin ondaki ahengi kulaklar duymuyor, içler dinliyor, dinledikçe bir başka âleme yükseliyor. Bakarken ne oluyor anlamıyorum, içimi içime çeken büyüleyici bir çehre, bir güzellik denizi, sevimli titreşimlerde gönlümü ferahlatan bir hava, derken bir melek sesi ve nefesi kadar gizli bir okşayış ve sarılış içinde kalıyorum. Sanki o, ben oluyor; ben de o oluyorum. Sizde de böyle şeyler oluyor mu?” Evet hüsn-i hat öyle bir sanattır ki, Müslüman Türk’ün içindeki manevî güzelliğin sanat’ı vasıtasıyla zahire aksetmesinden başka bir şey değildir. Bundandır ki, Müslim-gayri Müslim bu sanatın estetiği karşısında mest-u hayran olmuşlardır. Bu sanatla uğraşan hattatlar da; tövbe ile Allah’a sığınıp, halis niyetle cehaleti yok etmeye ve hat ilmini yaşatmaya çalışmışlardır. Kalem ehli, Allah’ın emin ve vekil kuludur. ‘Allah güzeldir, güzeli sever’ hadisine imtisalen, yaşamanın faziletini yaşatmak olarak kabul etmişler, ne bir puta tapmış, ne de o güzel yazılarını put diye tanıtmayı düşünmüşlerdir. Kendilerini Allah’a vermişler, amellerinin hakikî müşterisi olarak O’nu seçmişlerdir. Ne yapmış ve yazmışlarsa O’nun adını yüceltmek, rızasını kazanmak için yapmışlar ve yazmışlardır. Allah cümlesine bol rahmet etsin. Vallahu ğaniyyün, ve entümü’l- fukara…
69